Ecdadımız Bahr-i Muhît-i Şarkî’den Bahr-i Muhît-i Garbî’ye kadar İslâm’ın kılıcını uzatarak, umum dinlere galip ve umum devletlere karşı muzaffer olmuştur.
Bütün ilhamını Asr-ı Saadetten ve İlâhî değerlerden alarak secâyâ-i âliye ve mezaya-yi galiyesini dost ve düşmana tasdik ettirmiştir. Bu yüksek ulvî değerlerle mücehhez olan ecdadımız asırlarca, küre-i arzın devletlerini fütuhatıyla titretmiş ve adaleti ile zalimlere hadlerini bildirmiştir. Barika-ı hakikat olan İslâmiyeti berk-i süyuf korkusuyla değil, fıtrat-ı asliyesiyle kabullenip şehamet-i imaniyesini cihana kabul ettirmiştir. Kur’ân-ı hakimin barikasâ kılıcıyla vatan, millet, fazilet, fedakârlık, ruh ve mana ve insanlık sevgisi hususlarında gösterdiği eşsiz zaferlerle kalpleri ve akılları fethetti. Kur’ân’a bin yıllık şahadetiyle hadim olan atalarımız, İslâm’ın kılıcıyla küffarı kendilerine musahhar edip, sulh-u umumiyi kabul ettirmiş ve gayzlarını onlara yutkundurmuştur. Kemal-i merhamet ve şefkatinden milletinin huzur ve refahı için feda-yı can edip, teslim-i nefs etme fedakârlığını da göstermiştir.
Daha dün Çanakkale’de “Allah Allah” diye savaşan imanlı kahraman Mehmetçik, devrin en güçlü donanmalarını boğazın derin sularına birer birer gömerek, ecdadımıza son darbeyi vurmak isteyenleri kazdıkları kuyuya düşürmemiş miydi? Böylece asil ecdadımız şehamet-i imanisiyle mübârek şehid kanlarıyla ve kılıçlarının uçlarıyla “Çanakkale geçilmez” destanını mefahir-i tarihiyesine yazdırmamış mıydı? Bu millette bu yüksek ruh ve özellikler varken, Müslümanlara karşı daima acımasız, adaletsiz ve medeniyet kisvesine bürünmüş tek dişi kalmış katil canavarlar asla bizi mağlûp edemeyeceklerdir.
Fazilet odur ki, düşmanın dahi takdir etsin. Ecdadımızı takdir etme faziletini gösteren yabancılardan Osmanlı’ya dair sözleri, gözlemleri ve tesbitleri okuyucuların nazar-ı dikkatine sunmak istiyorum. Şöyle ki:
“Bazı Protestan Fransızlar, Osmanlı Devletine sığınmayı istediler. Bu kararlarının birinci sebebi, Katolik Fransa’nın Protestan Fransızlara karşı devamlı zulmüdür. İkinci sebep ise, Türklerin bütün dinlere karşı cihanşümul ve değişmez müsamahası idi. Bu müsamaha, bugüne kadar, Osmanlı’nın hâkim olduğu topraklarda bütün dinlerin serbestçe yaşanmasını sağlamıştır. Protestan Fransızlar, bu yüzden İstanbul’a geldiler.” [Cenevizli Chenier]
“Viyana bozgunundan sonra Venedikliler geçici olarak Sakız ve Mora’yı işgal ettiler. O kadar zulüm yaptılar ki, Sakız ve sonra Mora’ya Türkler dönünce yerli Rumlar onları büyük sevinçle karşıladılar.” [Fransız Tarihçi Fernard Grenard]
“Osmanlı Türklerinin övülecek meziyetleri de, verdikleri söze genellikle sadık kalmaları, aldatmaktan ve emniyeti kötüye kullanmaktan, insanların saflığından yararlanmaya kalkışmaktan yahut onları istismar etmekten vicdan azabı duymalarıdır.” [Mourage d’Ohsson]
“Türklerin yalnız ağızlarında değil dillerinde de küfür kelimeleri yoktur. Onlar yalnız ‘vAllahi’ diye Allah’a yemin ederler.” [De Luir]
“İster vicdanî bir inançtan ister ceza korkusundan doğmuş olsun, o kadar dürüstlük gösterirler ki, insan çok defa Türklerin doğruluklarına hayran kalır.” [Conte de Bounneval]
“Tophane’nin büyük meydanıyla emsali yerlerde hangi tabakadan olursa olsun bir Müslüman Türk’ün diğer bir Müslüman Türk’e hiddetle baktığı nadir görülür. Fakat küfrettiği, yakasına yapıştığı ve dayak attığı hiç görülmez.” [Dr. A. Brayer]
“Düello ve intiharın ne olduğu ise hiç bilinmez. Avrupa’nın bazı başşehirlerinde çok büyük polis kuvvetleri bulunduğu hâlde cinayetleri önleyip canileri yakalamaya kâfi gelmemesine karşılık, İstanbul’da polisin hemen hemen hiçbir işi yok gibidir.” [Dr. A. Brayer]
“Ev kapılarının şöyle böyle kapandığı ve esnafın genel ahlâka itimat edip dükkânını açık bırakarak gittiği bu muazzam başşehirde her sene en fazla altı hırsızlık vak’ası olur. Bunların failleri de çoğunlukla Türk olmayanlardır.” [Dr. A. Brayer]
Bu asil millette şu yüksek ruh ve muallâ özelliklere sahip olduğu müddetçe, muasırlık ve medeniyet maskesi altında, Müslümanlara karşı her zaman acımasız, tek dişi kalmış katil canavarlar asla bizi mağlûp edemeyeceklerdir.
Atasının kim olduğunu, mazisini, medeniyetini ve kültürünü, doğru bir şekilde öğrenmesi her vatandaşın en önemli haklarından biridir.
Böyle yüksek ruhlu, adalet ve fazilet sahibi Müslüman Türk milletini ve Osmanlıyı, düşmanları bile ahlâk-ı ulviyelerini takdir ederlerken, millî tarih bilincine ve şuuruna sahip olmayan ve onu tanımayan; “Osmanlı tarihi mi, öff…, nerden çıktı şimdi bu, kapatın kitabı” diyen ve geçmişine şaşı bakanları çok gördük.
“İstanbul muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, Onu fetheden asker ne güzel askerdir” sena-i Peygamberiyesine (asm) mazhar olan bu asil millet, dinine, imanına ve inancına kastedenlere karşı vatan ve mukaddesatı uğruna, feda-i can pahasına savaşarak, milyonlarca şehit vermiş, fakat imanını, vatanını ve hürriyetini vermemiştir.
23.02.2012 .Yeniasya.com.tr. Mehmet İşçan