Gönderen Konu: Nureddin abdurrahman el-cami (Mollacami)  (Okunma sayısı 6302 defa)

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zaman_1453

  • Ziyaretçi
Nureddin abdurrahman el-cami (Mollacami)
« : 12 Temmuz 2008, 00:48:45 »

NUREDDİN ABDURRAHMAN EL-CAMİ

       Hicri 22 Şaban 817’de (Miladi 1414) “Herat” ile “Havaf” arasındaki “Harcird” kasabasında doğmuştur. Harcird’in bulunduğu “Cam” şehrine nisbetle, “Cami” mahlasını almıştır. Hz. Ömer zamanında islama giren “Beni Şeyban” isimli Arap kabilesinin soyundan gelir. Babası Nizameddin, alim bir zat olup, meşhur “Nizamiye Medresesi”nde hocalık yapmıştır. Oğlu Abdurrahman (r.a) da bu medresede tahsil görmüştür.
        İmam-ı Azam Hazretlerinin talebelerinden olan Muhammed Şeybani’nin soyundandır.Beş yaşında iken evliyanın büyüklerinden olan Muhammed Parisa Hazretlerinin yanına götürülüp, onun teveccühüne kavuştu.Ayrıca Ubeydullah-i Ahrar Hazretlerinin de sohbetlerinde bulunarak feyz aldı. Ondan istifade etti. Küçük yaşta Herat’a gidip, orada Nizamiye Medresesinde tahsile başladı. Seyyid Şerif Cürcani (r.a)’ın haleflerinden olan Hoca Ali es-Semerkandi (r.a) ve Allame-i Taftazani (r.a)’ın haleflerinden olan Şihabüddin Cacermi (r.a)’ın derslerine devam etmiştir. Daha genç yaşta iken Herat’ın beş allamesinden birisi sayılmıştır. Nakşibendi şeyhleri ile ünsiyet kurmuş, Semerkant’ta tahsilini tamamlamış, Herat’a dönünce, Nakşibendi şeyhi Sadeddin (r.a)’a intisab etmiştir. Kaşgarlı bu şeyh, Cami’de derin izler bırakmış ve şeyhin kızıyla evlenmiştir.Arap Dili ve Edebiyatına büyük ilgi duyan Molla Cami (r.a), tasavvuf yoluna da büyük bir arzu ve iştiyak duymuştur.Tasavvuf ilmini Nakşibendiye yolunun büyüklerindenSadeddin-i Kaşgari (r.a)’den öğrendi ve yüksek derecelere kavuştu.Bu hocası ile tanışmadan önce onu rüyasında gördü. Sadeddin-i Kaşgari (r.a)’ın rüyada kendisine    “Git kardeşim, bir dost bul ki, terki imkansız olsun” mısraını söyleyerek işaret buyurması üzerine onun sohbet ve derslerine devam edip feyz alarak kemale erdi ve irşad vazifesi yapmak için icazet aldı.  Daha sonra, Hoca Ubeydullah-ı Ahrar (r.a)’a intisab etmiştir. Cami (r.a) eserlerinde en çok sevdiği şeyhler olarak Abdullah Ensari (r.a), Sadeddin Kaşgari (r.a) ve Ubeydullah Ahrar (r.a)’ı sayar. Fakat kendisi bir tekkeye şeyh olmamıştır. “Nefahat-ül’üns” adlı eseri ve onun Ali Şir Nevai (r.a) tarafından genişletilerek yapılan türkçe tercümesi, Nakşibendilik geleneğinin belli bir tarikat şekli almasına ve sünni türkler arasında yayılmasına hizmet etmiştir. 1472’de hacca gitmiş, Akkoyunlu beylerinden Bağdat’ta Maksut Bey, Diyarbakır’da Mehmet Bey, Tebriz’de Yakup Bey Molla Cami’ye büyük hürmet göstermişlerdir.
       Molla Cami (r.a)’ın sohbetinde bulunanlar, gam ve kederlerini unuturlar, neşe ve ferahlık duyarlardı. Halkın övmesine ve yermesine ehemmiyet vermezdi. Şöhretten kaçardı. İhtiyacından fazla olan malını sadaka olarak muhtaçlara dağıtırdı. Yatsı namazını kıldıktan sonra bir saat kadar cemaatle sohbet eder, daha sonra ibadet, zikir ve tesbih ile meşgul olurdu. Geceleri az uyurdu. En uzun uykusu gecenin üçte biri kadardır. Sultanlara, vezirlere, valilere ve devlet büyüklerine tazdığı mektuplarda, onlara daima iyiliği, hayrı, adaleti, halka şefkatle muameleyi tavsiye ederdi. Osmanlı padişahları Cami (r.a)’ı candan sevmiş, saygı duymuş ve ve duasını almak için can atmışlardır. Hindistan’da Timuroğulları Devletinin kurucusu olan Babür Şah, Molla Cami (r.a) hakkında şöyle der;Zamanında, zahiri ve manevi ilimlerde onun gibisi yetişmemiş gibidir. Onun övülmeye ihtiyacı yoktur. Ancak adını anmak bizim için kurtuluşa bir vesikadır.
        Fatih Sultan Mehmed Han (r.a) da, Cami’yi yakından tanıyan Hoca Ataullah Kirmani (r.a)’ı Cami (r.a)’ın Halep’te bulunduğunu tahmin ettiği sırada  5000  altın hediye ile Halep’e göndererek İstanbul’a davet etmek istedi ise de, bu zat geldiğinde, Cami (r.a) Halep’ten Diyarbakır’a geçmiş bulunmuştur.  Herat emiri Hüseyin Baykara Cami (r.a) için ayrı bir medrese inşa ettirmiştir. Cami (r.a) hac’dan gelince, kendisini bu medresede tedrisata vermiştir. Cami (r.a) derslerinde özellikle Arap Dili ve Edebiyatına, Hadis va Tefsire eğilerek, Oğlu Ziyaüddin namına “El-Fevaid El-Ziyaiyye” isimli Arapça gramer kitabını yazmıştır. Müellif daha hayatta iken, medreselerde ders kitabı olarak kabul edilmiştir. Hz. Fatih’in haberi kendisine ulaştığında Konya’ya kadar gelmiş ve Fatih Han’ın vefatını haber alınca geri dönmüştür.
     

 Hayatının sonlarına doğru Cami (r.a)’ın manevi nüfuzu çok yükselmiş, İslam aleminin dört bir yanından gelen alimler, Şehzadeler ve hükümdarlar onunla görüşmekten ve haberleşmekten şeref duymuşlardır. Cami (r.a) hayatının sonuna kadar ders vermekle meşgul olmuştur. 1472 yılında yatağa düşmüş, başında toplanan Ali Şir (r.a), Abdülaziz Cami (r.a), Hafız Gıyasüddin Dihdar (r.a) gibi arkadaşları ile konuşmuş ve okunan Kur-an’ı dinleyerek Muharrem ayının 18. günü Cuma ezanı okunurken ruhunu teslim etmiştir.

EL-FEVAİD EZ-ZİYAİYYE VE HAŞİYELERİ

       El-Fevaid Ez-Ziyaiyye, İbn-i Hacib (r.a)’ın nahiv kurallarını derlemek amacıyla yazdığı kafiye isimli eserin şerhidir. Kafiye’nin bir çok şerhi vardır. Ancak bu şerhler içinde El-Fevaid Ez-Ziyaiyye kadar okunan ve okutulan  olmamıştır. Gerçi Molla Cami (r.a)’ın Kafiye üzerine yazmış olduğu bu şerhden daha mükemmelleri yazılmıştır. Nitekim “Şeyh Radi” ünvanıyla şöhret bulan Radıyyüddin El-İstrabadi’nin şerhi böyledir. Ama hacimlerinin genişliği ve talebeler için fazla ayrıntılı bulunması nedeniyle tedrise elverişli görülmemişlerdir. Molla Cami (r.a)’ın yazarken kaynak olarak benimsediği eserler arasında  Şeyh Radi (r.a)’ın  şerhi, İbn-i Hacib (r.a)’ın kendi şerhi, Seyyid Şerif Cürcani (r.a)’ın farsça şerhi, Hindi (r.a)’ın şerhi, Zemahşeri (r.a)’ın Mufassalı, İsferani (r.a)’ın Lübab adlı eseri bulunmaktadır.
       El-Fevaid Ez-Ziyaiyye çok rağbet gördüğü için, üzerine yazılan haşiyelerin kesin olarak sayısını tespit etmek mümkün değildir. Belli başlılarını kaleme alan Muhaşşiler şunlardır. Abdülğafur (r.a), İsamüddin (r.a), İsmetullah (r.a), Abdülhakim (r.a) ve Muhammed Rahmi (r.a)’tır. Molla Cami (r.a) kitabı şerhederken geleneksel metodu izlemiştir. Metni kısa kısa parçalara ayırarak açıklamıştır. Şerh oldukça da muhtasardır.

BUYURDUĞU GÜZEL SÖZLERİNDEN BAZILARI

Seven o kimselerdir ki, sevgilisinden ne kadar düşmanlık görse yine dostluğunu artırır.
Sevgilisinden başına binlerce sitem taşı gelse, onlardan ancak aşk binasını sağlamlaştırır.

İlim sana zaruri oldukça kazanmaya çalış, sana gerekli olmayan bilgileri                 öğrenmeye uğraşma. Zaruri olan bilgiyi kazandıktan sonra da onunla gereğince amel etmekten başka birşey isteme.

Huzur ve afiyet bir köşede oturmak değildir. Afiyet, nefsinden kurtulmaktır.
Kurtul da ondan sonra dilersen bir köşede otur, dilersen halk içine karış.

Akıllılar ölümle sona eren her nimeti, nimet olarak hesaba katmazlar
Ömür, ne kadar uzun olursa olsun, ölüm yüzgösterince o uzunluğun ne faydası olur.
Nimetin değeri sonsuz olmasında ve yok olmak tehlikesinden uzak bulunmasındadır.

Üç zümreye üç şey çirkin düşer:
Padişahlara sertlik, alimlere mal sevdası, zenginlere cimrilik.

İhtiyarlık, gençliğin sonu ve neticesidir.                                                                                 Netice ise başa bağlıdır. Gençliğini iyi geçirenin, ihtiyarlığının da iyi geçeceği umulur.

Bir kimse bütün ilimleri kendinde toplasa,
Allah-ü Teala’nın rızasına uygun hareket etmedikçe kurtulamaz.

Kibirsizlikten dolayı övünme; Çünki o fena huy,
Karanlık gecede kara taş üzerinde yürüyen bir karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.
Onu içinden söküp atmayı kolay sanma;
Dağı iğneyle kazmak ondan daha kolaydır.

MANZUM ESERLERİ
Fatihat el- şebab
Vasıtat el-ikd
Hatimat el-hayat

MESNEVİLER
Silsilet el-zehab
Salamanu Absal
Tuhfet-ül Ahrar
Şübhet-ül Ebrar
Yusuf ve Zeliha
Leyla ve Mecnun
Hiradname-i İskenderi

MENSUR VEYA KISMEN MENSUR EDEBİ ESERLERİ
Baharistan
Risale-i Terceme-i Kelimat-ı Kudsiyye mevsume ba neşr-al- leali
Risale-i Münşeat
Risale-i Muhtasar Dar Beyan-ı A’mal-i Muamma
Risale Dar Beyan-ı Kavaid-i Muamma
Hılye-i Hülal
Risale fil’Aruz
Risale Dar İlm-i Kafiye
Tecnis el-lüğat

NAZIM ŞERHLERİ
Şerh Kaside-i Mimiye-i Hamriyye
Şerh-i Kaside-i Taiyye-i Fariziyye
Risale-i Dar Şerh-i Rubaiyyat ki Hod Farmuda and
Risale-i Şerh-i Beyteyn-i Mesnevi-i Mevlevi
Risale-i Şerh-i Beyt-i Hüsrev-i Dihlevi

GRAMERE DAİR ESERLERİ
İbn el Hacib (r.a)’ın meşhur kafiyesinin şerhi
Sarf-ı Manzum ve Mensur

DİNİ İLİMLERE DAİR ESERLERİ
Tefsir; Bakara suresinin 22. ayetine kadar
Şevahid al-nübüvve
Risale-i Tercüme-i Erbeıyn Hadis-i Manzum
Risale-i Şerh-i Hadis. Ebu Zer el-Ukayli’nin rivayet ettiği bir hadisin şerhi
Risale-i Dar Menasik-i Hac
Risale-i Tahliliyye. La ilahe illAllah hakkında bir risale

TASAVVUFA DAİR ESERLERİ
Nefahat el-üns min hazerat el kuds
Suhanan-i Hoca Muhammed Parsa
Risale-i Tarik-ı Teveccüh-i Hocagan
Risale el-Durra el Fahira
Levaih
Risale Fil-Vücud
Şerh Fusus el-Hıkem
Nakd el-Nusus fi şerh-i naks el-Fusus
Aşi’at el-leme’at                               


Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Nureddin abdurrahman el-cami (Mollacami)
« Yanıtla #1 : 02 Ağustos 2009, 03:33:24 »
Mevlânâ Cami (k.s.) Hazretleri  şöyle buyurur:
Ey Allah'ın peygamberi Salat-ü selam üzerine olsun senin. Kurtuluş ve umduğuna kavuşmak, nezdindedir ancak senin Gerçi yürüyemedim yolunda senin sünnetinin. İsyan etti sünnetine senin ümmetin. İsyan yükünün altındayım sünnetinin. Uzanmazsa kurtuluş yok bize senin ayağın ve elin.