Gönderen Konu: Rabia-i Adeviyye:  (Okunma sayısı 14046 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Vuslat Yolcusu

  • Ziyaretçi
Rabia-i Adeviyye:
« : 22 Ekim 2007, 22:58:56 »

Rabia-i Adiviyye gece oldugu zaman hizmet elbiselerini giyer sabaha kadar ibadet eder ve böylece de münacatta bulunurmus:
-Yarabbi!Gün batti ve gözler uyudu Dünya beylerinin kapisi kapandi her mäsuku ile yalniz kaldi bu cariye-i naciz de bos veyalniz kaldi Inayet lütuf ve marifet buyurup cehennemden äzade eyle ve cemälinle müserref kil Rizä-i ilahiyeni nasib ve müyesser eyle.
Iste bütün evliyaullahin geceleyin halleri ve münacatlari böyledir
(Rahmetullahi Aleyhim Ecmain):

Çevrimdışı turab

  • yazar
  • ****
  • İleti: 608
  • Kefâ bil-mevt vaizan
Dişi Bir Aslan; Rabiatül Adeviyye
« Yanıtla #1 : 24 Mart 2008, 16:18:31 »
DİŞİ ASLAN;RABİATÜL ADEVİYYE

Bir sohbetlerinde Hasan-ı Basri (ks) “Nasıl ki erkeklerin aslanları varsa, dişi aslanlar da vardır” dedi.

“Kimdir bu dişi aslan?” diye sorulunca, o da dişi aslanın Rabiatül Adeviyye olduğunu söyledi.

Bunun üzerine, zamanın şeyhleri ve mürşid’leri Rabiatül Adeviyyenin evine ziyarete geldiler. Rabiatül Adeviyyenin evi o kadar mütevazı idi ki, dünyalık birkaç parça eşyadan başka hiç bir şey yoktu. Evinde ışık dahi bulunmamakta, karanlık bir yerdi. Gelen ziyaretçiler, Rabia anamızı tebrik edip, bu makama nasıl geldiğini soracaklardı. Hasan-ı Basri o karanlıkta: - “Sen sağa, sen sola, sen de buraya otur” diyerek, herkesi yarım ay şeklinde topladı.

Bundan sonra:

“Mallarınız, çocuklarınız sizin için birer fitnedir.”(Teğabün /15)

“Sakın ola ki, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ın (cc) zikrinden alıkoymasın” (Münafıkun /9)

ayetlerini okuyarak sohbete başladı. Çeşitli ayet ve hadislerle Allah’ı (cc) sevmenin yollarını anlattı. Daha sonra sözü Rabia anamıza bıraktı. O mübarek kadın da:

─ Herkes sevdiğinden bahseder. Ben Allah-ü Teâlâ Hazretlerini öyle seviyorum ki Muhammed’il Mustafa’ya dahi kalbimde yer kalmadı” deyince, orada bulunanların hepsi “Allah, Allah” diye hayıflanıp ağlamaya başladılar.

Rabiatül Adeviyye (ra)’ın sözlerinden anladığımız O’nun hem Rasulullah’ta hem de Allah-ü Teâlâ da fani olduğudur.

Hasan-ı Basri, kadınları irşad edecek, onlara Allah ve Resulü’nü sevdirecek bir insanla hayatına devam etmek istiyordu. Bu sebeple Rabiatül Adeviyye ile evlenmek istedi. Onunla görüşmeleri için aracılar yolladı. Rabiatül Adeviyye bu teklifi duyunca:

─ Ben dokuz nefsime sahip oldum da, O bir nefisine sahip olamadı mı? Hayır, istemiyorum” deyip aracıları geri yolladı.

Cevabı duyan Hasan-ı Basri Hazretleri:

─ Eyvah! Teklifimi nefsanî zannetmiş, yanlış anlaşılmışım, deyip, bizzat kendisi yanına gitti. Ona:

─ Ya Rabia! Biz seni burada mahcup gördük. Seni Allah için nikâhlayıp, haneme götürmek istedim. Tüm mü’minlerin senden ve senin ilminden istifade etmesini arzuladım, deyince.

Rabiatül Adeviyye:

─ Eğer benim son nefesimde imanla gideceğime, kabrimde suallere cevap verebileceğime, sırat köprüsünden geçebileceğime dair bir ruhsat, bir imza verebilirsen, hemen kıyalım nikâhımızı, dedi. Bunun üzerine Hasan-ı Basri Hazretleri:

─ Katiyen böyle bir şey yapamam” deyip ağlayarak evine gitti. Bu olaydan kısa bir süre sonra Rabiatül Adeviyye vefat etti. O’nun tabiri ile: “Âşık, maşukuna kavuştu” O sıralarda Selman-ı Farisi (ra) Hazretleri 129 yaşında olduğu halde, Kufe şehrine Hasan-ı Basri Hazretleri ile görüşmeye geldi. Ona Allah-ü Teâlâ’da fani olmanın formüllerini gösterdi. Böylece Hasan-ı Basri Hazretleri, Seyr-i Sülûk’unu tamamladı. Kemale erip, Efendimizin varisi yani Varis-i Nebi oldu. Bir gün Rabiatül Adeviyyenin (ra) kabrinin başına gelerek:

─ Ah Rabia ah! Öyle ruhsatlar varmış ki; eğer şimdi benden o ruhsatları isteseydin; İman ile gitmene, Kabir suallerine yardımcı olacağıma, Sırat köprüsünden geçeceğine, Amel defterinin sağdan verileceğine, Livaü’l-Hamd sancağına gideceğine dair, değil imza, mühür basarım mühür... der.

Ehlullahın haber verdiği bu kıssadan anlaşılacağı üzere, Allah’ın kendilerine izin ve ruhsat verdiği nice zâtlar, Allah katında Şefaatçi olacaklardır. Allah katında Şefaat etmeye izin verilenler, öncelikle bu Ümmete haliyle, yaşantısıyla örnek olmuş, ışık olmuş Önderler olması icap eder. Zira onlar, Allah-ü Teâlâ’yı kullara sevdiren ve kulları da Allah’a sevdiren Önderlerdir. Mürşid-i Kamil olmanın kendisine uyanlara ne gibi bir şahsiyet kazandıracağı hakkında, Rabia (ks) ile Hasan Basri (ks) arasında geçen bir hadiseyi anlatarak, Kamil Mürşidin Hak Teâlâ katında ulaştığı mertebelerin ehemmiyetine işaret etmektedir.
« Son Düzenleme: 03 Eylül 2008, 13:18:41 Gönderen: mystic »
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Bir Kadın Kahraman Rabia-i Adeviyye
« Yanıtla #2 : 26 Eylül 2008, 03:16:52 »
Peygamber Efendimizin, kutlu soluğuyla ektiği tohumlar, kendi döneminde tarihin altın nesli olarak Sahabe-i Kiram (r.anhüm) meyvelerini yerdiği gibi, yedi veren misali, kendinden sonraki her devir de, en güzel meyveleri, hep o mübarek tohumlardan devşirdiler.
Mübeccel bir müjdeyi Nebî dilinden alan nesillerin başında -sahabeden sonrakilerin- ismini Kur'an'ın koyduğu, altın neslin hakiki varisi tâbiîn nesli gelmektedir. Bu sayımıza, ötelerden muştulu neslin, ismi akla en evvel gelenlerden birini -kadınlık âlemi için bir ufuk olan- misafir ediyoruz.
Aynı zamanda bu, İslâm'ın kadına bakışını sorgulamakla, güya İslâm'a susamış gönülleri bu sonsuz nurdan soğutacağını zanneden, batılı süflörler ve onların dublörü yerli ahmak dostlara cevap teşkil edecektir.

Her türlü fazilet hislerinden mahrum hale getirilen ve günümüzde, de kendi çizgisini kaybeden ve elinde hiç bir değeri bırakılmayan kadının umumi durumu yürekler acısıdır.
Bir dönemde, insanlığın baş tacı olarak her türlü hürmet ve saygıya layık görülen kadın, günümüzde ise, bir yönüyle hissin, şehvetin, diğer yönüyle de kazancın, hırsın ve her türlü süfli menfaatlerin acımasızca kurbanı olmuştur. Ne var ki, işin acı tarafı da kendisine karşı reva görülen bütün bu insanlık dışı tavır ve hareketler, -gerek fiili ve gerekse nazari olarak kendisinden yapılan istifadeler- hep onun hesabına veya onu koruma ve ona hak verme adına yapılagelmiştir. Ne yazık ki, varlığından ve değerinden mahrum olarak yetiştirilen kadın da kendisine karşı işlenilen bu cinayetleri maalesef hep "hak elde etme" olarak kabul etmiştir.
Günümüz kadını ile arasında bir mukayese imkanı elde etmek üzere, kadınlık âleminin baştacı olan bir anamızı bu yazıda tanıtmaya çalışacağız.

Anlatmaya çalışacağımız bu kadın, Rabia binti İsmail'dir. Rabiatü'l-Adeviyye ismiyle meşhur olan bu veliye kadın, ilmin, irfanın, faziletin, zühdü takvanın zirvede olduğu bir devirde yaşamış ve yükselmesi gereken yere kadar yükselmiştir.

Onun hayatını yazan büyük yazarlar, Rabia'nın yaşadığı hayatın adeta yaşanmaz boyutlarda olduğunu dile getirmişlerdir. Hatta Tezkiretü'l-Evliya yazarı Feridüddin Attar, onu erkekler arasında yazmasının yadırganabileceği ihtimaline karşı şu mazereti kaydetmekle sözüne başlamaktadır.
"Biri çıkıp: "Onu niçin erkekler safında zikrettin", diye sorarsa, derim ki: Hz. Muhammed (sav): "Allah sizin suretinize bakmaz' diye buyurmuşlardır."

Şimdi amel surete göre olmayıp iyi niyete göredir. Şayet dininizin üçte birini Hz. Aişe-i Sıddıka'dan almak caiz ise, aynı şekilde O'nun yolunda giden bu veliye kadınlardan da dini öğrenmek ve feyiz almak caizdir.
Hele bir kadın Allah yolunda er olursa ona artık "kadın" denmez. Nitekim Abbas-ı Tusi: "Yarın Arasat meydanında 'Erkekler!' diye seslenildiği zaman erkekler safına ilk önce ayağını basacak olan şahıs Hz. Meryem olacaktır" demiştir.
Bir şahıs ki, mecliste olmayınca Hasan Basri konuşmazsa onu elbette erkekler meclisinde zikretmek lazım gelecektir."

Yaklaşık olarak hicri 95 yılında dünyaya geldiği söylenilen Rabia, ailenin dördüncü çocuğu mânâsına rabi'in müennes (dişil) kelimesi olan "Rabia" ismiyle isimlendirilmiştir. Babası geçimini zor temin eden yoksul bir insandı.

Feridüddin'in nakline göre Rabia'nın dünyaya geldiği gün onu sarmak üzere babasının evinde bir bez parçası bile bulunmuyordu. Rabia'nın dünyaya geleceği günlerden birinde anası, babasına;
"Falanca komşuya git de lambamız için yakacak yağ iste" demişti. Fakat hayatta kimseden bir şey istememeye ahdetmiş olan Rabia'nın babası İsmail, hanımının hatırını kırmayarak gidip komşusunun kapısını çalmıştı, ne var ki, yatmış olan komşusu uyanmayınca ihtiyacı olan yağı isteyemeden geri dönmüştü. Canı fevkâlâde sıkkın olarak yatan babası, o gece rüyasında Peygamber Efendimizi (SallAllahu Aleyhi Vesellem)görmüş ve Efendimiz kendisine "Üzülme! Bu kız öyle hanım bir kız olacak ki, ümmetimden yetmişbin kişi onun şefaatini isteyecek." buyurduktan sonra mübarek sözüne şu şekilde devam etmiştir. "Basra emiri İsa Radan'ın yanına var ve benim adıma ona aynen şunu söyle: 'Sen her gece bana yüz, cuma gecesi ise dörtyüz defa salavat getiriyordun; geçtiğimiz cumartesi getirmen gereken salavatları unuttun. Onun keffareti olarak bana dörtyüz sarı altın ver!"

Rabia'nın babası uyanır uyanmaz rüyasını yazıp, sabahleyin götürüp rüyayı Basra Emiri İsa Radan'a vermiş ve gerçekten Peygamberden gelen bu rüya haberinin doğruluğunu bilen Emir, Rabia'nın babasına 400 altın verdikten sonra bir ihtiyacı olduğu zaman mutlaka kendisine arzetmesi gerektiğini de sıkı sıkıya tenbih etmiştir.

Rabia, babasına hep şöyle derdi: "Babacığım sakın bize haram kazançtan bir şey getirip yedirme." Babası da ona: "Kızım bilmez misin ki, helal rızık bulmak çok zordur, haram ise çoktur." Bunun üzerine Rabia babasına şu altın sözü söyler: "Babacığım dünyada açlığa sabretmek, ahirette cehennem azabına sabretmekten çok daha hayırlıdır."

Dünyanın aldatıcılığını çok iyi anlayan Rabia, yanında katiyen dünyadan bahsettirmez ve bahsetmek isteyenlere de katiyen fırsat vermezdi.
Hafız Zehebi, Siyerü A'lami'n-Nübela'da Muhammed b. Hüseyin'in şu sözlerini rivayet ediyor: Bişr b. Salih diyor ki: "Süfyan-ı Sevri'nin de içlerinde bulunduğu büyük âlimlerden bir topluluk Rabia'nın huzuruna girmek için izin istediler. Onun yanında bir müddet konuştular ve biraz da dünyadan bahsettiler. Kalktıklarında Rabia hizmetçisine: 'Bu şeyh ve arkadaşları gelince artık onlara izin verme, çünkü gördük ki, onlar dünyayı seviyorlar."


Dünyanın her türlü süsünden ve zinetinden uzak kalmasını bilmiş olan anamızın çok defalar yiyecek temin etmede bile güçlükler çektiğini bilmekteyiz. O tablolardan bir tanesini yine Feridüddin Attar İlâhiname'sinde şöyle anlatmaktadır:

Rabia gibi makam sahibi bir kadın tam bir hafta hiçbir şey yememişti. Açlık onu ayaktan alınca azasına kuvvetli bir zayıflık, bir titreme düştü. Komşularından namuslu bir kadın onun durumunu anlayarak ona bir kap yemek getirdi. Rabia oruçtu ve bir ışık bulup belki de iftarını o yemekle açacaktı. Tam bu sırada bir kedi gelerek yemek kasesini döktü. Rabia testiyi alıp bari su ile iftar edeyim dedi. Tam bu sırada testi de elinden düşerek kırıldı ve içindeki su döküldü. İçecek su bulamadı. Nihayet ciğeri yanık kadın ciğerinden bir ah çekerek naz makamında Rabbine münacaatta bulunarak şöyle dedi: "Ya Rabbi bu çaresiz miskinden ne istersin ki, başıma bu gelenler hep Sen'den gelmektedir."

Bu sırada Allah'tan hitap geldi: "Ey Rabia dilersen şimdi aydan balığa kadar her şeyi senin emrine bağışlayayım. Fakat bunca yıllık derdi de ona karşılık gönlünden alırım. Çünkü, hilebaz dünya ile benim derdim bir gönülde yerleşmez. Sana daima bizim derdimiz gerekse, sen daima dünyayı terketmelisin."
Rabia gerçekten de bu derdi sonuna kadar taşıdı ve dünyadan perhizli olarak Yüce dostun huzuruna varmayı başardı.

Rabiatü'l-Adeviyye yaptığı bütün amellerinde Allah'ın rızasını ve O'nun muhabbetini gözetirdi. O'nun rızasının olmadığı hiç bir işi yapmaz ve yapılmasına da razı olmazdı. İmam Gazzali, İHYÂ'da onun samimiyeti ve ihlası ile alâkalı şu hâdiseyi nakleder: Süfyan-ı Sevri bir gün Rabia'ya ''İmanın hakikati nedir?" diye sorar. Rabia: "Kötü bir işçi gibi, ne cehennem korkusu ne de cennet ümidi ile Allah'a ibadet ediyorum. Allah'a ibadetim O'nu sevmem ve O'na saygı duymamdandır." sonra da Rabia-i Adeviye muhabbet-i ilâhî ile alâkalı şu beytini söyledi:

"İlâhî seni iki sevgi ile seviyorum. Biri Sana olan muhabbetim, diğeri de Senin bu muhabbete layık olmandır. Arzularım ve muhabbetim Sana meylederek Seni sevmem, başkasını bırakıp Seni anmamla ancak mümkün olmaktadır. Senin ehli olduğun muhabbet ise, perdeyi kaldırıp cemalini göstermendir. Her iki muhabbetimde de övülmeye ve şükrana layık ben değilim. Her iki muhabbette de hamd ü senaya layık sensin Allah’ım!"
Yine Gazzali'nin naklettiğine göre Rabia'ya cennet hakkında ne dersin? diye sormuşlar da: "Önce komşu sonra mesken" diye cevap vermişti. Rabia bu sözü ile kalbinde cennete değil de cennetin Rabbı olan Allah'a karşı muhabbeti olduğunu ve kalbini O'na bağladığını ifade etmek istemişti.
Kendisine bu mevkiye ne ile yükseldin diye soranlara karşı: "Lüzumsuz şeyleri terkedip, fâni ve zâil olmayan Mevlam ile ünsiyyetim sayesinde" diye cevap vermişti.

Kendisine evlenme ve dünyalık verme teklifinde bulunan insanlar zaman zaman oluyordu ve onlara verdiği cevaplar da büyük birer nasihatti. Bunlardan bir tanesini İbn-i Hallikan Vefeyatü'l-A'yan'ında şöyle anlatıyor:
Basra'da günlük kazancı 80.000 dirhem olan Ebu Süleyman el-Haşimi isimli bir zat vardı. Basra ulemâsıyla evlenme konusunda iştişarede bulundu ve kendisine Rabiatü'l-Adeviyye ile evlenmesini teklif ettiler. O da Rabia'ya mektup yazarak şöyle dedi: "Allah'a hamdden sonra benim dünya geliri olarak günde seksen bin dirhem gelirim var az zaman sonra bunu yüzbin dirheme çıkaracağım. Size mehir olarak yüzbin dirhem vermeyi taahüt ediyorum. Lütfen bana cevap veriniz" Rabia aldığı bu mektuba şu cevabı verdi:

"Allah'a hamd ü senadan sonra, dünyada zühd, kalb ve beden rahatıyladır. Dünyaya rağbet üzüntü ve keder getirir. Mektubum sana geldiği vakit o, azığın ve ahiret için de öncün olsun. Tavsiyeni başkası için değil, nefsin için yap. Bütün zamanını oruçlu geçir, iftarın ölümün olsun. Allah sana verdiği nimetin kat katını bana verdi de onlar beni göz açıp kapayıncaya kadar ancak meşgul ediyorlar vesselam."


Giyim kuşam ve halinin mağduriyetine bakan Süfyan-ı Sevri bir gün kendisiyle karşılaşınca ona şöyle dedi: Ya Rabia nedir bu halin böyle? Eğer falanca komşuna gitsen bir kısım işlerin düzelir, yani bu giyim kuşamını onun vereceği şeylerle düzeltebilirsin. Bunun üzerine Rabia, Süfyan-ı Sevriye şu cevabı verdi: Ey Süfyan benden ne kötü hal gördün. Kendisinde asla zillet, fakirlik ve vahşet olmayan aziz, gani ve ünsiyet edilen İslâm dini üzerinde değil miyim? Ben dünyayı ona Sahib olandan istemeye utanıyorum, nerede kaldı ki, ona sahib olmayan kullardan isteyeyim. Bu sözü işiten Süfyan dehşet içinde: "Ben böyle söz hiç işitmedim" demiştir.

Gecenin tamamını namaz kılarak geçiren Rabia, sabaha yakın birazcık namazgahında dinlenir ve sonra da "Ey nefis ne kadar da çok uyudun" diyerek nefsini ikaz ederdi.
Bir gün kadının birisi ona "Ey Rabia Allah için seni çok seviyorum" demişti de Rabia kendisine şu cevabı vermişti: "Beni kim için seviyorsan O'na itâat et!"

Her şeyde çok samimi olan Rabia samimiyetsiz her işin karşısında olurdu. Mesela bir gün yanında Süfyan-ı Sevri: "va hüznah" demişti de, Rabia: 'ey hüznün azlığı karşılık vermişti. Nitekim Abbas b. Velid'in yaptığı nakilde kendisi şöyle demiştir: "Estağfirullah! Sözümdeki doğruluğumun azlığından dolayı da estağfirullah diyorum."
Vefatından sonra Beşşar b. Galib en-Necrani Rabia'yı rüyasında görüyor ve ona: "Ben sana çok dua ediyorum" deyince Rabia da ona:
- "Hediyelerin nurdan tabaklar içerisinde bize geliyor." dedi. Ben kendisine: "Bu nasıl oluyor" diye sordum. O da:
- "Hayatta olan müminler, ölüler için dua ettikleri vakit, ipek mendiller içinde nurdan tabaklara konur ve ölüye götürülür. İşte bu filanın sana hediyesidir" denilir, diye cevap verdi.

Ali Hayran
Yeni Ümit
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı ihvan

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2399
Ynt: Rabia-i Adeviyye:
« Yanıtla #3 : 26 Eylül 2008, 11:13:11 »
Kimdir bu dişi aslan?” diye sorulunca, o da dişi aslanın Rabiatül Adeviyye olduğunu söyledi.
mevla şefaatını mahrum etmesin acizden.

Çevrimdışı el medet

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 5
Ynt: Rabia-i Adeviyye:
« Yanıtla #4 : 08 Ocak 2009, 12:42:57 »
Allah razı olsun kardeşim çok güzel Allah yaşayan Allah doslarını tanımayı nasip etsin amin
Allah rabiatül adeviye nin  güzelliklerinden bir nebzede olsa bizlere nasib etsin amin

Çevrimdışı terk_i_masiva

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 8
Ynt: Rabia-i Adeviyye:
« Yanıtla #5 : 23 Şubat 2009, 08:24:13 »
es-selâmu aleyküm

eyvAllah
Allah  o naz  taifesinden razı olsun ,ve biz  küstahları da onlara karşı  beslediğimiz muhabbetten  ötürü ,onlara karşı beslediğimizi idda ettiğimiz  muhabbetten ötürü  bağışlasın ,Kendisi c.c.   ile oyalasın
âmin
İrci'iy ila Rabbiki - Rabbine dön
fecr 28

Çevrimdışı lalegül

  • yazar
  • ****
  • İleti: 513
    • Sidre.net
Ynt: Rabia-i Adeviyye:
« Yanıtla #6 : 23 Şubat 2009, 17:14:39 »
Allah c.c. razı olsun, ellerinize sağlık.
Şu rahmete bakın ki,
insanlar bütün azalarıyla günah işlerken,
sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.

Aziz Mahmud Hüdai (k.s)