Gönderen Konu: Ezelde bir merhaba idi; hâlâ ki odur  (Okunma sayısı 3022 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı antepli

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 496
Ezelde bir merhaba idi; hâlâ ki odur
« : 22 Haziran 2005, 16:40:58 »

Deneme: Aşk...Ezelde bir merhaba idi; hâlâ ki odur.../İskender Pala  
Fatih'in veziri olan şair Ahmet Paşa bir beytinde, aşkındaki sadakati ve
tutarlılığı anlatabilmek için,
“ Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim”
deyiverir. Kolay bir söyleyişe göre çok güçlü bir hayal!..

Öyle ki Ahmet Paşa hakkında tezkirelerin "Türk şiirine parlaklık ve güzelliği
ilk o vermiştir." hükmünü doğru çıkartır. Günümüz diliyle şöyle demek: "Ezel
gününde sevgilinin gözü bana bir merhaba lûtfetti. O gün bu gündür, o bakışın
mestliğiyle başka birinin merhabasını hiç tanımadım."

Aşk... Kainatın yaratılış vetiresini, özünü ve esasını oluşturmak bakımından
başlangıcı ezel gününe dayanan ve ebede kadar süreceğinde şüphe bulunmayan
macera... Gönülleri terbiye eden, ruhlara derinlik katan, dimağlara yükseklik
veren bir hüzün ve neş'e. Varlıkla birlikte var olan, ve varlıkta en son yok
olacak olan. Başlangıcı ta ezel gününde; şöyle: Kur'an'da anlatılır ki (Âraf,
171-172) Allah, dünyada hiçbir şey yok iken, hatta dünya yok iken ruhlar âlemini
yarattı. Orada bütün ruhları bir araya toplayıp sordu: "Elestü bi-Rabbikum?"
Yani, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" Ruhlarımız bu soru karşısında "Kâlû:
Belâ!" Yani "Dediler ki; -Evet (şüphesiz Sen bizim Rabbimizsin)". Bu meclis
(ezel bezmi, elest meclisi), varlığın ilk toplantısı idi ve bütün ruhlar orada
birbirlerine şahit tutuldular; ta ki dünyaya geldikleri vakit, bir bedene
girdikleri, ete kemiğe büründükleri vakit bu sözlerinden dönmesinler... Dönenler
olursa, o mecliste rahmet ve merhametiyle kullarına muamele eden Rab Taala'nın
rahmet ve merhamet çizgisinin dışına itilsinler...

Ezel bezmi öyle bir meclis idi ki, orada yan yana olanlar, yakın olanlar,
birbirlerini görenler, birbirleriyle konuşanlar; bu dünyaya geldiklerinde de
birbirleriyle yan yana ve yakın olur, buluşur veya konuşurlar. İnsanlar
arasındaki çağ farkları, uzaklık ve yakınlıklar ile biganelik ve âşinalığın
temeli işte o ezel gününe dayanır. Bu durumda dünya, ezelde kader olarak
yazılanın vuku bulduğu (kaza) bir duraktır; o kadar. Bu durakta aşkın ve âşıkın
nasîbi de ezel günündeki durumuyla bağlantılı olarak bu dünyada görünürlük ve
yaşanırlık kazanır. Bu durumda ya Hüsn ü Aşk yazarı Galib Dede'nin benzetmesiyle
dünyaya ait desenleri ve çizgileri olan kader kumaşları ruhlarımız arasında
bölüştürülürken âşıka da sevgi hissesi olarak terzilerin makas artığı
kırpıntılar misali paramparça olmuş bir kalb düşecek veya yukarıda Ahmet
Paşa'nın dediği gibi âşık, ezel gününde öyle bir çift göz ile karşılaşacak ki
aşktan pay almayı, veya aşktan gayrı pay almayı unutup dünya hayatını öyle
yaşayacaktır. Söylediğine göre Ahmet Paşa, ezel gününde henüz ruhlar
alemindeyken, güzellerden bir güzel, kendi güzelliğinin farkında olarak (istiğna
halinde) göz süzüp de kendisine âşık ararken, gözleri bir an, yalnızca bir an,
Ahmed'in canına da değip geçmiştir. Aşk adına Ahmed'e ne olduysa işte o bir an
içinde olmuş ve o güzellik karşısında mest ve hayran düşüp kendini
kaybedivermiştir.

Bu öyle bir mestliktir ki aradan milyonlarca yıl akıp giderek dünya kurulacak;
Adem yaratılıp yine on binlerce yıl insanoğlu dünyada ezel macerasını
sürdürecek, nihayet Ahmed'in ruhu da bir beden ile dünyaya geldiğinde hâlâ
ezeldeki o sarhoşluğu geçmemiş olacaktır. Bunun diğer yönden okunuşu, Galib'in
dediği gibidir ve Ahmet, ezel gününde gördüğü güzelin aşkını kendisine zoraki
kader edinerek dünyayı da onun uğrunda her türlü belalara, sıkıntılara, ayrılık
acılarına vs. katlanarak mest ve hayran yaşayıp gider. Yani ki aşkında bu derece
sadakat ve doğruluk, tıpkı ruhların Allah'a verdikleri söz gibi bir ağırlık ve
sorumluluk taşır. Ta ki âşık, ruhlar meclisinin sözünde duran yegane kişisi
olabilsin. Öyle ya hemen hepimiz o gün verdiğimiz sözü çoktan unutmuş, kendimize
(masivadan, paradan, ihtiraslardan, gururlardan, maldan, mülkten vs.) yüzlerce
tanrılar edinmiş durumdayız. Oysa âşık ezelde verdiği aşk sözüne sadakatle
sarılmış, aşkın bunca ayrılık belasına da katlanarak âşıklıkta bir gömlek daha
derece kazanmanın yollarını aramaktadır. Aşkın belası öyle bir tatlı bela ki,
ezelde başlamış olup ebede kadar uzanacaktır. Nitekim ruhlarımız, "Elestü
bi-Rabbikum?" sorusuna karşılık olarak "Evet" anlamına gelebilecek pek çok
kelime arasından "bela"yı seçmiştir. Kul, belayı kendisi istemeyince Allah neden
versin ki?!.. Velev aşkın belası da olsa!..

13.01.2005
İskender Pala
Bu dünyanın cefasından sefasına sıra gelmez.gafil olmayın ilme çalışın geçen günler geri gelmez...