Gönderen Konu: Salâvat-ı Şerîfe'nin Fazileti  (Okunma sayısı 7912 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı karamanlar

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 4
Salâvat-ı Şerîfe'nin Fazileti
« : 14 Ocak 2013, 18:06:18 »

muhterem  kardeşlerim şu acizhane sizlerden SALAVAT-I ŞERİFENİN fazileti ile ilgili, Ayet-i kerime, Hadisi şerif,  Menkıbe  Bilgi demeti ve bumunla ilgili uzunca MALÜMAT İSTİYORUM...ÇOK Rica EDERİM...VESSELAM
« Son Düzenleme: 16 Ocak 2013, 07:13:26 Gönderen: İsra »

Çevrimiçi Togika

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 206
Salâvat-ı Şerîfe'nin Fazileti
« Yanıtla #1 : 15 Ocak 2013, 00:22:18 »
SALAVAT-I ŞERİFENİN fazileti
 Allah Resulü (s.a.v.) efendimiz buyuruyor:
“Dua ile sema arasında bir engel vardır.Üzerime salavat getirilince engel açılır, DUA YERİNE ULAŞIR.”
“Üzerime bir günde bin defa salavat getiren kimseye cennetteki makamı gösterilmedikçe ölmez.”
“Bana en yakın olanlar, üzerime en çok salavat getirenler olacaktır.”
“Her kim, farz namazını kıldıktan sonra bana on defa salevat okursa, Allah Teala, onun namazını kabul buyurur. Onun bu namazını Adem’e secde eden meleklerden daha üstün meleklerin makamı olan İlliyyine ulaştırır.O makamdan bir melek şöyle seslenir:
 Artık dileğin neyse dile, her dileğin yerine getirilecektir.”
Vefatımdan sonra sizden kim bana selam gönderirse Cebrail(a.s.) gelir ve bana şöyle der:
-Ya Muhammed! Ümmetimden falan kimsenin sana selamı var.Bana karşılık ben şöyle selam alırım:
-Benden de ona selam olsun.Ayrıca onun için Allah’tan rahmet ve bereket diliyorum.”
“Kim altından kalkamayacağı güç bir işle karşı karşıya gelirse, üzerime çok çok salavatı şerife getirsin.Çünkü Allahü Teala, üzerime getirilen salavat-ı şerife sebebi ile onun sıkıntılarını, kederlerini giderir, rızkını çoğaltır, Allah’ın yardımı ile muradına nail olur.”
“Kıyamet gününde, katımda insanların en değerlisi, bana en çok salatü selam getirenlerdir.”
      Allah Resulü(s.a.v.) buyuruyor:
“İsmimi duyunca salavat getirmeyen insanların en cimrisidir.”
“Adımı duyunca salavat getirmeyen, insanların en acizidir.”
“Üzerime salavat getirmeden dağılan bir topluluk pişman olacaklardır.”
“Adımı duyunca salavat getirmeyen, insanların en acizidir.”
“Üzerime salavat getirmeden dağılan bir topluluk pişman olacaklardır.”
“Adımı duyunca salavat getirmeyen, yüzü koyun sürünsün.”
“Üç kişi yüzümü göremeyecektir.Ana babasına isyan eden, sünnetimi terk eden, üzerime salavat getirmeyen.”
“Adımı işitip te salavat getirmeyen, sonu mutsuz kimsesizdir.”
“Cuma günü ve geceleri üzerime yüz defa salavat getirenin Allah Teala otuzu dünyaya, yetmişi ahirete ait olmak üzere yüz hacetini kabul eder.”
“Sırat üzerinde kalmış hurma yaprağı gibi tirtir titreyen bir adam gördüm. O anda üzerime getirdiği salavat-ı şerife gelip bu durumdan onu kurtardı.”
“Meclislerinizi salavat ile süsleyiniz.”
“Cuma günü üzerime seksen defa salavat getirenin seksen senelik günahı affolunur.”
“Karşılaşan iki mü’min salavat getirerek musafaha ederlerse, geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.”
 “Üzerime yüz defa salavat getirene, Allah(c.c.) bin defa rahmet nazarı ile bakar.İştiyakla daha fazla getiren için kıyamet gününde şefaat ve şahitlik ederim.”
 “Üzerime salavat getirirseniz, Allah ta sizin üzerinize salavat getirir.”
“Cuma günü kim bana seksen kere salat getirirse seksen yıllık günahı bağışlanır.Kim de günde beş yüz defa bana salavat getirirse asla kimseye muhtaç olmaz.”
 “Muhammed isminin anıldığı yerde, işten kimse hemen kendine gelip baş parmağı ile yanındaki parmağını gözlerine sürüp üzerinde gezdirirse, artık o kimse hiç göz ağrısı görmez, onun gözlerine zarar gelmez.”
“Eğer kalplerin öldüğü gün kalbinin ölmesini istemiyorsan, bir günde on defa şu ilahi isimleri oku: “Ya Hayyu ya Kayyum” Sonra hiç yorulmadan bana her gün salavat getir.”
Allah Teala buyuruyor:
-Ey Muhammed’im! Arş-ı A’la’dan yedi kat yerin altına kadar bütün mülkümü sana feda ettim.Onların hepsi benim rızamı istiyorlar.”
Hazreti Aişe(r.anha) validemiz şöyle buyuruyorlar:
“-Bir hacet gidermenin anahtarı, hacet arz etmeden önce sunulan hediyedir.” Sözlerine devam ederek: “Allah’a hamd ü senada bulunarak O’nun rızasını almış oluruz. Efendimiz(s.a.v)’e salat ve selamda bulunursak o hacetin gerçekleşmesinde, Allah katında bizlere şefaat ve yardımını sağlamış oluruz. Zira Hakk Teala Kitabı’nda şöyle buyururyor:
“Allah’a yaklaşmak için vesileler arayın.”
Salavat getirmenin fazileti hakkında İmam-ı Şarani Hazretleri şöyle buyuruyorlar:
“-Büyük veli Aliyyül Havass’ın şöyle konuştuğunu duymuştum”: “Allah’tan bir şey isteyeceğiniz zaman,Allah Resulü(s.a.v.)’in adıyla o şeyi isteyiniz ve şöyle dua ediniz”: “Ey Allah’ım! Sevgili Peygamber’in Muhammed Mustafa(s.a.v.) hürmetine senden şunu isterim.” Şeklinde dileğinizi arz ediniz. Çünkü Allah’ın bir meleği vardır ki, bu isteğinizi anında Efendimiz (s.a.v.)’e bildirir ve O’na: “Filanca kişi, şu haceti için senin Allah katında aracı olmanı istemektedir.” der. Hazreti Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in dua ve istekleri Allah Teala tarafından geri çevrilmez.”

Peygamber (s.a.v.)’e salat getirmek, aynı zamanda cennette onunla buluşup sohbet etmeyi sağlar.
Şeytan çok ibadetlere el uzatır, lakin salavatı şerifeye el uzatamaz. Çünkü Ruhaniyet-i Peygamberi, salavat-ı şerife getirilen yerde bulunur.
Hazreti Peygamber’in feyz ve ruhaniyetinden istifade etmek için  mübarek salavat-ı şerifeler iştiyakla çokça okunmalıdır.Emeği az,derecesi çok yücedir.
     Dileği olan bir kimse ihlaslı kalp ile Resulü Ekrem(s.a.v.)’in üzerine 1000   defa salat ü   selam getirirse, Allah onun dileğini yerine getirir.
SALAVAT-I ŞERİFELER HUSUSUNDA KISSALAR
Süfyan-ı Servi anlatıyor:
“Kabe-i Mükerreme’yi tavaf ediyordum.Her adımında salavat-ı şerife getiren bir kimseyi gördüm.Ona sordum:
-Her makamın bir duası vardır.Neden dua etmez de hep salavat-ı şerife getirirsin?”
O kimse bana cevap olarak dedi ki:
-Hac niyeti ile babamla beraber yola düştük.Yolda, babam vefat etti.Birdendire,yüzü simsiyah, gözleri gök gök ve başı hınzır başına döndü.Yanımızda bulunanlardan utandığım için konuyu kimseye açamadım.Gece oldu.Babamın yüzünü örttüm ve büyük bir şaşkınlık içinde ne yapacağımı düşünürken uykum geldi.Rüyamda çadırın içinde birisinin girdiğini gördüm.O güne kadar onun kadar güzel yüzlü kimseyi görmemiştim.Güzel kokusu yalnız bizim çadırı değil,her yeri doldurdu.İzzet ve vakar ile gelip, babamın başucuna oturdu.Yüzünden perdeyi kaldırdı. Mübarek elini, babamın yüzüne sürdü.Birden üzüntüm sevince, zulmetim nura tebdil oldu.Çünkü babamın yüzü evvelkinden daha güzel olmuştu.O zat kalktı,gitmeye hazırlanırken,ona:
-Kimsiniz? Diye sordum.Beni ve babamı, bu gurbet diyarında, bu büyük beladan ve halk içinde utanmaktan kurtardınız.     O zat:
-Sen beni tanımaz mısın? Ben sahibül Kur’an, Muhammed Mustafa (s.a.v.)’yım.Senin baban, gerçi günahkar idi.Lakin , bana çok salavat getirirdi.Böyle bir musibete düçar olduğunu, bunun salavat-ı şerifesini bana getiren melek gelip haber verdi.Ben de gelip, onu bu beladan kurtardım.
    Uykudan uyandığım zaman, çadırın içi güzel koku ile dolmuştu.Babamın yüzünü açtım,yüzü nurlanmış, gözleri  ve rengi güzelleşmişti.Bundan böyle artık ol hazreti seyyidil beşerin salavat-ı şerifesiyle devamlı meşgul olacağım .Ta ki şefaatine nail olayım ve bütün tehlikelerden korunayım.
Adamın biri salavat-ı şerife getirmek hususunda tembel ve gayretsizmiş.Bir gece rüyasında,Resulüllah(a.s.)’ı görmüş.Fahr-i kainat Efendimiz kendisine hiç iltifat buyurmamışlar.Mübarek yüzlerini, başka tarafa çevirmişler.Adamcağız, ağlayıp sızlayarak:
-Ya ResulAllah! Bana kızmana sebep nedir? Diye sormuş.
Hazreti Peygamber (s.a.v.):
-Ben seni tanımıyorum,buyurmuş.
O kimse de: “Aman ya Resulalllah! Ben senin ümmetinden bir dertliyim.” demiş. “Hem alimlerden işittiğime göre: Ben,ümmetimi kişinin evladını bildiğinden ziyade bilirim.” Buyurmuşsunuz Beni nasıl tanımazsın?
Hazreti Fahr-i Alem cevaben:
-Gerçekten öyledir.Ama ,sen bana salevat getirmiyorsun.Ben ümmetimi getirdiği salavat kadar tanırım, buyurmuş.
    Adamcağız, korku ve dehşet içinde uyanmış ve o günden sonra , her gün yüz defa salavat-ı şerife getirmeyi adet edinmiş.Günlerden bir gün, yine rüyasında Hazreti Peygamber (s.a.v.)’i görmüş ve şu müjdeyi almış:
-Seni tanıyorum,ahirette sana şefaat edeceğim.
Allah Resulü(s.a.v.) buyuruyor:
Vefatımdan sonra sizden kim bana selam gönderirse Cebrail(a.s.) gelir ve bana şöyle der:
-Ya Muhammed! Ümmetimden falan kimsenin sana selamı var.Bana karşılık ben şöyle selam alırım:
-Benden de ona selam olsun.Ayrıca onun için Allah’tan rahmet ve bereket diliyorum.”
Resulüllah (s.a.v.)’a salavat okumanın faziletini anlamak istiyorsan Allah Teala’nın şu emrine bak ve iyi düşün:
“Allah ve melekleri peygambere salavat okurlar.Ey iman edenler!Siz de ona salavat getiriniz ve tam bir teslimiyetle selam veriniz.”

Diğer ibadetler için Allahü Teala, sadece kullarına emir verdi.Ama resulAllah’a salavat böyle olmadı.Önce bizatihi kendisi ona salavat okudu ve ona salavat okumak için melekelere emir verdi.Bundan sonra da mü’minlere salavat okumaları emrini verdi. İşte,bundan anlaşılıyor ki, Resulüllah’a salavat, çok faziletli bir ibadettir.

« Son Düzenleme: 16 Ocak 2013, 07:13:42 Gönderen: İsra »
Uğrunda Fedakarlık Yapamadığın Sevgiyi Boşuna Yüreğinde Taşıyıp'ta Yük Etme.

Çevrimdışı karamanlar

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 4
Ynt: Salâvat-ı Şerîfe'nin Fazileti
« Yanıtla #2 : 17 Ocak 2013, 15:34:01 »
Muhterm kardeşlerim ,KAÇ TÜRLÜ MANASI vardır . İzah edermisiniz.

YANİ  SALAT-ın kaç türlü manası vardır.Demek istedim. TEŞEKKÜRLER.
« Son Düzenleme: 18 Ocak 2013, 20:07:35 Gönderen: Tuğra »

Çevrimdışı karamanlar

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 4
Ynt: Salâvat-ı Şerîfe'nin Fazileti
« Yanıtla #3 : 23 Şubat 2013, 00:34:12 »
Değerli kardeşlerim.Sizlerden,Hazteti Fatih Sultan Mehmet Han, İstanbulun Fethi ile ilgili genişçe malümat, Menkıbe ve derli toplu anlaşılabilir, başkalarına da anlatabileceğim bilgi demetleri Reca ediyorum... Bu mevzu'da bu  naçizhane kardeşinize yardımcı olacağınızdan  bütün inancımla ümitvarım. Selam Huda'ya tabi olanlara. Vesselam...

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e Salât-ü Selâm Getirmenin Fazileti
« Yanıtla #4 : 21 Mayıs 2015, 10:45:55 »
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e Salât-ü Selâm Getirmenin Fazileti

اِنَّ اللَّهَ وَمَلۤئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ ياۤاَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ederler. Ey mü'minler, siz de ona salât ü selâm edin.”

Allah'ın salâtı, rahmet; meleklerin salatı, istiğfar; mü'minlerin salâtı, duâdır. Peygamber Efendimiz, "Yâ RasûlAllah! Sana nasıl salavât okuyalım"  diyenlere:
 اَللَّهُمَّ صِلِّ عِلَى مُحَمَّدٍ وَعَلىَ اَلِ مًحَمَّدٍ deyin" buyurdu.
Rasûlüllah'ın ism-i şerifi anıldığında salavât-ı şerife getirmek vâcibdir. Bir hadis-i şerifde "Yanında ismim anılınca bana salavât-ı şerife getirmeyenin burnu sürtülsün" buyuruldu.
Diğer bir hadis-i şerifde: "Allahü Teâlâ bana iki melek vazifelendirdi. Ben bir müslümanın yanında anıldığımda o kimse bana salavât-ı şerife getirirse, o iki melek ona "Allah seni mağfiret etsin" derler. Allahü Teâlâ ve diğer melekleri de onların bu duâlarına "Amin" der. Bir müslümanın yanında ismim anılır da bana salevat getirmezse o iki melek "Allah seni affetmesin" derler. Allahü Teâlâ ve melekleri de onların bu duâlarına "Amin" derler."
Duânın evvelinde ve sonunda salevâtı şerif okumak vacibdir.
Namazda salavât-ı şerife okumak Hanefî fıkhına göre sünnet, Şafiî fıkhına göre vâcibdir.

***

Âyet-i kerimede geçen “yusallûne (salât ederler)” kelimesi fiil-i muzâridir. Arap lisanında muzâri sîgası teceddüdü, istimrârı yani yenilenmeyi ve sürekliliği ifade eder; bir şeyin devam üzere yenilendiğini bildirir.

Ayrıca âyette söze, isim cümlesi ile başlanmıştır. Bu da te’kit (sağlamlaştırma) ifade eder.

Yine ifadeyi daha fazla kuvvetlendirmek için, kelâmın başına te’kit edatı olan “inne” getirilmiştir.

Bütün bunlar göstermektedir ki, Allah Teala Rasûlü’ne salât eylemeğe devam buyurmaktadır.

Sonra mü’min kullarına da minnette yani lûtufta-bağışta bulunarak, onlara da salavâtı emretmiştir ki; böylece, daha fazla fazilet ve şeref kazansınlar. Yoksa Rasûlüllah (s.a.v.) Allah Teala’nın salâtı ile, onların/mü’minlerin salavâtından müstağnidir, ona ihtiyacı yoktur. [Reddü’l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar (İbn Âbidîn), 1, 521] Bir başka ifadeyle; mü’minlerin okudukları o salât ve selâmlara asıl muhtaç olan Allâh’ın Rasûlü değil, onların kendileridir.


***

Pek çoğumuzun bildiği üzere “salât” kelime olarak duâ, tebrik, tezkiye, temcid, tazim (kutlama-yüceltme-ululama) mânâlarınadır. Müfred (tekil) olan salât'ın cem’îsi (çoğulu), salavât gelir.

Türkçemizde daha çok Sevgili Peygamberimize (s.a.v.) yapılan duâ mânâsında kullanılır.
Cenab-ı Hakk’ın (c.c.) ve Peygamberinin (s.a.v.) Müslümanlar hakkındaki salâtı, onları tezkiye (temize çıkarma, kusurlardan aklama) ve ilahi rahmete mazhar buyurmaktır.

Meleklerin salâtı dua ve istiğfardır, insanlarınki de öyledir. Namaza salât denmesi de, aslının dua olmasındandır. [Müfredât-ı Râğıb, salât maddesi]

Binaenaleyh Allah’tan salât rahmet, meleklerden salât istiğfar, mü’minlerden salât ise hayır-duadır. [Ta’rifat, Seyyid Şerif Cürcâni]

İbn Hacer’e (rh.) göre, Allah’tan Peygamberine salâtın mânâsı, rahmetinin ziyadeliği-çokluğudur. Başkalarına salâtı ise rahmet ve tezkiyedir.

Mücahid’e (rh.) göre, Allah’tan salât tevfik ve ismet (Allah’ın kulu başarıya ulaştırması ve kaza ve belalardan, haramlardan-kötülüklerden koruması), meleklerden avn ve nusret (zafer ve galibiyet için ilahi yardım), ümmetten ittiba’ (tâbi olma, uyma)dır.

Bazıları da Rabb’in Peygamberine salâtı, onun şân ve şerefini yükseltmesi-yüceltmesi-ululaması… Meleklerin salâtı, onun saygıya-hürmete layık olduğunu göstermeleri… Ümmetin salâtı da onun şefaatini istemeleridir, demişlerdir. [Külliyâtu Ebi’l-Beka]

Meleklerden salâtın mânâsı, ‘atf’ yani esirgemedir. Cenab-ı Hakk’a nisbet edilince, ya kullarını melekleri nezdinde senâ etmesi-övmesi demek olur ki, bu, Allah Teâlâ’nın Peygamberlerine salâtının tefsirine daha uygundur… Yahut da rahmetinin kemâli mânâsınadır. Cenab-ı Hak’tan başkasına nisbet edildiğinde salâtın mânâsı, hayır ile duadır. [Seyyid Murtaza ez-Zebîdî]

Peygambere salât, onun şerefini açığa vurmak, göstermek, belirtmek ve şânının büyüklüğüne-ağırlığına, yüceliğine-ululuğuna itina ve ihtimam göstermek, dikkat etmektir. [Beyzâvi]

Hz Ali’den (k.v.) şöyle rivayet olunmuştur: “Âyetin evvelindeki ‘yâ eyyühâ’nin ‘yâ’sı nefse, ‘eyyü’sü kalbe, ‘hâ’sı ruha hitaptır. Sanki Cenab-ı Hak, ‘Habibime salât ederken onun şânını yalnız dilinizle değil, nefislerinizle-kalplerinizle-ruhunuzla da tazim ve tekrim edin (yüceltin, hürmette-saygıda kusur etmeyin)’ buyurmuştur. [Mişkâtü’l-Envâr]

“Allâhümme salli alâ Muhammed” demek, ‘Allâh’ım! Muhammed’in zikrini i’la (anılmasını yükselterek-yücelterek), davetini galip ve şeriatini daim kılmak suretiyle onu dünyada da ahirette de tekrim ve tazim buyur (şânını yükselt ve yücelt). Onu, ümmeti hakkında şefaatçi kıl. Ecrini, derecesini kat kat artır, demektir.’ [Ramazan Efendi, alâ Şerhi’l-Akaid]

Halîmi diyor ki: “Salâttan murad İlahî emre imtisal ve Rasûlü’nün (s.a.v.) bizim üzerimizdeki hakkını edaya çalışıp gayret etmek suretiyle Cenab-ı Hakk’a yaklaşmaktır.”

Abdüsselâm da şöyle demiştir: “Bizim Peygamberimize (s.a.v.) salât etmemiz bizden ona, -hâşâ- bir şefaat değildir. Çünkü bizim gibiler öyle bir zât-ı kerime (kerem ve asâlet sahibi, büyük, şerefli, aziz, muhterem bir zata) asla şefaat edemezler. Fakat Cenab-ı Hak, bize, in’am ve ihsan edene iyilikle mukabele etmemizi (karşılık vermemizi) emir buyurduğu ve Rasûl-i Ekrem Efendimize (s.a.v.) edilen salât ve duayı, aczimize nazaran ve lûtfen kâfi gördüğü içindir ki, bu vazifemizi ifaya son derece gayret göstermeliyiz.”

Ebu’l-Âliye, “Cenab-ı Hakk’ın Habibine salâtı, onu melekleri nezdinde senâ buyurması/övmesi, meleklerin ona salâtı da kendisine dua etmeleridir” dedi.

Kadı Ebu Bekir b. Bükeyr dedi ki: “Bu ayet Peygamberimize (s.a.v.) nazil olunca, ashabına, kendisine selâm vermelerini emretti. Onlardan sonra gelenler de, gerek Rasûlullah’ın (s.a.v.) kabrini ziyarette, gerek ism-i âlileri anıldığı zaman ona selâm vermekle emrolunmuşlardır.

Bu selâmın mânâsında üç şık vardır:

a)   Her türlü noksanlıklardan ve afetlerden selamet sana ve beraberinde bulunanlara olsun. Bu suretle “selâm” masdar olur.

b)   Selâm (sıfatının sahibi olan zât yani Allah Teala) seni koruyup muhafaza etmekte, ikram ve inayette daim, kaim ve kefil olsun. Bu suretle selâm, Allah Teâlâ’nın Esmâ-i Hüsnâsı’ndan olur ki, ‘selamet veren zât-ı ecell ve a’lâ’ demek olur. Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin içinde bundan başka masdar yoktur.

c)   Selâm, Rasûl-i Mükerreme (s.a.v.) teslim olma ve ona boyun eğme mânâsınadır ki, ‘teslîm’ de budur. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: “Öyle değil; Rabbine andolsun ki, onlar aralarında kimi oraya kimi buraya çektikleri (kavga ettikleri) şeylerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden yürekleri hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” [Nisâ suresi, 4/65]

İmam Râğıb (rh.) der ki: “Selâm ve selâmet”, dış ve iç afetlerinden kurtulmuş olmaktır. Allah Teâlâ’ya “Selâm” denilmesi, kendisine layık olmayan şeylerden sâlim ve münezzeh (sağlam, ayıpsız-kusursuz, her türlü noksanlıktan berî-uzak, temiz ve arınmış) bulunmasındandır.

Sevgili Peygamberimize (s.a.v.), zaman ve mahal ile tahdit edilmeksizin icmâlen (vakit ve mekân ile sınırlanmaksızın kısaca) salât etmek farzdır. Çünkü Cenab-ı Hak ona salât etmemizi emretmiştir. Selef imamları ve tefsir alimleri bu emri vücuba hamlediyorlar ve bunda icma’-ittifak vardır.

Âlimlerin çoğunluğuna göre, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) adı her anıldığında salât getirilmesi gerekir. Nitekim hadis ilmiyle meşgul olanlar, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) hadislerini rivayet ederken, sözleriyle, halleriyle en büyük saygıyı göstermişler; öğretimi sırasında da Peygamberimizin (s.a.v.) adı ne kadar çok anılırsa anılsın, her anıldığında, "SallAllahü aleyhi ve sellem" diyerek hürmetlerini göstermişlerdir. [Tecrid-i Sarih Tercümesi, 11,164; Geniş bilgi için bkz. Salvale]

Kadı Ebu Bekir b. Bükeyr diyor ki: “Allah Teâlâ bütün halkına Peygamberi üzerine salât etmelerini ve teslimiyetle selâm getirmelerini farz kılmış ve bu farzın ifasını muayyen bir vakte hasretmemiştir (belli bir zamanla sınırlandırmamıştır). Binaenaleyh kişinin ona salât ve selâmı çok yapması, bunu terk etmemesi vaciptir.”

İmam Malik ve arkadaşları ile birçok ilim ehline göre, Peygamber Efendimize (s.a.v.) tam bir samimiyet ve iman ile vakit ve miktar da tayin edilmeksizin ve namaza münhasır olmaksızın (sınırlamaksızın) salât etmek farzdır. Kim ömründe bu şekilde velev ki bir kerre olsun salât ederse, uhdesinden/üzerinden farz sakıt olur/düşer.

İmam Şâfiî’nin ashabına/arkadaşlarına göre ise, Cenab-ı Hakk’ın ve Rasûlü’nün emir ve farz ettiği salât, namazdaki teşehhüt’ten sonra okunan salâttır…

***

Salât ve selâm o kadri yüce Peygambere, Onun âl u ashabına ve kıyamet sabahına kadar Onun yolunu takip edecek olan ümmeti üzerine olsun.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Okunan Salât-ü Selâmlara Meleklerin Verdiği Müjde
« Yanıtla #5 : 21 Mayıs 2015, 11:03:39 »
Okunan Salât-u Selâmlara Meleklerin Verdiği Müjde

Tasavvuf erbabının büyüklerinden İbn Atâ (k.s.) der ki:
“Duanın rükünleri vardır. Kanatları vardır. (Maksada îsal eden, hedefe ulaştıran) sebepleri vardır. Vakitleri vardır. Eğer dua rükünlerine tevafuk ederse (uygun düşerse), kuvvetli olur. Kanatlarına uyarsa semada uçar (Dergâh-ı izzete yükselir). Vakitlerine denk gelirse icabete nail olur. Sebeplerine tevafuk ederse muvaffakiyeti ve saadeti tam ve kâmil olur. Duanın rükünleri huzur-i kalptir (bütün fikir ve hisleriyle teveccühtür), rikkattir, huşu’dur, kalbin Cenab-ı Hakk’a tam bir surette bağlanmasıdır, diğer bütün sebepleri kesip atmaktır. Kanatları sıdk ve ihlâstır. Vakitleri seher zamanlarıdır. Sebepleri de Rasûlüllaha (s.a.v.) salât ve selâm’dır.”

Salât ü selâm hakkında gelen bazı hadisler

1. “Her dua semaya çıkmaktan men’olunmuş, yasaklanmıştır. Buna salât vasıl olursa/ulaşırsa o dua yükselir (Dergâh-ı icabete/kabul makamına varır).” (1)

2. Kim bana bir kerre salât okursa, Allah ona on salât eder, on günahını siler, derecesini on kat artırır.” (2)

3. “Cebrâil’le (a.s.) karşılaştığımda, bana şöyle dedi: Sana müjdeler olsun. Allah Teâlâ buyuruyor ki, ‘Kim sana selâm verirse ben ona selâm veririm. Kim sana salât getirirse ben ona salât (rahmet) ederim.” (3)

4. “Kıyamet günü bana insanların en yakını, bana en çok salavât getirendir.” (4)

5. İbn Übeyy b. Ka’b (r.a.) anlatıyor: Rasûlüllah (s.a.v.) gecenin üçte ikisi geçince kalkar ve, “Ey insanlar! Allâh’ı zikredin! ‘Sarsıcı’ kesinlikle gelecektir, ‘tâkipçi de onun arkasından gelecektir. Ölüm, içindeki (şiddet ve sıkıntılarla) gelecek; (öyleyse ahrete hazırlanın) ” derdi. (5)

İbn Übeyy (r.a.) devamla dedi ki:

“Yâ Rasûlellah, dedim, ben senin üzerine çok salavât getiriyorum. Buna vaktimin ne kadarını tahsis edeyim/ayırayım?”

“Dilediğin kadarını” cevabını alınca tekrar sordum:
“Dörtte biri nasıl?”

“Dilediğin kadar yap. Arttırırsan senin için daha hayırlıdır.”
“Üçte biri olsa?”

“Dilediğin kadar yap, arttırırsan senin için daha hayırlıdır.”
“Yarı olsa?”

“Dilediğin kadar yap. Arttırırsan senin için daha hayırlıdır.”
“Üçte iki nasıl?”

“Dilediğin kadar yap. Arttırırsan senin için daha hayırlıdır.”
“Bütün vakitlerimde sana salât getirsem?”

“Bu takdirde yeter, (dünyevi ve uhrevi) dileğin kabul edilir. Günahın mağfiret olunur/bağışlanır.’ buyurdular.” (6)

6. “Herhangi bir zümre/grup bir yerde oturup da Allâh’ı anmadan, bana salât getirmeden dağılırsa, üstlerine Allah’tan bir hasret çöker. Dilerse onları azaplandırır, dilerse onları bağışlar.” (7)

7. “Kim bana salât getirmeyi unutursa, ona cennetin yolu unutturulur. (Cennetin yolunu terk etmiş olur).” (8)

8. “Kim kabrimin yanında bana salât ederse, ben onu işitirim. Kim uzakta bulunarak üzerime salât getirirse, o bana ulaştırılır.” (9)

9. “Kim sabaha erdiğinde on, akşama girdiğinde de on defa salât okursa, kıyamet günü şefaatim ona ulaşır.” (10)

10. “Kim bana bir günde bin defa salât okursa, cennetten yerini görmedikçe ölmez.” (11)

11. “Cuma günü günlerinizin en faziletlilerindendir. O günde benim üzerime salâtı çoğaltın. Zira sizin salâtınız bana o gün arz olunur.” (12)

***

Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), Rabbine karşı olan edep tavrının yanında, biz ümmetine karşı da daima şefkat ve merhametle doludur. O raûf ve rahîmdir. Bu halini “ümmetî, ümmetî” diyerek kavlen de ifade etmişler, fiilen ve amelen de her zaman ortaya koymuşlardır. Onu, rahmet ve bereketine mazhar kılan Cenâb-ı Hak, bizi de, ona salât u selâm getirmekle mükellef tutmuştur.

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, Resûlüllah Efendimiz'e Allah Teâlâ'nın salâtı, rahmet etmesi ve onun şânını yüceltmesidir. Meleklerin salâtı, Peygamber Efendimiz'in şânını tebcîl etmek (ona saygı göstermek-şanının daha da yükselmesini istemek), mü'minlere bağış dilemek mânâsınadır. Mü'minlerin salâtı ise, duâ mânâsına gelmektedir. Allâhü zû'l-Celâl ve'l-Kemâl hazretleri bütün mü'minlere, peygamberine salât ve selâm getirmelerini emretmekte ve ona saygı göstermelerini istemektedir.

Kısaca, “Allâhümme salli alâ Muhammed” demek salât, “es-Selâmü aleyke eyyühe'n-Nebiyyü” demek selâmdır. “Sallallâhü aleyhi ve sellem” cümlesinde ise, hem salât hem de selâm mevcuttur. Resûlüllah Efendimiz'den rivâyet olunan pek çok salât ü selâm vardır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çokça salât ve selâm getirmek, onun sevgisini, rahmet ve re’fetini celp eder, şefâatine vesîle olur. Zira, salât ü selâmlarla her an onu unutmayan, kendini de ona tanıtmaya ve hatırlatmaya çalışan ümmetini, öyle inanır ve ümit ederiz ki, o da unutmayacaktır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz'e (s.a.v.)ümmet olma nîmetinin şükrü, bir nebze de olsa herhalde ona salât ve selâm getirmekle mümkün olur. Hatta o İki Cihan Serveri'nin adı anıldığı zaman salavât getirmenin vâcip olduğuna hükmeden âlimlerimiz vardır. Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde Resûlüllah Efendimiz, “Gerçek cimrî, yanında zikrim geçtiği halde bana salavât okumayandır” (13) buyurmuşlardır. Bir başka hadîs-i şeriflerinde de, “Yanında ismim zikrolunup da bana salavât getirmeyen kimsenin burnu sürtünsün (hakarete uğrasın)!” (14) ikazıyla-uyarısıyla meselenin ehemmiyetine işâret etmişlerdir.

Resûlüllah Efendimiz, bizden kendisine giden her selâmdan haberdâr olduğunu şöyle ifade buyuruyorlar: “Allâh’ın yeryüzünde seyahat eden melekleri vardır; onlar, ümmetimden bana selâm tebliğ ederler (selâmlarını ânında bana getirirler).” (15)

Resûlüllah Efendimiz'e (s.a.v.) getirilen salât ve selâmlar, onu son derece memnun ve mesrûr etmektedir. Nitekim Ebû Talha (r.a.) şöyle anlatıyor:

“Bir gün Resûlüllah (s.a.v.) yüzünde bir sevinç olduğu halde geldi. Kendisine,
— Yâ Resûlellah! Yüzünüzde bir sevinç görüyoruz! deyip sebebini sorduğumuzda, cevaben şöyle dediler:
— Bana iki melek geldi ve şu müjdeyi verdi:
‘Ey Muhammed! Rabbin buyuruyor ki: Sana salavât okuyan herkese benim on rahmette bulunmam, selâm okuyan herkese de benim on selâm okumam sana (ikram olarak) yetmez mi?” (16)


DİPNOTLAR

(1) Hâkim, Beyhakî, Abdurrahman b. Avf r.a.’den rivayet etmiştir.
(2) Tirmizî, Sünen, Salât, 357; et-Tâcü’l-Usûl, 5, 133; İbn Hibbân da İbn Mes’ûd r.a.’den rivayet etmiştir.
(3) Hadis-i şerifte geçen “râcife (sarsıcı)”den murad, “nefha-i ûlâ” yani birinci nefha denen İsrâfil aleyhisselamın yapacağı ilk üflemedir. Bu ilk sur’a üfleme ile bütün canlılar ölecektir. “Râdife (tâkipçi)” ise “nefha-i sâniye” denilen ikinci üflemenin adıdır. Bununla da, ilk sur’da ölen canlılar dirileceklerdir. Nitekim Kur’ân-ı kerim’de, “O gün sarsan sarsacak, onun ensesine binecek olan da ardından gelecek” (en-Nâziât, 79/6-7) buyrulmuştur. Müfessirlere göre “sarscı”, birinci nefhadır. Sarsılacak olan da; yeryüzü, dağlar gibi o zaman hareketi şiddetlenecek olan bütün cansız cisimlerdir. O zaman yeryüzünde bulunan bütün canlılar ölecek... “Râdife (tâkipçi)” ise, ikinci nefhadır ki, o zaman da gök ve yıldızlar parçalanıp dağılacak... Bu ikinci nefhada halk dirilip hesap vermek için yeni bir hayata kavuşacaktır. (Beyzavi, Celâleyn, Medârik) “Gelecek” diye, muzâri sîgasiyle (gelecek zamanla) ifade edilen fiilin aslı hadiste, mâzi sîgasiyle yani geçmiş zaman kipiyledir. Vukuu muhakkak yani meydana geleceği kesin olduğundan, aynen olmuş gibi ifade edilmiştir. “Ölümün içindeki”inden maksat da; can çekişme anında, kabirde ve daha sonraki safhalarda karşılaşılacak sıkıntılar ve dehşetli hallerdir.
(4) Tirmizî, Sünen, Kıyamet, 24, Hadis No: 2459.
(5) Tirmizî, Sünen, Deavât, 110, H. No: 3540; İmam Ahmed, Müsned, 1, 2001; Buharî, Nesâî, ve Beyhakî de, Hz. Ali r.a.’den rivayet etmişlerdir.
(6) Tirmizî, Sünen, Deavât, 110, H. No: 3539.
(7) Ebu Dâvud, Tirmizî, Hâkim, Ebu Hüreyre r.a.’den rivayet etmiştir.
(8 ) Feyzu’l-Kadir, 6, 129; Beyhakî, Ebu Hüreyre r.a.’den rivayet etmiştir.
(9) Feyzu’l-Kadir, 3 400; Beyhakî, Ebu Hüreyre r.a.’den rivayet etmiştir.
(10) Nesâî, Sünen, Sehv, 46, III, 43; İmam Ahmed, Beyhakî, Dâremî, İbn Hibbân, Ebu Nuaym, Ebu Mes’ud Akabe r.a.’den rivayet etmiştir.
(11) Hafız el-Münzirî, Et-Terğîb ve’t-Terhîb, 2, 501.
(12) Ebu Dâvud, Sünen, 2, 88; Nesâî, İmam Ahmed, ve Beyhakî, Evs r.a.’den rivayet etmişlerdir.
(13) Tirmizî, Sünen, Deavât 110.
(14) Nesâî, Sünen, Sehv, 55, III, 50; Feyzu’l-Kadir, 6, 169; et-Tâc, 5, 145.
(15) Nesâî, Sünen, Sehv 46.
(16) Nesâî, Sünen, Sehv 55.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Salavât-ı Şerife Okumanın Müstehap Olduğu Yerler
« Yanıtla #6 : 21 Mayıs 2015, 11:10:47 »
Salavât-ı Şerife Okumanın Müstehap Olduğu Yerler

Âlimler salavât-ı şerife okumanın müstehap olduğu yerleri şöyle açıklamışlardır:

1. Cuma günü ile Cuma gecesi, Cumartesi, Pazar ve Perşembe günleri… Bu üç gün hakkında hadis-i şerif vardır.
2. Sabah-akşam mescide girerken, çıkarken…
3. Peygamberimizin kabrini ziyaret ederken…
4. Safa ile Merve’de…
5. Cuma hutbesi ile diğer hutbelerin öncesinde müezzine icabet ettikten hemen sonra…
6. İkamet edilirken…
7. Duanın başında, ortasında, sonunda…
8. Kunut duasından sonra… (Bahusus Salât-ı Münciye okumak ki, aşağıda gelecek)
9. Telbiyeyi bitirdikten sonra…
10. Bir yere toplanırken ve dağılırken…
11. Abdest alırken… (Her a’zayı yıkamaya Beslemele ile başlayıp ardından Kelime-i Şahadet ve sonrasında da Salâvat okumak)
12. Kulak çınlarken… (Önce Salavât, ardından ‘Yarabbi, beni hayırla ananı, nezdinde hayırla yâd eyle’ denir)
13. Bir şey unutulduğu vakit…

Va’za-sohbete ve derse başlarken, hadis-i şerif okumaya başlarken ve bitirirken; sual ve fetva yazarken salavât getirmek mustehap olduğu gibi her musannıfın (kitap yazanın), her hoca ve talebenin, hatibin, kız isteyenin, evlenenin, evlendirenin salavât getirmesi de müstehaptır. (Reddü’l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar, 1 , 518. )

Müekked sünnetlerin yani öğlenin farzından evvel, cumanın farzından evvel ve sonra kılınan dört rek’atli namazların ilk oturuşunda salavât okunmaz, mekruhtur. Diğer bütün dört rek’atli nafile namazların ilk oturuşunda da aynen son oturuşu gibi salevât okumak sünnettir. Üçüncü rek’ata kalkınca da Sübhâneke ve Eûzü okunur. (Reddü’l-Muhtar ale’d-Dürri’l-Muhtar, 1, 517, Hindiye’den naklen.)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Salavât-ı Şerife Okumanın Mekruh Olduğu Yerler
« Yanıtla #7 : 21 Mayıs 2015, 11:14:14 »
Salavât-ı Şerife Okumanın Mekruh Olduğu Yerler

Cima halinde,
def’-i hacet anında,
aksırırken,
hayvan keserken ve
bir şeye şaştığı zaman,
satılan malın meşhur olması için salavat getirilmez, mekruhtur.
Kur’an-ı Kerim veya hutbe okunurken Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ismini işittiğimizde de salavât getirmek mekruh olur. Çünkü bunlarda susup dinlemek vaciptir…

Nakali’ye (rh.) “Kur’an-ı Kerim okumak mı yoksa Peygamber Efendimize, âl ve eshabına salât u selâm okumak mı efdâl?” diye sorulduğunda şöyle demiştir: “İçinde namaz kılınmayan vakitlerde (güneş doğarken, batarken ve istiva halinde yani öğleden 15-20 dakika evvelinde) Peygamber Efendimize (s.a.v.) salavât okumak, dua ve tesbih ile meşgul olmak kıraatten evlâdır. Selef-i salihin bu zamanlarda Kur’anı Kerim okumayıp tesbihte bulunurlardı.” (el-Fetâva’l-Hindiye, 5, 315.)

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Ynt: Salâvat-ı Şerîfe'nin Fazileti
« Yanıtla #8 : 21 Mayıs 2015, 11:15:22 »
Abdulvahab-i Şarânî Hz. (İmAm_ı Şarani k.s) Envâr-ı Kutbiyyesi'nde Salavât-ı Şerife okumanın on tane faydasını şöyle kaydediyor:

1- Salavât okumak, hataların affına, derecelerin ref'ine (yükselmesine), amellerin kabulüne sebep olur.

2- Dünya ve ahiret âfetlerine karşı gelir, mânî olur Kıyamet günü o kimsenin imanına Rasûl-ü Ekrem (sav) şehâdet eder "Şahidin benim ya Rabbi! Bu kulun, bu ümmetim imanlıdır Bana salavât okumuştu", der.
 
3- Kul hakkı dışında bütün günahların bağışlanmasına ve Şefaat-ı Nebeviyye'ye vesile olur.
 
4- Allahu Teâlâ'nın gazabından, azâbından emin olarak, Rahmet-i Hakk'a mazhar olur. Güneşin bir mızrak boyu inip, beyinlerin kaynadığı mahşer gününde arşın gölgesinde gölgelenir.
 
5- Salavât okuyanın mizanda sevabı ağır gelir. Peygamberimizin Kevser havzından kana kana içer.
 
6- Daha dünyada iken cennetteki makamını görür. Ahirete intikali anında cennetteki makamı gösterilir.
 
7- Salavât okumak, Allah indinde ibadetlerin en makbullerindendir. Rasulullah sevgisi gönüllerimizin gıdasıdır. Sadece insanlar değil, bütün yaratılmışlar O'na hayrandır. Rivayete göre, gök ile yer iddiaya girdiler, Gökyüzü dedi ki:
 
"Yağmur bizden iner, Dünyayı aydınlatan güneş, meyvelerin rengini veren yıldızlar, lezzetini veren ay bizdedir. Hiç günah işlemeyen melekler bizde, Cebrail, Mikâil, İsrafil, Azrail bizde; Beytü'l Mâmur, Arş-ı Azâm, Levh ü Kalem, Sidretü'l-Müntehâ hepsi bizde; ben üstünüm", dedi
 
Yeryüzü mahsun olunca, ilham yoluyla şöyle söyletildi: "Ey gökyüzü, senin yaratılmana vesile olan iki cihan güneşi Hz Muhammed Mustafa (sav) de bizde doğacak, bizde büyüyecek ve bizim toprağımızda, Medine-i Tahire'de yatacak."
 
Bunun üzerine gökyüzü ağladı ve yâ Rabbî, Habibim, eğer sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım dediğin Rasûlün ne olur beni de şereflendirsin. Miracın sebeplerinden biri de budur denir. Allah, Peygamberimizden ayırmasın bizi..Amin..
 
Şairin biri diyor ki: Bütün ağaçlar kalem olsa, bütün denizler mürekkep olsa, yer gök kağıt olsa Hz Peygamber (sav)'in vasfını bitiremezler. Allah O'nu kendi nurundan yaratmış.
 
Bir toplantının sonunda salavât-ı şerife getirmek adabdandır. Ayet-i Celilede: "Şüphesiz ki iyilikler, kötülükleri yok eder" buyurulur.
 
8- Salavât, meclisleri nurlandırır, fakirlik ve sıkıntıların yok olmasına sebeptir. Çok salavât okuyanın ehl-i cennet olduğu kesin gibidir.
 
9- Salavâta devam eden kimse, mahşer gününde Peygamberimize en yakın olacak kişidir. Çünkü salavât, sevginin işaretidir ve sevdiği ile beraberdir.
 
10- Salavât okumak kalpten pası siler, Münafıklığı, şâkiliği temizler. Bütün mü'minlerin kalbinde o kimseye karşı muhabbet tecelli eder Ve devam edilirse Fahr-i Kâinat Efendimizi evvela rüyada, sonra açıktan görmeye vesile olur.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Salavât-ı Şerife Getirmenin Fazileti
« Yanıtla #9 : 21 Mayıs 2015, 11:23:21 »
Salavât-ı Şerife Getirmenin Fazileti

Şeyh hazretleri bir gün kuyunun başına vardı.  Orada abdest almak istiyordu. Kuyunun su çekecek aleti olmadığından, ne yapacağını bilemedi durdu.
Bu sırada yüksekçe bir yerden, şeyh'in bu şaşkın halini gördükte, ona hitap ederek söyle sordu.
-  Sen kimsin ?neden öyle şaşıp kaldın?
Şeyh kova getireceği ümidi ile kendisini kendisini kısa tanıttı ve halibni kıza bildirdi. Kız ona şöyle  cevaplandırdı.
-  İnsanlar sizi hayır ve kerametle överler, sana gelince kuyudan bir su çıkarmadan bile aciz kaldın; şaşırdın der.

Böyle dedikten sonra gelip kuyuya üfledi. Allah'ın izni ile kuyunun  içinden su dışarı taşıp akmaya başladı.

Şeyh abdest aldıktan sonra kıza sordu:
- Celal ve ikram sahibi Allah adına sana and içiyorum; sen bu keramete hangi amel sebebi ile sahip oldu, bana haber ver?

Kız cevabında cevabında şöyle diyerek durumunu anlatıp haber verdi:
- Cenab-ı Rasulüllah (s.a.v) Hazretlerine Salavât-ı Şerifeyi çok getirip ve bu getirdiğim Salavat-ı Şerife'ye devamla nail oldum.

(Kara Davud (Delaili Hayrat Şerhi) , Ebu Abdillah Muhammed b. Abdirrahman)