Gönderen Konu: Sabr-ı Cemîl  (Okunma sayısı 5152 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı sons

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 213
Sabr-ı Cemîl
« : 15 Ocak 2013, 00:11:33 »

SABRIN GÜZELİ    
      
Sabr-ı Cemîl

Ya’kûb aleyhisselâmın, oğlu Yûsuf aleyhisselam için ettiği içli feryâdı dillere destân olmuştur. Bunu, Yûnus Emre’miz şöyle dile getirir:

Ben bir Ya’kûb idim kendi hâlimde
Mevlâ’nın ismi var idi dilimde
Kaybettim Yûsuf’u Kenan ilinde
Ağlar Ya’kûb ağlar: Yûsuf’um diye!
Yûsuf’um götürüp al kan ettiler
Kurtlar yedi diye bühtân ettiler
Yûsuf’un gömleğin bilmem n’ettiler
Ağlar Ya’kûb ağlar: Yûsuf’um diye!

Böylece gözyaşı döken Ya’kûb aleyhisselâma artık sabretmekten başka bir şey kalmamıştı. Nitekim hiç kimseye hâlinden şikâyet etmeden sabretti ve: “Ben, sıkıntımı, keder ve hüznümü sâdece Allâh’a arz ediyorum.’ dedi…” (Yûsuf, 86)

Rasûlullah sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz, Cebrâîl aleyhisselâma sordular:
- Yakûb’un Yûsuf’a olan hicrânı ne dereceye varmıştı? Cebrâîl aleyhisselâm da:
- Evlâdını kaybeden yetmiş annenin toplam hicrânına! Cevâbını verdi. Rasûlullah -sallallâhu aleyhi vesellem Efendimiz:
- O hâlde onun sevâbı ne kadardır? Diye sordular. O da:
- Yüz şehîd sevâbıdır. Çünkü O, Allâh’a bir an bile sû-i zan beslemedi, dedi. (Suyûtî, ed-Durru’l-Mensûr, IV, 570)

İşte bu sabır, “sabr-ı cemîl” idi.

Sabr-ı cemîl, başa gelen belâ ve musîbetleri hiçbir şekilde kullara şikâyet etmeden, feryatsız, şikâyetsiz, metânetli ve mütevekkil bir şekilde karşılamak demektir. Şâyet Allâh, kullarına şikâyet edilirse sabır husûsiyetini kaybeder.

(Allah’ı kuluna şikâyet; “Eyvah! Mahvoldum! Başıma bak neler geldi, şöyle oldu, böyle oldu…” diye yakınmada bulunmaktır.)
GÜLİSTAN
Bazen Susmalıyım Diyorum Kendime..
Susmalıyım Ki Gönlümün Sesi Gönüllere Ulaşsın..
Sesimi Duymamak İçin Direnen Kulaklar Bari Gönlümü Dinlesin..
Ben Susmalıyım Ki Tüm Zor Cümleler Gönlümü Dinleyenlere Kalsın..
Dilimle Konuşmak Canımı Çok Acıttı..
... ... Bari Gönlümden Konuşayım Da,
Biraz da ...
Canımı Acıtanların Canları Acısın...


[Mevlâna Celaleddin Rumî]

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Sabr-ı Cemîl
« Yanıtla #1 : 15 Ocak 2013, 05:59:48 »
Belâ ve musîbetlere sabır ve teslimiyetin karşılığı

    İnsanlar, zaman zaman çeşitli belâ ve musîbetlere mâruz kalabilir. Bunlar, ya müstahak olduğundan dolayı, veya günahlara keffâret olarak başa gelir; yahut da kişinin mânevî makam ve derecesini yükseltmek için verir Mevlâ-yi zû’l-Celâl... Her türlü halde de kula düşen; sabredip teslimiyet göstermek, aslâ isyan ve itiraza kalkışmamaktır. Zira böyle davranıldığı takdirde, netice mutlaka selâmettir.
***

Dilerseniz, bu mevzûda sözü büyük divan şairimiz Fuzûlî merhûma bırakalım. O, Hadîkatü’s-Süedâ’sında İmam Taberânî’den (rh.) naklen aynen şunları anlatıyor:

“Sahâbe-i kirâmdan Dihye (r.a.) isminde hem sûreti, hem de sîreti güzel bir zât vardı. Çoğu zaman ticaret maksadıyla seyahate çıkar, dönüşte de Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) huzuruna hediyesiz çıkmazdı. Sevgili Peygamberimiz’in torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r.anhümâ) de, Dihye’nin (r.a.) her gelişinde, orada bulundukça, kendisinden hediye araştırırlardı.

Bir gün Cebrâil (a.s.), Dihye’nin (r.a.) şekline bürünüp Rasûlüllah Efendimiz’le görüşürken, torunları içeri girip Cibrîl aleyhisselâmı Dihye hazretleri sandılar ve teklifsizce dizlerine oturup cebine el attılar. Onların bu hâline Rasûl-i zîşân Efendimiz sıkılıp mâni olmak istediğinde, Cibrîl-i Emîn;

— Yâ Rasûlellah, onlara mâni olma! dedi ve bu hareketleriyle onların bana karşı edebi terk ettiklerini düşünme. Çünkü ben, onların hizmetkârıyım. Çok kere anneleri Fâtıma (r.anhâ) teheccüd namazından sonra uykuya dalıp bunlar ağlamaya başladığında, Allah Teâlâ’dan bana emir gelmiştir ki; beşiklerini sallayıp, gözyaşlarını silmiş ve dindirmişimdir. Tâ ki Hz. Fâtıma, teheccüd namazından sonra uyuyabilsin... Şimdi böyle yanıma gelip yakama sarılmalarına hiç şaşmam. Yalnız şundan dolayı hayretteyim ki, bu araştırmalardan maksatları nedir?..


Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz (s.a.v.),

— Seni, dedi, Dihye sandılar. Dihye bizi her ziyaretinde hediyesiz gelmez de onun için böyle yapıyorlar.

O zaman Cebrâil (a.s.), derhal cennetten bir salkım üzümle nar getirip onlara hediye etti. Bunları yemek üzere iken bir dilenci şöyle haykırdı:

— Ey Ehl-i Beyt! Bana o üzümle nardan nasip yok mu?..

Rasûlüllah Efendimiz, yaratılışı iktizâsı, dilenciye kısmetini vermek istediğinde, Cebrâil (a.s.) mâni olarak;

— Yâ Rasûlellah, bu dilenci, şeytânın ta kendisidir. Cennet nimetleri ona haram olduğu için hîle ile yemek istiyor, dedi.

Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin (r.anhümâ) meyveleri yemekle meşgul olurken Cibrîl (a.s.) ağlamaya başlayıp devamla;

— Yâ Rasûlellah, dedi, bu iki torunlarınızın birini zehirle, ötekini de kahır kılıcı ile şehid edecekler! Bunlara erişecek musîbet, senin mânevî mevkiinin daha da yükselmesine, onların da şehitlik rütbesine çıkmalarına vesîle olacaktır!”

***

Evet, Rasûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.) bu iki aziz torunları hakkında Cebrâil aleyhisselâmın verdiği bu elîm haber aynen cereyan etmiş; mü’minler, gönülleri yakan bu musîbeti dahi, sabır ve teslimiyetle karşılamışlardır.

******
ASHAB-I KİRAM’DAN BİR ÖRNEK

Rasûlüllah Zaturrikâ harbindedir (ayakları parçalayan harb ve bezler ile Ashabın ayaklarını sardığı harb olduğu için, bu ismi almıştır). İşte bu harpte bir kadın da esir alınmıştı. Bu kadının kocası dönüşte gizlice Rasûlüllah’ın ordusunu takip ediyor ve bir gece orduya yetişiyor. Ordu çok yorgun düşmüştü. Peygamberimiz, yorgun, bitap ve bitkin düşmüş Ashabına, “Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sormuş,

SABRIN KARŞILIĞI HESAPSIZDIR
http://www.halisece.com/fikih/13-namaz/458-sabir-ve-namazla-yardim-isteyiniz.html
Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerim’inde sabredenlere hesapsız mükâfat va’d ederek şöyle buyur
uyor: “(Resulüm) söyle: Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah''ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükafatları hesapsız verilecektir." (15)

Müfessirler, “bi gayri hisab”dan murad şudur diyor ve şu açıklamalarda bulunuyorlar: Sabredenlere Allah’ın vereceği nimet ve ecir, akıllara sığmaz ve bizim aklımız o mükâfatı kavrayamaz. Onun nev’inin-cinsinin ve miktarının ne olduğunu ancak Hz. Allah bilir, diyorlar.

İşte bunun için Hz. Allah, “Sabredenlerin ecri hesapsızdır” buyuruyor. Çünkü insanların aklı bugün bunu almaz, anlayamaz.

* * *

SABIRLA ALAKALI BAZI KISA HADİSLER


“Muhakkak sabır dinin yarısıdır.”

“Sabır kurtuluşun anahtarıdır.”

“Sabır, cennetin anahtarıdır.”

“Sabreden mutlaka zafere erer.”



halisece.com
« Son Düzenleme: 15 Ocak 2013, 06:09:02 Gönderen: mazhar »

Çevrimdışı sons

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 213
Ynt: Sabr-ı Cemîl
« Yanıtla #2 : 15 Ocak 2013, 06:10:57 »
Ne kadarda acı bi gerçekle örnek verdiniz.Burada peygamber efendimizin sabrı takdire şayan Hz. Hüseyin(r.a) olayı ise insanda yürek bırakmıyor.Allah onların yolundan ayırmasın inşAllah...
Bazen Susmalıyım Diyorum Kendime..
Susmalıyım Ki Gönlümün Sesi Gönüllere Ulaşsın..
Sesimi Duymamak İçin Direnen Kulaklar Bari Gönlümü Dinlesin..
Ben Susmalıyım Ki Tüm Zor Cümleler Gönlümü Dinleyenlere Kalsın..
Dilimle Konuşmak Canımı Çok Acıttı..
... ... Bari Gönlümden Konuşayım Da,
Biraz da ...
Canımı Acıtanların Canları Acısın...


[Mevlâna Celaleddin Rumî]

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Sabr-ı Cemîl
« Yanıtla #3 : 15 Ocak 2013, 06:20:35 »
Amin.
Onlar gibi olmamız mümkün değil ama onların yolunda olmamız çok önemli...