Gönderen Konu: Medya ve İnternete Alternatif: Zeka Oyunları  (Okunma sayısı 3385 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Medya ve İnternete Alternatif: Zeka Oyunları
« : 09 Nisan 2014, 11:41:22 »

Medya ve İnternete Alternatif: Zeka Oyunları


Çocuklar yaratılışları itibarıyla yoğun bir zihnî faaliyete ihtiyaç duyarlar. Onların bu yoğun faaliyetleri”temiz toprak” “boş levha”, “emici zihinler”, “huy hırsızları”, “deneyim oburları”, “her yeri karıştıran düzen dedektifleri” gibi sözlerle anlatılır. Güzel olan mümkün olduğunca fazla imkâna ihtiyaç duyan çocukların sızlanmaya, bağırmaya, eşyaları sağa sola atmaya varan talepleriyle mutabakata varmaktır. Güzel olmayan ise onları televizyon ve internete emanet ederek, kısa süreliğine “rahatlamaya” bırakmaktır.

İnsanlık tarihi boyunca yapılan araştırmaların en ehemmiyetlisi ve en fazlası insanı anlamak ve tedavi etmek için yapılmıştır. Ancak yine de insanın bebekliğinden ölümüne, tırnağından beynine kadar çözülemeyen birçok hususiyeti vardır. ABD ve AB’nin kısa bir süre önce insan beyni üzerine başlattığı, tarihin en büyük projesi denilen, 10 yıl sürecek ve 3 milyar dolara mal olacak ve insan beynindeki 100 milyar sinir hücresinin nasıl çalıştığını bulmayı hedefleyen proje bu minvalde manidardır.

Çocukluk ve ergenlik dönemi, oyun ve oyuncak konusunu araştırdığımız bu çalışmada gördük ki “Çocuk neden oyun oynamak ister?”, “Oyun, fuzuli bir uğraş mıdır?”, “Gerçekten oyun çocuğun işi mi?”, “Çocuğun hayatında hangi boşluğu dolduruyor?” “Seçilen oyuncaklar zekâ ve karaktere tesir ediyor mu?” soruları bugüne kadar yapılan çalışmalara rağmen hâlâ tam cevaplanabilmiş değil. Yine de üniversitelerde kurulan Çocuk Gelişimi Bölümleri, çocuğu araştırma konusu yapan enstitüler ve gönüllüler tarafından kurulan oyuncak müzeleri ile az da olsa bir mesafe alınmış durumda.

Temiz toprak nasıl işlenir sorusunun cevabı aranıyor?

Çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek isteyenler, bu narin bedenli, hassas duygulu temiz toprakları nasıl işleyeceklerinin cevabını arıyorlar. Yaptıkları tespitler dikkat çekici. ilk dönemden beri çocuğun oyun ve oyuncakla ilişkisini inceleyenler, onun boş olan zihnini çok hızlı bir şekilde etrafında dönen kelimeler, semboller, simalar, karakterler, huylar ya da fotoğraflarla doldurmaya çalıştığını görmüşler ve bunu dile getirmişler. imam-ı Gazali’nin çocuklar için “temiz toprak” tabiri ile J. Locke’nin “Çocuklar boş levha (tabular asa)” sözü, bize çocuğun bir an önce öğrenme gayretini ve bazen hırçınlığını anlaşılır kılıyor. Bunun yanında mevzuyu en iyi özetleyen ise Ahlâk-ı Alâî kitabında, 16. yy Osmanlı âlimlerinden Kınalızade Ali olmuş. Çocuğun “Levh-i idrakleri sade olmağla her canibe kâmildir.” diyerek bir taraftan tespit yaparken diğer taraftan anne babalara yol gösteriyor.

Sonraki dönemlerde çocukların bu sade dimağları, yapılan enteresan araştırmalarla gündeme taşınmış. Onlardan birçoğunu “Çocuğumu Fişte Unuttum” adlı kitabında toplayan Marie Winn’in sözsüz düşünme ile tv ve internet arasında bağlantı kurduğu bir araştırma dikkatimizi çekiyor. Bu araştırmada bebeklerin hiç kelime bilmedikleri halde düşünebilmelerinin son derece dikkat çekici olduğu görülmüş. Çünkü daha önce araştırmacılar, kelimesiz düşünmenin bile düşünülemeyeceğini zannediyorlarmış. Arkasından yapılan çalışmalarda üç aylık bir bebeğin, insan resimlerini insana benzemeyen siluetlerden ayırt edebildiği ispatlanmış. Hiç beklemedikleri bir sonuçmuş bu ve onları çok şaşırtmış. En sonunda şu sözlerle bitirmişler araştırmalarını: “Bu zamana kadar, kelimelerle iç lisan telakkisinin varlığını biliyorduk. Şimdi ise bebeklerin sözsüz düşünce formları yoluyla her şeyi idrak ettiğini tespit etmiş olduk.”

Bu araştırmanın oyun konusunda ne faydası var diyebilirsiniz. Oyun konusunda işimize yaramaz, ancak “neden oyun” sorusunun cevabına götürüyor aslında bizi. Çünkü oyunsuz çocuk, ödül olarak bile önünde tv ya da bilgisayarı buluyor. Marie Winn “Çocuğunu tv’den ve internetten daha çok sevenler için” yazdığını söylediği kitabından, bu araştırmayı tv ve internet ile şöyle birleştirmiş. “Emici zihinler kelime bilmeseler de sözsüz düşünce formalarıyla, öğrenme ve sentezleme için çok fazla sayıda imkâna ihtiyaç duyarlar. Bitmek bilmeyen bu öğrenme talepleri anne babaları (eğitimciler, öğretmenler) bitkin düşürebilir. Onlar da çocuklarını ekranın karşısına oturtmanın sağladığı “rahatlamaya” ihtiyaç duyarlar.”

Müsafirliğe gittiği dostlarının evinde bile tv’yi kapattıran ve hatta odadan çıkartmaya nazlanan Marie Winn’in bu kitabından birkaç başlık bile ne kadar idealist bir tv ve internet karşıtı olduğunu gösteriyor bize. “Televizyon zombileri, konsatrasyon mu sersemleşme mi, çerez mi eroin mi, ebeveyn nasıl avlanıyor, örgütlü tv kapatmalar, yabancıları evden kovmak, kontrolü ele almak….”

Mevzu tv ve internete karşı kontrolü ele almak olduğunda, birçok yol bulunabilir. Onlardan biri de oyun.

Oyun ihtiyaç mı, kontrolü ele almak için bir araç mı?

Oyun, çocuğun harcayamayacağı lüks bir zaman mı yoksa bir ihtiyaç mı? Günümüzde tartışılan bir mevzu.

Oyunu savunanlar olduğu gibi lüzumsuzluğunu da vurgulayanlar az değil. Ancak çocukluğa yeni bir bakış açısı getirerek, Mevla’nın bize emanet ettiği bu temiz toprakları, kirli tv ve internet karşısında bırakmamak ve kontrolü ele almak için müspet her yolu denemek gerekiyor. Çünkü hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz “Her şeyin bir meyvesi vardır. Kalbin meyvesi de çocuktur.” buyuruyor.

Kalplerin meyvesi olan yavruları, işlenmeyi bekleyen tertemiz toprak gibi işlemek nasıl mümkün olabilir? Çocuklarla iletişim kurmanın ve onların dünyasını paylaşmanın ehemmiyetini her anne baba biliyor. Fiziki temas, karşılıklı ve yoğun duygusal anların yaşanmasından dolayı oyun, kontrolü ele almak için olsun, eğitim için olsun hatta hiçbir mana yüklenmese bile sanıldığından daha güçlüdür. Çünkü oyun, çocuğun dünyasına açılan en tabii yoldur.

En önemli faydası hayata hazırlık pratiği

Genel olarak oyun, belli bir amaca uygun olarak kurallarıyla beraber oynandığında iyi bir araç, çocuğun isteyerek ve hoşlanarak oynadığı kuralsız oyunlar onun gelişmesi için lüzumludur.Daha da önemlisi zevkli bir aktivitedir. Monteigne’nin oyunun hayata hazırlık yönü için söylediği ilginçtir. “Oyun çocukların en gerçek uğraşlarıdır. Yetişkinlerin işe gitmesi gibi çocuklar da oyuna gider.”

Mesela küçük çocuklar oyunları esrarengiz hale getirmeye bayılırlar. Oyunu başkalarına ait değil de kendilerine ait hale getirmeye çalışırlar. Babası ile trencilik oynayan bir çocuğun, annesinin terlikleri üzerinden geçerken “raylara taş düşmüş baba” demesi, artık kendini oyununa verdiğini gösterir. Hayatının ileri safhalarında dünya ile alakayı kesip, kendine odaklanması gerektiği zamanlarda bu konsantrasyon pratiği çok işine yarayacaktır.

Yine “Anne Çocuk ilişkisini Oyunla Geliştirme Eğitimi” üzerinde doktora çalışması yapan Ege Ergün ve Binnur Yeşilyaprak araştırma esnasında ilginç bir durumla karşılaşmışlar. Anne çocuk oyunlarının içeriğini incelerken annelerin çocukları ile oynadıkları oyunlardaki oyun davranışları, çocukların daha sonra tek başına oynadıkları oyunlarda geliştirilerek devam etmiş. Başka bir çalışmada duyarlı annelerin çocuklarına oyun sırasında sorumluluklarını daha kolay aktarabildikleri görülmüş.

Kendi kendine hayal dönemi oyunları

Bir oyuncağa uzanmak, onu tutarken göz-el koordinasyonunu sağlama başarısıdır aynı zamanda. Bebekliğin yaklaşık ilk iki yılında ebeveyn çocuk arasındaki
sevgi ile oyun neredeyse ayırt edilemeyecek seviyededir. Annesine sevgi ile bağlanan bebek, onun gözden kaybolmasını yok olma anladığı için ağlamaya başlar. Zamanla bebeğin zihni, gözünden kaybolan annesini zihninde bir yerlere koymaya başlar. Hazreti Allah bu dönemde ona dünya ile intibak kurmayı bahşeder. Bundan sonra bebek saklanan eşyayı arayıp bulacak ve bu, onun en büyük oyunu olacaktır. Böylece oyun, anne baba sevgisi ve dünya ile intibak zamanında sevimli bir atmosfer oluşturacaktır.

Bu dönemden hemen sonra oyun, sevgi ve dünyaya intibak birbirinden yavaşça ayrılmaya başlayacaktır. 2 yaşlarında çocuklar, öğrenirler

ve öğrendikleri şeylerin kendilerine mahsus hayalini kurmaya başlarlar. Bu hayal döneminde, anlamsız da olsa, kendi kelimeleri aslında kendi dünyaları için son derece önemlidir. Annesinden duymuş gibi aldığı kardeşinin adını, başka bir kelimeye çevirebilir. Bu onun için oyun değil, hayata alışmak için yaptığı çalışmadır aslında. Onların hayal dünyalarına ve kendilerine mahsus uydurdukları yine hayal gerçek karışık kelimelerine ve bazen görünen bazense görünmeyen arkadaşlarına yavaş yavaş alışmak ve inanmak gerekir.

Oyuncakla tanışma

Çocuğun bulunduğu her yerde oyun ve oyuncağın bulunmaması imkânsızdır. Çünkü bebeklikten çıkmaya çalışan çocuk hayallerini tutmak için, gerçek nesnelere ya da onların yerini alacak bir eşyaya ihtiyaç duyar. Tam da bu noktada ebeveynlerin oyuncak seçiminde unuttukları bir gerçeği hatırlıyoruz. Oyuncak olduğu için mi çocuklar oynar, yoksa çocuk için oyuncak olsa da olmasa da yine oyun var mıdır? Sorunun cevabını “Oyuncak ve Oyun Düşüncesi” kitabının yazarı J.E Newson’dan alalım. “Oyuncaklar var olduğu için oyun oynanmıyor.

Oyun zaten vardır, oyuncak oyunun takipçisidir. Oyuncak ihtiyaç duyulan bir şey değildir, sadece insanın geniş ve karmaşık hayal dünyasını ifade edebilmesi için kullandığı somut referans noktalarıdır. Dilin zeka ürünü karmaşık düşünceleri anlaşılır hale getirmesi gibi oyuncak da oyun için aynı şeyi yapar.”

Çocuğun oyuncak ile tanışmaya başlamasından hemen sonra, nesnelerin üzerinden çocukların hayallerine giden yolların varlığı, dikkatimizi çekiyor. Bunu da “insanlar Niçin Oynar” kitabının yazarı Ellis M.J. anlattıklarından açıklığa kavuşturuyoruz. Ona göre çocuk, çevre ile birtakım ilişkiler kurarken kişileri ve nesneleri kullanır. Kullandığı nesneler bazen oyunu için araçtır. Bazense elindeki nesneler üzerinden hayal kurarak oyununa devam eder. Kısacası çirkin ve sevimsiz oyuncaklar çocuğun hayal dünyasına istenmeyen mesajlar taşıyabilir.

Oyun arkadaşı ve dünyaya alışma

Çocuk terbiyesini anlatan ibn Miskeveyh, çocuğun yanında iyiyi övüp kötüyü yerip kınama üzerinde durur. Ona göre anne-baba, çocuğun yanında daima iyi ve hayır sahiplerini övmeli, kötü ve zararlı kimseleri ayıplamalı ve çocuğu bu kişilerden uzak tutmalıdır. Böyle yapmanın gerçek manasını da Kınalızade Ali’nin Ahlâk-ı Alâî’sindeki bir sözünden anlıyoruz. Aile Ahlakı bölümünde Kınalızade “Çocukların nefs-i emmareleri mevcuttur ve kötülüğe mani olacak akılları henüz olgunlaşmamıştır.” tespiti, bize hayata hazırlanan çocukların arkadaşlarıyla kurdukları dünyada dikkat edilecekleri hatırlatıyor.

Ergenlik öncesinde ve ergenlik sırasında arkadaş oyunlarının çocukların dünyası ile irtibatı hakkında Edward Norbeck, şöyle diyor: “Oyunun ana maksadı her bir kişi için derin manaları vardır. Oyun oynayan çocuklar hayattan zevk alma motivasyonu kazanırlar. Oyuncaklarla ya da arkadaşlarla oyun oynamanın başlıca değeri budur. Zira hayattan zevk alma yeteneği olmaksızın, yetişkinliğin uzun yılları sıkıcı ve yorucu geçecektir.” Oynamasını bilemeyen çocuk ergenlik çağında küçük engellerde geri duracaktır. Büyüdüğünde ise zor işlerin üzerine “Nedir ki bu, çocuk oyuncağı.” diyerek gidemeyecektir.

Strateji ve zeka oyunları

7-15 yaş arası, çocukluktan gençliğe geçiş dönemi, vücut enerjisinin en zirvede olduğu yıllardır. Ancak tabiattan uzak ve oyun alanı eksikliği çağımızın problemi olarak karşımızda durmaktadır. Bir de medya ve internet. Birinin yokluğu diğerinin varlığını güçlendirerek karşımızda çözülmesi gereken bir problem olarak devam ediyor.

Bilgisayar ve internet ile dünya, sonu gelmeyen bir hareketliliğe sahip ve her şey sanki aynı anda oluyor gibi. Ekranda çok sayıda nesneyi takip eden gözler, dâhî insanların bile çözemediği problemleri çözebilen çocuklar, bir şeyler anlatıyor aslında bize. Eğer kırk yaşın üzerindeyseniz, muhtemelen gençlerin, “yoğun oyun isteklerini” anlamakta zorlanabilirsiniz. “Bizi ileride yaşayacağımız kendi dönemimize yetiştirin, sizin altmışlı, yetmişli yıllardaki çocukluğunuzda bırakmayın.” dediklerinde daha da netleşiyor aslında bazı şeyler.

Ancak, oyun deyince “Bunca hareketli, vahşet içeren görüntülerle dolu oyunlar” gelebilir aklınıza. Onlara da alternatif var, strateji oyunları, zekâ oyunları ve evlerde oyun alanları, eğitim yuvalarında oyun odaları.

Hem zekâ hem oyun

Oyun ve oyuncak pazarında dünyada ciroları çok yüksek firmalar var. Diğer taraftan günümüzde medya ve internet karşısında yalnız kalan çocukların durumu. Ayrıca zekâ oyunlarının atölye çalışmaları ile zekâyı geliştirdiği de tespit edilmiş. Zekâ oyunları alanında faaliyete bulunan TÜZDER’in özel bir üniversite ile istanbul’da bir devlet okulundayaptıkları ortak çalışmada zekâ ve oyun atölyesine katılanların katılmayanlara göre 8 puanlık artış yaptıklarını kaydetmişler.

IQ yönü bir kenara bırakılsa bile zekâ oyunlarının ikili iletişimi artırması, sosyal bir ortam kurması, çocuğu birçok zorlukla başa çıkmaya alıştırması ve gelişmeleri takip etme, hakkını arama, kendini ifade etme, göz teması ve sırasını bekleme gibi beceriler kazandırması bile medya ve internetin ilerisinde olduğunu gösteriyor. Bir tarafta internet, bilgisayar ve play station gibi zararı bilinen, faydası ölçülemeyen oyunlar, diğer tarafta üst düzey, maksadı, hedefi olan, bir sistemden geçmiş ve kontrol edilebilen oyun var. Bütün bunların yanında zekâyı geliştirmesi de farklı bir artısı olarak duruyor.


Ferhat KAYA | 09 Nisan 2014 | http://insanvehayat.com/medya-ve-internete-alternatif-zeka-oyunlari/