Gönderen Konu: Pestisit Kalıntıları Global Bir Problemdir  (Okunma sayısı 3092 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Pestisit Kalıntıları Global Bir Problemdir
« : 05 Mayıs 2015, 10:45:10 »

Pestisit Kalıntıları Global Bir Problemdir



"Pestisit konusu çok riskli midir? Riskli ise önlemler konusunda neler yapılıyor? Laboratuvar analizleri ne kadar güvenilir? Zararsız pestisit var mıdır? Antalya Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi Müdür Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Bülent Şık’la konuya eleştirel yaklaştık."

[ Röportaj: Ferhat Kaya – Yrd. Doç. Dr. Bülent Sık]


Ürünlerde pestisit kalıntılan ilk kez ne zaman fark edildi?

Pestisit analizleri ülkemizde yıllardır yapılıyor. Ama bu konuda 2001 yılında Avrupa Birliği’ne ihraç edilen ürünlerde pestisit kalıntılarının çıkması ilk kez ciddi bir tartışma doğurmuştu. O dönem analiz edilen ürünlerin büyük bir çoğunluğunda toksik etkili Methamidophos adlı bir pestisitin çıkması üzerine Tarım Bakanlığı, ihracatçılar ve meslek odaları ile bir dizi toplantı yapılmıştı. Methamidophos sebzeye ruhsatlı olmayan son derece zehirli bir pestisittir. Sonra yasaklandı. Dünyada 1950’li yıllardan beri yaklaşık sayısı 1000 civarında pestisit kullanılıyor ve kullanımı yıldan yıla artmaktadır. .

İlaçların zararları fark edildiği halde neden yeni üretilen ilaçlar kullanılıyor?

Dünya’da pestisit kullanımının gerekliliğini savunan büyük bir ekol vardır. Geçmişe baktığınızda aslında problem, bâriz şekilde ortada. Bir pestisite ruhsat veriliyor, arkasından zararlarını anlatan bir sürü çalışma geliyor ve zamanla bu pestisitin yasaklanması noktasına geliniyor. Fakat bu arada bazen on yıllar geçiyor. Bu esnada başka pestisitler geliştiriliyor ve kullanımı için ruhsat alınıyor. Bu yeni pestisitlerle ilgili de bir süre sonra zararlarını belirten çalışmalar çıkmaya başlıyor. Süreç böylece kısır bir döngü halinde ilerliyor. Bugün adını söylerken bile tereddüt ettiğimiz DDT gibi pestisitler 1970’li yılların sonuna kadar Türkiye’de kullanıldı. Üzerinden onca zaman geçmesine rağmen bugün hâlâ bu pestisitin kalıntısı ürünlerde çıkabiliyor. Çıkabiliyor çünkü DDT’nin tabiatta çok uzun yıllar boyunca zararlı etkisini muhafaza ederek kalabileceği ve besin zincirine dâhil olarak her şeye bulaşabileceği hiç bilinmiyordu. Bu örnek risklerin tamamını hiçbir zaman bilemeyeceğimizi gösteriyor.

Ürün verimliliği açısından ilaç kullanımı maksadına ulaştı mı?

1950’lere kıyasla daha iyiye gitme durumu yok. 1950’lili yıllarda pestisit kullanmayarak yetiştirilen ürünlerde %23 oranında kayıp yaşanıyordu. Bugüne baktığımızda bu kayıpların %28’lere çıktığı görülüyor. Gelinen noktaya bakıldığında kayıplar azalmak yerine artmaya başlamış. Ayrıca 1950’lerde tarım ürünlerine zarar veren canlı sayısı 50 civarındaydı bugün ise 1000’e çıkmış durumdadır.

Ürünler için ruhsatlanmış kaç adet ilaç mevcut? Bu ilaçların gerekli denetimi yapılıyor mu?

Türkiye’de ruhsat almış 400 civarında pestisit var. Gıda mevzuatı hangi bitkide hangi hastalık için hangi pestisitin kullanılacağını ve kullanma miktarını da belirttiği için çiftçiler bu miktarın dışına çıktıkları veya uygun olmayan bir pestisit kullandıklarında suç işlemiş olurlar. Bu konu savcılığa intikal ederse çiftçiye dava açılıyor.

Örneğin 2009-2010 yıllarında Antalya’da yüzlerce dava açıldı.

Analizlerin yapıldığı laboratuarlarda sizce yeteri kadar dikkatli davranılıyor mu?

Rutin çalışmalarda olabildiği kadar çok pestisi-tin kalıntısına bakılması bir gerekliliktir. Denetim mekanizmasını kullanılma ihtimaline göre kurmak gerekiyor. Ölçeği dar tuttuğunuzda 400 yerine 100 tanesine baktığınız zaman geriye varlığı araştırılmayan diyelim 300 adet pestisit kalıyor. Yapılan çalışma sonucunda 100 adet etken madde üzerinde bir değerlendirme yaparak sorun var veya yok demek gerçek durumu yansıtmayacak haliyle. Mesela glifosat diye bir pestisit var. Aslında ot öldürücü bir kimyasal glifosat. Bu madde uluslararası kanser ajansı tarafından kanser yapıcı maddeler arasına eklendi geçtiğimiz günlerde.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın rutin denetimlerinde gıdalarda glifosat kalıntısına bakılmaz. Bakmadığınız bir şeyin bir soruna yol açıp açmadığını da söyleyemeyiz.

Çiftçilerde ilacı sıkmazsam ürünlerimi kaybederim korkusu var. Çiftçiler ilaç kullanma zorunluluğundan kurtulabilirler mi?

Üreticiler bu konu da çok sıkıntılılar. Tarım denilen şey bir kültürdür, gelenektir. Tarım, insanın tabiat ile olan temasından damıttığı bilgidir. Biz geçmişten gelen bu kültür birikimimizi modernleştirerek daha farklı bir yöne çekebileceğimizi düşündük. Bu durum tabiatı tam anlamıyla kavrayamamaktan, onu anlayamamaktan kaynaklanıyor. Çiftçilik bütün dünyada küçük aile işidir. Büyük ölçekli tarım yapmak verimli değildir. Dünyada küçük ölçekli çiftçiliği başarıyla yapan ülkeler var. Mesela Küba, 1990’lı yıllara kadar modern tarım tekniklerini kullanan ülkelerden biriydi. Fakat Rusya’dan gelen pestisit ve suni gübre ithalatının doğu bloğunun yıkılmasıyla tarım çökmüş ve bir yiyecek kıtlığı yaşanmıştır. Tarım Bakanlığı da tarımsal üretimi elde mevcut olanaklarla canlandıracak uygulamaları yürürlüğe koymuştur. Bugün ülkede petrokimyasal maddelere dayanmayan gübre üretimi yapılıyor. FAO istatistiklerine bakarak Dünya’nın en sağlıklı beslenen toplumu Küba diyebiliriz.

Modern tarım uygulamaları sektörü ileriye taşıyor mu? Yoksa eski yöntemler hem sağlık hem de maddiyat yönünden daha mı iyiydi?

Yıllardır insanlara modern tarımın daha fazla üretim sağladığı söyleniyor. Fakat bu iddiaların gözden geçirilmesi gerekli. Bu sistem sürekli geriye doğru gidiyor. Dünyada insanların %80’inin küçük
işletmelerden beslendiğini görüyoruz. Ama küçük üreticiler sürekli işin dışına itilip büyük firmalar destekleniyor. Mesela Jamaika, modern tarıma geçtikten sonraki 5 yıl içerisinde kendine yeterliliğini kaybeden bir ülkedir. Endonezya şu anda özellikle pirinç üretiminde modern tarımı bırakmanın yollarını arıyor. Hindistan modern tarım tekniklerinin yoğun olarak uygulandığı geçtiğimiz on yıl içerisinde 300 bin çiftçisinin intihar ettiği bir ülkedir. Aslında modern olan her şey kötüymüş gibi bir anlamaya yol açmamak için modern tarım demektense şirket tarımı demek daha doğru. Günümüzde şirketleşen tarım, insanlara başka bir alternatifin olmadığını düşündürmeye çalışıyor. Fakat gerçek öyle değil.

Tohum meselesinde bazı tohumların ilacı kendisine çektiği söyleniyor. Çiftçi bu tohumlardan uzak durursa ilaç kullanma zorunluluğundan da kurtulmuş olur mu?

Eğer GDO’lu ürün üretiliyorsa mutlaka ilaç kullanılır. Çünkü ilaç kullanımı üretimin doğasında vardır. Pestisitlerin tüketimini arttırmak için GDO’lu ürünlerin geliştirildiğini dahi söyleyenler vardır. GDO’lu ürün üreten bütün ülkelerde pestisit kullanımı artmıştır. Buna en büyük örnek Amerika’dır. İlaç kullanımını azaltmanın tek çaresi tarımın yerel, küçük ölçekli ve ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir iş olduğunu anlamaktır.

Küba örneğine baktığımızda insanların kendilerini tabiata teslim etmelerinde problem yaşadıklarını görüyoruz. Meselenin çözülmesi insanların tabiata karşı duyarlı olmasıyla mı ilgili?

1500’lü yıllarda Fransa’da bir dava var. Bu davada bir bölgedeki ürünlere dadanan böcekler piskoposa şikâyet ediliyor. Böceklerin haklarını savunmak için bir avukat tayin ediliyor ve davayı böceklerin avukatı kazanıyor. Savunma var olan her canlının hayat hakkı olduğu üzerine temellenmiş. Bizler bu duyguyu kaybetmiş durumdayız. Dünyada birçok insan ekolojik bozulmaların farkında ve ne kadar yazılıp çizilse de aslında değişen hiçbir şey olmuyor. Demek ki bir şeyler eksik. Aslında çok kusurlu olan ve hayatlarımızı olumsuz etkileyen bir yapının içerisindeyiz.


Ferhat KAYA | 01 Mayıs 2015 | http://insanvehayat.com/pestisit-kalintilari-global-bir-problemdir/