MÜBÂREK BERÂT GECESİNİN ÖNEMİ
Bilindiği üzere, bazı mekânlar emsâline göre daha mukaddes, bazı insanlar akrânına nisbetle daha muhterem olduğu gibi, bazı zamanlar da benzerlerine nazaran çok daha kudsî, mukaddes ve mübârektir. Nasıl ki, altın madeni bakır, demir, kömür gibi madenlerden çok daha üstün ise, yine yâkût taşı diğer normal taşlardan çok daha kıymetli ise, bu geceler de diğer normal gecelerden çok üstündürler.
Geçen kandilde [ya’nî Mi’râc gecesinde] de ifâde ettiğimiz vechile, Allahü teâlâ, kullarına çok merhamet ettiği, acıdığı için bazı gecelere, günlere ve aylara husûsî kıymet vermiş, bu gece, gün ve aylardaki duâ, tevbe, namaz ve oruç gibi ibâdetleri kabûl edeceğini bildirmiştir. Aslında kullarının çok ibâdet yapmaları, duâ ve tevbe etmeleri için böyle gece, gün ve ayları birer sebep kılmıştır.
MÜBÂREK BERÂT KANDİLİNİN ÖNEMİ
14 gün evvel ya’nî 02 Temmuzda idrâk ettiğimiz Şa’bânü’l-muazzam ayının bugün 14. Günüdür. Bu gece çok mübârek bir gecedir. Bilindiği gibi, Şa’bân ayınının 14. gününü 15. gününe bağlıyan gece, mübârek “Berât Kandili”dir. Aslı “Berâet” olan ve Türkçe’ye “Berât” olarak giren bu kelimenin sözlük anlamı, “Borçtan, hastalıktan, suç ve cezâdan kurtulmak” ise de, dînî literatürümüzde bu kelime: “İlâhî afv ve rahmete nâil olmak, günâhlardan arınmak, temize çıkmak” ma’nâsını ifâde etmektedir.
Bütün kâinâtın yaratıcısı ve sâhibi olan Yüce Allah, bu gece [Berât Gecesinde], ezelî ilminde mevcût olan sırların bir yıllık bölümünü, “Levh-i Mahfûz”a indirir ve yeni bir yıl için, Melekleri, yapacakları işler bakımından görevlendirir.
Bilindiği üzere Cenâb-ı Hak, ezelde hiçbir şeyi yaratmadan önce herşeyi takdîr etmiş, dilemiştir. Bunlardan bir yıl içinde olacak (doğumlar, vefâtlar, terfî’ler, tenzîller, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, rızıklar gibi) her şeyi, Şa’bân ayının onbeşinci (Berât) gecesinde meleklere bildirir. İşte Kur’ân-ı kerîm Levh-i mahfûza o gece inmiştir. Bunlar, Duhân sûresinin 1-6. âyet-i kerîmelerinde bildirilmektedir. Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki:
“Hâ Mîm, (Helâl ile harâmı ve sâir hükümleri apaçık bildiren bu) Kitâba (Kur’ân-ı Kerîme) yemîn ederim ki, gerçekten biz onu [Kur’ânı] mübârek bir gecede indirdik. Muhakkak biz, (hak dîn İslâm’dan yüz çeviren) insanları uyaranlarız. (O, öyle bir gecedir ki, bu geceden gelecek senenin aynı gecesine kadar rızıklar, eceller ve benzeri) her hikmetli iş, katımızdan bir emir ile o zaman ayrılır. Hakîkat biz, Rabbinden bir rahmet (eseri) olarak (Peygamberler) gönderenleriz. Şüphe yok ki Allahü teâlâ (her şeyi) hakkıyla işiten, (her şeyi de) kemâliyle bilendir.” [Duhân Sûresi, 1-6]
Tefsîrlerde, Kur’ân-ı kerîmin, Levh-i mahfûza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Bilindiği gibi, Kur’ân-ı kerîmin iki türlü inişi vardır: Birincisi Levh-i mahfûza inişi, diğeri de semâ-i dünyâya ve oradan Peygamber Efendimize inişi. Birincisi Berât gecesinde olmuş, ikincisi ise Kadir gecesinde başlamıştır.
Sevgili Peygamberimiz, bir hadîs-i şerîfinde buyurdular ki:
“Şu beş gecede yapılan duâ reddolmaz, geri çevrilmez. Regâib gecesi, Şa’bânın 15. [ya’nî Berât] gecesi, Cum’a gecesi, Ramazân bayramı gecesi ve Kurbân bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]
Diğer iki hadîs-i şerîfte ise, 4’er gece zikredilmektedir:
“Rahmet kapıları dört gecede açılır. O gecelerde yapılan duâ reddolmaz. Fıtr ve Kurbân bayramlarının birinci geceleri, Berât ve Arefe geceleri.” [İsfehânî]
“Allah şu dört geceyi hayırla süsler. Ramazân bayramı gecesi, Kurbân bayramı gecesi, Arefe gecesi, Şa’bânın yarısındaki [Berât] gecesi ki, onda eceller, rızıklar yazılır.” [Deylemî]
Görüldüğü gibi, her üç hadîste de “Berât Gecesi” zikredilmektedir.
Dînimizde, mübârek aylara, günlere ve gecelere büyük önem verilmiştir. Cenâb-ı Hak, kullarının çok ibâdet yapmaları, duâ ve tevbe etmeleri için bu gece, gün ve ayları sebep kılmıştır. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gece, gün ve aylara husûsî kıymet vermiş, bu gecelerdeki, duâ ve tevbeleri kabûl edeceğini bildirmişdir.
Bilindiği gibi, kıymetli geceye, kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Önceki günü öğle namazı vaktinden, o gecenin fecrine yani imsâk vaktine kadar olan zamandır. Yalnız, Arefe ve üç kurban günlerinin geceleri böyle değildir. Bu dört gece, bu günleri takip eden gecelerdir.
Gecenin oniki kısmından bir kısmını meselâ bir sâat kadarını ihyâ etmek, bütün geceyi ihyâ etmek olur. Yaz ve kış geceleri için hep böyledir. Fıkıh kitâblarında sâat demek, bir miktar zaman demektir.
Bildiğiniz gibi, üç ayların ilki olan Receb ayının ilk Cum’a gecesi, “rahmet-i İlâhiyye”nin “Nisan yağmuru” gibi indiği mübârek “Regâib Kandili”, 27. gecesi ise mübârek “Mi’râc Kandili” idi. [Hâtırlıyacağınız üzere, o târihlerde, bu mübârek gecelerle ilgili konuşmalar yapmıştık. O konuları tekrâr ele alacak değiliz; ancak şu kadarını söyliyelim ki:] “Mi’râc Gecesi”nde, Allahü teâlâ, hiçbir Peygambere, hiçbir mahlûkuna vermediği ni’metleri, Habîbine ihsân etmiştir. Onu kendine da’vet etmiş, o yedi kat gökleri geçmiş, her gökte büyük bir Peygamberi görmüştür. Resûlullah (aleyhisselâm), bu “İsrâ ve Mi’râc” yolculuğunda Kürsî, Arş ve rûh âlemlerini geçip, Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görmüş; hiçbir mahlûkun bilemiyeceği, anlıyamıyacağı ni’metlere kavuşup, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaşmıştır. Mekânsız, zamânsız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allahü teâlâyı da görmüş; gözsüz, kulaksız, vâsıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuşmuştur.
Diğer bazı hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Şa’bânın 15. gecesini ibâdetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: ‘Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, âfiyet vereyim. Ne isteyen varsa, istesin vereyim.’ Bu hâl, sabaha kadar devâm eder.” [İbn-i Mâce]
“Allah, Şa’bânın yarısındaki [Berât] gecesinde, dünyâ semâsına tecellî eder. Benî Kelb kabîlesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günâhlarını affeder.” [Tirmizî, İbn-i Mâce]
“Allahü teâlâ, Şa’bânın 15. Gecesinde, rahmetiyle tecellî ederek, müşrik (kendisine şirk koşan) ve müşâhin [bid’at ehli] hâriç herkesi affeder.” [İbn-i Mâce]
“Allahü teâlâ, Berât gecesinde, kâfirler hariç, müminleri mağfiret eder. Kindârları da (müslüman kardeşine kin güdenleri de), bu huylarını bırakıncaya kadar mağfiret etmez.” [Taberânî, Beyhekî]
“Sâlih akrabâyı terk eden, ana-babaya âsî olan kimse de, bu gecede (Berât gecesinde) affa kavuşamaz.” [Beyhekî]
“Cebrâîl aleyhisselâm gelip, ‘Kalk, namaz kıl ve duâ et. Bu gece, Şa’bânın 15. gecesidir’ dedi. Bu geceyi ihyâ edenleri Allahü teâlâ affeder. Yalnız, müşrik, büyücü, falcı, cimri, kinci, müşâhin [ya’nî bid''at ehli], içkici, fâizci ve zânîyi affetmez.” [Taberânî]
[Ehl-i sünnet i’tikâdına göre, içki içmek, cimrilik, kin gütmek, ana-babaya isyân… gibi günâhları işleyen kâfir olmaz. Îmânı düzgün ise, günâhlarının cezâsını çektikten sonra Cennete girer. Sevâpları günâhlarından daha çok ise, Cehenneme girmeden de Cennete gider.]
Bir hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
“Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi fazîletlidir. Allah, o günlerde duâ edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsâna nâil olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berât gecesi, Cum’a gecesi ve günleri” [Deylemî]
RESÛLULLAH (ALEYHİSSELÂM), BERÂT GECESİNDE ÇOK İBÂDET VE DUÂ EDERDİ
Resûlullah (sallAllahü aleyhi ve sellem), Berât gecesinde çok ibâdet ve duâ ederdi. Yine o, Berât gecesinde, “Allahümmerzuknâ kalben takıyyen mineş-şirki beriyyen lâ kâfiren ve şakıyyen” duâsını da çok okurdu. (R. Nâsıhîn)
Hazret-i Âişe vâlidemiz, “Yâ ResûlAllah, Allahü teâlâ, seni günâh işlemekten muhâfaza buyurduğu hâlde, neden Berât gecesinde çok ibâdet ettin?” diye sordu. Peygamber Efendimiz ona cevâben buyurdu ki:
“Ben, şükredici bir kul olmayayım mı? Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertîp olunur. Bu gece herkesin amelleri Allahü teâlâya arz olunur.” [Gunyetü’t-tâlibîn]
Bir hadîs-i şerîfte de şöyle buyurulmuştur:
“Berât gecesi göklerin kapıları açılır, melekler, mü’minlere müjde verir ve ibâdete teşvik ederler.” [Nesâî, Beyhekî, Münzirî]
Mübarek günler ve geceler, Cenâb-ı Hakkın bu ümmete birer ihsânıdır. Geçmiş ümmetlerin ömürleri uzundu. Beşyüz yıl, bin yıl yaşayan ümmetler vardı. Ömürleri uzun olduğu için elde ettikleri sevâplar da o oranda fazlaydı.
Peygamber Efendimiz, ümmetinin ömrü kısa olduğu için sevâpları da az olacak diye üzülüyordu. Allahü teâlâ, mübârek gün ve geceleri ihsân buyurarak, bu gecelerde verdiği kat kat fazla sevâplarla diğer ümmetlerden daha çok sevâp kazanmalarına imkân verdi.
Nitekim, Peygamberimiz geçmiş ümmetlerin işledikleri amelleri, aldıkları sevapları anlatırken, Eshâb-ı kirâm hayret edip, “Biz bu kısa ömrümüzle bu sevâplara nasıl kavuşabiliriz?” diye üzüldüler. Bu anda, Cebrâîl aleyhisselâm gelerek:
“Ya ResûllAllah! Sen ve Eshâbın geçmiş ümmetlerin bin ay ibâdet edip, bu müddet içinde göz açıp kapayacak kadar Allahü teâlâya isyânda bulunmadıklarına hayret ettiniz. Allahü teâlâ, sana bundan hayırlısını indirdi. Kadir sûresinde beyân olunun fazîletler, sen ve Eshâbının hayret ettiğiniz şeylerden üstündür” buyurdu.
Âyet-i kerîmede bildirilen “Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır” müjdesine Resûlullah ve Eshâbı çok sevindiler.
MÜBÂREK GECELERDE NELER YAPMALI?
Bize düşen iş; böyle geceleri, namâzla-niyâzla, duâyla, tevbe ve istiğfârla geçirip Cenâb-ı Hakk’ın yüce merhametine sığınmak, kendimizi ve sevdiklerimizi, râzî olduğu kulları zümresine ilhâk buyurmasını dilemektir. Şüphesiz ki O’nun, herşeye gücü yeter.
İnsan, varlıklar içinde en mümtâz ve en mükerrem bir şekilde yaratılıp yükselmelere ve alçalmalara müsâit duygu ve kâbiliyetlerle donatılmıştır. İnsan, yüce Yaratıcı tarafından bu dünyâya “Eşref-i mahlûkât” olarak gönderilmiştir. Bunun yanında, insan imtihâna da tâbi tutulmuştur.
İşte üç aylar ve bu aylardaki mübârek gece ve günler; nefis ve şeytânın tuzağına düşmüş ve her iki dünyâsını zindâna çevirecek günâh, isyân ve gaflet bataklığında boğulmakla karşı karşıya gelmiş insanın kurtuluşu için uzatılan can simidi gibidirler.
Mübârek aylar, gece ve günler, günâhkâr ve yaratılış gâyelerini unutan insanlara, kerem ve ihsân sâhibi yüce Allah tarafından tanınan ve eğer iyi değerlendirilebilirse, çok büyük kazançlara vesîle olan birer fırsattır.
Bu aylarda ve içerisindeki mübârek gece ve günlerde, içimizi ve dışımızı çok iyi bilen Rabbimize karşı, nefsimizi muhâsebeye çekmeli, O”nun, bizim dünyâ ve âhıret hayâtımızı Cennet”e çevirmek için gönderdiği İslâma tâm teslîm olup olmadığımızı gözden geçirmeli, hiç vakit geçirmeden İslâmın rahmet, bereket, mağfiret, fazîlet ve hayât bahşeden çeşmesinden kana kana nasîp almak için bu ayları, günleri başlangıç yapmalıyız.
Gâfil olmamalı, bu gece ve günleri mutlaka ihyâ etmelidir. Bütün mübârek gece ve günleri birer ganîmet bilmeli, bu fırsatları iyi değerlendirmelidir. Bu gece ve günleri lâyıkı vechile ihyâ etmeli, geceleri ibâdetle, gündüzleri de oruçla geçirmelidir.
Böyle gece ve günlerde, Allahü teâlânın ihsân ettiği bütün ni’metlere şükretmeli, yapılan hatâlar, günâhlar için de tevbe-istiğfâr etmeli, Cehennem ateşinden kurtulmayı istemelidir. “Yâ Rabbî, bize dünyâ ve âhıret saâdeti ihsân eyle…”, “Bize hidâyet verdikten sonra, kalblerimizi kaydırma…” diye de duâ etmelidir.
Bu gece ve günlerde bolca tevbe-istiğfâr etmeli, çokça kazâ namazları kılmalı, Kur”ân-ı kerîm okumalı ve duâ etmelidir.
Bilhâssa böyle mübârek zamanlarda, ilim öğrenmelidir. En kıymetli ilim ise, doğru yazılan ilmihâl bilgileridir.
Allahü teâlâya ilticâ, münâcât, tazarru’ ve niyâzda bulunmalı, yalvarıp yakarmalıdır. Günâhlarını düşünmek, ayıplarını-kusurlarını hâtırlamak, kıyâmetteki azâpları düşünüp korkmak, Cehennemin sonsuz acılarından titremek lâzımdır. Afv ve mağfiret için çok yalvarmalıdır.
Fakîrlere ve yetîmlere de sadaka ve hediyeler vermeli, müslümânları sevindirmeli, bunların sevâblarını ölülerimizin rûhlarına da göndermelidir.
Tesbîh, tahmîd, tekbîr, tehlîl ve benzeri her çeşit zikir, fikir ve şükürle meşgûl olmalıdır.
Kazâ namazı borcu olanlar [ve olmayanlar da], bolca kazâ namazları kılmalıdır. [Seyyid, allâme Muhammed Emîn İbn-i Âbidîn, kazâ namazı olmıyanların da, kazâ namazı kılmalarının ihtiyâtlı olduğunu ifâde buyuruyor.]
Kur”ân-ı kerîm okumalı, sevâbını da ölülerimizin rûhlarına göndermelidir.
Sevgili Peygamberimize ve âl ü eshâbına da çokça salevât-ı şerîfe okumalıdır.
Ana-baba, diğer yakın akrabâ ziyâret edilmeli veya telefonla gönülleri ve duâları alınmalıdır. Dargınlar, küskünler barışmalıdır.
Ayrıca bu vesîleyle güzel vatanımızın dirliği, asîl milletimizin birliği ve berâberliği, bütün müslümanların ve İslâm âleminin huzûr ve seâdeti, bütün insanların da hidâyeti için duâ etmeliyiz.
Ayrıca, şu anda bütün dünyâda elem ve ıstırâp çeken, milyonlarca müslümân kardeşimizi de duâlarımızda unutmamalıyız; onlara hiç olmazsa duâlarımızla yardımcı olmalıyız.
Prof. Dr. Ramazan Ayvallı]