Gönderen Konu: Nur'ul izah bölümü  (Okunma sayısı 31288 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Nur'ul izah bölümü
« : 11 Ağustos 2007, 14:25:50 »

Düne aşrin fi aşrin diye kuyularla ilgili hükümler geçmekte malum kitapta.

Bu küçük kuyunun miktarı muallakta. Sınırı hakkında malumatı olan var mı?
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #1 : 12 Ağustos 2007, 01:53:49 »
Alıntı yapılan: "rahname"
Sınır 10 zira olması lazım. Yani bu ölçünün altında olan her kuyu küçük hükmünde oluyor ve necaset düştüğü zaman kullanılmıyor.


evet 10 *10  zira   uzunlugu ve genisligi on zira olan sular kücük su hükmünde hesabini yapabilirsiniz
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı kenz

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1129
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #2 : 12 Ağustos 2007, 02:27:28 »
Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan suya necis kılacak herhangi bir şey düştüğünde suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir.


(Fetvalar, Mehmed Emre)
İNSAN akli ile melekleşen nefsi ile iblisleşen bir aciptir İNSAN
İNSAN kendi kabahatini bilmeyen cehli ile dünyalara sığmayan bir mağrurdur İNSAN
İNSAN bütün zaaf ve acziyyetine rağmen kudrete kafa tutan taşkın bir şaşkındır İNSAN
İNSAN maziye bağlı hâle aldanmış istikbali gözler bir taştır İNSAN

Çevrimdışı mütevazi

  • okur
  • *
  • İleti: 82
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #3 : 12 Ağustos 2007, 02:29:30 »
Alıntı yapılan: "kenz"
Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan suya necis kılacak herhangi bir şey düştüğünde suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir.


(Fetvalar, Mehmed Emre)
:x

Çevrimiçi Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #4 : 12 Ağustos 2007, 15:31:08 »
Alıntı yapılan: "müteallim"
Alıntı yapılan: "rahname"
Sınır 10 zira olması lazım. Yani bu ölçünün altında olan her kuyu küçük hükmünde oluyor ve necaset düştüğü zaman kullanılmıyor.


evet 10 *10  zira   uzunlugu ve genisligi on zira olan sular kücük su hükmünde hesabini yapabilirsiniz


Genişliğini anladıkta hocam, derinliğinin bir ölçüsü yok mu?

1 zira 50 cm. Dolayısı ile sizin yazdıklarınızdan anlaşılan 5 metre genişlik, 5 metre uzunluk. Derinlikte ölçü kriteri yok mu?
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #5 : 13 Ağustos 2007, 01:49:43 »
Alıntı yapılan: "Miftahulkuluub"

Genişliğini anladıkta hocam, derinliğinin bir ölçüsü yok mu?

1 zira 50 cm. Dolayısı ile sizin yazdıklarınızdan anlaşılan 5 metre genişlik, 5 metre uzunluk. Derinlikte ölçü kriteri yok mu?


 :roll: derinliginde bir sinir bilmiyorum
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

rahname

  • Ziyaretçi
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #6 : 13 Ağustos 2007, 13:40:46 »
Suyu iki el ile avuçlayacak  kadar yani aşşa yukarı 1 karışlık.

Çevrimdışı mütevazi

  • okur
  • *
  • İleti: 82
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #7 : 13 Ağustos 2007, 17:36:56 »
Alıntı yapılan: "rahname"
Suyu iki el ile avuçlayacak  kadar yani aşşa yukarı 1 karışlık.


ya biraz derin olursa o zaman büyük göl mü sayilir. :?:

rahname

  • Ziyaretçi
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #8 : 13 Ağustos 2007, 21:20:59 »
Kuyunun derinlik ölçüsü :Su avuçlandığı  zaman  dibi açılmayacak. Zaten açılan suda  akıcı olmadığı müddetce  bu hükümler geçerli olmaz heralde çünkü su yok denilecek kadar az oluyor.
Derinlik meselesi de ; kuyu hernekadar derin olursa olsun kullanıldığı taraftan yada necaset düştüğü yerden  diğer tarafa  ulaştırcıysa yani 10x10 zira uzunlugu ve genisligi altı ise  kuyu  küçük kuyu hükmüne geçiyor. Ayrıntısını  Fetavayı hindiyye veya diğer fıkıh kitaplarına bakabilirsiniz.

Çevrimiçi Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #9 : 13 Ağustos 2007, 21:40:44 »
Teşekkür ederiz bilgiler için. Sitemizin bir işe yaradığını görmek ne kadar güzel  :lol:
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

rahname

  • Ziyaretçi
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #10 : 13 Ağustos 2007, 22:06:29 »
Alıntı yapılan: "Miftahulkuluub"
Teşekkür ederiz bilgiler için. Sitemizin bir işe yaradığını görmek ne kadar güzel  :lol:


Haklısınız sayesinde bir çok şeyi kah araştırıp kah okuyup  öğrendik.

Çevrimdışı Oruc_Reis

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 438
    • http://www.oranjehorizon.nl
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #11 : 14 Ağustos 2007, 18:23:24 »
Alıntı yapılan: "kenz"
Eni on arşın, boyu da on arşın olan bir kuyu veya havuz, "büyük havuz" olarak kabul olunmaktadır. Bu ölçülerden düşük olanlar ise "küçük havuz" adını almaktadır. Küçük havuz durumunda olan suya necis kılacak herhangi bir şey düştüğünde suyu kirlenmiş olacağından, kuyudaki suyun tamamını boşaltmak gerekir.


(Fetvalar, Mehmed Emre)
:x
cihan baginda ey akil, budur makbul-i ins i cin.Ne kimse senden incinsin, ne sen bir kimseden incin.

Çevrimdışı Himmet

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 849
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #12 : 14 Ağustos 2007, 18:29:36 »
Unutmuşuz bu detayları vesile olduğunuz için teşekkür ederiz.Bu bölüme devam edelim inşaAllah.
Zâtının, Sıfâtının, Esmâının, Efâlinin Hudutsuzluğunca Şükürler Olsun Yâ RABBİİM..

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #13 : 15 Ağustos 2007, 00:32:50 »
Alıntı yapılan: "Himmet"
Unutmuşuz bu detayları vesile olduğunuz için teşekkür ederiz.Bu bölüme devam edelim inşaAllah.

insaAllah.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Nur'ul izah bölümü
« Yanıtla #14 : 15 Eylül 2007, 16:04:17 »
Teravih Namazı Bahsi

Teravih(1) namazı erkek ve kadınlara [2]sünnet, bunun cemaatle kılınması ise sünnet-i kifâyedir.

Teravihin vakti, yatsı namazından sonradır. Vitir namazı teravihten önce de kıknabilir, sonra da...

Teravih namazının, gecenin üçte birine yahut gece yarısına kadar tehir edilmesi müstehaptır. Hatta (gece yansından) sonraya bırakılması dahi mekruh olmaz, (İleri sürülen görüşlerin) doğrusu budur. Teravih yirmi rek´at olup on selâmla (kılınır).[3] Her dört rek´at arasında (dört rek´at kılacak) kadar oturmak, aynı şekilde beşinci teravih (selâmın)dan ve vitir namazından sonra da (bir bu kadar) oturmak müstehaptır. Ay içerisinde, teravih namazlarında Kur´ân-ı Kerîm´i bir kere hatmetmek sünnettir. (Konuyla ilgili öne sürülen görüşlerin) doğrusu da budur. Hatim insanların usanma­larına[4] sebep olduğu takdirde, Kur´ân-ı Kerîm´den onların usan­mayacağı kadarını okumalıdır. Tercih edilen görüş de budur. Teravih namazının her teşehhüdünde[5] Peygamberimiz (Aleyhis-salâtü vesselam)´e, insanlar usansalar bile, salevât getirmeyi ih­mal etmemelidir. Aynı şekilde (teşehhüdlerden) sonra "sübhaneke" duasını, rükû ve secdelerdeki[6] tesbihatı da terketmemelidir. Cemaatın usanması halinde (teşehhüdlerde okunan salevâtlardan îonraki, "Rabbena âtina" ve "Rabbenağfirlî" gibi) dualar[7] okun­mayabilir. Teravih namazı kaçırıldığı takdirde, ne tek başına ve ne de cemaatle kaza edilmez.[8]


AÇIKLAMALAR

[1] Terâvîh: Arapça tervîha kelimesinin çoğulu olup dinlenme demektir, oturma da bir nevi tervîha´dır.

Fıkıh ulemasına göre ise terâvîh, namaz kılanların dört rek´at namazın sonunda oturmalarıdır. Bu namazların sonunda istirahat için oturulduğundan (gerek bu dinlenmelere ve gerekse dinlenerek kılman) bu na­mazlara "terâvîh" denilmiştir.

Buhârî ve Müslim´in, Âişe (Radıyaüahu anha)´dan rivayetlerine göre, "Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam) bir gece Mescid-i Nebevî´de (terâvîh) namazı kılmış, insanlar da kendisiyle birlikte kılmışlardı. Ertesi gece de aynı şekilde kılınca insanlar fazlalaşmış, üçüncü ve dördüncü gecelerde insanlar topluca gelmiş bulunduklarından Rasûlullah bunların arasından ayrılamamıştı. Sabah olunca Efendimiz:

´Yaptıklarınıza şahid oldum ve buhareketiniz benim sizin aranızdan ayrılmamı engelledi. Ne var ki (bu namazın) sizin üzerinize farz olmasından korktum" buyurdular."

[2] Rivayete göre Râfizifler, teravihin kadınlara değil, erkeklere sünnet olduğunu, bir başka rivayette ise, teravihin esasında sünnet olmadığını söylüyorlar.

[3] Hz. Peygamber (Aleyhissalâtü vesselam)´in teravihi sekiz rek´at kıldığı sabittir. Buharı ve Müslim´in naklettiğine göre Âişe (RadıyAllahu Çnha), şöyle söylemiştir: jî

"Rasûlullah ne ramazanda ve ne de başka zaman on bir rek´attan fazla kılmazdı." Üç rek´atlı vitir namazı da bunun içindir. Rasûlullah (AUy* hissalâtü vesselam) vefat edince bu uygulama, Ebû Bekir (RadıyAllahu anh)´in zamanına aynen intikal etti. Sonra Ömer (RadıyAllahu anh) zamanında bu uygulamaya bir miktar ilâve yapıldı ve Hz. Ömer insanları, Übeyy b. Kâ´b´m yanında topladı, ramazan ayında kalkıp birlikte cemaatla yirmi rek´at kıldılar ve artık teravih bu şekilde kılınır oldu.

Rasûlullah (Aleyhissalâtü vesselam) şöyle buyurmuştur:

"Benim sünnetime ve benden sonra da hulefâ-i Râşidîn´in sünnetine sımsıkı sarılınız."

[4] Burada, cemaat, ay içinde hatimle uzun uzadıya teravih kılmaktan sıkılırlarsa, Kur´an´dan onların sıkılmayacağı kadarının okunması gerekir denilmek isteniyor.

[5] Bizim mezhebimizin ulemasına göre teşehhüdde Rasûl (Sallalahu aleyhi ve sellem)´e salevât getirmek sünnet iken, tmam Şafiî (RadıyAllahu anh) ve arkadaşlarına göre farzdır. Onlar nazarında salevâtsız namaz sahih (ve doğru) olmaz; binâenaleyh salevâtın terki doğru değildir. Namazın doğruluğunu temin ve (mezhebler arasındaki) bu ihtilaftan kurtulmak için,

insanlar sıkılsalar dahi salevâtı hiç ihmal etmemeliyiz. Çünkü salevâttan tembeller sıkılır ve bu da ancak huşûdan

yoksun olanların işi olup nazar-ı itibara alınmaz.

[6] Bizim mezhebimizin âlimlerine göre rükûda teşbih, müekked sünnet ve İmam Ebu Hanîfe´nin talebelerinden olan Ebu´1-Mutî´ el-Belhî´ye göre farz, bir grup ulemaya göre ise vaciptir. Peygamber (Aleyhissalâtil vesselâmje salevât hakkında söylenenler bu hususta da geçerlidir.

[7] Burada dua ile anlatılmak istenen şey, teşehhüdden ve Rasûlullah (Aley-hissalâtü vesselâm)´a salevât okuduktan sonra namaz kılan kimsenin "Rab­bena âtina-, Rabbenağfirlî" gibi okuduğu dualardır.

[8] Mezhebimize göre en doğru olanı budur. Sebebine gelince, kaza (farz ve) vaciplere has bir şeydir. Teravih kaza edildiği takdirde (kılınan bu namaz) teravih olmaz, nafile olmuş olur. Çünkü teravih, bizzat o vakte âit bir sünnettir.