Gönderen Konu: Ravza-i Resûl olmuştur...  (Okunma sayısı 2840 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ravza-i Resûl olmuştur...
« : 15 Ağustos 2011, 00:03:48 »

Na’ş-ı Mübarek-i Resûl “YESRİB”de Mescid-i Nebevi’nin sol tarafındaki Asr-ı saadet’de ikamet buyurdukları Hücre-i saadet içinde bulunmaktadır..
Hücrenin kapısı Mescîd-i Nebevi’ye açılırdı...
Ruh-u Muallalarını Hûda’ya teslim ettiklerinden sonra, bu hücre Ravza-i Resûl olmuştur...
Re’si saadetleri mescide müteveccih olarak Cennet’den bir bahçe olan oradaki toprağa cesed-i mübarekleri defnedilmişlerdir...
Ayak uçlarında Hazreti Sıddık.
Onun ayak ucunda Hazreti Ömer’in kabri mübarekleri bulunmaktadır.
Fahri âlem, Sıddık-ı Ekber, Allah’ın yer yüzündeki Zabıta ve Adalet nazır-ı ekberi “Ömer”...
Bu üç na’ş-ı mübarek, dünyada iken Cennet görmek isteyenlere işaret edilecek yerdedir.
Ravza-i Resûl, gece ve gündüz Meleklerin, Mü’minlerin, Salihlerin, Velîlerin Salâvât-ı şerife’leriyle her an yıkanmadadır...
Nazargâh-i İlâhi olan Ravza her türlü münacat ve niyazların kabul buyurulacagı Saray-ı İlâhi’nin kapısıdır...
Ravza’da yalnız Resûl’ün mübarak na’şları bulunmaktadır. Diğerleri temsilendir...
Ravza’nın üstünü süsleyen “Kubbe-i Hadra” Yeşil kubbe, fersahlarca uzaktan bembeyaz bir yığın hâlinde duran Medine’nin ortasında yükselmekte ve gören gözlere hürmet, sevgi yaşları doldurmaktadır.
Orası her gece, her gündüz, her saat, her dakika, her an binlerce Velîlerin ruhen, ceseden, kalben, sırren, lisanen yüz sürdüğü bir MAKAM-I MUALLÂ’dır...
Binlerce Melek tesbihat ile meşguldür O yerde...

Nazargâh-ı İlâhi olduğundan onun şevkinden pervaneler nasıl nûrdan kutulamaz mütemadiyen dönerlerse, Melekler de o hâldedir o yerde...
Birlikte ilk Mescid-i Nebevi’ye girelim.
Abdestlisinizdir her hâlde...
Buyurun:
Mihrab, kıbleye doğru bakarsanız sağınızda MİNBER-İ RESÛLULLAH, solda mescid-i saadete açılan küçük mütevazi bir kapı- içerisi iki pencereli bir kıbleye, diğeri kuzey doğuya bakan bir pencere üç boyu, iki buçuk metre eni, küçük bir odacık...
Ne garip, koskoca Resûller Resûlu RAHMETENLİ’L- ÂLEMİN’in her gece tek başına namaz kıldığı, Semâvâtı dolaştığı, Cibril ile konuştuğu bu odacık hepsini içine almış.
Minber ile bu odacık arası Cennet’den bir parça...
Nasıl olur Cennet’e mekân veremeyiz.
Bu ne demektir..
Bu, Cennet’e gitmek isteyenin yolu buradan başlar demektir...

MİHRAB, HUZUR-U İLÂHİye yönelmeği,
MİNBER, HAKKtan halka çevrilmeyi,
HÜCRE, dünyadan âhirete intikali temsilen bildiren işaretlerdir...

Âlemlerin RABB’i olan ZÜ’L- CELÂL, MAHBUB olarak Resûlullah’ı seçmiş,
Onu Meleklerin elleriyle yıkamış, terbiye etmiş,
Her şeyi O’na musahhar kılmış,
Ve O’nu ucu bucağı bulunmayan Rahmetinin bildiricisi, dağıtıcısı, Rahmeten lil âlemin olarak dünyaya göndermiştir...

Şükrünü bilenlerin rahmete, rızaya kavuşacaklarını müjdeleyen Resûlullah olduğu için, ismini de “M H M D” ismini RABBÜ’L -ÂLEMiN koymuştur.
HAMD edici demektir.
Hamd edene bu kadar önem veriliyor.
“Gözünü dört aç!” Resulün ismi.
Siyreti, Hayata;
Yaşayışı, herşeyi rızaya giden için en emin, en doğru rehber ve plandır.
Haritadır
Siyret-i Resûl’ü taklid edene, ondan sonra korku kat’iyyen yoktur.
Şaka değil FENÂ Fİ’R- RESÛL olunur...
Resûl’de erimek demek...
Rahmet-i İlahi’yede,
Mağfiret-i Subhan’iye deryasında, zevk içinde yüzmek demektir...

O zaman, Cennet de senin, niğmet de senin.
Huzur da senin, sana şah damarından daha yakın olan Cenab-ı RABBi’l- âlemin ile hem hembezm olursun.
Bundan öte daha ne var ki...

İşte Ravza’ya ya ruhen, ya ceseden yüz sürmeğe gayret et!.. Ceseden sürmek kolay Ruhen sürmek güçtür...
Ruhun oraya kadar gidip gelecek ki ruhun seni oraya getirecek, cesedin ruhunu değil...
Nasıl namaz kılmak zor bir iş ise, bu da o kadar zordur...
Fakat kolay usulünü bul!..

Oraya ceseden gidenler kolay kolay ruhlarını temizleyemezler.
Ruhen senelerce oraya gidip gelenler ruhlarını temizlerlerse ceseden gittiklerinde cesed bir dakikada temizleniverir...
Bu iki temizliği yapmayan arzusuyla tayy-ı mekân yapamaz.
Kolay iş değil...
Ruhen bir tayy-ı mekân yapın, yolda bir yere takılmadan görelim.... Daha namazda iken geri geriye tayy-ı mekân yapıp, bit pazarında ruhunla dolaşıyorsun...
Bayat pazarında dolaşanla bizim işimiz yok...

“Bit yiğitte bulunur!” deyip duruyorsun.
O hâlde git bitlilerle otur.
Bit pazarı, câmi, câmi’den helaya, heladan eve, evden miskinler tekkesine...
Teker üzerinde gitmekte iş yok, bol bol eşşeklik vardır...
Bu kabil eşşekler sürü sürü çoktur.
Eşşek kelimesiyle hayvanı kasdetmiyoruz.
Hayvan olan eşşek mübarek bir hayvandır.
Buradaki eşşek kelimesi budala, avanak, ahmak demektir.
Eşşeği bu vasıflardan tenzih ediyoruz...

Ruhunu evvelden, ruhen oraya gidip gelenler temizlerlerse, cesedleri ile oraya gittiklerinde, cesedlerini temizlerler.
Yalnız ruhlarını orada temizlemeğe uğraşanlar temizlerlerse cesedleri temizliğe tahammül edemez derhâl mevt olur.
Bazan da cesed temizdir, ruh temizleyemez, cesed ruhu orada terkeder; ruh cesedî değil...
Böylelerine çok tesadüf edilir...
Bu çok ibret âmîz bir hâldir biraz düşünün...

Bazıları oraya gidip gelirler.
Mübalağalı sözler, garip kibir hâlleri kendilerinde zuhur eder. Bunlar ne yaptığını bilmeyen zavallılardır...
İsim alma, isim takma için giden kimselerdir.
Her yerde bol miktarda mevcuttur.
Kendilerini izhar etmekten müstağni kalamazlar...
Derhâl ceplerinden koku çıkarıp yeri neresi olursa olsun, yanındakine sunar dururlar...
Bunlar sokakta yalancı esans satan, ötekini berikini aldatmağa çalışan serseri satıcılar gibidirler...
Bazıları da paralarını başkasına vererek, yerlerine mübarek ülkelere adam gönderirler...

Hac, ceseden gidilerek yapılır...
Başkası başkasının yerine gidemez.
Bundan ötesi lakırdı hem de boş lakırdıdır.
Gidemeyeceksen o para ile hayır yap...
Allah rızası için hayır kadar dünyada kıymetli ibadet yoktur...
Bunlar hakkında binlerce Velî hikâyesi vardır....
Bana itiraz etme bulacağın faydaları, iyi sözleri, şer’i lâkırdıları ben biliyorum.
Münakaşadan iş çıkmaz...
Hakikat budur.

Hazreti Veysel Resûlü niçin görmemiştir.
Hemasır olduğu hâlde...
Resûl’den Allah’a değil, Allah’tan Resûl’e teveccüh ettiği için görüşmek, Murad-ı İlâhi hududu dışında kalmıştır...
Velîler Allah’a seyrederler Resûl yardımıyla ;
Resûller Allah’tan halka seyrederler...
Bu çok ince bir hâl mes’elesidir.
Bunu çözmeğe uğraş!
Gözlerin açılır...
Hem de nasıl açılır...
Kendini de görmezsin, iş bundadır....

Resûl, hazreti Veysel için :
“Yemen tarafından bana RAHMÂNî nefes geliyor” buyurmuştur... Bu ne demektir?..
Veysel, onun için “ÜVEYS” tir...
Veysel, Resûl’ü kâinatta ceryan hâlinde bulunan her an tecellîsi berdevam Esma-i İlahi’yede görmüştür...
ZÜL CELÂL ve RESÜL’de erimiştir...
Veysel cennete girmeyecek.
Aslen kendisi Cennet’tedir...
Sonradan girme değil...
Ceseden ve Ruhen Allah’ta eriyen için Cennet kelimesini konuşmak abestir.
Veysel’in her teneffüs edişinde Allah’ın RAHMÂN esması koku seklinde tecellî ediyordu.
Vücudunun her zerresi Esma-i İlâhi’yi haykırıyordu.

Onun için yakın uzak, uzak yakın yoktu...
Derya içindeki suyun bir kısmının yerini tayin edebiliyor musunuz...
O hep..
Veysel’in her türlü harekât ve ef’âli, Ashab-ı kiramı bile hayret ve düşüncelere gark etmiştir.
Hikâyelerini bilirsiniz...

Hazret-i Veysel ASK-I İlâhİ’nin ta kendisidir...
Rıza-i İlahi’yede rızalaşmış insan’dır.
Görmeden inananların en büyüğü, en şereflisi, Resûl’ün methettiği insandır...
Bu hâller, bu pervanelerin cevelân edip döndüğü NÛR-U İLÂHİ Resûlullah’ın etrafıdır...

İşte RAVZA-İ MUTAHHARA!
Ruhların arzda ziyâretgâhı,
Meleklerin uğrağı,
Velîlerin feyz kaynağı,
Cennet’in arzda görünür bahçelerinden biridir...

Maşrık olan “Hira” dağında tecellî eden “LÂ İLÂHE İLLAllah” haykırışı, bütün ruhları alevlendirdikten sonra, bütün yanık kalbleri arkasına takmış,
Magrib olan MEDiNE’de Ruhanî Âlemin giriş kapısını işaret ederek, Cennet bahçesinde cesedini istirahata çekmiş,
Melekleri etrafına toplamış, kalbleri kendisine bağlamış,
Her an Nazar-ı İlâhi ile yıkanmağa devam ederek,
Salâvât yağmurlarının merkezi olan yemyeşil kubbesiyle,
Kainata Allah’ın mübarek Resûl’ü olduğunu haykırmaktadır...

Kâinat onun cesed-i mubarekinin orada bulunmasıyla kaimdir...
Cesed-i mutahhar-ı Resûl, arzdan kaldırıldığı an dehşetengiz gün gelecektir...
O günde huzur içinde hulunmak, korkudan kultulmak için Allah’ın bu lütfunu anlamalı, gece ve gündüz oraya teveccüh etmelidir..

SAKIN TERK-İ EDEBDEN KÛY-İ MAHBUB-U HÛDA’DIR BU
NAZARGÂH-I iLAHİDİR MAKAM-I MUSTAFA’DIR BU...

Masmavi semâları dolduran Allah’ın selâmı Onun Ravza’sına, ruhu nûr âleminin ebediliği içinde çalkanan ve Aziz olan RUH-U MUALLALARINA binlerce SALÂT-Ü SELÂM olsun!..

YÂ RABBİ!
Ruhumuzu, O’na Salavat-ı Şerife getirerek,
Gözlerimizi KUBBE-İ HADRA’dan bir an eksik etmeden al!...
ŞEFAAT-I RESÛLULLAH’ı bize nasib-i müyesser eyle YÂ RABBİ!..
Senin RIZA kapının Orası olduğunu biliyoruz.
Bunu bize unutturma YÂ RABBİ!..

21.03.1984

Ravza-i Mutahhara : Fahr-i Kâinat Aleyhi Efdal-üs-Salavat ve Efdal-üt-tahiyyât Efendimizin Kabr-i Şerifiyle Minberin arasındaki saha.

Sahibü’l- Meydan : Meydanın Sahibi.

Sahibü’l- Makam : Makamın Sahibi.

Habibullah : (Habib-i Hudâ) Allah'ın sevgilisi. Hz. Muhammed (A.S.M.)

Mahbub-u Hûda : Hûda’nın sevdiği.

Na’ş : Kefene sarılıp tabuta konmuş ölü. * Cansız vücud.

Yesrib : Medine Şehri.

Mescid-i Nebevi : Peygamberin mescidi.

Asr-ı Saadet : Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) peygamber olarak dünyada bulunduğu devir.

Hücre-i Saadet : Saâdetli oda. Fahr-i Kâinat Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) odası.

Ruh-u Mualla :Yüce ruh.

Müteveccih : Yönelmiş, dönmüş. Bir yere doğru yola çıkan. * Birisine karşı iyi düşünce ve sevgisi olmak. İhsan ve iltifat üzere olmak.

Zabıta : Memleket içi âsâyiş ve intizamı te'min maksadı ile çalışan hükümet kuvveti.

Nazır : (C.: Nüzzâr) Nazar eden, bakan. * Bir idarenin veya dairenin umur ve işlerine bakan en büyük memur. Bir işin idaresine memur reis. * Kabine azalarından herbiri. Nâzır. Vekil. Bakan. * Vâsinin yapacağı tasarruflara nezarette bulunmak üzere musi veya hâkim tarafından tayin olunan zat.

Münacat : Allah'a yalvarmak. Duâ. Allah'tan necat için dua. * Yalvarmak için yazılan duâ veya manzume. * Sürurlaşmak, neşelenmek.Yazılı münâcâta bir misâl.

Nazargâh : f. Bakılan yer. Nazar edilen yer.

Mihrab : Camide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu yer.

Rahmetenli’l- âlemin : Âlemler için rahmet olan.

Semâvât : (Sema. C.) Gökler, semalar.

Huzur : Hazır olmak. Mevcud bulunmak. * Hürmet edilmesi lâzım gelen kimsenin yanında olmak. * İbadet neticesi hâsıl olan rahatlık, gönül ferahlığı.

İntikal : Bir yerden bir yere nakletmek. Tebdil-i mekân etmek. * Göçmek, geçmek. * Sirâyet. Bulaşmak. * Bir şeyin miras olarak kalması. * Bir mes'eleden diğer bir hususu veya neticeyi anlamak.

Temsilen : Bir şeyin aynısını veya mislini yapmak. Benzetmek. Teşbih etmek. Örnek, nümune söz. (Bak: Kıyas-ı temsilî)

Zü’l- Celâl : Celâl sahibi, Allah (C.C.) Azamet, kibriyâ, izzet ve heybet sahibi Cenâb-ı Hak. (C.C.)

Fenâ fi’r- Resûl : (Fenâ fir-resul) Tas: Bütün varlığını Hazret-i Peygamber'in (A.S.M.) manevî şahsiyetinde yok etmek mânasına gelir. Hassaten, sünnî olan tarikat mensubuna göre Hz. Peygamber'in (A.S.M.) rivayet yolu ile nakledilen hadisleri ile beraber hareketlerini benimsemek ve O'na en küçük mes'elede aykırı harekette bulunmamak asıldır.

Miskin : Uyuşuk, tenbel, hareketsiz. Zavallı. * Cüzzam hastası. * Fık: Kendi kendini idâre edemiyen, iktisabtan âciz, mal ve mülkü hiç olmayan kimse.

Esans : Çeşitli yollarla bitkilerden elde edilen veya suni olarak yapılan, kokulu ve uçucu sıvı.

Şer’i : Şeriata uygun, İslâmiyetçe makbul olan. İlâhî kanuna dair. Meşru'.

Münakaşa : Mücadele. Münazaa. Karşılıklı sözle çekişmek. Bir mes'eleyi sormayı çok ileri götürerek çekişmek.

Teveccüh : Bir şeye doğru yönelme, bir tarafa dönme. Çevrilme. * Mânen üzerine düşme. * Ait olmak. * Hoşlanmak. * Sevgi, alâka.

Üveys : Hz. Ebu Bekir ve Ömer (R.A.) devirlerinde Medine-i Münevvere'de çok hürmet gören ve Tabiînin büyüklerinden olup hadis-i şerif ile medh ü senâsı yapılan büyük bir veli. Peygamberimiz (A.S.M.) zamanında yaşamış ise de vâlidesine çok hürmetinden dolayı Peygamberimizle görüşememiş, fakat ona bütün ruh u canı ile bağlı kalmıştır. Sıffîn Muharebesinde Hz. Ali'nin (R.A.) askerleri arasında şehid düşmüştü. (Hi: 37) Veys diye de anılır.

Cevelân : Dolaşma. Kaynama. Yerinde durmayıp gezme.

Ziyâretgâh : f. Ziyaret yeri. * Türbe. Makbul ve dine büyük hizmeti olan ve veli tanınanların kabrinin bulunduğu yer.

Feyz : (C.: Füyuz) Bolluk, bereket. * İlim, irfan. Mübareklik. * Şan, şöhret. * İhsan, fazıl, kerem. Yüksek rütbe almak. * Suyun çoğalıp çay gibi taşması. Çok akar su. * Bir haberi fâş etmek. * İçindeki düşüncesini izhar etmek.

Kaim : Ayakta duran. Mevcut. Baki. * Vaktini ibadetle geçiren.

Dehşetengiz : f. Çok dehşet verici. Çok korkutucu.

Sakın terk-i edebden Kûy-i Mahbub-u Hûda’dır bu : Edebi terketmekten sakın. Burası hûda’nın Sevgilisinin Köyüdür.

Nazargâh-ı İlahidir Makam-ı Mustafa’dır bu... : Allah Tealâ’nın bakışı altında olan Mustafa aleyhisselâmı’ın makamıdır burası...

Müyesser : (Yüsr. den) Kolaylıkla olan, kolay gelen, âsân olan, nasib.

Na’ş : Kefene sarılıp tabuta konmuş ölü. * Cansız vücud.

Re’s : Baş, kafa. * Tepe. Uç. * Başlangıç. * Reis.