Gönderen Konu: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.  (Okunma sayısı 159737 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı tarihman

  • magnealkIZ
  • yazar
  • ****
  • İleti: 751
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #15 : 02 Ocak 2009, 20:55:25 »

Teşekkürler günbatımı. Güzel bir hikaye idi. Elinize sağlık.

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #16 : 02 Ocak 2009, 22:47:22 »
Rica ederim. Ben de bunu her okuyuşumda ilk kez okuyormuş gibi gülerim... :)
« Son Düzenleme: 10 Kasım 2010, 18:41:47 Gönderen: Günbatımı »
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
Bir kedi bir damdan bir dama pertâb iderken
« Yanıtla #17 : 17 Ocak 2009, 23:11:04 »
Evliyâ Çelebi (1611-1682) denildiğinde, birçoğumuzun aklına hemen o meşhur Seyahatnâmesi ile ondaki mubâlağalar gelir. Ancak bu mubâlağalar aslâ hakikatleri çarpıtmaz. Onlar, ya okuyucuların alâkalarını çekmek için söylenmiş sözlerdir; yahut da, başkalarından duyup naklettiği nüktelerden ibarettir. Nitekim mübâlağalı cümleleri umumiyetle, “... derler, ... diye anlatılır, ... duydum.” gibi kelimelerle tamamlar. Kaldı ki edebiyatta mübâlağa câizdir.

Evliyâ Çelebi’nin Erzurum’un kışıyla alâkalı kedi hikâyesini hemen herkes bilir ve onun, mubâlağalı üslûbuna bunu misâl gösterir. Şimdi o satırları bizzat kendi dilinden nakletmeye çalışalım ve hep beraber görelim; hakikat hangisi, mubâlağa hangisi, nükte hangisidir?


“Gerçi şiddet-i şitâdan (kışın şiddetinden) bağı bağçesi yokdur; amma Paşasarayı’nda gül bahçesi ve Hacı Murad Bağı gülistanı ve Kefeniğnesioğlu güllüğü ve Bedros Bağı güllüğü ve nice gül bağları dahi vardır....

Kışı katı olduğundan iki ayda ekerler ve biçerler ve döğerler ve ale’l-fevr (hemen) der-amber iderler. Bizim senemizde mâh-i temmuzda (temmuz ayında)  atlar çayırda iken bir ra‘d u berk (şimşek ve yıldırım) ve dipi ve boran yağup cümle atlar boşanup Erzurum sahrasında olan Umudum Köyü’ne ve Kane ve Gez Köyü’ne varınca (ya kadar) atlar serseri gezdiler. Böyle şitâsı (kışı) şedîd olur.

“Hatta efvâh-ı nâsda (insanların ağzında) darb-ı meseldir kim, bir dervişe,
— Kanden (nerden) gelirsin? derler.
— Berf (kar) rahmetinden gelirim, der.
— Ol ne diyârdır? derler;
— Ere zulüm olan Erzurum’dur, der.
— Anda yaz geldiğinde rast geldin mi? derler.
Derviş eydür (söyler):
— Vallâhi on bir ay yigirmi dokuz gün sâkin oldum, cümle halkı ‘yaz gelir’ derler, amma görmedim, der.     

“Hatta bir kere bir kedi, bir damdan bir dama pertâb iderken (atlarken) muallakda donup kalır. Sekiz aydan nevrûz-i Harzemşâhî (ilkbahar) geldikte mezkûr kedinin donu çözülüp ‘mırnav’ deyüp yere düşer. Meşhûr latîfe-i darb-ı meseldir.

“Ammâ hakîkatü’l-hâl (işin hakikati) bir âdemin eli yaş iken bir demir pâresine yapışsa, derhal müncemid olup (donup) elinden demir ve demirden eli kopmak ihtimâli yokdur....

Bu şiddet-i şitâyı (kış soğuğunu), diyâr-ı Azak’da ve Deşt-i Kıpçak’ta (Kıpçak bozkırında) erbaîn (karakış) ve zemherîr geçirdik, böyle keskin kış görmedik.


(Seyahatnâme, Topkapı Sarayı Ktp. Bağdad Köşkü Bl., c. II. nr.  304, v. 228 b)

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #18 : 16 Şubat 2009, 21:03:50 »
Matematik Dili

Baba, küçük çocuğu ile sohbet ediyordu:

- Bugün okulda ne öğrendiniz?

- Üçgenin alanını baba.

- Ya öyle mi? Söyle bakalım neymiş üçgenin alanı?

- Yatayı ile dikleşiminin vuruşumunun bir bölü iki katıdır.

- Olur mu çocuğum. Üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısıdır.

Bir köşede onları dinlemekte olan dede söze karışır:

- İkinizin de söylediği yanlış! Bir müsellesin sathı, mesâi kaidesi ile irtifânın hasıl-ı darbının nısfına müsavidir...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #19 : 10 Kasım 2010, 18:01:08 »
Teşekkürler

Çevrimdışı ahdevefa

  • okur
  • *
  • İleti: 84
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #20 : 10 Kasım 2010, 22:33:39 »
Tebessüm ederek okudum satirlari.. Emeklerinize saglik .
Bazi kelime ve cümleleri anlamakta zorlansam da, türkce yazilmadigi icin... yine de hos satirlardi.
Devami gelir insAllah...
Mevla'nın herşeydeki sırrı "sabır"dır.
Açlığa sabredersin adı "oruç" olur.
Acıya sabredersin adı "metanet" olur.
İnsanlara sabredersin adı "hoşgörü" olur.
Dileğe sabredersin adı "dua" olur.
Duygulara sabredersin adı "gözyaşı" olur.
Özleme sabredersin adı"hasret" olur.
Sevgiye sabredersin adı "AŞK" olur.

(Hz. Mevlana)

Çevrimdışı andelib

  • okur
  • *
  • İleti: 71
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #21 : 12 Nisan 2011, 16:38:26 »
en çok günbatımı dikkatimi çekti teşekkürler
Andelibim,                   
Güledir düşkünlüğüm.     
Gülzardayım,               
Ondandır şaşkınlığım.

Çevrimdışı teksir

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 201
  • O mâhiler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #22 : 13 Nisan 2011, 06:18:49 »
Guzel bir konu.
atilma dur, suhan-i ehl-i hali anlamadan
cevaba etme tasaddi suali anlamadan.
                                                 naci!

Çevrimdışı tk1978

  • IZLEMCI
  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 455
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #23 : 02 Şubat 2012, 00:16:30 »



Hudeşte râzı be beyim. Duavi pür bâşa. Serinim bine figi” (Beyim Allâh razı olsun. Duan çok iyidir. Başıma üfür) demiş.
:hihi zs2))

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #24 : 02 Şubat 2012, 06:03:17 »
Tüm sayfayı tekrar okudum, çok güzeldi. Teşekkürler emeği geçenlere...
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #25 : 02 Şubat 2012, 12:57:07 »
burayı nasıl kaçırmışım .gerçekten güzeldi.

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #26 : 02 Şubat 2012, 13:07:15 »
Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi'nin Dört Hanımına Yazdığı Mektup

İbrahim Hakkı Efendi, 18 mayıs 1703'te Hasankale'de doğdu; babası Osman Efendi, buramn soylu bir ocağından gelir; annesi Hanife Hanım yalandaki Kmdığı köyündendir. Osman Efendi, yurdunu, varım bırakarak Siirt'in Tillo köyündeki Şeyh İsmail Fakirullah'm hizmetine girdi, onun dervişlerinden oldu. Küçük İbrahim Hakkı da birkaç yıl sonra Tillo'ya gitti ve her ikisinin hizmetine girdi, onlardan medrese ve tasavvuf bilgileri öğrendi. Sonra, onların ölümleri üzerine Erzurum'a döndü. Medreselerde dersler verdi. I. Mahmut Han döneminde istanbul'a gittiğini (1852) biliyoruz; bir söylentiye göre saraya çağrılmış, padişahın iftarında bulunmuş.

İbrahim Hakkı Efendi'nin Marifetname adlı ansiklopedisinden başka on beşi aşkm yazma yapıtı ve bir divanı vardır.

22 haziran 1780'de Tillo'da öldü, babasıyle şeyhi Fakirullah'm yanında gömüldü. - (G.A.)

 

İzzetli, hürmetli, hakikatli, adamlıklı, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asıllı, usullu, akıllı, iz'anh, hünerli, ma'rifetli, üsluplu, yakışıklı, güzel huylu, tatlı dilli, uzun boylu, ince belli, kıl ayıpsız hatunum, helâlim (eşim) Fir-devs   Hatun   huzuruna,

Derun-i dilden (gönül içinden) ve can u gönülden selâmlar ve dualar edip ol mübarek nazik hatırın sual ederiz, Huda'nın birliğine emanet veri­riz. Benim nazlı yar-ı gam-güsarım (dert ortağım), benim şenliğim, şöh­retim, benim sevdiğim, keyfim, benim canım Firdevs'im! Neylersin niş­lersin, ne keyftesin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin (durumdasın) ? Benim güzelim, garip gönlünü ne ile eğlersin? Okur musun, nakış mı işler­sin, oynar mısın, güler misin? Benim gönlüm senin hayalinle eğlenir, sen nicesin? Keşke sizi getirsem, bu vilâyetleri seyrettirsem, zira sensiz canım rahat olamıyor. Benim güzel keyfim, senden ayrılmak ne çetin ahvalimiş bilmezdim. Hak Taâlâ gönül hoşluğuyle bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin âmin... Firdevs, Firdevs, o saçların seveyim, Firdevs, Firdevs, o başın seveyim, o kaşın seveyim, o gözün seveyim, o yüzün seveyim, ayıpsız canın seveyim, salon benden küsmeyesin ki gönlüm sıkılmasın. Kusurlarımı afvet, ahiret hakkım helâl eyle. Bu uçkuru bana yadigâr mı verdin, yoksa bununla beni bağladın mı ? Zira yadigâra ne hacet hiç hatırım­dan çıkmadın, gözüm önünde durursun. Böylece apayan gönlümdesin. Allah'a emanet olasın. Bin tabaka kâğıt yazsam seninle sözlerim tükenmez. Hele yavaş, inşAllahu Taâlâ, ramazan geceleri sabahlara değin sana çok çok gördüğüm, işittiğim hikâyeler söylerim. Her gördüğüm, işittiğim pâk şeyleri ve esvapları size lâyık görürüm; eğer fırsatım olursa alırım, yoksa siz sağ olunuz; birer hamaylı getiririm. Şimdilik mektubum boş olmasın için bir pâk bürüncük gömlek göndermişim, ma'zur olsun. Sizin hevesinize çermiği (kaplıcayı) yaptırırım; inşAllah tamam olanda sizinle bir gece anda çimeriz. Gönlünüz her ne meyve isterse şehirden getirtesiniz, meyvesiz kalmayasınız, haftada iki kere çaylara, bahçelere çıkasmız, hapsolmayasınız, rahat ola­sınız. Allah'ın birliğine emanet olasınız. Ömrün uzun olsun, âmin ya Mu'in (Ey Tanrım).

Ve izzetli, hürmetli, muhabbetli, hatırlı, gönüllü, asıllı, usullu, akıllı, sabırlı, güzel huylu, tatlı dili, hanım yapılı, güleç yüzlü, alçak gönüllü der­vişim, ehlim (karım), helâlim Fatma Hanım huzuruna,

Derun-i dilden ve can u gönülden selâmlar ve dualar edip mübarek hatırın sual ve Huda'nın birliğine emanet veririz. Benim yar-ı gânm (can dostum), benim gam-güsarım, benim aklım, fikrim, benim canım, hanım, neylersin, nişlersin, ne fikirdesin, ne haldesin, ne demdesin? Benim yükümü çeken, benim hatırımı sayan, benim ateşime yanan... Selâmet kurtuldun mu ? Allah emeklerin zayi etmesin, ben isterdim ki senin bu hizmetinde bu­lunayım; ama takdir böyle imiş. Şimdi bir selâmet haberin müjdesini bek­liyorum ... istanbul'un suyu ve havası bana hoş geldi; öyle ki gayet şişman kişi oldum. Benim canım helâlim, mektubumu? boş olmasın için şimdilik sana bir istanbul gömleği yolladım, ma'zur olsun. Sonra ben gelende görelim ne müyesser olur ? Hak Taâlânm yanında aziz olasınız. Ben senden çok ra­zıyım, Rabbin de senden razı olsun. Cümlemizi firdevs-i âlâya götürsün, melek huylu, âlemin nuru hanım. Allah'ın birliğine emanet olasınız, â-min ya Mu'in,

Ve izzetli, muhabbetli, hakikatli, şefkatli, gayretli, edepli, helâlim Belkis Hatun'a,

Selâmlar edip mübarek hal ve hatırın sual edip Huda'ya emanet veri­riz. Benim ıyâz-ı hassım (içten dostum), benim pâk, arı tavırlı yosmam, benim derdimi, belâmı çeken emektarım. Keyfin nice, neylersin, ne halde­sin, ne demdesin? Bacılarınla hoş tatlı mısın? Hatırımiçin cümleye izzet, hizmet eder misin? Gülsün Hatun'un (kızları) keyfince gider misin? Sana gene cefa eder mi? Benim yarim, benim Allahlık ehlim, gurbet elde seni unutmam. Sen benim gene evvelki ıyâz-ı hassımsın. Hiç gönlüne bir gam ve elem getirme, keyfini aç. AUahu Taâlâ mu'inin olsun; sağ selâmet seni bana bağışlasın. Bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin, âmin. İnşAllahu Taâlâ ramazandan evvel gelende sizlere birer armağan getiririm; ama, şimdilik bir istanbul gömleği gönderilmiştir; Gülsün'e de bir cici mest yollanmıştır. Hemen Allahu Taâlâ cümlenize can sağlığı ve gönül hoşluğu ihsan eylesin, âmin.

Ve izzetli, hürmetli, muhabbetli, hakikatli, hatırlı, gönüllü, hizmetli, sabırlı, ma'rifetli, akıllı, gayretli, şefkatli, güzel yüzlü, şirin sözlü, melek huylu, çelebi kollu, nazik elli, ince belli, şirin yıldızlı, has odalığım, oğlum annesi, gönlüm canânesi, inci danesi, hatunum ve hanım küçük kadın Züleyha Hanım huzuruna,

Candan selâmlar ve gönülden dualar edip ol mülayim hatırın kat kat sual ederiz; Allah'ın birliğine emanet veririz. Benim küçük kadınım, benim âşık paşam, benim gözüm, benim sırdaşım, benim dervişim, benim emek­tarım, ne keyftesin, ne haldesin, ne demdesin, neylersin, nişlersin, iyi misin, hoş musun? Allah, mu'inin (yardımcın) olsun. Hak Taâlâ canına sağlık, gönlüne hoşluk versin. Tanrı seni bana bağışlasın; bir dahi dünya gözüyle görüşmek müyesser eylesin, âmin. Aceb cihanda senin gibi var mıdır? Zil-hem, Zilhem, o tatlı canın seveyim, o tatlı bakışların seveyim; hiç fikrimden gitmezsin, böylece ayan gönlümde durursun. Benim nazik âşıkım, senin için yollarda ve istanbul'da besteler yazıyorum ve öğreniyorum ki inşAllah gelende seninle ses sese verelim de türlü türlü besteler, güzel güzel kitaplar okuyalım,  Allahu Taâlâya âşık olalım,  safalar edelim.

Bir küçük kadın gördüm, hemen sana benzettim, selâm sabah ettim, sesi dahi sana benzerdi; senin hatırın için sokak ortasında ana yarenlik edip ahvalini sordum. Bir ihtiyar kocası varmış zindanda, ana ekmek götürür-müş. On kuruş borcunu vererek anı halâs edip sevabını sana bağışladım. Allahu Taâlâ senden razı olsun, zira ben senden yer gök dolusu razıyım. Allah Şeyh Osman'ı (oğulları) bize bağışlasın, âmin ve cümle küçük kadınlar sana kurban olsun ve büyük kadınlar bacılarına kurban olsunlar. Benim hakkımda siz bana dünyalar değersiniz. Hak Taâlâ dördünüzü bana dünya­da bağışlasın ve ahirette firdevs-i âlâda dahi sizi bana versin, âmin ya Er-hamürrahimîn (ey esirgeyenlerin en esirgeyeni), dahi ben kimsenin fikrinde ve hayalinde değilim. Bu muhabbetnamem boş gelmesin için her birinize birer bürüncük gömlek irsal olundu, şimdilik ma'zur olsun. İnşAllah yakın­da va'demiz tamamında ağa efendimizden destur alırız ve gelip sizinle çer­mikte çimeriz; zira, bu çermiği sizin hevesinizle yaptırdım. İnşAllah elime akça girerse camuş çermiğinde sizin için bir küçük kümbet yaparız. Siz gidende ol küçük çermiği yasağ edersiz. Tenha safayla çimer çıkar, pâk olursuz. Sizinle ol kadar çok sözlerim vardır ki bir ay yazsam tükenmez ...

(Aylık Ansiklopedi, 2. seri, 1. sayı, s. 11)

Aktaran: Gündüz AKINCI

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #27 : 02 Şubat 2012, 13:36:23 »
Eğitici ve öğretici bir çalışma, teşekkür ederiz tarihman.

Çevrimdışı yku20

  • okur
  • *
  • İleti: 56
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #28 : 02 Şubat 2012, 15:38:11 »
osmanlica degil, ama eski medreselerde olan bir imtihan...


Talebeler imtihan olurlar.
talebenin biri  iceri girer ve imtihan hey´eti sorar

- Evladim ! Vel-asrideki VAV ne VAVidir ?

Talebe hic tereddüdsüz
-Atif vavidir,Efendim
Hey-etteki Hocaefendi notu verir
-ALIYYÜL-ALA

Talebenin hocasi dayanamaz sorar
-Aman Efendim Vel-asrideki vav atif vavi olurmu ?
Kasem vavidir. deyince

Hey´etteki Hocaefendi cevab verir
-Vaktiyle bu Talebenin babasinida imtihan etmistik, ayni soruyu onada sormustuk.
O cevab olarak
- Orada VAV varmi demisti.
Oglu hic olmazsa vavi inkar etmedi diye cevab verir.

 

Sür-cülisan olduysa mazur görüle
:happy_166: a15)) s1))

Çevrimdışı bozyel

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 1
Ynt: Osmanlıca (Eski Türkçe) Kelime Hazinemizi Geliştirelim.
« Yanıtla #29 : 23 Mart 2012, 07:28:47 »

Selamün Aleyküm ..Allah Sevdimi Seni Tüm Dünya Sevmese Bile Seni Sana Hiç Bir Şey Olmaz . Allah Sevmedimi Seni Tüm Dünya Sevse Bile Seni Bundan Hiç Bir Fayda Olmaz . Bu Cümleyi Osmanlıca Kelimelerle Kurabilirmiyiz Acaba .? Nasıl Kurabiliriz.  Çünkü Hep Şu Zamana Kadar Latin Harflerle Cümleler Kurduk Latin . Türkçeyle Konuştuk . Osmanlıca Kelimeler Lügatımızda Yok . O Zeka Dolu Kelimeleri Malasef Bilmiyoruz. O Güzel Dilimizide . Kuranı Kerim Okurken Elhamdülillah Deyipde Anlamınıda Bilyorduk Hani . Malasef Biz Topal Bırakılmış Bir Milletiz . Dil Konusunda Bacağımıza Kurşun Sıktılar Bu Bir . Geçmişle Bağ Koparma Devrimidir. Ben Yunus Emrenin Akşemseddinin Somuncu Babanın Ve Daha Bir Çok Allah Dostunun Sultanlarımızın . Emir Sultanların Konuştuğu Dilden Niye Konuşamıyorum Ben Onların Yazdığı Yazıdan Niye Yazamıyorum Bir İhanet Değilmi Bu . Şimdi Bnde Hep Bir Derttir Bu . Geçmişini Arıyan Kaybettiği Şeyleri Bilen . Her İnsandada Bir Derttir Ve Hep Dert Kalıcak . Bende . Uyduruk Kelimeleri Atma  Yerine Osmanlıca Öz Kelimeler Koyma Gibi Bi Düşünce Vardı . Osmanlıca Öğrenmek Gibi Fakat Bi Türlü Kısmet Olmadı Bir Bahane Olmaması Lazm Aslnda Ama . Tam Başlıyamasamda Öğrenemesemde. Kurmak İstediğim Bi Cümle Osmanlıca Nasıl Olur Osmanlıca Nasıl Kurabilirim
Allah Sevdimi Seni Tüm Dünya Sevmese Bile Seni Sana Hiç Bir Şey Olmaz . Allah Sevmedimi Seni Tüm Dünya Sevse Bile Seni Bundan Hiç Bir Fayda Olmaz .
« Son Düzenleme: 23 Mart 2012, 07:58:38 Gönderen: tarihman »