Lise son sınıftaydık. Türkçe öğretmenimiz hepimizin birer hikaye yazmasını istedi.
Benim için basit bir ödevdi ama bazı arkadaşlar oflayıp puflamaya başladılar. Bir tanesi de bana "Bak senin için kolaymış, n'olur bana da bir şeyler yaz. Çok özenmene gerek yok, ödevi yapmış olayım yeter" dedi. Ben de hiç itiraz etmedim. "Tamam canım, zaten benim aklımda kalan, ortaokulda yazmış olduğum bir hikaye vardı. Onu tekrar kafamda toparlayıp kağıda dökerim, getiririm sana" dedim.
Ödev günü geldi. Ben arkadaşıma yazdığım hikayeyi verdim. Çok sevindi ve beğendi. Tabii kendime özene bezene çok daha güzel bir hikaye yazmıştım. Öğretmen derse girdi ve "kimler okumak istiyor?" diye sordu. Sınıfta 3-5 kişi parmak kaldırdı, bunlar da kendine güvenenlerdi. İçlerinde ben ve hikayesini yazdığım arkadaşım da vardı.
Öğretmen önce parmak kaldıranlara söz verdi. Ben okudum hikayemi ve bitirdim. Genelde bu tür ödevlerde takdir edilmeye alışıktım. Öğretmen ve arkadaşlarım tarafından, kompozisyon tarzı yazılarım ve anlatımım beğenilirdi. Fakat bu defa öğretmenim olumlu veya olumsuz her hangi bir yorum yapmadı.
Daha sonra diğer parmak kaldıranlara okuttu. Sonra hikayesini benim yazdığım arkadaşım okumaya başladı. O da ne? Sınıfta çıt çıkmıyor! Öğretmen de dahil, herkes neredeyse nefesini tutmuş gibi dinliyor arkadaşımı. Okudu okudu, bitirdi. Resmen sınıfın bir kısmının nefes verişini farkettim. Ufak tefek uğultular, yorumlar yapılmaya başlandı hikaye hakkında. "Çok güzeldi" sesleri duyuluyordu.
Öğretmenimizin yorumunu yazmadan önce, o hikayenin konusunu yazayım kısaca:
(Kahramanın ismini hatırlamıyorum) 3-5 yaşlarındaki bir çocuk ve annnesi tatilde, plajda... Çok güzel vakit geçiriyor, çok eğleniyorlar... Mutlular!..
(Tabii ben o hikayeyi bu sözlerle yazmamıştım, giriş-gelişme-sonuç vs. kurallara uygun bir şekilde, vurgulara dikkat ederek!)
Anne bir ara kumsalda kitap okurken, birden çevrede bir panik yaşanıyor. Bir de bakıyor ki denizde bir çocuk batıp çıkıyor. Anne tam "Hay Allah, vah vah!" falan derken, kendi çocuğu aklına geliyor. Sağına bakıyor yok! Soluna bakıyor yok! O da ne?!. Denizde boğulmak üzere olan kendi çocuğu, BİRİCİK OĞLU! :scared_14:
Bir telaş, bir feryad! Kendinden geçiyor. Kendine geldiğinde, çok şükür ki çocuğu kurtarılmış. İyi...
Anne-evlat birbirlerine sarılıyorlar vs. vs.
Böyle, bana göre çocukça olan bir yazıydı. Hani bir de ortaokulda yazmıştım ya!
Gelelim öğretmenin yorumuna: (Öğretmenimiz bayan)
"Evet çocuklar, arkadaşınız gerçekten çok güzel bir konu seçmiş ve gayet akıcı ve etkileyici bir biçimde anlatmış. Ama benim için daha da etkileyici oldu. Çünkü geçtiğimiz dönemlerde aynı olayı ben de yaşadım. Benim oğlum da denizde boğulma tehlikesi atlattı." vs. vs.
İnanamıyordum! e56)) Öğretmenimin hayatında yaşadığı en önemli olaylardan birini hikaye konusu yapmışım ve bunu da gidip arkadaşıma vermişim! a21))
Bu arada, benim hikayemin konusunu ne siz sorun ne de ben söyleyim. Hadi neyse söyleyim: İnanın ayrıntılarını hatırlamıyorum, Türk filmi senaryolarına benzeyen bir aşk hikayesiydi. Aslında hiç işim olmazdı bu tür konularla ama işte çocukça olmayacak ya! a25))
Arkadaşım hem öğretmen, hem de arkadaşlar arasında takdir topladı. Bu arada ben de
"O HİKAYEYİ BEN YAZDIIM! dım! dım!" (Tekrarlayan "dım" lar eko oluyor!) diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum. gf))
Tenefüs zili çaldı, ben kendinden geçmiş bir halde, boş gözlerle etrafa bakıyordum. Tabii içimde fırtınalar kopuyordu. Arkadaşım heyecanla yanıma geldi ve beni kucaklayıp, son derece samimi, candan bir teşekkür etti. :mhcp
Bu hareket kendime gelmemi sağladı, içimdeki hırs bir anda yok oldu. Ama ne yalan söyleyim, hâlâ aklıma gelince aynı şeyleri yaşıyorum sanki. Şu an yazarken bile gerildim. s1))
Benim için son derece ilginç bir o kadar da komik bir anı bu!..
Hey gidi hey! Ne günlerdi!..