Gönderen Konu: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)  (Okunma sayısı 7513 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« : 28 Aralık 2016, 14:58:31 »

ÖLÜM ve SONRASI
İMAM GAZÂLÎ
15
Kahır ve istilâsı ile tek olan, ebedîlik hakkını kendisinden başka kimseye vermeyen, takdir ettiği ölümle bütün mahlûkatı zelil eden; ölümü müttakiler için bir kurtuluş ve kendisiyle buluşma sebebi kılan; kıyamet gününe kadar kabri asiler için bir zindan ve dar bir hapis yapan Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim.
Zahirî (ve bâtınî; apaçık) nimetleri ihsan etmek, kahrıy-la intikam almak O'na mahsustur. Yerdekilerin ve gökteki-lerin şükrü; öncekilerin ve sonra gelenlerin hamdi O'nadır.
Apaçık mucize ve deliller sahibi Hz. Muhammed'e (s.a.v), onun âline ve ashabına çokça salât ve selâm olsun.
Bundan sonra deriz ki:
Ölümün kendisini yakalayacağını, yatacak yerinin toprak olacağını, toprak içindeki kurtların kendisinden hiç ayrılmayacağını, Münker ve Nekir meleklerinin sürekli kendisiyle beraber olacağını, kabrinin kendisine mekân, toprak altının da karargâhı olacağını, kıyametin kendisi için bir sözleşme yeri, cennet ve cehennemin son durak olduğunu bilen kişiye gereken; sadece ölümü düşünüp onu anmak; yalnızca ona hazırlanıp onun için tedbirler almak; ancak onu beklemek, onun derdine düşmek; tek kaygısı ölüm olup ona çare aramak ve daima onun gelişini gözetmek olmalıdır.
Gerçekten, kişinin nefsini ölülerden sayıp kendisini me-zarlardaki insanlar arasında görmesi gerekir. Çünkü gelmekte olan her şey yakındır; uzakta olan ise hiç gelmeyecek olandır. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Akıllı kimse, nefsini ıslah edip ölümden sonrası için hazırlanandır."2
Bir şeye hazırlanmanın en kolay şekli, onu kalben devamlı zikretmektir. Devamlı zikredebilmek ise onu hatırlatan şeylere kulak vermek ve dikkatini ona vermeyi sağlayacak şeylere yönelmekle mümkündür.
Bunun için biz burada ölüm olayının, ölümden önceki ve sonraki hallerin, kulun devamlı hatırlaması ve tekrar etmesi gereken âhiret, kıyamet, cennet ve cehennem ile ilgili konuların üzerinde duracağız. Sürekli ölümü düşünmek ve onu beklemek, ölüme hazırlanmaya teşvik içindir. Gerçekten ölümden sonrası için vakit ve kervan yaklaştı; ömürden az bir şey kaldı; fakat yüce Allah'ın, İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirmektedirler"3 âyetinde buyurduğu gibi, insanlar hâlâ bundan gafildirler.
Ölüm ve ölümle ilgili meseleleri iki kısımda ele alacağız.
Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyâme, 25; ibn Mâce, Zühd, 31; Hâkim, el-Müstedrek, 4/251; Mün-zirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, nr. 4916. Enbiyâ 21/1.
 

Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #1 : 28 Aralık 2016, 15:00:27 »
ÖLÜMÜ ANMAK ve ONU SIKÇA ANMAYA TEŞVİK
Bil ki, şu dünyaya dalan, onun süsüne aldanan ve şehvetlerine aşırı derecede muhabbet eden kimsenin kalbi, hiç şüphesiz ölümü zikretmekten gafil kalır. Hatırlatıldığı zaman da hoşlanmayıp ondan tiksinir. Onlar, Allah'ın (c.c) haklarında şöyle buyurduğu kimselerdir:
"De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm muhakkak sizi bulacaktır. Sonra siz görüleni ve görülmeyen her şeyi bilen Allah'a döndürüleceksiniz; O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir."4
İnsanlar üç kısımdır:
.  Dünyaya ve şehvetlerine dalanlar.
. Pişman olup yeni tövbe edenler.
. Manevî kemâlâtını tamamlamış arif kimseler. Dünyaya ve şehvetlerine dalanlar, ölümü hiç akıllarına
getirmezler. Bir gün hatırladıklarında da dünyada yapamadıkları şeyler için vahlanır, ardından da onu kötülemeye başlarlar.
Bu haldeki bir kimsenin ölümü anması, hatırlaması onu Allah'a yaklaştırmaktan daha çok uzaklaştırır.
Pişman olup tövbe eden kimse ise, kalbinden korku fışkırsın, tövbe etmesinin mânası tam yerine gelsin diye ölümü
4    Cum'a 62/8.
20
21
 sıkça anar. Bazan o, daha azığını hazırlamadan ve tövbesi tamam olmadan ölümün yakasına yapışıvereceği korkusundan dolayı ölümü hoş görmeyebilir. Fakat o, bu yönüyle ölümden hoşlanmaması bakımından mazur görülür. Bu kişi Resûlullah Efendimizin (s.a.v),
"Kim Allah'a kavuşmayı (ölümü) istemezse, Allah da ona kavuşmayı istemez"5 hadisinin tehdidi altına girmez. Çünkü bu kişi, ölümü ve Allah'a (c.c) kavuşmayı kötü görüyor değil; kusurlarından dolayı Allah'a kavuşabilme fırsatını elden kaçıracağı korkusundan dolayı bunları söylemektedir.
Bu kişinin durumu, sevgilisinin razı ve hoşnut olacağı bir şekilde ona kavuşmak için hazırlıklar yapan ve bu nedenle kavuşmayı erteleyen sevdalının durumuna benzer. İşte o, bu mâna ile Allah'a (c.c) kavuşmayı kötü gören biri sayılmaz.
Kişinin ölümden bu maksatla hoşlanmadığının alâmeti, onun ölüm için daima bir hazırlık içinde bulunması, ondan başka şeylerle meşgul olmamasıdır. Yoksa dünya sevgisine dalan kimselerin bulunduğu gruba dahil olur.
Manevî kemâlâtını tamamlamış arif kimseye gelince o dâima ölümü hatırlar. Çünkü ölüm, sevgiliye kavuşma zamanıdır. Seven hiçbir zaman sevdiğine kavuşacağı zamanı unutmaz. Hatta bu arifler çoğu zaman ölümün gelişini yavaş bulurlar; bir an önce günahkâr kimselerin doldurduğu bu dünyadan kurtulup âlemlerin rabbine kavuşmak için ölümün gelmesini isterler. Nitekim sahabeden Huzeyfe (r.a) vefatının son anlarında şöyle demiştir:
"Dost (ölüm), bana fakirlik halimde geldi. (Bu saatten sonra) pişmanlık duyan iflah olmaz. Allahım! Muhakkak
5    Buhârî, Rikâk, 41; Müslim, Zikir, 17; Tirmizî, Cenâiz, 68; Nesâî, Cenâiz, 10; ibn Mâ-ce, Zühd, 31.
sen biliyorsun ki fakirlik zenginlikten, hastalık sıhhatten, ölümüm de yaşamımdan bana daha sevimli idi. Öyleyse bana ölümü kolaylaştır da sana kavuşayım."6
Günahlarından tövbe edip Allah'a güzel amellerle kavuşmak arzusunda bulunan bir kimse, ölümü hoş görmemesinde mazur olduğu gibi, arif kimse de ölümü istemesi ve onu temenni etmesinde mazur sayılır.
Bu ikisinden daha yüksek bir mertebe ise, işini Allah'a havale eden, nefsi için ölümü veya yaşamı tercih etmeyen kimsenin mertebesidir. O kimse için her şeyin en iyisi ve en sevimlisi mevlâsı için en sevimli olanıdır. Böyle bir kimse ileri seviyedeki sevgi ve muhabbetinin çokluğundan dolayı rıza ve teslimiyet makamına ulaşmıştır; işte asıl gaye ve hedef budur.
Her halükârda ölümü anmakta bir sevap ve fazilet vardır. Çünkü dünya sevgisine dalan dahi ölümü anmakla yavaş yavaş dünyadan uzaklaşmaya başlar. Zira artık onun için dünyanın nimetleri sıkıntı vermeye başlar, dünyanın lezzeti gider. İnsana dünyanın lezzet ve şehvetlerini acı-laştıran her şey aslında onun için bir kurtuluş sebebidir.
 
SÜREKLİ ÖLÜMÜ ANMANIN FAZİLETİ
Resûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: "Lezzetleri kesip atan ölümü çokça zikrediniz."7
Yani, ölümü zikrederek dünya zevklerini kendinize acı-laştırın ki, ona olan bağlılığınız kopsun ve bu vesileyle de Allah'a yönelebilesiniz. Resûl-i Ekrem (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde,
 
6    Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 1/352.,
7    Hadisin bir başka rivayetinde geçen "hadim" ifadesi ile mâna, "Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çokça anın" şeklinde olmaktadır. Hadis için bk. Tirmizî, Zühd, 4; Nesâî, Cenâiz, 3; ibn Mâce, Zühd, 31; Hâkim, el-Müstedrek, 4/321.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #2 : 28 Aralık 2016, 15:01:50 »
ÖLÜM ve SONRASI
"Eğer insanların ölüm hakkındaki bildiklerini hayvanlar bilselerdi, (korkudan erirlerdi de) onlardan besili bir et yiyemezdiniz"8 buyurmuşlardır.
Hz. Âişe (r.anh) Hz. Resûlullah'a, "Ey Allah'ın Resulü, şehitlerle beraber hasredilecek biri var mıdır?" diye sorduğunda Resûlullah (s.a.v),
"Evet, bir gün ve gecede yirmi defa ölümü anan kimse şehidlerle beraber haşredilecektir"9 buyurmuşlardır.
Ölümü anmanın bu kadar faziletli olmasının nedeni, insanı bu aldatıcı dünyadan uzaklaştırması ve âhiret için hazırlık yapmaya teşvik etmesidir. Ölümden gafil kalmak ise insanın dünyanın şehvetlerine dalmasına sebep olur. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyururlar ki: "Ölüm müminin hediyesidir."10
Hz. Peygamber'in (s.a.v) böyle söylemesinin sebebi şudur: Bu dünya müminin zindanıdır; çünkü orada daima bir sıkıntı içerisinde olur. O, nefsine karşı mücahede, dünyanın zevklerine karşı bir riyazet ve şeytanın hilelerine karşı daima bir savunmanın içerisindedir. Ölüm, onun bu işkenceden kurtuluşudur. Dolayısıyla bu kurtuluş da kendisi için bir hediye olmuş olur.
Yine Resûl-i Ekrem bir hadis-i şeriflerinde, "Ölüm, her mümin için bir kefarettir"11 buyurmuşlardır.
 Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 10557; Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs, nr. 5126; ayrıca bk. Deylemî, a.g.e., nr. 5099.
 Irâkî hadisi bu lâfızlarla bulamadığını söyler. Zebîdî, İthâfü's-Sâde isimli eserinde, isnadın Taberânî'nin el-Evsat'ında geçen rivayetini zikretmiştir. Rivayet şöyledir; "Ey Âişel Ümmetimin şehidleri azaldığı zaman, kim her gün yirmi beş defa, 'Allahıml Bu günümü ve bugünden sonrasını benim için hayırlı ve bereketli kıl' der de, sonra ya-tağındayken ölürse, Allah ona şehidlerin kazandıkları mükâfatı verir" (bk. Taberânî, el-Evsat, nr. 7672; Zebîdî, ithaf, 12/274).
 Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 9884; Hâkim, el-Müstedrek, 4/319; ibn Hacer Askalânî, el-Metâlibü'l-Âliye, nr. 807; İbnü'l-Mübârek, ez-Zühd, nr. 599; Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, nr. 5123.
 Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 9885, 9886; Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 3/143; Hatîb, Târîhu Bağdat, 1/347; Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 42122.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #3 : 28 Aralık 2016, 15:03:00 »
ÖLÜMÜ HATIRLAMAYI KALBE YERLEŞTİRMENİN YOLLARI
Bil ki, ölüm korkutucu, tehlikesi ise çok büyüktür. İnsanların ondan gafil olmalarının sebebi onu az düşünüp az zikretmeleridir. Onu ananlar da kalplerini her şeyden arındırarak temiz bir kalple değil, dünya şehvetleri ile meşgul bir kalple andıklarından, bu onların kalplerinde bir tesir meydana getirmez.
Bunun çaresi, kulun gözünün önündeki ölümden başka, kalbindeki her şeyi çıkarıp atmasıdır. Bu aynen, tehlikeli bir çöl veya deniz yolculuğuna çıkacak kişinin düşüncelerini sadece bu yolculuk üzerine yoğunlaştırmasına benzer. Ölümün zikri kulun kalbine yerleştiği zaman, çok sürmez, ona hemen tesir etmeye başlar. Bunun sonucunda o kişinin dünyaya karşı keyfi azalır, kalbi onun şehvetlerine meyletmez.
Ölümü hatırlamanın kalbe fayda sağlamasının en tesirli yolu, senden önce göçen akranlarını ve emsallerini çokça anman, onların ölümlerini ve yıkılıp toprak altına girdikleri durumlarını hatırlaman, makam ve mevkilerindeki güzel şekillerini gözünün önüne getirmenle olur. Sonra, toprağın onların güzel suretlerini nasıl çürüttüğünü düşünmen, kabirlerinde âzalarının nasıl birbirinden ayrıldığını hayaline getirmen, kadınlarını dul; çocuklarını nasıl yetim bıraktıklarını, mallarını terkettiklerini görmen; onların mes-cidlerde ve meclislerdeki boş kalan yerlerine ibretle bakmanla olur.
Bir insan, ölen birinin bütün hayat safhalarını ve hallerini düşündüğünde, kalbinden onun nasıl öldüğünü düşünür; onun şeklini hayaline getirir; nasıl neşelendiğini, ko-şuşturmacalarını, hayat ve yaşam ümitlerini, ölümü hiç ha-
28
OLUM ve SONRASI
tırına getirmediğini, dünyalık şeylere aldanışını, kuvvetine ve gençliğine güvenişini, gülüşmeye, oyun ve eğlenceye meyledişini, önünde duran ve çabucak kendisine yetişen ölümden ve felâketten nasıl habersiz olduğunu, hayatta iken hareket halinde olduğunu fakat şimdi ayaklarının ve mafsallarının çürüyüp yok olduğunu, konuşan dilinin kurtlar ve böcekler tarafından nasıl yenildiğini, gülen dişlerinin arasının nasıl topraklarla dolduğunu, belki ölümüne bir ay dahi kalmadığı halde, ihtiyacı olmamasına rağmen on yılın sonrasının derdine düşüp tedbirlerini aldığını, hiç ummadığı gafil bir anında ölümün pençesine yakalandığını, ölüm meleğinin kendisine gözüküp cennetlik mi, cehennemlik mi olduğunu haber verdiğini hatırına getirir.
İşte bu düşüncelere dalan kimse nefsine bir bakar ve kendisinin de onun gibi olduğunu düşünür. Gafletinin onun gafleti, akıbetinin de onun akıbeti gibi olacağını anlar (ona göre çalışır ve maksadına ulaşır).
Ebü'd-Derdâ (r.a) şöyle demiştir: "Ölüleri andığında kendini de onlardan biri olarak say."
İbn Mesud (r.a), "Bahtiyar kişi başkasından ibret alandır" demiştir.
Ömer b. Abdülaziz (rah) der ki: "Her gün, sabah akşam birini hazırlayıp Allah'a yolcu ettiğinizi, sonra da onu toprağın içine bıraktığınızı görmez misiniz? Böylece o, toprağı kendisine yastık ediniyor, dostlarından ayrılıp bütün her şeyden ilişkisini kesmiş bulunuyor."
Bu ve buna benzer düşünceleri devam ettirmek, kabirlere gitmek ve hastaları ziyaret etmek kalpte ölüm düşüncesini taze tutar; hatta bu düşünce onda öyle bir hal alır ki ölüm gözünün önünden ayrılmaz. İşte o zaman ölüme hazırlık başlamış ve dünyadan uzaklaşmış olur. Yoksa sadece ölümü kalbin dışıyla anmanın, onun hakkında tatlı tatlı
İMAM GAZÂLÎ
29
konuşmanın, ikaz ve uyarı hususunda faydası gerçekten çok azdır.
İnsan, dünya nimetlerinden bir şey hoşuna gittiğinde, hemen o anda bir gün ondan ayrılacağını aklına getirmelidir.
Bir gün İbn Mutî' evine baktı; onun güzelliğine hayran kaldı. Sonra, "Allah'a yemin olsun ki, eğer ölüm olmasa seninle sevinir, varacağımız dar bir mezar olmasaydı dünya ile gözlerimiz aydın olurdu" dedi ve yüksek sesle ağlamaya başladı.
30
 
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #4 : 28 Aralık 2016, 15:05:43 »
UZUN HAYAL KURMANIN SEBEPLERİ ve TEDAVİ YOLLARI
 
Bil ki, uzun emel kurmanın (uzun hayaller peşinde olmanın) iki temel sebebi vardır:
. Dünya Sevgisi
.  Cahillik
Dünya Sevgisi
Dünya sevgisine bağlanıp uzun hayaller peşinde olmak şöyle olur:
Kul dünyaya muhabbet gösterip onun şehvetlerine, lezzetlerine ve onunla alâkalı şeylere bağlandığı zaman ondan ayrılmak kendisine zor gelir. Muhabbetle bağlandığı şeylerden kendisini ayıracak olan ölümü anmayı istemez. Hoşlanmadığı tüm şeylerden kendini uzak tutar. İnsanın kalbi birçok kuruntu ile doludur. Nefsi daima muradına uygun düşler peşindedir. Bütün arzusu dilediği kadar dünyada kalabilmektir. Bunun için hep dünyayı düşünür ve içinde hep dünya için bir şeyler ölçüp biçmeye başlar.
Dünyada devamlı kalabilmek arzusuna bağlı olarak; mal, evlât, ev, dost, binecek ve diğer ihtiyaçları üzerinde planlar kurup hazırlıklar yapar. Kalbi bu düşüncelerin üzerinde durur, hep bunları düşünür. Ölümü anmaktan gafil kalır. Onun yakın olduğunu düşünmez.
Kimi zaman ölüm aklına gelse, onun için hazırlık yapma gereğini farketse de kendi kendine, "Daha gençsin, önünde çok uzun zaman var, vakti geldiğinde tövbe edersin" der. Yaşı biraz ilerlediğinde de, "İhtiyarlayınca tövbe edersin" der. İhtiyarlık gelip çatınca ise, "Bu evin inşaatını bitir, şu araziyi bakımlı hale getir, bu yolculuktan dön öyle, şu çocuğunu büyüt, evlendir, ev-bark sahibi yap, şu beni kahreden düşmanımın başına bir musibetin geldiğini göreyim öyle tövbe edeyim" diye hep erteler.
Cehennem ehlinin ekserisinin feryadı bugünün işini yarına bırakmaktandır. Onlar orada, "Yapmamız gerekenleri ertelediğimiz için eyvahlar olsun bize!" diyeceklerdir.
İbadet ve itaatlerini daima erteleyen zavallı kimse, bugün için ertelemek istediği şeyin, yarın tekrar kendisiyle beraber olacağını bilmez ki! Ancak o, bu süreyi uzatarak düşüncelerinin daha da kuvvetlenmesini ve derinleşmesini sağlamış olur. Dünyaya dalanın, onun bekçiliğini yapanın boş vakti olacağını sanır. Eyvah ki eyvah! Dünyanın meşgalelerinden ancak onu atanlar kurtulabilir. Şairin de dediği gibi:
Bitirememiştir hiç kimse dünyadan muradını, Bir haceti tükenirken diğeri alır yerini.
Bütün bu temennilerin ve boş hayallerin temelinde dünya sevgisi, onun şehvetlerine bağlılık ve Resûlullah Efen-dimiz'in (s.a.v) şu hadisinin mânasından gaflet vardır:
"Sevdiğini dilediğin kadar sev; hiç şüphesiz ondan ayrılacaksın. "31
I
Taberânî, el-Mu'cemü's-Sagîr, nr. 705; Hâkim, el-Müstedrek, 4/324; Hatîb, Târîhu Bağdat, 4/10; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, nr. 1729, 1732.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #5 : 28 Aralık 2016, 15:06:58 »
İnsan bazan gençliğine güvenerek ölümün yakınlığını uzak görür. O zavallı, şayet beldesindeki ihtiyarlar sayılsa sayılarının gençlerin onda biri kadar bile olmadığını hiç düşünmez. Bunun sebebi, ölümün gençlerde yaşlılara oranla daha çok olmasındandır. Öyle ki, bir ihtiyar ölene kadar bin çocuk ve genç ölmektedir.
Bazan da kişi sıhhatine güvenerek ölümü ve onun ansızın çıkıp gelivermesini uzak bir ihtimal olarak görür. O gafil insan ölümün kendisine uzak olmadığını bilmez. Şayet ölümün onun yakasına yapışması uzak bir ihtimal olsa bile ansızın hastalanması pek yakındır. Zira tüm hastalıklar hiç beklenmedik bir anda belirir. Kişi hastalandığında da ölüm ona uzak olmuş olmaz.
Eğer bu gafil insan biraz düşünse, ölümün belli bir vaktinin olmadığını; genç, olgun, ihtiyar, yaz, kış, sonbahar, ilkbahar, gece, gündüz ayrımı yapmadığını bilir ve ona hazırlık yapmakla meşgul olurdu. Fakat bu gibi şeylerden cahil olması, dünyaya olan sevgisi onu uzun hayaller kurmaya çağırması ve yakın olan ölümü hatırlamaktan gafil kalması nedeniyle o kimse devamlı ölümün kendisinden çok ötede olduğunu zanneder. Bir gün ölümün başına gelip kendisini pençesine alacağını düşünmez.
O hep başkasının cenazesini kefenleyeceğini zanneder; kendisinin kefenleneceğini düşünmez. Bunun nedeni ölümü ve kefenlenmeyi daima başkalarının üzerinde görmesin-dendir.
Kendisinin ölümüne gelince; ondan hoşlanmaz; onu düşünmez bile! Çünkü o kendisi için hiç olmamıştır. Oldu mu da başka bir defa daha gerçekleşmez. Bu ilk ve sondur. Bunun için onun takip edeceği yol, kendisini daima
başkaları ile kıyaslaması, hiç şüphesiz kendisinin de cenazesinin omuzlar üzerinde taşınıp kabre bırakılacağını bil-mesidir.
Belki de, şu an kişinin kabri boşaltılmış, lahdinin üzerine konulacak tuğlalar hazırlanmıştır; onun ise hiçbir şeyden haberi yoktur. Gerçekten bugünün işini yarına ertelemek koyu bir cehalettir.
Uzun hayaller peşinde olmanın sebeplerinin cehalet ve dünya sevgisi olduğunu bildiğin zaman onun tedavisinin bu sebepleri ortadan kaldırmak olduğunu anlarsın.
Cehaleti ortadan kaldırmanın yolu, huzurlu bir kalp ve safi bir düşünceyle tefekküre dalmak, kalpleri tertemiz olan insanların hikmetli sözlerine kulak vermektir.
Dünya sevgisini kalpten çıkarıp atmaya gelince; bunu gönülden çıkarmak gerçekten zor bir iştir. Bu öyle müzmin bir hastalıktır ki onun tedavisinde öncekiler ve sonrakiler âciz kalmışlardır. Onun tek bir ilâcı vardır, o da âhiret gününe iman etmek; oradaki azabın büyüklüğüne ve sevabın çokluğuna inanmaktır. Kişi ne zaman bunlara yakînî bir iman ile inanırsa dünya sevgisi ondan çekip gider. Çünkü değeri büyük olan şeyleri istemek, kıymetsiz olan şeyleri kalpten silmek demektir.
Kul dünyanın basitliğini gördüğü, âhiretin'de ihtişamının farkına vardığı zaman artık dünyaya tenezzül etmez. Doğudan batıya dünyanın bütün nimetleri kendisine verilse dahi o dönüp bakmaz. Dünyadaki nasibinin azıcık bir şey olduğunu, bunun da insanı kederlendiren, midesini bulandıran şeyler olduğunu bildikten sonra nasıl ona iltifat etsin ki? İnsan böyle bir dünya ile nasıl sevinebilir? Âhirete iman eden birinin kalbinde dünya sevgisi yerleşebilir mi?
I
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #6 : 28 Aralık 2016, 15:12:31 »
ÖLÜM SANCILARININ ŞİDDETİ ve RUHUN ÇIKIŞ ŞEKLİ
 
İnsanların ölüm sancılarının büyüklüğünü bilmelerine rağmen ondan sakınmamalarının nedeni cahil olmalarındandır. Çünkü bir şeyi daha meydana gelmeden önce bilmek (Allah'ın izni ve müsaadesi ile) ancak peygamberlik ve velayet nuru ile mümkündür. Bu sebeple peygamberlerin ve evliyaların ölümden korkuları çok büyük olmuştur. Öyle ki, İsâ (a.s) ashabına şöyle demiştir:
"Ey havariler! Allah'a dua edin de şu ölüm sancılarını bana hafifletsin. Ben ölümden öyle korktum ki, korkum beni ölümden ölüme sürükledi."
Anlatıldığına göre İsrâiloğulları'ndan bir grup bir mezarlığın yanından geçerken birbirlerine, "Allah'a (c.c) dua etsek de bu kabristahdakilerden birini bizim için diriltse; biz de ona sorular sorsak" dediler ve hep birlikte dua etmeye başladılar.
Derken kabirlerin birinden, alnında secde izi bulunan bir adam çıkıverdi, onlara, "Ey insanlar! Benden ne istiyorsunuz? Ölüm acısını tadalı elli yıl oldu, ama hâlâ acısı kalbimden gitmedi" dedi.
Hz. Âişe (r.anh) şöyle demiştir: "Hz. Peygamber'in (s.a.v) vefatının şiddetini gördükten sonra artık hiç kimsenin ölümünün kolay oluşuna imrenmem."
Allah Resulü Efendimiz (s.a.v) bir duasını şu şekilde yapmıştır:
"Allahım! Ruhu sinir aralarından, damarlardan ve parmak uçlarından çekip alan sensin. Ailahıml Ölüme karşı bana yardım et ve onu bana kolaylaştır."59
Hasan-ı Basrî (rah) şöyle anlatmıştır: "Bir keresinde Resûlullah (s.a.v) sahabelerine ölümden, onun verdiği sıkıntı ve acıdan bahsetti; sonra, 'Onun acısı üç kılıç darbesi kadardır'60 buyurdu."
Resûlullah'a (s.a.v) ölümden ve onun şiddetinden sorulduğunda şöyle cevap vermiştir:
"Ölümün en hafifi, yünün içinde bulunan pıtrağa benzer; hiç pıtrak yünsüz çıkar mı? Elbette ki onunla beraber yün de gelir." 61
Resûlullah (s.a.v) ölüm döşeğinde olan bir hastanın ziyaretine gitti; yanına vardığında şöyle dedi: "Onun çektiği acıları bilirim! Onun her bir damarı ölümün acısını ayrı ayrı hissetmektedir."62
Hz. Ali (r.a) cihada teşvik eder ve şöyle derdi: "Şayet savaşta öldürülmeseniz de muhakkak öleceksiniz! Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah'a yemin olsun ki, cihad meydanında bin kılıç darbesiyle öldürülmem bana yatakta ölmekten daha kolay gelir."
Evzaî (rah) der ki: "Bana kadar gelen bilgilere göre; ölü, tekrar dirilinceye kadar ölümün acısını hisseder."
58  Tirmizî, Cenâiz, 8 ; ibn Mâce, Cenâiz, 64; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/64; Hâkim, el-Müstedrek, 2/465.
59   Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 5/186; Mütiakî-i Hindî, Kenzû'l-Ummâl, nr. 3768; Süyû-tî,  Şerhu's-Sudûr, s. 65; Zebîdî, İthaf, 14/81. ibn Ebü'd-Dünyâ, hadisi Kitâbü'l-Mevt\e, Ta'me b. Gaylân'dan maktu olarak rivayet etmiştir.
60   Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, s. 62: Hatîb, Târîhu Bağdat, 3/252; ibn Arrâk, Tenzîhu'ş-Şe-ria, 2/365; ibn Hacer, el-Metâlibü'l-Âliye, 1/193.
61   Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, s. 63; Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Ummâl, nr, 42174.
62   Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, nr. 6185; ibn Hacer, el-Metâlibü'l-Âliye, nr. 691; Hey-semî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 3930; bk. Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 5/211; Zebîdî, İthaf, 14/82.
60
ÖLÜM ve SONRASI
Şeddâd b. Evs (r.a) ise şöyle demiştir: "Mümin için dünya ve âhiret acılarından en korkutucusu ölümdür. Çünkü o, testere ile biçilmekten, makaslarla doğranılmaktan, kazanlarda kaynatılmaktan daha şiddetli bir acı verir. Şayet ölen biri tekrar dirilip dünya ehline ölümün acısını haber verse, onlar ne hayattan bir zevk alırlar ne de gözlerine uyku girerdi."
Zeyd b. Eşlem (r.a) babasının şöyle dediğini anlatır:
"Mümin bir kulun (âhirette yüksek mertebelere kavuşmak için) ameliyle ulaşamadığı bir derece kalmışsa, cennetteki derecesine ulaşabilmesi için ölüm sancıları ona zorlaştırılır ve artırılır. Kâfir birinin karşılığını göremediği bir iyiliği de varsa yaptığı iyiliklerin karşılığını fazlasıyla alabilmesi için ölüm ona kolaylaştırılır, böylece o cehennemi boylar."
Adamın biri zaman zaman hastaları dolaşır ve onlara, "Ölümü ve onun sancılarını nasıl buluyorsun? diye sorardı. Gün gelip de kendisi ölüm döşeğine düştüğünde ona, "Peki, ölüm sancılarını sen nasıl buldun?" diye sorduklarında adam şöyle cevap vermiştir: "Sanki gök yere yapıştırılmış, ruhum ise sanki iğne deliğinden çıkıyor gibi."
Resûl-i Ekrem (s.a.v) buyurmuşlardır ki: "Ani ölüm mümin kul için bir rahatlık, günahkâr içinse hicrandır (çünkü onun bir hazırlığı yoktur)."63
Mekhûl-i Şâmî'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resû-lullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Şayet ölünün kıllarından birine isabet eden ölüm sancısı yer ve gök ehlinin üzerine konulsaydı Allah'ın izniyle hepsi ölürdü. Çünkü (ölüm sancıları çeken birinin) her tüyünde
63 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 6/136; Beyhakî, Şuabü'l-imân, nr. 10218; Taberânî, el-Mu'cemu'l-Evsat, nr. 3153, Abdürrezzâk, el-Musannef, nr. 6781. bk. Ebû Davud, Cenâiz, 14 (nr. 3110).
İMAM  GAZÂLÎ


Cennetlik bir mümin in gideceği makam ölüm anında gösterileceği için onun ve meleklerin güzelliğinden ölüm acısını fazla hissetmeyeceğini okumuştum. Buda bize biraz ferahlık verir .inşAllah onlardan oluruz
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #7 : 28 Aralık 2016, 15:14:48 »
İsyankârların Cehennemdeki Yerlerini Görmesi
Ölüm anındaki musibetlerden biri de Allah'a isyan eden günahkârların önce kalplerini bir korkunun kaplaması, ardından da cehennemdeki yerlerini görmeleridir. Çünkü onlar can çekişme anında bütün takatlerini kaybederler. Artık ruhları bedenlerinden çıkmak için boyun eğer. Fakat ruh, ölüm meleğinin, "Ey Allah'ın düşmanı! Haberin olsun, varacağın yer cehennemdir" ya da, "Ey Allah'ın sevgili kulu! Sana müjdeler olsun, varacağın mekânın cennettir" diye iki haberinden birini işitmedikçe bedenden çıkmaz. İşte gerçek akıl sahiplerinin korkuları bu sebeptendir.
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
"Sizlerden herhangi biri, gideceği yeri bilmeden, hatta yerinin cennet mi yoksa cehennem mi olduğunu görmeden bu dünyadan ayrılmaz."69
Resûl-i Kibriya (a.s) bir diğer hadis-i şeriflerinde de şöyle buyurmuştur:
"Kim Allah'a kavuşmayı severse Allah da ona kavuşmayı sever; kim de Allah'a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz."
Resûlullah (s.a.v) böyle buyurunca sahabeler,
"Ey Allah'ın Resulü, biz hepimiz ölümden hoşlanmıyoruz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v),
"Bu sizin durumunuz değildir. Mümine varacağı yer (cennet) gösterildiğinde Allah'a kavuşmayı ister, Allah da ona kavuşmayı ister" buyurdular.70
69   Farklı lafızlarla aynı mânadaki hadisler için bk. Buhârî, Cenâiz, 89; Tirmizî, Cenâiz, 71; ibn Mâce, Zühd, 32; Ahmed b. Hanbel,e/-Müsned, 2/16; ibn Hibbân, es-Sahîh, nr. 3130.
70   Buhârî, Rikâk, 41; Tirmizî, Cenâiz, 68; Nesâî, Cenâiz, 10; ibn Mâce, Zühd, 31; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/313, 346, 420.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #8 : 28 Aralık 2016, 15:16:23 »
Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Allah Teâlâ bir kulundan razı olduğu zaman ölüm meleğine, 'Falan kulumun yanına git, bana ruhunu getir de onu rahata kavuşturayım. Onun yaptığı ameller yeterlidir. Ben onu türlü türlü imtihanlardan geçirdim; o her zaman benim hoşnut olduğum amelleri işledi' buyurur.
Bunun üzerine ölüm meleği, her birinde güzel kokular saçan zaferan kökleri ve reyhan demetleri bulunan beş yüz melekle beraber yeryüzüne inerler. Onlardan her biri birbirine hiç benzemeyen müjdeler verir. Sonra melekler iki saf halinde ellerinde güzel kokularla beraber o kişinin ruhunun çıkışını beklerler.
71 Elimizde İhya nüshasında bu isim ibn Mesud şeklindedir. Fakat Zebîdî bu hatanın tüm ihya nüshalarında yapıldığını; doğrusunun Ebû Mesud şeklinde olduğunu belirtmiştir. Ebû Mesud, sahabenin büyüklerindendir. ismi, Akabe b. Amr b. Sa'lebe-i En-sârî'dir (bk. Zebîdî, İthaf, 14/93).
İblîs bu manzarayı görünce ellerini başına koyarak haykırmaya, çığlıklar atmaya başlar. Askerleri kendisine, 'Efendimiz, size neler oluyor böyle?' diye sorduklarında İblîs, 'Şu adama yapılan ikramları görmüyor musunuz? Nerelerdeydiniz; neden onu azdırmadınız' der. Askerleri, 'Bizler onu azdırmak için çok çaba sarfettik, lâkin o (Allah tarafından) korunmuştu' diye cevap verirler."72
Hasan-ı Basrî (rah) diyor ki: "Mümin ancak rabbine kavuştuğu an rahata erer. Rahatını Allah'a kavuşmakta bulan kişinin ölümü, onun sevinç, neşe, emniyet ve izzet bulduğu gündür."
Câbir b. Zeyd'e (rah) ölüm döşeğinde iken, "Ne istersin?" diye soranlara, "Hasan-ı Basrî'yi görmek istiyorum" diye cevap verdi. Hasan-ı Basrî (rah) onun yanına gelince etrafındakiler, "Bak işte Hasan geldi" dediler. Câbir göz kapaklarını kaldırdı ve Hasan-ı Basrî'ye doğru bakarak, "Kardeşlerim! Zaman geldi. Cennete ya da cehenneme gitmek üzere sizlerden ayrılıyorum" dedi.
Muhammed b. Vâsî son anlarında şunları söylemiştir: "Ey kardeşlerim, sizlere selâm olsun! Ya ateşe gidiyorum ya da rabbimin mağfiretine."
Sâlihlerin her biri ebediyen can çekişip, günahların veya sevapların hesabını vermemek için tekrar dirilmemeyi temenni etmişlerdir.
Son nefes anlarının kötü geçme korkusu, ariflerin kalplerini dehşete düşüren bir şeydir. Gerçekten bu durum, ölüm anında insanın başına gelebilecek en korkutucu hallerden biridir.
ibn Kesîr, Tefsîrü'l-Kur'âni'l-Azîm, 4/1932; Süyûtî, ed-Dürrü'l-Mensûr, 8/32; Şerhu's-Sudûr, s. 93; Zebîdî, ithaf, 14/94-97; ayrıca bk. Nesâî, Cenâiz, 9; es-Sünenü'1-Küb-râ, nr. 1959.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #9 : 28 Aralık 2016, 15:23:03 »
Ölüm Anında Azalarda Görülen Güzel Haller
Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v) buyurmuşlardır ki: "Ölen bir kişinin durumunu şu üç hususta inceleyin; alnından terler sızdığı, gözlerinden yaşlar aktığı ve dudakları kuruduğu zaman. İşte bu hal Allah'ın kendisine inen bir rahmetidir. Boğazı sıkılmış biri gibi hırlar, rengi kıpkırmızı olur ve dudakları da morarmış olursa, bu da Allah'ın kendisine inen bir azabıdır. "73
Ölüm Anında Dilde Görülen Güzel Haller: Kelime-i Şehâdet
Ölmek üzere olan birinin kelime-i şehâdet getirmesi hayra alâmettir. Ebû Saîd-i Hudrî'den (r.a) rivayet edilen bir hadiste Resûlullah (s.a.v),
73 Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 42178; Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, s. 59; Şevkânî, el-Fevâidü'l-Mecmûa, 367. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz, 10; ibn Mâce, Cenâiz, 5; Nesâî, Cenâiz, 5; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/350; Hâkim, el-Müstedrek, 1/361; Hakîm-i Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl, nr. 85.

"Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) lâ ilahe illAllah zikrini telkin edin"74 buyurmuştur.
Huzeyfe'nin (r.a) rivayetinde, "...Çünkü kelime-i tevhid, geçmiş günahları silip yok eder" kısmı da vardır.
Hz. Osman'ın (r.a) rivayetinde ise Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan (c.c) başka ilâh olmadığını bilerek ölen kimse cennete girer."7S
Ubeydullah (r.a) bu rivayete, "Ölmek üzere olan kişi şe-hâdetgetirirken..."76 ilâvesini de eklemiştir.
Hz. Osman (r.a) der ki: "Son anlarını geçiren birine, lâ ilahe illAllah zikrini telkin edin. Çünkü dünyadaki son anlarını bu kelimelerle bitiren kişinin âhiretteki azığı (mükâfatı) muhakkak cennet olur."
Hz. Ömer (r.a) demiştir ki: "Ölmek üzere olan hastalarınızın yanlarında bulunun, onlara Allah'ı (c.c) hatırlatın. Çünkü onlar sizin göremediklerinizi görürler. Onlara, lâ ilahe iiiAllah zikrini telkin edin."
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini işittim: "Bir gün Azrail ölmek üzere olan birinin yanında hazır bulunduğu bir sırada kalbini yokladı, orada bir şey bulamayınca çenesini ayırarak diline baktı; onu, ucu bir tarafa yapışmış, kelime-i tevhidi söylerken bulur. İşte o adam ihlâs kelimesini (lâ ilahe illAllah zikrini) söylemesi sebebiyle affedildi."Ölmek üzere bulunan kişiye telkin veren kişi bunda fazla ısrarcı olmamalı, son derece nazik davranmalıdır. Çünkü çoğu zaman bu durumdaki kişilerin dilleri dönmeyebilir ve ona zorla şehâdet veya lâ ilahe illAllah kelimesini söy-letmeye çalışmak ona ağır gelebilir ve o anda bir şey söylemekten hoşlanmayabilir. Böyle bir zorlama onun için kötü bir ölüme sebep olabilir, bundan kaçınılmalıdır.
Ölmek üzere olan birine, lâ ilahe illAllah zikrini telkin etmekten maksat, onun Allah'ı düşünmesini sağlayarak ruhunu teslim etmesini temin etmektir. Kalbinde bir olan Hakk'ı istemekten başka bir şey kalmayınca, ölüm ile beraber dostuna kavuşması kendisi için nimetlerin en büyüğü olur.
Ama o anda kalbi hâlâ dünya muhabbetine bağlı kalmış ve onun lezzetlerini yitirme endişesi taşıyorsa bununla beraber tevhid kelimesi sadece dilinin ucunda dolaşıp kalbine nüfuz etmemişse, işte o zaman kişi ilâhî takdirin tehlikesi altına girer. Çünkü sadece dilin hareket etmesi pek de makbul değildir, fakat Allah (c.c) bir ihsanda bulunup kabul ederse bu müstesnadır.
Ölüm Anında Allah'a Hüsnüzanda Bulunmak
Son nefesleri verirken Allah'a karşı hüsnüzanda bulunmak (O'na kavuşacağı için sevinmek ve Allah'ın rahmet ve ihsanının bol olduğuna inanmak) güzel bir şeydir. Biz bu konuyu Recâ kitabında teferruatıyla anlatmıştık. Ölüm anında Allah'a hüsnüzanda bulunmanın fazileti hakkında rivayet edilen pek çok hadis ve haber vardır.
Sahabeden Vasile b. Eska' (r.a) bir hastanın ziyaretine gitmişti. Ona, "Allah'a olan zannını bana anlatır mısın? O'nun sana ne şekilde muamelede bulunacağını düşünüyorsun?" diye sordu. Hasta, "Günahlarım gırtlağıma kadar dayanmış helak olmak üzereyim, ama hâlâ rabbimin rahmetinden ümidimi kesmiş değilim" diye cevap verince Vasile (r.a) tekbir getirdi, onunla beraber ev halkı da tekbir getirdi. Vasile (r.a) tekrar Allahüekber dedikten sonra, "Ben Resûlullah'ın (s.a.v) şöyle dediği işittim" diyerek şu hadis-i şerifi nakletti:
"Allah Teâlâ buyurur ki: Ben kulumun zannı üzereyim; o halde beni dilediği gibi düşünsün."78
Hz. Peygamber (s.a.v) son anlarını yaşamakta olan bir gencin yanına girdi ve ona, "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Genç, "Allah Teâlâ'dan ümidimi kesmedim, lâkin günahlarımdan ötürü korkuyorum" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Bu korku ile ümit hali, şu ölüm anında hangi kulun kalbinde bir arada bulunursa, Allah Teâlâ ona umduğunu verir, korktuğundan emin kılar."79
Sabit b. Eslem-i Bünânî (rah) şöyle anlatmıştır: "Aklı. hep oyun ve eğlencede olan bir genç vardı. Annesi her zaman kendisine öğütlerde bulunur ve, 'Oğlum, senin bir günün vardır, o günü aklından çıkarma!' derdi. Bir gün kendisine Allah'ın emri gelip çatarak ölüm döşeğine düştüğünde annesi onun üzerine kapandı ve, 'Yavrucuğum, işte ben seni her dâim oyun ve eğlenceden sakındırarak, senin bir günün var dediğim gün bugündür' dedi. Oğlu, 'Ey anneciğim! Benim ihsanı ve keremi bol bir rabbim var.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #10 : 28 Aralık 2016, 15:24:40 »
BAZI SAHABE, TABİÎN ve ONLARDAN SONRA GELEN TASAVVUF BÜYÜKLERİNİN SON NEFESLERİNDEKİ SÖZLERİ
 
Muâz b. Cebel (r.a) vefat anında şöyle demiştir:
"Allahım! Şu zamana kadar senden korkuyor, çekini-yordum; şimdi ise senin rahmetini ümit ediyorum. Allahım! Sen de biliyorsun ki, ben dünyayı, orada uzun bir müddet kalmak, nehirler akıtmak, ağaçlar dikmek için sevmedim; bilakis sıcakta susuzluktan kavrulanların susuzluğunu gidermek ve zikir halkalarında âlimlerle birlikte olmak için sevdim."
Muâz b. Cebel'in (r.a) ölüm sancıları çok şiddetli geçmişti. Kimse onun gibi kıvrananı görmemişti. O baygınlığından her ayılısında, "Allahım! Boğazımı ne kadar dü-ğümlersen düğümle, izzetine yemin olsun ki, kalbimin seni sevdiğini biliyorsun."
Selmân-ı Fârisî (r.a) vefatı yaklaşınca ağlamaya başladı. Kendisine, "Sizi ağlatan nedir?" diye sorulduğunda, "Dünyadan kopacağıma ağlamıyorum. Resûlullah (s.a.v) vefat etmeden önce hepimizden dünyalık olarak bir yolcunun yanına aldığından daha fazlasını almamamız için söz
almıştı. İşte üzüntüm bu husustaki endişem sebebiyledir" dedi. Selmân (r.a) vefat ettikten sonra terekesinin 10 küsur dirhem kadar olduğu görüldü.
Bilâl-i Habeşî (r.a) vefat edeceği sıra hanımı, "Vay başımıza gelenler!"diye feryat etmeye başladı. Hz. Bilâl (r.a), "Aksine! Bu benim için büyük bir mutluluk, zira yarın ahbaplarıma, Muhammed'e ve onun dostlarına kavuşacağım" dedi.
Anlatıldığına göre Abdullah b. Mübarek (rah) vefatı esnasında gözlerini açtı, gülümsedi ve, "Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş (ve saadet) için çalışsınlar"m âyetini okudu.
İbrahim-i Nehâî (rah) vefatı esnasında ağladı. Kendisine neden ağladığı sorulduğunda, "Allah'tan, cennet ya da cehennemle beni müjdeleyecek bir elçi bekliyorum, ondan" diye cevap verdi.
Muhammed b. Münkedir vefat etmeden kısa bir müddet önce ağlamaya başladı. Kendisine, "Sizi böyle ağlatan nedir?" diye sorulduğunda şöyle dedi: "VAllahi, bu ağlamam bilerek yaptığım bir günahın hatırıma gelmesinden dolayı değildir. Belki, önemsiz zannettiğim bir günahın Allah (c.c) katında büyük olması ve bu sebeple cezalandırılacağım korkusundandır."
Zühd ehli bir zat olan Âmir b. Abdikays vefatı esnasında ağlamaya başladı. Kendisine,"Sizi ağlatan şey nedir?" diye sorulduğunda şöyle demiştir: "Ölümden korktuğum ya da hâlâ dünyaya hırslı olduğum için ağlamıyorum; ben yazın sıcaktan kavrulanlara su dağıtmak için kaçırdığım fırsatlara ve kışın kalkmadığım gece namazlarına ağlıyorum."
Sâffât 37/61.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #11 : 28 Aralık 2016, 15:28:13 »
ÖLÜMLE BİRLİKTE KİŞİNİN VARACAĞI YERİ GÖRMESİ
 
Enes b. Mâlik'in rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Ölüm insan için bir kıyamettir. Kim ölmüşse onun kıyameti kopmuş demektir."151
Bir diğer hadislerinde, "Sizlerden biri öldüğü zaman ona sabah akşam (her daim) kalacağı yer gösterilir; cennetlik ise cennetteki yeri, cehennemlik ise cehennemdeki yeri gösterilir ve ona, 'İşte burası kıyamet koptuğu zaman senin götürüleceğin ve kalacağın mekânındır' denilir."152
Ölünün kabirdeyken ileride varacağı yerini görmesi, basiret sahipleri için hiç de kapalı olmayan bir durumdur.
150  Tirmizî, Sıfatü'l-Kıyâme, 26; Müttakî-i Hindî, Kenzü'l-Ummâl, nr. 42109; Münzirî, et-Tergîb ve't-Terhîb, nr. 4884; ayrıca bk. Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, nr. 4252.
151  Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs, nr. 1121; Süyûtî, Câmiu'l-Ehâdîsü'l-Kübrâ, nr. 2528.
152  Buhârî, Rikâk, 42; Müslim! Sıfatü'l-Cennet, 65-66; Tirmizî, Cenâiz, 71, Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/16; Deylemî, Müsnedü'l-Firdevs, nr. 1122.
İMAM  GAZÂLÎ
133
Amr b. Âs'ın azatlı kölesi Ebû Kays anlatıyor: "Alkame (r.a) ile beraber bir cenazedeydik, bana döndü ve, 'Şu ölen adam var ya, işte onun kıyameti kopmuştur' dedi."
Hz. Ali (r.a) der ki: "Kişinin, cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olduğunu öğrenmeden dünyadan ayrılması haramdır."
Ebû Hüreyre (r.a), Resûlullah'tan (s.a.v) şu hadisi rivayet eder.
"Hasta olarak ölen şehid olur ve kabrin tehlikelerinden korunur. Sabah akşam ona cennet rızkı gönderilir."^3
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #12 : 28 Aralık 2016, 15:30:38 »
ÖLÜMLE BİRLİKTE KULA BAHŞEDİLEN NİMETLER
 
insan şu dünyaya bir baksa âhireti için onu satar. Satıcının kalbi sattığına bağlı kalmamalıdır. Âhirete bir baksa, onu hemen satın alır ve ona olan iştiyakı gitgide artar. Satın aldığını bir görse ondan daha büyük bir sevinç duymaz, sattığına da dönüp iltifat etmez.
Kalpte Allah sevgisini bulundurmak her zaman mümkün olmayabilir. Bu bakımdan kişi hiç ummadığı bir anda (o muhabbeti elinde tutamadığı bir zamanda) ölümle yüz yüze gelebilir. Allah yolunda savaş ise ölmeye davetiye çıkarmak demektir. İşte bu kimse öldürüleceği an bile Allah'ı aklından çıkarmaz ve o sevgi üzerinde ölür.
Bu sebeple şehidlik nimetlerin en büyüğünden sayılmıştır. Zira nimet, insanın ulaşabildiği şeye denir. Nitekim Allah (c.c) bu hususta şöyle buyurur:
"Allah'ın ikramı olarak orada sizin için canlarınızın çektiği her şey var."154
Bu âyet, cennetteki nimet ve lezzetleri topluca ifade eden en kapsamlı bir ifadedir. Azapların en büyüğü insanın maksadına kayuşamamasıdır. Allah (c.c) bu konuda şöyle buyurur:
"Artık onların kendileriyle hoşlandıkları şeylerin arasına bir perde çekilmiştir."155
Bu âyet-i celile ise cehennem ehlinin çekecekleri cezalarını ifade eden en kapsamlı bir ifadedir.
işte yukarıda bahsini geçirdiğimiz bu nimetler, şehid kul ruhunu teslim eder etmez kendisine bahşedilir. Bu, kalp ehli sâlih kulların, yakın nurlarıyla müşahede ettikleri bir durumdur (Hal ehli kimseler şehidlerdeki bu durumu müşahede edebilmektedirler). Eğer bu anlattıklarımıza delil istersen, şehidler hakkında rivayet edilen hadisler kâfidir. Bu husustaki her hadis onların kavuşacakları lezzetleri ayrı ayrı zikretmektedir.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.

Çevrimdışı Elnurkul

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 41
  • Sadakat Forum
Ynt: Ölüm ve Sonrası (İmam Gazali Hz)
« Yanıtla #13 : 28 Aralık 2016, 15:35:16 »
MÜMİNİN ve KÂFİRİN KABİRLERİ
 
Yine Ebû Hüreyre'nin (r.a) rivayet ettiği diğer bir hadiste Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Mümin kabrinde yemyeşil geniş bir bahçe içindedir. Kabri ona 70 zira (35 metre) genişletilir ve ayın on dördü gibi apaydınlık olur. Peki, 'Onun için dar bir hayat vardır' âyetinin kime indiğini biliyor musunuz?" Sahabeler, "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Resûlullah (s.a.v),
174  Nesâî, es-Sünenü'l-Kübrâ, nr. 11442; ibn Mâce, Zühd, 31; Hâkim, el-Müstedrek, 3/352-353; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/364-365; Taberânî, el-Mu'cemü'l-Evsat, nr. 746; Süyûtî, Şerhu's-Sudûr, s. 102; ibn Receb, Ehvâlü'l-Kubûr, s. 192.
175  Mü'minûn 23/99-100.
176  Mü'minûn 23/100.
148
"Bu, kâfirlerin kabirdeki azaplarını ifade etmek için inmiştir. Kabirlerinde onlara doksan dokuz tane yılan musallat edilir. Her bir yılanın yedi başı vardır. Bunlar kıyamete kadar onu ısırır, koparır ve zehirlerler (kıyamete kadar ruhu acı ve ıstırap içinde olur)."'177
Yılanların sayısının bu kadar fazla olması insanı şaşırtmasın. Zira bu akrep ve yılanların sayısı, kişide zuhur eden kibir, riya, haset, aldatma, kin ve dinin hoş görmediği daha birçok kötü sıfatlar sayısıncadır Kötü sıfatların artmasıyla azabın çeşitleri de artar. Bu sıfatların belirli bir sayıları olmasına rağmen (devamlı suretle yapılmasından dolayı başka kerih sıfatları da doğurur ve) başka başka dallara, kollara ve bölümlere ayrılır. Bu kolların ve bölümlerin her biri kendi başlarına helak edici olmaya kâfidir. Her bir kötü sıfat başlı başına ya bir akrep ya da bir yılan oluverir. Bunların içinde en fazla acı veren, yedi başlı yılanın sokmasıdır. En hafifi ise akrep sokmasıdır. Bu ikisi arasında ise normal yılanların verdiği ıstıraplar vardır.
Kalp gözleri açık, basiret ehli kimseler bu helak eden vasıfları ve onların kollarını, Allah'ın kendilerine bahşettiği basiret nurlarıyla görebilirler. Şu kadar var ki onların gerçek hali ve derecesi ancak nübüvvet nuruyla bilinebilir.
Bu ve benzeri haberlerin doğru olduğunu bildiren apaçık deliller olduğu gibi, onların bir de gizli yönleri vardır. Bu gizli kısımları basiret sahibi arifler müşahede edebilirler.
Bu haberlerin hakikatlerini anlayamayan kimseler hemen inkâra kalkışmamalıdır. Zaten imanın en düşük derecesi, Allah ve Resûlü'nün bildirdiklerini tasdik edip hükümlerine teslim olmaktır.
İMAM  GAZÂLÎ
149
177 ibn Hibbân, es-Sahîh, nr. 3122; Bezzâr, el-Bahrü'z-Zehhâr, nr. 2233; Heysemî, Me-vâridü'z-Zam'ân, nr. 782; Ebû Ya'lâ, el-Müsned, nr. 6644; ibn Hacer, el-Metâlibü'l-Âliye, nr. 4610.
Sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın Kitabına ve Resulünün sünnetine uyarak arıtandır. O, sâfiyeti arttıkça vücud denizinden çıkar; iradesini, dilek ve ihtiyarını terkeder.