PEYGAMBER EFENDİMİZ’İ (S.A.V.) ZİYÂRET
Hac yolculuğunda Medîne-i Münevvere’ye girerek Resûl-i Ekrem Efendimiz’in (s.a.v.) Mescid-i Şerîfleri’ni, Kabr-î Saadetleri’ni ziyâret etmek pek mühim bir vazîfedir. Bu ziyâret, namazların evvellerindeki sünnetler mesabesindedir. Bu halde hac ile umre için ihrâm sonraya bırakılır. Mekke-i Mükerreme’ye gidileceği zaman Medine-i Münevvere ahâlisinin mîkatı olan Zülhuleyfe’de ihrâma girilir. Resûl-ü Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in Kabr-i Saadetlerini ziyâret, kurbetlerin (Allâh’a yaklaştıran vesîlelerin) efdâlidir, eşrefidir. Nasıl olmasın ki, bütün kâinat o Peygamber-i Zîşân’ın (s.a.v.) nurundan yaratılmıştır. Bütün beşeriyetin en büyük, en muhterem rehberi odur. Bütün insanlara Hak Teâlâ’nın mukaddes dînini, mübârek kitabını tebliğ ederek insanları, haktan, faziletten, hakîki medeniyetten haberdar eden odur.
Hz. Muhammed Efendimiz, bir Peygamber-i Zişân’dır ki, nezîh hayatı, bütün sözleri ve fiilleri, bir fazilet ve hikmeti haizdir. O bir mufahham Resûl-i Kibriyâ’dır ki, mübârek kabriyle minberi arası, cennet bahçelerinden bir bahçedir. O bir mübeccel varlıktır ki, Mescid-i Saadeti bir darü’l eman olup sînesinde İslâmiyetin binlerce mukaddes hatıralarını, mefâhirini saklamaktadır. Artık o kudsi siyret Peygamberin Kabr-i Saadetlerini ziyaret etmek elbette pek mühim bir vazifedir.
Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) Kabri Saadetleri’ni ziyâret etmenin faziletine nihâyet yoktur. Bir hadîs-i şerîfde “Beni âhirete irtihalimden sonra ziyâret eden, hayâtımda ziyâret etmiş gibi olur.” buyurulmuştur. Binâenaleyh her müslüman ve bilhassa hacca giden her ehl-i îmân büyük bir mânia altında kalmadıkça her halde gidip Fahr-i Âlem Efendimiz’i (s.a.v) ziyâret etmelidir. Bütün nebîlerin hâtemi olan o büyük Peygamberin ûlvî sâyesinde hak ve hakîkatten haberdar olup hidâyet ve saâdete eren bir müslüman, Hicâz’a kadar gitmiş iken Resûlüllâh Efendimiz’in (s.a.v.), kabrini, pürmeâlî mescidini, mübârek beldesini ziyâret etmeksizin dönmemelidir.
Bir hadîs-i şerîfte “Beytullâhı ziyâret edip de, beni ziyâret etmeyen bana cefâ etmiş olur.” buyrulmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîf ise “Hali müsâit iken beni ziyâret etmeyen bana cefâda bulunmuş olur.” meâlindedir. (İLA 65)