Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 392630 defa)

0 Üye ve 4 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #390 : 08 Ağustos 2012, 12:51:09 »


Dünyâdan el ve etek çeken bir kavm.
Hikâye olundu: Zülkarneyn dünyâdan el ve etek çeken bir kavme uğradı. Dünyayı terketmişlerdi. Ölülerinin mezarlarını, evlerinin kapılarının önünde kazmışlardı. Yiyecek olarak da topraktan biten yeşillikler ile kanaat ediyorlardı. Hep taat ve ibâdetle meşgul idiler. Zülkarneyn onların meliklerini (idarecilerini) yanına davet etmek üzere haber gönderdi. Onların melikleri:
-”Benim Zülkarneyn’in sohbetine ihtiyacım yoktur,” dedi. Bunun üzerine Zülkarneyn onun yanına geldi. Zülkarneyn onların meliklerini çok fakir bir halde görünce sordu:
-”Sizin yanınızda neden altın ve gümüş çok az bulunmaktadır?” O:
-”Bizim aramızda dünyâyı isteyen hiç kimse yok. Dünya bizden hiç kimseyi doyurmaz. Biz ölümü unutmayalım diye mezarlarımızı her zaman görebileceğimiz bir yere, evlerimizin kapılarının önünde kazmaktayız,” dedi. Sonra melikleri, bir insan başı çıkarttı.
-”Bu vatandaşlarına zulüm eden krallardan bir kralın başıdır. Dünyanın odunlarını topluyordu. (Yâni altın ve gümüşlerini topluyordu). Allah onun ruhunu kabzetti. Üzerinde kötülükleri ve günahları kaldı,” dedi. Sonra melik, ayrı bir insan başı daha çıkarttı. Yine dedi: (1/280)
-”Bu âdil bir kralın başıdır. Vatandaşlarına karşı adaletli ve müşfikti. Zamanı gelince Allah onun ruhunu aldı. Onu Cennetine koydu. Onun derecelerini yükseltti.” Melik daha sonra elini Zülkarneyn’in başının üzerine koydu. Ve şöyle dedi:
-”Senin başın bu iki kafa’dan hangisidir?“
Zülkarneyn ağlamaya başladı. Ve Zülkarneyn, melike şu teklifte bulundu:
-”Eğer benimle sohbet etmek istersen, memleketimin yarısını sana veririm. Vezirlik işlerimi sana havale ederim,“dedi. Melik:
-”Heyhat, benden uzak olun,” dedi. Zülkarneyn sordu:
-”Niçin?” Melik:
-”Çünkü senin mülk, saltanat, memleket ve malından dolayı bütün insanlar sana düşmandırlar. Ama kanaatımdan dolayı hepsi bana dostturlar,” dedi.
Sa’dî buyurdu:
Kanaat köşesinde yamalı elbiseyle oturmak,
manâ ehlinin katında yüz hazineden daha iyidir.
(Not: Bu hikâyede geçen, Iskender-i zülkarneyn olsa gerektir. A.D.)
Kaynak:İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu’l-Beyan Tefsiri: 2/275.


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Riyakârın Neye Benzediği
« Yanıtla #391 : 09 Ağustos 2012, 11:37:54 »
Riyakârın Neye Benzediği

Bazı âlimlerden (rivayet olundu) buyurdular:
Taat ve ibadetini riya (gösteriş) ve sum'â (desinler) diye yapan kişinin misali, kesesine (altın yerine) çakıl taşları doldurarak (veya para cüzdanına para yerine değersiz kâğıtlar doldurup) pazara çıkan adamın hâli gibidir.
İnsanlar onun şişkin kesesini gördükçe:
-"Bu adamın kesesi ne kadar dolu ve şişkindir (demek ki bu çok zengin bir adam!"
Bu kişiye insanları bu şekilde konuşmalarından başka bir fayda ve cüzdanında değersiz kâğıtlardan ona bir menfaat gelmez. Bu çakıl taşlarıyla bir şey alamaz.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:149)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
"Riya, küçük şirktir."
« Yanıtla #392 : 10 Ağustos 2012, 12:59:09 »
"Riya, küçük şirktir."

Hadis-i Şerif'te Buyuruldu:
"(Ey ümmet ve ashabım! Sizin üzerinize korktuklarımın (içinde) en korktuğum şey, küçük şirktir.
(Sahabeler) sordular:
-"Yâ Rasûlallâh! Küçük şirk nedir?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "(Küçük şirk) riya (gösteriş)tir. Allâhü Teâlâ hazretleri, kullara amellerinin karşılığını vereceği günde, onlara (riyakârlık yapanlara) şöyle der: "Dünyada gösteriş yaptığınız kimselere gidin. Bakın hele onların yanımda bir mükâfat bulacak mısınız?"

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:150)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Üç Riyakârın Ahirette Hesabı
« Yanıtla #393 : 13 Ağustos 2012, 10:43:09 »
Üç Riyakârın Ahirette Hesabı

Efendimiz Hazretleri Buyurdular:
"Muhakkak ki Allâhü Teâlâ ve tebâreke hazretleri, hüküm vermek için kullarının arasına azamet ve kudretiyle inecektir. Tüm ümmetler, diz çökmüş haldedirler. Hesap için ilk çağırılacak kişiler şunlar:

1. Kur'ân-ı Kerim’i toplayan (ezberleyen) kişi,
2. Allah yolunda ölen kişi,
3. Çok mâl (servet) sahibi zengin.


Allâhü Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerim’i ezbere toplamış olan kimseye (Kur'ân-ı Kerim’i okuyana:)
"Peygamberime indirdiğim kitabı sana öğretmedim mi?" diye buyurur.

O:
-"Evet! Ya Rabbi!" der.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:
-"Öğrendiğinle ne amel ettin?" diye sordu.

O:
-"(Yâ Rabbi!)   Gece ve gündüz hiç durmaksızın tüm vakitlerde (Kur'ân-ı Kerim’i) okuyup, durdum."

Allâhü Teâlâ hazretleri:
-"Sen yalan söylüyorsun" diyecektir.

Melekler de:
-"Sen yalan söylüyürsun." diyecektir.

Allâhü Teâlâ hazretleri:
-"Sen, 'insanlar ne güzel okuyor'" diye okudun, insanlar da bunu sana söylediler.

Mal sahibi getirilir.
Allâhü Teâlâ hazretleri, ona:
-"Senin imkânlarını genişletip seni hiç kimseye muhtaç olmayacak hale getirmedim mi?" diye soracaktır.

O:
-"Evet! Ya Rabbi, bana ihsanda bulundun, geniş bir rızık verdin," der.

Allâhü Teâlâ hazretleri:
-"Verdiğim, mal, mülk ve zenginlik ile ne yaptın?" diye soracaktır.

O:
-"Senin verdiğin mal ile sıla-i rahm yaptım, (yakın akrabaları gözettim) ve (dul, yetim ve fakirlere) tasaddukta bulundum," der.

Allâhü Teâlâ hazretleri, ona:
-"Sen yalan söylüyorsun," der.

Melekler de ona:
-"Sen yalan söylüyorsun." derler.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona:
-"Sen bu iyilikleri benim rızam için yapmadın. Halk sana 'ne cömert adamdır' desinler, diye yaptın. Dünyada bu sana söylenildi."

Sonra Allah yolunda öldürülen kişi getirilir.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona sordu:
-"Niçin öldürüldün?"

O:
-"Ya Rabbi! Senin yolunda cihâd etmekle emrolundum. Ben de gittim, savaştım ve senin yolunda öldürüldüm," diyecektir.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona:
-"Sen yalan söylüyorsun!" der.

Melekler de ona:
-"Sen yalan söylüyorsun!" derler.

Allâhü Teâlâ hazretleri ona:
-"Sen insanlara senin için. 'falanca kişi ne cesur ve atılgan adamdır,' desinler, diye savaştın. Dünyada bu sana söylenildi.

Sonra Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
-"İşte bu üç kişi, kıyamet gününde Allah'ın kendileriyle cehennem ateşini tutuşturacağı yaratıklardır."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:151-152)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Riyakarın Ahiretteki Hali
« Yanıtla #394 : 14 Ağustos 2012, 12:00:05 »
Riyakarın Ahiretteki Hali

"Ve" halbuki, gerçekten:
"Üstüne de ihtiyarlık çökmüş,"
Yaşlılık seneleri isabet ki, yaşlılıkta insan, şiddetli bir şekilde ağaçların meyve ve ürünlerinden faydalanmaya muhtaçtır. Çünkü yaşlı kişi, maişetini tedarik etmekten tamamen acizdir. (Onun bütün ümidi yıllardır yetiştirmiş olduğu bağ ve bahçesiydi.)
"Ve onun (zâyi'f) elleri ermez, güçleri yetmez birtakım zürriyeti var."
(Bahçe sahibi olan bu kişiye) yaşlılık isabet etmiş, ihtiyarlık çökmüş olduğu halde, onun bir de küçük (yaşta olan) zürriyeti var. Zürriyeti (yaşlı adamın bakmakla yükümlü olduğu küçükler), kendi başlarına çalışmaya, kazanmaya ve maişetlerini tertip ve temin etmeye kadir değiller.

"Ona isabet ediversin."
Bu bahçeye, "Bir bora (kasırga)" Kasırga olan bir rüzgâr, yerin üzerinde dönen ve sonra da bir direk heyeti şeklinde göğe yükselen bora.
"içinde ateş vardır." Şiddetli.

"Ve o bahçe yanıversin?"
Böylece bütün verimleri gittiği gibi: bahçelerin kökleri bile harabeye döndü. Yaşlı adam hayretler içerisinde kaldı. Onu tekrar geri çevirmeye gücü yetmez. Onların misillerini dikmeye de kuvveti yoktur. Zürriyeti küçük ve aciz oldukları için ona yardım etmekten de aciz olduklarından onlardan da ona yardım etmek gibi hayır gelmez.

İşte gördüğün gibi bu, bir hasene (güzel amel) yapıp ona riya(başa kakma) ve eziyet edip gönül incitme gibi hareketlerle amellerinin sevaplarını yakan ve yok eden kişinin, kıyamet günü olduğu zaman çektiği hasret, esef ve üzüntü hâlinin temsilidir.
Kişi kıyamet gününde salih amellerine şiddetli bir şekilde ihtiyaç duyacaktır. Fakat amellerinin sevaplarının (riya, başa kakma ve gönül incitmek gibi sebeplerle) yandığını görecektir.

Yaşlı adamın bu hâli ve düşmüş olduğu bu çaresizliği, onun melekût âlemindeki gizli hâline benzetildi.
(Yaşlı ve güçsüz ihtiyarın bahçeyi dikip yetiştirmeye gücü olmadığı gibi, bu kişininde kıyamet gününde bir daha dünyaya gelip o güzel amelleri işleme imkânı da yoktur.)

Amel-i hasene işleyen kişi kendi fikrinde, Ceberut’un cennetlerine yükselmeyi düşünüyordu; sonra arkası üzerine yalancı âleme döndü. Hak Teâlâ hazretlerinin rızasının dışına (riya ve desinler gibi mâsivâya) iltifat etti. Böylelikle bütün çalışmasını ve amellerini boşa çıkarttı.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:165-166)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Haram Sadaka Veren ve Arkasında Haram Bırakanın Hali
« Yanıtla #395 : 15 Ağustos 2012, 12:07:25 »
Haram Sadaka Veren ve Arkasında Haram Bırakanın Hali

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:

"Bir kul, kazandığı haram malı sadaka vermeye kalkışmasın. Çünkü bu ondan kabul edilmeyeceği gibi, hakkında bereketli de olmaz. Yine böyle bir malı arkasından terk edip geriye bırakırsa bu haram mal onun cehennemdeki azığı (ve onun cehennemde kalma süresinin ziyade olmasına vesile) olur. Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri, kötüyü kötü ile silmez. Ancak kötüyü iyilikle silip önler. Doğrusu habis ( pis ve murdar) olan şey, habisi (pis ve murdarı) temizlemez."

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:183)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gizli Sadakaların En Faziletlisi
« Yanıtla #396 : 16 Ağustos 2012, 11:28:50 »
Gizli Sadakaların En Faziletlisi

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Sadakanın en faziletlisi, az olup çalışarak elde edilen şeyin gizli olarak bir fakire verilmesidir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Muhakkak ki kul, gizlilikte bir amel işler, Allâhü Teâlâ Hazretleri de onun amelini gizli olarak yazar. Eğer kişi o yaptığı ameli izhar ederse, gizlilikten nakledilip, aleniyyet (aşikâr olmuş amel olarak) yazılır. Eğer yapmış olduğu ameli konuşmaya başlar ve başkalarına anlatırsa, gizlilik ve aleniyet olmaktan nakledilip, riya olarak yazılır."

Hadis-i şerifte buyuruldu:
"7 kimse vardır ki Allah, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı o günde onları kendi gölgesinde gölgelendirir.
1- Âdil imam,
2- Allah'a ibadetten neşe alan genç,
3- Kalbi mescidlere bağlı olan kişi, camiden çıktığı zaman, bir daha oraya dönesiye kadar...
4- Allah için birbirlerini seven iki adam... Allah sevgisinden dolayı bir araya gelen ve ayrılan kimseler...
5- Yalnız kaldığında Allâhü Teâlâ hazretlerini zikredip ağlayan kişi.
6- Kendisini hüsn-ü cemal ve makam sahibi bir kadın çağırdığında: "Ben Allah'tan korkuyorum." diyen adam.
7- Bir sadaka ile sadaka veren; fakat verdiği sadakayı gizleyen; hatta sol eli sağ elinin ne verdiğini bilmez."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Gizli sadaka Rabbin gadabını söndürür."

Amma sadakayı izhar etmenin caiz olmasının yönü ise, eğer insan, sadakasını izhar ettiğinde insanların kendisine tâbi olarak sadaka vereceklerini bilirse işte o zaman sadakasını izhar etmesi daha faziletli olur.


(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:197-198-199)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Gizli Verilen Sadakanın Mükâfatı
« Yanıtla #397 : 17 Ağustos 2012, 11:51:09 »
Gizli Verilen Sadakanın Mükâfatı

İbni Abbas (r.a.) hazretlerinden rivayet olundu:
"Nafile sadakaları gizli vermek, aşikâr vermekten yetmiş (70) kat daha üstündür. Farz olan sadakaların aşikâr verilmesi ise, gizli verilmesinden yirmi beş (25) kat daha efdaldir."

"Ve" Allâhü Teâlâ: "Günahlarınızdan bir kısmına keffâaret olur;" (Sureyi Bakara :271)

Tebğîzıyyedir. Yani günahlarınızdan bir şey demektir. Çünkü Allâhü Teâlâ hazretleri, gizli ve aşikâr verilen sadakaların sebebiyle günahların bir kısmını bağışlar.

Veya imam Ahfeş (r.h)'in görüşüne göre burada ki "min” kelimesi zâiddir. O zaman ayet-i Kerimenin manası: "Allâhü Teâlâ hazretleri, sizin bütün günahlarınızı siler," şeklinde olur.

(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:195)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duânın Kabul Şekilleri
« Yanıtla #398 : 27 Ağustos 2012, 11:28:01 »
Duânın Kabul Şekilleri

Hadis-i Şerif'te Buyuruldu:
"Müslümanın duâsı, şu üç sebepten biri dışında reddedilmez.
1- Ya günah olan ya da akraba ile münasebeti kesme ile ilgili olan bir konuda duâ eder,
2- Veya istediği şey kendisi için ahirete bırakılır,
3- Yada duâsı kadar kendisinden bir kötülük def edilir’’


Yine Hadis-i Şerif'te Buyuruldu:
"Herhangi  (Müslüman) bir kişi,  bir duâ ile Allah'a duâ ettiğinde kesinlikle duâsına icabet edilir.

Bu kabul:
1- Ya hemen dünyada acilen verilir,
2- Ya âhirete bırakılır,
3- Ya duâsının miktarınca günahları silinir.

a) Bu kişi, günah olan bir şey istemedikçe,
b) Yada yakın akrabayla alâkasını kesen bir kişi olmadıkça,
c) Veya acele etmedikçe.


(Sahabeler) sordular:
"Ya Rasûlellah (s.a.v.) insan nasıl acele eder?"

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
"Ben Rabbime duâ ettim, Rabbim duâmı kabul etmedi" diyerek aceleci olmuş olur."

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 357)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duânın Şartları ve Edepleri Hakkında
« Yanıtla #399 : 28 Ağustos 2012, 12:36:36 »
Duânın Şartları ve Edepleri Hakkında

Muhakkak ki duânın şartları ve edepleri vardır. Bu şartlar ve edepler, icabetin sebepleridirler. Bu şart ve edepleri mükemmel ve tam bir şekilde yerine getirenler, icabet ehli olup duaları kabul olunur. Bunları ihlâl eden yerine getirmeyenler ise, haddi aşanlardan olur ve o kişi cevap ve duâsının kabul edilmesine hak kazanmış olmaz.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 358)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duâ Edenin Yapması Gerekenler
« Yanıtla #400 : 29 Ağustos 2012, 10:43:49 »
Duâ Edenin Yapması Gerekenler

1- Nefsini tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, nefsini tabiî vasıflardan ve ahlâk-ı zemîmeden (kötü ahlaktan) tezkiye edip temizlemelidir. Çünkü tabiî sıfatlar ve ahlak-ı zemîme  (kötü ve yerilmiş ahlak) duânın yollarını kesmektedirler.

2- Kalbini tezkiye etmelidir...
Kalbini, nefsanî ve ruhanî olan, insanî alâkalardan meydana gelen kirlerden temizlemelidir. Duâ eden kişi, kalbini ezkâr (zikir ve evrad) ve zikrin nuruyla ve güzel ahlâk nuruyla tasfiye etmeli, nurlandırıp parlatmalıdır.
Çünkü bu sebepler insanı Allah'a yaklaştırma sebepleridir. Bu sebeplerle duâlar Allahü Teâlâ hazretlerine yükselir. Allahü Teâlâ hazretleri buyurdukları gibi:
-"O'na (güzel ve) hoş kelimeler (Tevhit, zikir ve duâlar) yükselir, onu (duâları) da amel-i salih yükseltir."

3- Ruhunu mâsivâ kirinden tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, Mevlâ’nın lütfüne mazhar olmak ve ilâhî iltifata mazhar olmak için; Allah'ın gayrisine iltifat etmek kirinden ruhunu tezkiye edip temizlemelidir.

4- Sırrını şirkin pisliklerinden tezkiye etmelidir.
Duâ eden kişi, sırrını ayıp ve bulaşığından tezkiye edip temizlemelidir. Bu da ancak, hakkı talep etmek için duâda sadece Hakka teveccüh edip, Allahü Teâlâ hazretlerine yönelmekle olur, Duâsının müstecâb olup Allah'ın katında makbul olması için; duâda Hak Teâlâ hazretlerinden, haktan başka bir şey istememelidir. Bu takdirde duâsı kabul olur; ricası boşa çıkmaz. Buyurduğu gibi:
"İyi biliniz ki, beni (m rızamı arayan ve) talep eden bulur. Ama kim benden başka bir şey talep ederse beni bulamaz."
Ve Allahü Teâlâ, duâ ile kendisini talep edenlere icabet edeceğini vaat etti. Ve bu ayet-i kerimede şöyle buyurdu:
"Bana duâ edince duâcının duâsına icabet ederim." Yani: "Beni talep ettiği zaman," demektir.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 359-360)

Çevrimdışı hüzün tülü

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 2
Ynt: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #401 : 29 Ağustos 2012, 16:16:30 »
Allah razı olsun...ruhul beyanı cok merk ediyordum cok kıymetli kitap oldugunu duymştm hakikaten öyleymiş. devamını beklerzz..

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Ali (r.a)’den; Dua Nasıl Yapılır?
« Yanıtla #402 : 31 Ağustos 2012, 11:04:19 »
Hazreti Ali (K.V.)’den; Dua Nasıl Yapılır?

"Hazret-i Ali (K.V.)'dan rivayet olundu. Buyurdular:
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri bana, şöyle dua et dedi: "Allahım! Bana hidayet ver ve beni doğruluk ve istikamet üzere bulundur. Ve duanda doğru yolu hidayet bulmanı ve doğrulardan nasibin olan doğruluğu zikret."

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri Hazret-i Ali (r.a.)'a dua vaktinde bu iki işi aklına getirmeyi ve kalbinde hazır etmeyi emir buyurdu.
Bu icabetin sırrıdır. Peygamberlerin, kâmil insanların, benzerlerinin ve dualarının kabul olunmalarının büyük sırrı budur.
İstikamet, dua ve isteme halinde teveccüh etmektir, yani yönelmektir. Dua anında nida etmek icabetin kuvvetli şartıdır.
Kim dua halinde görmekten, (yani duasının kabul olunduğunu görür gibi olduğunu) geçenlerin veya hazır olanların ilimden daha sahih bir tasavvur ile onu tasavvur eder ve sonra dua ederse hiç şüphesiz onun dua işinden sonra ve duaya sarılmasından sonra duasına icabet olunur. Bundan asla şüphe yoktur.

Ama kim ki, nida olunan şeylere yöneldiğini sanır, çok dua eder, ama dua esnasında başkasını kalbinde ve düşüncelerinde tasavvur edip kalbinde hazır bir hale getirir de sonra duasının kabul olunmadığını ve kendisine icabet edilmediğini görürse, o kişi kendi nefsinden başkasını levmetmesin, kimseyi kötülemesin, ancak kendi nefsini yersin. Çünkü o icabete yetecek şekilde dua edemedi. Çünkü dua esnasında kendisine galib olan halin tasavvuratından meydana gelen sıfatlara yöneldi.
Lakin böyle kişilerin duaları da, bunların rablerine olan hüsnü zannının şefaatiyle bazen meyve verir. Ve şefaat, ilâhî bir maiyyet ve yardımda onun ihatasıyladır. Teveccühünde hata eden kişi (min vehcin) yani bir taraftan hata etmesiyle beraber, diğer taraftan isabet etmiştir. Teveccühlerinde hata eden kişiler, ictihadlarında hata eden müctehidler gibidirler, içtihadında hata eden müctehid, külliyen mahrum değildir; ecir ve sevap alır.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 361-362)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Hazreti Allah’ın, Sevdiği ve Buğzettiği İnsanların Duâlarına Verdiği Karşılık

Muhakkak ki bir kul, Allah'a duâ eder. O kul Allah'ın sevdiği bir kul ise, Allahü Teâlâ, Cebrail (a.s)'a şöyle der:
- "Bu kulumun ihtiyacının gereğini yap, yerine getir; ama hemen verme, ihtiyacının kendisine verilmesini geciktirin. Çünkü ben bu kulumun sesini işitmeyi seviyorum."

Ama Allah'ın kendisine buğzettiği ve sevmediği bir kulu kendisine duâ ettiği zaman da Allahü Teâlâ hazretleri, Cebrail (a.s)'a şöyle emir buyurur:
- "Bu kulumun ihlâsı karşılığında onun ihtiyaçlarını giderin. İstediklerini hemen acele olarak kendisine verin. Çünkü ben onu sevmiyorum ve sesini işitmekten ikrah ediyorum."


Hikâye

Bağdat'ta büyük bir kıtlık oldu. Halife, Müslümanlara yağmur duâsına çıkmalarını emretti.
Müslümanlar, yağmur duâsına çıktılar. Duâ ettiler. Allah'tan yağmur istediler. Yağmur yağmadı.
Bunun üzerine Halife, Yahudilere yağmur duâsına çıkmalarını emretti. Yahudiler, yağmur duâsına çıktı. Yağmurun yağmasını istediler. Yağmur yağdı. Herkes şaşırdı. Halife hayret etti.

Müslüman âlimleri çağırdı. Meseleyi onlara sordu:
- "Müslümanların duâsı kabul olunmadı. Yahudiler, yağmur duâsına çıkınca hemen yağmur yağdı; bunun sebep ve hikmeti nedir?"
Âlimler bu soruya tatmin edici bir cevap veremediler.

Sehl bin Abdullah (k.s.) hazretleri buyurdular:
- "Ey mü'minlerin emîri! Biz Müslümanlar topluluğu, Allah'ın kendisinden razı olduğu İslâm dininde olduğumuz için, Allah, bizleri sevmektedir ve bize hidayet etmektedir. Allah, bizim duâlarımızı, tazarru' ve yalvarmalarımızı sevmektedir. Bundan dolayı duâlarımıza hemen icabet etmedi, istediğimizi hemen bize vermedi. Bunlar (Yahudiler topluluğu) ise, Allah'ın kendilerine buğzettiği ve lanet ettiği kişilerdir. Allah, onları rahmet kapısından defetmek ve onları kovmak için, onların istediklerini hemen verdi."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 362-363)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Duanın Kabul Edildiği Bazı Mekânlar
« Yanıtla #404 : 04 Eylül 2012, 11:59:58 »
Duanın Kabul Edildiği Bazı Mekânlar

Dua için, kabul edilmesinin umulduğu bazı mekânlar (yerler) vardır.
Meselâ:
1- Kâbe ilk görüldüğü an.
2- Üç büyük mescid görüldüğü an,
    a ) Mescid-i Haram,
    b ) Mescid-i Nebevî.
    c ) Mescid-i Aksa,
3- En'âm Sûresinin 124'ncü Âyetinde bulunan iki lafzatüllah arasında durulup dua edildiği zaman.
O mübarek ayet şudur:
- "Bunlara bir âyet geldiği zaman, "Allah'ın peygamberlerine verilen risâlet, aynıyla bizlere verilmedikçe sana asla iman etmeyiz," diyorlar. Allah, risâletini nereye tevdi edeceğini daha iyi bilir...
Mekkârlıklarından dolayı öyle mücrimlere, yarın Allah yanında, hem bir küçüklük, hem pek şiddetli bir azap isabet edecek."

4- Tavafta yapılan dua,
5- Mültezem'de (kâbenin kapısında) yapılan dua,
6- Zemzem kuyusunun yanında,
7- Zemzem suyunu içerken,
8- Safa ve Merve (tepelerinin) üzerinde,
9- Safa ile Merve arasında sa'y yaparken,
10- Makam-ı İbrahim’in arkasında,
11- Arafatta,
12- Müzdelifede,
13- Minâ'da,
14- Üç Cemerâtta; hacda üç yerde şeytana taş attıktan sonra.
15- Peygamberler  (a.s.)  hazretlerinin kabirlerinin yanında okunan dualar makbuldür. Denildi ki; Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin kabr-i şeriflerinden başka hiç bir peygamberin kabri kesin olarak bilinmemektedir, İbrahim (a.s)'ın kabri şeriflerinin yeri tam olarak bilinmeksizin surun içindedir. Yani bulunduğu çevre biliniyor. Diğer peygamberlerin kabirleri hakkındaki bütün rivayetler, kesin değildir.

16- Salihlerin kabirlerinin yanında okunan dualar. Ehlince bilinen şartlara riayet edildiği zaman,   sâlihlerin (evliya’nın) kabirleri yanında yapılan duaların kabul olduğu tecrübeyle sabittir.
Allah'ım, üzerimize sâlihlerin bereketini saç. Âmin.

(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:2 S: 364-365)