Gönderen Konu: Ramazan Ayi  (Okunma sayısı 8090 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ramazan Ayi
« : 01 Kasım 2005, 01:29:37 »

Mübarek ay ve son fırsatlarımız

Seneden seneye hayır, bereket, nur ve feyizle gelen, her gelişinde huzur ve rahatın arttığı ve kötülüklerin azaldığı aziz misafirimiz dönüş hazırlığında. Bir hafta sonra aramızdan ayrılıyor. Tekrar gelişinde onu kimlerin görüp kimlerin göremeyeceği belli değil.
Misafire güzel davranmak, onun hoşlanmadığı hareketlerden kaçınıp hoşlandığı şekilde hareket etmek, o misafiri ağırlayanlar üzerine borçtur. Nur ve huzur ayı olan Ramazan ayına ise diğer misafirlerden daha çok hürmet etmek gerekiyor. Öyleyse, geçen günlere bakıp, acaba ona gereken hürmeti gösterebildik mi diye düşünmek gerek. Hürmette kusur etmişsek, ondan derhal özür dilemeli, hiç olmazsa önümüzdeki bir hafta içinde onun hoşnut olacağı hallere bürünmeliyiz.
Ne yapmalıyız?..
Günahlardan, diğer aylarda kaçındığımızdan daha çok kaçınmalı, ibadetlere de diğer aylarda sarıldığımızdan daha fazla sarılmalıyız. Sünnet olarak teravih namazını kılarken, diğer bir sünneti, yani Kur'an hatmini unutmamalı, bu ay içinde mutlaka bir hatim yapmalıyız.
Kur'an okumasını bilmemek bir Müslümana yakışmaz, ama var olduğunu kabul ederek hatırlatalım: Kur'an okumasını bilmeyenler de bildiklerini okumalıdırlar. Namaz kılan her Müslüman İhlâs Sûresi'ni bilir. Öyleyse, Kur'an okumasını bilmeyenler de Peygamberimiz (sav)'in, "Kur'an'ın üçte birine denktir" buyurduğu İhlâs Sûresi'ni okumalıdırlar. Her birinin başında Besmele çekerek, meselâ 100 defa İhlâs Sûresi okumak 10 dakika sürmez. Ebedî hayatımıza yatırım için her gün hiç olmazsa 10 dakikamızı ayırarak 100 defa İhlâs Sûresi okumak bize çok şey kazandıracaktır.
Allah'ın varlığı ve birliğinden bahseden bu sûreyi, sadece Ramazan ayında değil, bütün sene boyunca okumakta büyük mükâfat vardır. Sadece Kur'an okumasını bilmeyenler değil, bilen bilmeyen herkes bu mübarek sûreyi bol bol okumalıdır.
Bilhassa iş-güç sahibi olanlar, Teravih namazını kıldıktan sonra fazla zaman geçirmeden yatıp uykusunu almalı, sahurdan sonra da yatmamalıdırlar. Sevabı en bol olan vakit, seher vakti, yani imsak ile güneş doğması arasıdır. Bu vakti ibadetle geçirmeye çalışmalıdır. Ancak, imsaktan sonra nafile namaz kılmak mekruh olduğundan, nafile namazları imsaktan önce kılmalı, ondan sonraki vakti diğer ibadetlerle geçirmelidir. Kur'an okumak, salevâtı şerife, zikir ve dua gibi ibadetlerle.
Geceleri kılınan Teheccüd namazının sevabının hattı hududu yoktur, İmsaktan önce davranıp, Teheccüd namazı niyetiyle kılınacak olan, meselâ 6 rek'at Teheccüd namazı, 10 dakika sürmez.
Ramazan ayının en kıymetli kısmı olan son 10 gün içindeyiz. Sevgili Peygamberimiz (sav), bu 10 günde, ibadeti son derece artırırlardı. Bize onun gibi yapmak yakışır.
Müslüman, ibadet cihetinden dağınık değil, derli toplu olmalıdır. Bu derli topluluğu sene içinde beceremeyenler, buna en kolay Ramazan ayında kavuşabilirler.
Başka bir ifadeyle şöyle söyleyelim: Bir Müslüman manevî cihetten Ramazan ayında nasıl olursa, bütün senesi öyle geçer. Ramazan'da derlenip toparlanamayanlar, sene içinde kolay kolay toparlanamazlar. O halde, kendisinde manevî eksiklik görüp bunu gidermek isteyenler, ne yapıp edip vaziyetlerini düzeltmelidirler. Bunun için lâzım olan sermaye, şu anda yaşamakta olduğumuz son 10 gündür. Bunun da üçü gitti, yedisi kaldı. Bu yedi günün her birisi manevî birer cevherdir.
Bu cevherlerin içinde hele biri var ki, bir ömürden daha kıymetlidir. Kadir Gecesi...
O, öyle değerli bir gece ki, o gecede yapılan ibadetler insanın bütün günahlarını silip süpürüyor. İşte sevgili Peygamberimizin bu husustaki müjdesi: "Kim inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek Kadir Gecesi'ni ihya ederse (o gece ibadet ederse) geçmiş günahları af olunur."
Günah sıkıntısı çekenlere, onun manevî ağırlığından rahatsız olanlara işte bulunmaz fırsat...
Bayram geceleri de çok değerli gecelerdendir. Bu geceleri de ibadetsiz geçirmemelidir. Bayram gecesi, Ramazan'ın son günüyle, bayramın ilk gününü birbirine bağlayan gecedir...
Şu noktaya dikkat: Rabbimiz, Ramazan ayına, "Kullarım sana lâyık olduğun değeri verdiler mi? Hakkını korudular mı? Onlardan memnun musun?" diye sorduğunda, "Yâ Rabbi! Falan falan kullarından memnun değilim" denilen kimselerden olmak manevî felâkete sebep olacaktır.
Kur'an ve orucun, hakkını verenlere ahirette şefaat edeceği hadis-i şerifte haber veriliyor.
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı GEZGİN

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 353
Ramazan Ayi
« Yanıtla #1 : 01 Kasım 2005, 02:01:10 »
sağolun hocam...
An oluyor bir garip hisse kapılıyorum...
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?'..........

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ramazan Ayi
« Yanıtla #2 : 07 Eylül 2007, 00:14:51 »
Muhterem Mü’minler!
   Hutbemiz, Ramazân-ı Şerîf Ayı’nın fazîleti hakkındadır. Rasûlüllah Efendimiz(sav) hadîs-i şeriflerinde: “Receb Allâh’ın ayı, şa’ban benim ayım, ramazan ise ümmetimin ayıdır” buyurmaktadırlar. Demek ki ramazan-ı şerîf ümmet-i muhammede mahsus, ümmet için bir fırsat ve ganîmet ayı. İşte böyle bir ayı Mevlâmızın izni, lütuf ve keremi ile  idrak edeceğiz. Peygamber Efendimiz(sav) buyuruyorlar ki: “Ramazân-ı Şerîfin ilk gecesi Allâh-ü Teâlâ Hz.: [Bana muhabbet edene bende muhabbet ederim. Beni isteyen kimseyi bende isterim. Benden mağfiret isteyen kimseyi bende Ramazân-ı Şerîf hürmetine mağfiret ederim] buyurur ve kirâmen kâtibîn meleklerine günahları yazmayıp sevabları yazmakla ve geçmiş günahları yok etmekle emreder.” Yine Rasûlüllah Efendimiz(sav): “Cennet dört nefere âşıktır. Bunlardan birisi Kur’ân okuyan, birisi dilini koruyan, birisi açları doyuran ve birisi de Ramazân-ı Şerifte oruç tutan kimselerdir” buyuruyorlar. Rivâyet olundu ki, Ramazân-ı Şerîfin hilâli gözüktüğünde, Arş, Kürs ve melekler bağırırlar: “Ümmet-i Muhammed’e ne seâdet! Onlara Allâh-ü Teâlâ İndinde in’am, ihsan ve ikram vardır.” Fakat orucu terk edenler ise bunlardan mahrumdurlar. Şiddetli azâb da onlar içindir...... Açlık korkusundan dolayı orucunu tutmayanlar Kıyâmet günü Arasat’da aç bırakılacaklar ve öyle açlık azâbı çekecekler ki, onun misli ve benzeri görülmemiştir.
   Fahr-i Kâinât Efendimiz Hadîs-i Şeriflerinde: “Mübârek bir ay olan Ramazân size geldi. Azîz ve Celîl olan Allah(cc), onun orucunu sizin üzerinize farz kıldı. Ramazanda gök kapıları açılır, Cehennem kapıları bağlanır. Bu ayda Allah için bin aydan daha değerli bir gece vardır. Onun hayrından mahrûm kalan, cidden mahrûm kalmıştır.” Ve diğer bir hadîs-i şerifte: “Ramazan ayı geldiği zaman Cennet kapıları açılır, ateş (yani Cehennem) kapıları kapanır ve şeytanlar sıkıca bağlanır” buyuruyorlar.
   Ramazân-ı Şerîfin diğer bir fazîleti de içinde bin aydan daha hayırlı bir gece olan Kadir Gecesi’nin bulunmasıdır. Dolayısıyla yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm, bu ayda Levh-i Mahfuz’dan dünya semâsına indirilmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hakk hutbemin başında okuduğum âyet-i kerîmesinde: “O Ramazan ayı ki Kur’an onda indirildi. (O Kur’an ki) insanlara hidâyettir, doğru yolun ve hak ile bâtılı ayırt eden hükümlerin nice açık delilleridir. Öyleyse içinizden kim o aya erişirse onu tutsun. Kim de hasta olur, yâhut bir sefer üzerinde bulunursa o halde başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca (orucunu kazâ etsin). Allah size kolaylık diler, size güçlük istemez. (Bu kolaylığı istemesi) o sayıyı (yani kazâ borcunuzu) ikmâl etmeniz, Allâh’ı büyük tanımanız içindir. Olur ki şükredersiniz” buyurmaktadır.
   Muhterem Mü’minler!
   Böylesine fazîletli bir ay olan ramazan ayını gücümüzün yettiği nisbette ihyâ etmeye, feyzinden, nûrundan ve bereketinden istifâde etmeye çalışmalıyız. İçerisinde bulunduğumuz şu şaban ayının son günlerinde şimdiden ruhen, fikren, zihnen hazırlanmaya gayret göstermeliyiz. Bu ayda oruç tutmamanın değil, tutmanın yollarını aramalıyız. Gündüzleri oruçla ve mukâbelelerle, geceleri terâvih namazları ve sohbetlerle ihyâ etmeye çalışacağımız bu ay aynı zamanda Kur’ân ayıdır. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm okumasını bilen her müslüman bu ayda en az bir hatim okumalıdır. Ramazân-ı Şerîf’in evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden azâddır. Şaban-ı Şerifin 27. gecesi ve Ramazan-ı Şerifin ilk gecesi akşam ile yatsı arasında ikişer rek’at teşekkür namazı kılınması ehemmiyetle tavsiye olunmaktadır. Peygamber Efendimiz(sav) hutbemin başında okuduğum hadîs-i şeriflerinde buyuruyorlar ki: “Kim (farz olduğuna) inanarak ve sevâbını (Cenâb-ı Hakk’tan) bekleyerek ramazanda oruç tutarsa, geçmiş günahları afvedilir.”
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Ramazan Ayi
« Yanıtla #3 : 07 Eylül 2007, 00:17:36 »
Muhterem Mü’minler!
   Hutbemiz, Peygamber (sav) Efendimiz’in Ramazân-ı Şerîf Hayatı hakkındadır.
   Ümmeti olmakla büyük şeref duyduğumuz Peygamber Efendimiz, her türlü harekât ve sekenâtını Cenâb-ı Hakk’tan aldığı ilahi ilhâm ile tesbit ve tatbîk ederlerdi. Bu sebeple, Allâh-ü Teâlâ’nın emirlerini en iyi anlayan ve anlatan, onları günlük hayatına en güzel şekilde tatbîk eden, hiç şüphesiz Peygamberimiz(sav)’dir. Zîrâ; onbir ayın sultânı olan, içerisinde bin aydan daha hayırlı bir kadir gecesini bulunduran Ramazân-ı Şerîf ayının ve İslâm’ın temel esaslarından biri olan ramazan orucunun kâmil mânâda îfâsı, Resûl-ü Ekrem (sav) Efendimiz’in sünnetine uygun biçimde edâ edilmesine bağlıdır. Orucu aç kalmaktan ayıran vasıf, başlangıcındaki hâlis niyyet ile bu ibâdetin her safhasının Allah Resûlü’nün sünnet-i seniyyesine uygun olmasıdır. Tan yerinin ağardığı zamandan akşama kadar yemek, içmek ve nefsânî arzulardan kendimizi uzak tutmak ile ancak üzerimizdeki borcu ödemiş oluruz. Mü’mini, rızâ-i ilâhîye ulaştıracak bir orucun sünnet-i seniyye ölçülerine uygun olması îcâb etmektedir. Zîrâ sâlih ameller, ancak sünnet-i peygamberî vasıtasıyla makâm-ı icâbete yükselebilir.
   Muhterem Mü’minler!
   Yukarıda arz etmeye çalıştığımız ciheti de dikkate alarak Peygamber Efendimiz(sav)’in Ramazân-ı Şerîf hayâtıyla alâkalı birkaç husûsu arz etmeye çalışacağız. Bir hadîs-i şerifte: “Resûlüllah hayır yapma husûsunda insanların en cömerdi idi. En fazla cömertliği ise ramazan içinde olurdu. Cebrâil(as), her senenin ramazanında, bu ay çıkıncaya kadar, (geceleri) Resûlüllah’a mülâkî olur, Allah Resûlü de O’na Kur’ân’ı arz ederdi. Cibril(as) kavuştuğu zaman hayır (dağıtma)da esen yelden daha cömert olurdu” buyurulmaktadır. Peygamberimiz (sav), sahur vaktinde kalkıp teheccüd namazı ile sâir ibâdetler ile geceyi ihyâ ederler ve “sahur (yemeği) yiyiniz. Zîrâ onda bereket vardır” ve “bizim orucumuz ile ehl-i kitâbın orucunun arasını ayıran şey, sahur (vakti yenilen) yemektir” buyururlardı.
   Resûlüllah Efendimiz bu mübârek ayın bir anını bile boşa geçirmez ve aynı uyanıklığı ashâbınında göstermesini arzu ederlerdi. Gaflette olanları îkaz eder ve “Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisi için açlıktan (ve susuzluktan) başka bir şey yoktur. Nice (ibâdet için) ayakta duranlar vardır ki, kıyâmından kendisi için uykusuzluktan başka bir şey yoktur” buyururlardı. Siperin düşman ateşinden koruması gibi, orucun da cehennem ateşinden muhafaza eden bir kal’a mesâbesinde olduğunu her fırsatta eshâbına hatırlatırlardı. İftar sofrasının başında vaktin girmesini beklerken, tefekküre dalar, sofradaki nîmetleri ihsân eden Allâh-ü Teâlâ’nın büyüklüğünü düşünür ve vakit tamam olunca İftar etmezden evvel  “ اللهم يا واسع المغفرة اغفرلى ” yani “Ey mağfireti geniş olan Allahım, beni mağfiret eyle” diye duâ eder ve iftar edince de:  
“ اللهم لك صمت وبك امنت وعليك توكلت وعلى رزقك افطرت وصوم غد نويت .” yani “Ey Allahım, ancak senin rızân için oruç tuttum, sana îmân ettim, sana tevekkül ettim, senin verdiğin rızıkla da iftar ettim ve yarınki tutacağım oruca niyyet ettim” diye duâ ederlerdi.
   Fahr-i Kâinât Efendimiz orucun arıttığı bir vücutla Allâh(cc)’ın huzûruna durup ibâdet etmenin fazîletini ve mükâfâtını beyân eden bir hadîs-i şeriflerinde: “Yüce ve mübârek bulunan Allah(cc), sizin üzerinize ramazan orucunu farz kıldı. Bende onun gecelerinde terâvîh için kâim olmayı sünnet kıldım. Kim farziyyetine inanarak onun orucunu tutar ve sevâbını ümîd ederek ( teravih namazını kılmaya) kâim olursa, annesinden dünyaya geldiği gün gibi günahlarından (arınıp selâmete) çıkar” buyuruyorlar.
   Resûl-ü Ekrem Efendimiz, ramazanın son on gününde, sâir günlerde yapmadıkları daha sıkı bir çalışma gayreti gösterirlerdi. Bu cümleden olarak bu ayın gecelerini ibâdet ile ihyâ ederler, ehl-i beytini  ibâdet yapmaları için, uykudan kaldırırlardı. Diğer zamanlarda yaptığı ibâdetleri, bu ay girdiği zaman artırır ve beşerî arzulardan sıyrılırcasına, Allâh(cc)’a kulluk için gayret sarfederlerdi.
   Muhterem Mü’minler!
   İşte, O peygamberin ümmeti olan biz mü’minler de dünyevî ve uhrevî her türlü işlerimizde olduğu gibi, içerisinde bulunduğumuz ramazân ayını ve bu aya mahsûs olan oruç ibâdetlerimizi ve sâir ibâdetlerimizi nasıl îfâ edeceğimiz husûsunda Resûlüllah Efendimiz’in sünnet-i seniyyesinden ayrılmamaya gayret etmeliyiz. Hutbemizin başında okuduğumuz âyet-i kerîmesinde Mevlâmız buyuruyor ki: “Andolsun ki Resûlüllah’ta sizin için, Allâh’ı(n rızâsını) ve âhiret gününü(n seâdetlerini) ümîd eder olanlar ve Allâh’ı çok zikredenler için güzel bir nümûne vardır.”
  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik