Gönderen Konu: Romatizma en çok kadınları vuruyor  (Okunma sayısı 19320 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Romatizma en çok kadınları vuruyor
« : 11 Ağustos 2009, 07:15:15 »

Romatizma, düzenli tedavi edilmediği taktirde hayatı adeta esir alıyor. 35-50 yaş arası kadınlarda erkeklere oranla daha çok görülen romatoid artriti stres, fazla kilo, sigara ve kafein de tetikliyor. Uzun süre ilaç kullanılmasını gerektiren hastalık, tedavi edilmediği taktirde, eklemlerde kalıcı sakatlıklar bırakıyor. “Gelecekte sakat mı kalacağım” korkusu yaşayan romatizma hastalarının hastalığıyla nasıl başa çıkacağını öğrenmek için de bazen psikolojik destek almaları gerekiyor. Eklemlerde ilerleyici yıkımlara ve sakatlığa sebep olan hastalığın seyrinde neler olabileceğini ve tedavisini Medical Park Romatoloji Uzmanı Dr.Musa Temel anlattı.

Nasıl bir hastalıktır?
Romatoid artrit, en sık görülen iltihabi eklem hastalığıdır. Tedavi edilmediği taktirde giderek ilerleyen hastalık, eklemlerin yanında iç organları da etkileyebilir. Uzun sürelidir (kronik), ancak zaman zaman alevlenip arada uzun süreli sessiz dönemler de görülebilir. Hastalık kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterebilmektedir.

Şikayetler nelerdir?

Eklemlerde ağrı, şişlik, ısı artışı, kızarıklık ve hareket güçlüğü gibi şikayetler ile başlar. Hastalığın aktif dönemlerinde halsizlik, hafif ateş gibi genel belirtiler olabilir. Gece ya da sabahları eklemlerde ağrı ve tutukluk olup hareket etmede zorluk vardır, sonra hareket ettikçe yavaş yavaş açılma olur. Ancak ağrılar ve tutukluk hastalığın şiddetine göre gün boyu devam edebilir.

Hangi yaşta sık görülür?
Toplumda görülme sıklığı yaklaşık yüzde 0.5-1 kadardır. Ancak toplumdan topluma farklılıklar olabilmektedir. Genellikle genç-orta yaşlı erişkinlerin hastalığıdır ancak daha erken ve geç yaşlarda da ortaya çıkabilir. Kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha fazla görülür.

Nasıl teşhis ediliyor?
Romatoid artrit tanısı için, şikayetlerin ayrıntılı bir şekilde sorgulanması ve eklemleri de içine alan tam bir fizik muayene yapılması gereklidir. Belirli laboratuvar testleri ve röntgen incelemeleri istenebilir. “Romatoid faktör” ve “Anti CCP” adı verilen testlerin pozitifliği tanıyı destekler. Yüksek eritrosit sedimantasyon hızı ve yüksek CRP, hafif kansızlık diğer laboratuvar bulguları arasındadır. Kesin tanı, hastanın hekim tarafından bir bütün olarak değerlendirilmesi ile konur.

Tedavi edilmezse nasıl bir tablo çıkar?
Hastalığın seyri kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Zaman zaman artan hafif şikayetler olabileceği gibi sürekli ve ağır seyredip tedavi edilmediği taktirde eklemlerde harabiyet yaparak kalıcı sakatlıklara ve iç organ tutulumlarına yol açabilir.

Korunmak mümkün mü?
Romatizma sebebi tam olarak bilinmediğinden dolayı korunma tam olarak mümkün değildir. Ancak hastalığın tanısının erken dönemde konulabilmesi çok önemlidir. Çünkü, eklem harabiyeti oluşumu erken dönemde başlamaktadır. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, kalıcı eklem hasarı oluşumunun engellenmesi o kadar başarılı olur.

ŞİKAYETLER DEĞİŞEBİLİR

* El ve el bilek eklemleri etkilendiğinde; sabahları ellerde ağrı, şişlik, uyuşma, parmakları açıp kapatmada, bir çaydanlık tutmada ya da bir kavanoz kapağı açmada zorluk
* Omuz eklemleri etkilendiğinde; giyinip soyunurken ve gece omuz üzerine yatıldığında ağrı
* Diz eklemleri etkilendiğinde; sabahları dizlerde ağrı, şişlik, yürümede zorluk olur, hareket ettikçe yavaş yavaş açılma
* Ayak bilek ve parmakları etkilendiğinde; sabahları ayak tabanında, parmaklarda ve ayak bileğinde ağrı olup ayakların üzerine basmada ve yürümede güçlük. Yürüdükçe açılma...

TEDAVİSİ


* Esas olarak ilaçlarla yapılmaktadır, bu amaçla kullanılan ilaçlar 2 gruba ayrılır.
* Şikayetleri gidermeye yönelik: Bu gruptaki ilaçlar çabuk etki eder, ilacı alır almaz etkisi başlar ilaç kesildiğinde etkisi biter. Aspirin, steroid olmayan anti-romatizmal ilaçlar, ağrı kesiciler, gerektiğinde kortizon...
* Hastalığın seyrini etkileyen ilaçlar: Bu gruptaki ilaçların etkisinin oluşması için belirli bir süre geçmesi gerekir. Ancak bu ilaçlar hastalığın eklem harabiyeti yapıcı etkisini önlemeye yönelik ilaçlardır ve ilacın kesilmesi durumunda da etkileri bir süre daha devam edebilir Tedavi hastaya özel planlanır; bunda da hastalığın şiddeti, eşlik eden sağlık problemleri ve bireysel özellikler ve ihtiyaçlar ön planda tutulur.

Türkiye
« Son Düzenleme: 19 Mayıs 2016, 15:59:18 Gönderen: Mücteba »

fasulye

  • Ziyaretçi
Ynt: Romatizma en çok kadınları vuruyor
« Yanıtla #1 : 01 Aralık 2009, 22:39:55 »
Adeta canlı barometrelere dönüşüyoruz..

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Stres romatizmayı ağırlaştırıyor!
« Yanıtla #2 : 11 Haziran 2010, 04:55:22 »
Uzmanlar romatizmanın tek başına bir hastalık olmadığını, çok sayıda hastalığı kapsayan bir tanımı olduğunu ifade ediyorlar.

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taşkın Şentürk, stresin romatizmayı ağırlaştırabildiğini, ağrının derecesini etkileyebildiğini söyledi.

Prof. Dr. Şentürk, yaptığı açıklamada, romatizmanın tek başına bir hastalık olmadığını, çok sayıda hastalığı kapsayan bir tanımı olduğunu ifade etti.

200’den fazla romatizmal hastalık bulunduğunu ancak bunları genel olarak 3 grupta topladıklarını belirten Prof. Dr. Şentürk, bazı romatizma türlerinde mikroplar veya onun sonuçlarının hastalığa neden olabildiğine dikkati çekti.

Yaş, cinsiyet, kalıtım, meslek, travmalar, psikolojik faktörler, eklemlerdeki yükü artıran şişmanlık, damar yapısını bozan sigara kullanımının hastalığı tetikleyen faktörler olduğunu kaydeden Şentürk, hastalığın çocukluk çağında da görülebildiğini, yaş ilerledikçe hastalık sıklığının arttığını söyledi.

"KADINLARDA 3 KAT DAHA SIK GÖRÜLÜYOR"

Temelde yumuşak doku romatizması dışında iltihabi romatizmal ve iltihabi olmayan romatizmal hastalıklar bulunduğunu söyleyen Şentürk, şöyle konuştu: "Romatizmal hastalık vücudun her yerini tutar. Halk dilinde ’iltihaplı romatizma’ olarak bilinen Romatoid Artrit (RA) en sık görülen iltihabi eklem hastalığıdır. Yaklaşık 100 kişiden 1’inde görülür. Nadiren birkaç hafta veya ay sürebilir ancak genellikle ömür boyu devam edebilen bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklere oranla 3 kat daha sık görülür. En sık 20-50 yaşlarında görülmekle birlikte çocuklarda ve gençlerde de görülebilir. RA’nın ilk birkaç yılda kemiklerde hasara yol açtığına inanılmaktadır. Bu nedenle hastalığın erken tanı ve tedavisi büyük önem taşımaktadır. Eklemlerde şişlik olan kişiler RA taraması için mutlaka hekime başvurmalıdır. Romatizmal hastalıkların özellikle erken dönemde tanısı güç olabilir ve hastanın bir süre izlenmesi gerekebilir."

RA tedavisinde istirahat ve egzersiz, stres azaltma, sağlıklı beslenme, ilaç tedavisi, cerrahi uygulama, rutin izleme ve bakımın devamlılığın çok önemli olduğunu bildiren Prof. Dr. Şentürk, "Ağrı ve fiziksel sınırlanmaya yol açan bu hastalık nedeniyle endişe, kızgınlık ve düş kırıklığı hissedilebilir, bu da stres düzeylerini artırabilir. Stres RA’nın direkt nedeni değildir ancak bazen stres hastalığı ağırlaştırabilir veya hissedilen ağrının derecesini etkileyebilir."

Bazı hastaların ağrılarını hava durumuyla ilişkilendirdiğini  kaydeden Şentürk, "Hasta, hava durumundaki değişiklikleri hisseder ve yakınmalarının kötüleştiğini söyler. Ancak özel bir iklimin RA etkilerinden koruyabildiğine veya onun etkilerini azaltabildiğine dair kanıt yoktur" dedi.

Herhangi özel bir besin maddesinin RA’lı hastalara faydalı veya zararlı olduğuna dair anlamlı bir kanıt bulunmadığını belirten Prof. Dr. Şentürk, "Bazı çalışmalar, bazı balıklarda bulunan omega-3 yağ asitlerinin RA hastalığındaki iltihabı azalttığını göstermiştir" dedi.
     
haber7
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Romatoid Artrit
« Yanıtla #3 : 30 Eylül 2010, 01:45:42 »

Romatoid artrit kronik bir eklem hastalıktır. Eklemleri simetrik bir şekilde tutar. Zamanla eklemlere kalıcı hasarlar verir ve sakatlıklara yol açabilir.

Romatoid artrit kötü sonuçları olan ve hafife alınmaması gereken bir hastalıktır.

Romatoid artritli kişilerin yaşam kaliteleri ciddi derecede düşer.

En çok hangi eklemleri tutar?

Romatoid artrit en çok el bileği ve parmaklardaki küçük eklemleri simetrik bir tarzda tutar.

Yani hem sağ hem sol el birlikte tutulurlar.

En sık tutulan eklemler proksimal interfalangeal eklemlerdir. – bir odaya girmek üzere kapıyı çalarken kapıya vurduğumuz eklem- Romatoid artrit de öncelikle bu eklemle kapımızı çalar. Etkilenen eklemler şişer, ağrır ve kızarır. Zamanla eklemlerde harabiyet başlar. El bileğinin şekli bozulur. Eklemlerin hareket aralığı giderek kısalır ve geri dönüşü olmayan bir şekilde elin fonksiyonları bozulur. El bileği ve parmaklar eski hareketlerini yapamaz hâle gelirler.

Romatoid artritte omurgalar, diz, ayak bileği eklemleri de tutulur.

Sabah tutukluğu nedir?

Sabah kalkınca bir süre eklemlerde tutukluk hissedilmesi ve bir saat sonra açılmasıdır. Romatoid artritin en önemli bulgularından biridir. Sabah tutukluğu, mekanik kökenli değil iltihabi bir eklem hastalığının var olduğu anlamına gelir. Romatoid artrit iltihabi bir eklem hastalığıdır.

Eklem hasarı dışında nelere yol açar?

Eklem dışı bulguları da vardır. Örneğin romatoid artrit zemininde yorgunluk, güçsüzlük, iştahsızlıkla birlikte bir takım deri, akciğer, göz bulguları ortaya çıkabilir.

Romatoid artritin nedeni nedir?

Hastalığın nedeni bağışıklık sisteminin vücudun sağlıklı eklem dokularına saldırmasıdır. Bunun sebebi hâlâ araştırılmaktadır. İltihap hücreleri eklem yüzeyini örten sinovyal membranda birikir ve ekleme hasar verirler. Eklem hasarı ilerledikçe zamanla iltihap bitişikteki kemik dokusuna da sıçrayabilir.

Genetik yatkınlığı olan kişilerde romatoid artrit daha kolay ortaya çıkmaktadır.

Nasıl teşhis edilir?

Romatoid artrit teşhisi için özel bir test yoktur. Klinik değerlendirilmeyle ve muayene bulgularıyla teşhis konulur. Ancak eşlik edebilecek diğer hastalıklar için tahlil gerekli olabilir.

Görüntüleme yöntemleriyle eklem hasarının derecesi belirlenebilir. Röntgen filmi ve MR istenebilir.

Tedavisi nasıldır?

İlk önce hastaya hastalığıyla ilgili eğitim verilir. Fizik tedaviyle birlikte eklemlerini en verimli şekilde kullanması ve günlük yaşam aktivitelerini yapması sağlanır.

Romatoid artritin ilerlemesini engellemek için bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılır. Kortizon ve metotreksattan yeni çıkan biyolojik ilaçlara kadar çok farklı türde ilaç seçenekleri vardır. Tedavi hastalığın derecesine göre belirlenir. Hepsinin yaptığı iş aynıdır: Hastalığın ilerlemesini engellemek.

Eğitim, yaşam tarzı değişiklikleri ve düzenli ilaç kullanımıyla oldukça başarılı sonuçlar alınmaktadır. Pek çok romatoid artrit hastası hiçbir ağrı duymaksızın veya sakatlık çekmeksizin yaşamlarını rahatça sürdürmektedir. En önemli nokta tedaviyi aksatmamak ve doktorunuzla iyi iletişim kurmaktır.

sagliksiz.net
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sülük Terapisi Nedir?
« Yanıtla #4 : 29 Eylül 2013, 00:45:44 »
Sülük Terapisi Nedir?

Sülük terapisi toplardamarlarda oluşan tıkanıklıkları eritmek, birikmiş kanı sulandırmak ve dağıtmak için kullanılır. Sülükler bugüne kadar tespit edilen yaklaşık 100 farklı enzim salgılar, uygulandıkları bölgeye enzim vererek katı tıkanıklıkları eritir; sonra derin tabakalardan en kirli kanı çekerler.

Sülükler düştükten sonra 24-48 saat kan sızması normaldir. Kanama yoğunsa yaraya pamukla sıkı bir tampon yapılabilir veya öğütülmüş kuru nar kabuğu bastırılır. Kullanılan sülükler her gün suyu değiştirilerek (dinlenmiş su ilave edilerek) muhafaza edilip bir dereye veya göle atılmalıdır. Tiroid bölgesi dışında sülük tedavisini kendiniz de yapabilirsiniz.

Antikuagülan (kan sulandırıcı) kullananlar ilaçlarını sülük terapisinden 1 hafta önce bırakmalıdır. Kiraz, vişne ve limon da kan sulandırıcı olduğu için uygulama öncesi 3 gün yenmez. Hemofili hastalarına, organ nakli geçirenlere, diyaliz hastalarına, adet halindeki kadınlara ve tok karnına sülük yapılmaz. Tavsiye edilen tarihler ve bölgeler dışında daha sık ve fazla uygulanmamalıdır. Hicri ayın 13, 14 ve 15. günleri hacamat ve sülük yapılmaz. Hacamat ve sülük tedavisi esnasında abdestli ve aç olunmalıdır.
 

Sülük Terapisi (Dr. Aidin Salih "Gerçek Tıp - Yitik Şifanın İzinde")

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Sülük Tedavisi Nasıl Yapılır?
« Yanıtla #5 : 29 Eylül 2013, 01:15:30 »
Sülük Tedavisi

"İlaçların hayırlısı burna çekilen ve ağızdan alınan ilaçlar, müshil, kan aldırmak ve sülük vurdurmaktır"
Hadis-i Şerif
Nehir, göl ve ırmaklarda yaşayan, Allah tarafından insan ve hayvanların toplardamarlarını temizlemek için görevlendirilen sülükler, eski çağlardan beri tedavi için kullanılır. Sülükler, insan ve hayvanları ısırarak, toplardamarlarda oluşan tıkanıklıkları eriten, birikmiş kanı sulandıran ve dağıtan 105 farklı enzim salgılarlar. Sonra da derin tabakalardan, vücudun en kirli kanını emerler.
Sülükler eski yaralarda, egzama, uyuz, sedef, vitiligo, mantar, yılancık gibi her türlü cilt hastalığında kullanılır. Ameliyat sonrası yara izlerine, çürüklere, morluklara ve çillere de konabilir.
Varis ve basur gibi, damarlardaki tıkanıklık ve dolaşım bozukluğundan kaynaklanan her durumda, tiroid, hipofiz, yumurtalık, erbezi, prostat, rahim, kalp, karaciğer, dalak, akciğer, göz ve kulak hastalıklarının,- MS, alzheimer, parkinson,- fıtık, ateşli şişlikler, çıban, kangren gibi hastalıkların tedavisinde kullanılır. Yüz, kafa, boyun, sırt, bel, makat, rahim ağzı, kuyruk sokumuna ve her azaya uygulanabilir.
Göz travması sonrası göz tansiyonu, göz damarlarının kanaması, gözyaşı kanalı tıkanması, arpacık, katarakt başlangıcı için göze yakın bölgelere, örneğin gözün dış veya iç köşesine, alt veya üst kapakçığına, çene altı ve Şakaklara,
Beyinde damar tıkanıklığı ve dolaşım bozukluğu, Sara, MS, Alzheimer, Parkinson ve üst diş eti hastalıkları için üst diş etlerine, kafa arkasına, kafanın iki yanına, kulaklar arkasına, boyuna ve çene altına,
Sara hastalığı, ağız ve dil yaraları için ağız içine, dil altına ve dile,
Rahim, yumurtalık, testis ve prostat hastalıklarında alt diş etlerine, kasıklara, makata, makat ile cinsel organ arasına, erbezine, hatta rahim ağzına,-
Karaciğer ve dalak hastalıklarında kürek kemikleri arasına, kürek kemik­leri altına, göğüs altına, makata ve ayaklara sülük konur.
Bel ve boyun fıtığında fıtık yerine sülükler konur.
Sülükler düştükten sonra sülüklerin tuttuğu her noktaya birkaç defa ku­pa kapatılıp akıntı iyice vakumlanır.
Tiroid bezi hastalıklarında tiroid üzerine sülük konur. Sülükler düştükten sonra sülüklerin tuttuğu her noktaya birkaç defa kupa kapatılıp akıntılar iyice vakumlanır, nodül varsa, çıkarmaya çalışılır.
Sülük kullanımı için en iyi mevsim ilkbahar, ikincisi sonbahardır.
En iyi sülükler rengi mor, kahverengi, toprak rengi, ince, fare kuyruğuna benzeyen ve başı küçük olanlardır. Bunlar ise suyu temiz, yeşil yosun ile kaplı ve kurbağası bol olan göllerden toplanan veya havuzda yetiştirilen sülüklerdir. Yeşil, mavi, siyah, kıllı, büyük başlı, karnı kırmızı ve sırtı yeşil olan, kokuşmuş, kurbağa yaşamayan sularda veya hızlı akan suda yaşayan sülükleri kullanmamak gerekir. Bu tip sülüklerin kullanımı aşırı kanamaya, yaralara ve şişmeye sebep olabilir.
Sülükler göllerden toplanacaksa, kullanımdan 1-2 gün önce toplanır, kuyruğundan baş aşağı tutarak kusturulur, sonra suya batırılarak yıkanır, yarısına kadar suyla dolu bir cam kavanoza yerleştirilir ve kullanım vaktine kadar (2-3 gün) bekletilir. Sülük koymadan önce, gerekli vücut bölgeleri ılık su ile yıkanır ve kurutulduktan sonra kuru lif ile masaj yapılır. Sonra sülükler bir bez parçası ile alınır ve hazırlanmış bölgelere yerleştirilir. Sülükler kendi kendine en önemli noktaları bulurlar ve vücudun en kirli kanını emerler, doyduktan sonra düşerler. Uzun süre düşmeyen sülükler üzerine biraz su, tuz veya kabartma tozu serpilir. Sülükler düştükten sonra, kana­mayı bir müddet daha devam ettirerek daha çok atık madde çıkartmak ve yarayı temizlemek için ısırılan noktalar üzerine kupa kapatılır. Sümüksü akıntı, gaz veya tıkanıklık çok ise, bunlar tamamen bitene kadar kupayı bir­kaç defa kapatmak gerekir.
Kanamayı, şiddetine göre, 12-48 saat durdurmamak gerekir. Çünkü yalnız kirli kan dışarı atılır, vücutta temiz kanı dışarı atacak bir mekanizma yoktur.
Sonra kanamanın olduğu bölge, kuru temiz bir bez ile kapatılır. Kana­ma hâlâ devam ediyorsa ve gerekli ise, ceviz kabuğu yakılarak külü kana­yan yere serpilir veya öğütülmüş nar kabuğunun tozu serpilir ve bantlanır. Fakat büyük tabiblere göre, en iyisi, esneme, mide bulantısı ve bayılma hissi gelene kadar beklemektir. Bu durum kan hacminin %20'dan fazlası kaybedilince görülür. Kan kaybında ilk tehlike kan hacminin % 30'dan fazlası kaybedilince oluşabilir (tahminen 1,5 litreden fazla). Ancak bağışıklık sisteminin devreye girmesiyle, bu tehlikeli noktaya gelmeden, doğal olarak hasta bayılır. Bayılınca, kalp atışları yavaşlar, tansiyon düşer, kanama oto­matik olarak durur. Sülüklerden sonraki kanama sebebiyle bayılan bir kim­se bugüne kadar görülmemiştir.
Sülükleri bekletirken her gün veya iki günde bir sularını değiştirmek, kullanılan sülükleri temiz bir akarsuya veya göle bırakmak gerekir. Sülük­ler 3-6 ayda bir defa beslenirler. Emdikleri kanı, içindeki mikroplarla bir­likte tamamen hazmederler. Onun için mikrobik hastalık taşıma riskleri yoktur.
Uyarı:
Kan sulandıran ilaç kullananlara sülük konmaz! Sülük koymadan 3 gün önce ilaç kullanımını bırakmak gerekir.
Kiraz, vişne ve limon kanı çok sulandırdığı için sülük koymadan 2 gün öncesinden itibaren ve sülük konulan gün bunları yememek gerekir. Hemofili hastalarına sülük konmaz!
· Ağrı kesici, ateş düşürücü, aspirin ve antibiyotik çok kullananların kan üretimi baskılanmış olabilir. Bu sebeple onlar sülük koymaya 3 tane­den başlamalı ve iki seans arası 3 haftadan daha sık olmamalıdır. Bu tür hastalar sülük tedavisini kan kontrolü ile yapmalıdır.
· Adetli kadınlara, tok karna ve abdestsiz olanlara sülük konmaz.
Organ nakli geçirenlere ve diyalize bağlanan böbrek hastalarına sülük koymamak gerekir.


Sülük Terapisi (Dr. Aidin Salih "Gerçek Tıp - Yitik Şifanın İzinde")

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
‘Hazır ilaç’ Sülükle Şifaya Kavuşun
« Yanıtla #6 : 09 Ekim 2013, 01:35:49 »
‘Hazır ilaç’ Sülükle Şifaya Kavuşun
 
Hadis-i şerifte şifa kaynağı olarak gösterilen ve batı literatüründe de yerini alan sülükle tedavi (hirudoterapi), bir çok hastalığın tedavisinde mucizevi sonuçlar veriyor. Varisten diyabetik yaralara, yüz felcine kadar bir çok hastalık için faydalı

“Hayvanların doktoru” olarak veya Anadolu’da “kara hekim” ve yine Tatar Türklerinde “dualı hayvan” gibi isimlerle anılan tıbbi sülük, eski İngilizce’deki “leace”, yani “tabip” kelimesinden de türetilerek Hirudoterapi veya Leech Therapy olarak batı literatüründe yerini almış ve son 50 yılda pek çok araştırmaya konu edilmiştir.

Alman Sağlık Kanunu’nun 2. ve 4. maddelerine göre tıbbi sülük “hazır bir ilaç” olarak kabul edilmiş olup, pek çok hastalığın tedavisinde mucizevi sonuçlar veren bir sağlık enstrümanı olarak aktif bir şekilde kullanılmaktadır.

VÜCUDA İLAÇ ENJEKTE EDİYOR

Tıbbi sülüğün bizim enjektöre çektiğimiz muhtelif ilaçlardan tek farkı, bu ilaçların bizim tarafımızdan değil, bu canlının bizzat kendi ağzından verilmesidir. Ayrıca ortasındaki kanalda “ilaç olarak tanımlanan” ve içinde 105 civarında bioaktif madde bulunan bir salgı biriktirmektedir. Bu canlıyı ilaç haline dönüştüren özelliği işte bu biriktirdiği salgıda bulunmaktadır. Dolayısıyla halk arasında bilinenin tersine tıbbi sülük; sadece kan emen bir canlı değil, insan vücudunda pek çok etkide bulunan bu salgıyı bir ilaç olarak yapıştığı yerden kan dolaşımına aktaran bir canlıdır. Bu kadar etkili maddeyi hem de hiçbir yan etki oluşturmaksızın, tamamen doğal bir terkiple pek çok hastalıkta kullanılan bir uygulama olan hirudoterapi, yeniden değeri anlaşılmış bir tedavi metodudur.

HANGİ HASTALIKLARDA KULLANILIYOR?

Tıbbi sülük tedavisinin çok başarılı olduğu sayısız hastalık vardır. Bunların bir kısmını başlıklar halinde sıralayalım:

-Varisler, venöz yetmezlikler.

-Diyabetik ayak yaraları, damar tıkanıklıkları.

-Fibromialji, kas yaralanmaları, tendinitler.

-Romatoid artrit, ankilozan spondilit gibi romatizmal hastalıklar.

-Diz kireçlenmeleri ve diğer eklem kireçlenmeleri.

-Bazı göz hastalıkları (Üveit, Behçet hastalığı, Makulopatiler, Sarı nokta, Diabetik retinopati, Hipertansif retinopati, Retinitis pigmentoza, Optik atrofi ve göz sinir zedelenmeleri).

-Muhtelif kalp ve damar hastalıkları.

-Migren, kulak çınlamaları.

-Nörodejenaratif sinir sistemi hastalıkları (Epilepsi, otistik çocuklar, MS denilen multipl skleroz, motor nöron hastalıkları).

-Yüz felci ve diğer felçler.


DİKKAT! BİR SÜLÜK SADECE BİR DEFA KULLANILIR

Aslında tıbbi sülük tedavisinin daha pek çok hastalıkta kullanım alanı vardır. O nedenle kullanılmadığı hastalıkları sıralamak belki daha doğru olacaktır. Kansızlıklarda, hemofili gibi kan pıhtılaşma problemlerinde, aktif kanamalı hastalarda, kan sulandırıcı ilaç kullananlarda, gebelikte ve emzirme dönemlerinde sülük tedavisi uygulanamaz. Yine herkesin şunu çok iyi bilmesi gerekir ki bir sülük sadece bir defa kullanılır ve hastalar arasında sülük alışverişi asla yapılamaz. Ayrıca bu konuda hijyenik kurallara itinayla dikkat edilmelidir.

Şu hadis-i şerifi de asla unutmamalıyız: “Sülük tedavisi bir şifa kaynağıdır.” Bu hadis-i şerifin kaynakları da şunlardır:
1- Nihaye 3/290; Harbi 3/1217, 1221; Kübra 9/346; E.Davud Merasil s.182; F.Kadir 3/495; E.Nuaym vr.35b 72a.; İ.Ebi Şeybe 6/424.
2- Bağdadi s.83-84.
3- Kayyim s.354-55.

TÜRKİYE’DE KAYNAK ÇOK ANCAK KULLANIM YETERSİZ

Almanya’da 300’ü aşkın tıbbi sülük tedavi merkezi bulunmaktadır. Belçika, Fransa, Finlandiya, Hollanda, Rusya, Kanada, Amerika ve daha pek çok ülkede de sadece insanların değil aynı zamanda veteriner hekimliğin de uygulama alanı içindedir. Dünya sülük ihracatının çok önemli bir ülkesi Türkiye’dir, ancak tıp fakültelerinde doğal tıp dersleri bulunmaması nedeniyle maalesef bu mucizevi tedavi henüz ülkemiz hekimlerinin gündeminde layık olduğu yere gelememiştir.

Kaynak : Kozmik Yaşam Dergisi, İstanbul, 2009

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
What is rheumatoid arthritis?


In some types of arthritis, such as rheumatoid arthritis, the synovium becomes inflamed. This inflammation causes chemicals to be released that thicken the synovium and damage the cartilage and bone of the affected joint. This leads to inflammation of the synovium causing pain and swelling.

Why it causes pain?
- cartilage wears away and the cushioning fluid in the joint (the synovium) becomes inflamed (swollen) inflammation causes chemicals to be released that damage the cartilage and bone of the affected joint .
75 percent are women are affected; most often begins between 30 and 60, but can develop at any age.

Symptoms: pain and swelling
Over 2 million (most common type of inflammatory arthritis)

What is inflammatory arthritis?
This chronic disease results when, for unknown reasons, the immune system mistakenly attacks the tissue that lines and cushions the joints. As cartilage wears away, the knee often becomes stiff and swollen.

Basically, there is NO CURE, still, in Western medicine for Rheumatoid Arthritis! For years medical research is working on "NEW!", "Better!", "Best!"--  ENHANCEMENT OF PAIN KILLERS! CONSEQUENTLY those "enhancements" are nothing else, but more side effects for those who can't bare with the pain... And...NO CURE...
Now, let me explain, the HT EFFECT ON YOUR body.


HIRUDOTHERAPY: due to the "synergistic blend" of enzymes, proteins and Xa INHIBITORS  in leech saliva (SGS-Salivary Glands Secretion) "it" will fight (NATURAL WAY, NO-SIDE EFFECTS!) a virus, inflammation out of your body systems,  through DETOXIFICATION will stimulate YOUR IMMUNE SYSTEM and LYMPHATIC SYSTEM,  through BLOOD PURIFICATION will improve your blood circulation, with HIALURONIDASE, Bdelins (& other hirudosubstances) will take care of any pathological inflammation, will restore CONNECTIVE TISSUE... Yes, I understand your reaction---it is overwhelming, and might EVEN sound to good to be true!...  BUT, IT IS TRUE!

http://www.amazingleeches.com/rheumatoid-arthritis.html

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Knee Pain From Arthritis? Try Leeches

Leech Saliva Relieves Osteoarthritis Pain; Could Lead to New Drug

By Jeanie Lerche Davis WebMD Health News

Nov. 3, 2003 -- A new study shows the ancient medical practice of using leeches may provide a new arthritis pain reliever.

The study appears in the latest Annals of Internal Medicine.

In recent times, several anti-inflammatory and anticlotting substances have been found in leech saliva, writes researcher Andreas Michalsen, MD, with the University of Duisburg-Essen in Essen, Germany.

A pilot study shows that a single treatment with three leeches to the knee rapidly relieved osteoarthritis pain. In fact, topical creams containing nonsteroidal anti-inflammatory drugs (NSAIDS) also work to relieve arthritis pain, he says.

In this study, Michalsen and colleagues worked with 51 patients with knee osteoarthritis. Each was given a single treatment of four to six leeches applied to the knee -- or a 28-day topical cream containing the non-steriodal anti-inflammatory drug diclofenac. Researchers monitored each patient's pain, function, and stiffness.

They found that, at day seven, arthritis pain was reduced considerably after leech therapy -- more so than with the topical cream. The leech therapy group also had better function and relief from stiffness.

After day seven, the improvements continued in the leech therapy group, until the study's end at day 28 --and although there was less improvement as time went on, patients who had received the leech therapy still reported better symptoms relief scores, writes Michalsen.

The research could lead to a new topical pain reliever -- minus the leeches, says Marc C. Hochberg, MD, MPH, with the University of Maryland School of Medicine. His commentary also appears in Annals of Medicine.


This discovery could ease not only patients' arthritis pain, but also help people with other causes of pain, he writes.

SOURCE: Michalsen, A. Annals of Medicine, Nov. 4, 2003; vol 139: pp 724-730, pp 781-783.


http://arthritis.webmd.com/news/20031103/knee-pain-from-arthritis-try-leeches

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
D Vitamini 80-100 ng/ml Arası Koruyucu 100 den Sonra Tedavi Edicidir
« Yanıtla #10 : 19 Mayıs 2016, 16:09:33 »


1- D Vitamini (80 ng/ml Olacak)



D Vitamini Her Derde Deva Buyrun okuyunuz : http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3003

15. Dakikadan itibaren izler misiniz? : https://youtu.be/ISKu3boUz0Q

D Vitamini ile ilgili deneyimlerimizi Öneri 15'de okuyabilirsiniz : http://woto.com/oneriler#%C3%96neri%2015



http://woto.com/gida-takviyeleri


Şayet doktorunuz bugüne kadar D Vitamininize baktırmadıysa veya 20 - 30 ng/ml değerlerini yeterli görüp size D Vitamini takviyesi vermemişse lütfen bu yazıyı daha dikkatli okuyun.



 
D VİTAMİNİ HER DERDE DEVA!

Şayet doktorunuz bugüne kadar D Vitamininize baktırmadıysa veya 20 - 30 ng/ml değerlerini yeterli görüp size D Vitamini takviyesi vermemişse lütfen bu yazıyı daha dikkatli okuyun. Çünkü MS, den Alzheimer'a, kalp ve damar hastalıklarından kansere, gripten cilt hastalıklarına kadar pek çok hastalığın altında D Vitamini eksikliğinin yattığını biliyor musunuz?

Biz Prof. Dr. Canan Karatay'ı tanıyana kadar D vitaminini sadece kemik sağlığı için gerekli diye biliyorduk. D vitamini değerlerimizi ilk ölçtürdüğümüz zaman birimizin (Nurçin) 23, diğerimizin (Okan) 30 çıkınca Marmaris'teki doktorumuz yeterli olduğunu söyledi. Sonradan bu konuyu araştırınca ve Dünya D Vitamini Konseyinde Türkiye'den katılan tek temsilci olan Canan Karatay ile de bu konuyu konuşunca pek çok şeyin yanlış bilindiğini öğrendik ve bir daha da o doktora gitmedik.


D Vitamini ile ilgili neler öğrendik?

1- D vitamininin en yaşamsal vitamin olduğunu, hatta vitamin değil hormon gibi işlevleri olduğunu,
2-D Vitamininin cilt tarafından güneşin UVB ışınları sentezlenerek üretildiğini, bunun içingüneşin dik geldiği öğle saatlerinde 20 dakika “KORUMASIZ” olarak güneşlenilmesi gerektiğini, 20 dakikadan sonra vücudun D vitaminini üretemediğini, (Prof. Dr. Canan Karatay, Prof. Dr. Ahmet Aydın hatta Prof. Dr. Osman Müftüoğlu ve birçok yenilikçi doktor bu görüşte).Biz bu yaz başından beri deniyoruz, her yaz birkaç defa deri değiştirirken bu yaz “öğle saatinde 20 dakika, korumasız güneşlenme” ile ideal ve deri değiştirmeden yanıldığını, 
3- Besinlerden alınan D vitamininin vücudun yaptığının ancak %25'i olduğunu,
4- D vitamininin yağda çözünen bir vitamin olduğunu, besinlerden D vitaminini vücudumuzun emebilmesi için mutlaka yağla birlikte yenilmesi gerektiğini,
5- D vitamininin en çok sakatat et ve balıkta bulunduğunu, haftada bir gün mutlaka sakatat yenmesi gerektiğini,yenen et ve yumurtaların mutlaka serbest dolaşan hayvan eti veya yumurtası olması gerektiğini,
6- Prof. Dr. Ahmet Aydın'a ve Prof. Dr. Canan Karatay'a birçok doktora göre göre D Vitamini eksikliğinin başta kanserler, enfeksiyonlar, romatizmal hastalıklar, otoimmün hastalıklar, örneğin sedef hastalığı, nöropsikiyatrik hastalıklar, koroner kalp hastalıkları ve hipertansiyon gibi çok sayıda hastalığa yol açtığını,
7- D Vitaminin önemini henüz Türkiye'deki pek çok doktorun kavrayamadığını ve kendilerini güncelleyememiş olduklarını,
8- D Vitamininin 80  100 ng/ml arası koruyucu 100 den sonra tedavi edici özelliğe büründüğünü,
9- D Vitamininin “normal” değerlerinin dünyada çeşitli kuruluşlara göre değiştiğini, (bu tablonun fotoğrafını ekte sunuyoruz)
10- D Vitamini 80ng/ml B 12 Vitamini de 800 düzeyinde olduğu zaman vücudun bağışıklık sisteminin pek çok hastalıkla mücadele edebildiğini, bu sayede Okan'ın tiroitlerindeki nodüllerin büyümesinin durduğunu,
11- D vitamininin gribe karşı grip aşısından daha koruyucu olduğunu, (Geçtiğimiz yıl grip aşısı olmamamıza rağmen hiç grip olmadık dolayısıyla D Vitamininin bağışıklık sistemimizi güçlendirdiğini yaşayarak gözlemiş olduk.)
12- Domuz gribi salgınında Kanada Hükümetinin insanlara domuz gribi aşısı yerine D Vitamini takviyesi yaptırmış olduğunu. (Bağışıklık sistemini güçlendirmek için.) 
13- Prof. Dr. Canan Karatay'dan, hamilelerin D vitamininin 100 ng/ml olması gerektiğini,
14- D Vitamininin sadece güneşten ve gıdalardan alınarak yükseltilmesinin çok zor olduğunu bu nedenle de eczanede 2 TL den satılan D vit 3 takviyesinin kullanılması gerektiğini,
15- D Vitamini ampullerini içmenin çok az işe yaradığını kalçadan iğne yaptırmanın çok daha etkili olduğunu, (Prof. Dr. Canan Karatay bu şekilde öneriyor)
16- Hala hastalarına “ekmek üzerine D vitaminini damlat” diyen doktorlar olduğunu. Yani birçok doktorun D vitamininin yağsız alındığı takdirde vücut tarafından emiliminin olmadığının farkında olmadığını, Bu nedenle şayet kalçadan yaptırma şansınız yoksa bir kaşık zeytinyağı ile birlikte D vitaminin alınabileceğini, (Prof. Dr. Ahmet Aydın bu şekilde öneriyor)
17- D vitamini fazlasındantoksisite vakasına bugüne kadar hiç rastlanmadığını (Prof. Dr. Canan Karatay'dan öğrendik)
18- ABD'de yapılan araştırmalarda D vitamini eksikliğinin yaşlılarda ölüm riskini %30 arttırdığını, (Prof. Dr Aykan Canberk)
19- Dr. David Perlmutter'den başta Alzheimer olmak üzere, bunama Parkinson, MS, depresyon gibi nöropsikiyatrik hastalıkların D vitamini eksikliğinden de kaynaklandığını ve mutlaka destek alınması gerektiğini,
20- D vitamininin mucizevi bir vitamin olarak kabul edildiğini, meme, prostat, baş, boyun kanser tedavilerinde çok etkili olduğunu, (Prof. Dr. Erkan Topuz)
21- D vitamini eksikliğinin kolon kanserine yol açtığını, (Prof. Dr. Osman Müftüoğlu)
22- Kanser ve birçok hastalığın tedavisinde kullanılan D vitamininin hastalıklara yakalanmamak için koruyucu olarak kullanılması gerektiğini,
23- D Vitaminini ölçtürmemiş olanların bir an önce ölçtürmeleri ve 80 ng/ml düzeyine getirmeleri ve bu düzeyde tutmaları gerektiğini,

D VİTAMİNİMİZİ NASIL YÜKSELTTİK:

2013 Eylül ayında birimizin D Vitamini 23 ng/ml diğerimizin 30 ng/ml di. Önce 80 ng /ml ye ardından da 100 ng/ml nin üzerine çıkarmamız gerekiyordu. Canan Hocanın önerisiyle,
D Vitamini 30 olan Okan, gün aşırı birer iğneden 4 adet,
D Vitamini 23 olan Nurçin de yine gün aşırı birer iğneden 6 adet iğne yaptırdı.
Ardından da ayda bir iğne olduk. 4. Ayın sonunda (son iğne olduktan bir ay sonra) ölçüm yaptırdık ve 80 ng/ml düzeyine ulaşmıştık. Canan Hoca her ay birer iğne yaptırmaya devam etmemizi söyledi. Biz de bütün kış boyunca her ay birer iğne yaptırdık. Temmuz'da ölçtürdüğümüz zaman yine 80 lerde olduğumuzu gördük. Her gün öğle saatlerinde koruyucusuz 20 dakika güneşlenmemize ve her ay iğne yaptırmamıza rağmen D vitaminimiz 80'i geçememişti. Bu kez Canan Hoca 15 günde bir yaptırın dedi ve biz da 15 günde bir yaptırmaya başladık. Eskisi gibi bilgisiz olsaydık D vitamininin fazlasından korkardık. Ama biliyoruz ki D Vitamininde toksisteye bugüne kadar hiç rastlanmamış. Zaten biz de D vitaminimizin kaça ulaştığını görebilmek ve deneyimlerimizi Sağlıklı Yaşıyoruz sayfasında paylaşabilmek için Marmaris Yücelen Hastanesine 3-4 ayda bir gideceğiz. (SGK kapsamında çok az bir fark ödeyerek yaptırabiliyoruz.)

Önerimiz: Siz de bizim gibi D vitamininiz mutlaka ölçtürün ve D vitaminin önemini kavramış D vitamini değerlerinizi 80-100 seviyelerine ulaşmasında ve bu düzeyde tutulmasında size yol gösterebilecek yenilikleri takip eden bir doktor bulun kendinize.

http://www.yarimadaninsesi.com/haberdetay.asp?ID=3003


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Mayo Clinic ” Romatoid Artrit’in Sebebi Bir Bağırsak Bakterisi ”
« Yanıtla #11 : 07 Haziran 2016, 17:14:46 »
Mayo Clinic; ” Romatoid Artrit’in Sebebi Bir Bağırsak Bakterisi ”

Her hastalık neredeyse bağırsak sağlığı ile ilişkili ve bunu görebilen doktor sayısı o kadar az ki…Ama neyse ki bazı araştırmacılar boş durmuyor.

Doktorlar, vücudun bağışıklık sistemini tetikleyerek neden eklemlerine saldırdığını uzun süredir bilemiyorlardı. Bu sebeple  Romatoid Artrit (RA)’in  tam olarak nedenini kavrayamıyorlardı. Ama Mayo Clinic Bireyselleştirilmiş Tıp Merkezi’nde immünolog olan  Ph.D.,Veena Taneja,  Romatoid Artrit ile sindirim sistemi ilişkisi üzerinde  çalışmaya başladı.

Dr. Taneja ve meslektaşları, “unutulan organ bağırsaklar ” üzerine yoğunlaşarak  eklem iltihabına neden olan  gizemli ve ağrılı otoimmün bir hastalık olan RA ve bağırsak mikrobiyomları arasındaki bağlantıyı bulmaya çalıştılar.

Geçtiğimiz günlerde Genom Medicine tarafından yayımlanan bu Mayo Clinic  araştırmasında ;

“16S ribosomal DNA of fecal samples” testi ile Romatoid Artritli  hastalar  randomize olarak sağlıklı bireylerle kıyaslanmış. Çalışmada RA’li hastalarda genellikle mikrobiyal dengesizlik ve dysbiosis saptanmış. Romatoid Artritlilerin sıklıkla bağırsak Mikrobiyotası ve Metabolik problemleri arasında korelasyon olduğu da gözlenmiş.

Mayo Kliniği araştırmacıları;

“hastalık durumunu tahmin edebilecekleri bir mikrobik ve metabolik test profili tanımlamak için kullanabileceklerini, bu sayede yeni tanı yöntemleri yeni tedavilerin kapısını açabileceklerini. “ ifade ediyorlar.
Ayrıca; Dr Davis, ” romatoid artrit için bulduğumuz biyolojik belirteçler ve bağırsak mikrobiyomlarını gösteren biyomarkırlar bu hastalığın tanı yeteneğini de artırabilir. ” diyor

Aynı çalışmada romatoid artritli hastalarda, hastalık süresi ve otoantikor düzeyleri ile ilişkili kontrollerde bağırsaktaki mikrobiyal çeşitliliğin azaldığı da tespit edilmiş.
Analiz yönteminde araştırılmak üzere üç cins bakteri üzerinde durulmakta ; Collinsella, Eggerthella ve Faecalibacterium.

Collinsella fazlalığının alfa-aminoadipik asit ve asparagin düzeyi ve proinflamatuar sitokin olan  IL-17A üretiminin artışı arasında  yüksek güçlü bağlantı olduğu tespit ediliyor. Collinsella ‘nın bağırsak geçirgenliğini değiştirerek hastalık şiddetini arttırdığı da tespitler arasında.

Dr Taneja;

“Genomik sıralama teknolojisini kullanarak, biz romatoid artrit hastalarının bağırsak mikrobu kompozisyon analizlerini yaptık ve sağlıklı bireylerde nadir ve düşükken, romatoid artrit hastalarında yüksek tespit edilen markırlar var. Fare modelleri kullanarak, ilk kez biz bağırsak mikrobu Collinsella ve artrit fenotip arasında doğrudan nedensel bir bağlantı göstermiş olduk.” diyor.

Serpilgül Kınacı | 3 June 2016 | http://ekemis.com/mayo-clinic-romatoid-artritin-sebebi-bir-bagirsak-bakterisi-diyor/

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Romatoid Artritten Nasıl Kurtuldum? (Damdan Düşenlerin Hikayeleri)
« Yanıtla #12 : 08 Haziran 2016, 11:39:52 »
Romatoid Artritten Nasıl Kurtuldum?

Sağlıklı Yaşıyoruz Ailesi üyeleri, Karatay Sağlıklı Beslenmesi ile ROMATOİD ARTRİT hastalığını nasıl yendiklerini anlatıyorlar.

Bu dosyamızda Prof. Dr. Ahmet Aydın'ın romatizmal ve diğer iltihabi hastalıklarda beslenme ile ilgili nehir söyleşisini de bulabilirsiniz.
Siz de romatoid artritten kurtulma hikayenizi paylaşmak isterseniz, Sağlıklı Yaşıyoruz sayfasından bize ulaşabilirsiniz.
Not : Bu yazı dizisindeki tüm iyileşme hikayeleri örnek olması için verilmiştir. Herkesin durumu kendine özeldir. Mutlaka doktorunuza danışınız.
______________________________________________________________________________________________________

Özlem KESKİN

15 aylık Karatay Beslenmesi hikâyemi sizinle paylaşmak istedim.
2000’li yıllarda diyetisyen kontrolünde yaptığım diyetin sonunda kilolardan kurtulmuş ama iki ay sonrasında romatoid artrit tanısı almıştım. Biyolojik ajan denilen guruptaki ilaçtan yıllarca kullandım. Ağrılarımla, sağlığımdan umudumu kestiğim bir dönemde Canan Hoca'nın TV’de bayram programını izledim ve "Ekmekten, bizim baskımızla 17 katkı maddesi kaldırıldı." sözü ile beni çok etkiledi.

Oğlum katkı maddeleri ve çoklu gıda alerjisi sebebiyle sürekli acillik oluyordu ve aklıma her gün sofraya koyduğumuz ekmek hiç gelmezdi. Karatay beslenmesine 2014 Ağustos başladım. İlk kitapları okudum. Canan Hoca'mız Aydın'da Zeytinyağı Şenlikleri'ndeki söyleşinde romatoid artrit hastalığının tedavisinin olduğunu, sağlıklı yağ tüketmek ve sağlıklı beslenmek ile geçebileceğini üstüne basa basa anlattı. O günden sonra inanarak devam ettim.

Kitaplarda alerji ve astım hastalığının sağlıklı beslenerek geçeceğini de gördüm. Doğuştan alerji ve astım hastası 3 yaşındaki oğlumla bu beslenmeye devam ettik. 1 yıl sonunda bütün kilolarımdan kurtulmuştum. Günde 2 tane aldığım kalp ilacımdan ve rahatsızlığından kurtuldum. Romatizma ağrılarımın hepsi bitti. Kilometrelerce yürüyebiliyor, hiç bir ağrı çekmiyordum. Yaptırdığım tahlillerde romatoid artrit hastalığımın olmadığı söylendi. Oğlumun alerjik atakları neredeyse yoktu ve astım hastalığı geçti. Bu bir yıllık süreçte bir kere doktora gitme ihtiyacı duymadık. Herkes ateşli hastalıktan doktora giderken biz ilk kez çok rahat bir yıl geçirdik. Sadece Karatay beslenmesi ile oğlumu ekmeğin, buğdayın ne kadar hasta ettiğini fark ettim. Bu benim ve oğlumun sadece bir yıllık Karatay beslenmesi sonundaki yaşadıklarımız. Sizler de hastalıklarınızdan kurtulacağınızın, kiloları sağlık kazanarak verebileceğinizin farkında olun.


______________________________________________________________________________________________________

Sağlıklı Yaşıyoruz'un Yorumu

Dün, Sağlıklı Yaşıyoruz olarak Özlem Keskin’in romatoid artriti (RA) nasıl yendiğini paylaştık. Gerçekten bu çok önemli bir bilgiydi. Sağlık Bakanlığı’nın ve diyetisyenlerin önerdiği beslenme modeliyle (Günde 6-8 dilim ekmek, diyet ürünler, az ye sık ye mantığıyla) biz de zamanında kilo verdik ama ardından Tip 2 Diyabet hastası olduk. Daha sonra da verdiğimiz kiloları da fazlasıyla geri aldık.

Çok benzer bir hikayeyi okuyunca da Prof. Dr. Canan Karatay’ın ne kadar da haklı olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Canan Hoca'nın söyledikleri bir bir çıkıyor.

Sağlık Bakanlığı’nın ve diyetisyenlerin önerileri doğrultusunda kalori kısıtlamasıyla duygusal açlık çekerek belki kilo veriliyor ama sonrasında insanlar RA hastası, Tip 2 Diyabet hastası vb oluyor. Canan Hocanın dediği gibi Özlem Keskin hanımın vücudunda da yediği ekmekler, diyet bisküvileri vs. gluten/gliadin içerikli olduğundan, inflamasyon başlatmış. Romatoid artrit de inflamasyon sonucu oluşan bir hastalık değil mi? Ondan sonra da doğal olarak gelmiş RA ilaçları. Bize de geldi Tip 2 Diyabet ilaçları. Bizler Canan Hocanın sayesinde kullandığımız ilaçlardan kurtuldukça birileri gerçekten çok rahatsız oluyor, birilerinin menfaati çok zedeleniyor. Menfaati zedelenenler de nasıl saldıracaklarını bilemiyorlar. İnşAllah yeni Hükümet, Sağlık Bakanı, Gıda Tarım Hayvancılık Bakanı bu konuya el atarlar da menfaatleri zedelenenlerden yana değil de insan sağlığından yana bir dizi kararlar alırlar.

Şimdi hep birlikte Sağlıklı Yaşıyoruz Damdan Düşen Hikayeleri’nden Özlem Keskin Hanım'ın “Romatoid artrit ve alerjik astımdan nasıl kurtuldum?” hikayesini hep birlikte okuyalım. “ Özlem Keskin” Hipokrat’ın dediği gibi, “İlaçlarınız gıdanız, gıdanız ilaçlarınız olsun”

Sağlıklı Yaşıyoruz - 12.11.2015

______________________________________________________________________________________________________

Romatizmal ve diğer iltihabi (enflamatuar) hastalıklarda beslenme

Erişkin nüfusun en az dörtte üçünde kronik iltihabi bir hastalık var. Bunların başında koroner kalp hastalığı, dişeti kanaması, gastrit, ülser, astım, alerjik nezle, tiroidit, sedef hastalığı, bazı kanserler, kas ağrısı, eklem ağrısı, kronik yorgunluk, ülseratif kolit, Crohn hastalığı, romatoid artrit, osteoartrit, sedef hastalığı ve lupus gibi iltihabi hastalıklar ve bunun gibi birçok daha hastalık var.

Bu hastalıklar süründürüyor hatta öldürüyor da. Statükocu tıp dünyası bu hastalıkların gerçek nedenlerini ya bilmiyor ya da tedavi edilecek müşteri sayısı azalmasın diye bu bilgileri gizliyor. Bu yüzden iltihabi hastalıklar son yıllarda bir salgın gibi yayılıyor ve bu gidişle yayılmaya da devam edecek. Editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın’a göre sağlıklı gıdaları yer ve yeteri kadar güneşlenir, hareket eder ve su içersek bu hastalıklara yakalanmamak, ya da yakalanılmışsa bunlardan tam ya da kısmen kurtulmak mümkün. Yeni sayımızı bu konuya ayırdık. Yine söyleşi tarzında. İlginizi çekeceğini umuyoruz.

Hocam romatizmal hastalıklar da çok çoğaldı, bu hastalıklardan biraz bahsedebilir misiniz?

Bahsedeyim. Erişkin nüfusun en az dörtte üçünde kronik iltihabi bir hastalık var. Bunların başında koroner kalp hastalığı, dişeti kanaması, gastrit, ülser, astım, alerjik nezle, tiroidit, sedef hastalığı, bazı kanserler, kas ağrısı, eklem ağrısı, kronik yorgunluk, ülseratif kolit, sedef hastalığı, Crohn hastalığı, romatoid artrit, osteoartrit ve lupus gibi hastalıklar geliyor.

Bu hastalıklar süründürüyor hatta öldürüyor da. Statükocu tıp dünyası bu hastalıkların gerçek nedenlerini ya bilmiyor ya da tedavi edilecek müşteri sayısı azalmasın diye bu bilgileri gizliyor. Bu yüzden iltihabi hastalıklar son yıllarda bir salgın gibi yayılıyor ve bu gidişle yayılmaya da devam edeceğe benzer.

Hocam okurlarımızın daha iyi anlayabilmesi için iltihabın ne olduğunu anlatabilir misiniz?

İltihap (enflamasyon), dış ve iç etkenlerin tahribatına karşı, damar, bağ doku ve hücrelerin bir arada yürüttüğü bir korunma reaksiyonu.  Tahribat yapan etken ortadan kalkınca organizma kendini onarma çabasına giriyor, daha sonra işler yolunda gidiyorsa hasarlı doku yenileniyor. Buna akut iltihap deniyor. Ama organizma düşmanla baş edemezse iltihap süreğenleşiyor, onarım süreci aksıyor, tam anlamı ile bir düzelme olmuyor. Buna da kronik iltihap deniyor. İltihap denilince genellikle mikrobik bir iltihap anlaşılıyor, ama iltihapların çoğunluğu mikropsuz.

Akut iltihap birkaç saat – birkaç gün sürer, histamin salgısı artar. Histamin damarları genişletir ve geçirgenliğini artırır. O bölge kızarır ve ısısı artar. Kan ve iltihap hücreleri (çok çekirdekli akyuvarlar, nötrofiller) bu bölgeye hücum eder. Kanın suyu ve proteinleri damar dışına çıkıyor ve o bölge şişiyor. Histamin sinir uçlarında prostaglandin ve bradikinin gibi kimyasalları da artırır ve onlar da ağrıya neden olur.

Kronik enflamasyon ise yıllarca hatta ömür boyu sürebiliyor. Kronik enflamasyonda olay yerinde tek çekirdekli akyuvarlar (lenfosit) ve makrofajlar (yutan hücreler) bulunuyor. Kronik enflamasyon her zaman akut enflamasyonu takip etmiyor. Hatta çoğu zaman sinsi olarak ortaya çıkıyor.

İltihap vücudumuz için iyi bir şey mi?

Hem iyi, hem kötü. İyi çünkü iltihap sırasında bağışıklık sistemi kendinden olmayan yabancı maddelere ve mikroorganizmalara saldırarak onları yok etmeye çalışıyor ve çoğu kez de bunu başarıyor. Vücudunuz iltihap oluşturamıyorsa hayatınızı sürdürmeniz mümkün değil. Normal şartlarda iltihap zararlı etkenleri etkisiz hale getiriyor. Ama bunu tam anlamı ile beceremezse, yani kronikleşirse size zarar vermeye başlıyor.

Normal koşullarda bağışıklık sistem kendinden olana ise saldırmıyor. Kronik hastalıklarda ise bu immün (bağışık) tolerans kayboluyor. Bu durumda bağışıklık sistemi kendi dokularına da saldırıyor ve hedef organlarda aşırı ve dizginlenemeyen bir iltihaba neden oluyor. Bu tip kronik iltihabi hastalıklara özbağışıklık hastalıkları (otoimmün hastalıklar) deniyor.

Bunların başında koroner kalp hastalığı, dişeti kanaması, gastrit, ülser, astım, alerjik rinit, tiroidit, sedef hastalığı, bazı kanserler, kas ağrısı, eklem ağrısı, kronik yorgunluk, ülseratif kolit, Crohn hastalığı, romatoid artrit, osteoartrit ve lupus gibi romatizmal hastalıklar ve bunun gibi birçok daha hastalık var. Erişkin nüfusun en az dörtte üçünde bu hastalıklardan en az biri mevcut. Bir başka sorun da iltihabi bir hastalığa sahip bir hastanın başka bir iltihabi hastalığa ya da hastalıklara sahip olma olasılığının da yüksek olması. Aslında iltihabi hastalıklar ağaç dallarına benziyor. Biliyorsunuz dallar ayrıdır ama aynı gövdeden çıkarlar. Anlayacağınız bu hastalıklar hep aynı kaynaktan beslenirler.

Peki, sizce bütün bu kronik hastalık salgınını nedenleri ne?

Çok nedeni var. Bunların çoğu yediğimiz içtiğimizle ilgili, özellikle geleneksel beslenme tarzının büyük ölçüde terk edilmesine bağlı. Modern beslenme geleneksel beslenmeden belki de on kat daha iltihap yapıcı özelliklere sahip. İsterseniz önemli olanların üzerinde biraz duralım.

Çok iyi olur

Birinci neden unlu-şekerli gıdaların aşırı tüketilmesi. Bu gıdalar metabolik sendrom yaparak kronik iltihaba zemin hazırlıyorlar. Modern beslenme geleneksel beslenmeden belki de on kat daha iltihap yapıcı özelliklere sahip (1).

Unlu şekerlileri fazla yiyen kişiler daha az taze sebze ot ve baharat kullanıyor. Bu konuda kırmızı biber, zerdeçal, zencefil, şeytan pençesi ve çeşitli otlar ile yapılmış çalışmalar var (2-7 ).

İkici neden daha önce konuştuğumuz omega-3/omega-6 dengesinin azalması. Bu da kronik iltihabın ana nedenleri arasında. Ayçiçeği, mısır ve margarin gibi omega-6 yağ asitlerinden zengin yağlar ikinci grup prostaglandinler ve 4. grup lökotirienlerin aşırı yapılmasına neden oluyorlar. Bunlar iltihap yapıcı maddeler. Buna karşılık balık yağı gibi omega-3 yağ asitlerinden zengin gıdalar 3. grup prostaglandinler ve 5. grup lökotirienleri yapıyorlar. Bunlar ise tam tersine iltihap önleyici maddeler.  Omega-3 yağ asitleri başta romatoid artrit olmak üzere birçok kronik hastalığın tedavisinde başarıyla kullanılmakta, hem de çok az yan etkiyle ( 8, 9).

Üçüncü önemli neden bağırsaktaki faydalı mikropların (probiyotiklerin) azalması. Mesela yeni tanı almış romatoid artritli ve ankilozan spondilit hastaların bağırsak florasının normal olmadığı ve bağırsak geçirgenliğinin arttığı gösterilmiş (10). Hatta bu hastalıkları örneğin romatoid artriti antibiyotiklerle de tedavi eden hekimler de var.

Bağırsak mikrop düzeninin bozulması sonucunda bağırsak geçirgenliği artıyor ( 11, 12). Sindirilmeyen protein parçacıklarının (buğday,  süt ve baklagil proteinleri gibi) kana geçmesi, bağışıklık sistemini uyarıyor; kronik iltihabi bir süreç başlıyor.  Bu süreç sadece bağırsakta değil bağırsak dışı birçok organda da iltihabi hastalıklara yol açabiliyor.

Birçok tahıl, baklagil ve yerfıstığında lektin denilen maddeler var. Lektinler bağırsak hücreleri ve lenfositleri olumsuz etkiliyor. Bunlar iyi sindirilmezse bağırsak engelini rahatlıkla geçmekte ve eklem zarını etkilemekte (13). Probiyotiklerden zengin bir diyetin antiromatizmal ilaç ihtiyacını azalttığı, klinik bulguları hafiflettiğini gösteren çalışmalar da var (14).

Glütensiz (buğday proteini) bir diyet ile romatoid artrit ve mültipl skleroz gibi hastalıkların belirtilerinin hafifleyebileceği çeşitli çalışmalarda gösterilmiş (15, 16). Süt proteini, buğday proteini ve baklagiller 5 milyondan daha uzun olan insanlık tarihinde diyete en son (yaklaşık 5-10 bin yıl önce) eklenen yitecekler. O nedenle bu yiyeceklerin sindirilmesi diğerlerine oranla daha zor ve daha problemli.

Dördüncü temel neden iltihap azaltıcı, serbest radikal temizleyici (antioksidan) bitkilerin, sebzelerin, otların daha az yenilmesi. Bunların başında zerdeçal, ısırgan tohumu, keten tohumu, kekik, dereotu, maydanoz, fesleğen, roka, tere, nane, sarımsak, soğan, kırmızıbiber, karabiber, zencefil, kimyon, tarçın gibi otlar ve baharatlar geliyor (17, 18).

Beşinci neden de D vitamini yetersizliği. Dünya nüfusunun en az dörtte üçünde gizli veya aşikar D vitamini yetersizliği mevcut. Örneğin Türkiye’deki kadınların da yaklaşık dörtte üçünde D vitamini yetersizliği var.

D vitamininin çok iyi bilinmeyen bir özelliği de iltihap giderici olmasıdır. Bu bağlamda beş yıl önce yapılan bir çalışma çok önemli. Yaşları 55-69 arasında değişen 29,368 kadın 11 yıl süre izlenmiş. Bu süre içinde 152 kişi romatoid artrit olmuş. Detaylar inceleninde günde 400 ünite D vitamini kullananlarda kullanmayanlara göre romatoid artrit %30, mültipl skleroz ise %40 daha az görülmüş (19). Günlük olması gereken dozun bunun en az 10 katı (4000-5000ünite) kadar olması gerektiğini düşündüğümüzde oldukça iyi bir koruma oranı.

Altıncı temel neden kronik susuzluk. Daha önce su konusunda anlattığımız gibi insanların çoğu susuz olduklarını hissedemiyorlar. Ağız kurumadan önce su kaybı oluyor. O sırada histamin dediğimiz madde su düzenini sağlamakla görevli olarak ortaya çıkıyor. Bu sırada renin-anjiyotensin-aldosteron (RAA) sistemi etkinleşerek kol bacak damarlarını büzüştürüyor. Amaç kanı öncelikle beyin,  böbrek ve akciğer gibi hayati organlara göndermek. Bu sırada eklemler ve diğer çok hayati olmayan organlar da susuz kalıyor; deyim yerinde ise buruşuyor.

Konunun başında konuştuğumuz gibi histamin iltihabın nerdeyse her aşamasında yer alıyor. Ayrıca sinir uçlarında 2. grup prostaglandinleri ve bradikinin gibi kimyasalları artırıyor ve bunlar da ağrıya neden oluyor. Histamin karşıtı ilaçların fazla bir faydası olmuyor. En iyisi suyu vermek. İdrarınız açık çıkacak şekilde bol su içerseniz iltihap ve ağrılar azalıyor.

Resim 1. Romatoid artritli bir hasta



Kronik iltihabi hastalıklar ve/veya romatizmal hastalıkların klasik tedavisi nasıl yapılıyor?

Birçok iltihabi hastalığın tedavisinde iltihap azaltıcılar kullanılıyor (steroidler, steroid dışı iltihap azaltıcılar, metotreksat, TNF-alfa kırıcılar, azathioprin, klorakin, metotreksat,  altın tuzları, penisilamin, sülfosalazin vb). Ama bunlar geçici olarak şikâyetleri maskeliyor; yani deyim yerindeyse pisliği halının altına süpürüyor.

Statükocu tıp gerçek sebepleri ortaya koyup hastalıklardan korunma yoluna gitmiyor, bu ilaçları çok kullanıyor. Hastalıklar yıllarca sürdüğü için iyi de para kazanılıyor. Ayrıca bu ilaçların çok sayıdaki yan etkisi de var; ülser, şişmanlık, kemik bozuklukları, depresyon,  kanser, enfeksiyon hastalıkları gibi. Bu yan etkilerin kontrol altına alınması karşı kullanılan ilaçların ve diğer tedavi yöntemlerine harcanan para ciroyu daha da artırıyor.

Bilinen yan etkilere ilaveten ölüm gibi daha vahim durumlar da oluşuyor. Bu meyanda Viox adlı iltihap giderici ilacı hatırlıyorsunuzdur herhalde. Ölüm ve felçlere neden olduğu için toplatıldı. Üstelik çok daha önce bu ilacın çok zararlı olabileceği söylenmesine rağmen, yıllarca kullanıldı hastalarda. Yazık!

Peki, siz bu hastalıkların nasıl tedavi edilmesini öneriyorsunuz?

Aşağıdaki öneriler romatoid artrit, lupus, mültipl skleroz, sedef hastalığı, Crohn hastalığı, kolitis ülseroza, koroner kalp hastalığı, mültipl skleroz gibi birçok kronik hastalık için de geçerli.

Taş devri diyetini uygulayın
Baklagilleri diyetten çıkartın ya da iyice azaltın.
Glutensiz-kazeinsiz diyeti (gluten= buğday proteini, kazein=süt proteini) deneyin.
Omega-3/omega-6 yağ dengesini düzeltin.
Margarin ve sıcak preslenmiş poliansatüre yağları (ayçiçek, mısır, soya, kanola) yemeyin.
Probiyotiklerden zengin gıdalarla beslenin veya probiyotik preparatlardan birini kullanın.                                                                                     
D vitamini düzeylerinizi en optimal düzeye çıkartın.


Romatoid artrit gibi kronik enflamatuvar hastalıklarda antienflamatuvar(iltihap giderici) etkiyi elde etmek için günde en az 2000-2500mg aktif balık yağı (DEHA+EPA) alınmalıdır aksi halde tedavi fazla etkili olmuyor. Keten tohumu (ALA) aynı etkiyi göstermiyor.

Optimal dozu alabilmek için kan D vitamini düzeylerini ölçmek gerek (25-hidroksi D vitamini; 1, 25-dihidroksi D vitamini değil!). Kan D vitamini düzeylerini 40-120 ng/dL arasında, hiç değilse 50-60 ng/dL’nin üstünde tutmak gerekiyor. Bence ideali 100ng/dL civarı.

İstenilen düzeylere çıktıktan sonra, erişkinler için günde 5000 ünite (D vit-3 damla, 50 damla) ya da 2 ayda bir 1 ampul D vitamini (300,000 ünite), çocuklar için her 12.5 kg başına 1000 ünite (10 damla) güvenle kullanılabilecek rakamlardır.

Aşağıdaki otlar ve vitaminler de antioksidan ve iltihap giderici etkileri ile romatizmal hastalıklarda oldukça yararlı;

1 kase kefir, ya da ev yoğurdunun içine
1 tatlı kaşığı zerdeçal tozu
1 çay kaşığı zencefil
1 çay kaşığı çekilmiş üzüm çekirdeği
1 çay kaşığı çekilmiş ısırgan tohumu
1 çay kaşığı
1 çorba kaşığı çekilmiş keten tohumu
2 diş yeni ezilmiş sarımsak


Bundan günde 1-2 kase kadar yiyebilirsiniz. Ayrıca içine sevdiğiniz diğer baharatları da koyabilirsiniz.

Sızma zeytin yağı içine kekik, kırmızı pul biber, fesleğen kurusu, nane kursu koyarak küçük bir kaşıkla yiyebilir ya da salatalarınızda sos olarak kullanabilirsiniz.

Çeşitli otlardan yapılan salataları bolca yiyin (kıvırcık, roka, fesleğen, kuzu kulağı, ıspanak, tere, reyhan, taze nane, taze kekik, kırmızı lahana, beyaz lahana, karnabahar, brokoli, turp, havuç vb)

Önemli not:

Yukarıdaki beslenme şekli ve besin takviyeleri kullandığınız ilaçların miktarını azaltacak ya da tamamen ortadan kaldırabilecektir. Bunları yaparken sizi takip eden hekiminizle iş birliği yapınız.

Aşağıdaki kan tahlillerini de yaptırınız;

C-reaktif protein (hassas) : Normali 0.3 mg/dL’nin altında olması gerekir (İlgili laboratuarın verdiği normal değerleri dikkate almayın). Hastalık sırasında yüksek olan değerler, tedavi ile birlikte azalacaktır.

25-hidroksi D vitamini; (1, 25-dihidroksi D vitamini değil!). Normali 40-120 ng/dL’dir.(İlgili laboratuarın verdiği normal değerleri dikkate almayın).

İnsülin: Normali,  açlık sırasında 5 ünitenin altındadır (İlgili laboratuarın verdiği normal değerleri dikkate almayın). Beraberinde kan şekerine de baktırın.

Dışkı florası tarama testi(kültür): Faydalı mikroplarla birlikte, klostridyum, kandida gibi zararlı mikropların varlığını da gösterir.


KAYNAKLAR

1-   Festa A, D’Agostino R, George Howard G et al. Chronic Subclinical Inflammation as Part of the Insulin Resistance Syndrome-The Insulin Resistance Atherosclerosis Study (IRAS) Circulation. 2000;102:42.
2-   Deal CL, Schnitzer TJ, Lipstein E, et al. Treatment of arthritis with topical capsaicin: A double-blind trial. Clin Ther 1991;13:383–95.
3-   Bone K. The story of devil’s claw: Is it an herbal antirheumatic? Nutrition and Healing 1998;3:4-8
4-   Kulkarni RR, Patki PS, Jog VP, et al. Treatment of osteoarthritis with a herbomineral formulation: A double-blind, placebo-controlled, cross-over study. J Ethnopharmacol 1991;33:91–5.
5-   Deodhar SD, Sethi R, Srimal RC. Preliminary studies on antirheumatic activity of curcumin (diferuloyl methane). Ind J Med Res 1980;71:632–4.
6-   Mills SY, Jacoby RK, Chacksfield M, Willoughby M. Effect of a proprietary herbal medicine on the relief of chronic arthritic pain: A double-blind study. Br J Rheum 1996;35:874–8.
7-   Srivastava KC, Mustafa T. Ginger (Zingiber officinale) in rheumatism and musculoskeletal disorders. Med Hypoth 1992;39:342
8-   Nordstrom DC, Honkanen VE, Nasu Y, Antila E, Friman C, Konttinen YT. Alpha-linolenic acid in the treatment of rheumatoid arthritis. A double-blind, placebo-controlled and randomized study: flaxseed vs. safflower seed. Rheumatol Int 1995;14:231-4.
9-   Kremer JM. n-3 fatty acid supplements in rheumatoid arthritis. Am J Clin Nutr 2000;71(1 Suppl):349S-51S.
10-   Smith MD, Gibson RA, Brooks PM. Abnormal bowel permeability in ankylosing spondylitis and rheumatoid arthritis. J Rheumatol 1985; 12: 299–305.
11-   Smith MD, Gibson RA, Brooks PM.  Abnormal bowel permeability in ankylosing spondylitis and rheumatoid arthritis. Journal of Rheumatology 1985; 12, 299–305.
12-   Mielants H. Reflections on the link between intestinal permeability and inflammatory joint disease. Clinical and Experimental Rheumatology 1990; 8, 523–524.
13-   Pusztai A, Greer F & Grant G (1989) Specific uptake of dietary lectins into the systemic circulation of rats. Biochemical Society Transcations 1985; 17: 527–528.
14-   Hatakka K, Martio J, Korpela M et al. Probiotic therapy on the activitiy and activation of mild rheumatoid artritis-a pilot study. Scand J Rheumatol, 2003;32: 211-5
15-   Shor DB, Barzilai O, Ram M et al. Gluten sensitivity in multiple sclerosis: experimental myth or clinical truth? Ann N Y Acad Sci. 2009;1173:343-9.
16-   Beri D, Malaviya AN, Shandilya R, Singh RR. Effect of dietary restrictions on disease activity in rheumatoid arthritis. Annals of the Rheumatic Diseases 1988; 47, 69–77.
17-   Chrubasik S, Enderlein W, Bauer R, Grabner W. Evidence for antirheumatic effectiveness of herba urticae dioicae in acute arthritis: a pilot study. Phytomedicine.1997; 4:105-108.
18-   Jackson JK, Higo T, Hunter WL, Burt HM. The antioxidants curcumin and quercetin inhibit inflammatory processes associated with arthritis. Inflamm Res. 2006;55(4):168-75.
19-   Merlino LA, Curtis J, Mikuls TR, Cerhan JR, Criswell LA, Saag KG; Vitamin D intake is inversely associated with rheumatoid arthritis. Iowa Women’s Health Study. Arthritis Rheum. 2004;50(1):72-7.

Kaynak : http://beslenmebulteni.com/beslenme/?p=870

______________________________________________________________________________________________________

"Damdan Düşenlerin Hikayeleri - Nasıl İyileştim?" serisinin tüm yazıları için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.

http://woto.com/damdan-dusenler

1) Gut hastalığını nasıl yendim?
2) Karaciğer değerlerimi nasıl düzelttim?
3) Crohn ve IBS (Hassas Bağırsak Sendromu) hastalıklarını nasıl yendim?
4) Alerjik rinitten nasıl kurtuldum?
5) Çağın hastalığı fibromiyaljiden nasıl kurtuldum?
6) Tiroidimi aldırmaktan nasıl kurtuldum?
7) Romatoid artritten nasıl kurtuldum?
______________________________________________________________________________________________________

Sağlıklı Yaşıyoruz



https://www.instagram.com/saglikliyasiyoruzcom/

http://woto.com/romatoid-artrit

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Esnek ve Sağlıklı Eklemler İçin 6 Strateji
« Yanıtla #13 : 25 Temmuz 2016, 16:00:08 »
Esnek ve Sağlıklı Eklemler İçin 6 Strateji

Dr. Mercola glükozamin ve kondroitine karşı olduğunu belirtiyor ve eklem sağlığı için şunları öneriyor:

"Hayattan zevk alabilmek için rahat ve esnek olan sağlıklı eklemlerin ne kadar önemli olduğunu çoğumuz biliriz. Torununla top oynamak, eşinle yürüyüşe çıkmak, arkadaşınla golf oynamak için sağlıklı eklemler gerek. Bunlar hayatın eğlenceli yanları. Eklemleri sağlıklı tutmak için neler yapılabilir:

1- Egzersiz
Egzersizin eklemler için kötü olduğu çok yaygın bir şehir efsanesi. Dizlerin ortalama düzeyde egzersizle işe yaramaz hale geleceği gerçekten efsane. Aslında hareketsizlik kasları zayıflatıyor bu da eklem esnekliği ve rahatlığını bozuyor. Tedbir olarak, düzenli olarak egzersiz yapmıyorsanız, yavaş yavaş ilerleyip daha ileri seviyede egzersizlere birden başlamamak gerekir. Yoğun egzersiz yapamıyorsanız yürüme gibi egzersizleri deneyebilirsiniz, bunlar oldukça düşük seviyede olmalarına rağmen çok faydalıdır.

2- Optimal vücut ağırlığınıza gelin.
Egzersizin en önemli faydası kilo vermeye ve korumaya yardımcı olmasıdır. Kilolu ve obez kişilerin eklem rahatlığı daha kolay elden gider. Vücudun her fazla kilosu dizler üzerindeki yükü yaklaşık 4 kg arttırır. Araştırmalar 5 kg kadar bile vermenin eklemler üzerinde olumlu etkisi olduğunu gösteriyor. Kilo vermek eklemlerin yükünü azaltıyor, bu daha kolay egzersiz yapmanızı sağlıyor, egzersiz de kilo vermenize yardımcı olarak eklem sağlığınızı koruyor.

3- Daha kaliteli beslenin.
Beslenmenizden şekeri ve nişastalı karbonhidratları çıkarın ve kesinlikle gazlı şekerli içeceklerden vaz geçin. Bu besinlerin zararları bilimsel olarak gösterilmiştir. Früktoz tüketiminin çok sınırlandırılması gerekir çünkü früktoz ürik asidi yükseltir, bu da eklemler için kötüdür.

4- D vitamini düzeyinizi optimize edin.
D vitamini sağlıklı bir bağışıklı cevabını destekliyor. Bahar ve kış aylarında D vitamini düzeyleri ciddi biçimde düşüyor, eklemler ve tüm vücut D vitamini desteğinden yoksun kalıyor.

5- Bol miktarda omega 3 yağ asidi alın.
Omega 3 eklemlerin sağlığını destekler.

6- EFT (Duygusal Özgürleşme Teknikleri) gibi duygusal faktörleri kontrol altına alan tekniklerle genel sağlığınıza katkıda bulunun.
Glükozamin ve kondroitinin eklemler için yararlı olduğuna dair yeterli kanıt olmadığı gibi özellikle diyabetlilerde şekeri yükselttiği biliniyor ve başka yan etkileri de var. O nedenle bunları kullanmamanızı tavsiye ederim."


Dr. Joseph Mercola

Özet çeviri:
Nurçin Çağlar | Sağlıklı Yaşıyoruz | https://www.instagram.com/p/BIM4SJlAWSr/?taken-by=saglikliyasiyoruzcom&hl=tr

Çevirenin notu:
Dr. Mercola'nın tavsiye ettiği çoğu madde Karatay beslenmesi ilkeleri arasında var. Bunlara ek olarak Canan hoca eklemlerin sağlığının korunması için sağlıklı yağların bolca tüketilmesini ve kolajen içeriği açısından kelle paça çorbası tavsiye eder.


Orjinal Kaynak:
http://products.mercola.com/joint-support/?utm_source=dnl&utm_medium=email&utm_content=art1&utm_campaign=20160721Z2&et_cid=DM111486&et_rid=1581963324