Gönderen Konu: Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)  (Okunma sayısı 9747 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)
« : 02 Nisan 2013, 12:49:57 »

Osmanlı'da Recm ve Had Uygulandı mı?


Büyük tarihçimiz Halil İnalcık, Osmanlı’nın iktidarını Allah’tan aldığını iddia eden ve yalnız Allah önünde sorumlu mutlak bir hükümdarın patrimonyal yani sülale egemenliğine dayalı bir devlet olduğunu yazar. Osmanlı’da devletin dini İslam’dır ve hukuku İslam şeriatından alınmıştır. Her vilayette şeriat mahkemesi ve başında da bir kadı vardır. Tanzimat dönemiyle birlikte batının baskısıyla çıkarılan bazı kanunlar haricinde genel olarak Hanefi mezhebinin fıkıh hükümleri uygulanmıştır.

Her ne kadar çeşitli nedenlerden dolayı had cezalarından, bilhassa recm ve el kesme cezalarından kaçınılmışsa da kanunlarda yeri vardır.
Çok sayıda recm ve el kesme kararı verilmiş olmasına rağmen bilinen sadece bir recm ve 6 el kesme uygulamasıdır.
Bunların azlığı Osmanlı’nın şeriat hukuna bağlı olmadığını göstermez. Şeriat hukukundaki had cezalarını uygulamada titiz olduğunu gösterir.

Örneğin zina yapmakla suçlananlardan her ikisinin de suçunu itiraf etmesi gerekirdi. Biri kabullenmese ceza uygulanmazdı. Ayrıca 4 şahidin şart olması ve şahitlerin her birinin ifadesinde cinsel birleşme anını tam olarak gördüğünü belirtmesi zorunluluğu, insanları şahitlikten alıkoymaktaydı. Çünkü şahitlerden biri eksik olsa ya da caysa diğerleri ceza yerdi ki, Kur’an’da bunun cezası 80 sopa idi. Şahitler tam olsa bile, ifadelerin çelişkili olması yine şahitler aleyhine sonuç oluşturmaktaydı. Bu nedenle zina suçlarında yeterli şahit bulunmaması had cezasını engellemekteydi. Bir başka engel de her zina olayında ilişkiyi net olarak görmeleri mümkün değildi. Örneğin bir kadının bir adamı gizlice evine aldığını görenler, zina yaptıklarını anlasalar bile, “ya bize ne? başımız derde girer sonra” diye ilgilenmiyor ya da ilişkiyi net olarak görmediklerinden ispatlayamayacaklarını düşünüyor ve şikayetçi olmuyorlardı.

Ayrıca recmin hunharca bir ceza olduğunu düşünen kadılar, sanıkları itiraftan vazgeçirmeye çabalıyordu. Çoğu sanık taşlanarak öldürüleceğini anlayınca suçunu inkar ettiğinden recm uygulanmıyordu.
İtirafında diretenlerin recm kararı alınsa bile, kadının kararı recm için yeterli değildi. Kararın Beylerbeyi tarafından da onaylanması gerekiyordu ki, bazı kararlar, tanıkların ifadelerindeki eksik ya da çelişkili durumlar sebep gösterilerek geri çevrilmekteydi.

Ancak Osmanlı uygulanmayan had cezaları için caydırıcı bir yaptırım yöntemi bulmuş ve had için yetersiz bilgi olan ama kanaat olarak suçun sabit görüldüğü haller için para cezası getirmişti.
« Son Düzenleme: 02 Nisan 2013, 15:41:37 Gönderen: Günbatımı »
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
TEORİK VE PRATİK OLARAK OSMANLI’DA RECM CEZASI:


BAZI BATI ANADOLU ŞEHİRLERİNDEKİ UYGULAMALAR
Abdulmecit MUTAF*


ÖZET
Pek çok hukuk sisteminde olduğu gibi İslam hukukunda da, toplumun geleceğini tehdit eden ve ahlaka aykırı olarak görülen zina yasaklanmıştır. Bu suçu işleyenler; evli ise recm cezasına, bekar iseler tazir cezalarına çarptırılırlar. İslam hukukunu kendi hukuk sistemine referans olarak alan Osmanlıda da bu suçla ilgili cezalar aynen kabul edilmiştir. Şer’i hukuka göre hakkında açıklık bulunmayan durumlara ait cezalar ise Kanunnamelerde yer almıştır. Kanunnamelerdeki bu maddelerin İslam hukukuna uygun olup olmadığı ve Osmanlının recm cezasını uygulayıp uygulamadığı tartışmalara sebep olmuştur.

Kaynaklara ve mahkeme kayıtlarına bakıldığında, Osmanlının İslam hukukundaki recm cezasını aynen kabul ettiği görülmektedir. Ancak bu konudaki tutum ve davranışları –sadece zinaya mahsus olmak üzere- bu cezayı uygulamada esnek olduğu intibaını uyandırmaktadır. Bunun da en önemli sebeplerinden birisi İslam hukukunun bu konuya olan toleranslı yaklaşımıdır.



GİRİŞ:

İslam hukuku ve bu hukuk sistemini kendisine referans alan Osmanlı hukukunda ‘zina’ suçunun karşılığı olarak verilecek cezalardan biri olan ve ayet ve hadislerle de sabit bulunan “taşlanarak
öldürme” (recm) konusu, İslam dünyasında kaleme alınan fıkıh kitapları ve fetva mecmualarında mezheplere göre farklı şekillerde ele alınmıştır.

Bu konu, batılı yazar ve araştırmacılar  tarafından ise, -İslam alimlerine oranla- daha sorgulayıcı bir üslupla ve modern hukuk yaklaşımıyla işlenmiş ve tartışılmıştır: İslam hukukunu genel hatlarıyla ele alan Joseph Schacht, “Introduction to Islamic Law” (Oxford, 1964) adlı eserinde bu konuya da temas etmiştir.

Osmanlı Ceza Kanununun çevirisinin yanında Osmanlı’daki şer’î ve örfî hukukun karşılaştırmasını da yapan Uriel Heyd; “Studies in Old Ottoman Criminal Law” (Oxford, 1973) adlı eserinde zina konusuna Osmanlı Kanunnameleri ışığında yer vermiştir. Colin Imber ise “Zina in Ottoman Law”1 adlı makalesinde, bu konuda İslam hukuku ile Osmanlı hukukunun benzeyen ve ayrılan yönlerini Ebussuud Efendi, Kemal Paşazade ve Çivizade’ye ait fetva örnekleriyle açıklamaya
çalışmıştır.

Son yıllarda Türkiye’de de zina suçu ve cezası, doktora tezlerine konu olmaya başlamıştır.2 Ancak tüm bu çalışmalarda recm konusu ya çok az zikredilmiş, ya da sadece fıkıh kitaplarındaki nazari bilgiler tekrar edilmiştir. Fakat fıkıh kitaplarıyla fetva mecmualarında yer alan recm cezasının Osmanlı Kanunnameleri’nde olup olmadığı çok fazla tartışılmadığı gibi; bu cezanın Osmanlı’da uygulanıp uygulanmadığına, uygulanmadı ise nedenlerine pek değinilmemiştir.
Hele hele bu konu için en önemli kaynak olan Şer’iye Sicillerinden verilebilecek örneklerle konu daha derinlemesine incelenebileceği halde bu husus pek ele alınmamıştır. Bu makale, recm cezasının Osmanlı hukukunda teorik (yani hukuk kaynaklarında yazılı kanun maddesi) olarak var olup olmadığını tartışmanın yanında; bu cezanın uygulanıp uygulanmadığını mahkeme kayıtlarına ve Osmanlı arşiv belgelerine dayalı örnek olaylarla açıklamayı ve sebeplerini ortaya
koymayı amaçlamaktadır.



* Yrd. Doç. Dr., Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Öğretim Üyesi. e-mail: mutaf@balikesir.edu.tr
1
 Colin Imber, “Zina in Ottoman Law”, Studies in Ottoman History and Law, Đstanbul,
1996, s. 175-206.
2
 İsmail Acar, İslam Hukukunda Zina Suçu ve Cezası Üzerine Karşılaştırmalı Bir
İnceleme, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İzmir, 1999.



İslam Hukukunda Zina

Milletlerin temelini ve aynı zamanda da geleceğini teşkil eden ailenin yıkılmasında, nesillerin bozulmasında ve neseplerin karışmasında önemli bir etken olan ‘zina’ fiili, tarih boyunca hemen hemen hiçbir toplumca hoş karşılanmamış ve yasaklanmıştır. Diğer taraftan; toplum huzurunu bozması, zaman zaman yaralama ve öldürme gibi asayiş olaylarına sebep olması ve toplumların genel ahlakına aykırı kabul edilmesi itibariyle de pek çok toplumun -dini olan veya dini olmayan- hukuklarınca ölüme kadar varabilen çeşitli cezalar takdir edilmiştir. Mesela Eski Mısır hukukunda zina; başkasının hakkına ve umumi ahlaka tecavüz olarak kabul edilmekle beraber neslin karışmasına da sebep olduğu için, suçlulara uzuv kesme gibi bazı bedeni cezalar verilirdi. Yine Eski Roma hukukunda da zina suçunun cezası çok ağırdı. Önceleri; yegane suçlu olarak görülen kadınlar, öldürmeye kadar varan cezalara çarptırılıyorlardı. Fakat daha sonraları erkeğe de sürgün ve mallarına el koyma gibi cezalar verildiği bilinmektedir. Dine dayalı bir hukuka tabi’ olan Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’a göre de ‘zina’ suç olarak kabul edilmiş ve suç ortaklarının her ikisine de ölüm cezası takdir edilmiştir.3


İslam Hukuku kaynaklarında ‘zina’ kısaca; “Aralarında şer’i bir akid yani nikah bulunmayan bir erkekle kadının kendi istekleriyle cinsel birleşmede bulunmaları”4  şeklinde tarif edilmiştir ve
yasaklanmıştır. İslam ceza hukukuna göre zina, hadd cezasını gerektiren bir suçtur.5
Ancak zina suçuna verilecek hadd cezası, suçlunun evli olup olmamasına göre değişmektedir. Buna göre; zina eden evli bir erkek (muhsan) ve/veya kadın (muhsane), “taşlanarak
öldürülme” demek olan recm cezasına; bekar olanlar ise sopa ile dövülme (celde) ve sürgün (tağrîb) cezalarına çarptırılırlar.6

 
3  Acar, “İslam Hukukunda Zina ...”, s. 7 ve devamı. Ayrıca bu konu hakkında daha
geniş bilgi için bakınız; Adil Öksüz, Ceza Hükümleri Açısından Tevrat ve Kur’an,
2006, İzmir.
4 Ö. Nasuhi Bilmen, Hukûk-ı İslâmiye ve Istılahât-ı Fıkhiye Kamusu, c. 3, İstanbul, 1976, s. 26.
5 İslam ceza hukukunda suç ve cezalar; Kısas (Cinayâ)t, Hadd ve Ta’zîr diye üçe ayrılır. Kısas; şahsa karşı işlenen öldürme ve yaralama gibi suçlar olup cezası şahıslar tarafından af edilebilirler (Hukûk-ı ‘ibâd).
Hadd ise Allah’a karşı işlenen suçlar (Hukûkullah) olarak kabul edilmiş olup af
yetkisi kimseye verilmemiştir ve yedi tanedir: Zina, Zina iftirası (Kazf), İçki içmek
(Şürb-i hamr), Hırsızlık (Sirkat), Yol kesme (Kat’-ı tarîk), İsyan (Bağy) ve Dinden
dönme (İrtidâd).
Ta’zîr ise, bu ikisinin dışında hem şahısları hem de kamuyu ilgilendiren ve cezaları
şer’i hukuk tarafından belirlenmemiş; yalancı şahitlik, sövme, hakaret, rüşvet vs
gibi diğer suçlardır. Şer’i hukukta cezaları ayrıntılı şekilde düzenlenmemiş bu çeşit
konularda ve Đslam hukukunun da devirlere göre değişen şartlarda uygulanabilmesini sağlamak üzere bu tür suçlara verilecek cezalar hususunda düzenlemeler yapma yetkisi zamanın devlet başkanına veya yasama organlarına bırakılmıştır. (Daha fazla bilgi için bakınız; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, c.I, Đstanbul, 1990, s. 106 ve devamı. Halil Cin–Ahmet Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, c. I, Đstanbul1995, s. 297 ve devamı.)
6
 Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri..., I/109.



Zina suçunun cezasını ağırlaştıran “evli olma” (ihsân) şartını taşıyan muhsan veya muhsane bir kimsenin recm edilebilmesi için ayrıca şu yedi şartı da taşıyor olması gerekir: Akıl, bülûğ, hürriyet, müslüman olma, sahih bir nikahla evlilik, eşinin de bu şartlara sahip olması ve tüm bunların varlığından sonra eşiyle cinsel birleşmede bulunmuş olma.7

Evlenip boşanmış olan dullar da muhsan/muhsane sayılırlar. İslam hukukunun birinci kaynağı olan Ku’ran’da recm cezasının verilmesini doğrudan emreden bir ayet yoktur. Ancak bir ayette “zina eden erkek (zânî) ve kadına (zâniye) verilecek cezanın 100 sopa olduğu”8 belirtilmektedir. Recm cezasının meşrû’luğu, İslam hukukunun ikinci kaynağı olan Sünnet’e dayanmaktadır ve bununla ilgili dört hadis bulunmaktadır.9

Uygulanabilmesini sağlamak üzere bu tür suçlara verilecek cezalar hususunda düzenlemeler yapma yetkisi zamanın devlet başkanına veya yasama organlarına bırakılmıştır.



7  Bilmen, Hukuk-ı İslâmiye...,III/199.
8  Kur’an-ı Kerîm, Nûr Suresi, 24/2.
9  Bahsedilen hadisler şunlardır:
1- Hz. Peygamber bir hadisinde “Bir Müslümanın kanı ancak şu üç sebepten biri ile helal olur: Zina eden evli, haksız yere birini öldüren ve İslam dinini terk eden kimse öldürülür”. (Müslim, Hudûd,12-14.)
2- Bekar bir çoban ile evli bir kadın zina edince yakınları tarafından
durumun Hz. Peygambere sorulması üzerine Hz. Peygamber, çobana 100 değnek,
kadına ise recm takdir etmiştir. Kadın da zina ettiğini itiraf edince ona recm cezası
uygulanmıştır. (Buharî, Hudûd, 30,34, 38, 46.)
3-Maiz adlı şahıs Hz. Peygambere gelip zina ettiğini söyleyip suçunu dört
defa ikrar etmiş ve Allah’ın hükmünün kendisine uygulanmasını istemiştir. Daha
sonra recm’e başlandığında kaçmaya çalışırken birisi tarafından öldürülmüş, bunu
öğrenen Hz. Peygamber ise; “keşke onu öldürmeyip bana getirseydiniz” demiştir.
(Buharî, Hudûd, 21,22,25,28,29.)
4- Hz. Peygambere gelen bir kadın zina ettiğini itiraf edip cezalandırılarak
temizlenmesini isteyince Hz. Peygamber önce onu tevbe etmesi için, sonra
çocuğunu doğurması için, daha sonra da çocuğunu bir müddet emzirmesi için
göndermiş, ancak kadının yine ısrar etmesi üzerine recm edilmiştir. (Müslim,
Hudûd, 22.)



Bunlardan başka bir de bir Yahudi ile ilgili hadise vardır. Ancak oradaki uygulama daha ziyade Yahudilikte de bulunan recm cezasının uygulanmasıyla ilgilidir. (Buharî, Hudûd, 24,27.)




İslam hukukuna göre, zina suçu üç şekilde sabit olabilir:

1-Şahitlik: Zina suçunun subûtu için dört kişinin mahkemede hâkim huzurunda şahitlik etmeleri gerekmektedir. Şahitlerde de; âkil, bâliğ, Müslüman, hür, erkek, adil olmak, iyi görebilmek ve şahitlik yaptığı kişinin akrabası, karı veya kocası olmamak ve onunla bir husûmeti de bulunmamak şartları aranır. Ayrıca bu şahitlerin hepsinin de aynı mecliste şahitlik yapmaları ve zina olayının bizzat oluş anını görmüş olmaları gerekmektedir.10 Gerek suçlular, gerek suç ve gerekse de şahitler hakkındaki en küçük bir şüphede ise hadd cezası düşer, bu defa suçluya ta’zîr cezası uygulanır.11

Zina fiilinin, fıkıh kitaplarında tarif edildiği şekilde şahitlerle tespit edilebilmesi, imkansız denilebilecek kadar zordur. Şahitlerin olayı istenildiği gibi tespit edebilmeleri, ancak bu suçu alenen işlemek; yani teşhir ile mümkündür. Zaten bu güçlüklerden dolayı da –en azından erken dönemde- İslam tarihi boyunca böyle bir tespit ile ceza verilememiştir.12

2-İkrâr ve itirâf: Zina suçunu işleyen kişi veya kişilerin dört ayrı mecliste, dört defa ve hâkim huzurunda suçu itirâf etmeleridir. İkrâr eden kişi bu ikrârından son anda bile dönerse hadd
uygulanmaz.13 Bir kişi zina ettiğini ikrâr edince de ikrârı kesin bir hüküm olarak kabul edilmez; hâkim tarafından bu ikrârın doğru ve sahih olup olmadığının araştırılması gerekir.14 Bu şart birinciye göre daha kolay ve garantili görünmektedir. Recm cezasına kaynaklık eden dört hadisin üçünün bu şekilde olması da (bir tanesi olaya dayalı olmayıp bir soruya cevaptır) bunu
göstermektedir.

3- Hamilelik (Karîne): Bu da yine ikinci şartla alakalıdır. Kocası olmayan bir kadının hamile olduğunun görülmesi neticesinde yapılan sorgulama ve yargılama sonucunda itirâf etmesiyle ceza kesinleşir. Ancak hamilelik tek başına zinayı ispat eden kesin bir karine değildir.
Çünkü kadın başka yollarla hamile kalmış veya buna zorlanmış olabilir.

Bazı durumlarda ise hadd cezası düşer. Bunların başında da “şüphe” gelir. İslam hukukunda “şüphe” kavramı, hadd söz konusu olduğunda çok önemli bir mesele haline gelmektedir. Zira konu ile ilgili olan ve hemen hemen bütün fıkıh kitaplarında yer alan -ve “şüphe ile haddleri kaldırın” anlamındaki hadise dayanan - “şüphe ile haddler düşer” kuralı, durumun zanlının lehine yorumlanmasını teşvik etmektedir.15 Buradaki şüphe; “evlilik”, yani suçluların aralarında nikah olup-olmadığı ve “mülkiyet”, yani birinin köle/cariye olup olmamasıyla sınırlıdır. İslam hukukunca şahitlerden birinin hâkimin hükmünden sonra şahitlikten dönmesi, ölmesi veya şahitliği geçersiz kılacak bir davranışta bulunması da cezayı kaldırır.
Yani, netice itibariyle evli bir kişinin zina etmesi halinde ceza verilebilmesi için suçun isbatı oldukça ağır şartlara bağlanmıştır.


Bilmen, Hukûk-ı İslâmiye..., III/212.
10 Bilmen, Hukûk-ı Đslâmiye..., III/212.
11 Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri..., I/109.
12 Acar, Đslam Hukukunda...,s. 121.
13 Bilmen, Hukûk-ı İslâmiye..., III/210.
14 Abdulkadir Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk, (Çeviren, Akif Nuri), c.3,
İstanbul, 1978, s. 333. Osmanlı’da Recm Cezası 578
15 Acar, Đslam Hukukunda..., s.131.



Osmanlı Hukukundaki Durum

Osmanlı hukukunda recm cezasının olup olmadığı ve de bu cezanın uygulanıp uygulanmadığı oldukça tartışmalı bir konudur. Bundan dolayı bu konunun; teorik, yani yazılı kaynaklardaki belgelerdeki durum ve pratik, yani uygulamadaki durum olarak iki başlık halinde incelenmesi yerinde olacaktır.

1- Teorik Olarak Recm Cezası

İslam hukukunun teorik esaslarını içeren fıkıh kitapları, -az veya çok- her devirde yazılmış ve İslam ülkelerinin ortak kültürü olmuştur. Osmanlılar da kendilerini bu ortak kültürün dışında
görmemişler 16 ve bu hukukun büyük bir kısmını resmi hukuk sistemi (şer’î hukuk) olarak aynen kabul ederek, hakkında açıkça hüküm belirtilen alanlarda da Hanefi mezhebine ait görüşleri uygulamalarda esas almışlardır.

Osmanlı mahkemelerinde iki önemli fıkıh kitabı kullanılmıştır. Bunlardan birisi II. Mehmed (Fatih) dönemi alimlerinden Molla Hüsrev Feramuz b. Ali’nin Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm isimli kitabıdır. Diğeri ise Đbrahim Halebî’nin Mülteka’l-Ebhur fî’l-fürûu’l-Hanefiye’sidir. Molla Hüsrev’in eseri Fatih döneminden Kanunî dönemine kadar, Halebî’nin eseri ise Kanunî’den Osmanlının son dönemlerine kadar sürekli kendilerine başvurulan bir el kitabı olmuştur.

Kadılar, İslam hukuku alanına giren hukuki ihtilafları, burada yer alan hükümler ışığında çözmüşlerdir. Tabiatıyla bu iki kaynağa ve diğer fıkıh kitaplarına, o dönemin önde gelen hukukçuları, özellikle de Şeyhülislamlarının kendilerine sorulan sorulara verdikleri cevaplardan oluşan fetva mecmuaları da eklenmiştir.17



16 Halil İnalcık, Osmanlı’da Devlet-Hukuk-Adalet, İstanbul, 2000, s. 39.
17 M. Akif Aydın, “Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve İşleyişi”, Türkler, c. 10,
Ankara, 2002, s. 17.


Şer’i hukukta hakkında açıkça hüküm bulunmayan ve bundan dolayı İslam hukukunca da zamanın yasama organına kanun yapma yetkisi verilen sahalarda ise belli bir usul takip edilerek Kanunname’ler düzenlenmiş (örfî hukuk) ve bu kanunlar uygulanmıştır.18 Örfî hukukun temelinde de yine şer’î hukukun verdiği yetki bulunmakta olup, her iki hukuk sistemi birbirinden bağımsız ve farklı değil; bilakis bir bütün halinde Osmanlı hukukunu oluşturmaktadır.19 Đslam ceza hukukuna ait diğer hususların yanında zina ile ilgili hususlar da Osmanlı devleti zamanında yazılan fıkıh kitaplarıyla fetva kitaplarında ve Kanunnamelerde yer almıştır. Ancak
kanunnamelerdeki zina 20 ile ilgili hükümlerin fıkıh kitaplarındakinden farklı olması tartışmalara sebep olmuştur:

Zengin bir muhtevayla düzenlenmiş olması itibariyle Osmanlı Kanunnameleri içerisinde ilk olduğu kabul edilen ve Fatih Sultan Mehmed (II. Mehmed) zamanında hazırlanmış olan (Kanûn-ı Padişahî) ceza kanunnamesinde zina ile ilgili maddeler şöyledir:

1- Eğer bir kişi zina kılsa, şeriat huzurunda sabit olsa, ol zina kılan evlü olsa ve dahi bay olursa ki bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse, cürm üç yüz akçe alına. Evsatü’l-hal olursa kim altı yüz akçeye malik ola, cürm iki yüz akçe alına. Andan aşağı gücü yeterse, cürm yüz akçe alına. Andan dahi aşağı halli olursa, elli akçe; andan daha aşağı ki gayette fakirü’l-hal olursa, kırk
akçe cürm alına. 

2- Eğer zina kılan ergen olursa, bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse, cürm yüz akçe alına. Eğer orta halli olursa, altı yüz akçeye gücü yeterse, cürm elli akçe alına. Andan aşağı dört yüze gücü yeterse, kırk akçe; gayet fakir olsa otuz akçe cürm alına.

Evli ve bekar kimselerin zina suçu işlemeleri durumunda verilecek cezayı belirleyen bu madde, İslam hukukundaki recm, “dayak” ve “sürgün” cezasını zikretmeyip sadece para cezasından
bahsetmiş olmasından dolayı tartışmalara konu olmuştur: Bazı araştırıcılar; Osmanlı devletinde, İslam hukukunca kabul edilmiş bedeni cezaların bile sistematik olarak para cezalarına
dönüştürüldüğünü ve böylece de modern anlayışa uygun bir adım atıldığını belirtmişlerdir.22 Bazılarınca ise; recm cezası yerine para cezasının konulması İslam hukukunun radikal gidişatından ziyade onun rasyonalizasyonu olarak görülmüştür. Bir diğer iddiaya göre
ise Osmanlı ceza kanunnameleri, İslam ceza hukukunun hükümlerini değiştirmiştir. Mesela İslam hukukuna göre zina fiilinin cezası recm veya “dayak” iken Fatih devri ve diğer kanunnamelerde bunun yerine para cezası konulmuş ve hadd cezaları bile değiştirilmiştir. Bu
hükümler de akla dayandığı için laik bir karakter arz etmiştir.

Bu tartışmalardan sonra şimdi de kanunnamelerdeki duruma bakalım: Fatih’ten sonra II. Bayezid devri kanunnamelerinde de recm ve diğer cezalardan bahsedilmez. Fakat Yavuz Sultan Selim devri kanunnamesinde ilk defa “...siyaset olunmadığı takdirce...”25 ibaresi
bulunmaktadır. Kanuni devrinde ise bu madde; “Eğer bir kimse zina eder görülse, şer’an üzerine sabit olsa, lakin alâ vechi’ş-şer’ recm kılmalu olmasa, eğer evlü olup...”26 veya diğer bazı nüshalarında “...siyâset olunmadığı takdirce...” ve “...lâkin ‘alâ vech-i’ş-şer’ recm
kılmalu olmasa...” 27 şeklinde zikredilmektedir.

Kanunnamelerdeki bu ibarelerin tümü dikkatle incelendiğinde, İslam hukukundan bir sapma olduğu yönündeki fikirlerin doğru olup olmadıkları anlaşılacaktır. Çünkü bu kanunnamelerde recm cezasının olduğu, ancak; suçun oluşması ve ispat edilmesi gibi unsurlardaki eksiklik yüzünden recm cezası uygulanamadığı takdirde hadd cezasının düşüp bunun yerine ta’zîr olarak para cezasının (cerîme) takdir edildiği görülmektedir.28 Çünkü Osmanlı’da kadılar; şer’i ihtilafları çözerken fıkıh kitaplarına; örfi ihtilafları çözerken ise kanunnamelere bakmaları gerektiği için,29 para cezalarının da kanunnamelerde yer almış bulunması açısından bu cezaların kaynağının örfî hukuk olduğu iddiası haklı görünmektedir.

Ayrıca, kanunnamelerde suç ve cezalar bütünüyle düzenlenmemiş olup, “ihtiyaç olan alanlarda çözüm getirme” şeklinde bir usul takip edildiği için kesin bir şekilde hadd, kısas ve ta’zîr
şeklinde bir ayrım yapılmamış, esnek bir çerçeveye sahip olan ta’zîr alanında düzenlemeler yapılmıştır. Bundan dolayı da ölüm veya bedeni cezaların uygulanma yöntemi “siyaset” terimi ile ifade edilmiştir.30

Diğer taraftan aynı durumu, kanunnamelerin zina suçu ve cezası dışındaki diğer bazı maddelerinde de görmek mümkündür: Unsurları tam teşekkül etmeyen hadd veya kısas cezası gerektiren fiiller de tamamen ta’zîr suçu kabul edilecek ve cezalandırılacaktır.
Kanuni’nin ceza kanunundaki şu hükümler buna güzel bir misaldir:

“Eğer at uğurlarsa (çalarsa), elin keseler; kesmezlerse iki yüz akçe cürm alına” Yine, “Eğer adam öldürse, yerine kısas etmeseler kan cürmü bin akçedir”.31

Bu izahlardan; gerek zina ve gerekse diğer hadd cezası gerektiren suçların şer’î yönü fıkıh ve fetva kitaplarında bulunduğu için, kanunnamelerde ayrıca zikredilmeye gerek görülmediği
anlaşılmaktadır. Bunun yerine de tabii olarak, bir örfi hukuk belgesi olan kanunnamelerde dönemin idarecisinin yetkisine bırakılmış olan ta’zîr cezasının detaylarına yer verilmiştir. Bu durumda bu kanunname maddesini şöyle anlamak gerekmektedir:

“Eğer bir kişi zina kılsa, ( ve bu suç; şahitlik, ikrar veya karine yoluyla kesin olarak ispat edilirse, hadd cezası tatbik edile. Ancak had cezasının şartlarında eksiklik veya şüphe
varsa ama kişinin de zina ettiği) şeriat huzurunda sabit olsa, (o kişiye had cezası değil, ancak ta’zir uygulanabileceği için, ta’zir cezası olarak) ol zina kılan evlü olsa ve dahi bay olursa ki bin akçeye dahi ziyadeye gücü yeterse, cürm üç yüz akçe alına. Evsatü’l-hal olursa kim altı yüz akçeye malik ola, cürm iki yüz akçe alına. Andan aşağı gücü yeterse, cürm yüz akçe alına. Andan dahi aşağı halli olursa, elli akçe; andan daha aşağı ki gayette fakirü’l-hal olursa,
kırk akçe cürm alına.


18 Cin-Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, I/146. Ö.Lütfi Barkan, XV. ve XVI. Asırlarda
Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin Hukukî ve Malî Esasları (Kanunlar),
C.I, İstanbul, 1943, s. 119.
19 M. Akif Aydın, “Osmanlı’da Hukuk”, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (ed.
Ekmeleddin Đhsanoğlu) c. I, s. 366-367, İstanbul 1994. Heyd, Studies.., s. 168-169.
Heyd, Eski Osmanlı Hukukunda Kanun ve Şeriat”, (çev. Selahattin Eroğlu), Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi XXVI (1983), s.635.
20 Bir kadın ile bir erkek arasında vuku bulan nikahsız cinsel ilişki için Osmanlı
belgelerinde “zina”, “fuhuş”, “tecavüz”, “fi’l-i şeni’” ve “efâl-i kabîha” gibi tabirler
kullanılmaktadır. Bunlardan “tecavüz” tabiri, genellikle kadın tarafının rızası
dışında ve erkeğin zorlaması ile gerçekleştiği için konumuz dışındadır. “Fuhuş”
kelimesi ile ise, iki tarafın da rızası ile çoğu kez bir maddi menfaat karşılığında ve
genellikle taraflardan her ikisinin de bekar veya dul olması ile gerçekleşen ilişkiler
kastedilmektedir. “Zina” tabiri, hem fıkıh ve fetva kitaplarında hem de Osmanlı
hukuk belgelerinde genellikle evli veya bekar bir kadınla evli veya bekar bir
erkeğin nikahsız olarak cinsel ilişkide bulunması bulunmasını ifade etmektedir.
“Fi’l-i şeni’” ve “efâl-i kabîha” terimi ise bunların hepsini kapsayan bir anlamda
kullanılmıştır. Biz bu makalede, hem fıkıh ve fetva kitaplarında, hem de Osmanlı
hukuk belgelerinde geçmesi nedeniyle sadece “zina” tabirini kullanmayı tercih
ettik. Ancak ‘recm’ cezasını inceliyor olmamız sebebiyle burada “zina” tabirinden
kastedilenin, sadece “evli erkek veya evli kadınların karşı cinsle yapmış oldukları
nikahsız cinsel ilişki” olduğu unutulmamalıdır.
21 Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri..., I/347.
22 Ahmet Mumcu, Siyaseten Katl, Đstanbul, 1985, s.117-118.
23 Imber, “Zina...”, s. 184.
24 Heyd, Studies ..., s.203.
25 Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri..., III/88.
26 Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri..., IV/296.
27 Heyd, Studies..., s.56. 581 Abdülmecit MUTAF
28 M. Akif Aydın, Türk Hukuk Tarihi, Đstanbul, 1999, s. 210.
29 Barkan, XV. Ve XVI. Asırlarda..., s. XXV.
30 Münteha Maşalı, “Osmanlı’da Ölüm Cezası”, Yeni Türkiye 45 (Mayıs-Haziran), s.
148-161, Ankara, 2002.
31 Cin-Akgündüz, Türk Hukuk..., I/327. Osmanlı’da Recm Cezası 582



************

Diğer taraftan Osmanlı kanunnamelerinden başka, Osmanlı’dan önce bu coğrafyada hüküm sürmüş Beyliklere ait olan Dulkadiroğlu Alaüddevle ve Bozok kanunnamelerinde de zina suçuyla
ilgili benzer hükümler olması, bunun Türklerde bir örfî hukuk geleneği olduğunu göstermektedir.32 Çünkü bu toplumda zina ve fuhuş; İslam dininin bir yasağı olmasının yanında, İslam öncesi inanç ve geleneklere göre de kötü bir hareket olarak görülür ve de suçlular cezalandırılırdı.33

Recm cezasının kanunnamelerle tamamen kaldırılmadığını bazı arşiv belgelerinde de açıkça görmek mümkündür:

Kastamonu Eyaleti Sinop Sancağı Durağan Kazasına bağlı Kömürkan Divanı
köylerinden biri olan Sarıyar köyü ahalisinden Turpçuoğlu Mustafa
oğlunun nikahlı karısı Ünzile adlı geliniyle zina etmekle suçlanması
sonunda, şehrin kadısı tarafından Mustafa’nın durumunun müftüye
sorulması üzerine müftü tarafından verilen fetva aynen şöyledir:
“Sual: Zeyd-i muhsan oğlu Amr’ın zevcesi Hind’le zina eylese Zeyd’e ne lazım olur.  El-cevab: Zeyd recm olunub Hind Amr’dan tefrîk olunur.”34
32 Alaüddevle kanunnamesinde; “..Her kim zina eylese şer’ ile ya örf ile subût bulsa, ergen ise hadd olmaz ise on üç altın alına. Evlü olsa recm olmazsa on beş altın alına..”
şeklindedir.

Barkan, XV. ve XVI. Asırlarda., s. 121.

Bozok kanunnamesinde ise; “...Her kim zina itse şer’an örfen isbat olsa, ergense on
iki altın alına, evli ise recm olmazsa on beş altın alına...” şeklindedir.

Barkan, aynı eser, s. 125.
33 Bahattin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, c. VI, Ankara, 1984, s. 439.
34 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, 166/4922.


Belgenin devamında, Ünzile’ye tecavüz eden gerçek suçlunun kayınpederi değil, kaza müdürü Emin Bey olduğu ve kaza kadısı ile anlaşıp Ünzile’ye zorla bu şekilde ifade verdirdikleri anlaşılmış ve gerekli cezaya çarptırılmışlardır.

11.Cemaziye’l-ahir.1266 tarihli bu belgede açıkça zikredilen “recm” tabiri, bu cezanın Osmanlı hukuk sisteminde var olduğunu ve kanunnamedeki ifadenin de yukarıda belirttiğimiz gibi anlaşılması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca Şer’iye Sicillerindeki şu belgelerde de hadd cezasından açıkça bahsedilmesi, bu cezanın Osmanlı hukuk sisteminde en azından
yazılı bir kanun maddesi olarak var olduğuna işaret etmektedir:

Balıkesir’in Mendehorya köyünden Aşir adlı genç, evli olduğu halde amcasının beslemesi olan Ayşe ile zina etmiş ve bu birleşmeden bir çocukları olmuş fakat ölmüştür. Bunun üzerine her ikisi de zina ettiklerini dört ayrı mecliste ikrar etmişlerdir. Ayrıca Hüseyin’in
muhsan olduğu köylülerin şahitliğiyle de ispatlanınca, Kadı tarafından bu kişi hakkında hadd cezasına karar verilmiştir.35



Belgede bahsi geçen Aşir adlı kişinin evli ve muhsan olduğunu ve zina ettiğini ikrâr ettiğini göz önünde bulundurulacak olursa, recm cezasına çarptırılması için bütün şartlar oluşmuş
görülmektedir. Ancak zanlının bu itirafından dönme şansı olduğu için cezanın kesinleştiğini söylemek mümkün değildir.

Diğer bir belgede ise;

Kanber’de Şahzade adlı kadın ile Hıdır Ahmed adlı erkeğin aynı evde yakalanmaları üzerine zanlılar mahkemeye getirilip her ikisi de “zina ettik” diye ikrar ve itiraf etmişlerdir. Bunun üzerine Kadı hadd vurulmasına karar vermiştir.36

Bu belgede de bir zina suçu işlendiği sabit olmuş ve hadd cezası takdir edilmiştir. Ancak suçluların her ikisinin de veya sadece birisinin evli olduklarına dair herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.


Ayrıca Kanunnamelerde, şer’i hukukta var olan sürgün cezasından hiç bahsedilmemesine rağmen Osmanlı’da bu cezanın sık sık tatbik edildiğine dair çok sayıda örnek belge bulunmaktadır. Bu da örfî hukuktan önce şer’î hukukun uygulandığını, şer’î hükümlerin
uygulanamaması durumunda ise kanunnamedeki örfî cezaların uygulamaya konulduğunu göstermektedir:


35 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, 701/16b-1 (23 Şevval 1061).
36 Bursa Şer’iye Sicilleri, A/35, Varak,270-a. Osmanlı’da Recm Cezası 584


Daha önce zina yaptığı için Yenice mahallesinden sürülen Raziye’nin tekrar mahalleye gelip zinaya devam etmesi üzerine, yapılan şikayetten dolayı Kadı tarafından mahalleden ihracına karar verilmiştir.37


Tüm bu belge ve bilgiler, Osmanlı hukukunda recm cezasının var olduğunu açıkça göstermektedir. Bunun en büyük delillerinden birisi tek bir örnek olsa da 1680 yılında İstanbul'da gerçekleşen recm cezasıdır.38

Cezaların önemli fonksiyonlarından birisinin de caydırıcılık olduğu düşünülecek olursa, idarecilerin, cezaları kaldırarak onların toplum üzerindeki bu özelliklerini ortadan kaldırmak istemeyecekleri de tabiidir. Yine İslam hukukunu kendi hukuk sistemine esas kabul etmiş olan Osmanlı devletinin üstelik de şer’î bir hükmü ortadan kaldıracağı herhalde düşünülemez.


2- Uygulamada Zina Suçu ve Cezası


Osmanlı toplumunda da zaman zaman zina suçunun işlendiğini bu devletin mahkemelerinde görülen davaların kaydedildiği Şer’iye Sicilleri’ndeki kayıtlardan anlamak mümkündür.39 Şehirlerde yaşayanlar arasında, köy ve kırsal kesimdekilere oranla daha sık olarak görülen zina suçu40 ile ilgili bu örnek belgeler ve bazı tarih kaynakları, bu cezanın Osmanlı hukukunda uygulanıp uygulanmadığı hakkında fikir vermektedir.

Osmanlı tarih kaynaklarında recm cezasının tatbik edildiğine dair -yukarıda da bahsi geçen- tek örnek bulunmaktadır:


Silahdar Fındıklı Mehmed Ağa’nın naklettiğine göre hadise şöyle cereyan etmiştir: 1680 tarihinde İstanbul'da bir yeniçerinin karısı, evine yakın bir yerde ipek dükkanı sahibi olan bir Yahudi’ye aşık olur. Bir gün Yahudi’yi evine alır. Bu durumdan haberdar olan mahalle sakinleri
kadının evini basarlar ve hepsi birden“zina halinde bulduk” diye ifade verip ikisini de Kazasker’e getirirler. O da “gördük” diyenlerin şahitlikleriyle kadının recm edilmesine, Yahudi’nin de öldürülmesine hükmeder. Neticede de karar uygulanır.




37 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, 700/10b-2, (Evâhir-i Safer.1054).
38 Joseph Von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, (Çev. Vecdi Bürün), c. XII, Đstanbul,
1986, s. 33.
39 Bu çalışma için, Osmanlı devletinin merkezi idaresine bağlı olan ve bir Kadı
tarafından yönetilen Bursa, Manisa, Balıkesir ve Edremit gibi daha ziyade Batı
Anadolu’da, nadiren de diğer bölgelerde bulunan ve şer’i hukuk olarak da Hanefi
mezhebine tabi olan şehirlere ait Şer’iye Sicillerindeki örnekler seçilmiştir.
Örnekler genellikle 16 ve 17. yüzyıllara aittir. 15. yüzyıla ait Sicillerin çok az
olması, 18. yüzyıl sicillerinde ceza davalarına pek rastlanmaması ve 1870 yılından
itibaren de Nizamiye mahkemelerinin kurulmasıyla Şer’i mahkemelerin görev
alanlarında daralma olması sebebiyle bu yüzyıllara ait örnekler yoktur. Ancak bu
dönemlere ait Osmanlı Arşivlerindeki muhtelif fonlardan bulduğumuz belgelerle bu
eksiği tamamlamaya çalıştık.
40 Haim GERBER; “Bir Osmanlı Şehri Olan Bursa’da Kadının Sosyo-Ekonomik
Statüsü (1600-1700), Çev. Hayri Erten, Selçuk Üniversitesi Đlahiyat Fakültesi
Dergisi, 8, Konya, (1998), s.340.




Sadece bir tarih kaynağında bulunan bu örnek henüz bir belge ile desteklenmiş veya ispatlanabilmiş değildir. Bu hadise gerçek olsa bile bir başka örneğine rastlamak oldukça zordur. Bu zorluk da suçu şahitlik zoruyla ispat etmenin hemen hemen imkansız olmasından
kaynaklanmaktadır.

Ancak Şer’iye Sicillerinde zina suçuna verilen cezalarla ilgili çok sayıda kayda rastlamak mümkündür:
Osmanlı’da suçları ve suçluları takip etmek Subaşı ve adamlarının görevi olmasının yanında; zina gibi suçlarda devlet, başta imam olmak üzere mahalle halkına da bu yetkiyi vermiştir. Buna göre mahalleli, şüpheli kimseleri görevlilere ihbar edebilecekleri gibi; zina yapıldığından şüphelendikleri eve baskın yapma, zanlıları yakalayıp ilgililere teslim etme yetki ve hakkına sahiplerdi.41 Ancak bu yetki hemen hemen hiçbir zaman zina yapanları suçüstü yakalamaya
yetmiyordu. Çünkü baskın gerçekleşinceye kadar zanlılar tamamen kaçamasalar bile en azından recm cezasından kurtulmalarına yetecek kadar tedbir alıyorlardı:

Balıkesir Subaşı’sının mahkemeye getirdiği ve zina yaparlarken yakalandıklarını iddia ettiği Zülfü ile Yusuf suçu inkar edince Kadı durumu Ali Fakih mahallesi imam ve ahalisine sorar. Onlar da “Eve Subaşı ile birlikte baskın yaptıklarını ve bu adamı hasıra sarılı bir şekilde saklanmış olarak bulduklarını söylemişlerdir. Durum bu şekilde kayda geçirilmiştir.”42


Burada zina suçunun işlendiği veya en azından teşebbüs edildiği açıkça belli olmasına rağmen, suçun ispatı için gerekli şartlar tam oluşmadığı için mahkeme hadd cezası verememiş; fakat her ne kadar burada belirtilmemişse de -büyük ihtimalle- zanlılar, durumlarına uyan ta’zîr cezası ile tecziye edilmişlerdir.

Bu gibi durumlarda zina suçunun tam olarak tespit edilememesi; İslam hukukuna göre zinanın şahitlikle ispatı ile ilgili şartların oldukça ağır olması sebebiyle, insanların buna cesaret etmemelerine neden olmuş olabilir. 
Çünkü; dört şahitten biri şahitlikten dönerse, hatta ifadelerinde çelişki bulunursa, diğer şahitler bu defa bir kimseye zina iftirası (kazf) suçlaması ile karşı karşıya kalıyorlardı.43

Ayrıca, aynı mahallede yaşayan kimselerin ve aynı sosyal çevreyi paylaşan insanlar birbirleri aleyhinde şahitlikte bulunmaktan kaçınmış olabilecekleri de muhtemeldir.


Belgelerde en çok rastlanan vak’a çeşidi, ikrâr ve itirâftır. Subaşı’nın suçüstü yakalaması veya ihbar sonucu yapılan soruşturma neticesinde zanlıların da itiraf etmeleriyle suç ortaya çıkmaktadır.

Ancak bu belgelerin bazısında itirafçıya recm cezasının verilememesinin nedeni açıkça bellidir:

Subaşı’nın meclise getirdiği baliğa Ermeni Sava’nın, “Eniştem Sosto ile kendi rızam ile yattık, bikrimi izale etti, hamile kaldım. Doğuma biraz kala ilaç içip kız cenini düşürdüm ve anne-babamla gömdük” demesi üzerine eniştesi Sosto da aynı şekilde suçunu itiraf etmiş ve her ikisinin de suçlarını dört ayrı mecliste, dört şahit huzurunda ikrar ettikleri kayda geçirilmiştir.44


Bu belgede evli olduğu halde zina yapan Ermeni Sosto, gayr-i müslimlere hadd değil dayak cezası uygulandığı için45 recmden kurtulmuştur. Kadın ise bekar olduğu için bu ceza zaten
uygulanamayacaktır. Fakat her ikisinin cezalandırılması kendi cemaatlerine de bırakılmış olabilir.


41 Özer Ergenç, “Osmanlı Şehirlerindeki Mahallenin Đşlev ve Nitelikleri Üzerine”,
Osmanlı Araştırmaları IV, Đstanbul, 1984, s.69-78. Kemal Beydilli,“Đmam”, DĐB
Đslam Ansiklopedisi, c. 22, Đstanbul, 2000, s.181-186.
42 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, 700/10b-3 (Muharrem 1054).
43 Bilmen, Hukûk-ı Đslâmiye..., III/215.
44 Balıkesir Şer’iye Sicilleri, 702/124a-3 (27.Ra.1081).
45 Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri..., I/109.
46 Kamil Kepeci Tasnifi, 677 No’lu Çavuşbaşı Defteri, s. 168. (13.Şa’ban.972)
587




http://www.turkishstudies.net/sayilar/sayi10/mutafabd%C3%BClmecit.pdf
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)
« Yanıtla #2 : 11 Mayıs 2013, 01:40:56 »
Osmanlı döneminden değişik bir idam cezası:

16. yüzyılın sonlarında genç bir yeniçeri bir imamın karısını kandırarak kaçırmış, kadının saçlarını kestirdikten sonra erkek kıyafetine sokarak bir süre yanında gezdirmişti. Üsküdar’da yakalandıktan sonra Tophane’ye getirilen bu yeniçeri için Bostancıbaşı Ferhat Ağa kazık, çengel ya da çarmıh cezasını yetersiz görerek sıradışı bir yöntem uygulamıştı. Anadan doğma soyulan yeniçerinin bilek, diz, ayak, dirsek mafsalları demir çekiçlerle kırıldıktan sonra yeniçeri yağlı paçavralara sarılarak bir havan topunun namlusuna tıkılmış, havan topunun ateşlenmesi ile parçalanan bedeni havaya savrulmuştu.


Bu bilgiler nereden? Kaynak???
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana 

Çevrimdışı yurt2

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 118
Ynt: Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)
« Yanıtla #3 : 11 Mayıs 2013, 07:22:35 »
Ali yıldırım - Bir Celladın Anıları kitabından alınmış. İdama karşı biri.......... Sağlam kaynak değildir..............

bende pdfsi var. pek gerçekçi değil..........
Allâhü Teâlâ’nın takdîrine razı olmak, kalbi tedavi eder.
Hz. Ali (kv.)

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)
« Yanıtla #4 : 11 Mayıs 2013, 07:33:00 »
Bu yazıyı daha önce okuduğumda ben de tereddüt etmiştim. Net olmayan bu tür bilgiler farklı yönlere çekilmeye musait. paylaşılmaması tarftarıyım.

Çevrimdışı yurt2

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 118
Ynt: Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)
« Yanıtla #5 : 11 Mayıs 2013, 08:00:18 »
Alıntının ana kaynaği başka bir kitapta olabilir. Osmanlıyı anlamak için çok iyi bir dini eğitim gerek... Tarihi kitaplardaki doğru ve yanlışları ayırt etmek buna bağlıdır. Osmanlı ile ilgili çoğu tarih kitabı yalan yanlış bilgilerle doludur. Ayırd etmek gerçekten güç.... Kafam karışmasın diye okumam. Lisedeyken tek inkılap tarih dersinde geçmekte zorlanırdım. Sevmedikten sonra çalışılmıyor...
« Son Düzenleme: 11 Mayıs 2013, 08:04:30 Gönderen: yurt2 »
Allâhü Teâlâ’nın takdîrine razı olmak, kalbi tedavi eder.
Hz. Ali (kv.)

Çevrimdışı Günbatımı

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 2490
  • Görelim Mevlâ'm neyler, neylerse güzel eyler...
Ynt: Şeriat Kanunları - Recm (Taşlayarak Öldürme)
« Yanıtla #6 : 29 Temmuz 2013, 15:43:05 »
Bu tür konuların paylaşılması, araştırılıp doğru anlatılması gerekliliği ile ilgili bir mesaj yazmıştım ama silinmiş! Bu konuda da tarafıma bir açıklama yapılmamış maalesef :((
Dua'sız üşürmüş yürekler!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin...
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan,
Sana ummadık kapılar açan.
Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan...


Hz. Mevlana