Gönderen Konu: Çocukları "SÜNNET" ettirmek  (Okunma sayısı 4458 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı talibüssünne

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 17
Çocukları "SÜNNET" ettirmek
« : 17 Ocak 2012, 11:28:58 »

Çocukları sünnet ettirmek ile ilgili; yapmamız gereken genel konuların neler olduğu, adetlerimiz, gelenek göreneklerimiz, yanlış yaptığımız uygulamalar( Örneğin sünnet düğünü) gibi konularda bilgi verebilir misiniz?
 Bir de hangi yaşlarda sünnet yaptırmak çocuğun sağlık ve psikolojisi için uygun olur?


Çevrimdışı Güllere vurgunum

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 7
  • Ey izdirap! Sen Hakka giden yolda vuslata vesile..
Ynt: Çocukları "SÜNNET" ettirmek
« Yanıtla #1 : 17 Ocak 2012, 12:18:49 »
SÜNNET (Hitan)

Erkek üreme organının uç kısmında bulunan deri parçasının kesilmesi, hitan.

Kur'ân'da "Sünnet" (hıtan) ile ilgili bir âyet bulunmama kla birlikte, müslümanlığın simgesi olarak kabul edilmiştir. Geçmişi Hz. İbrahim'e kadar varan sünnet, câhiliye devri arapları arasında da devam edegelen bir âdetti. Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için "hıtan" kadınların sünneti için "hafd" kelimesin i kullanmak taydılar. Ancak "el-hıtanan" ifadesi sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılır. Bunların birbirine değmesi gusulü gerektiri r (Buhârî, Gusl, 28; Müslim, Hayz, 8; Ebu Davud Tahare, 81, 83).

Rivâyete göre sünnet, Hz. İbrahim'in seksen yaşlarında kendine tatbikiyl e başlamıştır. Bir rivayete göre İbrahim (a.s)'ın Kur'ân'da sözedilen bazı kelimeler le sınanması (el-Bakara, 2/124) temizliğe dair sorularla olmuştur. Bunların vücûda dair olanları sünnet olmak, koltuk altı ve kasık kıllarının kesilmesi, su ile istinca ve tırnakların kesilmesi gibi hususlardı.

Sünnet olmak insanın fıtratından kaynaklan maktadır: Doğuştan insan ruhuna yakışan hususlard an bir kısmı şunlardır: Ağzı su ile yıkayıp çalkalamak, buruna su çekmek ve temizleme k. Bıyıkları kesmek (veya kısaltmak), tırnakları kesmek, koltuk altının kıllarını gidermek, etekteki kılları gidermek ve sünnet olmak" (Buhâri, Libas, 51, 63, 64; Müslim, Tahare, 49; Ebu Davud, Tereccül, 16; Tirmizi, Edeb, 14).

Hz. İbrahim'in seksen yaşlarında Kaddüm köyünde sünnet olduğu rivayet edilir (Buhâri, Enbiyâ, 8; Müslim, Fedâil, 151; Müsned-i Şamiyyin, I, 88). Ebu Hureyre'den gelen bir rivayette "Kaddüm" yerine "kadum" ifadesi kullanılmıştır ki o zaman ifade "bir marangoz aleti olan keserle sünnet oldu" anlamına gelmekted ir. Ayrıca onun 70 veya 120 yaşlarında olduğu da rivayet edilmiştir. Hz. İbrahim sünnet olmuştur. İsrail oğulları arasında câri olan Tevrat'ın hükmü de böyle idi. İsa (a.s)'ya kadar böyle devam etmişken sonradan hıristiyanlar bu âdeti bozmuş ve "hıtan", kalbin guffesini (kalbi bürüyen perdeyi) atmaktır, şeklinde yanlış bir yorumla sünneti bırakmışlardır (Tecridi-Sarin Tercümesi, IX, 112).

Başka bir rivayette de şöyle denilmekt edir: "Hiç kuşkusuz ilk misafir edinen, ilk defa don giyen ve ilk kez sünnet olan Hz. İbrahim'dir" (Muvatta, Sıfatu'n-Nebî', 4). Sünnet olmak ondan sonra bütün peygamber lerde ve onlara uyanlarda devam etmiş, Peygamber imiz (s.a.s) peygamber olarak gönderilinceye kadar sürüp gitmiştir.

Peygamber imiz (s.a.s) bir başka hadisleri nde şöyle buyuruyor lar: "Dört şey var ki, bunlar peygamber lerin sünnetlerindendir. Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek" (Tirmizî, Ahmed b. Hanbel, Müsned,).

Rivayete göre, Peygamber lerin bazıları sünnetli olarak dünyaya gelmişlerdir. Bunların sayısı 10-17 kadardır. İmam Suyuti bunlardan bir kısmını bir şiirle ifade etmiştir. Bunlar Adem, Şit, Nuh, Sam, İdris, Musa, Salih, Lut, Yusuf, Şuayb, Yunus, Süleyman, Yahya ve Hz. İsa (a.s)'dır. Şiirin sonu "Hatem"le biter ki maksat Hz. Peygamber dir. Hz. Peygamber'in sünnetli doğduğuna dair (bk. İbn Haldun, Mukaddime, İstanbul 1970, II, s. 400; Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, İstanbul 1972, I, 59). Bazı rivayetle re göre ise doğumunun yedinci gününde dedesi bir ziyafet vererek onu sünnet ettirmiştir.

İslam öncesi Arabistan'da sünnet bir Hijyen tedbiri olarak düşünülmüştür (M. Hamidulla h, İslâm Peygamber i, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1973, s. 291). Araplarda sünnet bir temizlik ve güzelleşme operasyon u olarak kabul edilir. Bundan dolayı sünnet karşılığında "taharet" kelimesi de kullanılmaktadır (Karslızade Cemaletti n, Me'debetül-Hıtân, İstanbul 1252 H., s. 7).

Atası Hz. İbrahim'in bu güzel geleneğini Hz. Peygamber de devam ettirmiştir. "O, sünnet hükümdarı" olarak anılmıştır. Buhârî'nin vahyin başlangıcına dair kitabında Şam piskoposu İbnu'n-Natur'un bir ifadesine yer verir. Buna göre yıldızlara bakarak kehanette bulunmada mâhir olan Herakelia s bir gece "hıtan melikinin zuhur ettiğini görür. Tam bu sıralarda Hz. Peygamber'in elçisi kendisine gelmişti. Elçinin kendisi de sünnetli idi". Olay sünnetin İslam'ın ilk müesseselerinden biri olduğunu göstermektedir.

Hz. Peygamber, ileri yaşlarda müslüman olanlara, 80 yaşlarında da olsalar "Üzerinizdeki (İslâm'ın hoşlanmadığı) fazla kılları temizle, traş et ve sünnet ol" buyururdu (Kenzul-Ummâl, I, 263).

Usaym b. Kelib'in babasından, onun da dedesinde n naklettiği rivâyete göre, dedesi demiş ki: "Peygamber imiz (s.a.s)'e geldim ve İslamiyeti kabul ettim. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurdula r: Kendinden küfrün kıllarını at ve sünnet ol" (Ahmed İbn Hanbel III, 415; Ebu Davud, Tahare, 129).

Sünnet olayı; "bir canlıya acı çektirmek, ancak o canlıya yarar sağlar ve yarar canlıya çektirilen acıdan fazla olursa caizdir" şer'i kaidesine dayanmakt adır.

Sünnetin hangi yaşlarda yapılacağına dair ortak bir görüş yoktur. Bölgelere göre 7 günlükten 13 yaşına kadar değişmektedir. Çocukların buluğa ermeden sünnet ettirilme leri babalarının bir vazifesid ir. Hz. Peygamber (s.a.s) torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'i doğumlarının yedinci gününde sünnet ettirmişti.

Çocuk buluğa erdiğinde şeriat hükümleriyle yükümlü bulunacak, ilahî buyruklar a göre amel etmekle emrolunac aktır. O halde bu çağa henüz girmeden sünnet olmalı, sünnetli bir şekilde mükellef düzeyine gelmelidi r. Böylece ibadeti, İslamın çizdiği şekilde sıhhat kazanır. Şeriatın belirttiği ölçüd dosdoğru olarak gerçekleşir.

Fakat velinin görevi, çocuğun sünnetini, onun doğumunun ilk günlerinde yerine getirmesi, düşünmesi ve böyle yapmanın daha uygun olduğunu bilmesidi r. Böylece çocuk kendini tanımaya başlayıp temyiz çağına geldiğinde kendisini sünnet olmuş bulur. İleride bundan ötürü kendi kendisini hesaba çekmez. İçinde herhangi bir üzüntü ve ürküntü bulunmaz. Gerçekten çocuk akletmeye başlayıp eşyayı asıl anlamıyla anlamayı idrak edince kendisini sünnet engelini aşmış olarak görmesi güzel ve kolay bir hava oluşturur.

Sünnet organının uç kısmını örten derinin en azından yarısının kesilmesi dir. Yarıdan az kesilmesi halinde tekrarlan ması gerekir. Ebu's-Suud Efendi buna gerek olmadığı şeklinde fetva vermiştir (M. Ertuğrul Düzdağ, Şeyhu Î-İslam Ebu's-Suud Efendi Fetvaları, İstanbul 1972 s.35).

Bazı toplumlar da, kızlarda erkekler gibi sünnet edilirler . Daha çok gizli olarak icra edilen bu sünnet Mısır, Arabistan ve Cava'da yaşayan müslümanların bir kısmında halen mevcuttur . Bu toplumlar da İslamiyet öncesi de sünnetin varlığı bilinmekt edir. İslâmiyetin zuhuruyla İslâmi bir anlam kazanmıştır. Bütün İslam dünyası dikkate alınırsa azınlıkta kalan yerel bir âdet olarak görülür (A.J. Wensinck, Hiton, IA, VlI, s. 543).

Klitoris üzerindeki küçük bir parçanın kesilmesi olan, kadınların sünneti rivayete göre Hz. İbrahim zamanından kalmıştır ve ilk sünnet olan hanım Hz. Hacer'dir (Taberi, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, çev. Z. K. Uğan, Ankara 1954, I, 371).

Hz. Peygamber, "Sünnet (hıtan), erkeklere sünnet, kadınlar için faziletti r" (Ahmed b. Hanbel, V, 75; Ebu Davud Edeb, 167; el-Fethu'r-Rabbânî, XVII, 1312) buyurur. Bu sünnet, Ebu Hanife ve İmam Malik'e göre mutlak sünnet, Ahmed b. Hanbel'e göre erkeğe vacib, hanımlar için sünnettir. Şafiî erkek ve kadın arasında vucûb bakımdan bir fark görmemiştir (el-Fethu'r-Rabbanî, XVII, 1312). Çoğunluğu hanefi olan Türklerde kadınlar sünnet edilmezle r. Ebu's-Suud Efendi kendisine yöneltilen; "Diyar-ı Arap'da avratları sünnet ederler. Bu fiil sünnet midir?" sorusuna "el-Cevap: Müstehaptır" şeklinde cevap vermiştir (M. Ertuğrul Düzdağ, Şerhul-İslam Ebu's-Suud Efendi Fetvaları, İstanbul 1972, s. 35).

Hattabî de; "Sünnet olmak fiili her ne kadar öteki sünnetler arasında sayılıyorsa da ilim adamlarından bir çoğuna göre vacibtir. Çünkü sünnet olmak hem dinin ve hem dindarlığın şiarıdır. Müslüman kimsenin kafirden ayırdedilmesi buna bağlıdır. Savaş alanında öldürülenler arasında sünnetli bir kimseye rastlanılırsa, diğeri de sünnetsiz bulunursa, böyle bir durumda sünnetli kimse üzerine namaz kılınır, defni sağlanır. İslam kabristanına gömülür" demektedi r.

Hasan Basrî "Rasûlüllah, (s.a.s) Efendimiz e uyarak bir çok kimseler İslam'a girdi. Siyahı, beyazı, Romalısı, İranlısı, Habeşlisi... Ama bunlardan hiç birinin sünnet olup olmadıkları araştırılmadı. Şayet sünnet olmak vacib olsaydı, sözü edilenler sünnet olmadan İslam dinine kabul edilmezle rdi" demektedi r. Ancak bu delil sünnet olmanın ihtiyari olduğu ispatlaya cak nitelikte değildir.

Zira araplar zaten kesinlikl e sünnet olmakta idiler. Diğer taraftan Yahudiler e gelince, bunlar da kesin olarak sünnet olurlardı. Hrıstiyanlara gelince onlardan bir grubu sünnet olurken, diğer bazıları da olmazdı. İslam dinini kabul eden herkes, ister puta tapan arap olsun, ister yahudi, ister hrıstiyan olsun, İslâmî prensiple rden birinin sünnet olmak olduğunu bilirdi. Bunu bildiği için de İslam dinini kabul ettikten hemen sonra boy abdesti aldıkları gibi sünnet olurlardı.

Yukarıda Useym b. Kelîb'in dedesinin Peygamber imiz'e gelerek, "Kesin olarak İslâmı seçtim, müslüman oldum" deyince, Rasûlüllah (s.a.s) kendisine; "O halde küfrün kıllarını kendinden temizleyi p at ve sünnet ol " buyurması ve Zührî yoluyla rivayet olunan; Kim İslâm'a girerse, yaşlı da olsa sünnet olsun" anlamındaki hadis, bu hükmü pekiştirmektedir.

Peygamber imiz (s.a.s) ise, ümmetini sürekli hayırlı ve mutlu sonuç getiren işlere yöneltir ve onları başkasından seçip ayıracak hususları öğretirdi. İşlenip işlenmediğinin derinliğine inmek, araştırıp kontrol etmekle yükümlü değildi. Onun bu konuda izlediği yol, İslâma girenleri dış halleri ile kabul etmek ve değerlendirmekten ibaretti. Gizli hallerini ise Allah'a bırakırdı.

İslam hukuk otoritele rinin sünnet fiilinin gerekli bir ibadet olmasındaki sebep ve illetleri şöyle göstermişlerdir: Sünnetsiz kimse abdestini ve namazını bozmaya kendisini arzetmiş olur. Çünkü kesilmedi k kalan deri, cinsel organının baş kısmını tümüyle kapatmakt adır. İdrar altına girince onu temizleme k hayli güçtür. Böyle bir durumda sağlıklı bir temizlik ancak sünnet olmaya bağlıdır. Bundan ötürü gerek selef (öncekiler) olsun gerekse halef (sonrakile r) olsun bir çokları sünnetsiz kimsenin imamlığını uygun görmemişler ve yasaklamışlardır. Fakat tek başına kıldığı namazlard a ise, devamlı idrarı damlayan kimse gibi özür sahibi sayılır.

Sünnet ameliyesi konusunda cehalet sonu sebep olunan, özür ve ölüm olaylarında diyet uygulanmıştır (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, Diyet, 130; V/420; Abdurrezz ak, el-Musannef, IX, 470).

Sünnet olayının, tıb ilminin ilerlemes iyle hikmet değeri daha iyi anlaşılmıştır. Erkekleri n sünnet olmadığı toplumlar da rahim hastalıkları oranı, sünnet olan toplumlar a göre çok daha fazladır.

Sünnetin dini açıdan büyük hikmeti olduğu gibi, bir çok sağlıkla ilgili yararları da vardır. Bilim adamları ve özellikle tıp doktorları bunun olumlu sonuçlarını belirtmişlerdir. Bu hususların en önemlilerinden bir kısmı şunlardır:

-Sünnet fıtratın yani yaratılışın esasıdır. İnsanın doğuştan buna ihtiyacı vardır. İslamın bir prensibi ve şerîatın da ünvanıdır.

-Sünnet, Rabbimizi n Hz. İbrahim (a.s)'in diliyle meşru kıldığı, hakka yönelik dinin tamamıdır. Yani bunun tamamlayıcısıdır. Bu öyle bir dindir ki, kalbleri tevhid, birlik ve iman boyasıyla boyamış, bedenleri fıtratın özellikleri olan sünnet olmak, bıyık kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altındaki kılları gidermek gibi özelliklerle bezemiştir.

Rabbimiz şöyle buyuruyor lar:

"Sonra da Biz, Hanif olan, müşriklerden olmayan İbrahim'in dinine uy, diye sana vahyettik" (en-Nahl, 16/23).

Bir diğer âyette de şöyle buyurulma ktadır; "Allah'ın dini boyası ile boyandık. Boyası Allah'dan daha güzel kim vardır? Biz ancak O'na ibadet ederiz" (el Bakara, 2/138).

Sünnet müslümanı diğerlerinden ayırır.

SÜNNET DÜĞÜNÜ

Çocuğun sünnet edilmesi münasebetiyle yapılan düğün ve eğlenceler.

Cahiliye devrinde de var olan sünnet eğlenme için bir vesile sayılmıştır. Araplar sünnet yemeğine "azira" diyorlardı (es-Seâlîbî, Fıkhul-Luşa, 266).

Ashabı kiram sünnette ziyafet verir eğlenirlerdi. Abdullah İbn Abbas, Mekke'de oğlunun sünnetinde oyuncular çağırmış ve kendileri ne dört dirhem kadar ücret ödemiştir (İbn Ebi Şeybe, Nikâh, 66). Fakihî'nin rivayetin e göre şarkı söyleyip, oynayanla r el-Garid ve İbn Süreye idi. Ata, bunlardan bize sesli olan İbn Süreye'nin okuyuşunu beğenmişti (Rekihi, Ahbaru Mekke, II, 23). Eğlenceye iştirak konusunda titiz olan Abdullah b. Ömer, sünnet yemekleri ne iştirak ederdi (İbn Ebi Şeybe, Nikâh, 155). Sünnetlerde arap yemekleri ikram edilirdi. Urve b. ez-Zübeyr sünnet olduğunda annesi hurmayla yapılan bir bulamaç olan "asıde" yemeği yapmıştı (Abdurrezzâk, Musannes IV, 335). Abdürezzak'ın bir rivayetin e göre, Hz. Ömer hilafetin de ne zaman bir def sesi duysa "evlenme mi var yoksa hitan mı?" diye sorar, bunlar için düzenlenen eğlencelere ses çıkarmazdı.

İslâm dünyasında yörelere göre bu kutlamala r çeşitlilik arzetmiştir. Mekkede "tahar" adı verilen şenlikler düzenlenirdi. Genellikl e çocuklar 3-7 yaşlarında sünnet edilir, sünnetin yapılacağı günde güzel elbiseler giydirili r ve at üzerinde dolaştırılır. İki yanında, attan düşmesini engelleye cek ve mendiller le kendini yelpazele yecek adamlar dolaşır. Önde davulcu ve defçiler gider, zenci bir hizmetçi içinde kömürde reçine ve tuz yanan bir mangalı başında taşır. Çocuğun arkadaşları alayın ikinci kısmını teşkil eder. İkindi vaktine kadar şehrin sokaklarında dua okuyarak, eğlenerek dolaşan çocuklar, gece de bunu sürdürürler. Ertesi gün arka üstü yatırılarak çocuğun dikkati tatlılarla başka tarafa çekilerek operasyon gerçekleştirilir. Evliya Çelebi'ye göre, Mısır'da erkek çocuklar 5-6 yaşlarında sünnet edilirler . Genellikl e masrafı azaltmak için sünnet gruplar halinde yapılır: Kız gibi giydirile n çocukların, yüzlerinin bir kısmı mendille örtülür. Böylece nazardan korunacağına inanılır. Atlara bindirile rek, çalgıcılar, yaşlılar yardımcılarıyla peştemal kuşanmış sünnetçi ellerinde kandiller, büyük bir alayla sokaklard a dolaşırlar. Üç gün üç gece ziyafet verilir, eğlenilir ve son gün çocuk sünnet edilir (Evliya Çelebi, Seyahatna me, İstanbul 1971, XV, 25).

Yakın zamana kadar Cezayir'de sünnet, 7 günlük ile 13 yaş arasında berberler tarafından yapılırdı.

Cava'da sünnet İslâm'a giriş merasimi olarak kabul edilir. Bu nedenle sünnete "müslüman kılma işi" denilir. Sünnet sırasında Kur'ân hatmedili r. Çocuk ata mezarlarına ziyarete götürülür. Çocuk için özel bir yatak hazırlanır ve buraya çeşitli yiyecekle r ve meyveler konur. Bunların sembolik anlamları vardır. Sünnetten bir gün öncesi çocuk yıkanır, bir alay tertiplen erek, arkadaşlarıyla arabalarl a dolaştırılır. Süslü bir elbise giymiştir. Sünnet günü yaşlı ve çok çocuklu bir kimsenin dizine oturtular ak sünnet edilir. Bunun ilerdeki evliliğini olumlu yönde etkileyec eğine inanılır.

Türkiye'de sünnet merasimle ri genellikl e yemekli, yapılmaktadır. Bazı yörelerde kirvelik büyük bir önem kazanmıştır. Sünnet çocuğunun yatağı gelin odası gibi süslenir. Başucuna işlemeli bir mahfaza içinde Kur'ân-ı Kerim asılır. Etrafına güzel kokular serpilir. Ailenin maddî durumuna göre çocuk sırmalı, işlemeli, nazarlıklı başlık ve elbise giyer. Külah ve omuzdan koltuk altına uzanan bir kuşak üzerinde MaşaAllah yazılır.

Davetlile rin sünnet olana hediye getirmesi veya zarf içinde para vermesi âdet olmuştur. Hediyeler çocuğun yatağına veya yastığının altına bırakılır.

Eski İstanbul'da sünnet düğünlerinin genellikl e yapıldığı sonbahar bir eğlence mevsimiyd i. Yazın sıcağında sünnet yeri geç iyileşir düşüncesiyle düğünler sonbahard a yapılırdı.

O dönem düğünlerinin en muhteşemi Osmanlı şehzadeleri için yapılan Sür-ı Humayumla r'dır. 1457'de II. Mehmed'in oğulları Bayezid ve Mustafa için yapılan sünnet düğünü bir ay kadar sürmüştür. Edirne'de bu düğüne bir çok devletin ileri gelenleri ile birlikte komşu hükümdarlar da davet edilmiştir. Devletler arası tebrikleşmeler için Kalkaşandî örnekler vermiştir (Subhul-Âşâ, IX, 78). Kanunî'nin oğulları Mustafa, Mehmed ve Selim için tertipled iği sünnet düğünü üç hafta kadar sürmüştür. Şehzade düğünlerinin en ihtişamlısı 1582'de III. Mustafa'nın Şehzade Mehmet için tertiplem iş olduğu sünnet düğünüdür. Bu düğün iki ay kadar sürmüş düğünde olup bitenler devlet bünyesinin bir hayli zayıflamasına neden olmuştur. 1858 yazında I. Abdülmecid, dört oğlunu birden sünnet ettirdi. Halkın eğlencelere iştirakini sağlamak için düğün açık havada yapıldı. Açık hava sahasına binlerce Türk ve İran halısı serildi. Atlas ve kıymetli kumaşlardan yüzlerce çadır kuruldu. Bütün İstanbul'un donandığı bu düğün de şehzadelerle birlikte 10 bin çocuk sünnet ediliyord u. Şehzadelerle pek çok çocuğun sünnet edilmesi eski bir âdetti. Sünnet düğünleri, çocuklar için şeref, padişah için hayır, halk için eğlence idi. Minyatürlere de yansıyan eğlencelerde, cambazlar, ortaoyunl arı, gölge oyunları, hokkabazl ar, tiyatro temsiller i, musikî...12 gün 12 gece devam eden Sür-i Humayun, Osmanlı kültürünün bir sergisi mahiyetin deydi. Bugün de gelenek olarak yapılan bu sünnet düğünlerin de gösterişe varan büyük israflar ve İslamın reddettiği amel ve davranışlar yapılmaktadır. Sünnet olarak icra edilen bu prensip içki alemleri ve gayr-i meşrû israf ve eğlencelerle kirletilm ektedir. Allah'ın razı olacağı amel-i salihlerl e ve helal şekilde yapılması gereken bir gelenekti r.

Çevrimdışı talibüssünne

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 17
Ynt: Çocukları "SÜNNET" ettirmek
« Yanıtla #2 : 17 Ocak 2012, 16:32:25 »
Allah razı olsun çok faideli olacak bilgileri paykşatınız. Kadınların da sünnet olması gerektiğini ilk defa duydum

Çevrimdışı ümre yolcusu

  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 31
Ynt: Çocukları "SÜNNET" ettirmek
« Yanıtla #3 : 17 Ocak 2012, 20:34:11 »
Allah cc razı oslun