Gönderen Konu: "O,senin ailenden değildir..."  (Okunma sayısı 3548 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı duaekseni

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 209
"O,senin ailenden değildir..."
« : 10 Kasım 2006, 15:53:31 »

“O, Senin ailenden değildir!..”

Bismillahirrahmanirrahim

“Nuh Rabbine yakarıp “ Rabbim” dedi.” O, Benim kendi oğlumdu, ailemden biriydi.Demek ki ,Senin vaadin (herkes için) geçerli ve Sen hüküm verenlerin en adili,en söz geçirenisin”.

(Allah)” Ey Nuh” dedi.” O, senin ailenden sayılmazdı.Çünkü iyi ve doğru olmayan bir şey yaptı o….. ( Hûd/ 45-46)


     Eski mahalleden tanıdığım,sevdiğim Hacı Teyze ziyaretime geliyor.Mutlu oluyorum.

     İçine kapanık,hemen hiç kimsesi olmayan, 65-70 yaşlarında , müzmin hastalıkları,sıkıntıları olan bir hanım.

     Hâl hatır sorup,özlem gideriyoruz.

    “Sen taşındıktan sonra,derdimi dökecek,teklifsizce girip çıkacağım, akıl danışacağım kimsem kalmadı” diyor.

    “Estağfirullah! Akıl danışma değil de,birbirimize yüreğimizi açıp,ana kız misali dertleşiyorduk” diyorum.

     Televizyona hiçbir zaman düşkünlüğüm olmadı.3-4 yıldır da, hemen hiç izlemiyorum desem yanlış olmaz.Önceleri tek tük de olsa, başından, sonundan Türk Filmlerini izlediğimde;

    “ Pes doğrusu! Bir insanın hayatında bu kadarda “aşure” misali, bin bir çeşit olay,tesadüf olmaz “ derdim.

     Hacı Teyze’nin hayat hikayesini öğrendiğimde, insanların yazdığı film senaryolarının,her şeyi en güzel şekilde Hâlk (cc) edenin yazgısı karşısında sönük kaldığını kabul edip,

    “ Rabbim!.Sen,dilersen,birbirinden bağımsız, binlerce olayı bir tek kişinin kısacık ömrüne sığdırmaya kadirsin” dedim.

    Çok kısaca önemli olan olaylardan bazılarına değinecek olursam;
   
     Evli, ikiz kız çocukları varken, 25 yaşlarındayken, eşi bahçıvanlık yaptığı resmi kurumda iş kazası geçirip ölmüş.Yerine hanımını (Hacı Teyzeyi) çalışıyor gösterip,bir müddet idare etmişler.Kurum çalışanları, aralarında yardım toplayıp,mütevazı bir ev almışlar.

     Daha sonra annesi yatalak olmuş.7 yıl altını temizlemek zorunda kalmış.Kızlarından biri 8 yaşında ölmüş.

    Geçimini sağlamak için, trikotaj makinesi alıp,öğrenmiş ve yıllarca örgü örüp satmış.

    Bu arada sağ olan kızı genç kız olunca,gazeteden bir mektup arkadaşı bulup,onunla evlenmek istemiş.İstanbul’daki damat adayının, çocuk felci geçirdiğinden, özürlü olduğu anlaşılmış.Kızı, yinede evlenmiş ve bir kızı olmuş.

    Evlendikten birkaç yıl sonra İstanbul’daki komşusunun bir yakını vasıtasıyla,kızını annesine bırakıp,sakat eşini de terk edip Belçika’ya gitmiş.İşe girmiş.Daha sonra kızını da yanına alıp boşanmış.

    Orada bir yandan çalışırken ,diğer yandan hemşirelik okuluna başlamış.Bitirip,hemşire olarak çalışma hayatına atılmış.

    Belçika’lı bir hristiyanla evlenip,ondanda iki kızı olmuş.Yıllarca Türkiye’ye gelmemiş.
    Bu arada annesinin ölümü,kızının yurt dışında yeni bir hayat kurmasıyla Hacı Teyze yapayalnız kalmış.Daha önce evliliği hiç düşünmez,tüm teklifleri geri çevirirken, 4 çocuklu, kendinden epey büyük bir beyle evlenmiş.Mehir olarak, bu ikinci eşi bir daire almış.

    Aradan geçen yıllarda ikinci eşi lenf kanseri olmuş.Ben onların oturduğu apartmana taşınıp tanıdığımda eşinin hastalığının son dönemleriydi.Fırsat bulduğumda uğrayıp,bir ihtiyaçları olup olmadığını sorardım.

    İkinci eşinin vefatıyla Hacı Teyze yine yapayalnız kaldı.Arada bir ,uzaktan akrabaları çok seyrek olarak ziyaretine gelirlerdi.

    Bir ara 3-5 günlüğüne kızı Belçika’dan gelmişti.Tanıştırmak için çağırdı.Son derece mesafeli,sanki annesi değil, birkaç kez gördüğü yabancı bir insanla muhatap oluyormuşçasına elinde sürekli bir neskafe fincanı,mini etekli,dalgın,kendi iç aleminde bir hanımdı.

    Başka bir mahalleye taşınacağımızı söylediğimde çok üzülüp,ağlamıştı.Yalnızlıktan şikayet edip,

    “Bir gün ölüp kalacağım bir odada.Cesedim bile kokacak kimselerin haberi olmayacak” sızlanmalarıyla.

    Aynı apartmanda olmayacağımızdan eskisi kadar sık görüşmesek de, birbirimizi arayıp soracağımızı,telefon etmesi halinde gece gündüz hemen koşarak geleceğimi söyleyip,kucakladım ve teselli etmeye çalıştım.
     Taşındıktan sonra bir gün telefon etti.

     “Gelebilirmisin?Aklım karışık,bana bir yol göster” dedi.
     Gittim.Mahcup bir halde,

     “Sen benim kızım sayılırsın.Utanıyorum anlatmaya.Eşi ölmüş bir bey evlenmek istiyormuş benimle.Allah yazdıysa, olur ise bu üçüncü eşim olacak.Yaşım 60.Bu yaştan sonra el alem ne der? Ama çok yalnızım.Bir tas çorbayı,bir çift sözü paylaşacak bir can yoldaşına ihtiyacım var. Geçenlerde, çocuğum yerine koyduğum muhabbet kuşunun ölümü bile benim için büyük acı kaynağı oldu.Ne yapayım? Bana bir akıl ver!”

     “Hacı Teyze, evlenmek utanılacak bir şey değil.Yaşı başı da olmaz.Utanılası bir müessese olsa, Rasulullah onca evlilik yaparmıydı? Yalnız,belli bir yaştan sonra ve birkaç tecrübeden sonra bilmem tahammül edebilirmisiniz?Hem sizin bu konularda tecrübeniz benden çok daha fazla.İnşAllah hakkınızda hayırlısı olur.”

       Sonuçta, üçüncü evliliğini yapan Hacı Teyzenin son eşi kafası kızdıkça “bohçasını” toplayıp, haber bile vermeden kendi evine giden bir ihtiyar çıktı. Hacı Teyze bu kez de evliyken yalnızlığa mahkum oldu.

       İlk eşinden bir ev,ikincisinden bir dairesi olan Hacı Teyze, ölürsem malım bu (üçüncü eşi) adamamı kalacak düşüncesiyle, ölümüne kadar bakmak şartıyla ,tapuya şerh düşürtüp,gayrimenkullarını .tek mirasçısı olan kızına devretmiş.

     Benim birkaç önemli gördüğüm olayları anlatmaktan başım döndü,aklım karıştı. Okuyanlara Allah sabır versin.

     Hacı Teyze geçen geldiğinde ,bayramda kızının 4 günlüğüne ziyaretine geldiğini söyledi.Ama hiçte sevinçli,mutlu değildi.

     “Gözünüz aydın, ne güzel hasret gidermişsinizdir” dedim.

     “ Keşke gelmeseydi de bende tüm gördüklerime,duyduklarıma şahit olmasaydım”dedi.

     “ Neden? Hayır olsun inşAllah.”

     “Ah kızım! Benim imtihanım biter mi? Eliyle bir sağ omzuna vurup bir şeyler söyledi,bir sol omzuna vurdu bir şeyler söyledi.Sonra da başına vurup bir şeyler söyledi. Sordum; Ne yapıyorsun?.”Sen anlamazsın,dua ediyorum “dedi.Daha sonra kiliseye kaydolduğunu söyleyince,bayılacak gibi oldum.Gözden ırak olan gönüldende ırak olurmuş.Zaten yıllardır azalan sevgimin birden bittiğini hissettim.Acıdım haline,halime..Çocuklarının vebalini hatırlattım.Ben sana çocukken Kur’an örettim.Gençliğinde namazı,Allah’ı,Peygamberi öğrettim.Sen hep asi oldun.Burnunun dikine gittin.Sonunda ömrümü noktalarken bunları da yaşattın dedim. Hiçbir şey söylemedi.Öylece ayrıldık.Evlat acısı içimi yaktı.Ondan bana hayır gelmeyeceğini iyice anladım artık.”

    “Hacı Teyze acınızı,üzüntünüzü anlıyorum desem, inandırıcı olmaz.Sizin kadar yoğun hissetmem mümkün değil.Ancak bir konu aklıma takıldı benim.

     Bildiğim kadarıyla, Müslüman birisi malını kafire,gayri müslüme bırakamaz.İsterseniz bu durumu bilen bir uzmana danışıp,çözüme kavuşturun.Rabbim korusun.Dünyadaki bunca meşakkatinize,acınıza birde ahiret sorgusu,cezası eklenmesin.

     Kur’an’ı Kerim’de Rabbimiz İbrahim’in (as) babasına,Nuh’un (as) oğluna dua etmesine bile izin vermeyip, “ o,senin ailenden değil” uyarısında bulunuyor.

     Her ikimizde uzunca bir süre öylece susup kalıyoruz…

     Selam ve dua ile..


    (duaekseni)

Vuslat Yolcusu

  • Ziyaretçi
"O,senin ailenden değildir..."
« Yanıtla #1 : 10 Kasım 2006, 18:27:37 »
kardesim paylastiginiz icin Allah razi olsun bizleri derinden duygulandirdiniz aci ama gerceklerede sabir etmemiz lazim bir imtihan dünyasinda yasiyoruz Allah bizleride böyle imtihanlardan korusun AMIN.

Çevrimdışı duaekseni

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 209
"O,senin ailenden değildir..."
« Yanıtla #2 : 13 Kasım 2006, 14:24:04 »
Rabbim cümlemizden razı olsun...