Gönderen Konu: Ramazan-ı Şerif'in Fazileti [25 Agustos 2008]  (Okunma sayısı 28013 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ay Işığı

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1166
En şanslı Ümmet
« Yanıtla #15 : 22 Ağustos 2009, 13:56:52 »

Nakledildiğine göre, Ramazan-ı Şerif ayı görüldüğü vakit Arş ve Kürsi:

Muhammedin (s.a.v.) ümmeti ne şanslı kimselerdir ki yine bol kerametleri ile Ramazan ayı onların üzerine doğmuştur. Zira bu ayda güneş, ay, yıldız, gece ve gündüz, deniz ve kara hayvanları hülasa şeytanlardan başka herşey onlar için tevbe ve istiğfar eder.

Hatta Allah-ü Teala (C.C.) Meleklere:

"Namaz ve tesbih gibi ibadetlerinizin sevabını Muhammed ümmetine bağışlayın" buyurur ve onlarda öyle yaparlar.

Envar-ül Aşıkîn
« Son Düzenleme: 22 Ağustos 2009, 13:58:40 Gönderen: Ay Işığı »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan-ı Şerif'in Faziletleri (1)
« Yanıtla #16 : 11 Haziran 2015, 13:14:56 »
Ramazan-ı Şerif'in Faziletleri (1)

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِۤي اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا اَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اٰخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ


“Ramazan ayı (öyle bir ay)dır ki, Kur’an onda (bulunan Kadir Gecesi’nde Levh-i Mafhuz’dan dünya semasına) indirilmiştir. (O Kur’an), insanlara (sebebi) hidayettir, doğru yolun ve Hak ile batılı ayırt eden hükümlerin nice açık delilleridir. İçinizden kim Ay’a erişirse orucunu tutsun. Kim de hasta olur, yahut bir sefer üzerinde bulunursa başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca (orucunu kaza etsin). Allah size kolaylık diler, güçlük istemez. (bu kolaylık dilemesi) o sayıyı (kaza borcunuzu) ikmal etmeniz, Allah’ı büyük tanımanız içindir. Olur ki şükür edersiniz.” (El- Bakara- 185)

 
Cahiliyye devrinde ismi Natig idi. İslâm’da ise birçok ismi vardır. Ümmetin ayı Kur’an ayı ve kurtuluş ayı...


Ramazan diye isimlendirilmesi; oruçluların ciğerleri açlık ve susuzluktan yandığı için (1) yahut oruç sebebiyle günahlar yandığı (yok olduğu) için veya güneşin kumaları kızdırdığı günlere denk geldiği içindir. Şöyle ki: Araplar ayların eski isimlerini o aylarda meydana gelen bazı hâdiselerle değiştirdiler. Bu ayın isim değişikliği, güneşin çok sıcak olduğu vakte isabet ettiği için Ramazan diye isimlendirdiler.

 

Ramazan, Cenabı Hakkın isimlerinden bir isimdir. Onun için “Ramazan geldi” demeyiniz “Ramazan ayı geldi” deyiniz diye rivayet edilmiştir. Bazı âlimler ramazan denilmesini menetmişlerdir. Ancak doğru olana böyle söylemek de sahihtir, evla olan ise ramazan ayı veya Ramazan-ı Şerif demektir.

 

Açıklama: “Kur’an kendisinde indirilen ay” Kur’an-ı Kerimde evvelkilerin ve ahirkilerin ilmi vardır. (2) Ayet-i kerimede haber verilen inzal,Kur’an-ı Kerim’in, Kadir Gecesi’nde Levhi Mafhuz’dan Beyt-ül İzze ye topluca indirilmesidir. Sonra Cebrail (as) 23 senede Allah-ü Tealâ diledikçe ayet ayet, sûre sûre indirmiştir.

 

Beyhaki, Peygamberimizden şöyle rivayet etmiştir:

 

İbrahim (a.s)’ın Suhufu, Ramazan-ı Şerifi’n ilk gecesi

Davut (a.s)’a Zebur, Ramazan-ı Şerif’in 19. gecesi

Musa (a.s)a Tevrat, Ramazan-ı Şerif’in 7. Gecesi

İsa(a.s)’a İncil, Ramazan-ı Şerif’in 13. gecesi

Peygamberimize Kur’an-ı Kerim, Ramazan Ayının 25. gecesi indirilmiştir.

 

Ayet-i Kerimenin bir manası da;Ramazan-ı Şerif’in şanı, fazileti, orucun farziyeti hakkında Kur’an, yani oruç ayeti indirildi, demektir.

 

“Kur’an-ı Kerim insanlara hidayettir” İnsanları kendisinde bulunan mucizeler, hikmetler ve mev’izalarla dünya ve ahirette kendilerine faydalı olan şeylere ve dalâletten Hak yola hidayet eder.

 

“Doğru yolun ve hak ile batılı ayırt eden hükümlerin nice açık delileridir.”

 

“İçinizden kim o aya erişirse orucunu tutsun.” Kim şehirde veya köylerde mukim olursa ve ramazan ayı girerse orucunu tutsun. Kim de seferi olursa oruç tutmaması mubah olur.

 

O aya erişen, akıllı, buluğa ermiş, sağlıklı kimselere oruç farzdır, çocuk ve deli mukim olarak o aya erişirlerse de kendilerine oruç farz olmaz.

 

 

O aya erişirse, demek; hilâli görürse demektir. Çünkü Efendimiz:

Hadis-i Şerif: “Hilâli görüp oruç tutun, hilâli görüp bayram yapınız.”(3) Buyuruyorlar. (Müslim) (c.3.5.124)

 

“Kim de hasta olur yahut bir sefer üzerinde bulunursa, başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca (orucunu kaza etsin).

Hasta olanlar mukimde olsa, seferi olanlar sıhhatli de olsa, oruç tutmayıp sonra kaza edebilirler.

 

“Allah size kolaylık diler.” Onun için hasta veya yolcuya oruç tutmamayı, mubah kılmıştır. Çünkü Hz. Allah, dinde bir güçlük kılmamıştır.

 

“Güçlük istemez.” Size olan engin merhameti ve şefkati sebebiyle hasta ve seferi olanlara oruçla meşakkat vermeyi istemez.

Tirmizi’den: Yüsr (kolaylık) cennetin ismidir. Çünkü bütün kolaylıklar oradadır.

Usr (güçlük) cehennemin ismidir. Çünkü bütün güçlükler oradadır.(4)

O zaman mânâ Allah-ü Tealâ sizin oruç sebebiyle cennete girmenizi ister, cehenneme girmenizi istemez.

 

Oruç emriyle murat, müminler için dünya ve ahiret zorluğunu değil, kolaylığını temindir. Dünya kolaylığı, (ruhen) melekiyyete yükselip marifete ulaşmaktadır. Dünya zorluğu ise, Beşeriyet ve hayvaniyet sıfatında kalmaktır.

Ahiret kolaylığı: Cennet, yakınlık, Allah’a kavuşmak ve cemalini görmektir. Ahiret zorluğu ise; Cehennem, cehennem azabı ve derekeleridir.

Buna mânâ Allah-ü Tealâ, zorlukla beraber olan kolaylığı diler, oruç emrine uyarken o andaki zorluğa değil, sonra gelen kolaylığa bakın, çünkü akıllı kimse ilâcın acılığına değil, sonra gelecek şifanın tatlılığına bakar da ilacın acılığına aldırmadan onu içer.

Ramazan orucu her ne kadar nefse acı ve güç gelse de, hakikatte o günah hastalıkları için şifa, isyan ve kusurlar için bir keffarettir. Onun için Ramazan-ı Şerif’e hazırlanmak ve “Ramazan-ı Şerif geldi”. Diye ferahlamak lazımdır. Zira  Hadis-i Şerifte haber verildiğine göre,“Kim, Ramazan-ı Şerif başladı, diye sevinirse; Hz. Allah onu Cehenneme haram kılar.”

 

Peygamberimiz Ramazan-ı Şerif gelince ashabını tebrik  ve tebşir ederdi. Bu mübarek ay geldiği zaman, bir kardeşi geldiği zaman ki gibi tebrik etmek kutlamak, “Allah-ü Tealâ bu ayı hepimize mübarek kılsın.” Demek meşrudur. (5)

 

 

 

 

ŞİİR

Oruç ayı geldi onda eman vardır.

Azat olmak ve cennetlerde oturmak vardır.

Şerefli bir aydır, kavuşulur nimetlere

Bütün zamanların üstünde örnektir bize.

 

Onda oruç tutup Mevlâ’dan sakınan

Yaptığı işlerde, hem de konuştuğu zaman.

Mübarek olsun gelen bu ay bize.

Onu methetmektedir Hz. Kur’an.

 

RAMAZAN AYINDA YAPILACAK HAYIRLI İŞLER

 

Said İbni Müseyyib’in Selman-ı Farisi(r.a) dan naklen rivayet ettiği bir hadisi şerif, Ramazan ayında yapılacak hayırlı işleri şöyle açıklamaktadır:

 

Rasülullah (s.a.v) Şaban ayının son gününde bir hitabede bulunarak şöyle konuştu: “Ey insanlar! Büyük (ve) mübarek bir ay, sizi gölgelemiş bulunuyor. Öyle (feyizli) bir ay ki, içinde bin aydan hayırlı bir gece bulunmaktadır. Öyle bir ay ki, Allah, onu orucunu  farz; gecesin(in teravihin)e kalkmayı nafile (ibadet) kıldı. Kim hayırdan bir haslet ile (rıza-i ilâhiye) yaklaşacak olursa, diğer ayda bir farzı eda etmiş gibi olur. Kim o (ay) da bir farzı eda ederse, başka bir ayda yetmiş fariza eda etmiş gibi olur. O, (ibadete) sabır (ve sebat gösterme) ayıdır. Sabrın sevabı ise Cennettir. O, ihsan ayıdır. O, öyle bir aydır ki, içinde müminin rızkı arttırılır. Kim o ayda bir oruçluya iftar ettirirse, günahları için mağfiret ve ateşten kurtulması (nın vesilesi) olur. O (ziyafeti verdiği) kişinin ecrinden hiçbir şey noksanlaşmaksızın sevabın bir misli de kendisine (verilmiş) olur.”

 

Ashap:

“Ey Allah’ın Rasülü! Hepimiz iftar (ziyafeti verecek) şeyi bulamıyoruz.” Dediler .

 

Rasül-ü Ekrem:

-                   Allah, bu sevabı, bir tek hurma ile veya bir yudum su ile veya süt tattırmakla da bir oruçluya ihsan eder. Kim bir oruçluya su ikram ederse Allah, ona benim havzımdan su içirir de, Cennete girinceye kadar susamaz. Bu ayın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ateş-i cehennemden kurtulma (imkanları içinde toplanmış bulunmakta)dır. Kim bu ayda hizmetçisinden (işi) hafifletecek olursa, Allah da onu yargılar ve ateşten azat eder.

O (ay) da 4 hasleti çoğaltınız. İki haslet ile, Rabb’inizi hoşnut edersiniz; diğer iki haslete gelince; ondan müstağni kalamazsınız. Rabb’inizi hoşnut edeceğiniz iki haslet: Allah’tan başka hiçbir ilâhın bulunmadığına şahitlik etmendir ve bir de ondan mağfiret dilemendir. Sizin müstağni kalamayacağınız iki haslete gelince: Allah’tan Cennet istemeniz ve ateşten O’na sığınmanızdır. (Mealim-it-Tenzil)

 

RAMAZAN-I ŞERİF’İN SAYILMAYACAK KADAR FAZİLETLERİ VARDIR

 

Hadis-i Şerif: Benden önce hiç bir peygambere verilmeyen beş şey Ramazan_ı Şerifte benim ümmetime verilmiştir:

1.                 Ramazan-ı Şerif’in ilk gecesi Allah-ü Tealâ ümmetime (rahmet nazarıyla) bakar. Kime Hz. Allah bakarsa ona ebediyen azap etmez.

2.                 İftar vaktinde onların ağız kokusu Allah katında miskten daha güzeldir.

3.                 Her gece ve gündüz melekler onlar için istiğfar ederler.

4.                 Allah-ü Tealâ cennete: “Ümmet-i Muhammed için hazırlan ve süslen”. Diye emreder. “Çünkü onlar dünya yorgunluğundan burada istirahat edecekler”. Buyurur.

5.                 Çalışanlar işlerini bitirince ücretlerini aldıkları gibi Ramazan-ı Şerif’in son günü hepsi mağfiret olunurlar.

Ramazan veya diğer ayların hilâlini gören kimsenin: “Allah’ım! Bu ayı bize bereket, iman İslâm ve selametle kıl. Benim ve senin Rabb’in Allah tır” diye dua etmesi müstehabdır.

Tirmizi Hz. Talha’dan, Peygamberimizin böyle söylediğini rivayet etmiştir.

 

Hz. Ali Bin Ebi Talip(r.a)’dan, Peygamberimiz:

 

-                   Ya Ali! Hilâli gördüğün zaman, üç defa: “Allah-ü Ekber” De .Sonra: Beni ve seni yaratan, senin menzillerini (yörüngelerini) tayin eden, seni âlemlere bir ayet (ibret alameti) kılan Allah’a hamd olsun.” De. “Eğer böyle söylersen; Allah-ü Tealâ seninle, meleklerine karşı iftihar eder ve: “Ey meleklerim! Şahit olun! Bu kulumu cehennemden azat ettim”. Buyurur.

 

-                   Ey Ramazan ayının Rabb’i olan Allah’ım! Ramazan’ı Şerife bizi emniyet, iman, selamet, islâm, hastalıktan sıhhat, namazdan başka diğer meşguliyetlerden boş olduğumuz hâlde kavuştur. Ey rüşd ve hayır hilâli. diye söylenir.

-                   Hadis-i Şerif: (Ebu Hureyre (ra)’dan) Peygamberimiz:

-                   Ramazan ayı geldiği zaman, Şeytanlar zincirlere bağlanır, cehennem kapıları kapatılır, hiçbir kapısı açılmaz. Cennet kapıları açılır, hiç biri kapatılmaz. Bir münadi şöyle seslenir: Ey hayır yapmak isteyen! Haydi başla ve ey kötülük yapmak isteyen! Vazgeç! Allah-ü Tealâ’nın cehennemden azat ettiği kimseler vardır. Bu seslenme her gece devam eder. (Etterğib Vetterhib c.2.s.97) (6)

 

Bazı sapıklar: “Şeytanlar bağlanıyorsa o zaman kullar niçin Ramazan ayında isyan ediyorlar?” Diyorlar.

 

Cevaben deriz ki: “Bağlananlar şeytanların reisleri ve azgın olanlarıdır. İnsanları günaha sokan diğer şeytanlardır. Kaldı ki insan şeytanları da bu hususta kâfidir. Onlardan kurtuluş, halveti (yalnızlığı) tercih etmek, zikir ve Kur’an okumakla meşgul olmak, devamlı sükût (7) etmekle mümkündür. Dil insanı helâk eden en kuvvetli sebeplerdendir.

 

Beyit

Ölmez kişi ayak sürçmesinden,

İdam edilir genç dil sürçmesinden.

 

İmam Şibli: “Ramazan hilâli görülünce Mülk Suresi’ni okumak müstehab olur. Bu hususta tavsiye vardır ve bu süre kurtarıcıdır.” diyor.

 

Bu sûrenin okunmasının hikmeti: Sûre 30 ayettir. Ramazan-ı Şerif te 30 gündür. Umulur ki Allah-ü Tealâ hilâli görünce Mülk Sûresi’ni okuyan kimseyi her türlü sıkıntıdan kurtarır ve bir ay zarfınca muhafaza eder.

 

Ramazan ayı büyük ve mübarek bir aydır, bereket ve mağfiret ayıdır. Büyük günahlardan kaçınmak şartı ile bir Ramazan diğer Ramazana kadar, hac diğer hacca kadar, Cuma diğer Cuma’ya kadar, namaz diğer namaza kadar olan küçük günahlara kefarettir.

 

Hadis-i Şerif: Benim ümmetim Ramazan ayında olanları bilselerdi; senenin tamamının Ramazan olmasını isterlerdi. Çünkü bu ayda dualar müstecab, sadakalar makbul, haseneler(in ecri) kat kat ve onlardan azap uzaklaştırılır.  Onun için semavat ve arz Ramazan ayı çıktığı için ağlarlar(8)

 

Şu ne güzel sözdür.

 

Kulağımda koruma, gözümde yumma, dilimde sükût olmazsa, o zaman oruçtan benim nasibim ancak açlık ve susuzluktur. Her ne kadar bugün oruç tuttum desem de; gerçekte oruç tutmuş sayılmam.

 

Hadis-i Şerif: Enes(ra)’dan: Allah-ü Tealâ, Ramazan-ı Şerif’in ilk gününün sabahı bağışlamadık kimse bırakmaz.

 

Hadisi Şerif: İbni Mes’ud (ra)’dan: Kim Ramazan’dan bir gün oruç tutarsa; annesinden doğduğu gün gibi günahlarından kurtulur. Ay çıktığında hayatta olursa; seneye kadar bir hata yazılmaz.

 

Hadis-i Şerif: “Ramazan gecelerinde kıyamı, yani Teravihi sünnet kıldım.”

 

 Bu Hadis-i Şerife göre, teravih namazı kılmak kadın olsun erkek olsun her Müslüman’a sünnet-i müekkededir ve Hulefa-i Raşidin bu namazı devamlı kılmışlardır. (9)

 

Ramazan-ı Şerif’te teravih, Allah-ü Tealâ’nın rızasına yaklaşma yollarının en büyüklerindendir.(10)

 

Teravih (istirahatler) diye isimlendirilmesi; her iki selâmdan sonra istirahat edilir.Her dört rekâta bir terviha denilir böylece 5 terviha olur.

 

Hadis-i Şerif: Ebu Hureyre (ra)’dan. Kim (Allah’ın vaat ettiği sevaba) inanarak ve (Allah’ın rızasını) isteyerek ramazanda kaim olursa; geçmiş günahları bağışlanır. (Ramuz- ul-Ehadis c.2. s.436)

 

Peygamber Efendimiz teravih namazı kılmış, fakat bazı kereler terk etmiştir.

 

Efendimiz mescidin bir kenarında Kadir Gecesini ihya için kendisine bir odacık yapmışlardı. Bir gece oradan çıkıp mescidde itikâf yapan müminlerle imam olarak teravih namazını cemaatle eda ettiler. Bunu duyan bazı ashap ertesi gece evlerine gitmediler. Efendimiz onlara imam olup teravih namazını kıldırdılar. Üçüncü gece yatsıdan sonra kimse evine gitmedi. Peygamberimizi beklediler. Gecenin üçte ikisi geçince, bazıları Rasülullah Efendimizi uyudu zannedip odacığın önünde öksürdüler. Efendimiz uyumamışlardı. Hücreden çıkıp: “Bugün size teravih kıldırmayacağım, çünkü farz olmasından korkuyorum”. Buyurdular. Ashab-ı Kiram dağılıp evlerinde tek başlarına kıldılar. Hz. Ebu Bekir devrinde de aynen devam edildi.

 

Hz. Ömer halife olunca, yatsıdan sonra Mescidi kandillerle süsleyip Übey İbni Ka’b(r.a)’ı  imam tayin etti ve teravihi cemaatle kıldırdı.

H.z. Ali (kerremAllahü vechehü), Kûfe’de Ramazan-ı Şerif’te bir gece mescidleri gezerken insanları ibadet halinde görünce :“Ömer (r.a) kandillerle mescitdleri aydınlattığı gibi; Allah (cc). O’nun kabrini aydınlatsın.” Diye dua etti.

 

 

 

 

DUÂ

 

            Ey Kerim, Ey mağfireti bol Rabbim; Kabir karanlığında rahmetini bize arkadaş kıl, bizi kıyamet gününde ön ve arkalarından nur koşanlardan eyle. Bizi cennet köşk ve saraylarına yerleştir.

 

            Arzın yarılacağı kıyametin kopacağı ve bütün yüzlerin hayy-ı kayyüm (diri ve daim) olan Allah’a baş eğeceği günde bize merhamet et. Korkulardan selamet, yangın ve depremlerden emniyet ver. Va’d ettiğin şey (cennet ve cemalin)e kabiliyyetle bizi rızıklandır. Bizi alıştırdığın gibi ihsanını daim kıl. Verdiklerini mübarek eyle. Üzerimize ni’metini tamamla. Rahmetinle bizi cennetine koy. Kalblerimize sana ulaşabileceğimiz bir nur kıl. Bizi Hazretine yaklaştıracak salih amellere muvaffak kıl. Her işinde sana tevekkül edenlerden eyle. Mahşer günü huzurunda bizi mahcup etme. Dünya rezilliği ve ahiret azabından eman ver. Cennette bize kıymetli, değerli, rahmet hullelerini giydir.

 

            Allahım Şerefli Nebi, O’nun temiz evladı ve torunları hürmetine duamızı kabul buyur.


KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan-ı Şerif'in Faziletleri (2)
« Yanıtla #17 : 11 Haziran 2015, 13:16:45 »
Ramazan-ı Şerif'in Faziletleri (2)


PEYGAMBER EFENDİMİZİN MİMBERDE AMİN DEMESİ

Cabir(r.a)’den: Peygamber Efendimiz bir gün minbere çıkarken birinci basamakta “amin” dedi. İkinci basamağa çıkarken tekrar “amin” dedi. Üçüncü basamakta tekrar “amin” dedi. Minberden inince ashap: “Ya Rasülullah! Niçin her basamakta amin dediniz?” Dediler. Efendimiz: “Birinci basamağa çıktığımda Cebrail geldi ve Ramazan-ı Şerif’e ulaşıp mağfiret olunmadan Ramazan-ı Şerif çıkan kimse bedbaht olsun. dedi. Ben de, amin, dedim.

 

İkinci basamağa çıktığımda; anne babasına yetişip onlara iyilik sebebiyle cennete giremeyen kimse bedbaht olsun, dedi. Ben de, amin ,dedim.

 

Üçüncü basamakta ise; yanında senin ismin anılıp ta salâvat okumayan kimse bedbaht olsun, dedi. Ben de, amin, dedim. (Galiyet-ül-Mevaiz.)

 

Ayların sayısı Yakup (a.s)’ın evladı gibi 12 dir. Nasıl ki Yusuf (as), babası yanında diğer kardeşlerinden kıymetli idiyse; Ramazan-ı Şerif te Allah katında diğer aylardan daha kıymetlidir.

 

Denildi ki: Senenin tamamı öldürücü zehir, Ramazan-ı Şerif onun panzehiridir. Konuşma öldürücü zehir, Allah’ı zikir onun panzehiridir. Dünya öldürücü zehir, züht onun panzehiridir. Mal öldürücü zehir, zekât onun panzehiridir. (Galiyet-ul-Mevaiz.)

 

Hulasa: Ramazan-ı Şerif ayların efendisi, Cuma günlerin, Kur’an-ı Kerim kelâmın, Muhammed Aleyhisselam bütün mahlûkatın efendisidir. Kur’an-ı Kerim’in efendisi ise; Ayet-ül’kürsidir.

 

Hz. Ali(ra)’nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz;

 

Ya Ali! Beşerin efendisi Adem(a.s), Arabın efendisi Muhammed (as), fakat övünmek yok. Fakirlerin efendisi Selman), Rum’un efendisi Suhayb, Habeşlilerin efendisi Bilâl, Dağların efendisi Tûr Dağı, Günlerin efendisi Cuma günü, Kelâmın efendisi Kur’an-ı Kerim. Kur’an-ı Kerim’in efendisi Bakara Sûresi, Bakara Suresi’nin efendisi Ayet-ül kürsidir. (Ramuz-ul Ehadis c.1 s302)

 

Hadis-i Şerif: Her kim her namazdan sonra Ayet-ül kürsi’yi okursa; cennete girmekten onu sadece ölüm alı koyar. Onu okumaya ancak sıddık ve âbidler devam eder. (Ruh’ul-Beyan)

 

(1). Hususiyle iftar vaktinde perdeler kalkar ve dualar şüphesiz kabul olunur.

 

HİKAYE

 

Musa (as) Tûr-i Sina’da Cenab-ı Hakk’a münacatında: “Ya Rab! Bana kelâmını işitmekle ikramda bulundun ve beni kelim ittihaz ettin. Böle bir ikram ile başka kullarına da ikramda bulundun mu?” Diye sual etti.

 

Allah-ü Tealâ: “Ey Musa! Benim kıyamete yakın göndereceğim kullarım vardır ve onlara Ramazan orucunu farz kılarım. Ben onlara senden daha yakınım. Zira her ne kadar seninle vasıtasız konuşsam da; benimle senin aranda yetmiş bin perde var. Ümmet-i Muhammed oruç tutuklarında, iftar vaktinde dudakları beyazlaşıp renkleri sararır. Ben o perdeleri o anda kaldırırım Ya Musa!” Buyurdu. (Mevızadan)

 

Cenab-ı Hak, Bakara Sûresi 185. Ayet-i kerimesinde: “Ramazan ayı, Kur’an’ın indirildiği aydır.”

 

Kadir Sûresi 1. Ayet-i kerimesinde: “Biz onu (Kur’an’ı ) Kadir Gecesinde indirdik.”

 

Duhan Sûresi 3. Ayet-i kerimesinde: “Biz onu (Kur’an’ı) Mübarek bir gecede indirdik.”

 

İsra Sûresi 106. Ayet-i kerimesinde: “Biz onu Kur’an olarak, insanlara dura dura okuyasın diye (ayet ayet, süre süre) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik”. Buyuruyor. Bu ayet-i kerimeler hakkında İbni Abbas(r.a)’a soruldu. O, şöyle cevap verdi: Kur’an-ı Kerim Kadir gecesinde topluca Levh-i Mafhuz’dan, dünya semasındaki Beyt-ül İzzet’e indirildi. Sonra Cebrail (as), 23 senede Peygamberimize indirdi. (Meâlim)

 

(2) Hadisi Şerif: İbni Mes’ud (ra)’ dan: İlim öğrenmek isterseniz; Kur’an-ı Kerim’i takip ediniz. O’nda evvelkilerin ve ahirkilerin ilimi vardır.

 

Rivayet

Ariflerden biri: “Acaba Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizin; “Müminin ruhu cesedinden, hamurdan kılın çıktığı gibi çıkar” Hadis-i Şerifine delil olacak bir ayet-i kerime var mıdır? Diye düşünüp Kur’an-ı Kerimi dikkatlice hatmetti. Fakat bulamadı. Rüyasında Efendimizi görüp :”Ya Rasülellah! Kur’an-ı Kerim’de, bu hadisin manasını bulamadım.”dedi. Peygamberimiz: “Yusuf Sûresi’nde ara.” buyurdular. Uyanınca Yusuf Sûresi 31. Ayet-i kerimenin bu manaya delil olduğunu anladı. Ayet-i kerime: “Kadın, onların dedikodusunu duyunca , onlara davetçi gönderdi; onlar için dayanacak yastıklar hazırladı, her birine bir bıçak verdi, ‘(Kadınlar meyveleri soyarken Yusuf’a) “Çık karşılarına, dedi. Kadınlar onu görünce, onun büyüklüğünü anladılar. (şaşkınlıklarından) ellerini kestiler ve dediler ki: Hâşâ Rabb’imiz! Bu bir beşer değil” “Bu ancak üstün bir melektir” Yusuf Sûresi 31

 

Kadınlar, Yusuf (a.s)’ ın güzelliği karşısında ellerini kestiler. Fakat acısını hiç duymadılar. Mümin de rahmet meleklerini, Cennetteki makamını, oradaki nimetleri, hurileri ve köşkleri görünce ölüm acısını hissetmez (Kudsi Mesnevi şerhinden)

 

Allah-ü Tealâ’nın anlama imkânı bahşettiği kimselerin her şeyi Kur’an-ı Kerim’den çıkarmaları mümkündür. Hatta bazı âlimler Rasülullah Efendimiz 63 sene yaşayacağını, Münafikun Sûresi’nde: “Allah (c.c), eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (El-Münafikun- 11) ayet-i

 

kerimesinden anlamışlardır. Çünkü sure 63. Sûredir ve ondan sonra Tağabün (aldanma) sûresi vardır. Peygamberimizin yokluğunda ise insanların, her yönden aldanması zahir olmuştur.

 

İKİ VAİZ KUR’ANI KERİM VE ÖLÜM

İbni Mes’ud(ra) anlatıyor:

 

Rasülüllah’ın ayrılığı yaklaştığında bizi, Aişe (r.a) validemizin evinde topladı. Bize baktı, mübarek gözleri yaşardı ve: “Size merhabalar olsun. Allah size selamet versin. Size takvayı ve Hz. Allah’a itaati tavsiye ederim. Ayrılık vakti yaklaştı, Allah’a ve cennetlere dönüş vakti geldi. Beni ehl-i beytimin erkekleri yıkasın. Bu elbiseme, yahut şu Yemen elbisesine kefenleyin. Yıkama ve kefenleme işi bittiği  zaman bu odada, şu yatağımın üzerine, şu kenara koyun ve bir saatliğine odadan çıkın. Benim üzerime ilk cenaze namazını ordusu ile beraber Cebrail(as), sonra ordularıyla beraber sırasıyla Mikail (as), İsrafil (as) ve Azrail (as) kılarlar. Sonra bölük bölük odama girip sizler kılarsınız.” Buyurdular. Bunu duyan ashap feryat ederek ağladılar ve: “Ya Rasülellah! Rabb’imizin nuru, bizim topluluğumuzun mumu (ışığı), işlerimizin sultanısın. Sen aramızdan ayrılınca biz kime müracaat edeceğiz?” Efendimiz:

 

Ben sizi; gecesi de, gündüzü gibi aydınlık olan geniş bir yol üzerinde bıraktım ve size biri konuşan, diğeri susan iki vaiz bıraktım. Konuşan: Kur’an-ı Kerim, susan ölümdür. Herhangi bir işte bir müşkilat çıkarsa; Kur’an’a ve sünnetime müracaat edin, kalbiniz katılaştığı zaman ölüm ve ölüm ahvalini düşününüz. “(İsmail Hakkı Bursevi rh)

 

(3) İbni Ömer (r.a)dan: Efendimiz: “Hilâli görmedikçe oruç tutmayınız. Hilâli görmedikçe bayram yapmayınız. Eğer hava kapalı olursa sayıyı otuza tamamlayınız.” Buyurdular.

 

Yani: havada kapalılık  olmazsa, Ramazan hilâlini görmedikçe oruca, Şevval hilâlini görmedikçe bayrama başlamayınız. Eğer havada kapalılık olursa, o zaman içinde bulunduğunuz ayı otuza tamamlayınız.

 

Çünkü sabit olan her şeyde asıl olan yokluğuna delil olmadıkça devam etmesidir. Ay sabit, şüphe ise çıkıp çıkmadığındadır. O da ya hilâli görmekle, yahut sayıyı otuza tamamlamakla çıkmış olur.

 

Şunu da bilmelidir ki; Hadis-i Şerifteki ifadeye göre, hilâli görmekle Ramazan orucu farz olsa da, bayram yapılsa da, kişi kendi başına oruca yahut bayrama başlamamalı; hakime durumu haber verip onun ilânına göre amel etmelidir.

 

Eğer gök yüzünde kapalılık varsa; Ramazan hilâlinde, hür olsun, köle olsun, erkek olsun, kadın olsun, Müslüman, akil baliğ ve âdil (iyi halleri kötü hallerinden çok olan) bir kişinin şahadetini hakim kabul eder. Yalnız ben şehir dışında iken, yahut bulutlar arasındaki bir boşlukta hilali gördüm, derse kabul eder; değilse etmez.

 

Fâsık kimse hilâli gördüm derse, bu şahadeti dinî mesele olduğu için kabul edilmez.

 

Bayram hilâlinde havada kapalılık olduğu zaman, bir kişinin şahitliği kabul edilmez. İki hür erkek veya iki hür kadının şahadeti kabul edilir

.

(4) Ebu Hüreyre (ra)’ dan rivayet edilen Hadis-i Şerif buna uygundur:

 

Allah-ü Tealâ cenneti yarattığında, Cebrail’e: “Git ve cennete bak.” Buyurdu. Cebrail (a.s) cennete bakıp geldi ve: “Ya Rab! İzzetine yemin ederim ki, cenneti duyan herkes bu cennete girer. (Yani girmek için ne yapmak icap ederse onları yapar.)” dedi. Hz. Allah; Cennete girmeye sebep olan ibadetleri, ibadetlerdeki zorlukları, onlara devam etmeyi ve nefsin isteklerine karşı koymayı, Cebrail(a.s)’ a gösterdi de Cebrail (a.s): “Allah’ım! Hiçbir kimsenin buraya girememesinden korkuyorum.” Dedi.

 

Allah-ü Tealâ cehennemi yaratınca Cebrail (a.s)’a: “Git! cehenneme bak.” Buyurdu. Cebrail (a.s) bakıp geldi ve: “Ey Allah’ım! Bu cehennemi duyan hiçbir kimse buraya girmez. (Yani girmemek için ne yapmak gerekirse onu yapar).” dedi. Hz. Allah Cehenneme girmeye sebep olan içki, zina, gıybet, faiz gibi haram olan şeyleri gösterince, Allah’ım! Herkesin buraya girmesinden korkuyorum.” Dedi.

 

Hadis-i Şerif: Enes (ra) dan: Cehennem ehlinden dünyada kendisine en çok nimet verilen bir kişi getirilir. Cehenneme bir daldırılır ve “Ey Ademoğlu! Bundan önce hiç hayır gördün mü? Sana hiç nimet verildi mi? Diye sorulur.  O: “Hayır! VAllahi Ya Rab (bana hiç nimet verilmedi der) Cennet ehlinden dünyada çok sıkıntı çekmiş bir mümin getirilir, Cennete bir daldırılır ve: “Ey Ademoğlu! Bundan önce hiç sıkıntı gördün mü? Sana bir zorluk dokundu mu? Diye sorulur. “Hayır! VAllahi Ya Rab. Hiçbir sıkıntı çekmedim.” der. (-1-) (Şerh-i Meşarik)

 

 

Hadisi Şerif: Ebu Hüreyre (ra)den: Peygamber Efendimiz şöyle buyurdular: İnsan oğlunun yaptığı her iyi ameli 10 ila 700 kat arası mükafatlandırılır. Ancak oruç müstesna; orucun sevabı hesapsızdır.

 

Çünkü oruç ancak sabırla eda olunur. Hz. Allah sabırlılar hakkında: Ayet Meali: “... yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.” Buyurmuş.(Ez- Zümer –10)

 

Bütün ibadetlerde sabır vardır. Ancak oruçta sabır diğer ibadetlerden farklıdır. Zira sabır 3 kısımdır:

 

1. Allah'a itaat hususunda sabır

2. Allah’ın haram kıldığı şeyleri yapmamak için sabır

3. Belâ ve musibetlere karşı sabır.

 

Bu üç kısım sabrın tamamı oruçta mevcuttur. Şöyle ki;

İbadet üzerine sabretmek vardır. Allah’ın haram kıldığı şeylere karşı sabır vardır. Açlık ızdırabı ve susuzluk harareti, beden zayıflığı üzerine de sabır vardır. Oruçlu bütün bunları Allah rızası için yapar. Kadın kocasının izni olmadan nafile orucu tutamaz.

 

Oruçlu en büyük arzuları olan yemek, içmek ve cinsi münasebetten kendini tuttuğu için Allah’ın ahlâkı ile ahlâklarmış olur. Kim ki yemesini, içmesini, şehvetini Allah için terk ederse; Allah cc. Onlara karşılık kendisine daha hayırlı şeyler ihsan eder.

 

Nitekim Hz. Allah: Ayet Meali; “... Kendiniz için önceden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız, Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere...” Buyuruyor.(El- Müzzemmil- 20)

 

Hadis-i Şerif: Peygamber Efendimiz bir adama; “Sen Allah korkusundan dolayı bir şeyi terk edersen, Hz. Allah sana ondan daha hayırlısını verir.”

 

RİVAYET:

ORUÇLULAR İÇİN SOFRA

Oruçlular için, Kıyamet günü arşın altında bir sofra kurulur. İnsanlar hesapta  iken, onlar o sofrada yemek yerler. İnsanlar : “Bunlar kimlerdir, biz hesapla uğraşırken yemek yiyorlar?” Derler. O’nlara: “Siz yemek yerken onlar oruç tutuyorlardı.” Denilir. (Mecalis-i Rumi)

 

(5) İmam-ı Süyüti bazı kitaplarda insanların tebrik edileceği hususları beyan ederken şu hususları zikretmiştir:

 

Hastalıktan kurtulunca, Haccı tamamlayınca, Hacdan dönünce, nikahtan sonra, çocuğu dünyaya gelince, Ramazan-ı Şerif ayına kavuşmakla... tebrik edilir demiştir.

 

Hadis-i Şerif: İbniAbbas (ra)’dan: Efendimiz “Cuma namazından dönen bir (din) kardeşi ile karşılaşan; “Allah bizden ve sizden kabul etsin” diye söylesin.” buyurdu.

 

Hayır isabet ettiğinde tebrik etmek, bir belâ geldiğinde teselli etmek,  hastalanınca ziyaret etmek komşuluk haklarındandır.( Mefatih)

 

Hadis-i Şerif: Zeyd İbni Halid (ra)’dan: Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun ecrinden hiçbir şey noksanlaşmaksızın aynı ecir ona da verilir.

 

Hammad bin Seleme, her gece 50 (elli) oruçluya iftar ettirirdi, bayram gelince onları ayrı ayrı giyindirirdi.

 

Zulmedeni affedenler, kötülük yapana iyilik yapanlar, Allah'ın verdiği nimetlerden, başkalarına ihsan edenler iyi kimselerden kabul edilirler.

 

Hadis-i Şerif: Kim bir açı doyurursa veya elbisesi olmayana elbise verirse, yahut bir yolcuyu barındırırsa; Allah onu kıyamet korkularından muhafaza eder.

 

HİKAYE

 

Abdullah bin Mübarek, fakirlere ve ilim talebelerine her sene 100 bin dirhem verir ve Fudayl bin İyad’a: “Siz dünya ile meşgul olmayınız, ilim tahsili ile meşgul olunuz, ben sizin geçiminizi temin ederim.” Derdi.

 

 

HİKAYE

 

Yahya Bermeki, her ay Süfyani Sevri (rh)’a 1000 dirhem verirdi. Süfyani Sevri secdeye varıp “Allah’ım! Yahya dünya işlerinde bana kâfi geliyor. Sen de âhiret işlerinde ona kâfi ol” Diye dua ederdi. Yahya Bermekiyi vefatından sonra bazı arkadaşları rüyada görüp; “Allah sana ne ile muamele etti?” Diye sordular. O: “Süfyan’ın duası hürmetine Hz. Allah beni mağfiret etti.” Dedi.( Mefatih)

 

Cennet kapılarının açılıp cehennem kapılarının kapatılmasına gelince; insanları, emir olundukları Ramazan orucuna ve o oruca hazırlanmaya teşviktir. Zira, sanki cennet kapıları açılmış onları bekliyor ve oruç sebebiyle cehennem kapıları da onlar için kapatılmıştır.

 

Ayrıca cennet kapılarının açılması; Allah’ın rahmetinin inmesinden, ibadetlerin Allah’a yükselmesinden, cennete girmeye sebep olan ibadetlerin çokça yapılmasından kinayedir.

 

Cehennem kapılarının kapatılması da ona girmeye sebep olan küçük günahlara ısrarın ve büyük günahların yok denecek kadar azalmasından kinayedir. Oruç sebebiyle bir çok günahlar bağışlanır.

 

Bu ayın şeref ve büyüklüğünün delillerinden olan, şeytanların bağlanmasının alâmeti, önceden günahlara dalan kimselerin bu ayda sakınmaları, önceden namazda tembellik edenlerin namaza başlamaları, Kur’an-ı Kerim ve nasihat dinlemeleridir.

 

Şeytanların bağlanması, oruçluların Şeytanın vesveselerini kabul etmemelerinden mecazdır. Zira Ramazan-ı Şerif ayı girdiğinde insanlar oruçla meşgul olurlar. Bir çok günah ve isyanlara sebep olan öfke ve şehvet kuvveleri kırılır. Aklî ve melekî  kuvveleri kendilerini ibadet ve itaate yöneltir. (Mecalis-i Rumi’ den)

 

Hadis-i Şerif:  Ebu Hüreyre (r.a) ‘dan rivayet edilmiştir.Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

 

Ağız kokusu insanlar nazarında hoşlanılmayan bir şey olsa da, itaatten kaynaklandığı için; Allah katında misk kokusundan daha makbuldür. Hatta normalde ağız kokusunu misvakla temizlemek lazım iken, İmam-ı Şafi Hazretleri oruçlunun ağız kokusunun devamını müstehab görmüştür.

Oruçlunun ağız kokusu Allah’a itaatin ve onun rızasını talebin bir eseri olduğundan ahirette misk kokusundan daha güzel kokacak ve oruç ehli, insanlar arasında bununla meşhur olacaktır. Oruç, dünyada kul ile Rabb’i arasında gizli olduğundan; Ahirette açığa çıkacaktır.

 

Hadis-i Şerif: Enes (ra)’ dan merfu olarak: “Oruçlular kabirlerinden ağız kokuları miskten daha güzel koktuğu halde çıkarlar ve bu kokular ile tanınırlar.”

 

 

 

Hadis-i Şerif: Oruç kalkandır:

Yani oruçlu, oruç sebebiyle kendisini Ahirette cehennemden, dünyada günahlardan ve Şeytan’ın vesveselerinden korur. Ancak kalkanın insanı koruması için sağlam ve yırtık olmaması gerektiği gibi, orucunda; hatalardan ve oruca zarar verecek şeylerden korunması icap eder. Onun için oruçlu, sadece yemeden içmeden değil, kötü, lüzumsuz, çirkin şeyler konuşmaktan ve yasaklanan her şeyden uzak durmalıdır.

Her hangi bir kimse kendine söverse; ona mukabele etmemeli, sadece: Ben oruçluyum.” Demelidir. (Mecalis-i Rumi)

 

(6) Hadis-i Şerif: (İbni Abbas (r.a)’ dan): Ramazan-ı Şerif ayının ilk gecesi, Arş’ın altından bir rüzgar eser. Ona; “Müsire” denilir. Cennet ağaçlarının yaprakları ve kapılarının halkaları hareket eder.

İşitenlerin kendisinden daha güzelini işitmediği bir ses duyulur. Huriler cennetin şerefeleri üzerine çıkıp: “Allah-ü Tealâ’ dan bizi isteyen yok mu? Bizi ona versin.” Derler. Sonra, “Ya Rıdvan! Bu gece hangi gecedir?” Diye sorarlar. Rıdvan: “Ey huriler! Bu gece Ramazan-ı Şerif’in ilk gecesidir.” Der. (Mev’iza Kitaplarından)

 

RİVAYET: RAMAZANI ŞERİFİN ŞEFAATI

 

Ramazan-ı Şerif kıyamet günü en güzel bir surette gelip Allah-ü Tealâ’nın huzurunda secde eder. Hz. Allah:

“İsteğini söyle! Senin kıymetini bilen, hakkını ödeyenin elinden tut.” Buyurur. Ramazan-ı Şerif kıymetini bilenlerin elinden tutar, onlara vakar tacı giydirilir ve onlara şefaatçi olur, ve kendisine 1000 huri verilir. Sonra Burak’a bindirilip; ne istiyorsun? Denilir. Ramazanı Şerif : “Firdevs cennetlerinde Habib’inin civarına inmesini istiyorum” Der. Ona Firdevs cennetlerinden her birinde bir milyon köşk bulunan, kırmızı yakut ve yeşil zebercedden inşa edilmiş 100 bin şehir verilir. Bunun delili. “Yalnız sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir.” Ayet-i kerimesidir.(Ez- Zümer-10)  ( Zühret-ür Riyaz).

 

(7)

Sükut te 7000 hayır vardır ki, bunlar 7 kelimede toplanmıştır:

1.                 Sükut meşakkatsiz ibadettir.

2.                 Sükut takısız süstür.

3.                 Sükut saltanatsız heybettir.

4.                 Sükut bekçiye ihtiyacı olmayan kaledir.

5.                 Sükut insanlardan özür dileme ihtiyacı hissettirmez.

6.                 Sükut Kiramen Kâtibin Meleklerini (hususuyla günahları yazan meleği) istirahat ettirmektir.

7.                 Sükut oruçlunun kusurlarını örten bir perdedir.

Sükut, âlim için bir süs, cahil için ise bir örtüdür. (İmam-ı Gazali’nin Bidayet’ül Hidaye şerhinden)

 

Lâtife:

İmam-ı Âzam Ebu Hanife (rh) hazretleri, talebeleri İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed (rh) ile beraber oturmuşlar, güneş doğduktan sonra kılınan sabah namazının hükmünü müzakere ediyorlardı. Köyünde fakih geçinen cahil biri geldi. İmamı Âzamın ayağında bir rahatsızlık olduğu için ayağını uzatmıştı. Gelen kişiyi güzel ve kıymetli elbiseler içinde heybetli bir şekilde görünce ayağını topladı. Bu fakih geçinen kişi oturunca “Ya İmam! Fecir doğmadan (sabah namazı vakti girmeden) güneş doğarsa, sabah namazının hükmü ne olur?” Dedi. Bunun üzerine İmam-ı Ebu Yusuf ve İmamı Muhammed Hocalarına: “Efendim! Ayağınızı uzatabilirsiniz” Dediler ve derse devam ettiler. Evet Sükut, âlim için ziynet, cahil için örtüdür.

 

Oruçlular İçin Cehennemden Berat

 

Nebi (a.s) dan: Mirac gecesinde Sidre-i Münteha’da, daha önce hiç görmediğim büyüklükte bir melek gördüm. Bir elini başının üzerine, diğerini sırtına koymuş vaziyette cennet-i Âlâ’da duruyordu. Allah’ı tesbih ettiği zaman sesinin güzelliğinden Arş-ı Âlâ titriyordu. Cebrail (as)’ a:” Bu kimdir?” Diye sordum. “Bu Allah-ü Tealâ’nın, Âdem (a.s)’ dan iki bin sene evvel yarattığı bir melektir.” Dedi. “Şu ana kadar nerede idi?” Dedim. “Arş-ı Âlâ’nın sağında, cennet-i Âlâ’da güzel, yeşillik bir yer var, orada idi ve Hz. Allah senin için ve Ramazan orucu tutan ümmetlerin için tesbih etmesini emretti.” Dedi.

 

Önünde her birinde nurdan  bin kilit olan iki sandık gördüm. Cebrail(as)’a: “Bu sandıklar nedir?” Diye sordum. “Kendisine sor.” Dedi. Sordum. “Ümmetinden oruç tutanların cehennemden beratları var. Sana ve ümmetine ne mutlu.” Dedi.( Ruh-ul Beyan ve Mefatih-üt Tefasir’ den)

 

Onun için kabir ehli oruç tutanlara gıbta ederler.

 

Hadis-i Şerif : (İbni Ömer (r.a)’ den): Efendimiz: Her mezarlıkta bir melek: “ Ey kabir ehli! Bu gün kime haset ediyorsunuz? (imreniyorsunuz)” Diye seslenir. Onlar: “Biz mescid ehline haset ediyoruz. Çünkü onlar namaz kılıyorlar, biz kılamıyoruz, oruç tutuyorlar, biz tutamıyoruz, sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz, Allah’ı zikrediyorlar, biz zikredemiyoruz.”Diye cevap verirler ve geçmiş zamanlarına pişman olurlar. Ancak pişmanlıklarının kendilerine faydası olmaz.

 

(8)

 Ayet Meali : Gök ve yer, onlar (Firavun ve Karun) ın ardından ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.”(Ed- Duhan- 29)

 

Rivayet

 

Mümin öldüğü zaman, onun ardından yer ve gök 40 gün ağlar. Firavun ve kavminin semaya çıkacak hiçbir salih ameli yoktu ki; ölünce sema amel gelmiyor diye ağlasın. Yerde yaptıkları hiçbir salih amel yoktu ki ;öldükten sonra yer ameller yok oldu diye ağlasın.

 

Hadis-i Şerif: Enes (ra)’dan: Semada her mümin için iki kapı vardır; birinden rızkı çıkar (iner), diğerinden ameli (semaya) girer. İnsan ölünce her ikisi de kesilir ve bu kapılar ağlarlar,

 

Ata (rh): “Semanın ağlamsı etrafının kızarmasıdır.” dedi.

 

Bizim üç bayramımız vardır:

 

1.            İftar bayramı, bu tabiî bir bayramdır.

2.            İman-ı kâmil ile ruhu teslim edince ölüm bayramı. Bu büyük bayramdır.

3.            Ahirette Cemâl-i İlâhi’yi görünce olan bayram ki; bu en büyük bayramdır.      ( Mefatih)

 

Orucu muhafaza kulu Allah’ın rızasına yaklaştıran, Allah’a dost kılan amellerdendir.

 

Hadis-i Şerif: Kim üç şeyi muhafaza ederse; gerçekten Allah’ın dostu olur. Kim de onları zayi ederse; gerçekten Allah’ın düşmanı olur. Bunlar: namaz, oruç ve cünüplükten gusüldür.

 

(10)

 Teravih kılarken, ya geceyi ihya etmeye, yahut vaktin sünnetine, ve ya teravihe, yahut Ramazanı ihya etmeye niyet eder. Her selâmdan sonra niyete gerek yoktur.

 

Teravih namazı geçse; ne tek başına, ne de cemaatle kaza edilmez. Çünkü, kaza farz ibadetlere mahsustur.

 

Yatsı namazını tek başına kılan teravihi cemaatle kılabilir, ancak farzda cemaati terk edenler, teravihte cemaat olmazlar.

 

Teravihi yalnız başına kılan, vitri cemaatle kılabilir.

 

Şu zamanlarda imamın, sünnetin en az miktarlarından fazla uzatması cemaati bıktıracağı için mekruh olur. Tesbihlerde, en az sünnet miktarı; üçer defa söylemektir.

 

Yine imamın, cemaati sünnetin en az miktarını edadan, teşehhüd okumayı tamamlamaktan aciz bırakacak şekilde acele etmesi de; mekruhtur. Eğer cemaate ağır gelmezse; imam teşehhüdden sonra Peygamberimize salât okur. Şayet ağır gelirse, yalnızca “Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed”der.

 

Münafıklara benzemek ve tembellik olacağı için, cemaatten birinin selâmdan sonra oturup., rükuya yakın imama uyması mekruhtur.

 

Eğer son ka’denin tamamında uyuya kalırsa, uyanınca teşehhüt miktarı kadar oturması gerekir, değilse namazı bozulur.( Rumi)

 

(9) Teravih namazının cemaatle kılınması, Hz. Ömer (r.a)’ın fiili ile sünnet olmuştur.

 

Hadis-i Şerif: Benden sonra hususiyle Ebu Bekir ve Ömer’e uyunuz.

 

Ashabın tamamı Hz. Ömer’e bakarak teravih namazını cemaatle kıldığı için bid’at değildir. Fakat cemaati usandıracak kadar uzun, bugünkü imamların çoğunun yaptığı gibi namazı bozacak kadar acele olmamalıdır. Yine bugün birçoklarının yaptığı gibi, eve imam tutarak teravih namazı kılmak ta şiddetle mekruhtur. Feteva-i Hindiye’de böyledir. (Galiyet’ül Mevaiz)

 

Bilmiş ol ki, şer’an itikaf; Allah’a itaat ve Allah’ın (rızasına) yaklaşmak maksadıyla mescitte beklemektir. Önceki peygamberlerin dininde itikaf ibadeti vardı. Hz. Allah: ”Biz, Beyti (Kâbe’yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim’in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail’e: Tavaf edenler, itikâf yapanlar, rüku ve secde edenler için evimi temiz tutun, diye emretmiştik.” Buyuruyor. (El-Bakara -125)

 

Eğer kalbî ihlâs ile yapılırsa itikaf; en şerefli amellerdendir. Çünkü bunda, kalbi Allah’tan başka har şeyden boşaltmak vardır.

 

Îtikâf yapan kişi, büyüklerden birine bir haceti olup kapısında bekleyen ve işim görülmedikçe buradan ayrılmam diyen, kişiye benzer. Çünkü mutekif; Allah’ın evinde oturup mağfiret olunmadıkça, buradan ayrılmam, demektedir.

 

Hadis-i Şerif: Kim bir (din) kardeşinin ihtiyacı(nı gidermek) için yürürse; 20 sene îtikâf yapmış gibi olur. Kim de bir gün îtikâf yaparsa; Hz. Allah onunla Cehennem arasında 30 hendek koyar ki, her hendek, doğu ile batı (arasındaki mesafeden) uzaktır.

 

Hadis-i Şerif: Ali Bin Ebu Talib (r.a)’ dan: Peygamber Efendimiz buyurdu ki: “Kim Ramazan-ı Şerif’te 10 gün îtikâf yaparsa; iki hac ve iki umre yapmış gibi olur.

 

Hadis-i Şerif: Kim cemaatle namaz kılınan bir mescitte akşam ile yatsı arasında îtikâf yapar ve namaz ve Kur’an dışında hiçbir şey konuşmazsa; onun için Cennette bir köşk bina etmek Allah cc. üzerine bir hak olur.

 

Hadis-i Şerif: İbni Abbas(ra)dan: Peygamberimiz buyurdu ki: İtikâf yapan günahlardan kendini tutar, bütün iyi işleri yapanlar gibi kendisine iyilikler yazılır.

 

İtikâf meşrudur, Allah (ın rızasın)a yakınlıktır ve her vakitte müstehabdır. Kadir Gecesini arayanlar için Ramazanı Şerif’in son on gününde en güzel ibadettir ve itikâf ancak niyetle sahih olur.

 

İtikâf yapan kişinin, ihtiyacını görmek gibi zaruri şeyler için mescit ten çıkması caizdir.

 

Cuma namazı kılınmayan mescitte itikaf yapan kimsenin Cuma Namazı için çıkması vaciptir.

 

Bütün mescitlerde itikaf sahihtir, ancak Cuma namazı kılınan mescitte daha efdaldir.Kadın evinde mescit (namazgah) olarak ayırdığı yerde itikafa girer.

 

İtikaf yapanın, namaz kılması, Kur’an-ı Kerim okuması ve zikretmesi müstehabdır.

 

İtikafın en efdali, Mescid-i Haram’da, sonra Mescid-i Nebî’de, sonra Mescid-i Aksa’ da, sonra Cuma namazı kılınan mescitlerde yapılandır.

 

İtikafın şartı; akıllı ve temiz olan Müslüman’ın niyet etmesidir.

 

İtikâf 3 kısımdır:

1.            Vacip, nezir edilen itikaf

2.            Sünnet-i müekkede, Ramazan-ı Şerif’in son on günündeki itikaf

3.            Sünnet, bu ikisi dışında ki itikaftır. Nezir edilen itikafta oruç şarttır.

 

Nafile itikafın en azı İmam-ı Muhammed (rh)’e  göre, gündüz veya gecede 1 saat İmamı A’zam (rh)’a göre, bir gün İmamı Yusuf (rh)’a göre, bir günün yarıdan fazlasıdır. (Dürrü Muhtar ve İbni Abidin’den kısaltılmıştır)

 



(-1-) “Demek ki dünyada bir eli yağda bir eli balda , her istediğini elde etmiş, bir çoklarının imrendiği rahat ve müreffeh bir hayat yaşamış insan, cehennem azabına bir dalıp çıkarılınca; dünyada sürdüğü bütün zevki, sefayı unutuyor. Öyle ise bütün zorluklar cehennemde mevcut. Yine dünya hayatı tamamen sıkıntılarla geçmiş bir Müslüman, Cennete şöyle girip çıkınca bütün sıkıntıları unutuyor. Öyle ise, bütün kolaylıklar cennette mevcuttur.”

 
KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Ayındaki Son Sohbet (1)
« Yanıtla #18 : 11 Haziran 2015, 13:25:11 »
Ramazan Ayındaki Son Sohbet (1)

(فَلَمَّاۤ اَحَسَّ عِيسَى مِنْهُمُ الْكُفْرَ قَالَ مَنْ اَنْصَارِۤي اِلٰى اللَّهِ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ نَحْنُ اَنْصَارُ اللَّهِ اٰمَنَّا بِاللَّهِ وَاشْهَدْ بِاَنَّا مُسْلِمُونَ(٥٢

(رَبَّنَاۤ اٰمَنَّا بِمَاۤ اَنْزَلْتَ وَاتَّبَعْنَا الرَّسُولَ فَاكْتُبْنَا مَعَ الشَّاهِدِينَ(٥٣

 

Îsâ (A.S.) onların (Yehûdîlerin) küfrünü hissedince: "Allah için (On'a giden yolda) bana kim yardım eder?" dedi. Havârîler, "Biz Allah'ın yardımcılarıyız. (Allah için sana yardım ederiz). Biz Allah'a îman ettik. Sen şâhit ol, biz müslümanız" dediler.

(Al’i İmran- 52)

 

(Ve ilâve ettiler): "Ey Rabbimiz! İndirdiğin (İncil)'e îman ettik ve Rasûle tâbî olduk. Bizi (vahdâni-yetini ve peygamberini ikrar ve tasdik eden) şâhidlerle berâber yaz...

(Al’i İmran- 52)

 

Allah-ü Teâla İsa (as)’ı Beni İsrail’e peygamber olarak gönderdiğinde İsa (as) tebliğ vazifesine başladı. Yahudiler onu memleketlerinden çıkarttılar. Annesi ile beraber çıkıp bir köye vardılar ve bir adamın misafiri oldular adam onlara gayet iyi davrandı. O şehirde de gaddar bir hükümdar vardı bir gün ev sahibi son derece üzüntülü bir halde evine döndü Hz. Meryem; hanımına; kocana ne oldu acaba? Çok mahzun bir hali var dedi. O, sorma dediyse de Hz. Meryem ısrarla sen bana söyle umarım ki Allah onun üzüntüsünü giderecek bir rahatlık verir dedi. Hanım: bizim zalim bir hükümdarımız var her gün bir eve kendisini ve ordusunu doyurmayı ve şarap içirmeyi emreder, eğer kişi o işi yapmazsa cezalandırır. Bugün nöbet bizde fakat bizim buna yetecek imkânımız yok dedi. Hz. Meryem; kocana söyle üzülmesin, ben oğluma söylerim dua eder sizin işiniz hallolur dedikten sonra. İsa (as)’a durumu haber verdi. O; bunu yapmak iyi olmaz dedi. Fakat annesi,adam bize çok iyilik ve ikramda bulundu sen aldırma bu işi yap dua ediver dedi İsa (as) peki hükümdar ve adamları yaklaşınca  tencere ve fıçılara su doldurup bana haber verin dedi. Suları doldurup haber verdiler. İsa (as) dua etti ve tencereler çorba ve et, fıçılarda şarapla doldu ki bir benzerini insanlar daha önce görmemişti. Hükümdar ve ordusu gelip yemekleri yediler şarabı içtiler. Şarabı içince hükümdar bu şarap hangi yerden diye sordu. Adam; falan yerden diye cevap verdi. O; benim şarabımda oradan ama bunun gibi değil dedi. Adam: hayır bu şarap başka yerden deyince hükümdar adama kızdı,bu sefer adam benim yanımda bir oğlan var ki Allah tan neyi isterse Allah ona verir,o Allah’a dua etti su şarap oluverdi dedi. Hükümdarın kendisinden sonra tahta geçirmeyi düşündüğü bir oğlu vardı ve herkesden çok onu severdi birkaç gün önce ölmüştü. Hükümdar İsa (as)’ı çağırıp oğlunu diriltmesini istedi. O: dirilmesi senin oğlun için hayırlı olmaz dediyse de hükümdar:

 

Mühim değil yeter ki sen oğlumu dirilt diye ısrar etti. İsa (as) eğer oğlunu diriltirsem beni ve annemi istediğimiz yere gitmemiz hususunda serbest bırakırmısınız? dedi. Hükümdar: Tamam dedi İsa (as)dua etti ve çocuk dirildi. Bunu gören halk silaha sarıldı. Dediler ki şimdiye kadar bu adam bizim her türlü varlığımızı yiyip bitirdi bundan sonrada oğlunu yerine geçirecek ve o yemeye devam edecek. Hükümdar ve oğlunu öldürdüler.

 

İsa (as) annesi ile oradan çıkıp havarilerin (-1-) yanına gitti. (1) Onlar balık avlıyorlardı. İsa (as) balık avlamak için bizimle yürümezmisiniz? dedi. Onlar: Sen kimsin dediler. O ben Meryem oğlu İsayım, Allah’ ın kulu ve rasuluyüm, Allah yolunda kim bana yardımcı olur dedi. Onlar derhal iman ettiler. İsa (as)ile yola çıktılar ve biz Allahın dininin ve Rasülü Hz. İsanın yardımcılarıyız, Rabbimiz, indirdiğin kitaba inandık,Peygamberin İsa (as)’a tabi olduk Bizi peygamberleri tasdik ederek şahit olanlarla beraber yaz dediler.

 

 

İbni Abbas (ra): Ayeti Kerimede geçen şahitler Muhammet (as) ve onu ümmetleridir; çünkü onlar Peygamberlerin Vahyi tebliğ ettiklerine şahadet edeceklerdir demiştir.

 

Ayet Meali: Ey Müslümanlar (Ümmeti Muhammed) böylece insanlara şahitlik etmeniz ve örnek olmanız,Peygamberinde size şahit olması için, sizi doğru yolda yürüyen hayırlı bir Ümmet yaptık. Zaten halen yönelmekte olduğunuz Kâbeyi Peygambere uyanlarla uymayanları ayırt etmek için Kıble kıldık. Bu elbette Allahın doğru yola yönelttiği kimselerden başkasına ağır gelecek. Allah imanınızı (önceki namazlarınızı) Zayi etmez. Şüphesiz Allah insanlara çok lutf edicidir. (El-Bakara- 143)

 

Ayeti kerime, Kıblenin Mescidi Aksadan Kâbe-i Muazzamaya çevrilmesi hususunda ileri geri konuşan Yahudi reisleri ve Mekke Müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Mekkeli Müşrikler: Muhammedin işi karıştı,doğduğu yeri özledi de namazında sizin beldenize dönmeye başladı,sizin dininize de döner dediler.  Bunun üzerine Allahü Teala şöyle buyurdu.

 

Ayet Meali: İnsanlardan akılsızlar şöyle diyecekler: Müslümanları eski kıbleden (Kudüs ten) çeviren ne? Deki: Doğu da Batı da Allah’ ın dır dilediğini doğru yola iletir. (El-Bakara- 142)

 

Yahudiler: Muaz Bin Cebel (ra)’a: Muhammed bizim kıblemizi hasedinden dolayı terk etti. Orası bütün Peygamberlerin kıblesidir ve Muhammed bilir ki  insanlar arasında en adil olan bizleriz. Muaz (ra) en adil biziz ve biz hak üzereyiz dedi. Bunu üzerine yukarıdaki Ayeti Kerime nazil oldu. Allahü Teala: “Biz sizi en hayırlı ve en adil ümmet kıldık”   buyurdu. Ayrıca:

 

      Ayet Meali: Siz(ümmeti Muhammed) insanlar için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İnsanlara iyiliği emrederiniz fenalıktan alı korsunuz ve Allah’a imanınızda devam edersiniz. Eğer kitap ehli de inansaydı muhakkak haklarında hayırlı olurdu. Onlardan inananlar var ama çoğu imandan çıkmıştır. (Al’i imran-110)

 

 

Rivayet

 

Musa (as) şöyle dua etti: Ya  Rab! Tevrat’ta, yüzlerinde  nur parladığı halde kabirlerinden kalkan bir ümmet buluyorum, onları benim ümmetim kıl.

Allahü Teâlâ: Onlar Ümmeti Muhammed dir. Buyurdu.

Musa (as) devamla:  Ya Rab onlar bu ikramı,üstünlüğü ne ile elde ettiler?

Allahü Tealâ:  Peygamberlerinin yüzü suyu hürmetine buyurdu.

 

 

İmam Busayri Kaside-i Bürde de ne güzel söyler

 

Ey İslâm Alemi! Müjdeler olsun hepimize; Çünkü bizim için yıkılması mümkün olmayan bir rukün vardır.

 

         H.Şerif: Ebu Said’i Hudri (ra)dan rivayet edilmiştir.Peygamber (as) bir gün ikindiden sonra kalktı ve kıyamete kadar olacak şeyleri bize anlattı, güneş hurmaların üstüne, duvarların etrafına kadar indi (batacak hale geldi) devamla şöyle buyurdu: Dünyadan geçen zamana göre geriye kalan bugünden geriye kalan kadardır. Dikkat edin bu ümmet son ümmettir. Bundan önce yetmiş ümmet geçmiştir en hayırlısı ve en değerlisi bu ümmettir.

 

Bu ümmete ikram edilen hususlardan biride “az amele çok sevap verilmesidir.” (2)

 

 

YAHUDİ HIRİSTİYAN VE MÜSLÜMAN

 

İbni Ömer (ra) dan Peygamber efendimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir.

H.Şerif: Sizinle Yahudi ve Hıristiyanların hali birçok işçi çalıştıran adama benzer. O:

-Kim bana,sabah namazından  öğleye kadar bir kirat’a çalışır dedi. (-2-) Yahudi çalıştı yine O:
-Gündüzün yarısından ikindi namazına kadar kim çalışır diye sordu. Hıristiyan çalıştı sonra O:

-İkindiden akşama  kadar iki kirata kim çalışır dedi. Siz çalıştınız onlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar ) kızarak,biz çok çalıştık az kazandık dediler.

 

O kimse onlara sordu.

-Size hakkınızı vermemezlik etim mi?

-Hayır dediler. O zaman dedi ki,

-Bu benim dilediğime verdiğim bir lütfumdur.(3)

     

 

ÜMETİ MUHAMMEDİN DİĞER ÜMMETLERE,  PEYGAMBERİMİZİN DE KENDİ ÜMMETİNE ŞAHİD OLMASI (4)

 

Ahirette, diğer ümmetlerin hepsi, kendi peygamberlerinin tebliğlerini inkar edecekler.

Peygamberler ise bunlar yalan söylüyor, biz tebliğ ettik diyecekler. Cenab-ı hak muhakeme icabı, o peygamberlerden tebliğ ettiklerine dair belge isteyecek, nihayet Muhammed ümmeti huzura getirilecek ve onlar şahitlik edecekler. Diğer ümmetler: Siz bizden sonra geldiniz bunları nereden biliyorsunuz? diyecekler. Ümmeti Muhammed’de: Allahım bize bir peygamber gönderdin ve bir kitap indirdin, Peygamberlerin tebliğ etiklerini orada haber verdin sen verdiğin haberlerde sadıksın ondan biliyoruz derler. Bunun üzerine Hz. Muhammed (as) getirilecek, kendisinden ümmeti sorulacak , tezkiye edilmeleri istenilecek, o da ümmetinin adaletine ve doğru söylediğine şahadet edecek ve onları açıkca tezkiye edecektir.

 

Onun için Havariler: Bizi şahitlerle yani Hz. Muhammed ve ümmeti ile beraber yaz demişlerdir.

 

Ey İslam Topluluğu; Ey Ümmeti Muhammed ! Ramazanı şerifin son günlerinde inci gibi pırıl pırıl tertemiz niyetle Rabimize münacat ederek şöyle söyliyelim: Rabimiz! Bize indirdiğin ve Namazın, orucun, Zekatın Farz olduğunu bildirdiğin Kuran’ı kerime inandık , teravih, itikaf, iftarda acele, sahurda tehir, Kur’an okuma, hatim duası, ilim meclisinde bulunma gibi hususlarda bize bilgi veren; gönderdiğin arabi, Ümmi Rasüle bütün söz ve davranışlarında  tabi olduk, bizi kendilerine in’am ettiğin, Peygamberler, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerden şahitlerle beraber yaz. Allahım onlar ne güzel arkadaştır.

 

Bir kişi kölesine birkaçgün bana hizmet edersen hürsün dese , üçgün hizmet ederse hür olur. Eğer çok günler derse imamı azama göre on gün hizmet edince hür olur, İmameyne göre yedi gün hizmet ederse hür olur. Otuz gün Rabbine hizmet eden nice ecirlere nail olur.

 

H.Şerif :  Ramazanı şerifin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden azattır.

 

Eğer denilirseki, bu mükafat gerektiği gibi oruç tutanlaradır. Bizde derizki: Bizim ümitlerimiz ne olacak Allahü Teâlâ, Merhametlilerin en merhametlisi, iyilerin en iyisi, cömertlerin en cömertidir, kendisinden bir şey umanı eli boş bırakmaz.

         

RİVAYET

BİR KESE ALTINI KABUL ETMEDİ

 

         Hz. Osman kölesine bir kese altın verip , git bunu Ebu Zerr-il Gıfariye ver, eğer kabul ederse sen hürsün dedi. Köle sevinçle Ebu Zerr-il Gıfariye gelip parayı vermek istedi, fakat o kabul etmedi. Bunun üzerine köle benim hür olabilmem senin bu bir kese altını kabul etmene bağlıdır deyince.Hz. Ebuzer , senin hürriyetin için ben hür olan nefsimi (paraya,dünyalığa) köle yapamam dedi. Köle üzgün vaziyette dönüp durumu anlatınca. Hz.Osman. Ben zaten onun öyle davranacağını biliyordum. Kalk sen yinede hürsün üzülme , ümitlerin boşa gitmesin diyerek köleyi azat etti.

 

 

DUÂ

 

         Allahım sen kerim olan Rab, Rahim olan Mevlâmızsın, Bizim ümitlerimizi boşa çıkarmazsın, dualarımızı reddetme susamış kalplerimizi rahmet ve mağfiretinle sula. İsyan hastalıklarının tabibi olan Peygamberin”Cennette reyyan isimli bir kapı vardır oradan ancak iman ehlinden oruçlular girer.” buyurdu. Sen alemlerin Rabbisin, Muhsinlerin ecrini boşa çıkarmaz, zayi etmezsin, biz her nekadar günahkar da olsak senin”Üzerinize oruç farz kılındı.”emrine iman ederek oruç tuttuk. Seyyidül mürselinin”Gecelerinin kıyamını size sünnet kıldım.” sözüne uyarak teravih namazı kıldık. Peygamberimize tabi olduk, Senin katından haber verdiği şeyleri en güzel bir şekilde kabul ettik, dünyevi zehirlerin panzehiri olan zekatı verdik, uhrevi sevabı ümit ederek sadaka-i fıtrımızı verdik. Çünkü o orucun kabulüne, günahlardan temizlenmeye, cehennemden azat olmaya ve Ahmed’i Muhtarın şefaatıne nail olmaya sebeptir. Yine biz efendimizin “Ya alim ol, ya talebe ol, Yahut onları dinleyici ol”sözüne uyduk meclislerde toplandık mabedlerde nasihatleri dinledik. Dinleyenlerin faziletini bize ver, çünkü sen iyilik yapanların ecrini zayi etmezsin. Bizi müslüman olarak öldür ve salihlerin sonuna katıver. Amin Ya Muin.



Dipnotlar:
(-1-) Havari: Yardımcılar demektir. İsa (as)’a iman eden ve  İsa (as) 33 yaşında diri olarak göğe kaldırıldıktan sonra yeryüzüne dağılıp dini yaymaya çalışan zatlardır sayıları 12 dir.
(-2-) Kirat; orta büyüklükte dört veya beş arpa ağırlığında  olan ölçü.



KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi
« Son Düzenleme: 11 Haziran 2015, 13:36:53 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Ayındaki Son Sohbet (2)
« Yanıtla #19 : 11 Haziran 2015, 13:43:03 »
Ramazan Ayındaki Son Sohbet (2)

 

H.Şerif: Ebu Said (ra) dan: Sadakası (tasadduk edecek malı) olmayan bir müslüman dua ederken “Allahım kulun ve Rasülün Muhammede Rahmet et, Mü’min erkek ve kadınlara, müslüman erkek ve kadınlara rahmet et” desin. Bu söz onun için zekattır.

Yani berekettir günahlara kefarettir ve kendisi için günahlardan temizliktir.

 

 

HİKÂYE

 

Kadının biri oğlu öldükten bir müddet sonra rüyasında oğlunun azap içerisinde olduğunu gördü ve çok üzüldü. Sonra tekrar oğlunu gördü bu sefer nur ve rahmet içerisindeydi. Sebebini sorduğunda oğlu bir adam mezarlığa uğradı ve Peygamberimiz üzerine Salatü selam okudu ve ölülere hediye eti. Bu salevattan benim payıma düşen günahlarımın bağışlanması oldu, dedi.

 

H.Şerif : Çok salavat okumak fakirliği giderir.

 

Kim fakru zarurete düşerse Kainatın efendisi Hz Muhammed üzerine salevat okumaya devam etsin, çünkü o dünya ve ahirette fakirlikten kurtulmaya sebeptir.

 

HİKAYE

SAKALI ŞERİFE HÜRMET

 

Belh şehrinde çok zengin bir tüccarın iki tane oğlu vardı,adam öldü iki kardeş malı aralarında yarı yarıya taksim ettiler. Miras içinde Peygamberimize ait üç adet sakalı şerif vardı. Birer tane aldılar. Büyük kardeş geriye kalanını da ikiye bölüp yarımşar alalım dedi. Küçük, hayır katiyen olmaz Rasülüllah’ın sakalı kesilirmi diye karşı çıkınca;  büyük olan öyle ise mirastaki hissene karşılık bu üç sakalı şerif senin olsun dedi. O da tamam deyip gönül hoşluğu ile bu teklifi kabul etti. Büyük, malın tamamını küçükse üç sakalı şerifi aldı, itina ile cebine yerleştirdi. Zaman zaman cebinden çıkartır seyreder, öper, salevat okur ve tekrar cebine koyardı. Aradan bir müddet geçince büyüğün bütün malı tükendi, küçükse zengin oldu bir müddet sora vefat etti. Allah dostlarından bir zaat rüyasında Rasülüllahı gördü Rasülüllah ona: “İnsanlara söyle Allahtan bir şey isteyecek olan falancanın kabrine gelsin onu vesile ederek istesin” dedi. İnsanlar onun kabrine giderler ziyaret ederlerdi hatta oraya geldiklerinde hayvanlarından inerler yaya olarak geçerlerdi peygamberimize olan saygısından bu dereceye nail olmuştu.

 

(1)

 Havariler hakkında ihtilaf vardır. Mücahit ve süda: Onlar avcı idiler balık avlarlardı elbiseleri beyaz olduğundan kendilerine havari denilmiştir dedi.

 

Hasan (ra): “Onlar çamaşırcıydılar, çamaşırları beyaza boyadıkları için kendilerine bu isim verilmiştir.” dedi.   

 

Ata:    Hz. Meryem İsa (as)’ı gençliğinde değişik işlerde çalıştırdı. En son havarilere verdi onlar çamaşırcıydılar, çamaşırları boyarlardı. Başkanlarına teslim etti. Çamaşırların çoğaldığı bir anda başkanın bir yolculuğa çıkması icap etti, İsa (a.s)ı çağırıp sen artık bu mesleği öğrendin benim de yola çıkmam icabetti on güne kadar da dönemem bunlar değişik renkte elbiseler, hangisi hangi renge boyanacaksa üzerine o renk ip dikerek belli yaptım, ben dönünceyekadar bu işi bitir dedi.

İsa (as) aynı renkte bir kazan boya kaynatıp bütün elbiseleri ona doldurdu ve Allahın izni ile istenildiğin renge boyan dedi.Havarilerden biri geldi baktı ki ayrı ayrı renge boyanması gereken bütün elbiseler aynı kapta; ne yaptın sen dedi. İsa (a.s): Boyama işini bitirdim diye karşılık verdi. O: Hani nerede? dedi. İsa (a.s): İşte kazanda deyince eyvah mahvettin elbiseleri dedi. O, kalk bak dedi. Havari bir elbise çıkardı baktıki kırmızıya boyanmış, başka biri yeşile, bir diğeri sarıya boyanmış. Çok şaşıran havari bunun Allahtan bir mucize olduğunu anlayıp diğer insanlara, gelin bakın  Allahın kudretini görün dedi. O ve arkadaşları iman ettiler işte onlar havarilerdir, sayılarının on iki olduğu rivayet edilmiştir.

 

Harputi, Kaside-i Bürdenin şerhinde derki : Metinde zikredilen beytteki (-1-) müjde ve inayetten murat Ümmeti Muhammedin  menfaatine olan şeylere çok itina edilmesi ve onlara yapılan ihsan ve iyiliklerdir. Bunlarda ebedi saadeti mucip olan ezeli lutuf ve yardımlardır ki geçmiş hiçbir ümmete nasip olmamıştır.

 

ÜMMET-İ MUHAMMED’İN HUSUSİYETLERİ

 

 1-Kadir gecesi

 

2-Ramazanı şerifin ilk gecesi olduğunda Allahü Teâlânın Muhammed (as) ümmetine nazar etmesi, bakması. Allahü Teâlâ nazar ettiği kuluna asla azap etmez. O gecede Cennetin onlar için süslenmesi.

 

3-Ramazanı şerifin her gecesinde meleklerin onlar için istiğfar etmesi.

 

4-Ramazanı şerifin son gecesinde günahların bağışlanması. 

         

         H.Şerif : Ramazan-ı şerifin evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu Cehennemden azat olmaktır.

 

5-İstirca yani bela zamanında “İnna lil-lahi ve inna ileyhi raciun” demek.   

Manası: Biz Allahın kullarıyız (öldükten sonra) yine ona döneceğiz.

 

6-Allahü Teâlâ bu Ümmeti hata ve unutarak yaptıkları şeylerden dolayı hesaba çekmeyecektir.

 

7-İslamiyet önceki dinlerin en mükemmelidir. Bu ümmet dalâlet (sapıklık) üzerine birleşmez. Bu ümmetin icmaı, dinde senet ve delil, ihtilafı ise rahmettir.

 

8-Bu ümmetin az bir ameli dahi sevap bakımından çoktur.

 

9-Bu ümmetten taun hastalığından ölen şehittir, Geçmiş ümmetler hakkında azap idi.

 

10-Fasık (açıkça günah işlemeyen) ve müptedi (bozuk itikadı) olmayan iki müslümanın hakkında hayır ve iğilikte şahitlik ettiği kimsenin cennetlik olması.

 

Hadis-i Şerif: Sizin hayırla şahitlik ettiğiniz kimseye Cennet vacibdir.

 

 

11-Aralarında kutblar, evtad, nüceba ve ve ebdal gibi, Allah-ü Tealâ’nın sevgili kulları vardır. (-2-)

 

12-Onlar kabirlerine günahlarıyla girerler, mü’minlerin onlar için Allahü Tealadan af ve mağfiret dilemeleri sebebiyle günahları kalmaz, af olunurlar.

 

13-Kıyamet gününde diğer ümmetler arasından kabirlerinden önce onlar kalkacaktır.

 

14-Kıyamet günü abdest azaları bembeyaz ve nurani olarak çağırılırlar.

 

15-Mahşer günü arasat meydanında yüksek bir yerde bulunurlar ve amel defterleri sağ taraflarından verilir.

 

16-Ümmeti Muhammed’ den yetmiş bin kişi hesap görmeden Cennete girer. Şüphe yokki bu ümmet en hayırlı ümmettir.

         

Ayet Meali : Siz (Ey Ümmeti Muhammed!) insanlar için (meydana) çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. (Al’i imran- 110)

 

Bütün bu üstünlükler, Adem oğlunun efendisinin şerefi, bereketi, Allah katındaki makam ve mevki sebebiyle verilmiştir.

 

Ayet Meali: Allahın göklerde ve yerde olanları (menfaatiniz için) emrinize verdiğini açık ve gizli birçok nimetlerini size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yinede, insanlar içinde hiçbir ilmi , hiçbir delili ve aydınlatıcı hiçbir kitabı yokken , Allah hakkında mücadele eden vardır.(Lokman- 20)

Açık nimetler, İslam ve Kuran’ı kerimdir. İman nimeti nimetlerin en büyüğü ve en şereflisidir.

 

       H.Şerif : Dünya nimetlerinden iman sana yeter.

 

Gizli Nimetler, İşlediğimiz hataların örtülmesidir. Bizler işlediğimiz kusurlar ifşa edilerek mahcup edilmiyoruz, dünyada hemen ceza görmüyoruz.Beni İsrail den biri günah işlediği zaman kapısına bu günahı yazılmış olarak sabahlardı.Yine işledikleri günahlar sebebi ile dünyada cezalandırılırlar.Bazı hataları işlediklerinde önceden helal olan  yemeklerin bir kısmı haram kılınırdı. Maymun ve hınzır suretine döndürülürlerdi.

   

Allahü Teâlâ onlara birgün bir gecede elli vakit namaz farz kılmıştı. Zekat, mallarının dörtte biriydi. Karuna bu ağır gelmişti çünkü büyük bir meblağa ulaşıyordu  zekat vermeyip helak olmuştu. Allahü Teâlâ bu ümmete hafifletti de beş vakit namaz ve kırkta bir zekatı farz kıldı. Onlardan birinin elbisesine bir necaset bulaştığı zaman o kısmı keserdi, onların dinin de su ile temizlik meşru değildi. Mescidlerin dışında namaz kılmaları caiz olmazdı. Bizim dinimizde ise kolaylık olması için su ile temizlik meşru kılındı. Namaz hem mescidlerde hemde temiz olan her yerde caiz oldu. Öyle ise vakti nerede girerse namazı orada kıl sakın ola tembellik yapma. Çünkü namazda tembellik münafıklık alâmetlerindendir.

 

Ayet Meali:  Münafıklar (dilleri ile inandıklarını söyleyerek kalblerin deki küfrü gizlemek sureti ile ) akıllarınca Allaha hile yapmak isterler.Allah da hilelerini başlarına geçirir. Onlar namaza kalktıkları zaman istemiye istemiye kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allahı pek az zikrederler. (En-Nisa-142)

   

(2) 

Bu ümmetin amellerinin az olması ömürleri kısa olduğu içindir.Bu da Allahü Teâlânın bir nimetidir. Bunu Allahü Teâlâ miraç gecesinde Peygamber efendimize vasıtasız olarak söylemiştir. Şöyleki “Kuluna vahyettiği şeyi vahyetti.” (En-Necm-10) ayeti kerimesinde vahyedilen şeylerden murad şudur denildi.

 

Allahü Teâlâ:  Ya Muhammed! Kıyamette ümmetinin hesabı çok olmasın diye onlara çok mal vermedim.  Dünya ve dünya lezzetleri ile mutmain olarak kalpleri katılaşmasın diye onların ömürlerini uzatmadım. Helalleşmeden ve tevbe etmeden gaflet üzere dünyadan ayrılmasınlar diye ani ölüm vermedim. Kabirde çok kalmasınlar diye diğer ümmetlerden sonraya bıraktım.(Ruh’ul Beyan)

 

(3)

Allahü Teala dilediğini yapar. Yaptığından sorulmaz, hesaba çekilmez. Allahü Teâlâ ekramül-ekramin ve ermamür-rahimiin olmakla beraber, Yahudileri, meşakkatli ağır teklifler, şiddetli susuzluk hınzır ve maymun suretine çevirme yerin dibine batırma ve zelzeleler gibi sıkıntılara maruz bırakmış iken kolay hükümlerle mükellef kılarak bu ümmetten bu yükü hafifletmiştir.

 

Hadis-i Şerif:  Ben, Kolaylık ve müsamaha (dini) olan islam ile gönderildim.

 

Ayet Meali: “Onların sırtlarındaki ağır yükleri indirir, bağlandıkları zincirleri koparır...(El-A’raf –157)

 

Çünkü bağlamak kusur olacağı zannedilen yerde olur kusurda  azabı mucibdir. Bizim ise, Allah’ın cezalandırmasına ve azabına tahammülümüz yoktur. Şüphe yok ki Allah-ü Teâlâ’dan, teklif işlerinde hafifletmesini isteriz ve şöyle söyleriz:

 

Ayet Meali: “... Ey Rab’bimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yükleme. Ey Rab’bimiz! Gücümüzün yetmediği yükü bize yükleme; bizi affet, bağışla, bizden mağfiretini esirgeme. Sen Mevlâ’mız (yardımcımız)sın. Kâfirler kavmine karşı bizi muzaffer kıl. (El-Bakara- 286)

 

Muhammed (A.S.) Âl ve eshabı hürmetine dualarımızı kabul eyle ya Rab! (Tefsir-i Kebir’den)

 

(4)

 Bu şehadetin ahirette mi, yoksa dünyada mı olacağı hususunda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Her ne kadar Kadi Beyzavi itiraz etse de; âlimlerin çoğu bu şehadetin ahirette olacağı görüşündedirler. Bu görüşleri iki sebebe dayanıyor:

 

1.            Bu ümmet, geçmiş peygamberlerin ümmetlerinin dünyada kendilerini yalanlayıp ahirette de tebliği inkâr etmeleri üzerine, peygamberlerin lehinde şahadet edeceklerdir.

 

Ayet Meali: Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit yaptığımız zaman kâfirlerin hali ne olacak?

(En-Nisa 41)

 

2.            İnsanların o haline şahit olmanız için, yani; insanların hakka muhalefet ettikleri amellerine siz şahit olursunuz  demektir.

 

 

KIYAMET GÜNÜ 4 ÇEŞİT ŞAHİTLİK VARDIR:

 

a.            İnsanların amellerini yazmakla vazifeli meleklerin şahitliği.

 

b.            Peygamberlerin şahitliği. Allah-ü Teâlâ’nın İsa (A.S.)’ dan hikâyeten: “Onların içinde bulunduğum müddetçe onlara şahit idim.” ... buyurması gibi. (El-Maide- 117) Yine Allah-ü Teâlâ’nın: “ (Hz. Muhammed’in) Sizin üzerinize şahit olması için...” buyurması gibi (El-Bakara- 143)

 

 

 

c.            Hususıyle Ümmet-i Muhammed’in şahitliği.

 

Ayet Meali: “Peygamberler ve şahitler getirilir...”

(Ez-Zümer- 69)

 

Ayet Meali: “Şüphesiz ki biz peygamberlerimize ve iman edenlere, dünya yaşayışında ve şahidlerin şahitlik edeceği gün elbette yardım edeceğiz. (El- Mü’min- 51)

 

d.             Azaların şahitliği ki bu ikrar yerindedir, hatta ikrardan daha acaibtir.

 

Ayet Meali: Kıyamet gününde onlar (iftiracılar) ın aleyhlerinde kendi dilleri, elleri ve ayakları bütün yaptıklarına şahitlik edecektir. (En-Nur -24)

 

Ayet Meali: O gün ağızlarınızı mühürleriz. Elleri bize bütün yaptıklarını söyler, ayakları da şahitlik eder.(Yasin -65)

 

Kadi Beyzaviye göre bu şahitlik dünyada olacaktır. Yani; yalnızca hayırlı, adaletli kimselerin şahitliklerinin kabul olunduğu dünyada sizler şahitsiniz  demektir.

 

Şahidlerin kimler olduğu hakkında da bir takım rivayetler vardır.

 

1.            Hz. Muhammed (A.S.) ve ümmeti; çünkü; şahitliği yerine getirmeye mahsus olan onlardır.

 

2.            Peygamberlerdir; çünkü  her peygamber kavmi hakkında şahittir.

 

Ayet Meali: And olsun ki, kendilerine peygamber gönderilenlerden soracağız ve herhalde gönderilen peygamberlerden de soracağız. (El-A’raf -6)

 

3.            İyi kimselerdir,  çünkü  iyi kimselerin amel defterleri meleklerle beraber göklerdedir. Buna göre: “Bizi şahitlerle beraber yaz” demek; “İyi kimselerle beraber yaz”  demektir. Allah-ü Teâlâ onların ismini, amel defteri illiyyin (göklerde) olan iyi kimselerle beraber yazdığı zaman onlar, mele-i â’lâda ve mukarreb meleklerin yanında meşhur olurlar.

4.            Allah-ü Teâlâ’dır.

 

Ayet Meali: Allah kendinden başka ilâh olmadığına şahadette bulundu, melekler de şahadette bulundu. İlim sahipleri de adâlet ölçülerini ayakta tutarak şahidlik ettiler. Ondan başka ilâh yok. O, çok güçlüdür, hep üstündür ve yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.

(Al’i İmran -18)

 

Allah-ü Teâlâ, ilim sahiplerini de kendi birliğine şahit kılıp, onları kendi zatı ile beraber zikretti. Bu ilim sahipleri için büyük bir derece, yüksek bir rütbedir. “Bizi şahitlerle beraber yaz” demek; Allah’ım! İsimlerinin zikrini; kendi zatını zikre yakın kıldığın fırkadan kıl”. demektir.

 

5.            Allah-ü Teâlâ’yı görür gibi ibadet edenlerdir; çünkü; Cebrail (A.S.) insan suretinde gelip, “ihsan nedir?” diye sorduğunda; peygamberimiz ihsanı böyle açıklamışlardır. Bu makam, kul için kullukta son derecedir. Bu kulun müşahede makamında olması demektir. Bu kavim istidlâl (-3-) makamında kemalâ ulaşınca; müşahede makamına yükselmek istediler de; “Bizi şahidlerle beraber yaz” dediler.

 

HATİME

KUR’AN-I KERİM OKUMA VE HATMETME HAKKINDA

İTKANDA ZİKREDİLDİĞİNE GÖRE BURADA BİR TAKIM MES’ELELER VARDIR.

 

1.    Kur’an-ı Kerimi çok okumak sünnettir. Bunu okumayı adet haline getirenleri Allah-ü Teâlâ övmüştür.

 

Ayet Meali: Hepsi (tabii) bir değildir. İçlerinden doğruluk üzere bulunan bir cemaat var ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okurlar. (Al’i İmran 113.)

 

Hadis-i Şerif: Evlerinizi namaz ve Kur’an-ı Kerim okumakla nurlandırınız.

 

Hadis-i Şerif: Kıyamet günü Kur’an-ı Kerim, kendi eshabına şefaatçı olur.

 

Kur’anı Kerimi unutmak büyük günahtır.

 

       Hadis-i Şerif:Ümmetimin günahları bana gösterildi. (Bunlar içerisinde) Kur’an dan bir süre veya ayet kendisine verilip de; onu unutan kimsenin günahından daha büyüğünü görmedim.

 

2.            Kur’an-ı Kerim’i ezbere okumak için abdest almak müstehabdır. Çünkü Kur’an okumak zikirlerin en efdalidir. Fakat abdestsiz olanın Kur’anı ezbere okuması mekruh olmaz. Peygamberimizin bu şekilde okuduğu vaki olmuştur. Cünübün ve adet halindeki kadının okuması haram, mushafa bakması yahut kalbinden geçirmesi haram değildir.

 

3.            Temiz olan her mekânda Kur’an okumak sünnettir. En efdali mescidlerdir. Kıbleye dönerek, huşu içinde, sükûnet ve vakarla başını eğerek okumak müstehab; okumadan önce Kur’an-ı Kerim’e ta’zimen ağzını temizlemek için misvak kullanmak sünnettir.

 

Hadis-i Şerif: Ağızlarınız Kur’an yoludur, onu misvakla güzelleştiriniz.

 

4.            Kur’an okumaya başlamadan istiaze (eüzu okumak) sünnettir. Bunun faydalarından biride bunu duyan susar ve okunan ayetlerin hiç birini kaçırmamış olur. Her sürenin evvelinde besmele okunur yalnızca “Beraet” süresi hariç. Diğer zikirlerde olduğu gibi kıraette de niyyet şart değlidir. Ancak nezrederse; o zaman niyyet icab eder.

 

5.            Kur’an-ı tertil üzere okumak sünnettir. Tertil: Acele etmeksizin, dura dura, anlaya anlaya, güzelce okumaktır.

 

Ayet Meali: “... Kur’an-ı Kerim’i de ağır ve açık olarak güzel bir şekilde oku” (El-Müzemmil- 4). Kur’an-ı çok hızlı okumak mekruhtur, çünkü tertil üzere okunduğu zaman kişi manaları düşünür ve kalbine tesir eder.

 

6.            Kur’an-ı Kerimi okurken ağlamak müstehaptır. Ağlayamayan ağlamaklı olur.

     

Hadis-i Şerif: Muhakkak ki bu Kur’an, hüzün ve tasa ile inmişti. Onu okuduğunuz zaman ağlayınız, ağlayamazsanız ağlamaklı olunuz.

 

Hadis-i Şerif: İnsanlar içinde en güzel kıraet eden, okuduğu zaman hüzünlenendir.

 

7.            Kur’an-ı Kerimi okurken sesi güzelleştirmek ve kıraeti süslemek sünnettir.

 

       Hadis-i Şerif: Kur’an-ı sesinizle süsleyin.

 

       Hadis-i Şerif: Güzel ses Kur’anın süsüdür.

 

Eğer okuyanın sesi güzel değilse; uzatıp sündürmemek şartıyla sesini güzelleştirmeye çalışır. Sesi güzelleştirmekten maksat, Kur’an okurken sese hareket vermek, hüzün vermektir.

 

9.Lahn(-4-) (okuyuş hatası) ile okumak haramdır, okuyan ile dinleyen günahkâr olur. Çünkü; Kur’an’ın doğru olan yolundan dönmektir.

 

10. Kur’an-ı Kerimi tefhim ile okumak müstehabdır. Tefhim harfleri kalın okumak demektir. Diğer bir ifadeyle erkeklerin okuyuşu üzere okumak, kadınların konuşması gibi sesi inceltmemek, yumuşatmamaktır.

 

12. Kur’an-ı Kerimi Raf’i savt (ses yükseltme) ile ve Hafd-ı savt (ses indirimi) ile okumak caizdir. (-5-)

 

13. Kur’an-ı Kerim’i yüzüne bakarak okumak, ezbere okumaktan daha faziletlidir. Çünkü; mushafa bakmak, matlûb (arzu edilen) bir ibadettir. Bununla beraber şahıslara göre değişebilir, denmiştir. Kişi ezbere, yahut yüzünden okurken, hangisinde daha fazla kalb huzuru ve ihlâs hissediyorsa; onu seçmesi iyi olur. Ezbere okurken tedebbür (manayı düşünmek) mümkün olur. Yüzünden okurken mümkün olmayabilir.

 

14. Başkası ile konuşmak için Kur’an-ı Kerim okumayı kesmek mekruhtur. Çünkü; hiçbir kelâm, Allah’ın kelâmı üzerine tercih edilemez.

 

15. Gerek namazda ve gerek namazın dışında, Kur’an ancak nazil olduğu dil olan arabça ile okunabilir. Diğer diller ile okunamaz. Kişi ister arabçayı güzelce okuyabilsin, isterse okuyamasın, durum aynıdır. İmam-ı Â’zam’a göre okunabilir. İmameyne göre, arabçayı güzel okuyamayan Kur’an-ı kendi dili ile okuyabilir. Bezdevi İmam-ı A’zamın bu sözünden geri döndüğünü, yani başka dil ile okunamayacağını söylediğini nakleder.

 

(Bu sözlerden Kur’an-ı Kerim’in başka dillere terceme edilemeyeceği anlaşılmamalı. Kur’an, bütün insanlığa ışık tutan bir kitap olması hasebiyle anlaşılması ve anlatılması gerekli bir kitaptır. Onun Arapça başta olmak üzere, diğer dillere terceme ve tefsirinin yapılması, Müslümanların başta gelen vazifelerindendir. Burada ifade edilmek istenen husus, yapılan bu terceme ve tefsirlerin Kur’an hükmünde olamayacağını belirtmektir. Allah namazda Kur’an okunmasını emrediyor, terceme veya tefsirini değil. Mütercim)

 

Kur’anın Kur’anlığı, nazm ve mana bütünlüğü ile sabit olduğundan, Kur’an, Kur’an olarak ancak inzal olunduğu üzere okunabilir. Kur’anın i’câzı (Beşer kelâmı olmayıp Allah kelâmı oluşu) nazm ve mananın iştiraki ile mümkündür. Mânânın lâfzından ayrılması halinde ise; Kur’an’ın i’cazı kaybolur, ona Kur’an demek caiz olmaz.

 

16. Kıraat esnasında dünya kelâmını bırakarak, Kur’anı kerimi dinlemek sünnettir. Secde ayetleri okununca secde yapmak, sünnettir. Bu ayetler öndört tanedir.

 

17. Kur’an-ı Kerim okumak için seçilen vakitlerin en efdali namazda olandır. Sonra, gece okumak, daha sonra gündüz okumaktır. Hiçbir vakitte Kur’an okumak mekruh olmaz. Günlerden Arefe ve Cuma günü, aylardan Ramazan-ı Şerif, hususiyle son on günü.

 

Hatim okumaya Cuma gün başlamak daha iyidir. Efdal olan Kur’an hatmini gündüzün evvelinde, yahut gecenin evvelinde bitirmektir. Zira Peygamberimiz: “Kur’an hatmi (nin bitişi) gecenin evveline denk gelirse; sabaha kadar melekler o kişi için istiğfar ederler. Şayet gecenin sonuna denk gelirse; akşama kadar istiğfar ederler ” buyuruyor.

 

İbn-i Mûbarek de şöyle der: “Kışın; gecenin evvelinde, yazın da; gündüzün evvelinde hatmi bitirmek mestehab olur.”

 

Hatim günü oruçlu olmak, aile efradının ve akrabalarının dua da hazır bulunmaları sünnettir. Duha Sûresi’nden Kur’anın sonuna (Nas Sûresine) kadar her süre bitince tekbir almak müstehabtır. Bu Mekke’lilerin kıraet şeklidir.

 

18.         Hatim bitince dua sünnettir.

 

Hadis-i Şerif: Kim Kur’an-ı hatmederse; onun için müstecab bir dua vardır.

 

Hatim bitince yenisine başlamak sünnettir.

 

Hadis-i Şerif: Allah’ın en çok sevdiği amel, Kur’an-ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince de hemen tekrar başlayan kimsenin amelidir.

 

İbn-i Abbas (R.A.), Übey bin Kâ’b (R.A.)’ dan şu hadisi nakletmiştir:

 

Hadis-i Şerif: Rasülüllah (A.S.) En-Nâs Sûresi’ni okuduğu zaman el-Fatiha süresine başlar, sonra el-Bakara süresinden “Ve ülâike hümül müflihun”a kadar okur, sonra hatim duasını yapar, daha sonra da kalkarlardı.

(İmam Suyuti’nin İtkan’ ından özet)

 

 
Dipnotlar:
(-1-) Ey islam alemi! Müjdeler olsun hepimize; çünkü bizim için yıkılması mümkün olmayan bir inayet ruknü vardır.
(-2-) Kutb: İşlerin görülmesine veya insanların doğru yolu bulmasına vasıta kılınan dinde büyük zat, ulu kişi.
        Evtad: Evliyayı kiramdan ve rical-ül-gaybdan (açıkça bilinmeyen velilerden) mübarek dört zat.
        Nüceba: Rical-ül-gayb denilen kırk kişi.Halk arasında kırklar olarak bilinir.
        Ebdal: Allah-ü Tealâ ya yakın, sevgili kullardan bir kısmı. Halkın açıkça bilmediği ve dünyanın nizamı (düzeni) ile vazifeli olan bu kimselerden biri vefat edince yerine başka bir veli bedel kılındığından yani vazifelendirildiğinden ve çok olduklarından, bedelin çoğulu olan Ebdal sözü ile tanınmışlardır. İrşad ehli yani insanlara doğru yolu gösteren velilerden olmayıp, gözlerden saklıdırlar.

(-3-) Dellillerden yola çıkarak Allah’ı tanımak.
(-4-) Lâhn: Sözlük manası itibariyle hata etmek ve doğrudan sapmak demektir. Tecvid ilminde ise; tecvide uymamaktan doğan hataya denir. Kur’an-ı Kerim tecvid üzere nazil olmuştur. Onun kıraatında tecvide riayet farzdır.
(-5-) Fakat bu ilmi bir mes’eledir. Nerelerde ses yükseltilir? Nerelerde indirilir? Bu Kur’an-ı Kerim’in okunma kaideleri ile alâkalı kitaplarda açıklanmıştır ve kıraete ehil olan hocalarımız tarafından bilinip tatbik edilmektedir.


KAYNAK:
TEFCÎR-UT TESNÎM FÎ KALBİN SELİM
(Temiz Kalpte Cennet Pınarı Kaynatmak)
Fatih Dersiamlarından Merhum Eğin’li Mehmet Rahmi
« Son Düzenleme: 11 Haziran 2015, 13:46:13 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ramazan Bayramı Gününün Tespitinde Yapılan Hata ve Karışıklığın Sebebi

İctima’ Nedir, Kamerî Aybaşları Nasıl Tesbit Edilir?

Bilindiği üzere ay, dünyâ etrafında muayyen bir yörünge (mahrek) üzerinde hareket eder, yâni dolanır. Bu dolanma esnasında ay, her 29 veyâ 30 günde bir defa dünyâ ile güneş arasına girer ve üçü aynı hizaya gelirler. İşte bu âna, hey’et veyâ felekiyat denilen ilim dalında, “ictima‘” tâbir edilir. Bugünkü modern astronomide buna ise, ictimânın Türkçe karşılığı olarak, “kavuşum” denilmektedir. İngilizcesi de, birleşme mânâsında conjunction (kıncângk’şın)dır. Bu vaziyet astronomik yâni hesâbî bakımdan kamerî ayın başlangıcıdır. “İctima‘” hâlinde ay’ın dünyâya bakan yüzü güneşten ışık alamadığı için karanlık olur. İşte bu esnada hilâlin, dünyânın hiçbir yerinden görülmesi mümkün değildir.

Ru’yetin tahakkuku, yâni hilâlin görülebilir şekil ve parlaklığa kavuşabilmesi için;

a) Ay’ın ictima‘ hâlinden, güneşe nazaran doğuya doğru ufkî (yatay) olarak 8° ayrılması gerekir. Bu süre ise, 12 ilâ 16 saat arasında değişmektedir.

b) Güneş battıktan sonra yine ay’ın, şâkulî (düşey) olarak ufuktan en az 5° yüksekte olması îcap etmektedir.

Velhâsıl, ayın şâkulî olarak ufuktan 5° yükselmesi ve ufkî olarak da güneşten 8° doğuya doğru açılmış olması lâzımdır ki, güneşten ışığını alıp o hilâl şekli tahakkuk ederek dünyâ üzerinden görülebilsin.
İşte, îzâhına çalıştığımız bu hâdiselerin vukûundan sonra ortaya çıkan hilâl, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, şer‘î-kamerî ayın başlangıcı yâni ilk günüdür. O esnada güneş, dünyânın neresinde batmakta ise, hilâl, ancak o tûl (enlem) derecesindeki ve bunların batısındaki ülkelerde görülebilir.

Üzülerek ifade edelim ki; senelerdir bâzı ülkelerde, kamerî ayların tesbitinde hakiki ru’yet (ayın görülmesi) yerine, şer‘î ölçülere aykırı olarak, astronomik başlangıç yâni ictima‘ hâli esas alınıyor ve eğer ictima‘ gece yarısından önce ise, o gecenin gündüzü ayın birinci günü kabul ediliyor. Şayet ictima‘ gece yarısından sonra meydana gelmişse o zaman, âmiyâne tâbirle, mızrak çuvala sığmayacağı için, bu ülkeler de ay’ı ertesi gün başlatıyorlar ve ister istemez bizimle aynı gün ramazan orucuna başlıyor, aynı gün bayram, aynı gün arafe, aynı gün kurban bayramı oluyor.

... Bu tatbikat üzere hareket edenler, önceleri, “Amerikan almanaklarını esas alıyoruz”, diyorlardı. Şimdilerde ise, ru’yeti baz aldıklarını söylüyorlar...

Güyâ onlar ru’yeti esas alıyorlarmış, biz ise hesâba göre hareket ediyormuşuz gibi yanlış bir kanaat meydana geliyor. Oysa işin hakikati; kamerî ayların tesbitinde biz hem hesâbı, hem de ru’yeti dikkate aldığımız halde onlar, sadece hesâba göre hareket ediyorlar. İhtilaf ve yanlışlık da gayet tabii ki buradan kaynaklanıyor.

Zira bu dînin vâzıı olan Hazret-i Mevlâ, “Güneşi bir zıyâ, ay’ı bir nûr yapan; senelerin sayısı ve (günlerin, ayların, vakitlerin) hesâbını bilesiniz diye, ay’a menziller takdir eden odur.” (Yûnus Sûresi, âyet 5) İlâhî beyânıyla, bu hususta bize, hesâbın lüzûmunu ve usûlünü haber verirken, âlemlere rahmet Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz de, “Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayınız, şevval hilâlini gördüğünüzde de iftar (bayram) ediniz” (İbn-i Mâce, Sıyam, 7) hadîs-i şerifleriyle, ölçünün ru’yet olduğunu bildiriyor ve bu ölçüye uyulmasını emrediyor. Bu kriter, ramazan ayı ve ramazan bayramı için câri olduğu gibi, diğer aylar için de aynıdır. Meselâ kurban bayramının tesbitinde de, zilhicce ayının ictima‘ ve ru’yeti esas alınır. Yoksa, bazılarının öteden beri yapageldikleri gibi, ru’yeti yani ayın görülmesi emr-i nebevîsini bir kenara bırakarak, sadece ictimâ hâdisesini esas alıp, ayın dünyanın hiçbir noktasında dahi görülmeden-görülemeden arefe veya bayram îlan etmekle olmaz.

İşte bugün, gerek bazı ülkeler ve gerekse ülkemizde bir kısım insanlar tarafından bu esâsa uyulmaması, Müslümanlar arasında karışıklığa sebep olmaktadır. Onların bu yanlış ölçülerine göre hareket eden insanlar, ramazân-ı şerîfin son gününde, oruçlu olmaları gerekirken bayram yapıyorlar. O günün bayram olduğuna inandıkları için de, tabii ki oruçlarını kaza da etmiyor, borçlu kalıyorlar. Kezâ, kurban bayramından önceki günlerde oruç tutmanın faziletine inanan bir kısım Müslümanlar, arefe günü de oruçlu bulundukları halde, o günün bayram olduğu söylenip oruçları bozduruluyor; dolayısıyla nâfile olan o oruç, üzerlerine borç olup kazâsı îcap ediyor.

İşin ehemmiyetine binâen bu hususu, okuyucularımızın bilgilerine arz ediyor; takvime göre amel etmelerinin (yani anlatılan bu hakiki ru’yet ölçüleri esas alınarak belirlenen tarihlere uymalarının) uhrevî bakımdan lehlerine olacağını hatırlatmakta fayda mülâhaza ediyoruz.

Cenâb-ı Hak bütün ibâdet ve tâatlerimizi, amel ve hizmetlerimizi rızâsına muvâfık eylesin. Âmîn...

Fazilet Takvimi | Mühim Açıklamalar | http://www.fazilettakvimi.com/tr/muhim_aciklamalar/3.html
« Son Düzenleme: 17 Temmuz 2016, 02:02:27 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şevval Ayında Tutulan 6 Gün Oruç
« Yanıtla #21 : 17 Temmuz 2016, 02:18:39 »
Şevval Ayında Tutulan 6 Gün Oruç

Dilerseniz mevzuyu, daha kolay anlaşılabilmesi için, birkaç soru cümlesiyle ele alalım. Mesela;

1 - Şevval ayında tutulan “altı gün orucu”nun mahiyeti nedir?

2 - Bu orucu hemen bayramın ardından ve peş peşe mi tutmak gerekir? Yoksa belli aralıklarla da tutulabilir mi?

3 - Kaza borcu bulunan kadınlar önce kazalarını mı tutmalı, yoksa “altı gün orucu”nu mu tutmalı?


***

Şimdi de gelelim bu soruların cevaplarına…


Sahih-i Müslim ve Sünen-i Tirmizî’de geçen bir hadis-i şerifte Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır:

“Kim Ramazan ayında oruç tutar, sonra onun peşinden, şevval ayından da altı gün eklerse, sanki yılın tamamını oruç tutmuş gibi olur.” (1)

Âlimlerin çoğu bu hadis-i şerife dayanarak bu orucu tutmanın müstehap olduğunu ifade etmişlerdir. (2)

***

Peki bu oruç nasıl tutulacak?


Bazılarına göre, Ramazan ayının hemen peşinden tutulması daha güzeldir; çünkü yukarıdaki hadis bir başka rivayette: “Kim hemen bayramın ardından altı gün oruç tutarsa…” diye nakledilmiştir. (3)

Bazıları da bu orucu anlatan hadiste bir ayırım söz konusu olmadığına göre, Şevval içerisinde tutulduktan sonra, nasıl tutulursa tutulsun, fark etmez kanaatindedirler.

Kimileri de, Ramazanın devamı sanılmasın diye aralıklarla tutulmasının daha evla olduğu görüşündedirler.

Bunlardan çıkan sonuç şudur:

Müstehap olan bu “altı gün orucu”nu tutmak isteyenler, bunu peşpeşe tutabilecekleri gibi belli aralıklarla da tutabilirler. Bunların birini diğerine üstün kılacak dini bir delil yoktur.

Ayrıca nafile ibadetlerde genişlik ve kolaylık esastır; o bakımdan şevval ayında tutulacak 6 günlük orucu da kişi, dilediği ve kolayına geldiği şekilde tutabilir. Şöyle ki:

a) Dilerse hiç ara vermeden eda eder.

b) İsterse haftanın pazartesi ve perşembe günlerinde tutarak tamamlayabilir.

c) Arzu eder ve şartları da müsaitse, eyyam-ı biyz'ı yani ayın 13-14-15. günlerini de içine alarak tutabilir.


Görüldüğü üzere son iki şıkta, iki sünneti birden yerine getirmiş olur. Yani hem şevval ayınının 6 orucunu hem de pazartesi-perşembe oruçlarını ya da eyyam-ı biyz sünnetlerini ifa etmiş oluyor kişi...

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) "Kulların amelleri pazartesi ve perşembe günleri Rablerine arzolunur; ben de amellerimin oruçlu bulunduğum halde Allâh'a arzolunmasını seviyorum" (4) buyurmuşlardır. Nitekim bir rivayette de, "Rasûlüllah (s.a.v.), pazartesi ve perşembe günleri oruç tutabilmek için imkân arardı-kollardı" (5) denilmiştir.

Eyyam-ı biyz yani ayın parlak günleri olan 13-14-15. günleriyle alakalı olarak da buyrulmuştur ki, "Rasûlüllah (s.a.v.) ayın on üç, on dört ve on beşinci günlerinde biyz orucunu tutmayı emrederdi..." (6) Tabii buradaki emirden kasıt tavsiyedir, bu orucun sünnet oluşudur.

***

Kadınların borçlarına gelince…


Âlimlerden meseleyi şöyle anlayanlar vardır:

“Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevvalden de altı gün ilave ederse…” buyrulduğuna göre, Ramazan tamamlanacak ve ayrıca Şevval’den de ona, “altı gün” eklenecektir.

Öyleyse kadınlar -eğer varsa- öncelikle Ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını kaza edecekler; sonra altı gün daha tutmuş olacaklar ki, Ramazanı tamamlamış ve ona Şevval’den eklemiş olsunlar.

Mesele elbette böyle anlaşılabilir; ancak, şöyle de anlaşılması mümkündür:

Ramazan orucu farzdır ve asıl tutulması gereken oruç budur. Başka hiçbir oruç buna denk görülmemeli ve denkmiş gibi tutulmamalıdır. Ancak Ramazan orucunun insanları fazla yormaması ve en rahat tutulabilmesi için dinin sahibi bizi teşvik ederek Recep ayından oruca alıştırmaya başlar… Şaban’da oruç biraz daha çoğalır… Böylece Ramazan ayına birden ve aniden girilmemiş, hazırlıklı ve alışmış olarak girilmiş olur.

Ramazan bitince de oruç yine birden bırakılmış ve böylece beslenme alışkanlıkları keskin zikzaklarla değiştirilmiş olmaz. Belli aralıklarla bir “altı gün” daha tutularak, hem ameller bire on karşılık göreceği için sevap katlanmış, hem de sağlığın korunmasına dikkat edilmiş olur. Bunun bir hikmeti de bu olsa gerektir.

İkinci bir hikmeti de, kadınların Ramazan’da tutamadıkları oruçlarını, vakit kaybetmeden hemen Ramazanın ardından tutulmaları teşvik edilmiş… ve bu oruçta kadın erkek ayrılmadan erkeklerin de tutmaları, böylece kadınlara destek olmaları sağlanmış olur.

Şevval’in altı gün orucunun eğer böyle bir hikmeti varsa, o zaman bu orucu peş peşe tutmak yerine, önce daha az, sonra daha fazla aralıklarla tutmak daha uygun olmalıdır. Tıpkı arabayla bir tünele girerken gözleri alıştırmak için, önce ışığın yavaş-yavaş azaltılması, çıkarken de yavaş-yavaş çoğaltılması gibi…

Yine böyle bir hikmetin var olduğunu kabul ettiğimizde, kadınlar Ramazan’da tutamadıkları oruçlarını Şevval’de kaza ederlerse, hem borçlarını ödemiş, hem de şevval’de altı gün oruç tutmuş olurlar diyebiliriz.

Tabii ki netice itibariyle bütün bunlar, birer anlamaya çalışma gayretinden ibarettir.

*** 

Altı gün orucu hakkında söylenmiş son ve kesin hükmü şöyle özetleyebiliriz:


Ramazan ayı ve bayramından sonra Şevval ayı içinde, halkımız arasında "altı gün orucu" adıyla bilinen orucu tutmak -yukarıda da belirttiğimiz üzere- sünnettir.

Şevvâl ayının ilk gününde yani ramazan bayramının birinci günü oruç tutulması haramdır. Bayramın diğer günlerinde ise kaza ya da nafile oruç tutulabilir.

Ramazan ayının bir nevi tamamlayıcısı durumunda olan Şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruç, bir Müslüman'a bütün bir yıllık oruç sevabı kazandıracaktır.

Gene yukarıda belirttiğimiz üzere bu altı günlük orucun bitişik olması, yani ara vermeden tutulması mecburiyeti yoktur; belli aralıklarla da tutulabilir. Mesela evvelinde, ortasında ve sonunda da olabilir. Ancak bu oruç, şevvalin 12’si ile 17’si arasında tutulduğunda “eyyâm-ı biyz” da oruçlu geçirilmiş, dolayısiyle iki sünnet birlikte yapılmış olacağından çok büyük sevabı vardır.

Hasılı Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), Şevval ayından 6 gün oruç tutanların, senenin tamamını oruçlu geçirmiş olacağı müjdesini vermiştir. (7)

***

6 günlük oruçla nasıl bir senelik oruç sevabı elde ediliyor?


Şevvâl ayında tutulacak altı günlük oruçla, bir yıl oruç sevabının nasıl elde edileceği âlimlerce şöyle ifade edilmiştir:

Yüce dinimizce, bir iyilik yapana on sevap verileceği yolundaki ayet-i kerime( 8 ) esas alındığında, bir Müslüman otuz günlük ramazan orucuna ilâveten şevvâl ayındaki altı günlük oruçla 36 (otuz altı) gün tutmuş olmaktadır.

Bu 36 (otuz altı) rakamı, hadis-i şerifte ifade edilen 10 (on) sevap ile çarpıldığında, 360 (üçyüz altmış) gün elde edilir.

Böylece kameri ay hesabıyla bütün bir yıl oruçla geçirilmiş gibi olur.

***

Bir Menkıbe


Şevval Orucunun faziletiyle alakalı Süfyân-ı Sevrî (k.s.) hazretleri şunları söylemiştir:

“Ben Mekke-i Mükerreme’de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i Şerif’e gelir, tavaf eder, namaz kılar ve bana selâm verip giderdi.
Gel zaman, git zaman, ben bu kişi ile tanıştım. Dostluğumuz daha da ilerledi, samimiyetimiz arttı.

Bir gün o kimse beni yanına çağırdı ve dedi ki:
- “Şayet senden evvel ölürsem, o vakit kendi ellerinle beni yıka, namazımı sen kıldır ve beni defneyle. İlk gece de beni terk etmeyip kabrimde geceleyerek, Münkereynin (Kabre gelerek soru soran iki melek; münker ve nekîr) sual sorması anında bana devamlı Tevhidi telkin et, diye vasiyette bulundu. Ben de o kimsenin dediklerini yapmayı kabul ettim.

Bir zaman sonra o kimse vefat etti. Ben de, bana yaptığı vasiyete uyarak verdiğim sözü yerine getirdim. Defin işi de bittikten sonra, kabrinde gecelemeye karar verdim. Çünkü buna da söz vermiştim.
O gece kabri beklerken bana bir ağırlık çöktü, hafifçe dalmışım. Uyku ile uyanıklık arasında iken;
- Yâ Süfyan! Beni korumana ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı. Artık sen gidebilirsin, diye bir ses işittim.

O zaman ben de kendisine sordum:
- Ne sebeple bu lûtfe eriştin, bu fazilete nail oldun?

Cevaben dedi ki:
- Ramazan-ı Şerif’in orucunu tutup, Şevval’den altı gün daha ekleyerek oruç tutmam sebebiyle...

O esnada ben uyandım. Yanımda kimseyi görmedim. Gördüğüm bu zuhurata tâbi olayım mı, olmayayım mı, tereddüt geçirdim.
Abdest aldım, iki rek’ât namaz kıldım, tekrar uyudum. Böylece haatıftan gelen sesi üç kere duydum. Anladım ki bu Rahmânîdir, şeytandan değildir. O zaman kabrin yanından ayrıldım. Şevval orucunun fazîletini, yardımını böylece kavramış oldum ve şöylece dua ettim:
‘Yâ Rabbi! Beni Ramazan Ayı’nın orucuna ve Şevval’den altı gün oruç tutmaya muvaffak kıl.’ Ve Allah Teâlâ beni bu işe muvaffak kıldı ve bunu bana nasip etti.



Rabbim, farz olan Ramazan orucunu ifadan sonra, sünnet olan bu 6 günlük Şevval orucunu da eda edebilmeyi cümlemize nasip ve müyesser kılsın.


DİPNOTLAR
(1) en-Nevevî, Riyazu's-Sâlihîn, Hadis No: 1251.
(2) el-Fetâva’l-Hindiyye, Hey'et, 1, 201.
(3) Kütüb-i Sitte Muhtasarı, 17, 166.
(4) Tâcu'l-Usûl, 2, 89.
(5) İbn Mace, Sünen, 1, 553.
(6) Tirmizi şerhi Tuhfetü'l-Ahvezi, 3, 469.
(7) Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılması Tavsiye Edilen Dua ve İbadetler, Fazilet Neşriyat, İstanbul 1983, s. 45.
( 8 ) En’âm suresi, 6/160.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şevval Orucunu Nasıl Tutacağız?
« Yanıtla #22 : 17 Temmuz 2016, 02:22:30 »
« Son Düzenleme: 17 Temmuz 2016, 02:27:24 Gönderen: Mücteba »

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Şevval Orucunun Fazileti (Süfyân-ı Sevrî (k.s.) Hazretleri)
« Yanıtla #23 : 17 Temmuz 2016, 15:12:46 »