Sırrî-yi Sekatî hazretleri evliyanın büyüklerindendir. Kıymetli nasihatleri vardır... Bir gün vaaz veriyordu. Sultânın adamlarından birisi, merasim ile oradan geçerken, (Şuraya bir uğrayalım) deyip, içeri girdi...
“ÂCİZ VE ZAYIF OLAN İNSAN...”
O sırada Sırrî-yi Sekatî hazretleri, “Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan, insandır. Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü teâlânın emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da yoktur. Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler. Eğer insan kötü olursa, şeytanın dahi kendisinden nefret ettiği, kendisinden kaçtığı, şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve âciz olan insanoğlu, kendisine her ni’meti veren, her an varlıkta durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü teâlâya karşı gelmekte ve isyân etmektedir...” diye anlatıyordu. Sultânın yakınlarından olan bu kişi, bu hikmet dolu sözlerin te’sîri ile, ağlaya ağlaya kendinden geçti. Bir zaman sonra kalkıp evine gitti. Hiç konuşmuyor, bir şey yiyip içmiyor, hep ağlıyordu. Sabah olunca, yürüyerek, Sırrî hazretlerinin sohbet ettiği yere gelip, anlatılanları dikkatle dinledi. Üçüncü gün yine geldi. Sohbet bittikten sonra, “Efendim! Sizin söyledikleriniz bana çok te’sîr etti. Kabûl ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum” dedi. Kabûl edildi. Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda çok yüksek derecelere kavuştu...
“ŞÛNİZİYE KABRİSTANINA GİDİN!”
Bir gün Sırrî-yi Sekatî’ye biri gelip, “Efendim, beni talebeniz Ahmed gönderdi. Rahatsız olduğunu size bildirmemi söyledi” dedi. Sırrî-yi Sekatî hazretleri gelen kimse ile berâber talebesi Ahmed’in bulunduğu yere gittiler. Şehrin dışında, sahrada çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere olduğunu gördüler. Sırrî hazretleri, bu sâdık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu. Yüzünün tozlarını sildi. Ahmed gözünü açıp hocasını görünce çok sevindi. Huzûr içerisinde rûhunu teslim etti... Gasil ve defin hizmetlerini yerine getirmek için şehre geri geliyorlardı ki, şehir halkının kendilerinden tarafa gelmekte olduklarını gördüler. Hayret edip nereye gittiklerini sordular. Onlar, “Biz şehirde (Her kim, Allahü teâlânın velî kullarından birinin cenâzesinde bulunmak isterse, Şûniziye kabristanına gitsin) diye bir ses duyduk. Onun için yola çıktık” dediler. Yıkayıp kefenledikten sonra Şûniziye kabristanına defnettiler...
Vehbi Tülek