Gönderen Konu: Ne övgü, ne yergi sadece bilgi  (Okunma sayısı 4953 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ne övgü, ne yergi sadece bilgi
« : 04 Şubat 2009, 19:30:33 »

İnsanın olduğu her yerde bir kavram örgüsü vardır. İnsanın kavram örgüsü nasılsa, dünyası da öyledir. Doğru kavramlar insanın dünyasını aydınlatır, yanlış kavramlar dünyasını karartır. Günlük hayattan tanıdığımız bir insanın "dolandırıcı" kavramıyla nitelendirildiğini düşünelim. Tek başına bu niteleme bile, bu kişinin zihnimizdeki tasavvurunu değiştirmeye yeter. Elbette bunun tersi de doğrudur. Aslına bakarsanız, sadece günlük hayat değil; ilmi, siyasi, iktisadi, hatta askeri hayatın kavramlar üzerine inşa edildiğini, insanların birbirini aklamak ya da karalamak için yine kavramları kullandığını düşünürsek, kavramların insan hayatındaki önemi sanırım daha iyi anlaşılabilir.

Günümüzde önce ülkeler silahlarla, sonra kültürler ve zihinler kavramlarla tarumar edilmektedir. Çünkü yeni bir kavram örgüsü kuramayan işgalciler, işgal ettikleri topraklarda kalıcı olmayı başaramamış ve kısa sürede yok olmuşlardır. Mesela Bağdat kütüphanelerini yerle bir eden Moğollar, birkaç nesil içerisinde tarihin tozlu raflarındaki yerini alırken; İslam fethettiği topraklarda halen varlığını devam ettirmektedir. Rahmetli Yaser Arafat'ın, İsrail kuşatması altındayken, bir Türk televizyon kanalına verdiği mülakatta söylediği; "Kuds-ü Şerif, Türk ismidir. Bu topraklar sizin, bu topraklara sahip çıkın" sözleri bu hakikate dair misallerden sadece bir tanesidir.

Jerusalem değil, Kuds-ü Şerif...
Söz hazır Kuds-ü Şerif'ten açılmışken, konuşmaya devam edelim. Birkaç ay evvel Kurban Bayramı vesilesiyle Saraybosna'da bulunduğum esnada, Türkiye'den bildik bazı isimlerle hasbelkader bir araya geldik. Sakarya eski milletvekili Dr. Süleyman Gündüz bunlardan birisiydi. Dr. Süleyman Gündüz, Bosna savaşı esnasında birçok kez bu ülkede bulunmuş bir diş hekimi. 10 Aralık 2008 akşamı yaptığımız görüşmede; ertesi gün bir fotoğraf sergisi açılışı olduğunu söyleyince, kendisini tebrik ettim ve serginin konusunu sordum:  "Jaruselam" dedi. Ardından sergi davetiyesine baktım. O daha da ilginçti: "Bozanski Grad Jerusalem" (Tanrı'nın Şehri Jerusalem.)

Süleyman Gündüz'ün cevabı ve davetiyeyi gördükten sonra uzun uzun konu üzerine konuştuk. Ben bize ait olanın Kuds-ü Şerif olduğunu, Süleyman Gündüz Jaruselam'in de kullanılabileceğini savundu. Süleyman Bey'in Jaruselam ismini kullanmakta bir beis görememe gerekçesi, Kuds-ü Şerif'in Türk ismi olmasıydı. Süleyman Bey'e göre; "Boşnaklar Kuds-ü Şerif'i değil, Jeruselam'ı biliyor ve kullanıyorlar." Dayanamadım sordum: "Neden Sarajevo değil Saraybosna, Bec değil Viyana, Pec değil İpek diyoruz?" "Bayram Şerif Mubarek Olsun", "Başın sag olsun", "Allah razı ola" diyen, Rahmetli Aliya ve arkadaşlarının kurdukları Genç Müslümanlar Teşkilatı (Mladi Muslimani), her yıl Kudüs Günü'nünde (Dan Kudsa) toplantılar düzenlerken, Müslüman Boşnakların Kudüs ismini bilmediğini düşünmek ne kadar kabul edilebilir?"

Ardından "Bosna-Hersek Televizyonu Birinci Kanalı BHT1'de Kudüs ile alakalı bir belgesel seyretmiştim. Belgeselde şehri tanıtan Bosnalı bayan şehrin ismini, Yahudiler ile konuştuğunda "Jaruselam", Müslüman mahallesinde Araplarla konuştuğunda ise "Kuds-ü Şerif" olarak anıyordu. "Peki, bu sizin için ne ifade ediyor" sorusunu da ilave ettim. Süleyman Bey'in bu cevabı; "her iki ismin kökenlerinin aynı manaya geldiği", sevgi, barış ve kardeşlik mesajlarından öte gitmedi.

Kadim bir ilkedir: Bir şeyin kıymeti kaybedilmeden anlaşılmaz. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalının Gazze'den yaptığı canlı yayını seyrederken, Dr. Süleyman Gündüz'ün de orada bulunduğunu fark ettim. Gazze halkına için bu şehre gitmiş. Umarım, şehitleri, yetim ve öksüz kalmış çocukları, hastanelerdeki yaralıları, yakılıp yıkılmış evleri, zeytin ağaçlarını ve hayvanları gördükten sonra fikrini değiştirmiş, Kuds-ü Şerif ile Jeruselam arasındaki farkı anlamıştır. Ancak yine de hatırlatmakta fayda var: Kişiye, topluma ve devlete dair kaybedilenler kolay kolay geri getirilemezler.

Bomonti değil, Üsküp
Saraybosna'da karşılaştığımız bir diğer isim, Meksika Sınırı programından bildiğim Selahattin Yusuf oldu. Aramızda geçen konuşma kavram örgüsü ile dünya arasındaki ilişki adına anlamlı bir misaldi. Eşimin Saraybosnalı bir Boşnak olduğunu öğrenince heyecanlanan Selahattin Yusuf, bana ve eşime birçok soru sordu. Eşime yönelttiği "İstanbul'u öğrenebildiniz mi" sorusuna, "Sayılır. Özellikle Beyazıt, Sultanahmet, Süleymaniye ve Fatih'e çok gidiyorum" cevabını alınca, bu sefer, "Bomonti'ye hiç gidip gitmediğimizi" sordu. Bomonti'ye hiç gitmemiş ve mecbur kalmadıkça gitmeyecek olmamız, nedense kendisini şaşırtmıştı. Bendeki şaşkınlık da, Selahattin Yusuf'un bu şaşkınlığınaydı. Dayanamadım ve oracıkta İbrahim Tenekeci'nin son eseri Ağır Misafir'in (Profil Yayınları) 42'nci sayfasındaki Kayıp Zaman İşareti şiirinden iki mısra söyleyiverdim:

"Yakındı Üsküp ona, çok uzaktı Bomonti

Bir sürü örnek bunun gibi..."


Ayhan Demir-M.Gazete

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Ne övgü, ne yergi sadece bilgi
« Yanıtla #1 : 25 Kasım 2010, 21:29:31 »
Teşekkürler
〰〰〰〰🐠