Gönderen Konu: Öfke patlamalarını engellemek mümkün!  (Okunma sayısı 16860 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Öfke patlamalarını engellemek mümkün!
« : 26 Kasım 2008, 00:05:09 »


Nedenleri ne olursa olsun, öfke patlamalarının iş yaşamında doğurduğu sonuçların hiç de iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak bazen kaçınılmaz gibi görünen bu durumun oluşmasını engellemek için ne yapabiliriz?

Bu, yaşamın bir gerçeği: İş yaşamında başarılı olmak istiyorsanız, yöneticinizle, iş arkadaşlarınızla, iş ortaklarınızla ve müşterilerinizle etkili bir iletişim içinde olmanız gerekiyor. Bu iletişim bazen bir dilden diğer bir dile geçmeyi de kapsayabiliyor.

Örneğin isteklerinizi yöneticilerinize anlatırken kullandığınız dil ile iş ortaklarınıza veya potansiyel müşterilerinize anlatırken kullandığınız dil aynı olamıyor.

Hepimizin bildiği gibi, bazı durumlarda dil yetersiz kalıyor ve iletişim bir tıkanma noktasına geliyor. Bu noktada isteklerini anlatmaya çalışan kişi öfkeli, sinirli ve fazla duyarlı bir hale gelebiliyor. Öfke patlamaları da bu ruh halinin körüklenmeye devam ettiği noktalarda ortaya çıkıyor. Öfke duygusuna yenik düştüğünde artık insan elinde olmadan sesini yükseltiyor, düşünmeden konuşuyor ve sonuçlarını düşünmeden kararlar alabiliyor.

Nadir de olsa, böylesi duygu paylaşımlarının yerinde, hatta faydalı olabileceği durumlardan söz etmek mümkün ancak çoğu zaman durum böyle olmuyor ve öfke patlamaları, bu duruma şahit olanların gözünde saygınlığınızı ve güvenilirliğinizi kaybetmenize neden olabiliyor. Uzun vadede ilişkilerinize ne kadar zarar verdiğini ise söylemeye gerek bile yok.

Sonuçta hepimiz bunları bilsek de kendimize hakim olamayıp öfkemize yenik düşebiliyoruz. Peki bu istenmeyen durumları en aza indirgemek mümkün mü? Tabii ki evet. Zaman içinde hepimizi kendi yöntemlerimizi keşfediyor olsak da, aşağıdaki öneriler de işe yarayabiliyor.

1.Kendinize iyi bakmak, tüm ilaçlardan daha etkili olabiliyor. Kendi ruhsal ve fiziksel sağlığına, görünümüne özen gösteren bir kişi, kendisiyle daha barışık olacağından olumsuz duygulardan uzak durmayı tercih ediyor. Güne uykunuzu alarak başlamak, düzenli beslemek ve egzersiz yapmak iyi bir başlangıç olabiliyor.

2.Öfke ve hayal kırıklığının fiziksel ve ruhsal olarak sizde ne gibi değişimler oluşturduğunu iyice gözlemleyin. Kızgınlığı ilk olarak vücudunuzun hangi bölümünde hissetmeye başlıyorsunuz? Örneğin önce yüzünüz kızarıyor ya da elleriniz titremeye başlıyor olabilir. Bazen bu belirtileri erken fark etmek, kendi duygularınızdan soyutlanmanızı sağlayabiliyor.

3.Öfkelenmeye başladığınızı hissettiğinizde, eğer mümkünse temiz havada 10 dakikalık bir yürüyüş yapın. Eğer bunu yapamıyorsanız, en azından kendi odanızdan çıkın ve bir süre başka bir yerde durun. Bu, kafanızı biraz boşaltmanızı sağlayarak sizi, öfkenize yenik düşmekten kurtarabilir.

4.Ofis dışından sevdiğiniz ve güvendiğiniz bir arkadaşınızı arayın ve ona durumu anlatıp tavsiyesini isteyin. Öfkenizi veya korkularınızı sözlü olarak paylaşmak, kesinlikle bir rahatlama sağlayacaktır. Ayrıca sizi bu şekilde öfkelendiren bir olaya tarafsız bir bakış açısı, belki de size haklı olmadığınızı ya da ortada kızacak pek de geçerli bir neden olmadığını gösterecektir.
 
5. Kendinize "Ben en çok neden korkuyorum?" sorusunu sorun. Çoğunlukla öfke, korkulardan biri harekete geçtiğinde ortaya çıkan bir duygudur ve kendini tehdit altında hissetmekle yakından ilgilidir. Duygularınızın tam olarak kaynağına inerek onlara daha iyi anlayabilir ve kontrol edebilirsiniz.

6.Kendinize "Bu durumun iyi olan yanı nedir?" sorusunu sorun. Neyin yanlış gittiği yerine neyin iyi gittiğine odaklanmak, size yeni bir bakış açısı sağlayacaktır. Çoğu kez iletişim çatışmaları ve iletişimin ortadan tamamen yok olması size, hangi noktalarda yeni bir sistemin gerekli olduğunu gösterecek ve en sonunda kurumunuzun yararına olan kararlar almanızı sağlayacaktır.
 
Harekete geçin. Bazen bir plan işe yaramadığında yeni bir plan uygulanmayı bekliyor demektir. Öfkeli ve kırgın hissetmek yerine bu duygusal yoğunluğu ileriye doğru atacağınız olumlu bir adımın yekiti olarak kullanabilirsiniz.

Güçlü isteklerde bulunun. Eğer bir şeyin farklı olmasını istiyorsanız, işe bunu yapmakla başlayın. Anahtar kişilerle bağlantıya geçin ve onlara neyi değiştirmek istediğinizi söyleyin.

Böylece hem kendi hem de kurumunuzun ihtiyaçlarını açığa çıkarmış olursunuz. Çoğu zaman isteklerinizi uygun bir rica şeklinde basitçe ifade etmek, bunların yerine getirilmesini sağlamak için yeterli olacaktır.

kişisel Başarı
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Öfke ile üzüntü arasındaki fark
« Yanıtla #1 : 25 Ocak 2009, 17:11:51 »
Öfke ile üzüntü arasındaki fark

İbnü’l-Mukanna hazretleri buyurdu ki: “Kişinin affedip öfkesini yenmesi, özür dilemek zilletine düşmesinden daha iyidir.” Birisi ona sormuş: “Öfke ile üzüntü arasındaki fark nedir?” diye. O da şu cevabı vermiştir: “Üzüntü, senden büyük olanın senin arzuna muhalefet etmesinden hasıl olur. Öfke ise, senden küçük olanın senin arzuna muhalefet etmesinden hâsıl olur.”

Bekir bin Abdullah el-Müzenî hazretlerine adamın biri sövüp saymış; o sükûtla karşıladığı halde adam daha da ileri gitmiş. Kendisine, “O sana hakarette bulunduğu gibi sen de ona hakarette bulun!” demişler. O da demiş ki: “Benim ağzım o kelimelere alışık değil, ayrıca onun hakkında kötü bir şey bilmiyorum ki, onunla ona karşılık vereyim. Onun hakkında yalan yere atıp tutmam bana helâl değildir.”

Sevr bin Yezîd hazretlerine adamın birisi, “Ey kaderi inançlı yani kaderi insanın kendisinin yarattığına inanan adam, ey Rafızî!” diye söylenmiş. O da şu karşılığı vermiş: “Eğer ben senin dediğin gibiysem, hakikaten kötü bir adamım, demektir. Eğer dediğin gibi değilsem, sana hakkımı helâl ediyorum.”
Şu özellikler, cahilliğin alâmeti olarak bildirilmiştir.

Câhiller bu alâmetler ile belli olur:

Cahiller, her şeye öfkelenirler, sinirlenirler. Her şeye, insana, hayvana, hoşlanmadıkları bir şeyle karşılaştıkları her şeye kızarlar, öfkelenirler. Hattâ cansız varlıklara bile kızarlar. Bu, câhillik alâmetlerindedir.

İnsanların çoğunun başına ne gelmiş ise, hep öfke sebebiyle gelmiştir. Bir anlık öfke, insanın dünya ve âhiretini karartmaya yetmiştir. Resûlullah efendimiz hadîs-i şerîfte buyurdu ki:

“Kim ki öfkesinin gerektirdiği şeyi yapmaya muktedir olduğu hâlde yapmaz da öfkesini yenerse, kıyâmet günü Allahü teâlâ, onun kalbini hoşnutlukla doldurur.”

Îsâ aleyhisselâm buyurdu ki: “Allahü teâlâ buyurdu ki: Ey ademoğlu! Öfkelendiğin zaman beni hatırla ki, ben de gadaplandığım zaman seni hatırlayayım ve yardımımla seni memnun edeyim. Şüphesiz ki, benim sana olan yardımım, senin kendi nefsine yapacağın yardımdan daha hayırlıdır.”


Mehmet Oruç
« Son Düzenleme: 11 Ekim 2010, 02:02:17 Gönderen: Tuğra »

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Öfke patlamalarını engellemek mümkün!
« Yanıtla #2 : 26 Ocak 2009, 01:04:47 »
Konulara dinimizden örnekler vermek çok yararlı oluyor,teşekkürler.
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı elzem

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 191
Ynt: Öfke patlamalarını engellemek mümkün
« Yanıtla #3 : 21 Şubat 2009, 00:09:20 »
 Teşekkürler arkadaşlar bu güzel bilgiler için  :D
« Son Düzenleme: 21 Şubat 2009, 00:12:43 Gönderen: elzem »
Bize Bir Nazar Oldu
Cumamız Pazar Oldu
Zaten Bize Ne Olduysa
Hep Azar Azar Oldu..

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Aniden öfkelenmeyin..
« Yanıtla #4 : 27 Şubat 2009, 10:23:56 »
Aniden öfkelenenin kalbi 'aniden' duruyor...

ABD'nin Yale Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre ani duyulan öfke kalpte 'elektriksel dengesizlik' yaratarak kalp atışlarını düzensiz hale getiriyor ve kalp krizi riskini artırıyor.

Düzensiz kalp atışlarından şikayet eden 62 hasta üzerinde gerçekleştirilen araştırmayı yöneten Dr. Rachel Lampert 'Kalabalık bir grup insanı büyük bir stres faktörü altına sokarsanız ani ölümler artar.

Özellikle 'kaybedilen bir futbol maç'ı ani kalp krizini tetikliyor' dedi. ABD'de her yıl 400 bin kişi ani kalp krizi nedeniyle hayatını kaybediyor.

Haber3
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Öfke patlamalarını engellemek mümkün!
« Yanıtla #5 : 27 Şubat 2009, 17:41:08 »
Öfke anında, hemen 10 saniye içinizden saymaya ve euzu besmele çekmeye başlayın. İlk anın alevli yakıcılığı geçtikçe, hadiseleri geniş bir perspektifte görme imkanı yakalayabilirsiniz.
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Öfke
« Yanıtla #6 : 21 Aralık 2009, 19:59:00 »

Herkes zaman zaman öfke hisseder. Fakat ilişkilere zarar veren öfkelenmek değil, öfke ile yapılan hareketlerdir. Herkes öfkelenir

Öfkelenmek doğal bir durumdur ve kötü olarak nitelemek yanlış olur. Doğru kullanıldığında, öfkeniz belli bir durum hakkında size bilgi verebilir ve daha güçlü olmanıza yardım edebilir. Çoğunlukla öfkeyi takip eden davranışlar insanların başını derde sokar: Trafikte yolunuzu kesen sürücü ile aranızda çıkacak kavga, karşınızdaki kişiye ciğerlerinizin tüm gücü ile bağırmanız, insanlara hakaret etmeniz gibi.

Esas sorun öfkelenmeniz değil, öfkenizi nasıl davranışlarınıza yansıttığınızdır. Öfkeniz sonucu ortaya çıkan tüm bu tepkiler aynı şekilde negatif sonuçlar doğurur. Duygularınızı kontrol etmeniz her zaman mümkün olmasa bile, davranışlarınız üzerinde kontrolünüz vardır. Ve öfkelendiğiniz zaman davranışlarınızı kontrol edebilmek başarabileceğiniz bir hedeftir.

Öfkenizi farkedebilmek

Öfkenizi kontrol etmenizde ilk adım ne zaman öfkelendiğinizi bilmektir. Fakat bu söylendiği kadar kolay değildir. Belli duyguları yaşarken insanın ne hissettiğini farkedememesi normal bir durumdur. Farkında olmadan öfkenizi taşıyor olabilirsiniz. Bunu anlamanın en kolay yolu vücudunuzu gözlemenizdir. Elleriniz yumruk halinde sıkılı mı? Kaşlarınız çatık halde mi? Genel olarak vücudunuz gergin mi? Bunlar genelde öfkenin işaretleridir.

Ek olarak düşünce yapınızı gözleyin. Eğer “Ondan nefret ediyorum!” yada “Bu haksızlık!” yada “Ben ona gününü gösteririm!” gibi düşünceler zihninizi meşgul ediyorsa, öfkeli olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Bu durumda düşüncelerinizi ve duygularınızı yazmak oldukça faydalı olabilir. Ayrıca içinizi bu şekilde boşaltmak ne hissettiğinizi, üzgün mü yoksa kızgın mı olduğunuzu anlamanıza yardımcı olabilir.

Tetikleyen Düşünceler

Tetikleyen düşünceler otomatik olarak aklınıza gelen ve belli duyguları canlandıran düşüncelerdir. Tetikleyen düşünceler her hangi bir duyguyu canlandırabilir fakat öfke özellikle tetiklemelerden en çok etkilenen duygudur. Örneğin, odanın karşısında oturan insanların sizin tarafınıza baktıklarını ve sonra güldüklerini görünce şöyle düşünebilirsiniz, “Bu insanlar benimle alay ediyor!”.

Bu düşünce tetikleyicidir ve öfkelenmenize yol açabilir. Bir sonraki adım duygularınızı davranışlarınıza yansıtmak ve kavga etmek olarak ortaya çıkabilir. Tetikleyen düşüncelerin gerçek olmayabileceğini hatırlamak oldukça önemlidir. Yukarda verdiğim örnekte olduğu gibi odanın karşısında oturan insanlar sizinle alay ediyor olabilirler yada olmayabilirler. Yada sizinle hiç ilgisi olmayan bir konuya gülüyor olabilirler.

Tetikleyen düşünceler ikiye ayrılır:

1.Sizinle alay edildiğine yada küçük düşürüldüğünüze inanmak.

2.Karşınızdaki kişinin size zarar vereceğine inanmak.

Tetikleyen düşüncelerin en önemli özelliği gerçek olmasa bile kişinin öfkelenmesine yol açabilecek olmasıdır. Dolayısıyla duygularınızı tetikleyen düşüncelerimizi farkedebilmemiz oldukça önemlidir, böylece geri adım atabilir ve ne kadar gerçeklere dayandığını sorgulayabiliriz. Bu şekilde kontrolünüzden çıkabilecek bir durumu daha işin başında engelleyebilirsiniz.

Alternatif Davranışlar

Öfkenizi farkettikten sonraki ikinci adım duygularınızı ifade etmenin başka yollarını bulmaktır. Bunun anlamı durumu daha kötüleştirebilecek davranışlar yerine durumu düzeltebilecek daha sağlıklı davranışlar geliştirmektir. Örneğin, önemli bir haber vermek için aradığınızda eşiniz telefonuna cevap vermediyse, durumu daha kötüleştirecek davranış eşinize bağırmak ve suçlamaktır.

Bu davranışın sonucunda öfkeniz daha artacak, eşiniz savunmaya çekilecek ve size öfkelenecek, ve hatta geri alınmaz sözler sarfedilecektir. Oysa bağırmak yerine daha etkili bir davranış endişelendiğinizi ve bir sorun olduğunda kendisine ulaşabileceğiniz bir yol bulmak gerekiğini söylemenizdir. Elbetteki öfkeli olduğunuzda mantıklı olmak kolay değildir. Önemli nokta sürekli pratik yapmaktır. Kullanabileceğiniz alternatif davranış şekillerini pratik yapmanız öfkenizi kontrol etmek adına kendinize yapabileceğiniz en büyük yardımdır.

Hakkını Savunmak yada Agresif Olmak

Hakkınızı savunmak pozitif sonuçlar doğurur, buna karşılık agresif olmak negatif sonuçlar yaratır. Bu pek çok durum için geçerlidir ama özellikle öfke söz konusu olduğunda doğrudur. Hakkınızı savunmak ile agresif davranmak arasında fark olduğunu görmeniz çok önemlidir. Hakkınızı savunmak kişisel haklarınızın arkasında durmanız ve karşınızdaki kişinin haklarını çiğnemeden kendinizi direkt olarak ifade edebilmenizdir.

Haklarınızı savunurken amaç karşılıklı olarak iletişim kurabilmektir. Agresif davranış ise direk olmayan bir yöntemle karşınızdakinin haklarını çiğneyerek haklarınızı savunmanızdır. Agresif davranışın amacı genelde hakimiyet kurmak ve “kazanmaktır.” Bu iki davranış şekli arasındaki farklar şöyle özetlenebilir:

Hakkını Savunmak

1.“Ben” ile başlayan cümleler sarfedilir ve kişi kendi duygularının sorumluluğunu üstlenir. Ör: “Bu davranışın beni kızdırdı…”, “Bu yaklaşımın beni üzdü…” gibi

2.Açık olarak ne istendiği söylenir. Ör: “Bana sesini yükseltmeni istemiyorum…” “Bana hakaret etmeni kabul etmiyorum…” gibi

3.Spesifik problemi, davranışı ve neyin değişmesinin istendiği söylenir. Ör: “Kıyafetlerini yerde bıraktığında arkandan toplamak zorunda kalıyorum ve bu durumun artık değişmesi gerek, çünkü çok yoruluyorum ve sinirleniyorum…”

4.Abartmaktan ve her zaman yada asla kelimeleri ile genelleştirmekten kaçınılır. Ör: “Kendinden başka hiç bir şey düşünmüyorsun…” demek yerine, “karnın aç olduğunda gözün hiç bir şey görmüyor…”

5.Doğru davranış sakin bir şekilde tekrarlanır. Ör: “Defalarca söyledim, çöpleri dışarı çıkar!” , “Lütfen çöpleri dışarı çıkar, daha önce konuştuğumuz gibi eğer burda bırakırsan kokmaya başlıyor…”

Agresif Davranış

1.“Sen” ile başlayan cümleler kullanır, suçlayıcı ve sindirme amaçlıdır. Ör: “Hiç bir işe yaramazsın…”, “İnsanların önünde beni rezil ettin…”, “O kıyafeti giymesen iyi olur…”

2.Tehdite eder, aşağılar ve hakaret eder. Ör: “Seni parçalarım…”, “Seni pişman ederim…”, “Aptal…”, “Salak…”, “Gerizekalı…”, “Sende hiç beyin yok…”

3.Anlaşma ortamı yerine “Kazanan-Kaybeden” durumu oluşturur. Ör: “O öyle yapılmaz, böyle yapılır…”, “Haksız olduğunu ıspatlayacağım…”

4.Karşı tarafın bakış açısını dinlemez. Ör: “Bütün gün ben çalışırken sen evde yatıyordun. İki bulaşık yıkayınca insan yorulmaz…”

5.Güç kullanarak insanları manipüle etmeye çalışır. Ör: “Bu evin parasını ben kazanıyorum, bari sende bir iş yap benim gömleklerimi ütüle…”

Öfke nereden gelir?

Yazının başında belirttiğim gibi öfke doğal bir duygudur ve kötü olarak nitelemek yanlış olur. Genelde hayatınızda yanlış giden durumları haber verir. Herkes zaman zaman öfke hisseder. Bazı kişiler daha öfkeli midir? Belki… Herkes öfkesini farklı şekilde mi ifade eder? Kesinlikle…

Bunun nedenleri üzerine pek çok farklı teori var fakat insanların duygularını nasıl ifade edeceklerini, büyürken ailelerinden öğrendikleri herkes tarafından kabul edilir. Kendi tarzınızın farkına varmanız öfkenizi (yada diğer duygularınızı) neden belli şekillerde ifade ettiğinizi anlamanız açısından önemlidir.

Kendinize şu soruları sorarak kendi tarzınızı gözlemleyebilirsiniz:

•Ailemde insanlar öfkelerini nasıl ifade eder?

•Çocukken öfkelendiğimde ailem nasıl tepki verirdi? Öfkelendiğimde tolerans mı gösterildi yoksa yasaklandı mı?

•Öfkemi nasıl göstereceğimi kontrol eden gizli mesajlar var mıydı?

•Aile içinde birisi öfkelendiğinde hemen yatıştırılıp bu duygular unutulur muydu? Yoksa uzun süre devam eder miydi?

Bu soruların cevaplarına bakarak kendi öfkenizi ve başkalarına öfkenizi nasıl ifade ettiğinizi anlamanız mümkün olacaktır.

Son olarak bazen aşırı asabiyet ve öfke depresyonun yada anksiyetenin belirtisidir. Eğer uykunuz, iştahınız, moraliniz yada duygusal konularda sorunlar yaşıyorsanız bir uzman ile görüşmeniz faydalı olabilir.

Çiğdem Alper-Hatunca.net
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bastırılan öfke, kaygı ve depresyona neden oluyor!
« Yanıtla #7 : 19 Mart 2010, 21:06:11 »
Öfkeyi bastırmak ilerde depresyona neden olabiliyor.

Günlük hayatta yaşadığımız öfkeye herkesin farklı şekilde tepki gösterdiğini söyleyen Mehmet Yavuz, "Eğer öfkenizi bastırırsanız, kaygı ve depresyona yol açıyor. Kişi kendine zarar veriyor" dedi.

Son derece insani bir durum olan öfke, kontrol altına alınmadığı takdirde hayatın birçok alanında olumsuz sonuçlara yol açıyor. Günlük hayatın stresi ve bastırılmış duygular da buna eklenince insanlar kontrolden çıkabiliyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kişileri derinden etkileyen öfke duygusunu, bu duygunun yol açabileceği problemleri ve öfke kontrolünü anlattı.

ÖFKE NEDİR?

Öfke, insan hayatında yaşanılan diğer tüm duygular gibi (sevgi, neşe vb...) normal ve doğadaki tüm canlı türlerinde görülen bir duygudur. Öfke, kişinin herhangi bir tehdit karşında gösterdiği doğal bir tepkidir. Bu duygu, vücudumuzda fizyolojik ve biyolojik değişimler yaşanmasına da sebep olur. Kişi öfkelendiği zaman, nefes alıp vermesi sıklaşır. Stres ve gerginlik baş gösterir. Enerjiyi artıran adrenalin salgısı başlar. Kalp atışları hızlanır. Kan basıncı artar ve kendisini kontrol etmekte zorlanır.

NİÇİN ÖFKELENİRİZ?

Öfke, aslında bilinçaltının bir yansımasıdır. Kişinin olumsuz yaşadığı herhangi bir olay, daha sonraları da aynı önyargıları hissetmesine neden olur. Engellenme, saldırıya uğrama, tehdit edilme ve kısıtlanma gibi durumlarda hissedilen yoğun bir duygudur. Genellikle kişiye yönelik saldırganlığın ortaya çıkması ile sonuçlanır. Aynı şekilde kişinin yapmaktan çekindiği davranışları, bir başkasının rahatlıkla yapıyor olması da bu kişiyi kızdırabilir. Örneğin her randevusuna erken giden birinin randevuya geç kalan arkadaşına oldukça kızması gibi... Öfke duygusu bastırılan diğer duyguların tepkimesi olarak ortaya çıkabilir. Utanç, acı ve korku gibi duygular da öfke duygusunu tetikler.

SONUÇLARI NELER?

Öfke ortaya çıktığında her birey aynı şekilde tepki vermez. Bazıları, tepkilerini fiziksel ya da sözlü saldırıda bulunarak ortaya koyarken; bazıları ise daha dolaylı saldırganlığı seçebilir, geri çekilme, kaçınma ve uzaklaşma gibi davranışları gösterebilir. Bireyin öfkesini nasıl ortaya koyacağı, o an içinde bulunduğu konumla, yaşadığı öfkenin şiddetiyle ve öfkeyle baş etme stratejileriyle çok bağlantılıdır. Bastırılan öfkenin, kaygı ve depresyona yol açtığına dair yapılan araştırmalar vardır. İfade edilmeyen öfke, ilişkileri bozabileceği gibi çeşitli sağlık sorunlarına da neden olabilir. Solunum, mide rahatsızlıkları, baş ağrıları, cilt problemleri ve dolaşım sorunları gibi birçok hastalığa da neden olabilir.

KONTROL EDİLİR Mİ?

Evet. Öfke kontrolü, öfkeyi doğru ve yerinde ifade edebilme becerisini kazanmaktır. Amaç, öfkelenen kişinin verdiği tepkileri yumuşatmak ve kişiye saldırganlıktan uzak, şiddet içermeyen iletişim becerisi kazandırmaktır. Düşünme tarzını değiştirmek, öfkeye neden olan duruma çözüme yönelik şekilde yaklaşmak ve problemi belirlemek öfkeyi kontrol etmek için yararlı yöntemlerdir.

TEPKİ VERMEDEN ÖNCE İYİ DÜŞÜNÜN!

Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, öfkeyi kontrol etmek için yapılabilecek basit önerilerde bulundu. Öfke; bir intikam alma yolu, haklı çıkma gerekçesi ya da başkalarını kontrol etme aracı değildir.

NEFES TERAPİSİ İYİ GELİR!

Öfkesini kontrol etmek isteyen kişi, sinirlendiğinde tepki vermeden önce olayı hızlı bir şekilde değerlendirmeli ve bulunduğu ortamdan uzaklaşmalıdır.

Kişi olayları aslında olduğu gibi göremiyor, abartıyor ya da aşırı genelliyor olabilir. Bu çarpıtmayı fark ederek, ön yargısız değerlendirme yapabilir.
 
Yaşanılan tüm olumsuz olaylar karşısında duygu ve isteklerini zamanında dile getirmelidir. Bu sayede bilinçaltında yatan olumsuz duyguların öfke patlamalarına yol açmasını engellemiş olur. Nefes terapileri bu gibi durumlarda iyi gelebilir.
 
Eğer kişi öfkesine tam anlamıyla hakim olamıyorsa, mutlaka bir uzmandan yardım almalı ve psikoterapiye başlamalıdır.
 Kişinin kendi öfkesini tanıması kontrolün önemli faktörlerindendir. Psikoterapi çalışmalarıyla bilinçaltına inmek gerekir.

ZARARI KADAR YARARI DA VAR, TAMAMEN YOK EDİLEMEZ!

Öfkenin inkar edilmesi ya da bastırılması kişi için sağlıklı yollar değildir. Çünkü öfkenin kişiyi uyarıcı, koruyucu veya harekete geçirici bir işlevi de vardır.

AMACI AŞMASIN

Öfke,bir tehlike anında kişiyi uyarır ve kendisine zarar verici davranışlardan bireyin haberdar olmasını sağlar. Öfkenin sağlıklı şekilde yaşanıp, doğru şekilde kontrol edilebilmesi için öncelikle bu duygunun kabul edilmesi, nedenlerinin, sonuçlarının anlaşılması ve saldırgan şekilde ifade edilmesinin engellenmesi gerekir. Öfke kontrolünde amaç öfkeyi tamamen yok etmek değildir. Öfkeyi kişinin sağlıklı sınırlarda hissetmesini sağlamaktır. Bu da psikoterapi yöntemiyle sağlanabilir.

Sabah
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Öfke
« Yanıtla #8 : 11 Ekim 2010, 01:43:05 »
"Beni çıldırtıyor. Hiç laftan anlamıyor.", "Niçin bu evde kimse bana yardım etmiyor?", "Kaç kere ayakkabılarını çıkarmadan içeri girme dedim sana?", "Bu kadınlara hiç yaranamazsın zaten, ne yapsam ona yetmiyor.", "Kesin şu gürültüyü de maçı seyredeyim.", "Bıktım senin dırdırından.", "İstediğim gibi giyinip gidemiyorum, bu okuldan hoşlanmıyorum.", "Çok çalışıp, bütün sorulara cevap verdiğim halde yine zayıf aldım, hep bu öğretmenin yüzünden."

"Neden hep onun istediği yere gidiyoruz, gitmeyeceğim artık.", "İstediğim kadroyu bana vermediler, onlara göstereceğim." Bu cümlelerin kimisi kadınların, kimisi erkeklerin kimisi de çocukların ağzından çıkmış, ama her birinin ortak bir yanı var: Öfke...

ÖFKENİN diğer duygulardan pek farkı yok; ancak bu duygu pek çok kişiye korkutucu geliyor. Çünkü, bu duygunun çevreye ve ait olduğu bireyin kendisine yansımaları oldukça olumsuz. Olumsuz bir duygunun kabul edilmesi de pek kolay olmuyor. Böylece de insanoğlu "öfkesini", "öfkelileri" ve "öfkeyi" bir türlü anlayamıyor, hatta inkâr bile edebiliyor.

Öfke de tıpkı üzüntü ve mutluluk gibi bir duygu. Bu yüzden inkâr edilmeyi ya da kabul edilmemeyi hak etmiyor. Olumlu ya da olumsuz her duygu gibi öfkenin de bir ömrü var; bu ömür tamamlandığında kayboluyor. Ancak öfkenin, bu tatsız süreyi kısaltmak ve onu daha iyi anlamak açısından "tüketilmesi" gerekiyor.

Duygular doğaldır ve varlıkları, davranışların gözlenmesiyle ya da sözel ifadelerin verdiği mesajlarla anlaşılabilir. Duygular hakkındaki yanlış yorumlar onların sorgulanmasına yol açabilir.

Oysa, duyguların sorgulanması, insanın doğal olan diğer özelliklerinin sorgulanmasıyla eşdeğerdir. "Neden karnın acıkıyor?", "Neden üzülüyorsun?", "Neden boyun uzun?", "Neden bu kadar kızıyorsun?", "Neden seviniyorsun?", "Neden düşünüyorsun?". Duygular, insanın kendisini iyi ya da kötü hissetmesine yol açarlar, ancak bir insanı iyi ya da kötü diye değerlendirmeye yetmezler.

Olumlu duyguların hissedilebilmesi için insanın öncelikle yemek, barınmak ve korunmak gibi temel gereksinimlerinin karşılanmış olması gerekir. Temel gereksinimleri karşılanamayan insanlarda olumsuz duygular hızla harekete geçer.

Bu yüzden aile ve toplum içinde olumsuz duygulara kulak vermek gerekir. Öfke de olumsuz duygulardan biridir. Öfkenin duygusal yönünün yanında, fizyolojik ve bilişsel bileşenleri de vardır. Bir başka deyişle öfke, düşünce ve davranışlarla da ilgilidir.

Böyle bir duygu vücudun kendini olumsuz durumlardan korumaya yönelik bir tepkisi olabilir. Vücut stres altında kaldığında, böbreküstü bezlerinden adrenalin adı verilen bir hormon salgılayarak alarm durumuna geçer.

Kandaki miktarı böylece artan adrenalin kan basıncının yükselmesi, kalp atışlarının hızlanması gibi fizyolojik değişikliklere yol açar. Sonuç olarak da vücut kendini tehdit eden uyarana karşı koruma gücünü bulur. Kaçar, kovalar, saklanır, bağırır, dövüşür.

Öfkelendiğimizde yüzümüz kızarır, bağırırız, sert davranışlarda bulunabiliriz. Tüm bunlar aslında fizyolojik kökenleri olan davranışlardır ve bu davranışları kendimizi olumsuz duyguların yükünden kurtarmak için gerçekleştiririz. Bu görüşten hareketle öfkenin, düşünce düzeyinde reddedilse bile beden diliyle inkâr edilemeyen bir duygu olduğu ileri sürülebilir.

Öfke, özenle dikkate alınması gereken bir "işaretçi"dir. Neye işaret ettiğine gelince; öfkelenen kimsenin hakkı yeniyor, gereksinimleri ve istekleri karşılanmıyor, yaşamına ilişkin bir soruna gereken önemi kendisi vermiyor, içinde bulunduğu bir ilişki uğruna değer ve inançlarından ödün veriyor ya da gelişme ve yeteneklerini ortaya koyma şansı elinden alınıyor olabilir. Özetlemek gerekirse, öfke iki temel nedenle ortaya çıkabilir. Bu nedenlerden birincisi bireyin kendisinden, ikincisi ise karşısındaki birey(ler)in onda oluşturduğu duygulardan kaynaklanabilir.

Öfke, ister bireyin kendisiyle ilgili ister karşısındakiyle ilgili bir nedenden kaynaklansın, özenle üzerinde durulup çözümlenmesi gereken bir duygudur. Dr. Thomas Gordon öfke olgusunu bir buzdağına benzetir. Buzdağının suyun üzerinde kalan kısmı öfkedir, oysa suyun altında kalan kısmı çok daha geniştir, yani öfkenin ortaya çıkmasına yol açan pek çok duygu burada gizlidir.

Suyun altında kalan bu duygulara temel duygular adı verilir. Temel duygular birikip, sertleşip, katılaşınca, buzdağının tepesindeki öfkeyi oluşturur. Sözü geçen temel duygular ise kıskançlık, üzüntü, merak, yalnızlık, itilmişlik, kaygı, hayâl kırıklığı, haksızlık, anlaşılamamak ve sıkıntı gibi duygulardır.

İnsanların çoğu, öfkeyi buzdağının tepesinde yaşar ve bir türlü çözümlenmemiş bu duygulara sıkı sıkı tutunur. Oysa, öfkenin kaynaklarını ortadan kaldırmayı başarmak için buzdağının altındaki temel duyguların anlaşılabilmesi gerekir. Gereksinimlerin hiçbir zaman ve hiçbir koşulda karşılanamadığı durumlarda öfkeyi yaşamak kaçınılmazdır. "Ben hiç öfkelenmem", "Çok nadir kızarım, ama bomba gibi patlarım", "Çok çabuk sinirleniyorum ve buna engel olamıyorum.".

Bunlar, günlük yaşamda bireylerin kendi öfkeleriyle ilgili yorumlarından bazıları. Bu yorumlar, gerçekte öfkemizi ve nedenlerini pek de tanımadığımızı gösteriyor. Oysa öfke, kaynaklarını ortadan kaldırmak uğruna, sonuna kadar yaşanıp bitirilmesi gereken bir duygu. Ama bu nasıl yapılır? Yani öfke nasıl yaşanmalıdır? En önemli soru da bu.

Duyguların Maskeli Balosunda

Öfke, karşılanamamış gereksinimlerin işaretçisidir demiştik. İşaretçi olarak öfkenin verdiği mesaj "İstediğimi elde edemiyorum." olabilir. Biz insanlar bu mesajı verirken farklı davranışlara başvururuz.

Seçilen bu davranışlar yoluyla da elde edemediğimiz bu amaçlarımıza ulaşmaya çalışırız. Kırılan gurur, gerçekte yersiz olan beklentiler ve zihinde yaratılan düşmanca fantaziler öfkeye yol açabilir. Zaman zaman kendi kusurlarımızı örterek, başkalarını suçlarken öfkeyi kullanırız.

Diğer duygularımızı gizlemek ya da yok etmek için de öfkeden yararlanırız. Öfkeyi oluşturan duyguları, öfkeyi gösteren davranışlardan ayırt etmek gerekir.

Bazı durumlarda öfke yarar sağlayabilir. Saldırgan nitelik taşımayan davranışlara da yöneltebilir. Öfkenin yarar getirmediği tepkiler ise genellikle saldırgan eylem niteliği taşır. Burada amaç, öfke duyulan kişiye zarar vermektir. Saldırgan nitelik taşıyan eylemler tehdit etmek, hakaret etmek ve iğnelemek gibi sözel ya da dayak gibi fiziksel biçimlerde olabilir. Öfke, aynı duygunun süreğenleşmiş (kronikleşmiş) hali olan "düşmanlık"tan farklıdır. Öfke, geçici bir tepkidir ve her insanda oluşabilir.

Düşmanlık ise kalıcı bir nitelik taşır. Bu noktada, birbirini düşman sayan ulusların ya da fanatik düşünce gruplarının çocuk ve gençleri eğitirken öfkeyi nasıl süreğenleştirdikleri ve pekiştirdikleri de üzerinde düşünmeye değer bir konu.

Madlow 1972 yılında öfke belirtilerini şöyle sınıflandırmış:

·         Doğrudan davranışsal işaretler,

·         Doğrudan sözel ya da bilişsel işaretler,

·         Üstü kapalı davranışsal işaretler,

·         Üstü kapalı sözel işaretler,

·         Dolaylı davranışsal işaretler,

·         Dolaylı sözel işaretler.

Örneğin, doğrudan davranışsal öfke işaretleri, fiziksel ve sözel saldırı, aşırı eleştiricilik, kusur buluculuk, önyargılılık, hırsızlık, sorun çıkarma, isyankâr davranışlarla kendini gösterebilir.

Doğrudan sözel ya da bilişsel işaretler, kin ve nefret belirten, aşağılayan, kuşkucu ve suçlayıcı sözler biçiminde gözlenebilir. Üstü kapalı davranışsal ve sözel işaretler, güvensiz, kıskanç, tartışmacı, alaycı ve yargılayıcı davranışlar biçiminde olabilir.

Dolaylı işaretler ise, içe kapanma, psikosomatik belirtiler (kalp hastalığı, yüksek kan basıncı gibi), depresyon, suçluluk duygusu, ağlama biçiminde ortaya çıkabilir.

Öfke, gizlenmiş ya da kılık değiştirmiş bir duygu olarak da tanımlanabilir. Bastırıldığı zaman, pasif saldırganlık (surat asma, küsme gibi) biçiminde ortaya çıkabilir. Bastırılmış öfkenin yarattığı bir başka duygu da kendini kurban gibi hissetmektir. Pasif saldırgan, öfkesini yaşarken "Sen iyi değilsin.", kurban ise "Ben iyi değilim." düşüncesiyle davranabilir.

Hauck (1974), mantıksız düşüncelerimizin öfkeye temel olan duyguların ortaya çıkmasına yol açtığını ileri sürmüş. Mantıksız düşüncelerden biri de genellikle öfke duyulan kişiyi değiştirmek amacını taşır. 30 yıllık eşiyle geçimsizlik yaşayan ve ondan nefret eden bir kadın, yardım alabilmek için bir terapiste başvurduğunda, eşinin parasını içkiye yatırdığı ve oldukça bencil bir insan olduğu için ona öfke duyduğunu dile getiriyor.

Terapisti "Eşin rahatsız olabilir. Ancak, görüyorum ki sen onun değişmesini istiyorsun, ama belki sen değişmek isteyebilirsin." dedikten sonra, eşini duygusal rahatsızlığı olan bir kişi olarak görmeye başlıyor.

Buna bağlı olarak, üzüntüsü azalıyor, eleştirel ve hırçın davranışlarını değiştiriyor. Sonuçta da eşi onunla kavga etmeyi kesiyor, ancak içkiyi kesmiyor. Kendisi ise, dünyayı ve özellikle eşini değiştirmek istediğini böylece fark etmiş oluyor. Öfkeyi oluşturan neden hakkında çok konuşmak, çok düşünmek bir süre sonra takıntıya dönüşebiliyor.

Üzerinde durdukça öfke artıyor. Ebbeser, Duncan ve Konecni adlı araştırmacılar (1975), yakın zaman içinde işten çıkarılan personelle görüşerek, bu kişileri ayrıldıkları firmaya duydukları öfke konusunda konuşturmuşlar. Konuşmalar sonucunda, bu kişilerin düşmanca duygularının arttığını gözlemlemişler.

Zillmann (1979), saldırgan fantazilerin öfkeyi artırdığını gözlemlemiş ve erkeklerin kadınlara kıyasla öfkelerini daha uzun sürdürdüklerini de ileri sürmüş. Kısacası bir insanın yıllar önce duyduğu bir öfkeyi çok uzun süre taşıyabildiğini belirlemiş.

Öfkenin yapılanmasında, takıntı halinde düşmanlık fantazileri kurmanın ve yaratıcı düş gücü eksikliğinin de rol oynadığı düşünülüyor. Singer (1984), sıklıkla saldırganlık belirtileri gösteren bazı kişilerin, öfkeyle baş edebilmede kullanabilecekleri düşünce becerilerinin sınırlı olduğunu göstermiş. Tavris (1984), öfke duyulan kişi hakkında diğer bir kişiyle ya da terapistle konuşmanın öfkeyi azaltmadığını tam tersine öfkenin uygulamaya dökülmesine neden olabileceğini ileri sürüyor.

O halde konuşmak, fantazi kurmak öfke duyulan kişiyle ilgili olumsuz duyguları güçlendirirse öfke artıyor. Ancak, konuşmak ya da düşünmek öfke duyulan kişiyi daha iyi anlamamıza yardım ediyorsa öfke azalıyor.

Bu tür konuşmaların sakinleştirici etki yaptığı durumlarda öfke azalıyor. James Averill, rahatsız edici durumlara verilen en yaygın tepkilerin, kendini yatıştıracak etkinliklerde bulunmak, örneğin, karşı tarafla ve üçüncü kişilerle olay hakkında konuşmak olduğunu belirtiyor.

Öfkelendiğimiz kişilerin de çoğunlukla, akraba, arkadaş ve gibi yakın ilişkide bulunulan kişiler olduğu da belirlenmiş. Buna dayanarak, öfkenin sevgiyle ilişkili olduğu düşünülüyor.

Öfkeyle diğer duygular arasında da karmaşık ilişkiler söz konusu. Öfkeliyken kaygı duymak, korkmak ya da suçluluk duymak gibi. Dalrymple (1995) ise, diğerlerine öfkelenip küsmenin, geçmişteki başarısızlıklarımızın ya da mutsuzluklarımızın sorumluluğunu almayı reddetmek anlamına geldiğini öne sürüyor. Ayrıca, kendimizi zavallı kurbanlar olarak düşünerek sempati ve yardım istemiş olduğumuzu da belirtiyor.

Öfke Dansı

Harriett Lerner "Öfke Dansı" adlı kitabında öfke duygusu yaşandığı zaman ilişkide yanlış giden bir şeyler olduğunu ileri sürüyor. Ona göre, gerçek sorun öfke değil, öfkenin kaynakları. Rahatsızlık veren durumlarda durumun gerektirdiğinden daha iyi davranmak ya da nefret etmek sorunu çözmüyor. Örneğin, olumsuz duyguların bastırılması, uysal, yumuşakbaşlı ya da edilgen olmak anlamına gelebiliyor.

Öfkenin bu biçimde yaşanması da giderek artan dozlarda öfkenin depolanması anlamına geliyor. Sonuçta da etkisiz bir patlama ya da duygusal bir uzaklaşma oluyor. Öfkenin patlayarak açığa çıkarılmasının etkisiz olduğu kadar, tehlikeli olduğu da ileri sürülüyor. Yol açtığı sonuçlar ise, düşük özsaygı, ilişki kurmada yetersizlik ve suçluluk duygusu.

Lerner’in kitabına dönecek olursak; yazar kitapta, öfkenin haklı ya da haksız olmayıp yalnızca var olduğunu ortaya koyarken, öfkenin hissedilen bir şey olduğunu, her zaman bir nedeninin olduğunu ve ilgi görmeyi hak ettiğini de belirtiyor. Lerner, öfkenin ilişki içindeki yerini belirlerken şöyle diyor:

"Öfke duymak bir soruna işaret etse bile, öfkeyi açığa vurmak sorunu çözmeyecektir. Öfkeyi açığa vurmak ilişkideki eski model ve kuralların korunmasına, hatta bunların daha da güçlenmesine ve dolayısıyla, değişimin gerçekleşmemesine yol açabilir. Duygusal yoğunluk yükseldiğinde çoğumuz, diğer kişiyi değiştirmek adına yararsız çabalara girişebilir ve bu yüzden, kendi benliğimizi açığa çıkarma ya da değiştirme gücümüzü kullanamayabiliriz.
 
Her şeyi açığa vurmanın insanı, içe atmanın getireceği psikolojik tehlikelerden koruyacağını ileri süren şu ‘öfke içeri-öfke dışarı’ kuramı aslında doğru değil.

Kavga etmemize rağmen sonunda haksızlıklara boyun eğmeye devam ediyorsak, yakınmamıza rağmen kendi umutlarımıza, değerlerimize ve potansiyelimize ihanet edecek şekilde yaşıyorsak ya da toplumun şirret, dırdırcı, öfkeli ya da yıkıcı kadın klişesine uygun davranmaya başlıyorsak, depresyon, kendine saygı duymama, kendine ihanet etme ve hatta kendinden nefret etme gibi duygularla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.

Öfkelerini etkin olmayan şekillerde ifade edenler sonunda, öfkelenmeye hiç cesaret edemeyenler kadar acı çekeceklerdir."

Öfke duygusunu kadınlarda ve aile ilişkileri içinde araştırmış olan Lerner, aile içi ilişkilerde öfkenin çok yoğun yaşandığını belirtiyor. Öfkeyi bir dansa benzeten Lerner, duyguların oluşumundan diğer insanları sorumlu tutmanın doğru olmadığını ifade ediyor. "Öfke bizi benliğimiz hakkında daha çok, diğerleri hakkındaysa daha az uzman olmaya yönelttiğinde, bir değişim aracı haline gelir...

Eğer öfkemizi, giriştiğimiz tüm önemli ilişkilerde kendimizi açıkça tanımlamak için kullanmazsak ve duygularımızla oldukları gibi başa çıkmazsak, bu sorumluluğu bizim yerimize üstlenecek başka birisi olmayacaktır...

Kendi ailemizi iyi tanımazsak, ya geçmişteki modelleri tekrar ederiz ya da onlara bilinçsizce karşı çıkar ve kim olduğumuzu, diğer aile üyelerine hangi yönden benzeyip, hangi yönden onlardan ayrıldığımızı ve kendi yaşamımızı en iyi nasıl sürdüreceğimizi bilemeyiz."

Lerner, yaşamdaki öfke dansını değiştirmek isteyenler için şu önerileri sunuyor:

1. Öfkemizin gerçek kaynaklarına odaklanmayı öğrenebiliriz: "Bu durumda beni öfkelendiren şey ne?" "Burada asıl sorun ne?" " Ne düşünüyor ve hissediyorum?" "Ulaşmak istediğim şey ne?" "Kimler nelerden sorumlu?" "Değiştirmek istediğim şey tam olarak ne?" "Yapabileceğim ve yapamayacağım şeyler ne?" Öfke enerjimizi, konumumuz ve seçeneklerimizle ilgili fikirlerimizi açıklığa kavuşturmak yerine, değişmek istemeyen bir insanı değiştirmeye ya da denetim altına almaya çalışarak harcayabiliyoruz.

Bu durum özellikle yakın ilişkiler için geçerli. Etkili öfke yönetimi, daha açık bir "ben" geliştirmek ve benlik konusunda daha fazla uzmanlaşmakla el ele gider.

2. İletişim becerilerini öğrenebiliriz: Bu, söylediklerimizin duyulması ve farkılıkların tartışılması şansını artıracaktır. Öfkemizi olduğu gibi, hiç gözden geçirmeden açığa vurmakta bir açıdan sakınca olmayabilir. Bunun yararlı ya da gerekli olduğu durumlar var; tabii aşırıya kaçmıyorsak. Ama patlamak ya da kavga etmek geçici bir rahatlama sağlasa bile, fırtına dindiğinde genellikle hiçbir şeyin değişmediğini görürüz.

Dahası, bazı ilişkilerde sakin ve suçlamalardan uzak bir konum sağlamak, uzun soluklu bir değişim oluşturmak açısından çok önemli olabilir.

3. Verimsiz etkileşim modellerini gözlemleyip bunlara müdahale etmeyi öğrenebiliriz: Açık ve etkin bir iletişim kurmak, koşulların iyi olduğu durumlarda bile oldukça güçtür. Öfkelendiğimizde ise, daha da güçleşir. Ne de olsa, fırtınanın tam ortasındayken kendimizi gözlemlememiz ya da esnek davranmamız pek olası değil. Duyguların yoğun olduğu durumlarda sakinleşmeyi ve yakındığımız etkileşimlerde oynadığımız rolün ayırdına varmak üzere biraz geri çekilmeyi öğrenebiliriz.

İlişki modellerindeki rolümüzü gözlemlemeyi ve değiştirmeyi öğrenmek, içinde bulunduğumuz tüm ilişkilerde kişisel sorumluluk duygumuzu artırmamızla el ele gider. "Sorumluluk", kendini suçlamak ya da kendimizi sorunun "nedeni" olarak görmek anlamına gelmiyor.

Burada sözü edilen şey, etkileşim içinde kendimizi ve diğerlerini gözlemleme ve bilinen duruma yeni ve farklı şekillerde tepki verme yeteneği. Bilinen bir dansta diğer insanın adımlarını değiştirmesini belki sağlayamayız; ancak kendi adımlarımızı değiştirdiğimizde dans artık eskisi gibi devam etmeyebilir.

4. Karşı adımları ya da diğerlerinin "Eskisi gibi ol!" tepkilerini beklemeyi ve bunlarla başa çıkmayı öğrenebiliriz: Tümümüz, şu andaki gibi kalmamızdan çıkarı bulunan grup ya da sistemlerin birer parçasıyız.

Eski sessizlik, belirsizlik ya da yararsız kavga ve suçlama modellerimizi değiştirdiğimizde, güçlü bir direnç ya da karşı adımla karşılaşmamız kaçınılmazdır.

Bu "Eskisi gibi ol!" tepkisi hem kendi içimizden, hem de çevremizdeki önem verdiğimiz kişilerden gelir. Açıkça dile getirdikleri eleştiri ya da yakınmaları ne olursa olsun, aynı kalmamızda asıl çıkarı bulunan kişilerin en yakınlarımız olduğunu göreceğiz.

Peşinde olduğumuz değişimlere biz de direnç gösteririz. Değişime gösterilen bu direnç, tüm insani sistemlerin değişme isteği kadar doğal ve evrensel bir yönüdür.

İçimizden bazıları, açık bir iletişim ve kesin bir değişme kararlılığıyla başlar işe, ancak yine de diğer insanın savunmaya geçmesi ya da söylediklerimizi geçersiz kılma çabaları karşısında geri adım atabilir.

Değişim konusunda ciddiysek, diğerlerinden gelen karşı adımların ya da "Eskisi gibi ol!" tepkilerinin bizde oluşturduğu kaygıyla suçluluk duygusunu görmeyi ve yönetmeyi öğrenebiliriz. Bundan daha da güç olan adım ise, kendi içimizdeki, değişimden korkan ve direnç gösteren yönü kabullenmektir.

Sessizce boyun eğme ya da yararsız kavgalardan yola çıkıp, kim olduğumuz, nerede durduğumuz, ne istediğimiz, bizim için neyin kabul edilip edilemez olduğu konusunda sakin ama kesin bir kararlılığa geçmek kolay değil.

En büyük kaygıyı, çok önem verdiğimiz ilişkilerimizde ne düşündüğümüzü ve ne hissettiğimizi açıklığa kavuşturma konusunda yaşayabiliriz.

Biz açık seçik ve dolaysız bir yaklaşım benimserken, diğer insanlar da kendi düşünce ve duyguları ya da değişmeyecekleri gerçeği konusunda aynı ölçüde açık ve dolaysız olabilirler.

Bu gerçekleri kabul ettiğimizde bize acı verecek seçimler yapmak zorunda kalabiliriz: Belli bir ilişkinin ya da durumun içinde kalmayı mı seçeceğiz? Gitmeyi mi seçeceğiz? Kalıp, daha farklı şeyler yapmayı mı deneyeceğiz? Eğer öyleyse, ne yapacağız? Bunlar yanıtlanması ve hatta düşünülmesi bile zor sorular.

Kısa vadede, bireysel deneyimlerimiz pek etkili olmadıklarını kanıtlamış olsa bile, alışılmış yöntemleri uygulamayı sürdürmek daha kolay görülebilir. Uzun vadedeyse, bu kitaptaki önerileri uygulamaya sokmakta yarar var.

Böylece eski öfkeleri yönetmek için yeni yöntemler benimsemenin de ötesinde, daha açık ve sağlam bir "ben"e ve bununla birlikte, daha yakın ve doyurucu bir "biz"e ulaşabiliriz.

Öfkeyle ilgili sorunlarımızın çoğu, ilişki ile benliğimiz arasında seçim yaptığımızda ortaya çıkar. Bizim amacımız ise, ikisine birden sahip olmak."

Öfkemi Nasıl İfade Ediyorum?

Öfkenin ifade ediliş biçimi de kaynakları kadar önemlidir. Öfkenin nedeni kendimizden kaynaklanıyorsa, örneğin yorgunsak, istemediğimiz öfke patlamalarına neden olmamak için önceden önlem alma yöntemi uygulanabilir.

Bunun için ilk olarak öfke nedeninin yorgunluk olduğunun bilincine varılması gerekir. Bundan sonra, "Ben yorgunum." mesajı karşı tarafa verilebilir. Bu tür bilgilendirmeler günlük yaşam içinde daha az sorun yaşanmasına yardım eder.

"Sen ne kadar dağınık bir insansın!", "Sen beni hiç düşünmüyorsun.", "Bana daha önceden haber verseydin, her şey daha başka olurdu." "Sen bu iş için yetersizsin." Öfkemiz karşımızdakinin bir davranışıyla ilgiliyse kullandığımız yukarıdaki ifadeler gerçekte "sen dili" adı verilen ve saldırganlık niteliği taşıyan ifadeler.

Bu tür ifadeler insan ilişkilerini örseler, sarsar, karşı tarafı sinirlendirir, kızdırır ve güvensizlik yaratır. Sen dilinin çocuklara karşı kullanımı da onların duygularını ve özsaygısını zedelemek yönünden çok risklidir. "Peki ama, öfkemi nasıl dile getireceğim?" diye düşünüyorsanız işte size büyülü reçete:

Ben dili. Ben dili, bireyin karşılaştığı durum ya da davranış karşısında bireysel tepkisini duygu ve düşüncelerle açıklayan ifade biçimidir, yani duygu ve düşüncelerimizi karşıdakini örselemeden içtenlik belirten sözcüklerle ifade eder.

Ben dili bireyin kendisi ile ilgili mesajlardan oluşur. Gerçek düşünce ve duygularımızla ilgilidir. Başkaları hakkındaki değerlendirme ve yorumlarımızı değil, kendi duygularımızı açıklar. Ben diliyle konuşmak, duygu ve düşünceleri ilettiği için kullanan kişiyi rahatlatarak öfkenin birikmesini önler.

Duyguların ifade edilmesi çok önemlidir. İnançlar, düşünceler ve değerler insanlar arasında farklılık gösterir, ama duygular herkeste benzerdir. Duyguların sen dili yerine ben diliyle ifade edilmesi karşıdaki kişinin sorumluluğunu fark etmesine ve kendini ifade edenin daha iyi anlaşılmasına yardım eder.

Ben dili bizim toplumumuzda, kendini beğenmişlik ve bencillikle karıştırılır. Ancak, ben dili bireyin kendini her şeyin merkezine koyup çevresine buradan bakması anlamına gelmez.

Ben dili, olumsuz duygular yaşayan ya da öfkeli olan kişinin, olumsuz etkilendiği davranışı ve bu davranışın onun üzerinde yarattığı etki ve duyguları karşısındaki kişiye açıklamasıdır.

Ben dili, saldırı niteliği taşımaz, bu yüzden de ben dili kullanan kişiler daha iyi duyulabilirler. Çünkü, saldırgan ifadeler karşı tarafı daima savunmaya ya da saldırıya iter. Ben dili dürüstlüğün en etkili ifadelerinden biridir ve karşı tarafa kişinin kendinden sorumlu olduğu mesajını verir. Bu tür bir mesajın üç öğesi vardır:

Rahatsız olunan davranışın suçlayıcı olmayan bir ifadeyle tanımlanması
Rahatsız olunan davranışın kişi üzerindeki belirgin etkisi
Rahatsız olunan davranış ve belirgin etkisi hakkında kişinin hissettiği duyguları açıklaması


Örnek vermek gerekirse,

Sen Dili: Beni incitmekten zevk alıyorsun.
Ben Dili: Bu davranışın beni çok incitti.
Sen Dili: Zaten bana hiç zaman ayırmazsın, hep çok işin vardır.
Ben Dili: Bana daha çok zaman ayırırsan mutlu olurum.

Öfke, bireyin kendisini tanıması ve uygun ifade yollarıyla belirtilmesi durumunda bireye olumlu bir güç sağlar. Öfke için harcanacak enerji yaşamda ve ilişkilerde değişiklikler yaratmak için kullanılabilir.

Öfkeyle gelen enerji olumsuz yönde kullanıldığında, rahatsız olunan durumlarda hiçbir değişikliğe yol açmayıp, diğerlerini hedef alır ve sonuç vermez.

Öfkenin olumsuz kullanımı kabul edilmeyi sağlayamaz. Sorunlarımızı çözerek ilerleyip, yaşamımızda olumlu değişiklikler yapmak istiyorsak, kendimizi tanıyarak kabul etmemiz gerekir.

Kendimizi kabul etmemiz, enerjimizi kendimiz ve yaşamımıza ilişkin diğer durumlarımızla ilgili olumlu işler yapabileceğimiz alanlara odaklayabilmemizi sağlar. Sonuç olarak öfke enerjimizi yaratıcı ve yapıcı olarak kullanabiliriz.

Zuhal Özer

Konu Danışmanı: Mehmet Sungur
Doç. Dr., A.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı
Kaynaklar:
Carter, L., Minirth, F, The Anger Workbook, 1993.
Lerner, H., Öfke Dansı, Varlık Yayınları, 1996.
Navaro, L. Beni Duyuyor musun?, YA-PA Yayınları
« Son Düzenleme: 11 Ekim 2010, 01:59:30 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı gülçiçek

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 391
Ynt: Öfke patlamalarını engellemek mümkün!
« Yanıtla #9 : 04 Mayıs 2011, 23:23:24 »
Teşekkürler.
mum  olmak kolay değildir, ışık saçmak için evvela yanmak gerek.

Çevrimdışı omur

  • ömür
  • yazar
  • ****
  • İleti: 651
Ynt: Öfke patlamalarını engellemek mümkün!
« Yanıtla #10 : 05 Ağustos 2011, 05:37:43 »
Oldukca uzun bir yazi. Emegine saglik.  fg1))