Gönderen Konu: Ölüm ve kabristanlar  (Okunma sayısı 6827 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fuba30

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 101
    • http://www.islamiyetim.net
Ölüm ve kabristanlar
« : 26 Haziran 2011, 20:15:21 »

Ölüm ve kabristanlar
ÖLÜM, KABİR-TÜRBE VE MEZARLIK KAVRAMLARI
İnsan hayatı, diğer bütün canlılar gibi, doğumla başlayıp ölümle biter. Ölümü tatmayan bir canlı yoktur. “Her can ölümü tadacaktır…”(2) “Nerede olursanız olun, ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile!”(3) Allah’tan başka her şey fânidir; sonradan yaratılmış, sonu olan varlıklardır. Başlangıcı ve sonu olmayan tek varlık Allah Teâlâ’dır. Kıyamette ondan başka her şey yok olacaktır.

İnsan hayatında ölüm, çok önemli bir hâdisedir. İslâm inancına göre mü’minler ölmez, sadece geçici ve sıkıcı olan bu hayattan kalıcı ve ferah olan öbür hayata göçerler. Yeter ki insan, cennetin vizesi durumunda olan imanla ruhunu teslim edebilsin… Hatta vahye dayalı olmayan dinlerde bile, ölümden sonra ruhun yaşadığı inancı vardır. Evet vardır; ölüm ruhla değil cesetle alakalıdır; ruh ölmez, bu doğru. Ama nerede olacak?! Asıl önemli olan da burası… Cennette nimetler içerisinde, saadetler deryasında mı yüzecek; yoksa cehennemin o amansız azabı içerisinde, sürgit yanıp kavrulacak mı?

İşte bu ölüm hâdisesinin, İslâm toplumlarında, bir takım dinî icapları vardır. Bunlara aykırı olmamak kaydıyla, zaman içerisinde bazı âdet ve gelenekler de oluşmuştur. Fıkıh kitaplarında, “Cenazelerin hükümleri” ana başlığı altında, ölümle-ölüyle ilgili bütün hususlar ele alınmıştır. Dileyen oralara bakabilir.

Ölünün gömülmesi için hazırlanan yere, ziyaret edilen yer yani ziyaretgâh anlamında mezar veya ölü gömülen yer mânasında kabir denir. Birçok mezarın bulunduğu yere mezarlık, kabristan ya da makbere adı verilir. Büyük insanların, devlet başkanlarının, velilerin, salihlerin, şehitlerin gömüldüğü âbide görünüşlü mezarlar ise kümbet, türbe, yatır gibi adlarla anılır. Kabir için kullanılan diğer isimlerden bazıları ve anlamları da şöyledir:

Darîh: Yerdeki yarık, çukur, tuzak, kabir, mezar.
Hazîre: Duvarla çevrili mescid, cami, medrese ve tekke civarındaki küçük mezarlık.
Makber, medfen: Ölünün gömüldüğü mekân.
Meşhed: Şehidin gömüldüğü yer.
Merkad: Uyuma yeri, istirahatgâh.
Türbe, kümbet: Mezar üzerine yapılan bina.
Yatır: Evliyanın, salih zatların (ermişlerin) mezarı.

İslâm’a göre dünya hayatının sonu, âhiret hayatının başlangıcı olan ölüm, pek büyük ve çok mühim bir hâdisedir. Hadîs-i şerifte buyurulduğu gibi “Kabir, âhiret yolcusunun konakladığı ilk duraktır. İşte kim onun azabından kurtulursa, artık ötesi ondan kolaydır. Eğer ondan selâmete eremezse, ötesi ondan da çetindir.”(4)
Sinesinde mü’mini-münkiri, müşriki-münafığı, iyiyi-kötüyü ayırt etmeden barındıran kabir, salih Müslümanlar için cennet bahçelerinden bir bahçe, münkir ve münafıklar ile günahkârlar için de şiddetli ve dehşetli bir çukurdur. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Birbirinizi gömmemeniz endişesi olmasaydı, kabir azabı çekenlerin feryatlarını size duyurması için Allâh’a dua edecektim”(5) buyurmuşlardır.

Dünyada iken karı ile kocanın, evlat ile ana-babanın, öğrenci ile hocanın, dost ve ahbapların arasını bozmak için birinden söz alıp diğerine götüren… Ondan aldığı lafı berikine taşıyan… Neticede halkı birbirine düşürüp toplumun huzurunu kaçıran koğucular, kabirde dehşetli bir azap ile karşılaşacaklardır. O bakımdan mü’minlerin, bu ve benzeri kötü huylardan şiddetle kaçınmaları, onlardan uzak bulunmaları lazımdır.
***

KABİR ZİYARETİ
Öncelikle kabirleri-kabristanlar’ı, türbeleri temiz tutmak, ağaçlandırmak, güzelce muhâfaza etmek hayatta olanlar için önemli bir vazifedir.

Kabirlerin üstüne oturmak, çiğneyip üzerinden geçmek mekruhtur,(6) ölüye saygısızlıktır. Böyle bir davranış âdetâ onların haklarına tecâvüzdür. Bundan mümkün olduğunca kaçınmalıdır. Hadîs-i şeriflerde şöyle buyurulmuştur: “Kabirler üzerine oturmayınız, kabre doğru namaz kılmayınız.”(7) “Birinizin kor parçası üzerine oturup da ateşin elbisesini yakıp derisine kadar ulaşması, kabrin üzerine oturmasından daha hayırlıdır.”(  Ancak kabristana ait başka yol bulunmadığı takdirde, Kur’an okumak -meselâ bir Fâtiha onbir İhlâs-ı şerif okuyup ruhlarına hediye etmek- şartıyla, kabirlerin aralarında oturmakta, üzerlerinden geçmekte bir mahzur olmaz. Bu durumda onlar o kişiyi bir nûr olarak görür ve onun kendilerine de uğramasını arzu ederler.

Kabirlerin yanında uyumak, çevrelerini kirletmek, yaş otlarını yolmak ve yaş ağaçlarını kesmek mekruhtur. Kabristandaki otlar, ağaçlar yaş bulundukları müddetçe, bir nevi hayata sahip demektir. Bunlar hâl diliyle Allah Teâlâ’yı tesbih ederler; bu vesîleyle orada yatan iman sahiplerinin rahmet-i ilâhiyeye nâil olacakları ümit edilir.(9) Nitekim İbn Abbas’tan (r.anhüma) şöyle rivayet edilmiştir: Resûlüllah (s.a.v.), bir gün iki kabre uğradı ve “Bunlar azap çekiyorlar. Azapları da büyük bir günahtan değil” buyurdular. Sonra da sözlerine şöyle devam ettiler: “Evet, biri nemîmede (laf getirip götürme) bulunurdu; diğeri de idrar sıçrıntısına karşı korunmazdı.” Ardından da yaş bir hurma dalı istedi ve bunu ikiye böldü. Birini bir kabrin, diğerini de öbür kabrin üzerine dikti. Sonra da, “Umulur ki, bunlar kuruyuncaya kadar, bu kabir sahiplerinin azâbı hafifleyecektir”(10) buyurdular.

Onun içindir ki, bazı yerlerde kabirlerin üzerine mersin ağacı dalları koymak âdet olmuştur. Fakat bu hususta aslolan yaş ağaçların dikilmesidir. Sahîh-i Buhâri şârihi Aynî merhumun dediği gibi, “Kabirlerin üzerine mücerred yaş, güzel kokulu çiçekler, yeşillikler koymak bir şey değildir. Sünnet olan, ağaç dikmektir.”
Ayrıca ağaçların, bitkilerin havayı temizledikleri, erozyona mâni oldukları, sağlık açısından da çok büyük faydaları olduğu hemen herkesçe bilinen bir gerçektir.

Kabirleri haftada bir gün, bilhassa cuma ve cumartesi günleri gidip ziyaret etmek erkekler için menduptur.(11) Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz “Kabirleri ziyaret ediniz; çünkü ziyaret ölümü hatırlatır”(12) buyurmuşlardır. Ölümü hatırlamak ise, nefsin ihtiraslarını frenler ve insanın doğru yolda devamını temin eder. Kabirdekiler için de rahmet ve mağfirete vesîle olur.

Dinimizde, bazı şartlara riâyet etmek kaydıyla, kadınların da kabirleri ziyâret etmesine müsaade edilmiştir. Hanımların dikkat etmesi gereken bu şartları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

1) Tesettüre riâyet etmeli ve güzel koku kullanmamalı.

2) Kalabalık bir günde dahi olsa ziyaret esnasında asla erkeklerin arasına karışmamalı.

3) Ziyârete tek başına değil de ya mahremi olan bir erkekle veya birkaç kadın bir araya gelerek gitmeli.

4) Kabrin başında, mevtânın üzülmesine ve azap görmesine sebep olacak tarzda feryâd u figân ederek ağlayıp sızlamamalıdır. Peygamberimiz (s.a.v.), “Ölü, kendisine yas tutulması sebebiyle kabrinde azap olunur”(13) buyurmuşlardır.

Peygamberlerin (aleyhimüsselâm), evliyânın, salih zatların kabirleri de, onları vesile edinip mânevi bakımdan feyizlenmek-bereketlenmek, kendilerinden istifade edebilmek için ziyaret edilir… Velev ki uzak bir yerde dahi bulunsalar, onları ziyaret için yolculuğa çıkmak menduptur. Nitekim hadis-i şerifte, “(Dünya) işlerinde sıkıntıya düştüğünüz zaman, kabir ehlinden (salih zatlardan, onları vasıta ederek Allah’tan) yardım isteyiniz”(14) buyurulmuştur. Bu itibarla mü’min bunaldığında, darlandığında, kendisini çaresiz hissettiğinde sınırsız lûtuf ve ihsan sahibi âlemlerin Rabbi olan Allah‘a sığınarak ondan yardım diler. Fatiha suresinde devamlı okuduğumuz, “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” mealindeki 5. âyet, mânevi bir kaynaktan yardım dilenecekse bunun ancak Allah olabileceğini açıkça ifade etmektedir. Aslında maddi bir kaynaktan mesela güçlü-kuvvetli, varlıklı-zengin kimselerden gerekip de yardım istediğimizde de onlardan gelen yardımın Allah‘tan olduğunu bilmemiz, bu şuur ve idrak içinde olmamız icap eder. Çünkü onlara bu gücü veren de, bize yardım etmelerine izin ve imkan bahşeden de Allah‘tır.

Bu mevzuda tartışılan mesele, “tevessül” kelimesiyle ifade edilen “Allah’ın yardımını dilerken araya vasıta koymak”tır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, “yardımın yalnızca Allah’tan geleceği”ne inanmaktır. Şayet böyle değil de Allah‘tan başka bir varlığın da, ondan bağımsız olarak kullara yardım edebileceğine inanılırsa bu şirk olur. “Yardım, himmet, feyiz, rahmet, bereket…” yalnızca Allah‘tan gelir. Allah’tan başkaları ise sadece vasıtadır.

Peki bu yardımı dilerken, yukarıda da zikrettiğimiz gibi, “Yâ Rabbi, filan kulunun (peygamberin, evliyanın, şeyhin,…) hatırı, yüzü suyu hürmeti, nezdindeki makamı-mertebesi için bana şunu ver, lûtfet, şu dileğimi kabul buyur…” dersek bu şirk olur mu? Şirk olmazsa meşru mudur, faydası olur mu?

Yardım Allah‘tan dilendiğine ve onun, verecekse araya vasıta koymadan da verebileceğine inanıldığına göre, “dileklerin kabulünde faydalıdır” inancı ile araya, Allâh’ın sevgili kullarından birinin konması; yani “onun hatırı için” denmesi elbette ki şirk olmaz. Tam tersine bu davranış, Allah Teâlâ’nın mü’minlerden uymalarını istediği bir usûldür.(15)

“Meşru mudur, faydası var mıdır?” sorusunu ise İslâm alimleri farklı şekillerde cevaplandırmışlardır. Bir kısmına göre ölmüş bir kimseyi araya koymanın faydası yoktur, böyle bir uygulamanın sahih delili de bulunmadığından meşru değildir. Ancak Ehl-i Sünnete mensup âlimlere göre ise, Peygamber Efendimiz, diğer peygamberler, ashâb-ı kiram, velîler, hatta salih ameller vasıta kılınarak Allah‘a dua edilmiş, ondan yardım istenmiştir. Diriler için caiz olan ölüler için de caiz olur… Zaten mü’minler ölmez; onlar için ölüm, mekân değiştirmekten ibarettir. Allah’ın sevdiği kullar ise, fani dünyadan ayrıldılar diye Allah katındaki itibar ve değerlerinden bir şey kaybetmezler; bilakis yükleri hafiflemiş, tavassutları daha da sür‘atlenmiş olur.
***
ZİYARET MAKSADI
Ölülerin mekânları olan kabirler, türbeler, mezarlıklar üç maksatla ziyaret edilir:
1. Ölüye faydalı olmak için.
Bu niyetle gidilip kabrin başında Kur’an okunur, Allah’tan af ve mağfiret dilenir, duâlar edilir. Aslında kabir ziyaretleri, cenaze namazı esnasında ölüye yapılan dua gibidir. Hüküm olarak aynıdır, farklı bir durum bahis konusu değildir. Bu yapılanların, ölen mü’mine faydalı olacağı hususunda bütün âlimlerin ittifakı vardır. Ancak ölüye faydalı olmak maksadıyla sadece Müslümanların kabirleri ziyaret edilir. Çünkü İslâmi inanca göre, şartlarına uygun bir imanla Müslüman olarak ölmek esastır. İman olmayınca kişinin yaptığı ibadetlerin, işlediği hayır ve iyiliklerin, sahip olduğu ahlâki güzelliklerin kendisine bir faydası olmayacağı gibi, başkalarının onun için yaptığı dua ve niyazların da ona bir yararı yoktur. Nasıl ki abdestsiz namaz makbul değilse, iman olmadan yapılan hayır ve hasenatın da hiçbir kıymeti olmaz.
2. Hayatta olanlara faydalı olmak için.
Kabir ziyareti kalpleri yumuşatır-inceltir, gözü yaşartır, ahireti hatırlatır. Ölümden ibret alan insan; kin, hırs, haset, tamah, intikam gibi kötü huyları terk eder. Ebedî hayatta faydası olacak iyi huylara, ibadet ve tâatlere, hayır ve hasenata yönelir. Bu maksatla Müslüman olmayanların kabirlerini ziyaret etmek bile caizdir, hatta müstehap(16) olduğu hususunda âlimlerin ihtilafı yoktur.

3. Ölenin ruhundan yardım istemek için.
Bu maksatla kabir ve türbeleri ziyaret etmenin caiz olup olmaması hususunda, bugün olduğu gibi geçmişte de münakaşalar olmuştur. Adına tevessül denilen bu ziyareti, ileride ayrı bir bölüm ve farklı başlıklar altında geniş bir şekilde ele alacağız. Ancak şu kadarını hemen ifade etmekte fayda görüyoruz: Ölenleri de hayattakiler gibi üç sınıfta mütalaa edebiliriz. Şöyle ki:

a) Yardıma muhtaç olanlar,

b) Hallerinden ibret alınması gerekenler,

c) Kendilerinden faydalanılabilecek olanlar.
Hal böyle olunca peygamberler, evliyalar, şehitler ve salihlerin ruhaniyetlerinden faydalanmak için onların kabirlerini-türbelerini ziyaretle kendilerini vasıta ederek Allah Teala’dan yardım istemenin makul ve meşru olduğu da kendiliğinden ortaya çıkacaktır, diye düşünüyoruz. Zira onlardan istimdat (yardım istemek), meselâ “Medet yâ Seyyid Abdülkadir Geylanî!” demek, onun manevi rütbesinden, ruhaniyetinden medettir. Yoksa zatından ve cesedinden yardım beklemek değildir.

Keza Peygamber Efendimize (s.a.v.) getirdiğimiz salavât-ı şerifelerin meyvelerine/faydalarına asıl muhtaç olan bizleriz. Sevgili Peygamberimiz Cenab-ı Hakk’ın, “(Resûlüm!) Biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik”(17) hitabına mazhar olmakla onun hazinesi zaten ilâhi rahmetle doludur. Bu sebeple getirilen salavât-ı şerifeler, o dolu hazinenin taşmasına vesile olur da, pek çok hayır ve bereket olarak tekrar bizlere döner.
***

ZİYARET ÂDÂBI

§ Ziyaretçi, kabrin ayak ucuna varıp yüzünü mevtanın yüzüne doğru döner ve “es-Selâmü aleyküm dâre kavmin mü’minîn. Ve innâ inşâallâhü biküm lâhikuun.(18) Es’elüllâhe lî ve lekümü’l-âfiyeh”(19) diyerek selâm verir.

Kişi, ziyâret sırasında kabrin üzerine oturmaz. Şayet bir mâzereti§ varsa, kabri çevreleyen duvar veya demire dayanarak oturabilir. Bu esnada, mümkünse “Yâsîn” sûresini okur. Zira Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Kim Allâh’ın cemâlini görmek dileğiyle ‘Yâsîn’ sûresini okursa, geçmiş günahları af olunur. Onu mevtâlarınızın yanında okuyunuz”(20) buyurmuşlardır. Şayet şartlar, vaziyet, vakit müsâit değilse; bir Fâtiha onbir İhlâs-ı şerif veya bir Fâtiha ile yedi yahut da üç İhlâs-ı şerif okuyup orada yatan mü’minlerin ruhlarına bağışlar.

§ Türbelere, yol kenarlarındaki ulu ağaçlara, şuraya-buraya iplikler, bezler-paçavralar bağlamak, oralarda mum yakmak suretiyle dileklerde bulunmak bid‘attir, hurâfedir, caiz değildir. Bu gibi haller asla İslâmi bir davranış olamaz, tasvip edilemez.

§ Türbelerin yanında kurban kesmek de bid‘attir, cahiliye devri âdetlerindendir. Halk, “filan dedeye veya yatıra kurban adadım, şu işim olursa ona kurban keseceğim” diyor. Kurban mâli bir ibadettir; ibadetlerin her türü ise sadece Allah’a yapılır. Kurban da Allah için kesilip eti fakir fukaraya dağıtılır, sevabı ölüye bağışlanır... Yoksa yatıra, evliyaya kurban kesilmez… Keza, karşılama merasimlerinde gelen kişi adına da kurban kesilmez; kesilirse o kurban murdar olur, eti yenmez.
§ Makbul olur düşüncesiyle kabir yanında namaz kılmak, kabirlerin üstüne mescit yapmak ve kabir civarını mescit haline getirmek de cahiliye âdetlerindendir.

 

ALINTI : Halis Ece




Çevrimdışı samsunlu-55

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 36
Ynt: Ölüm ve kabristanlar
« Yanıtla #1 : 26 Haziran 2011, 23:26:11 »
Allah (cc) Razı olsun sayenizde öğrenmiş olduk emeğine yüreğine sağlık

Çevrimdışı fuba30

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 101
    • http://www.islamiyetim.net
Ynt: Ölüm ve kabristanlar
« Yanıtla #2 : 27 Haziran 2011, 12:29:02 »
Hayat zaten basli basina bir Ibret gurbetten tüm islam alemine slm olsun birde SImdiden Kandiliniz Mübarek olsun....

Çevrimdışı Kul34

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 3
Ynt: Ölüm ve kabristanlar
« Yanıtla #3 : 25 Kasım 2011, 14:11:40 »
Allah razı olsun
eline sağlık

Çevrimdışı recep67

  • okur
  • *
  • İleti: 91
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve kabristanlar
« Yanıtla #4 : 11 Ocak 2015, 02:44:01 »
ÖĞRENİLMESİ GEREKEN İLK DİL TATLI DİLDİR...

Çevrimdışı dinimi seviyorum

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 1
  • Sadakat Forum "Seviyeli İslami Forumunuz.."
Ynt: Ölüm ve kabristanlar
« Yanıtla #5 : 28 Şubat 2015, 00:54:31 »
ölüm herkesin bilmesi gereken şey çünkü her canlı ölümü tadacaktar.bide durmadan hatırlamak lazım dünyaya dalmamak için.Allah hepimizi kötü halde ölmekten korusun.