Gönderen Konu: Neye odaklanıyorsun?  (Okunma sayısı 7635 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Neye odaklanıyorsun?
« : 09 Mart 2010, 12:37:08 »


Biz gerçekten ne kadar iyi olduğumuz hakkında bir fikre sahip değiliz. Kendimizi mutluluğumuzla aramıza giren dalgalarda savrulup dururken elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımız bu devasa dünyadaki küçücük bireyler olarak görme eğilimindeyiz.

Fakat bu algıyı değiştirecek, kurban gibi hissetme duygusunu yok edecek ve hakiki özgürlüğü getirecek bir hakikat vardır:

Neye odaklanırsan o büyür.

Odaklandığımız şey gerçekliğimizi oluşturur. Şayet yaşamlarımızda ve dünyalarımızda neyin yanlış olduğuna odaklanırsak, ne göreceğiz? Yanlış olan şeyi. Ancak, sevdiğimiz şeylere, bize ilham veren ve bizi seviçle dolduran şeylere odaklanırsak, önceden son derece kör olduğumuz güzellikleri görürüz. Hayatınızın tecrübelerini içeri doğru odaklanarak anında dönüştürebilirsiniz.

Sadece dikkatinizi etraftaki dünyanın endişeleri ve dramlarına değil de kendinize derinlemesine yönelterek yaşam boyu süren mutsuzluklar ve kafanızı işgal eden şeylerden oluşan kalıpları kırabilirsiniz.

Peki madem bu kadar basit, neden bunu yapmıyoruz? Neden olduğunu biliyorum: çünkü bunu istemiyoruz. Mutlu olmayı istemiyoruz: neyi düzeltilmesi gerektiği konusunda mücadele etmeyi tercih ediyoruz.

Teslim olmayı istemiyoruz: biz kazanmak istiyoruz. Biz kendi gerçekliğimizi kucaklamak istemiyoruz: biz şeylerin nasıl olması gerektiği hakkındaki fikirlerimizin peşine düşmeyi, onları olduğu gibi kabul etmeye tercih ediyoruz. Neden? Çünkü biz hayatımızın nasıl olması gerektiğini en iyi bizim bildiğimiz konusunda ikna olmuş durumdayız.

Gerçek şu ki, 'kusursuz dünya' fikrimiz o kadar çok kişinin fikirleri, o kadar çok hayat deneyiminin yol açtığı korkular ve güvensizlikler tarafından şekillendirilmiştir ki, o aslında bizim fikrimiz değildir.

Çocuklar bunu yapmaz. Sahip olduklarını sorgusuz kucaklarlar. Kolombiya sahilinde yaşarken, oranın çocukları hindistan ceviziyle çıplak ayak futbol oynarlardı. Etrafta sıkıntıyla dolaşıp, "Keşke Nike ayakkabılarım olsaydı! O zaman çok daha iyi oynayabilirdim. Keşke bu Hindistan cevizi yerine gerçek bir topumuz olsaydı", diye düşünmüyorlardı.

Onlar öyle düşünmez: Ellerindekinin tadını çıkararak eğlenceyi olduğu gibi yaşarlar.

Daha iyi bir dünya için çalışmanın önemini inkar etmiyorum. İnsanlığı birleştirmeye ve bu gezegendeki hayatın kalitesini arttırmaya yardımcı olacak her aktiviteyi takdir ediyorum.

Ama düzeltmek amacıyla olsa bile yanlış olana odaklanırsak, hoşnutsuzluğu ve uyumsuzluğu sürdürüyoruz. Gerçekleştirdiklerimize, içinde yaşadığımız harika, inanılmaz dünyaya ve her gün insanlığa elinden gelenin en iyisini veren tutkulu ve esinli bireylere odaklanalım.

Verebileceklerimiz üzerine odaklanalım: daha neşeli, memnuniyet verici hayatlara yol açabilecek yollara. Tamamen mevcut olma, kendimizi bilme,kendimizi kabul etme, kendimizi kucaklama üzerine odaklanalım. Sonra doğal olarak bu sevgiyi etrafımızdakilerle paylaşmaya başlarız.

Şu anda neyin üzerinde odaklanmış durumdasınız?Geçmişin hüsranları mı yoksa geleceğin endişeleri mi? Bugün için, neden her anın tadını çıkarmaya odaklanmıyorsunuz? Veya size sunulan her durumda elinizden gelenin en iyisini vermeye?

Bir deneyin. Odaklanmanın gücünü keşfedin ve böyle yaparak kendi mutluluğunuz için sorumluluk alın.

Emine TAŞKIN
doktorsigortasi
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı mardin

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 406
Ynt: Neye odaklanıyorsun?
« Yanıtla #1 : 09 Mart 2010, 13:59:03 »
kayda değer bir yazı .eline saglık tuğra.
ibadetin eftali devamlı olanıdır.

Çevrimdışı menfaat

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 27
Ynt: Neye odaklanıyorsun?
« Yanıtla #2 : 13 Mart 2010, 01:52:06 »
TEŞEKKÜRLER BUNDAN SONRA ODAKLANMAYA CALIŞICAM

Çevrimdışı Emir-ül Bahr

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 231
Ynt: Neye odaklanıyorsun?
« Yanıtla #3 : 13 Mart 2010, 11:53:23 »
"Neye odaklanırsan o büyür."

Teşekkürler.
Gönlünün idrakını duyacaksın
Gönlünü şiirlere, sazlara söyleteceksin
Bütün bunlara söyletemeyecek sırların varsa
Susacaksın...

Hz. Mevlana

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Neye odaklanıyorsun?
« Yanıtla #4 : 02 Nisan 2011, 01:42:52 »
Rica.
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Odaklanamayanlardan mısınız?
« Yanıtla #5 : 10 Nisan 2015, 10:51:31 »
Odaklanamayanlardan mısınız?



“Gündüzleri arabada giderken ya da biriyle sohbet ederken kimseye fark ettirmeden egzersiz yapıyorum. Ayak bileklerimi çeviriyorum, sonra sanki onun üzerine çok ağır yük binmiş gibi yavaş yavaş yukarı kaldırıyorum. Bu yöntemle demir gibi kaslarım oldu.”

Yukarıdaki hikâye Fransa’da 1934 yılında yayınlanan bir spor dergisinden iktibas. “Bilinç düzeyine çıkarılan kasların dünyası” başlığı ile yayınlanan makale, dönemin Fransa’sı içinde, kendini şekillendirme, kendinin hâkimi ve kendi siluetinin heykeltıraşı olmak gibi konuları anlatması açısından dikkat çekici. Batıda, dönemin düşünce hayatından spor hayatına sirayet eden bu tip makaleler insanlara, ‘görünmez jimnastik’ ile içinizdeki iradeyi harekete geçirin, otobüs beklerken, metroda, konferans sırasında zihin odaklı bir beden inşa edin, telkininde bulunuyor.

Görünmez jimnastik programı ile içteki bedene odaklanmak ve kas hissiyatını kullanarak, spor yapmadan ideal bedene ulaşmak ne kadar mümkün? Konu tartışılır ancak odaklanma açısından dikkat çekici bir misal. Aslında içteki “ben”e odaklanmak ve ideal bedene ulaşmayı Batıdan önce Doğuda da görebiliyoruz. Biraz daha geniş açıdan bakıldığında konu, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin fikirlerini taşıyan şu beyitinin Batıda taraflı yorumlanmış hali gibi duruyor.

Derûn-i bahr-i mânîde cevherin bilsen

Cihânda kıymetine hoş behâ edersin sen

(Manalar denizinin derinliklerindeki cevherini bilsen, cihanda değerine hoş ve yüksek bir paha biçersin.)


Derinliklerdeki “cevher”den içteki “ben”e

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri’nin ifade ettiği manalar denizinin derinliklerindeki “cevher” ile Fransa’da konuşulan içteki “ben” aslında yakın ifadeler. Ancak bu yakın ifadelerden nasılsa iki zıt mana çıkabiliyor. Çünkü Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, insanın cihandaki yüksek değerine odaklanıp onun pahasını artırırken, Fransa’da yayınlanan spor dergisinde insanın kaslarına odaklanarak onu küçültüp değersizleştirebiliyor.

Günümüzde insanın kaslarına odaklanarak onu yücelttiğini zanneden madde odaklı görüşün neticesinde, insanın çok yönlülüğü unutuldu. Sadece bununla da kalınmadı, dijital ve sanal âlem hayata dâhil oldukça insanın belleği zayıfladı. Her ne kadar beden güçlendirilse de artık manalar denizinin derinliklerindeki “cevher” zayıfladığı için insan daha az şeyi akılda tutuyor ve bilgiyi kaydetme, onu doğru zamanda, doğru kişilere karşı kullanmada zorluk çekiyor. Belleği zayıf ve hakikatlere odaklanma problemi çeken kişiler, işlerine, ailelerine, eşlerine, kitaplara odaklanamıyor ve verdiği sözleri hatırlayamıyorlar. Konunun, teknolojinin beyne etkisi cephesini, Uzman Psikiyatr İbrahim Karakaya, beynin yapısında meydana gelen bozulma ile açıklıyor. Ona göre; hücreler arası iletişimi sağlayan maddelerde zayıflama, dijital temas probleminin oluşmasına neden oluyor. Kişinin, dinlenip tazelenerek tekrardan işine başlaması gerekiyor. Bu da günlük hayatın meşgalesinden mümkün olmadığından problem önümüzdeki yıllarda artarak devam edeceğe benziyor.

Gördüğünüz gibi konu derinliklerindeki “cevher” den odaklanmaya geldiğinde iş dijital temastan, zayıflayan bellek ve insandaki benliğe kadar geniş bir alana yayılıyor. Meseleyi anlamak için başlangıçta bazı kavramları hatırlamak gerekiyor. Bunlar: odaklanma, konsantrasyon; tekâsüf-mütekâsif, temerküz-mütemerkiz. Odaklanma, konsantrasyon yakın manalarda konuya yoğunlaşmayı ve derinleşmeyi ifade ediyor. Tekâsüf; bir noktada toplanma, mütekâsif; yoğunlaşma, temerküz; merkezleşme, mütemerkiz; merkezleşmiş manalarına geliyor.

Odaklanmanın eğitim tarafı

Makalenin ilk satırlarını okumaya başladığınızda kalp atışlarınız yavaşlamış, soluk alıp verme süreniz uzamıştır, göz bebeğiniz de büyümeye başlamıştır. Sanki okuduğunuz her şeyi duyuyormuşçasına kulaklarınız da devreye girer ve beyniniz dalgalar yaymaya başlar. Artık “rüya görme” ile “uyanık olma” arasında bir durumdasınız. Böyle olabildiyse okumanın da üzerinde şimdi konsantre oldunuz.

Eğer böyle olmasaydı çevredeki bütün sesler, bütün kokular, görülen bütün eşya, yaşanan bütün hadiseler aralıksız olarak ve aralarında ehemmiyet açısından hiçbir fark olmamaksızın üzerinize hücum edecektir. Apayrı konuların saldırısı altında kalan beyin, infilak bile edebilir. Böyle olduğunda ise odaklanma ve çalışma mümkün olmaz.

O halde beyni yalnızca zekâyı içeren bir organ olarak görmek hatalı olacaktır. Beyin, aynı zamanda içten gelen bilgi ve dıştan gelen etkilere gerektiğinde kapıları kapayarak tevekküle geçebilecek bir organdır.

Sosyal alanda odaklanma

Bu satırlar odaklanmanın öğrenme ve eğitime dönük yüzünü gösteriyor. Bir de sosyal boyutu olan odaklanmanın ikinci yönü birincisinden daha önemli. Goril deneyinde bu ikinci yön çok net anlatılıyor. Bu deneyde deneklere, üzerinde üç beyaz, üç siyah forma bulunan altı öğrencinin bir basketbol topunu aralarında dolaştırdıkları video seyrettirilir. İzleyicilerden, yapılan pasların sayılması istenmiştir. Beyaz ve siyah gruplar birbirine karışırken, üzerinde goril kostümü bulunan kişi sahanın bir tarafından görüntüye girer ve kameraya dönüp göğsünü yumrukladıktan sonra, diğer taraftan sahayı terk eder. İzleyicilerden yarısı kareye giren bu gorili fark edemeyeceklerdir.

Bu deney, çevremizde olup bitenlerin sadece bir kısmını idrak edebildiğimizi ortaya koymaktadır. Görüldüğü üzere, beyin bize doğruları her zaman olması gerektiği gibi gösteremiyor. Her halükârda gördüklerinizin üzerinden odaklanmamanız gerekenler çoğunlukta. Şayet bir noktada tekasüf (yoğunlaşma) problemi yaşanıyorsa, deneyde olduğu gibi toplumun gorili gören % 50’lik kısımda kalmak mümkün.

Beyinde odaklanma nasıl oluyor?

Kulak ve göz gibi organlardan toplanan bilgiler, önce hipokampus ve civarındaki bölgelere gönderilir. Burada değerlendirilen bilgiler eğer uzun süreli hafızada saklanacaksa, beynin dış kabuğuna, yani kortekse gönderilir. Bilgiler sinir hücreleri üzerinden farklı basamaklardan geçerek, beyinde kullanabileceği bir şekle dönüştürülür. Sinir hücreleri üzerinden bilginin taşınması sinapslar sayesinde olur.

Hücre gövdesi uyarıldığında ortaya çıkan sinyaller, mesajı sinir ucuna iletir. Sinyal sinir ucuna geldiğinde, buradaki mesajcı moleküller, sinir ucundan nörotransmiterlerın olduğu bağlantı boşluğuna, yani sinaps aralığına salgılar. Sinaps aralığına düşen dopamin ve norepinefrin gibi moleküller reseptörlerle diğer hücrelerin uyarılmasını sağlar. Bu sayede sinyal adeta dalga şeklinde diğer hücrelere yayılır.

Dopamin hormonu bu noktada ehemmiyet arz eder. Çünkü dopamin bir şeye alaka duyma hissiyatı ile ilgilidir. Dikkat eksikliği yaşayan çocukların beyinde dopamin salgısı ile ilgili problem yaşandığı için odaklanıp, öğrenmeyi devam ettiremezler.

Bir de yeni bilgiler öğrenilirken beyindeki sinir hücrelerinin sayısı artmaz, ancak bağlantı sayısı ve sinyal ileti gücü değişir. Bağlantı sayısı ve gücü, o sinirlerin uyarılma sıklığı ile orantılıdır. Sinir yolunun sürekli uyarılması hücresel bağlantıların etkileşimindeki verimliliği arttırır. Bu da prefontal korteks bölgenin çalışması ile yakın alakalıdır.

Odaklanma merkezi prefontal korteks

1848 yılında enteresan bir prefontal korteks hadisesi yaşanır. Beynin dış kabuğunun ön tarafında bulunan düşünceden sorumlu prefontal korteksin, yaşanan bu hadiseden önce ne işe yaradığı bilinmiyordu. Bilim adamları burayı “suskun bölge” olarak adlandırıyorlardı. Başka bölgeler beyin ameliyatı sırasında elektrotlarla uyarıldığında vücut tepki veriyordu. Ama bu “suskun bölge” hiçbir uyarı karşısında ne işe yaradığına dair bir ipucu vermiyordu. Hatta “Evrim bu bölgeyi geliştirdi taze olduğu için daha kullanmıyoruz.” diyen bilim adamları bile vardı.

Demiryolu işçisi olan Phineas Gafe, bir patlama sonucunda demir çubukla iki kaşının ortasından yaralanır ve prefontal korteksi zedelenir. Hızla iyileşen hasta taburcu edilir. Taburcu edildikten sonra beynin bu ön kısmının ne işe yaradığı öğrenilir. Hasta hayatını sürdürmektedir ancak işlerinin sırasını unutmuştur, utanma duygusu kalmamıştır, bir şeyler yapmakta, ancak neyi neden yaptığını bilmemektedir. Bu hadise sonrasında “suskun bölge”nin hiç de öyle suskun olmadığı “insana has” bölge olduğu anlaşılır.

“insana has” beynin bu ön bölgesi, her iki göz küresinin üzerinden başlar ve öne doğru çıkıntı yapar. Kaşları geçip yukarıya doğru ilerler ve alında saçlı derinin başladığı yerde sonlanır. En üstte ve en önde bulunan konumu ile önemini gösterir.

Beynin ön bölgesinin temel özelliklerinden biri “dikkat”tir. Yapılan işe yoğunlaşabilmek ve çalışmanın sürdürülebilmesi için, dikkati verme ve işleyen belleğin etkin olması gereklidir. Beyinde uzun süreli bellek kayıtlarının yer aldığı hipokampustan bilgilerin alınıp değerlendirilmesi, beynin bu ön bölgesinde gerçekleşir. Burada bir tahribat yaşandığında ya da duyarlılık arttığında eski bilgiler bellek deposundan çağrılamaz, kişi okumayı gerçekleştirmek istemez, dikkatini dış uyaranlara karşı toplayamayan kişi motivasyonunu da kaybeder. Bu bölge çalıştırıldığında ise mütekasiflik hali, yani dış uyaranlara karşı beynin kendini kapatması söz konusudur.

Beynin üzerinde çalışılarak istenilen yerleri geliştirilebilir mi?

Beyinle alakalı her geçen gün yeni şeyler keşfediliyor. Önceki yıllarda yaşlılığın beyni önce duraklattığı sonra da öğrenmeye kendini kapattığı düşünülüyordu. Ancak Kaliforniya Üniversitesi’nden Michael Merzenich “Aklın Sırları” makalesi için verdiği bilgilerde enteresan bir noktayı aydınlatıyor. Merzenich’in laboratuardaki ön araştırmalarının sonucuna göre, 60 ve 70’li yaşlarında olup henüz bunama belirtileri görülmeyen kişilerin bellekleri dahi, odaklı eğitimle büyük oranda geliştirilebiliyor.

Merzenich’in bahsettiği odaklı eğitim, içinde şüpheler barındıran ayrı bir teferruat. Ancak son yıllarda, beyin üzerinde Amerika merkezli yapılan çalışmaların dikkat çekici oranda artış gösterdiği ise bir gerçek. Diğer bir gerçek de Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ile görünmez jimnastik yaparak bedeni şekillendirme misalinde olduğu gibi tarihte de beynin gerekli olan yerlerinin geliştirilebildiği gerçeği. Hadise yine prefontal korteks ile ilgili.

Psikiyatr Fatih Hilmi Çetin beynin ön bölgesinin (prefrontal korteks) geliştirilebildiğini şöyle anlatıyor: “PFC düşünme, davranışları yönlendirme ve harekete geçirme gibi yürütücü işlevler denilen görevlerin gerçekleştirildiği ego-benlik bölümünü oluşturuyor.

Ayrıca, insanda duyguları hareket ile davranışı tetikleyen id-nefis, kuralları telkin eden ve vicdan diyebileceğimiz süper ego denilen yapılar da var. Psikiyatrik kuramlara ve çalışmalara göre “id” beynin orta bölümünde, limbik sistem denilen duyguların şekillendiği ve hareketin kaynaklandığı bölgede bulunur. Ego ise beynin ön tarafında yerleşmiş durumda. Ego sürekli olarak id kısmını baskılamaya ya da benliğe en az zarar verecek şekilde içten gelen davranışları gerçekleştirmeye yönelik çalışıyor. Ancak bir teşbih yaparsak eğer; egodan ide sakinliği telkin eden, arzulara dur diyen beyin yolakları patika bir yola benzerken; id kısmından egoya giden ve şunu yemelisin, bunu yapmalısın diyen sinir yolakları otoyola benzer, çok daha kalın ve kuvvetlidir. Çeşitli tekniklerle (meditasyon, tasavvufta rabıta, farkındalık terapisi..v.b.) patikayı kalınlaştırıp otoyolu daraltmak mümkündür. Bu sayede fevri davranışlar azalır ve odaklanma artar; ancak tasavvufta nefis terbiyesi, psikoterapi jargonunda süperego ile birlikte egonun güçlendirilmesi denilen bu süreç gerçekten zordur.”

Sonuç olarak kişi beyninin ön tarafını ne kadar geliştirerek limbik sistemi devre dışı bırakabildi ise o kadar iyi odaklanabiliyor. Bu önemli çünkü amigdaladan gelen kışkırtıcı uyarıcılar ne kadar bastırılırsa odaklanma o kadar kusursuz oluyor. Yoksa çevreden gelen uyarıcılar, yapılan iş, izlenilen haber ya da bakıldığında korku duyulan bir fotoğraftan hissedilen duygusal süreçler amigdala üzerinden egoya akmaya devam ediyor. Bu durum karşısında da insan odaklanamıyor aceleci ve hatalı davranarak yanlış yapıyor.

Kaynaklar:

1-İş’te Beyniniz, David Rock, Ceo Yayınları;
2-Konsantrasyon, Swami Vivekananda, Rm Yayınları;
3-Beyninizden İnce Bir Dilim Alabilir miyim? Dr. Emine Sonnur Ozcan, Bilim Teknik Dergisi;
4-Aklın Sırları, James Shreeve, National Geographic Dergisi;
5-Erişkinlerde Dikkat Eksikliği, Dr. Suat Ekici, Anadolu Psikiyatri Dergisi;
6-Bedenin Tarihi, Alain Corbin, Jean Cortine, Georges Vigarello, YKY Yayınları;
7-Marifetname, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Alem Yayınları.



Ömer DEMİR | 01 Nisan 2015 | http://insanvehayat.com/odaklanamayanlardanmisiniz/