DİNİ KATEGORİLER > MANEVİYAT DÜNYAMIZ

Sahte Şeyh'e (babadan oğluna geçen) Yardım ve bağlanma.

(1/4) > >>

osmanlı:
MANEVİYATA SALDIRI

İnsanlara, haksızlık ve zulüm, sadece maddî aletler ve sebeplerle olmaz.
Bazen de mukaddesat ve maneviyat alet edilerek, kişinin maneviyatına saldırı şekliyle kişiye zulmedilir.

Din Konusunda Müslümanlar

Din, mukaddesat ve maneviyat konusunda Müslümanlar iki kısımdırlar:
1- Dine hizmet edenler...  Dinin yükselmesi ve yayılması için candan, gönülden ve büyük bir ihlas ile çalışanlar ve kazançlarını din yoluna harcayanlar...
2- Dini istismar edenler... Dini ekmek teknesi haline getirenler...

1- Dine Hizmet Edenler

Dine hizmet edenler, iman ederek, sevabını Allah'tan bekleyerek, ehli sünnet ve'l cemaat itikadı ve fıkhı (İslâmî inanç ve emirler) üzere yaşayan, Kur'ân-ı kerimi ve İslâmî ilimleri sırf Allah rızâsı için öğrenen, öğreten ve halka yayanlardır. Bunlar, Allah (c.c.) hazretlerini emirleri ve yasaklarına riayet eden ve Resulü (s.a.v.) hazretlerinin sünneti üzere yaşayan, âlimlerin ve evliâullah yolunda yürüyen kimselerdir. Bunlar, elleri öpülecek insanlardır. Ne mutlu onlara ve onlara tabi olanlara!

2- Dini İstismar Edenler

Tarih boyunca, hep dinî, mukaddesatı ve maneviyatı istismar edenler olagelmişlerdir. Allâhü Teâlâ hazretlerinin ilk insan ve ilk peygamber Âdem Aleyhisselâm'a göndermiş olduğu ilk emirlerden biri, dini istismarın yakalanmasıdır.

Allâhü Teâlâ Hazretlerinin İnsanlara İlk Emri
Rivayet olunur:
Cenabı Allah Âdem Aleyhisselâm'a bin sanat ve bin lügat (konuşma dili) öğretti ve ona şöyle buyurdu:
-"Ya Âdem! Evladına de ki, eğer dünyayı istiyorsanız; onu bu sanatlar ile elde edin. Din ve şer'î hükümleri (maneviyat ve mukaddesatı) alet ederek dünyayı kazanmayın ve dünyalık elde etmeye çalışmayın." (Ruhul-Beyan Tefsiri c.1, s. 100)

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
"Kim ahiret amel (ve işi) ile dünya (malı kazanmayı) dilerse yüzünün güzelliği değişir, onun zikri (ve virdi) silinir. Ve ismi cehennem ateşinde sabit kılınır." (Kenzü'l-Ummal, 6275)


Dinî Dünyaya Alet Edenler

Dinî istismar edenler, birkaç kısımdırlar:
1- İlim ehli geçinenlerin istismarı,
2- Tasavvuf ehli geçinenlerin istismarı,

1- İlim Ehlinin Dinî İstismar Etmeleri

İlim ehli, âlim veya hoca olarak geçinen bazı kişiler, dünyevî makam, mevki, mal, mülk veya insanların sevgisini kazanmak için dinî, alet edebilirler... Bunlar, kimi, bilmeyerek fetva verirler. Câhilce ve işin hakikatini bilmeden fetva veren kişi, melundur. Yanlış fetva verip, aldattığı ve saptırdığı insanların günahlarının bir misli de onadır...

Efendimiz (s.a.v.) hazretleri buyurdu:
-"İlmi olmaksızın (Kur'ân-ı kerimin ilimlerini tam bilmeden) Kur'ân-ı kerim hakkında (yanlış) konuşursa; o kişi cehennem ateşinde yerini hazırlasın..." (Tirmizi, 2874)

-"Benim aleyhimde (bir hadisimi inkar eder veya hadis olmayan bir şeyi uydurup; bu hadisi şeriftir diyerek) yalan söylerse; o kişi cehennem ateşinde yerini hazırlasın..." (Müsned-i Ahmed, 2820)

-"Kim, ilmi olmaksızın (tam bilmediği bir konuda eksik konuşur ve yanlış) fetva verirse; gök ve yer melekleri ona lanet ederler..." (Kenzü'l-Ummal, 29028)


Cehâletle Fetvâ Vermekten Tövbe Etmek Gerek

Eğer hastamızda bu kötü özellikler varsa; bunlardan tövbe etmesini sağlamalıyız... Meleklerin lanetine uğrayan kişinin dünya ve saadetine uğraması mümkün değildir.

Bilerek Halkı Dalâlete Düşürenler

İlim ehlinin bazıları da bildikleri halde hakkı ve hakikati gizliyorlar...
Bildikleri halde, dünyevî düşünceler, mal, makam, mevki, para veya halkın sevgisini ve ilgisini kazanmak için; yanlış yere fetva veriyor.
Cahillerin istekleri doğrultusunda konuşuyorlar... Bunlar, halkı dalâlete düşüren, sapıklardır. En büyük zalimlerdir. Bunlara "ulamâ-i sû" (kötü âlimler) denilir. Bunlar, dini dünya karşılığında satanlardır. Halbuki ilim zühd ve takvayı gerektirir. Hadisi şerifte buyruldu:
-"Kimin ilmi artar da (ziyâde ilme sahip olur da) dünya (ve dünya malına karşı) zühdü (ve takvâsı) artmazsa; o kişinin ancak Allâhü Teâlâ hazretlerinden uzaklaşması artar..." (Camius's-Sağîr, 8397)

Her Devrin Bir Bel'âmı Vardır
Bilerek, hakkı saptıranlar, kendi zamanlarının "Belâm bin Baûrâ"larıdırlar.

Tasavvufu Alet Ederek Halka Zulmedenler

Evliya vardır. Evliyâullahın kerâmeti haktır. Her asırda yüz yirmi dört bin veya iki yüz yirmi dört bin (124 000 veya 224 000) Evliyaullah bulunur.Evliyâullah'ı severiz.Onlar, Allâhın dostlarıdırlar. Her asırda mürşid-i kâmiller de vardır. Mürşid-i kâmiller, dini öğreten, dinî ilimleri öğreten, Kur'ân-ı kerimi öğreten ve halka İslâmî heyecan ve şevki veren kişilerdir. Abdülkâdir Geylânî (k.s.) hazretleri, Şâh-ı Nakşîbend (k.s.) hazretleri, İmam Rabbânî (k.s.) hazretleri gibi... Bu zatlar gerek evliyâullah ve gerekse evliyâullah'ın içinden mürşid-i kâmil olan şeyhler, ömürleri boyunca dine hizmet etmişlerdir. Ve onlardan hiçbiri, dinî maddî çıkarlarına alet etmemişlerdir.


Evliyâullah'â İstismâr Edenler

Evliyâullah'ın ve mürşid-i kâmil olan şeyhlerin insanlar, tarafından sevildiğini ve sayıldığını gören; bazı kişiler, zamanla şeyhlik postuna oturdular...Evliyâlık tasladılar. Helak oldular. Gerçekte evliyâ olmadıkları halde şeyhlik iddia ettiler.


Müteşâyih(Sahte Şeyh) Kimdir?

İşte bu sahtekâr ve düzenbaz insanlara "müteşâyih"( "tefâul" babından ism-i fail'dir. Tefâül babının binâsı, içten olmayan bir şeyi izhâr etmek manasınadır. İlim sâhibi olmayan câhil insanların bilgiçlik taslamalarına "Teâruf-i câhilâne" denildiği gibi, gerçekten, mârifet ehli, evliya, şeyh olmadığı ve hakikî manâda bir ermişliği olmadığı halde, baba ve dedelerinin sâlih insanlar, şeyh veya temiz kişiler olmasını ileri sürerek; kendilerinin de mârifet ehli, ermiş, şeyh veya evliyâ olduğunu iddia edenlere de "Müteşâyih" denir. Tasavvuf tâbiri olan Müteşâyih, şeyh olmadığı halde şeyh gibi görünen, sahte şeyh, şeyhlik taslayan kişi demektir. Buna "müteşeyyih"te denir. yani sahte şeyh denilir.

Sadık vicdânî, müteşâyihlerin İslâm dinine verdikleri zararı şöyle beyan etmektedir:
"Din-i mûbîn-i ahmed-i mürsel be-bâd dâd Der sünniyân teşeyyuh der-şia ictihâd" İslâm dinini Sünnîlikte teşeyyuh, Şiîlikteki içtihâd berbâd etti.

Büyük İslâm Şairi, Nâbî (k.s.) Hazretleri müteşâyihler hakkında şöyle buyurmaktadır:
Asırda zındık simâ şeyhler Müstecabu'd-da'velikte lâf atar. Gaybtan mansıb verip tâliblere Aldatıp halkı velayetler satar.
Müteşâyih'lerin İslâm dinine vermiş olduğu zararı hiçbir din düşmanı vermemiştir. Din kisvesine bürünüp, saf Müslümaların tertemiz duygularını istismâr eden insanların bu yolda kazanmış oldukları her türlü mal, para ve maddî çıkar, fahişelerin kazançları ile aynı kategoride değerlendirilir.

Merhum Ziyâ Paşa, fuhuş yapılarak kazanılan mal ile din alet edilerek kazanılan para ve mala şöyle lanet okumaktadır:
"Lanet ola ol male ki, tahsiline anın Ya din ola, ya ırz-u namus ola alet."

Müteşâyihlerin şerrinden ve fitnelerinden Allâh'a sığınırız!


Sahte Şeyhliğin Çıkış Noktası

Sahte şeyhler, genelde geçmişlerinde iyi kişiler ve halkın evliyâ olarak bildiği kişileri ileri sürerek; kendilerinin de evliyâ ve şeyh olduğunu iddia ederler.

Sahte Şeyhlerin En Büyük Günahları

Evliyâ olmadığı halde evliyalık, şeyhlik ve mürşidlik iddia eden kişiler;
1- Allâh'a iftira ediyorlar. Çünkü evliyâ olmadıkları halde evliyâ olduğunu iddia ediyorlar.
2- Müslümânları kandırıyorlar. Müslümânlar, onları ermiş, evliyâ ve mürşid-i kâmil sanıyorlar. Onlara geliyorlar.
3-   Halkın dinî vazifelerini yapmasına mani oluyorlar. Sahte şeyhlerin çoğu dinen zengin oldukları halde ve kendilerinin zengin olduklarını kendileri de bildikleri halde; halktan zekât ve fitre gibi mâlî ibâdetleri istismar ediyorlar. Halktan kendi adlarına zekât ve fitre topluyorlar. Bunun büyük bir sakıncası vardır. Dinen zengin olan bir kişinin zekât alması haramdır. Ona verilen hangi niyetle verilirse verilsin zekât olmaz...


Evliyalık ve Şeyhlik Miras Yoluyla Geçmez

Evliyâ'nın büyüklerinden Mansûr el-Betâhî hazretlerinin(Mansûr el-Betâhî hazretleri, on üçünçü asırda Irak'ta el-Betâih denilen yerde yaşadı. Ölüm ve doğum tarihleri bilinmemektedir. Devrin büyük âlim ve evliyâsındandır. Seyyid Ahmed Rufâî hazretlerinin hem dayısı ve hemde hocasıdır. Bu hadiseden anlaşıldığı gibi, irşad makamı, evliyâlık, şeyhlik gibi manevî dereceler hiçkimsenin tekelinde olmadığı gibi herhangi bir aileyede mahsus değildir. Kim çalışırsa o yüce makamlara çıkar. Her Müslümân evliyâ olabilir. Bu gün şeyhliği saltanat gibi. babadan oğula veya kardeşten kardeşe intikal ettiren insanlar, bundan ders almalıdır) vefatı yaklaşınca hanımı;
-"Efendi! Oğluna vasiyet et onu yerine vekil bırak." Dedi.

Mürşidi-i kâmil olan Şeyh Mansûr el-Betâhî hazretleri;
-"Hayır, kız kardeşimin oğlu Ahmed Rufâî'yi yerime vekil bırakacağım." Dedi.

Hanımı çok ısrâr etti. Ağladı. "Oğlumuz varken sen başkalarına yerine 'Şeyh" tayin ediyorsun. Bizden sonra çocuklarımızın kıymeti kalmaz", gibisinden çok söylendi. O büyük zat hanımını, susturmak için, oğlu ile talebesi Ahmed Rufâî'yi yanına çağırdı.
-"Gidin bana biraz çiçek toplayın getirin." Dedi. Gittiler. Oğlu demet demet çiçekler getirdi. Her biri değişik renkteydi. İnsanın içini açıyordu. Hoş kokular saçıyordu. Ahmed Rufâî ise eli boş döndü. Boynunu büktü. Mahçûp bir edâ ile hocasının yanına geldi.

Hocası:
-"Neden çiçek toplamadın?" diye sordu.
Üzüntülü üzüntülü cevap verdi.
-"Efendim! Elimi uzattığım her çiçek Allâhü Teâlâ'yı tesbih ediyordu. Koparmaya kıyamadım."
Hamını bu hâli görünce şeyhliğin babadan oğula miras yolu ile geçen bir makam, mevki, saltanat ve mal olmadığını anladı. Sesini çıkarmadı. Isrârından vazgeçti.

Göz Yaşları

Seyyid Ahmed Rufaî Hazretleri buyurdu: "Tarikat, şeyhlik ve evliyâ olma derecesi, dede ve babadan kimseye miras kalmaz. Çalışmakla olur. İbâdetle olur. Göz yaşları dökmekle olur. Müslümânları sevmekle olur." (Mecâlisi Ahmed Rufâî, S. 47.)


İstidraca Aldanmayın

İmam-ı Gazâlî (k.s.) Hazretleri buyurdu:
-"Hava da uçan, suyun üzerinde yürüyen veya ateş yiyen veyahut da bunlardan başka harikulâde haller gösteren bir şeyhi gördüğün zaman onu iyi araştır...
O şeyh, eğer Allâhın farzlarından ve Resûlullah'ın sünnetlerinden birini terkediyorsa yalancıdır, düzenbazdır.
O evliyâ değildir.
O şeyhin işleri asla kerâmet değildir; belki istidrâçtır..."
(Mukaşefetu'l- Kulub el-Mukarribu ila allamul-Guyub S.48 İmam Ebu Hamid el- GAZÂLİ Dar'ul -Ma'rife 1996 Beyrut)


Sahte Şeyhlerin Sohbeti Zehirdir

İmam Rabbânî hazretleri sahte şeyhler için şöyle buyurdu:
-"Ermeyen bir şeyhin çevresinde bulunmak ve onunla sohbet etmek ve ona bağlanmak, zehirli bir kılıç ile yaralanmaktan daha beterdir. Zehirli kılıç insanın maddî hayatını alır, sahte şeyhler, insanın manevî hayatını öldürür." (İmam Rabbânî Hazretleri, Mektubat; c. 1, s.73. Mektup, 61)

Şeyh İmam Allâme Müfessir Muhakkik Seyyid İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) hazretleri buyurdu:
-"Babadan, âbâ-ü ecdâd'tan miras yoluyla şeyhlik iddia edenlere asla iktidâ etmemek, uymamak ve onlara tabi olmamak gerekir. Çünkü babadan miras yoluyla şeyhlik iddia edenlerin, hakîkat âlemine götüren tarikatta, bir hidâyet ve nasipleri yoktur.
Bunlara, yâni miras yoluyla şeyhlik makâmına oturanlara uymak uygun değildir... Bunlara uymak ve onlara mürid ve talebe olmak caiz değildir."(Ruhu'l-Beyan tefsiri: c. 1. s. 274)


Sahte Şeyhler Hakkında Bir Fetvâ

Kurtubî hazretleri( Kurtubî tefsiri: c. 11, s. 151-152,), Turtüşî (r.h.) (Turtûşî: İmam Ebû Bekir Turtûşîdir. Asıl ismi Muhammed bin El-Velid, bin Muhammed bin Halef bin Süleyman. Ebû Bekir et-Tartûşî (veya Turtûşî'dir...) 1059 (h.451) tarihinde doğdu. İyi bir eğitim gördü. Hadis, tefsir fıkıh ilimlerinde büyük bir âlim idi. lskenderiyyede zengin bir hanım ile evli olduğu için hanımının parasıyla bir medrese inşa etti. O medresede yıllarca ilim okuttu. Zâhid. verâ sahibi evliyâ bir kişiydi. Bir çok kitap yazdı.
1- Muhtasarü't-Tefsirü's-Salebî "Tartûşî tefsiri" diye meşhurdur. 2- Ed-Dua, 3- Siracü'l-Mülûk.

Eski deflerin 4 veya 8 köşeli olanları vardı. Bugün inkıtaa uğrayan bir çok tarikat erbabı bu çalgı âletiyle zikir yapmaktadırlar. Ve çalgı aleti olan defe kutsiyet vermektedirler. (Def çalmakla sevap kazandıklarını zannetmektedirler.) hazretlerinden naklettiler.

Kendisine soruldu:
Sual:
-"Bir kavim (bir topluluk), bir yerde toplanıyorlar. Kur'ân-ı kerimden bir şeyler okuyorlar. Sonra da, onların söyleyeni kendilerine şiir (ilâhî, kasîde, naat ve benzeri) şeyler söylüyor. Raks ediyorlar. Coşuyorlar, Def çalıyorlar ve (yollarının büyüklerini) methediyorlar...(Ney ve kaval gibi aletleri üflüyorlar) Böyle bir toplulukla hazır olmak ve onlarla beraber olmak helal mi değil mi?"

Cevap:
-"(Böyle yapan sevap ve ibâdet niyetiyle def çalan, methiyeler okuyan ve coşan) kişilerin yolu,
1- Betâlet (boş şeylerle meşgul olmak),
2- Cehâlet ve
3- Dalâlettir. (Yani sapıklıktır...)
İslâm dini, Allâh'ın kitabı (Kur'ân-ı kerim) ve Resûlüllah (s.a.v.) hazretlerinin sünnetinden başka bir şey değildir. (Hayâtü'l-Hayevânü'l-Kübrâ: c. 1. s. 458, Demirî)

Raksetmek ve kendinden geçmeyi (ve coşmayı), ilk ihdâs eden (dünya tarihinde ilk uyduran) kişi Sâmirî ve arkadaşlarıdır. Sâmirî'nin yapmış olduğu buzağıya tapan Yahudîlerdir... Samiri ve Yahudîler, buzağı sesi gibi böğürmesi olan buzağı heykelinden bir ceset edindikleri zaman; ayağa kalktılar ve onun çevresinde raksetmeye başladılar. Ve kendilerinden geçtiler. İşte bu (raksetmek ve kendinden geçip coşmak) kâfirlerin dinidir. Buzağıya tapan müşrik Yahudîlerin dinidir. (Hayâtü'l-Hayevânü'l-Kübrâ: c. 1. s. 458, Demirî)

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri ve Ashâbı ise (hâşâ raksetmek, kendinden geçmek ve coşmak şöyle dursun), onlar, başlarında uçacak kuş varmışçasına vakar ve sükûnetle otururlardı. Sultan ve sultanın naibine (idârecilere) gereken vazife, (din adına def çalarak raks eden, oynayan, coşan ve kendisinden geçenlerin) mescidlerde yerlerde toplanmalarına mâni olmaktır. Allâh'a ve âhiret gününe iman eden bir kişiye, onların meclisinde hazır olmak helâl değildir. Onların bâtıl işlerinde onlara yardım etmesi kesinlikle helâl değildir.

(Hukuk-i Emvât)
Hukuk'ul Emvat (Ö.Faruk Hilmi-Tuğra Neşriyat) kitabından alıntıdır..

iniz_hay:
eskiden alim zatlardan çok uzak bir belden bir arkadaşına mektup gönderir. mektupta hulaseten: "memleketinizde dinini öğrenmek isteyen, okuyup alim yetişecek kişileri bize gönderin de okutalım " der. o kişi mektubu açar okur ve cevap olarakta şöle der: "bizim buralar da aradığınız, talebe yok"  Ama isterseniz istediğiniz kadar şey pardon şeyh gönderebilirim der ve zarfın ağzını kapatır.gönderir. :usgunn: :dragur:
O be

osmanlı:
Onun için oralar şimdi çakma çin malı şeyholarla, eşkıya yatağı malesef

iniz_hay:
kıssa: Peygamber efendimizin torunlanı Hasan ve Hüseyin (r.anhüma) efendilerimiz bir yerlerde oynamaktadırlar. Yanlarına bir bedevi veya bir a´rabi gelir.Yarım yamalak  abdest alır ve namaz kılmaya başlar.namazında bir çok yerlerini yanlış kılar. Peygamber efendimizin (s.a.v.) uyanık torun ları bu kişinin yanlış abdest, yanlış namaz kıldığını görünce şöyle derler:Amcacığım bizbir abdest alalım sen de bizim yanlışlarımızı söyleyiver tamam mı derler. a´rabi de tamam der. Mübarek zatlar  Hasan ve Hüseyin efendilerimiz güzel bir abdest alırlar. o zat da ben yanlış almışım abdesti siz doğrusunu aldınız demiş.Hisseme düşen pay " Allahım! hiç doğru düzgün bir amelim yok. Günahlarımı sevap defeterine yazıver. çnkü sen en büyüksün!" İYİLİKLER ZATEN SENDEN AllahIM! e56))

fazıl14:
Mürşidlik kesinlikle babadan oğula, kardeşten kardeşe, kan bağıyla veya irsiyetle geçen bir vazife değildir. Mürşidlik, ancak amel edip matlup olan mertebelere ulaşan ve ilmi olan salike Allah'ın ihsan ettiği bir görevdir. Bu saadete nail olan, mürşidin oğlu da olabilir, yabancı birisi de...

Fenafillâhtan bekabillâh makamına kim döndü ise, Allah'ın izniyle ona vazife verilir. Dönmeyene irşad izni verilse de, böylelerinin mürşidi hayatta değilse irşad vazifesi yapmamaları daha uygundur.

Kâmil mürşidlerin dikkatle üzerinde durdukları konulardan biri de, bu makamın layık olana verilmesidir. Üftade Hazretleri'nin buyurduğu gibi, yakın çevrede kâmil mürşidlik makamına elverişli hiç kimse kalmasa, dünyanın öbür ucundan layık olan getirilip o makama oturtulur. Tarih boyunca bu hassasiyete sahip olmayanlar kısa zamanda dağılıp gitmişlerdir. Nitekim dergâhların çöküşünü hazırlayan önemli sebeplerden birisi de budur. Geçmişte bazı tasavvufî kollarda, yetişmiş erkek evladı bulunmadığı için beşikteki şehzadeye hilâfet verenler çıkmıştır. Fakat “beşik şeyhliği” diye bir kavramın tarihe geçmesine sebep olan bu kollar, çok sürmeden yok olup gitmiş, isimleri bile unutulmuştur.

Elbette ki gavslık, mücedditlik gibi manevi zirvelerde dolaşan, çevresine feyz, nisbet ve nur saçan büyük imamların ailelerinden büyük zatların çıkmasından daha tabii bir şey yoktur. Hatta bunlardan bazılarının kıyamete kadar devam etmesi beklenir. Mesela mana gözüyle istikbale bakan Gavs-ı Kasravî Hazretleri'nin, kendi aile ocağından yedi tane gavsın çıkacağını müjdelediği rivayet edilir.

Bir mürşidin evlatlarının hepsi birden nazarını Hakk'ın rızasına diker ve bu gaye uğrunda ihlâsla amel ederse, Allahu Tealâ onların sa'y u gayretlerini boşa çıkarmaz. Cenab-ı Hak hem sonsuz merhamet sahibi, hem de âdil-i mutlaktır. Ayet-i kerimede buyurulduğu gibi, kim zerre kadar hayır işlerse onun karşılığını, kim de zerre kadar şer işlerse onun karşılığını görür (Zilzal, 7-8). Şah Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin amelini işleyen, onun makamına ulaşır.

Çoğu kere demircinin oğlu demirci, çiftçinin oğlu çiftçi olduğu gibi, peygamberlerin oğul ve kardeşlerinden peygamber, mürşidin yakınlarından da mürşid çıkmıştır. İbrahim a.s.'ın oğlu İsmail a.s.; Yakup a.s.'ın oğlu Yusuf a.s.; Musa a.s.'ın kardeşi Harun a.s. bunun en güzel örneğidir. Aynı şekilde mürşidlik görevi İmam-ı Rabbanî Hazretleri'nden oğlu Muhammed Masum Hazretlerine, ondan da oğlu Şeyh Seyfüddin Hazretleri'ne intikal etmiş, sonraki silsilede de bunun birçok örnekleri görülmüştür.

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek