Osmanlıca'da "u,ü" harflerinin (yuvarlak harfler) gelişmesi, ve ek olarak kullanılmaya başlanması aşağı yukarı 19. yüzyıl ortalarına rastlamaktadır.
Bundan evvel bu tür bir kullanım yoktu. Yukarıda yazan "kuzu" kelimesi, eğer eski bir ibarede geçiyor ise "kuzu" kelimesinden başka bir şey olamaz.
Zira "gözü" kelimesi, yukarıda belirtildiği gibi sonunda "ye" harfi ile yazılır. Eğer "vav" ile yazılmışsa, bu muhtemelen 19. yüzyıl sonları ile, 20. yüzyıl başlarına ait bir ibaredir. Bu tür eserler pek yoktur, belki sağda solda bir-iki taneye rastlayabilirsiniz.
Osmanlı, "gözi" kelimesine "gözü" dediği zamanlarda bile, imlayı korumuş, sonunu "ye" harfi ile yazmıştır. Okurken dikkat edilecek husus, yukarıda belirttiğim gibi, ibarenin hangi seneye ait olduğudur. Buna göre ya "gözü" denir, ya da "gözi."
Eğer bu kelime, eski bir ibarede geçiyor ise "gözi" şeklinde okunur.
Kaf-ı farisi denen, çift çizgili "گ" harfi ise, her ne kadar "g" harfi olarak okunsa da, Osmanlıda kullanılan bir harf değildir. Harflerin ıslahı meselesi zamanında "k" ile "g" arasını ayırabilmek için kullanılmıştır. Aslında sözlük harfidir, ibare harfi değildir. Aynı şekilde, bilindiği gibi "vav" harfinin üstüne noktalar konarak "u, ö" gibi harflerin ayırdedilebilmesi sağlanmaya çalışılmıştır.
Konuyla alakalı olarak Şemseddin Sami Efendi'nin sözlüğü ile, Avram Galanti'nin risalesine bakılabilir.