Gönderen Konu: Sağlık Bilgileri  (Okunma sayısı 273680 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Kuş tüyü yastıkta 'astım' tehlikesi
« Yanıtla #150 : 06 Şubat 2009, 04:56:29 »

Kuş tüyü yastıkta 'astım' tehlikesi
Trakya Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Tabakoğlu, kuş tüyü yastık kullananlarda astım hastalığı şikayetinin arttığını bildirdi.

Doç. Dr. Tabakoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, astım rahatsızlığı olanların kuş tüyü ya da samandan yapılmış yastık, döşek ve şilte kullanmaması gerektiğini söyledi.

Astım şikayeti olan kişilerin, elyaf malzemeli özel astım yastığı ve yatak takımları kullanılabileceğini belirten Doç. Dr. Tabakoğlu, şöyle dedi:

''Eski yün battaniyeler yerine içi sentetik elyaf doldurulmuş yorganlar alınmalı. Perdeler, battaniyeler, yatak çarşafları düzenli olarak çok sıcak suda yıkanmalı ve güneşte kurutulmalı. Özellikle çocuk oyuncaklarının yıkanabilen tahta veya plastikten olmasına dikkat edilmeli.''

Astımlı birçok kişinin tüylü hayvanlara alerjik olduğunu ifade eden Doç. Dr. Tabakoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bu tür hayvanlar varsa dışarıda tutulmalıdır. Astımlı kişiler sigara içmemeli, güçlü kokuları evden uzak tutmalı, oda kokuları, kokulu mumlar, tütsüler, parfümlü sabun, şampuan veya losyonları kullanmaktan kaçınmalı. Tüylü koltuklar, minderler ve fazla yastıklar kaldırılmalıdır. Çünkü bunlar toz toplarlar.''


aa
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Olayları kötüye yormak strese yol açıyor
« Yanıtla #151 : 07 Şubat 2009, 04:25:23 »
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Aylin Yazıcı, düşünce hatalarının strese yol açtığını belirterek, olayları kötüye yormanın, en ufak problemi dünyanın sonuymuş gibi değerlendirmenin kişiyi bunalıma soktuğunu söyledi.

Yazıcı, insanların olaylara verdiği tepkilerin ve hayata bakış tarzlarının psikolojik durumlarını da olumlu ya da olumsuz etkilediğini ifade ederek, "Hatalı düşündüğünün farkına varmayan insanlar, yanlış kararlar alıp, olaylar karşısında yanlış değerlendirmelerde bulunuyorlar." dedi. En sık düşülen yanılgının olayları kötüye yorma ve "felaketleştirme" durumu olduğunu anlatan Yazıcı, "Böyle düşünen bir insanın huzur içinde olması mümkün değil." diyerek şöyle devam etti: "Duygudan sonuca ulaşma tavrı kişiyi peşin hükümlere, 'ya hep-ya hiç' şeklinde düşünmeye iter. Olaylardan ders alarak stresle başa çıkma yeteneğimizi geliştirebiliriz."

Zaman

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Marul üreticisini de mutlu etti!
« Yanıtla #152 : 07 Şubat 2009, 11:37:00 »
Marul, yiyeni de yetiştireni de mutlu ediyor. Marul, bu yıl Çukurova’da üreticisini en fazla mutlu eden ürün oldu.



Sinirleri yatıştıran, uykusuzluğu gideren, sinirsel kalp çarpıntılarını önleyen, kanı temizleyen ve dekar alandan, maliyetinin iki katı gelir elde edilen marul, bu yıl Çukurova'da üreticisini en fazla mutlu eden ürün oldu.

Türkiye'nin tarım merkezlerinden Çukurova'da, başta Almanya olmak üzere Fransa, Romanya ve Macaristan olmak üzere birçok ülkeye marul ihracatının başlaması üreticilere teşvik kaynağı oldu. Yörede marul üretiminin en yoğun yapıldığı yerlerden Yumurtalık ilçesinde, geçen yıl bin 200 dekar civarında olan ekim alanı bu yıl 2 bin dekara yükseldi.

Yumurtalık İlçe Tarım Müdür Vekili Haşmet Bahadır Laçin, kasım ayında ekimine başlanan, hasadı ise kış sonuna kadar sürecek olan marulun bu yıl dekara maliyetinin 300-400 TL arasında değiştiğini bildirdi.

Laçin, maliyeti en düşük tarımsal faaliyet olan marulun dekarının tüccarlar tarafından ürün hasat dönemindeyse bin ile bin 100 TL arasında satın alındığını belirtti.

Yörede geleneksel ürünlerin dışına çıkarak alternatif arayışına giren çiftçinin denedikleri marul yetiştiriciliğinden yüzde 100'ü aşan karlılık sağladığını ifade eden Laçin, elde edilen memnuniyetin ekim alanlarının önümüzdeki yıllarda artarak süreceğini gösterdiğini kaydetti.

MARUL, SAĞLIK KÜPÜ

Uzmanlara göre, sağlık deposu olarak gösterilen marul, sinirleri yatıştırıyor, uykusuzluğu gideriyor, sinirsel kalp çarpıntılarını önlüyor.

Kabızlığı önleyici ve hazmı kolaylaştırıcı özelliği ile de bilinen marul, basura iyi gelmesinin yanı sıra kanı da temizleme özelliğine sahip. İdrar söktüren, romatizma tedavisinde de önerilen marul, karaciğer ve dalaktaki şişkinlikleri gidermede de olumlu etki yapıyor.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Nefes egzersizi stresi azaltıyor
« Yanıtla #153 : 08 Şubat 2009, 08:52:41 »
Stresli, mutsuz bir gün geçirdiyseniz ve göğsünüz sıkışıyorsa, durun ve tüm bunlardan kurtulmak için uzmanların önerilerine kulak verin. Uzmanlar, stresle baş etmek için öncelikle nefes egzersizini öneriyor. Bunun için burnunuzdan derin nefes alıp, aldığınız nefesi ağzınızdan yavaş yavaş vermeniz gerekiyor.

Nefes alırken ağzınızın kapalı olmasına özen gösterin. Nefes alırken karnınız ve göğsünüzün birlikte hareket ettiğine dikkat edin. Nefes aldığınızda göğsünüzün yükseldiğini hissedin. Bu egzersizi her gün 10-15 kez tekrar edebilirsiniz. Ayrıca, uykuya geçmekte problem yaşıyorsanız derin nefes alıp sanki ince bir boru içinden balon şişiriyormuş gibi yavaş yavaş ve tüm ciğerlerinizi boşaltıncaya kadar üfleyin. 8-10 kez yaptığınızda rahatladığınızı hissedeceksiniz. Aile-Sağlık

zaman
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Asla ihmal edilmemesi gereken 4 besin
« Yanıtla #154 : 09 Şubat 2009, 01:05:22 »
Atladığımız öğünler, düzensiz yeme alışkanlıkları çalışma hayatındaki konsantrasyonu etkiliyor. Özellikle gün içinde yemeğe zaman ayıramayan kişilerde en tipik görülen sorun akşam eve gidince günün stresinden de uzaklaşmak için aşırı miktarda yemek yemek oluyor.

YAĞLANMAYA ENGEL OLUR

International Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, aşırı yemek yeme nedeniyle göbek bölgesinde yağlanma, şeker metabolizmasının bozulması gibi sorunların ortaya çıktığını belirtti. İrkin, gün içinde aralarda yapılan ufak atıştırmaların hem yorgunluğun neden olduğu zihinsel fonksiyonlardaki azalmaya engel olacağını, hem de sık aralıklarla metabolizma hızını artırarak yağlanmaya engel olacağını ifade etti.

Özellikle erkeklere iş hayatına özel beslenme önerileri sunan İrkin, şişmanlamayı önleyen basit değişiklikler yapılabileceğini söyledi.

İncir hücreleri yeniliyor

İncir yüksek oranda içeriğinde bulunan B1, B2 vitaminleri ve fosfor, potasyum gibi minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besin. İncirin meyve grubu içindeki yüksek orandaki kalsiyum içeriği ile kemik sağlığı içinde önemli bir rolü vardır. Yine her kuru meyve de olduğu gibi yüksek oranda lif ile kötü kolesterolün düşürülmesinde katksı bulunuyor.

Ceviz yorgunluğa birebir

Ceviz ise içindeki yüksek doymamış yağ asiti içeriği ile kalp sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Özellikle gün içindeki yorgunluktan uzaklaşmak için vücuda zindelik katan ceviz seçmek iyi bir tercih olacaktır. Fakat bunları tüketirken yüksek kalorili olduklarını unutmamak ve tüketilen miktarlara dikkat etmek gerekir.

Kayısı deyip geçmeyin...

Doktor İrkin’den beslenme önerileri :

Taze ya da kurutulmuş meyveleri taşımak kolay olduğu gibi, şeker ihtiyacını da gidermeye yarar. Ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişler, diyet bisküviler hem tüketim açısından pratiklik sağlayacak, hem de çabuk enerji sağlayarak kan şekeri düşüklüğünün neden olduğu yorgunluğu azaltacaktır.

Sık tercih edilen ve toplum olarak beslenme alışkanlığımızda bulunan kuru kayısı içerdiği yüksek potasyum ile başta kalp kası olmak üzere tüm kasların ve sinirlerin iyi çalışmasını sağlıyor. Kayısı ayrıca, yüksek lif içeriği ile sindirim sorunlarına iyi gelmekte başta bağırsak kanseri olmak üzere kanserden koruyucu rol oynamaktadır.

Yoğurt ve diyet bisküviler

Ara öğün olarak süt ya da yoğurt grubunu tercih etmek içeriğindeki laktozdan dolayı gaz sıkıntısı yaratabilmekte bu da çalışma esnasında performansın düşmesine neden olabiliyor. Bu gruptan bir gıda tercih edilecekse hazmı kolaylaştıran, bağışıklık mekanizmasını güçlendiren probiyotik yoğurtlar iyi bir ara öğün alternatifi olabilir.

Kepek içeriği ile doygunluk hissi sağlayacak diyet bisküviler ise yine ara öğün için bir alternatif olabilir. Beslenme Uzmanı Dilem İrkin, 3 adet kuru kayısının 50 kalori, 2 adet kuru incirin 100 kalori, 1 orta boy ithal muzun 100 kalori ve 2 adet cevizin de 45 kalori olduğunu hatırlatarak, miktarlara dikkat edilmesini önerdi.


Bugün


Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Peki bu kahvenin kaç yıl hatrı var ?
« Yanıtla #155 : 09 Şubat 2009, 02:07:03 »

Bu özel kahvenin herşeyi farklı.. Hem afrodizyak hem de kemik sağlığını ve zekayı kolluyor




Afrodizyak özelliği yanında kolestrolü düzenleyen, çocuklarda zeka ve kemik gelişimine yardımcı olan harnuptan (keçiboynuzu) elde edilen una gıda sektörü ve tüketicilerden yoğun ilgi olduğu belirtildi.

Mersin'de faaliyet gösteren firmanın Genel Müdürü Mehmet Ali Öztürk, Türkiye'nin, halk arasında keçiboynuzu adıyla bilinen harnup üretiminde dünyada 4. sırada yer aldığını söyledi.

ÇÖLYAKLI DA TÜKETEBİLİR

Harnup ununa tadı kakaoya benzediği için çikolata sektöründen talep olduğunu ifade eden Öztürk, son zamanlarda unun hazır kahve şeklinde tüketilmeye başladığını belirtti. Unun kafein, kolesterol yapıcı madde ve gluten içermediğini vurgulayan Öztürk, ''Buğday, arpa, çavdar ile yulafta bulunan ve 'gluten' olarak adlandırılan proteine karşı duyarlı olan Çölyak hastaları, ömürleri boyunca, ekmek, makarna, pasta, börek ve bisküviden uzak kalmak zorundalar. Bu nedenle harnup unundan yapılmış mamulleri rahatlıkla tüketebiliyorlar'' dedi.

Harnup ununun doğal şeker içerdiğine dikkat çeken Öztürk, ''Hazır kahve kafein, yağ ve şeker içerdiği için sağlık sorunları olan ve diyet yapanlar tarafından tüketilemiyor. Ancak üretilen harnup unu bunların hiç birini içermediği için rağbet görüyor. Kemik erimesine karşı olumlu etkisi nedeniyle yaşlılar tarafından da tercih ediliyor” dedi.

Haber3
« Son Düzenleme: 17 Ocak 2010, 23:46:55 Gönderen: Tuğra »
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Tüm Dünyanın Gözü Türk İlacında
« Yanıtla #156 : 10 Şubat 2009, 10:17:04 »
Kan durdurucu ilaç Ankaferd, dünya üzerinde 195 ülkede patent alan ilk Türk ürünü oldu.
 
Hüseyin Cahit Fırat'ın uzun deneyleri sonucu ortaya çıkan ve 'yüzyılın buluşu' olarak adlandırılan Ankaferd, trafik kazaları dahil her türlü kanamada etkili.

Antibakteriyel özelliği ile yaralı bölgede hücre ölümünü engelleyerek iyileşme süresini kısaltan ilaç, kısa sürede yaralıya ilk müdahalenin aracı haline geldi. Türk icadı ilaç, Sağlık Bakanlığı'ndan alınan ruhsatla Ankara ve İstanbul'da tampon, sprey ve ampul şeklinde üretilmeye başlandı. İlaçla ilgili çok fazla teklif aldıklarını anlatan Cahit Fırat, "Yapılan teklifleri ciddiye bile almıyoruz. Çünkü 10 yıl sonra Türkiye'nin yaptığı ihracatın büyük bölümünü bu ürünün karşılayacağını biliyoruz. Bu bilinçle ürünün burada kalmasını istiyoruz.

Türkiye'nin de dünyaca ünlü ve hem de stratejik bir ürünü olsun istiyoruz." dedi. Dünyada muadili olmayan Ankaferd (Blood Stoper) kan durdurucu, İsrail saldırısında yara- lananların hayatını kurtarmak için Türk Kızılayı'na yapılan bağışla Gazze'ye de gönderildi.

Mesleği gereği insanların hastalıklar karşısındaki çaresizliğine şahit olduğunu belirten ilacın mucidi bilim adamı Cahit Fırat, "Öncü ve yenilikçi yaklaşımla geliştireceğimiz ilaç ve sağlık ürünlerini, insanlığın hizmetine sunmak istiyorum." dedi. Söz konusu ilaçla ilgili çok fazla teklif aldıklarını anlatan Fırat, şunları söyledi: "Yapılan teklifleri ciddiye bile almıyoruz. Çünkü dünya üzerindeki ruhsatlar tamamlanıp ürün dağıtılmaya başladığı andan itibaren 10 yıl sonra Türkiye'nin yaptığı ihracatı tek başına Ankaferd'in karşılayacağını biliyoruz.

Bu bilinçle ürünün burada kalmasını istiyoruz. Türkiye'nin de dünyaca ünlü ve hem de stratejik bir ürünü olsun istiyoruz." İktisatçı olmasına rağmen tıp alanındaki bu başarısı ile adını duyuran Fırat, ürünün hastane enfeksiyonlarını en aza indiren, hatta yok etme özelliği taşıdığını vurguladı.

Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akçelik'in yaptığı araştırmalar, hastane enfeksiyonlarına karşı Ankaferd'in başarılı olduğunu ispatladı. İzmir Çeşme'de yapılan uluslararası bir tıp kongresinde bu sonuçlar bilimsel tebliğ olarak sunuldu.

Ancak bunun henüz nasıl tatbik edileceğine dair çalışmalar neticelenmedi. Türk mucit Cahit Fırat, kısa bir zaman içinde bunu da açıklığa kavuşturacaklarını dile getirdi. Ankaferd'in taklit edilebilmesinin imkansız olduğuna değinen Fırat, bütün buluşlarda formülasyon verilirken yüzde 30'luk kısmın sır olarak patent sahibinde saklı kaldığını sözlerine ekledi.

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Çocuklara ne yediriyoruz?
« Yanıtla #157 : 11 Şubat 2009, 09:59:55 »
Çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız.



Uzun süreli patates cipsi tüketiminin kanserojen 'akrilamid' maddesini kanda biriktirdiği belirlendi.

Bu maddenin kanda iltihapları çoğaltabileceğini belirten uzmanlar, "Cips, kalp, obezite ve kanser riskini de arttırıyor" dedi.

Çocuklar için zehirden farksız

Uzun süreli patates cipsi tüketiminin, kanserojen 'akrilamid' maddesinin kanda birikmesine neden olduğu ortaya çıktı. Prof. Dr. Necat Yılmaz, İsveç ve Polonyalı bilimadamları tarafından yürütülen araştırmanın, patates cipsi gibi çok yaygın olarak tüketilen yiyeceklerin nasıl sağlığa zarar verdiğini gösterdiklerini ifade etti.

Geleceklerini karatıyor

Patates cipsinde bulunan akrilamid maddesinin kanda iltihabi reaksiyonlara yol açabileceğini belirten Prof. Dr. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü: "Patates cipsi, kalp rahatsızlıkları, obezite ve kanser riskini artırıyor. Çocukların geleceğini karartıyor. Tüm çocukların bayıldığı patates cipsi, aslında bu minik vücutlar için zehirden farksız."

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Vardiyalar, depresyon ve uyku bozukluğuna sebep oluyor
« Yanıtla #158 : 12 Şubat 2009, 06:12:15 »
Amerikan Hastanesi Uyku Bozuklukları Kliniği Şefi Dr. Sabri Derman, vardiyalı çalışmanın depresyona, davranış bozukluklarına, kronik hastalıklara ve uyku bozukluklarına neden olabildiğini bildirdi.

Derman yaptığı açıklamada, eskiye oranla vardiyalı çalışan insan sayısının giderek arttığını belirterek, bu tür çalışmanın, doğal ritmin bozulmasına neden olduğunu, vücudun iç ve dış gereksinimlerine uyum göstermesini zorlaştırdığını kaydetti.

Vardiyalı çalışmanın, "Depresyona, davranış bozukluklarına, kronik hastalıklara ve uyku bozukluklarına neden olabildiğini" ifade eden Derman, sık sık ve düzensiz değişen vardiya saatlerinin en çok uyku sağlığını bozduğunu vurguladı. Derman, vardiyalı çalışanlarda sürekli yorgunluk, depresyon ve yalnızlık, soğuk algınlıkları ve grip, sindirim sistemi sorunları, adet bozuklukları, şişmanlık, kalp hastalıkları görüldüğünü bildirdi. Sabri Derman, vardiyalı çalışanların daha çok trafik kazasına da karıştığını ifade etti.

Vardiyalı çalışanlar ne yapmalı?

1. Uyku sağlığını ciddiye alın. Yatak odasının sessiz, karanlık ve serin olmasına çalışın. Uyku ilaçlarından kaçının.

2. Gerekirse kalın perdelerle veya alüminyum kağıtlarla yatak odası penceresini olabildiğince ışık geçirmez hale getirin.

3. Silikondan kulak tıpaları ve ışık geçirmez maskeler kullanın.

4. Kapıya 'Lütfen rahatsız etmeyin' yazısı koyun.

5. Günün ana yemeği vardiya sırasında olmak üzere düzenli ve az miktarlarda yemek yiyin, yatarken çok su içmeyin, kahve, nikotin ve alkol kullanmayın.

7. Vardiya sırasında abur cubur atıştırmaktan kaçının, yürümeye veya egzersiz yapmaya çalışın.

8. İşten sabah çıkınca koyu güneş gözlüğü takın.

9. Gece çalışıp gündüz de 'normal' sosyal ve aile hayatını sürdürmeye çalışanların her iki alanda da başarısız olduklarını gösteren bilimsel çalışmalar vardır.

İstanbul, aa

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Muadil ilaçlar için seferber olunmalı
« Yanıtla #159 : 12 Şubat 2009, 10:28:06 »
Akdağ, eş değer ilaçların orijinal ilaçlarla aynı, ''Bir farkla ki cebimizi korur, sosyal güvenliğin kasasını korur'' dedi.

Akdağ, Ankara'dan İstanbul'a gelişinde Atatürk Havalimanı'nda basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

''Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 28 Ocak 2009'da yayınlanan genelgesinde yüksek tansiyon tedavisinde kullanılan ilaçların muadilinin kullanılmasının istendiği, bunun sağlık açısından sakıncalı olup olmadığına'' ilişkin soru üzerine Akdağ, şunları kaydetti:

''Kesinlikle yok. Tam aksine muadil ilaçların kullanılması için toplumca seferber olmalıyız. Muadil ilaç nedir biliyor musunuz? Herhangi bir ilaç önce piyasaya çıkıyor. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra onun eş değerlerinin üretilmesine izin veriliyor. Başlangıçta bir koruma var. Yani o ilacı keşfeden firma için patent koruma süresi var. O süre bittikten sonra, o formülle başka firmalar da üretebiliyor. O zaman ilacın fiyatı düşüyor. Sonuç itibarıyla tamamen aynı olan bir ilacı daha ucuza mal etmiş oluyoruz. Onun için halkımız muadil, jenerik ya da eş deşer olarak ifade edilen ilaçları kullanma konusunda en ufak bir tereddüte dahi düşmemelidir. Bir eş değer ilaç ruhsatlı olarak Türkiye'de satılan eş değer ilaç, o ilacın birincil orijinalı ile tamamen aynı özelliklere sahiptir. Bir özelliği var, daha ucuzdur.''

Bakan Akdağ, tansiyon hastaları için muadili ilaç kullanılmaması konusunda uyarılar yapıldığının hatırlatılması üzerine, ''Herkes için, bütün ilaçlar için söylüyorum, eş değer ilaçlar orijinal ilaçlarla aynı değere sahiptir. Bir farkla ki cebimizi korur, sosyal güvenliğin kasasını korur. Daha iyi sağlık hizmeti alabilmek, sağlık hizmetinin finansmanını sürdürülebilir kılmak açısından çok hayırlı bir iş olur'' diye konuştu.

-KEMAL UNAKITAN'IN ABD'YE GİTMESİ

Akdağ, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın tedavi amacıyla ABD'ye gitmesini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de ''Kendi şahsi tercihi başka ne olabilir?'' yanıtını verdi.

Bakan Akdağ, ''Kocaeli'de kuş gribi vakasına rastlandı mı?'' şeklindeki bir soru üzerine, Kocaeli'de bir hekimin grip vakası konusunda bir tereddüt yaşadığını ifade ederek, konuya ilişkin gerekli incelemelerin sürdürüldüğünü belirtti.

Daha önce bu gibi konuların çok konuşulduğunu dile getiren Akdağ, ''Hepimize düşen bu gibi meselelerde çok serin kanlı olmaktır. Aksi taktirde gereksiz yere panik oluşabilir. Bundan da ülke zarar görüyor. Kuş gribinin ilk belirtileri gribe benzer. Dolayısıyla incelemeler sonuçlanmadan kuş gribi lafını ifade etmek doğru değil. İncelemeden bir sonuç çıkmadan kuş gribinden bahsetmek son derece yanlış olur''

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Amniyotik Sıvı Kireçlenmeyi Önlüyor
« Yanıtla #160 : 13 Şubat 2009, 08:28:57 »
Amniyotik sıvının, eklem kireçlenmesine karşı koruyucu olduğu ve hastalığın ilerlemesini durdurduğu tespit edildi.
 
Uludağ Üniversitesi (UÜ) Tıp Fakültesinde yapılan bir araştırma, amniyotik sıvının, eklem kireçlenmesine karşı koruyucu ve hastalığın ilerlemesini durdurucu etkisi bulunduğunu ortaya koydu.

UÜ Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Faruk Bilgen başkanlığında, Dr. Onur Tireli, Uzman Dr. Sadık Bilgen, Uzman Dr. Teoman Atıcı ve Dr. Ulviye Yalçınkaya tarafından yapılan araştırmada, eklem yapıları açısından insanlara en çok benzeyen canlılar olarak değerlendirilen tavşanlarda, deneysel olarak osteoartrit (eklem kireçlenmesi) oluşturuldu.

Ekip daha sonra hasta tavşanlarda eklem içine bebeklerin içinde geliştiği insan amniyotik sıvısı enjekte ederek, bu sıvının eklem kıkırdağına ve "eklem zarı" olarak bilinen sinovyal dokuya etkisini araştırdı.

Araştırmada, osteoartrit geliştirmek için 20 tavşanın sağ dizinin ön çapraz bağı kesildi. 4 hafta sonra 10 tavşana birer hafta arayla 3 kez eklem içine belirli miktarda amniyotik sıvı uygulanırken, diğer 10 tavşana herhangi bir tedavi uygulanmadı.

İnceleme sonucunda, protein, makromolekül ve büyüme faktörleri açısından zengin bir sıvı olan insan amniyotik sıvısının, "tavşan deneysel osteoartrit modeli"nde kıkırdak ve sinovyal dokudaki bozulmalara karşı koruyucu etkisinin olması nedeniyle kıkırdaktaki koruyucu tedavi ajanlarına bir alternatif olabileceği kanısına varıldığı belirtildi.

Dr. Sadık Bilgen, "Tavşanlarda yapılan çalışmada olumlu sonuçlar alındı fakat henüz insanlar üzerinde yapılmış bir çalışma yok" dedi.

Bu çalışmanın kendi alanında bir ilk olma özelliği taşıdığını kaydeden Bilgen, şunları kaydetti:

"Piyasada bu amaçla kullanılan ilaçlar var. Amniyotik sıvının içinde de bu ilaçların içinde bulunan elementlerden olduğu biliniyor. Buradan yola çıkarak amniyotik sıvının tedavi amaçlı kullanılabileceğini düşündük. Çalışmada amniyotik sıvının içinde bulunan birçok elementin kıkırdakta ve sinovyal dokuda oluşan bozuklukların ilerlemesini durdurmada etkili olduğu gözlendi. Bu da bize amniyotik sıvının osteoartritli hastalar için kullanılabileceği fikrini verdi. Ancak bunun insanlar için kullanılabilir hale getirilmesini sağlayacak çalışmalara ihtiyaç var. İnsan amniyotik sıvısının elde edilmesinin bugün kullanılan birçok ilaçtan daha ucuz olabileceğini düşünmekteyiz."

Aktif Haber
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ruhsal Hastalıklar keçiboynuzu ile iyileştirilecek
« Yanıtla #161 : 14 Şubat 2009, 09:16:29 »

Kısa adı COST olan Bilimsel ve Teknik Araştırma Alanında Avrupa İşbirliği'nin (European Cooperation in The Field of Scientific and Technical Research) ruh ve akıl sağlığı sorunları olan bireylerin tedavisinde yararlandığı ''Yeşil Tedavi'' Türkiye'de de hayata geçirilecek.



Projenin Türkiye Temsilcisi, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hamide Gübbük AA muhabirine yaptığı açıklamada, toprakla ve hayvanlarla uğraşmaya, sadece ruhsal tedaviye ihtiyacı olan bireylerin değil, günlük yaşamın getirdiği gerginliği atabilmek için her insanın gereksinimi olduğunu bildirdi.

İsviçre, Belçika ve Avusturya gibi zengin Avrupa ülkelerinde şehirde yaşayan insanların hobi bahçeleri olduğuna işaret eden Gübbük, işten çıktıklarında hafta sonlarında hobi bahçelerine giden insanların orada saatlerini geçirdiğini kaydetti. Özellikle uyuşturucu bağımlıları ve mahkumların da cezaevlerindeki tarım arazilerinde, bahçelerde rehabilite edildiğine işaret eden Gübbük, Antalya'da da akıl ve ruh sağlığı sorunları olan bireylerin tedavisi çerçevesinde keçiboynuzu bahçeleri oluşturmaya başladıklarını vurguladı.

TÜBİTAK'ın desteklediği proje çerçevesinde ayrıca Alanya Orman İşletme Müdürlüğü ile bir çalışma daha yürüttüklerini kaydeden Gübbük, bu bitkinin tohumundan elde edilen maddenin endüstrinin birçok alanında kullanıldığını, meyvesinin ise ilaç sanayinde değerlendirildiğini anlattı.

Haber53
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Bitki çayı kullanımına dikkat!
« Yanıtla #162 : 15 Şubat 2009, 11:29:01 »

Uzmanlar hastalıklara karşı bitki çayları kullanımında dikkatli olunması istedi.



Mevsim nedeniyle özellikle çocuklarda en çok kaşıntılı solunum yolu hastalıkları ve öksürük şikayetleri görüldüğü belirtilerek, bu hastalıklara karşı bitki çayları kullanımında dikkatli olunması istendi.

Dr. Faruk Sükan Doğum ve Çocuk Hastanesinde görevli uzman doktor Mehmet Gürel, AA muhabirine yaptığı açıklamada, hastaneye gelen çocukların önemli bölümünün kaşıntılı solunum yolu hastalıkları ve öksürükten şikayet ettiğini ifade ederek, soğuk nedeniyle alışveriş merkezi gibi kapalı yerlerin tercih edilmesinin virüs kaynaklı grip ve öksürük gibi hastalıkların yayılmasına yol açtığını, bundan da en fazla çocukların etkilendiğini söyledi.

Önlem alınmaması durumunda virüsün diğer organlara yayılabileceğini ve daha ciddi hastalıklara yol açabileceğini vurgulayan Gürel, ''Birçok aile, çocuğu öksürünce aktarlara gidiyor. Ancak tedavinin yeri aktarlar değil hastanelerdir. Öksürük kesinlikle basite alınmamalı, hemen tedavi edilmelidir. Hastalığın tam teşhisi konulmadan uygulanan tedavi yöntemleri olumsuz sonuçlar doğurabilir'' dedi.

Bu arada Konya'da aktarlar bu dönemde en fazla öksürük kesici bitkileri satıyor. Aktarlarda, öksürüğe karşı macun ve özel karışımlı çaylar, ıhlamur, adaçayı, zencefil ile gribe karşı tarçın, hatmi çiçeği, kuşburnu ve papatya gibi bitkiler büyük talep görüyor.

-HİÇBİR BİTKİ MASUM DEĞİL-

Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yüksel Kan, mürve çiçeği, melisa, ada çayı, nane, ıhlamur ve zencefil gibi bitkilerin öksürüğe iyi geldiğini, balgam söktürücü özelliğinin bulunduğunu söyledi.

Özellikle dünyanın birçok ülkesinde yaygın olarak kullanılan ve Türkiye'de yeni tanınmaya başlayan ekinezyanın vücut direncini artırdığını, enfeksiyona karşı vücudun savunma mekanizmasını güçlendirdiğini belirten Kan, ancak hastalığın teşhisi konulmadan bu bitkilerin gelişigüzel kullanılmasının yanlış olduğunu bildirdi.

Kan, özellikle çocuklara hastalandıklarında bitki çayı içirilme konusunda daha hassas olunmasını isteyerek, ''Hiçbir bitki masum değildir. Çocuklara günde bir su bardağından fazla bitki çayı içirilmemelidir. Nasıl ilacı doğru kullanıyorsak, doktorun önerisi dışına çıkmıyorsak bitkilere de aynı dikkati göstermeliyiz. Fazla kullanılan bitki çaylarının yan etkisi olabilir'' dedi.

Kan, doğru kullanılması durumunda bitkilerin tedaviye yardımcı olabileceğini, hastalıklarda mutlaka bir doktora muayene olunması gerektiğini sözlerine ekledi.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Aşırı egzersiz takıntısı olan kişilerin hayatı altüst oluyor
« Yanıtla #163 : 16 Şubat 2009, 04:06:15 »
Kilo verme kaygısı, güzelleşme tutkusu ve kendini güçlü hissetme ihtiyacı ile yoğun stresin tetiklediği aşırı egzersiz bağımlılığı vücutta fazla su kaybına, sakatlanmalara, kemik erimesine, kalp ve dolaşım problemlerine yol açıyor.

Egzersiz yapmadığında kendini gergin, sinirli ve huzursuz hisseden bağımlılar, günlük hayatlarını egzersizlere göre planlıyor. İş, aile ve sosyal hayatları altüst eden aşırı egzersiz bağımlılığının tedavisinde psikolojik destek alınmasını öneren uzmanlar, egzersiz sürelerinin yavaş yavaş azaltılmasını ve bağımlılığı getiren sebeplerin araştırılarak terapinin bu yönde uygulanmasını tavsiye ediyor.

Egzersiz bağımlılığı, kişinin haftada 5 günden fazla, günde en az 2-3 saatini iş, okul, aile yaşamını aksatacak şekilde ve vücuduna zarar verecek kadar çok egzersiz yapması olarak tanımlanıyor. Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Uzman Psikolog Zehra Erol, bu bağımlılığa yakalanan kişilerin egzersiz yapmadığında aşırı suçluluk duygusu yaşadığını ifade ediyor.

 Suçluluk duygusu ile başa çıkmakta zorlanan egzersiz bağımlılarının kendine zarar verecek şekilde abartarak spor yapmaya devam ettiğini bildiren Erol, "Bağımlılar egzersiz yaparken belli bir hedef belirler. Hedefe ulaşamamış olmak, onun için dayanılmaz bir durum haline gelir. Belirlediği süre ya da sayıya varıncaya kadar bedeninden gelen yorulma, zedelenme tepkilerini dikkate almadan egzersize devam eden bağımlılar, yaptıklarını yine de yeterli görmez." diyor. Psikolog Erol'a göre, egzersiz bağımlısı kendi başa çıkamadığı durumda profesyonel yardım almalı. Egzersiz süreleri yavaş yavaş azaltılmalı ve hedefler küçültülmeli. Kişinin egzersiz yaparak bastırdığı problemlerin gün yüzüne çıkarılması sağlanmalı.

zaman/Ünal Livaneli

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Hareketsiz hayat.
« Yanıtla #164 : 16 Şubat 2009, 08:53:39 »
Hareketsizlik kaynaklı hastalıklar, ölüm nedenleri arasında ilk sırada.

İnsanların ölüm nedenleri arasında 100 yıl önce enfeksiyon hastalıkları ön plana çıkarken, günümüzde hareketsizliğin sebep olduğu hastalıklar ilk sırada geliyor.

Hareketsizliğin, obezite, yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları ve diyabet gibi hastalıklara neden olduğunu belirten uzmanlar, bu hastalıkların tedavisinde ya da önlenmesinde ilaçlar ve beslenmenin yanı sıra, egzersizin çok önemli bir yer tuttuğuna dikkat çekiyor.

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Tolga Aydoğ, günümüzde hareketsizliğin sebep olduğu obezite, yüksek tansiyon, kalp damar hastalıkları ve tip II diyabet gibi hastalıklarının ölüm nedenleri arasında yer almaya başladığını kaydetti.

Son 50 yıl içinde kronik hastalıklarda ve onların oluşmasının önlenmesinde egzersizin giderek önem kazandığını ifade eden Aydoğ, "Artık hekimler tip II diyabeti, tansiyonu, kalp damar hastalığı, kireçlenmesi 'Osteoartrit', hiperlipemisi 'Kan yağlarının artması' ve osteoporozu olan hastalarda tedavinin sadece ilaç kullanılarak mümkün olmadığın biliyorlar. Hastalar hangi ilacı alırsa alsın, diyetine dikkat etmeden ve egzersizini yapmadan hastalığını kontrol altına alamaz. Bu hastalıkların yanı sıra bazı kanser türleri ve depresyondan korunmak için de egzersizin şart olduğu bilinen önemli bir başka gerçek." diye konuştu.

Hekimler gerekli gördükleri hastalara nasıl ilaç reçetesi yazıyorlarsa, egzersiz için de aynen ilaç gibi bir reçete hazırlaması gerekdiğine dikkat çeken Aydoğ, "Reçete, egzersizin haftada kaç gün, bir günde ne kadar süre ile hangi şiddette ve hangi egzersizleri yapılacağının tarifini içermelidir." dedi.

Bir ilaç olarak düşündüğümüz egzersizin diğer ilaçlar gibi bir takım zararları, yan etkileri de olabileceğini aktaran Aydoğ, şu bilgileri verdi: "Dolayısıyla yapılması önerilen egzersizlerde, kişide olası iyileşme durumunu, egzersizin yan etkilerini ve zararlı durumlarını da mutlaka düşünmek gerekiyor. Şekeri ve aşırı kilosu olan bir hastanın, nasıl olsa hekimler yürüyüş öneriyorlar diye egzersizi basite indirgeyerek sadece yürüyüş yapması, hastaların birbirlerinin ilaçlarını kullanması gibidir.

Egzersiz yeterli dozda yapılmadığı zaman yararlı olamazken, çok veya uygun olmayan kişilerde yapılması durumunda sorun ortaya çıkarabiliyor. Yürümek, gerçekten de çok yararlı bir spor. Ancak hastanın öncelikle, yürümeye bir engelinin olup olmadığının gözden geçirilmesi, yürümenin hangi hızda olacağının, haftada kaç gün ve her gün ne kadar yapılacağının da belirtilmesi gerekiyor. Bunların belirtilmesi durumunda kişinin yürüyüşü güvenli ve çok daha etkin bir hale gelir."

EGZERSİZ KANSER TEDAVİSİNDE DE ETKİLİ

Aydoğ, düzgün planlanmış bir egzersiz programının insülin direncinde, tip II diyabette, dislipidemi, hipertansiyon, obezite, kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kalp ve damar hastalığı, kalp yetmezliği, osteoartrit, fibromiyalji, kronik yorgunluk sendromu ve depresyon tedavisinde çok etkili olduğunun ortaya koyduğunu vurguladı.

Spor salonlarında çalışan kişilerin egzersizi bilmelerine karşın, hastalıklar konusunda bilgi sahibi olmadıklarını aktaran Aydoğ, spor salonlarında ezgersiz yapılması konusunda ise şunları dile getirdi: "Spor salonları, olabilecek sağlık ve hukuki sorunlar yüzünden, mümkün olduğunca sağlıklı bireyleri salona kayıt etmek istemiyorlar.

Spor salonlarında çalışan kişiler egzersizi çok iyi bilmelerine karşın maalesef hastalıklar ve egzersiz konusunda yeterince bilgiye sahip değiller. Maalesef, kronik hastalıkları olan bireyler de spor salonlarını etkin olarak kullanamıyor. Bir yandan spor salonları onları kayıt etmek istemezken, diğer yandan onlar sağlıkla ilgili sorunları yüzünden buralara başvurmuyorlar. Dolayısı ile kronik hastalığı olan bireylere yardımcı olacak, onların sağlıklı spor yapmalarına olanak sağlayacak yapılanmalara olan ihtiyaç her geçen gün artıyor."

HaberAktüel
〰〰〰〰🐠