Gönderen Konu: Rûhu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân'dan Derin Hakikatler  (Okunma sayısı 391205 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #165 : 12 Eylül 2011, 12:01:33 »

Dua yapılırken ne halde olmalıyız !!!

Mesnevide buyuruldu:

- "Âllâhü Teâlâ hazretlerine dua etmede, ağlamaksız, niyaz ve tazarru’dan yoksun olma ki dostun feyizlerinin saçıldığına erişesin ... "



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:609)


Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #166 : 13 Eylül 2011, 13:40:37 »
Duanın Sonunda Elleri Yüze Sürmenin Hikmeti

Ömer bin Hattâb (r.a.) hazretleri buyurdular:

- "Efendimiz (s.a.v.) hazretleri iki elini dua için kaldırdığı zaman, onlarla yüzünü meshetmeden asla ellerini indirmezdi."

Bu, elin üzerine gelen bereketten bir şeyin yüze ulaşması (ve o feyiz ve bereketin eserinin yüze vâsıl olması) içindir...



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:610)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #167 : 15 Eylül 2011, 11:37:19 »
Dua'da Ellerin İçi Nereye Doğru Olacak

Yine buyurdular:

Sünnet olan, kişinin hacetini isterken onların ikisini yayması yani ellerinin içini göğe doğru açmasıdır.

Dertli, sıkıntılı ve üzüntülü kişi dirseklerini dikip, ta elinin içi yüzüne karşı gelecek şekilde tutması gerekir.

Beddua Ederken Elleri Tutmanın Şekli

Birinin aleyhinde beddua ederken, elinin içini (ayasını) ters çevirmeli ve elinin sırtını göğe doğru tutması gerekir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #168 : 15 Eylül 2011, 11:37:57 »
Duanın Elleri Göğe Doğru Açmak ve Ona Bakmanın Hikmeti

Dua esnasında elleri göğe açmak ve ona (göğe açılan ele) bakmak, isteyenin sultanın hazinelerine işaret etmesi menzilesindedir.
Sonra o kişi sultandan, bu hazineden ata (bahşiş) rekabetsiz bir şekilde bolca vermesini ister.

Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu:

- "Semada da rızkınız ve o va'dolunduğunuz!" (Zariyat Suresi, Ayet  22)

Semâ (gök) duanın kıblesidir ve bereketlerin inme yeridir.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:611-612)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #169 : 16 Eylül 2011, 11:34:24 »
Dûa Edene Hazreti Allah’ın (c.c) Yakın Olduğu ve Duasının Kabul Olacağına İnanması Gerektiği

Ve ne bilirsin  belki o saat/kıyamet yakında olur. (Ahzab Suresi, 63)
Bu âyet-i kerimenin manâsı ise, şöyledir:
Allâhü Teâlâ hazretlerinin rahmeti çok yakındır;
1- Zâkir (zikreden) ve Şâkir (şükreden) bir lisân ile,
2- Hazır ve tâhir (temiz) bir kalb ile dua edenlere çok yakındır,
demektir.

Bu ayet-i kerimede, "Her halde Allah'ın rahmeti yakındır muhsinlere." Kavl-i şerifinde)
1- Ümidi tercih etmek,
2- Rahmet tarafının ağır basması,
3- İcabete vesileye tembih vardır.


Ben vesile ile "ihsan"ı kastediyorum... ve ben:

- "Senin, onu görür gibi, Allah'a ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da muhakkak Allah, seni görüyor,"

Şeklinde tefsir edilen ihsanı murad ediyorum...

Ve hadis-i şerifte vârid oldu:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin."
Yani Rabbine dua eden kişi, Rabbinin duasını kabul edeceğine yakinen (kesinlikle) inansın, demektir.

Çünkü duanın reddedilmesi için,
1- İcabetinde aciz olmak,
2- Kendisine dua edilenin kereminin olmaması;
3- Veya kendisine dua edilenin, dua eden kişiden habersiz olması, lazım...

Bütün bu şeyler Allâhü Teâlâ hazretleri için menfidir. (Allâhü Teâlâ hazretleri için böyle şeyler düşünülmez ve Allâhü Teâlâ bu tür noksan sıfatlardan münezzehtir.)

Zira Allâhü Teâlâ hazretleri;
1- Âlim’dir. (Her şeyi hakkıyla bilir),
2- Kerim'dir. (Hatta kul istemeden bile bolca verir),
3- Kadir’dir. (Gücü her şeye yetendir...)

(İşte bundan dolayı) hiçbir şey, Allâhü Teâlâ hazretlerini dualara icabet etmekten men edemez.

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdular:
- "(Dualarınıza) yakînen (kesinlike) icabet edileceğini (inanır ve bilir) olduğunuz halde, Allâhü Teâlâ hazretlerine dua edin. Biliniz ki muhakkak Allâhü Teâlâ hazretleri gafil, umursamaz ve ilgisiz bir kalb'den asla dua kabul etmez."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:617-618)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dua Eden Kul, Hazreti Allah'ın Hitabına Dayanabilse İdi ...
« Yanıtla #170 : 19 Eylül 2011, 12:04:44 »
Dua Eden Kul, Hazreti Allah'ın Hitabına Dayanabilse İdi, Hazreti Allahın Cevabı ...

- "Kul dua vaktinde kendisinin başına gelen bir şeyden eğer, Allâhü Teâlâ hazretlerine fakirliğini (ve aczini) izhâr eder. (açıklamaya dursun)"

Muhakkak ki Allâhü Teâlâ hazretleri de buyurur ki:
- "Eğer o kulum benim kelâmıma (hitâb-i ilâhiyeme) dayanabilmesi olmuş olsaydı elbette ona;
'Lebbeyk' (Buyur! Kulum!) diye icabet ederdim."




(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Dua Eden Adama Hazreti Musa’nın Acıması ve Hazreti Allah’ın Hazreti Musa'ya Cevabı

Musa (a.s), Allâhü Teâlâ hazretlerine dua eden, çok yalvaran ve tazarru eden bir kişiye rastladı.

Musa (a.s), (o kişinin hâline bakarak acıdı ve kendi kendisine);
- "Eğer bu adamın haceti benim elimde olmuş olsaydı; elbette onu yerine getirir(ve ihtiyacını giderir)dim," dedi.

Musa (a.s)'ın böyle şeyleri kalbinden geçirmesi üzerine Allâhü Teâlâ hazretleri Musa (a.s)'a) vahyetti:
- "Ey Musa! Ben ona karşı elbette senden daha çok merhametliyim! Lakin o bana dua ediyor; ama onun bir koyunu var ve onun kalbi hep koyunundadır. Hâlbuki ben, diliyle bana dua edip, kalbi benden başkasında olan kişinin duasını kabul etmem!" buyurdu.

Musa (a.s), adama bunu hatırlattı. (Ve bu konuda ona öğüt verdi.)
Adam da bütün kalbiyle Allâhü Teâlâ hazretlerine yöneldi. Ve duası kabul olundu. Haceti yerine getirildi.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:619)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #172 : 03 Ekim 2011, 12:10:10 »
"İlahi azap ilk olarak Hazreti Nuh’un (a.s) kavmine geldi"

Denildi ki:
Nuh (a.s)'ın kavmi;
1- Kendilerinden önce başlarına azabın geldiği başka bir kavmi işitmemişlerdi.
2- Nuh (a.s)'ın kavmi, gafil idiler.
3- (Kendilerine bir azabın gelmeyeceğinden) emindiler.
4- Onlar, Nuh (a.s)'ın vahiy ile bildiklerini bilmiyorlardı.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:8 S:647)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #173 : 04 Ekim 2011, 11:56:17 »
Yılanın Öldürülmesi ve Hazreti Âdem’in Hizmetçisi İken İblisi Cennete Sokması

Kim yılan ve akrebin zarar ve tehlikesinden korkarsa şöyle dua etsin."Selamün ala Nuhin Fil alemin.İnna kezelike neczil muhsinin" (Sure-i Saffat:79-80)
Efendimiz Hazretleri buyurdular; "Namazda olsanız bile yılanı öldürün’’
Bu ayeti kerimeleri okuyan kişi Allah'ın izniyle yılan ve akreplerin tehlikesinden emin olur.
Bil ki hayvanlardan aslında insanlara eziyet eden her varlık, eziyetinden dolayı hiç şüphesiz öldürülür. Bunda ihtilâf yoktur. Yılan, akrep, zehirli keler ve benzerleri gibi.

El-Habbâzinin, "El-Hidâye" üzerine yazmış olduğu haşiye'sinde şöyle buyurdu:
"Yılanın öldürülmesi, ya zararı defetmek veya bir faydayı celbetmek (çekmek) içindir."

Bu güzel ve ince konuları toplayan ben fakir (İsmail Hakkı Bursevî.) derim ki:
Zarar için veya fayda için öldürülür sözünün içine, bal arısı, ipek böceği ve benzerleri de (bu hükmün altına) girer. Çünkü ipek böceğini öldürmeden kendisinden faydalanmak mümkün değildir.

Yılanı öldürmek

Yılanın cevheri, başlangıçtan beri habistir. Yılan, şeytanı çenelerinin arasına alarak, cennete sokmakla Âdem (a.s)'a ihanet ettiği için gerçekten kötüdür. Eğer yılan şeytanı cennete sokmasaydı, şeytan asla cennete girmeye yol bulamayacaktı.

Şeytan ona: "Sen benim zimmetimdesin" demişti.



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:429-430)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #174 : 05 Ekim 2011, 11:45:49 »
Fıkıh İlmi’nin Tarifi

İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretleri fıkıh ilmini şöyle tarif ettiler:

"Kişinin amel yönünden lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir."



(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:273)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #175 : 06 Ekim 2011, 11:40:21 »
İmam-ı A'zâm Hazretlerinin Çalışmadaki Gayreti

Denildi ki:
"İmam-ı A'zâm Ebû Hanife hazretleri, yirmi sene akşam abdestiyle sabah namazını kıldı.
Ve asla yan gelip yere uzanmadı. (Yatağa girip uyumadı).
Uyuma elbisesi, (pijama) edinmedi.
Çıplak olarak yıkanmadı.
Ve ayaklarını uzatmadı... "




(Ruhul Beyan Tercümesi :C:11:S:183)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #176 : 07 Ekim 2011, 11:47:29 »
İmam-ı Azam'ın Faize Karşı Hassasiyeti

İmam-ı Azam Ebû Hanife hazretlerinin birinden bin siyah dirhem alacağı vardı. Adam İmam-ı Azam hazretlerine bin adet beyaz dirhem getirip verdi. İmam-ı Azam hazretleri beyaz dirhemleri kabul etmedi.

Ve:
- "Bu beyaz dirhemleri, dirhemlerime karşılık istemem! Korkarım ki bu dirhemlerin beyazlıkları faiz olabilir" buyurdular.
O beyaz dirhemleri geri sahibine verdi. Kendi dirhemleri gibi siyah dirhemleri alıp kabul ettiler.

Ebû Bekir (r.h.) buyurdular:
‘’Ben İmam Azam Ebû Hanife hazretlerini, bir adamın kapısında gördüm. Adamın kapısını çalıyordu (vuruyordu), sonra da geri dönüp güneşte duruyordu.Kendisine bunun sebebini sordum.
O:
- "Bu evin sahibinden benim alacağım var. Biz menfaat getiren her türlü ödünç ve borçtan nehiy olunduk. Onun için bu adamın evinin gölgesinden faydalanamam" buyurdular.



(Ruhü’l Beyan Tercümesi C:3 S:218)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #177 : 10 Ekim 2011, 13:03:19 »
Cemaate Yetişemeyenlerin Yapması Gerekenler

Cemaate yetişemeyenler için imam Azam Ebû Hanife Hazretleri, şöyle buyurmaktadır:

- "Herhangi bir meşguliyet, unutma veya uyuma sebebiyle cemaate yetişemeyen bir Müslüman, evinde ailesiyle cemaat yapmalıdır. Bir kişinin evinde ailesi arasında özürsüz olarak tek başına namaz kılmak mekruhtur."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:150)




Cemaatle Namaza Gelmeyenin Evinin Yakılması

Hadis-i şerifte varid oldu:

"Gerçekten istedim ki, adamın birine emredeyim de insanlara namaz kıldırsın. Ben de namaza cemaatten geri kalan kavme (kişilere) bakayım! Ve onların evlerini yakayım!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:149)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #178 : 11 Ekim 2011, 11:58:22 »
Allah Yanındaki Değerini Öğrenmek İsteyen

Haberde şöyle geldi:
"Kim Allahü Teâlâ hazretlerinin katındaki değerini öğrenmek kendisine sürür verecekse; kendi kalbinde Allahü Teâlâ'nın menziline (yerine ve değerine) baksın. Zira bir kul, hangi mertebe de Allah'a değer verirse; Allah da kendi nezdinde o kuluna o kadar değer verir." İnsan ilahi bir nüsha’dır. İlâhî varidatlara kabil bir şekilde yaratıldı, insanın yarısı, aşağı tarafı kendisinden düşük olup mülk mertebesindedir.


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:722)

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Ruhu'l Beyân'dan Derin Hakikatler
« Yanıtla #179 : 11 Ekim 2011, 13:54:51 »
Cemaate Yetişemeyenlerin Yapması Gerekenler

Cemaate yetişemeyenler için imam Azam Ebû Hanife Hazretleri, şöyle buyurmaktadır:

- "Herhangi bir meşguliyet, unutma veya uyuma sebebiyle cemaate yetişemeyen bir Müslüman, evinde ailesiyle cemaat yapmalıdır. Bir kişinin evinde ailesi arasında özürsüz olarak tek başına namaz kılmak mekruhtur."


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:150)




Cemaatle Namaza Gelmeyenin Evinin Yakılması

Hadis-i şerifte varid oldu:

"Gerçekten istedim ki, adamın birine emredeyim de insanlara namaz kıldırsın. Ben de namaza cemaatten geri kalan kavme (kişilere) bakayım! Ve onların evlerini yakayım!"


(Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:11 S:149)


Ebû Hüreyre radıyAllahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah'a yemin ederek söylüyorum, içimden öyle geçiyor ki, odun toplamayı emredeyim, odun yığılsın. Sonra namazı emredeyim, ezan okunsun. Daha sonra bir adama cemaate imam olmasını emredeyim. En sonunda cemaate gelmeyen adamlara gidip onlar içindeyken evlerini yakayım."

Buhârî, Ahkâm 52, Ezân 29; Müslim, Mesâcid 251-254. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 48; Nesâî, İmâmet 49

Açıklamalar

Bu hadisin bazı rivayetlerinden öğrendiğimize göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz bir namazda bazı kimseleri göremeyince bu sözleri söylediler. Bir başka rivayete göre, yatsı namazı, bir diğerinde sabah namazı, bir rivayete göre de cuma namazı hakkında bunu söylemişlerdir. Ama her hâlükârda namaz için söyledikleri kesindir. Bazı rivayetlerde ise münafıklara en ağır gelen namazların sabah namazıyla yatsı namazı olduğunu belirttikten sonra namaza gelmeyenleri böyle tehdit etmişlerdir. Buhârî'nin rivayetinin sonunda şu nebevî beyan da yer alır:
"Canımı gücüyle elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, bu cemaatten geri kalanların herhangi biri burada semiz etli bir kemik parçası veya iki tane güzel paça bulacağını aklı kesse hemen yatsıya gelirlerdi." Böylece namaza gelmeyenlerin dünya menfaatini düşündüklerine, âhiret nimetini hesaba katmadıklarına işaret buyurulmakta ve bu kimseler kınanmaktadır.
Cemaatle namazı terkedenleri tehdit eden hadisler gerçekten büyük bir yekun tutar. Daha önce de işaret edildiği gibi, âlimlerimizden bir kısmı cemaate devam etmenin farz-ı ayın olduğunu söylemişlerdir. Hatta İmam Ahmed İbni Hanbel ile İmam Şâfiî'nin de başlangıçta böyle bir görüşünün olduğu bilinmektedir. Daha sonra her ikisinin de cemaate devam etmenin farz-ı kifâye olduğunu söyledikleri ifade edilir. Yani tek başına namaz kılan bir kimse, cemaati terkettiği için günahkâr olur fakat namazı sahihtir. Hanefîlerden Tahâvî de farz-ı kifâye olduğu görüşündedir. Onların bu husustaki dayanakları bu hadis ile benzerleridir. Çünkü onlara göre sünnet olsaydı, terkedenler yakılmakla tehdit edilmezlerdi. Hanefî mezhebinin yaygın görüşü, sünnet-i müekkede olduğu yönündedir. İmam Mâlik de bu görüştedir. Fakat Hanefî mezhebi imamlarından vâcip olduğunu benimseyenler de vardır. Onlara göre sünnet denilmesi, vâcipliği sünnetle sabit olduğu içindir. Şayet evini yakma tehdidi gerçekten namazı terkedenlerin cezası olsaydı, onların peşlerini bırakmaz bu cezayı yerine getirirdi. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir. Konuyla ilgili olarak şu hususlara da önemle dikkat çekilir: Cemaate devam zahmetsizce gidip gelmeye gücü yetenlere vâciptir. Bu vücûbiyet özürlülerin üzerinden düşer. O özürlerin neler olduğuna biraz önce temas etmiştik. Bir yerleşim birimindeki halkın tamamının cemaati terketmesine müsaade edilmez. Çünkü bu bir isyan ve ibadete karşı tavır almaktır. Özürsüz olarak cemaate gitmeyene ta'zir cezası verilir. Cemaate hiç gitmeyen kimseye ses çıkarmayan komşularının da günahkâr olacağı görüşü benimsenmiştir. Bu, ictimâî sorumluluğun, toplumun birbirini murakabe etmesinin ve sosyal dengeyi sağlamanın, insanlarla iyi ilişkileri devam ettirmenin ve düşmanlıkları önlemenin bir yolu ve tedbiri kabul edilebilir. Hadis şerhleri ile fıkıh kitaplarımızda bu konular üzerinde uzunca durulduğunu görürüz.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Bir özrü olmadan cemaate devam etmemek, çok büyük vebali mûciptir.
2. Âhiret kazancını dünya menfaatinin önüne geçirmek gerekir.
3. Peygamber Efendimiz'in tehdidi bulunan konulardaki emir ve yasaklara riayet etmekte hassas davranmak gerekir.
4. Cemaate gitmenin farz-ı ayın, farz-ı kifâye, vâcip ve sünnet-i müekkede olduğu yönünde görüşler vardır. Bunların hangisini kabul edersek edelim, cemaatin terkedilmesi câiz değildir.
5. Cemaati terketmek, münafıkların âdeti olduğu için mü'minlerin bundan şiddetle sakınması gerekir.
6. Cezayı gerektiren bazı hususlarda önce tehdidte bulunulur, eğer sonuç alınırsa cezaya gerek kalmaz.
7. Bir hak uğruna aranan kimseyi evinden çıkarmak için her çareye başvurulur.

"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"