6 July, 2011
Gün geçmiyor ki nükleer enerjiyle ilgili yeni bir felaket haberi gelmesin önümüze. Öyle ki, konu adeta normalleşmeye başladı. Fukuşima’daki yeni doğmuş bebeklerin ve 15 yaşındaki çocukların idrarında radyasyon tespit edildiğini biliyor musunuz?
“Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.” yazsam buraya, daha da sıkıcı olacak değil mi? Nazım Hikmet bile o kadar fazla kullanıldı ki bu konu için… Bu içimizi yakan iki dize, nükleerle ilgili yazıların giriş cümlesine indirgendi. Zor ama, bu konuyu sadece kendi cümlelerinle, yardım almadan anlatmak, senin için, yaşam için önemini ifade etmek çok zor. O yüzden bu sefer sadece birkaç gerçekten bahsedeceğim.
Fransa Devlet Başkanı Sarkozy, Fukuşima’daki nükleer santralde yaşanan krizin hemen ardından bir açıklama yapmış ve “Bizim nükleer santrallerimiz o kadar güvenli, o kadar güvenli ki, bu yüzden çok pahalılar. Zaten sırf güvenliklerinin masrafı nedeniyle, Birleşik Arap Emirlikleri’nin nükleer enerji santrali ihalesini kaybettik.” demişti. “Fransa’nın nükleer enerjiden vazgeçmesi söz konusu olamaz.” diye de eklemişti.
Ve buum! Cumartesi günü Fransa’nın Tricastin nükleer santralindeki bir patlama yangına sebep oldu. Bundan birkaç gün önce yapılan araştırmada ise aynı santralde 32 adet güvenlik açığı tespit edilmişti. Şimdi altın değerindeki soru gelecek buna: ‘Öyle diyorsunuz ama o nükleer santral 1980’lerde devreye girmişti, eskiydi. Şimdi yapılacaklar daha ileri teknoloji olacak, değil mi?’ Değil, beyler, bayanlar, değil. Bu yeni jenerasyon nükleer santraller, o kadar ileri teknolojiyle donatılacak ki, ne tepesinden içeri terör amaçlı bir uçak girebilecek, ne deprem etkileyebilecek, ne de tsunami… Üstelik atık bile olmayacak bu santrallerde(!)
İşte başka önemli bir nokta daha: Nükleer santrallerin çözülemeyen bir sorunu, atık! Nükleer atıklar, varillerle toprağa gömülüyor. Toprağa! Yaşam kaynağımıza! Televizyona çıkıp çay içenlerden de bahsedelim mi? Çok ayıp etti Sayın Bakan Cahit Aral, değil mi! Peki bugün nükleer santral ile tüpgazı karşılaştıranlar ayıp etmiyor mu?
Türkiye’de Temmuz 2011 itibariyle nükleer santral yok. Ama bu bizi nükleer kaza listesinde ilk 20′ye girmekten alıkoyamıyor! Türkiye, Dünya’nın en önemli 20 radyoaktif kazası listesinde! Şimdi anlatacağım hikayeyi iyi okuyun:
1999 yılında hurdacılık yapan Ilgaz ailesi bir konteyner satın aldı. Konteynerın içinde ise, çözümü olmayan bir sorun vardı: radyoaktif atık… Kısa bir süre sonra Ilgaz ailesi mensubu Murat Ilgaz’ın parmakları eridi. 5 sene sonra Hüseyin Ilgaz kansere yakalandı ve 57 yaşında hayatını kaybetti. Radyasyona maruz kalan ailenin erkekleri, ancak tüp bebek yoluyla çocuk sahibi olabildi. Olay tarihinde 6 aylık bir kızı olan Naki Ilgaz ise artık çocuk sahibi olamıyor ve ailenin diğer kadınları erken menopoza girdi.
‘Bütün gelişmiş ülkelerin nükleer santralleri var, bizim neden olmasın?!’ Gelişmiş ülke derken neyi tanımlıyoruz? Ekonomik gelişme mi? Sosyal gelişme mi? Hak, hukuk eşitliği mi?
Ipsos MORI’nin yaptığı yeni kamuoyu araştırmasına göre 24 ülkeden halkların %62’si nükleer enerjiye karşı çıkıyor. Gelişmiş ülke Fransa halkının %67’si karşı, bu oran İtalya, Almanya ve Meksika gibi ülkelerde %80’lere çıkıyor. Çevre ile ilgili endişelerin oylara yansıdığı ülkelerde ise devletler halkları dinlemek zorunda kalıyor. Almanya ve İsviçre nükleer enerjiden aşamalı olarak tamamen çıkılmasını yasalaştıran ülkelerden sadece ikisi. Bunun yerine yenilenebilir enerilere yönelecekler. Almanya 2050 yılına kadar enerji ihtiyaçlarının %100’ünü yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamayı hedefliyor. Üç tarafı denizlerle çevrili cennet vatanımızın yenilenebilir enerji kaynağı potansiyelinin sadece %1’inden faydalandığını biliyor muydunuz?
Fukuşima’ya 60 km uzaklıktaki bir okuldan 10 öğrencinin idrarında radyoaktif bir element olan sezyum tespit edildi. Fukuşima’da öğrenciler okula dozimetreyle gidiyor. Bu alet vücuda alınan radyoaktiviteyi ölçmeye yarıyor. Ne yazık ki radyasyona karşı bir koruma sağlamıyor. Ama anne babalar çocuklarına bağlı bu alete bakıp, çocuğunun o gün aldığı radyasyona şahit olabiliyor.
Akkuyu’daki santralin kurulması için Rusya’yla imzalar atıldı. 25 yıl öncesini, Çernobil’i en iyi hatırlayan bölgedeki Sinop için ise Fukuşima Daiçi santralinin işletmecisi TEPCO’nun belini doğrultmasını bekliyoruz. Bu arada A&G tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırmasına göre ise Türkiye halkının %86’sı bir nükleer santralin yakınında yaşamak istemiyor. Güneş panelleriyle karşılaşan halk onların gerçekten işe yaradığına inanamıyor. Nükleer santralin yapımının bitmesi için verdikleri 10 senelik sürede, yapılan milyonlarca dolarlık yatırım nükleer yerine yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılsa, biz de o gelişmiş ülke dediklerimizin yolundan gitsek? Biz de şeker yiyebilsek?
Nükleer? Hayır, Teşekkürler.
Cansın Leylim