Gönderen Konu: Türk Şirketleri Neden Kısa Ömürlü?  (Okunma sayısı 2589 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Türk Şirketleri Neden Kısa Ömürlü?
« : 03 Aralık 2014, 12:25:53 »

Türk Şirketleri Neden Kısa Ömürlü?



"Bir şirketi yönetmek, gelecek kuşaklara aktarmak, şirketin sürekliliğini korumasını sağlamak Dünyada olduğu gibi Türkiye piyasasında da oldukça zordur.
Türk şirketlerinin yaşlarına baktığımız zaman 30-40 seneyi geçmediğini görürüz. Türk şirketleri beli bir süre sonra ya iflas etmekte ya da sona ermektedirler."


[ Prof.Dr. Mehmet Melemen ]


Türkiye’nin en eski şirketi hangisidir? Çoğumuz bu soruya cevap vermekte zorlanırız. Hemen günümüzde alışveriş yaptığımız bazı şirketlerin isimlerini saymaya çalışırız. Türkiye’nin en eksi şirketi doğal olarak her bölgede şubesi olan, dünyaya açılmış bir marka veya firma diye düşünüyorsanız yanlıyorsunuz demektir.

Türkiye’nin en eski şirketleri listesine bakıldığında 1777 yılında İstanbul’da kurulmuş . olup hala Eminönü’nde hizmet veren Hacı Bekir Lokum ve Akide şekerleri en başta gelmektedir. Ömrü 236 yıla varan bu şirketi bu gün itibarıyla beşinci kuşak yönetmektedir. Bu kadar
uzun ömürlü olmasında aynı sektörde kalması, çok fazla büyümemesi ve aile bütünlüğünün korunması belirleyici olmuş olabilir. Peki, neden ilk 500 firma arasında şirketlerin yaşları en fazla 30-40 seneyi geçmemektedir?

Türkiye’nin en eski şirketleri tecrübelerini yeni kuşaklara aktarıp ömürlerini devam ettirtmekte zorlanıyorlar. Şirketlerin neden devamlılıklarını sağlayamadıkları sorusu hep merak ediliyor. Şirketlerin ömrünün kısa olmasının sebebi, Türk insanının yapısının ortaklığa ve aile şirketi yapısına uymaması mıdır? Yoksa şirket hayatının stres ve yükünü kaldırmakta muvaffak olamıyor muyuz? Kriz döneminde yüzlerce şirket bir anda kepenk kapatıyor ya da yerelden ulusala, ulusaldan globale açılırken yeni risklerle baş edemiyorlar.

Şirketlerin beklenenden daha önce iflas ederek kaybolup gitmelerini İstanbul’da uzun yıllardır ticaret yapma savaşı veren Ahmet Baykal Bey şöyle özetliyor:

“Bizim iş dünyasında söylenene göre ortaklık şu üç halde bozulurmuş”

1-Şirket çok fazla para kazanınca (Paylaşma sorunu ve ortaklığın bozulması),

2-Şirket çok az para kazanınca (Suçlu arama psikolojisi ile ortaklığın bozulması),

3-Hanımlar işe karışınca… Ya da evlatlar işe sahip çıkmayıp birikimleri harcamaya çalışınca.



Bu sayılan üç sebebe bazı ilaveler yapmak mümkündür. Ancak öncelikle bu sebepleri kısaca açıklayacak olursak:

1-Sirket çok fazla para kazanınca

Kâr oranı fazla olan bir şirkette uyanık davranmak isteyen ortaklar, diğer ortakları bir şekilde saf dışı bırakıp şirketi tek başlarına yönetmek isterler. Özellikle şirket ortaklarından biri yetersiz sermaye koymuş, ticaret yeteneği zayıf ve organizasyonda aksıyorsa şirket iyi para kazanmaya başladığında zincirin en zayıf halkası haline gelmektedir. Kendi aralarında gruplaşan şirket ortakları, masa başı çözümler üreterek bazen hayatlarını riske atarak tek başlarına kalmaya çalışmaktadırlar. Kârı tek başına sahiplenme isteği diğer ortakların misilleme yapmasıyla sonuçlanır ve şirket ortaklığı doğal olarak bozulur. Şirketin çok para kazanması bazen şirket sahipleri, ortakları ve aile üyelerinin lüks harcamasının artmasına sebep olabilir. İlave yatırım yapmak yerine ortaya çıkan pastayı bir an önce paylaşma yarışı başlayabilir.

Aile üyelerinin lüks semte taşınmaları, lüks araba satın almaları veya çocuklarını pahalı okullara gönderme yarışı bu lüks harcamalardan sadece bir kaçıdır. Rakipler yeni teknolojilere yatırım yapıp piyasaya hakim olunca bu lüks harcamalar finanse edilemeyebilir.

2-Şirket çok az para kazanınca

Şirketin kazancı az, kâr oranı düşükse zaten ortaklık doğal olarak dağılma sürecine girmiş demektir. Bir türlü istenen kazanç elde edilemiyor,
bunun yanında satışların sürekli azalıyor olması ortakların tartışmaya başlamalarına neden olabilir. Şirket kazancı harcamaları finanse edemez duruma gelmiş, dış borçlanma başlamışsa bu durum ortaklık ilişkilerine de olumsuz yansıyabilir. Özellikle son alınan kararların altında imzası olan ortaklar hedef tahtasına konulabilir. Türk insanının en sevdiği tarz olan “Ben demiştim.” hemen ortaya çıkıverir. Çok az para kazanılması ortakların aile yapısını da etkileyecektir. Şirketin az para kazanmasında ve zarar etmesinde suçlu gördükleri ortaklar en yakın akrabaları dahi olsa arkası kesilmeyen dedikoduların konusu haline gelebilmektedir. Sohbet derinleştikçe suçlu ortağın marifetleri de gittikçe artmakta ve akrabalık ilişkileri de kalıcı olarak zedelenmektedir.

3-Hanımlar işe karışınca, genç nesil işe sahip çıkmayınca

Günümüzde sağlıklı bir şekilde büyüyen aile şirketlerinde patron hanımlarının şirket işlerini konuşmadıklarını, birbirlerinin aile varlıklarını ve refah seviyelerini görmemeleri için bir araya gelmediklerini, farklı cemiyet ortamlarında dertleştiklerini biliyoruz. Şirket ortağının kalıcı ve etkileyici danışmanı, stresini alıcı, sorunların üstesinden gelmesinde en büyük destekçisi olan evin hanımlarıdır. Peki, ev hanımlarının işe hiç karışmaması mı lazım? Tabi ki karışacak ve yorum yapacaklardır. Ancak şirket yönetimi hakkında bilgileri ve eğitimleri varsa veya şirket ortağı iseler. Bir aile ferdinin, özellikle ve hanımının yorumu şirketin ortağı üzerinde maalesef kalıcı etkiler bırakabilmektedir. Türk aile şirketlerinin kısa ömürlü olmasında belki de en belirleyici tesir; ikinci nesil, genç kuşak ya da aile fertlerinin evlatları şirketin mali durumunu dikkate almadan harcama yapmaları, şirkete uğradıklarında yönetim ve işleyiş hakkında fazla bilgi sahibi olmamaları, nasıl olsa yürüyen bir sistem var diye sürekli artan oranda para talep etmeleridir. Bu sebepler, işlerin kötüye gitmesi durumunda ciddi sıkıntılar verebilir.

Başarılı şirketlerde görünen en yaygın başarı sebebi ikinci neslin işe sıkı sarılmaları ve yeni fikirlerle şirketlerini büyütmeleridir.

Türk şirketlerinin ömrünün kısa olmasına diğer sebepleri:
    Aile şirketlerinin belli bir aşamadan sonra kurumsallaşmaması, işi sadece biz biliriz düşüncesine sahip olmaları,
    Gelişmelere kapalı olunması ve gelenekselliğin muhafaza edilmesi,
    Küçük olsun ama benim olsun düşüncesi,
    İyi para kazanıldığı sürece değişikliğe gidilmemesi veya risk alınmaması,
    İyi para kazandığı görülen dostların veya akrabaların sektörlerine bilinçsizce yatırım yapılması,
    Dünyadaki gelişmelerin yakından takip edilmemesi, rekabetçi olunmaması, markalaşamama,
    Kamuoyuna da yansıyan paylaşım sorunları, mahkemelere taşınan ihtilaflar, şirket enerjisinin gereksiz yerlere harcanması sayılabilir.



Mehmet MELEMEN | 01 Aralık 2014 | http://insanvehayat.com/turk-sirketleri-neden-kisa-omurlu/