Gönderen Konu: Stres Ve Çareleri  (Okunma sayısı 23541 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Stres Ve Çareleri
« : 06 Haziran 2007, 16:54:46 »

Rasûlullah (s.a.s): “Ölüm ve ihtiyarlık hariç her derdin devası bulunacaktır.” diye buyurmuşlardır. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucu pek çok hastalığın çaresi bulunurken, gittikçe manevi değerlerden uzaklaşan çağımız insanının başına yeni yeni dertler musallat olmaktadır. Bunları bedenî ve manevî hastalıklar olarak iki gruba ayırıp örnekleyecek olursak, giderek daha da artan kanser, zührevî hastalıklar ve asrın vebası olarak nitelenen AİDS bedenî hastalıklara, maddeten bolluk ve refah içinde yüzen insanların manen çektiği doyumsuzluk, tatminsizlik manevî hastalıklara örnektir.

Bildiğiniz gibi stres kelimesi artık günlük konuşmalarımıza ve Türkçe’ye girmiş durumdadır. Gün geçmiyor ki: “Pahalılık ve işsizlik stres doğuruyor. Oldukça stresli bir vazifesi var veya bu işin stresinden nasıl kurtulacağım?”gibi cümleler duymayalım.

Nedir bu stres?

İsterseniz bunun bir tarifini yaparak başlayalım. Bütün dillerde olduğu gibi “STRES” kelimesi Türkçe’de de aynen kullanılmaktadır. Baskı, zor, ızdırap, gerilim manalarına geldiği gibi baskı altında kalmak, yüklenmek, zorlanmak anlamlarına da gelmektedir.

Stresi doğuran nedenler nelerdir?

Üzüntü, keder, heyecan, ani bir teessür, çok müzmin dertler birer stres nedeni olmaktadır. Yine insanın geçmişinde işlediği hatalar, vicdan azapları, maruz kaldığı haksızlıklar, eğitim yanlışları unutulmayacak izler bırakabilir. Ayrıca insanın içinde yaşadığı, akıp giden zaman, iç ve dış zorluklar, yarınlara ait güvensizlik ve istikbal endişeleri stres doğuran etmenlerdir.

Stresin sebepleri:

Kanımca en önemli stres sebebi, insanların hayat felsefelerinde olan değişiklikler ve manevî değerlere önem veren bir yaşam tarzından maddeciliğe kayıştır. Önceleri insanımız birbirleri ile dayanışma halinde yaşar, yardımseverlik ve kanaatkârlığı önemli bir meziyet olarak kabul ederlerdi. Bu çağda ise toplumun tek değer ölçüsü ve başarı kriteri statü ve zenginliktir.Yükselmek ve daha çok kazanmak için kendine her şeyi mubah gören fertler, sıkıntıya düştüğü zaman derdini paylaşacak bir kimse bulamamaktadır. Elbette böyle bir ortamda stres ve hastalıklar artacaktır. Ülkemizde geleneksel aileden modern diye tabir edilen aileye geçiş, hem stresin tesirini azaltan aile tipini yok etmiş hem de asırların güzel alışkanlıklarını ortadan kaldırarak insanları bir bocalamanın içine itmiştir. Muharref Hıristiyan dininin tatmin etmediği batının insanı, başka çıkış yolları ararken, toplumumuzun manevî ve insanî değerlere son derece önem veren İslâmî yaşayış biçimini terk ederek batıya özenilmesi stresimizi en az onlarınki kadar arttırmıştır.
Psikosomatik hastalıkların pek çoğu stres sırasında oluşmaktadır ve başlıcaları şunlardır: Uykusuzluk, çeşitli baş ağrıları, migren, kusma, gastrit, kabızlık, spastik kolit, mide duodenum ülserleri, astım, hıçkırık, kalp çarpıntıları, yüksek tansiyon, koroner yetersizlik, miyokard enfarktüsü, ekzama, sedef hastalığı, ağrılı adet görme, iktidarsızlık, şişmanlık, zayıflık, titreme, tik, kekemelik, gece işemeleri v.s. gibi

Stresten korunmak yani stressiz olmak mümkün müdür? Maalesef bu çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Çünkü stresten korunmak yeni bir stres doğurmaktadır. Çağımız insanı stresten kaçmak için daha çok oranda tütün, alkol ve uyuşturucuya sarılmaktadır. Kısacası stressizlikte bir stres nedenidir. Zengin ve refah seviyesi yüksek ülkelerde dinî inançların zayıflamasından dolayı bunalıma düşen ve nerede, nasıl teselli ve huzur bulacaklarını bilemeyenlerin sayısının fazla oluşu bu yüzdendir.

Stresten kaçmak ve stressizlik mümkün olmadığına göre, stresi azaltabilir miyiz?Azaltabilirsek bunu nasıl yaparız? Elbet de azaltabiliriz. Pek çok kişi strese karşı mutluluk hapı denen, sıkıntı giderici, huzur verici “trankilizan” denilen ilaçlara başvurmaktadır. Fakat bu haplardan tam netice alınması mümkün değildir. Alışkanlık yapabildikleri gibi bir süre uyuşturmak dışında tesirleri yoktur. Kişinin sorunlarını halletmez, sadece ertelerler, yani tedavi edici değillerdir; ancak bu tedavi geçici bir tedbirdir. Halbuki çağımızdan da yeniliğinden bir şey kaybetmeyen dinimizin ilkeleri ve ibadetleri, bizi stresin tehlikeli neticelerinden koruyacak en güzel metottur. Üzerine gelen belâ ve musibetleri Allah (c.c)’un bir imtihanı olarak gören ilahî adalete, âhirete, kadere inanan sabırlı ve tevekkül sahibi, kanaatkâr bir Mü’minin elbet de strese daha az kapılacak ve strese karşı daha dayanıklı olacaktır.

Bence stresin çaresi ne yoga saçmalıklarında ne transmeditasyon safsatalarında ne de diğerlerindendir. Allah’a sığınmak, ibadet etmek, streslerden bizi koruyan en güzel yoldur. İbadetin zihnî ve bedenî bir gevşeme metodu olduğu artık anlaşılmaktadır. En güzel ve en mükemmel gevşeme metodu da huşu içerisinde kılınan namazdır. Günün değişik vakitlerine yayılmış olan namaz insan zihnini dinlendiren ve strese karşı koruyan en mükemmel vasıtadır. Namaz insanı dünya meşgalelerinden uzaklaştırır. Dünyanın fâniliğini ölüm ve âhireti hatırlatır. Hz. Ali’nin buyurduğu gibi: “Namaz Mü’minin istirahatıdır.” sözü de bu hakikati ifade etmektedir.

-alıntı-
« Son Düzenleme: 05 Şubat 2010, 21:09:03 Gönderen: Tuğra »

Çevrimdışı turab

  • yazar
  • ****
  • İleti: 608
  • Kefâ bil-mevt vaizan
Stres Oldum Billahi!
« Yanıtla #1 : 07 Haziran 2008, 09:06:27 »
Stres Oldum Billahi! Aman Uzmanlar Medet...



Ağzını kocaman kocaman açmış adamlar, televizyondaki müzik ve görüntünün eşliğinde ter ter tepinen eşofmanlı kadınlar, en korunaklı yer olarak bellediği masasının arkasında gözlerini geriye devire devire ‘Rahat ol, stres at, gevşe’ diyen uzmanlar, kendisine uzatılan mikrofona bir yandan dondurmasını yalayarak bir yandan kıkırdayarak ‘Canımız çok sıkıldıııııı, alışverişe çıktık valla, stres atıyoz yaaaaa’ diye cevap vermeye çalışan kikirdek ve fikirdek kızlar, magazin dergilerine ya da magazin sayfalarına çöreklenen ve ‘Stres Atmanın On Yolu’, ‘Yoga Yap, Rahatla’ gibi hap çözümler üreten gazeteci ağabeyler ve ablalar, cümle alem, cümbür cemaat, bir stres atmaktır, rahatlamaktır, gevşemektir tutturmuş gidiyoruz.

Stres atmak için alış-veriş yapıyor, gevşemek için yürüyor, rahatlamak için envai çeşit işler yapıyoruz. Maksat, üzerimizdeki ‘elektriği’ atmak, enerjiyi boşaltmak... Yerine ‘pozitif enerji’ doldurmak. Peki neden illa da bu enerjiyi boşaltmaktan yanayız, bu enerji bizde kalsa olmaz mı? Kendimizi doldur boşalt nevinden şarjlı pillere döndürmemizin alemi ne Allah aşkına? Niye stresimi atacak mışım? Yeniden doldurabilmek için mi? Hem stresimi nerede ve nasıl atacağım? Bana stres atma yolları olarak sunduğunuz yollar ve araçlar, kanserden dolayı oluşan deri kızarıklarına yara bandı yapıştırmak suretiyle kanser tedavisi olduğunu sanan avanakların melaline benzemiyor mu?

Sorunların köküne inmeden, yılanın yuvasına inip başını ezmeden sağda solda gezinen yavrularını öldürmekle vakit geçirmek, çağın insan sorunlarına çözüm üretme stratejisini oluşturuyor. Yani ortada böyle bir sıkıntı, maraz, illet veya her neyse varsa, bunu üreten mekanizmanın kaynağı neresidir? diye bir soru sormadan, hadiseye derinlemesine eğilmeden, palyatif çözümler sunmak asrın karakteristiğini oluşturuyor. Hele de mesele insan ve onun halleri olunca, bu yüzeysellik hepten şapşalca oluyor. Sıkıntı ve stres içinde kuyruğu yanmış tilki gibi gezinen modern insana, ‘Sık adımlarla uzun bir yürüyüşe çık’, ‘Kendine bir kız arkadaş edin’, ‘Kilolarından kurtulman lazım’, ‘Evini Feng Shui Felsefesine göre döşe, huzur bulacaksın’, ‘Anti-Aging ve Reiki yap, öğle aralarında da ofisinde 15 dakika meditasyon uygula, gevşeyeceksin’ gibi çözümler sunmak gerçekten ‘çözüm’ olacak mıdır?

Stresi ve gerilimi peydahlayan, üreten, temel ruhsal ve manevi dinamikler nelerdir? Yani bu ‘kanser’i doğuran kötü huylu hücreleri üreten yapı nedir? Bu ve benzeri sorulara, okuduğum onca psikolojik eser tatmin edici cevaplar veremedi. Bu yönüyle ben tatminsiz bir adamım. İkna edilmeye ihtiyacım var. Fakat ilginçtir, son zamanlarda yeniden okumak üzere elime aldığım bir kitap beni haddinden ziyade derin düşüncelere garketti.

Kitapta aynen şöyle diyor: “Sıkıntılarımızın hepsi ham tamah ve hırstan, nefse tutkun olup da onun dikenliğine adım atmaktan kaynaklanır. Dane için tuzağa düşen kuş, dar bir saraydan ibaret olan kafese boyun eğmeye mecburdur…” (Mecalis-i Sab’a, Mevlana, Tercüme: Mehmet Hulusi, Kırkambar Yay. 2001) Biliyorum, naklettiklerim hiç de objektif ve bilimsel değil. İyi de bilimsellik kimin umurunda! Objektif de sadece fotoğraf makinesinde ya da kamerada bulunur ki onu da nereye yöneltirsen orayı gösterdiği için, hiç de ‘objektif’ değildir. Ayrıca, kelin ilacı olsa başına sürermiş. Üstad Lang’in dediği gibi, psikoloji ve psikiyatri çoğu kere, ‘Şaşıya yol gösteren kör gibidir” ki her psikiyatrı nerdeyse bir başkasına mahkum etmiştir. Bize stres atma yollarını öğreten uzmanlar, inanın çoğu kere bizden daha streslidirler. Adam ‘stres at’ diye diye stres oluyor, ne yapsın…

Gövdeye tutkun olup, dünya metaının hırslarıyla sarhoş olmak, nefsi terbiye etmeyip onun şımarık bir çocuk gibi olan bütün isteklerine karşılık verememek stresin ve kaygının en büyük bataklığını oluşturuyor. Tenin haz danelerine tutulan biz kuşcağızlar, ten kafesinde feryad ediyoruz ve kanatlarımızı kafesin tellerine vura vura kanatıyoruz. Özgür ve göğe tutkun yanımız belalı bir esarete boyun eğmeye razı olmadığı için sürekli kendini baskılanmış hissediyor. Buna karşın diğer kafesteki ‘uzmanlar’, kafesin içine konan aynaya bakmamızı, sanki kafesten çıkmışız da uçuyormuşuz gibi hayal etmemizi, kafeste sırtüstü yatıp gevşeme egzersizleri yapmamızı salık veriyorlar.

Ey uzmanlar! Stres atmıyorum, atmayacağım. Bu stres birike birike kafesi parçalayana kadar benimle beraber kalacak. Benim stresim, yolunmuş kanatlarıma yürüyen can olacak…

YUSUF ÖZKAN ÖZBURUN
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
Ynt: Stres Oldum Billahi!
« Yanıtla #2 : 15 Haziran 2008, 16:06:23 »
"Stres de neymiş öyle müslüman işi değildir o" derdi bir büyüğüm..

Çevrimdışı muhibban

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 131
  • Utandırma Ya Rabbi!
Stres ve İnanç
« Yanıtla #3 : 21 Haziran 2008, 17:08:57 »
Amerika Birleşik Devletlerinin Pensilvanya Eyaletinin Roseto isimli kasabasında 1960 yılındayız. İtalyan asıllı Katolik Amerikalıların oturduğu bu kasabanın özelliği kroner kalp hastalıklarının ABD geneline göre düşük olması. ABD’de kalp krizinden ölüm oranı 1000 kişide 3,5 olmasına karşılık bu bölgede 1000 kişide sadece 1 olarak bulunmaktadır. Roseto’da ülser başta olmak üzere bir çok hastalık da, ülke ortalamasının altındadır. Bunun nedenini araştırmak için geniş bir alan çalışması yapılıyor. Beslenme alışkanlıklarından yaşam tarzına kadar pek çok değişken araştırılıyor. Ülke geneline göre tesbit edilen farklılıklar şunlar: Cadillac arabalar ve lükse düşkünlük, tüketim çılgınlığı daha az. Hızlı yaşantı tarzı benimsenmemiş. Muhafazakârlığa ve geleneklere önem veriliyor. Aile destekleri çok güçlü, yaşlılar aile içerisinde çok büyük saygı ve sevgi görüyorlar.
60’lı yılların sonunda değişkenler tekrar inceleniyor. 55 yaş grubunda kalp krizi ölüm oranı ABD geneline yaklaştığı gözleniyor. Değişen bir şey daha var, insanlar daha lükse düşkün, bireysellik ve bağımsız yaşama isteği bencillik boyutuna ulaşmıştır.

Bilimsel sonuç: “kültüre bağlı destekleyici özelliklerin değişmesi.”1

Kültür ve İnanç birbirlerini tamamlayan unsurlardır. Kültürü yaşam tarzına dönüştüren şey de inanç gücüdür.

STRES NEDİR?

İnsann iç dengesini ve uyumunu bozan zorlama olarak tanımlanır. Fakat kedisi öldüğü için deprasyona girecek derecede incinebilir bir kişi, kimsenin dayanamayacağı bir acıya dayanabilmektedir. Bu nedenle stres kişiden kişiye değişebilen bir kavram olarak kabul edilmelidir.

Günümüzde midesi yanan, başı ağrıyan, kalbi çarpan, göğsü sıkışan, endişe ve tedirginlik içindeki insanlar, rahatsızlığı ile stres arasındaki ilişkinin genellikle farkındadırlar.

Stresin Kaynağı:

Bireyin herhangi bir uyarana verdiği anlam o uyarının stresör olup olmadığını kararlaştıracaktır. Bir kişi düşününüz hayatı çok seviyor ve ölümden çok korkuyor. Birgün kalbinde bir çarpıntı olur ve vücudunun bir tarafı uyuşur. Kalb krizi ihtimali veya felç geçirme korkusu içinde uyanmaya başlar. En büyük sermayesi olan hayatı tehdit altındadır. Hekim hekim dolaşarak ikna olmaya çalışmaktadır. Fakat evrenin sırlarını beş duyu ile çözemeyen pozitif bilim ölüm konusunda çaresizdir. Yapılabilecek iki şey vardır:

1) İçki ve eğlenceyi yoğunlaştırarak devekuşu rolüyle gerçeklerden kaçmak.

2) Gerçek inancın verdiği teslim ve tevekkülle kadere sığınmak.

İnançtaki lezzet o kişi için mânevî bir ilâç gibi tedavi edici olmuştur.

Strese vücudun cevabı:

Geçici kısa süreli stresle uzun süreli tekrarlayan stresin bedendeki tesirleri farklı olmaktadır. Bir durum beyin tarafından alınır ve tehlike olarak değerlendirilirse stres reaksiyonu başlar. Beyinde kortizol ve betaendorfin hormonları böbreküstü bezinden Adrenalin maddesi salgılanır. Bu salgılar kısa ve geçici durumlarda dokuları koruyucu, uzun salgılamalarda ise hastalık yapıcıdırlar (hipertansiyon, ülser...)

Son yapılan araştırmalar tolere edilemeyen stresin vücutta savunma sistemini zayıflattığı, savunma sisteminin zayıflaması gizli ve bastırılmış önemli hastalıkların ortaya çıkmasına sebebiyet verdiği görüşünü doğrular niteliktedir. İran Şahı’nın, İsmet İnönü’nün, Nixon, Faruk Gürler’in siyasi kayıplarından kısa süre sonra ağır hastalıklara yakalanmalarında, yaşadıkları yoğun stresin büyük rolleri olmuştur.

Stresi tanımak onu kontrol edebilmenin ilk adımıdır. Aşağıdaki belirtilerin bir kısmını kendisinde gören onunla baş edebilmek için çalışmaya başlamalıdır.

-Saldırganlık veya kayıtsızlık.

-Sıkıntı, gerilim hali, sinirlilik

-Neşesizlik, durgunlaşma

-Dinlenmekle geçmeyen yorgunluk

-Unutkanlık, korkulu rüyalar

-Karamsarlık, yalnızlık hissi

-Yersiz suçluluk duyguları

-Organik bir açıklaması olmayan: Ağız kuruluğu, üşüme titreme, vücutta uyuşma, karıncalanma hissi; sebebsiz çarpıntı soğukluk veya sıcaklık hisleri, baş ağrısı, baş dönmesi, idrar sıklaşması, mide bulantısı, kusma, ishal, uyku ve iştah bozuklukları, konuşma güçlükleri, uykuda diş gıcırdatma, görültü ve sese karşı aşırı duyarlılık.

“Bu belirtiler 3 günden fazla sürerse hekime gidilmelidir.”

Diğer insanlara yardım edebilmek için onlardaki stres belirtilerini bilmemizde fayda vardır.

Gittikçe artan içki, sigara, hap kullanımı, kolay heyecana kapılma, ani patlamalar, öfke hali, yetersiz yeme içme, çocuksu tepkiler, huzursuzluk, gereksiz riske girme, eleştiriye aşırı duyarlılık.2

DEĞİŞEN YÜCE DEĞERLER

Ergenlik dönemine yaklaşmış bir genç düşününüz kimlik duygusu gelişmek üzere ve idealleri ile özdeşim kurmaya başlayacak. Bu gencin önüne sunulan Batı tarzı yaşantı biçiminin önerisi ile bu genç diyecektir ki: “Zengin olmalıyım, meşhur olmalıyım, dünyaya bir defa geliyorum hayatın tadını çkarmalıyım, evim, arabam, kız arkadaşlarım olmalı, kimse bana karışmamalı.”

Ego idealinde hedef değer olarak bu öneriyi benimseyen gencin hayatını şu davranış ve düşünce kalıpları şekillendirecektir:

“Amacıma ulaşmam için en önemli aracım paradır”

“Toplumda beğenilen, kabul gören kişiler para gücü olanlardır.”

“Parasız rahat yaşamak mümkün değildir.”

“Parası olan nasıl kazanırsa kazansın saygın duruma gelmektedir”

Bunlar gibi kabul gören günümüzde ön plana çıkarak değişen değerlerin hem bireysel hem toplumsal sonuçları olacaktır. İnsanlar farkında olmadan bir yarışma ortamında kendilerini bulmaktadırlar.

Bireyler daha bencil, çıkarcı ve tüketim çılgını hâline gelmektedir. Sevgisiz ve acımasız insanlar daha başarılı olabilmekte, insanlar zengin olabilmekte ama mutlu olamamaktadır.

Batı tarzı yaşantı biçiminde tahtından inen yüce değerler;

“Emek, çalışmak, dürüst olmak, insanlara faydalı olmak, iyilikte yarışmak, yardım sever olmak, kavgacılığı değil acıma duygusunu ön plana çıkarmak, tüketim çılgınlığı değil yetinme duygusu” değil midir?

Bugün batı toplumlarında istatistik neticelere göre stresin ve depresyonun anlamlı biçimde artışında yüce değerlerin geri plana itilmesinin rolü yok mudur?

İnsanlardaki dizginlenemeyen hırs, beklenti düzeyinin yükseldiği kişinin gücünü aştığında ne kadar varlıklı olursa olsun fakir konumuna düşer ve böylece önlenemez stres başlar. Yetinme duygusu ne büyük şans ve zenginliktir.

İNANÇLARIN ROLÜ

Yirmi birinci yüzyıla doğru hızla yol alan dünyamızda ozon tabakasının delinmesinden çk çevreyi kaplayan kabul edilebilirliğin çok üstündeki stres atmosferlerinin önemi gündemimizdedir.

Batı bilim adamları insanları hem zengin ve hem mutlu yapabilmek için büyük araştırma projeleri yürütmektedirler.3

ABD Morrishtown Stres Tanı ve Tedavi Merkezi müdürü Dr. William Rosenblatt, yapılan uzun araştırmaların sonuçlarını şöyle özetlemektedir: Evli insanlar bekârlardan, dengeli beslenenler beslenme bozukluğu olanlardan, içki ve sigara kullanmayanlar tiryaki ve alkoliklerden, spor yapanlar hantal insanlardan, sağlam dinî inanca sahip olanlar inançsızlardan daha az strese maruz kalmaktadırlar.

İnanan insanın en önemli sığınağı duadır. 1 yaşında bir çocuk düşününüz, en mutlu anının ne olduğu sorulduğunda konuşa bilse herhalde şunu söyleyecektir: “Herhangi birşeyden hatta annemden korkup onun kucağına sığındığım andır.” İşte insanda dua ile yalnız olmadığını anlayacaktır.

Duanın üç önemli psikolojik faydası vardır:

1. Problemlerini kelimelerle ifade etmeye imkan verir. Problemin karışık ve belirsizlikten kurtulmasına yardım eder.

2. Dua kişiye yükünün paylaşıldığı, yalnız olmadığı duygusunu verir. En çaresiz ve ümitsiz durumlarda her şeyi duyan, her şeyi bilen ve gücü yeten bir kudrete inanmak, sığınmak ve güvenmek o kişiye sakinlik ve huzur verir. Güven duygusunun gelişmesine ve korkularını yenmesine yardımcı olur.

3. Çaresiz kişi pasiftir, bir şey yapamaktadır. Böylece “yapmak” konusunda bir adım atmış olur.4

Nevzat Tarhan

KAYNAKLAR

1. Baltaş A., Stres ve Başa Çıkma yolları, 6. Baskı, Remzi Kitabevi İst. 1988, s. 96-97.

2. Tarhan N. Kendi Stresini Yenmede Koruyucu ve Tedavi Edici Teknikler, (Ed: Tarhan N: Stres ve Hastalıklar, İst. Gri Ajans, 1990 s: 85-100

3. Fisher S. Life Events, Stress, and İllness (Ed Cooper C.L.Handbook of Stress, Medicine and Health. CRC Press, Inc. Florida, 1996 s:121-177.

4. Woloerg L.R. The Technique of Psychoterapy, vol:2. Fourth edition Grune And Strattan. Inc. Philadelphia. 1988 p:965-1061, 1522


Elimize, dilimize, gözümüze ve kalbimize sahip olalım...

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Midenin düşmanı, Stres
« Yanıtla #4 : 16 Eylül 2008, 23:42:50 »
Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Aysun Bozbaş:”Stres, normal sağlıklı bireylerde bile mide-barsak fonksiyonunu bozup, ağrı, ishal gibi semptomlara yol açabilir. Stres, yutma güçlüğü, göğüs ağrısı, mide yanması, bulantı hissi, huysuz barsak sendromu gibi farklı rahatsızlıklara yol açar”.

Stres, normal sağlıklı bireylerde bile mide, barsak fonksiyonunu bozup, ağrı, ishal gibi rahatsızlıklara yol açabiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Aysun Bozbaş, “Stres farklı kişileri farklı yollardan etkiler. Aynı bireyde strese verilen yanıt da, zihnin durumuna göre günden güne değişebilir. Stres; huysuz barsak hastalığı belirtilerini tetikleyebilir veya alevlendirebilir.” diyor.

Dr. Bozbaş, “mide ve barsaklara ait; yapısal ve kimyasal bozukluklarla açıklanamayan kronik ve tekrarlayan rahatsızlıklara, fonksiyonel mide ve barsak hastalıkları denir. Bu rahatsızlıklar yemek borusundan, anüse kadar sindirim sisteminin her yerinde görülebilir. Yutma güçlüğü, göğüs ağrısı, mide yanması, fonksiyonel dispepsi, huysuz barsak sendromu gibi farklı fonksiyonel mide-barsak sistemi hastalıkları tek tek görülebilirken, bazen bu hastalıklar örtüşebilir, birden fazlası bir arada bulunabilir” diyor.

Dr. Bozbaş’la stresin mide ve barsaklar üzerine etkileri ve tedavisi üzerine konuştuk.

Bazı kişiler strese karşı daha duyarlı değil mi?Stres neden mide ve barsakları etkiliyor ?

Bu hastalarda stres sırasında, sık ve ciddi belirtilerin ortaya çıkması, normal bireylerdekinden daha olasıdır. Strese karşı artan bu duyarlılıktan sorumlu mekanizmalar, tam olarak anlaşılamamış ise de, bu durumun barsağın nöronal (sinir) kontrolü ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Nöronal ileti çift yönlüdür. Beyin-barsak ekseni vardır; yani barsak beyni; beyin ise, barsağı etkiler; bunun sonucunda stresl kişilerde mide ve barsak sorunları başlar.

Stresin mide ve barsaklarda yol açtığı rahatsızları neler?

En sık görülenleri kısaca gözden geçirecek olursak: Globus; boğazda bir yumruk hissi olmasıdır. Bu hastaların çoğu geçmişte psikolojik bir sarsıntı geçirmiştir. Bunlarda depresyon ve iç sıkıntısı sık olarak görülmektedir.

Bulantı ve ağrı hissi; (fonksiyonel dispepsi) kronik seyirli, yemeklerle ilişkili veya ilişkisiz, üst-orta karın bölgesinde rahatsızlık hissi, bulantı veya ağrı şeklinde tanımlanabilir. Erken doyma, bulantı, kusma, geğirme, yanma, dolgunluk, gerginlik, ağırlık hissi, şişkinlik, karında gurultu gibi değişik belirtiler görülebilir. Mide-barsak motor fonksiyon bozukluğu, duyusal algılama kusuru, psikolojik faktörler, stres hastalığın oluşumunda rol oynar.

Anksiyete (iç bunalımı), depresyon, uyku bozuklukları, stres; bu rahatsızlığın oluşumunu tetikleyebilir. Hastaların çoğunun stresle, bu belirtiler arasında bir ilişki olduğunu bildirmesine karşın, aslında bu stres, normal kişilere göre farklı değildir. Bu hastalarda stresi daha fazla algıladıkları için bu rahatsızlıkları yaşarlar; yani, bu kişilerde uyaranlara karşı mide-barsak duvar gerginliği sağlıklı bireylere göre abartılı algılanmaktadır.

Huysuz barsak sendromu: Dışkı kıvamında ya da dışkı yapma sıklığındaki değişikliklerle aynı zamanda ortaya çıkan karın ağrısı ve şişkinliktir. Kabızlıkla giden veya ishalin baskın olduğu veya da ishal-kabızlık atakları ile seyreden değişik tipleri vardır. Toplumda %3-20 oranında görülür. Kadınlarda daha sık görülmektedir. Hastalığın oluşumunda psiko-sosyal faktörler, barsak motor fonksiyonunda değişme, ince-kalın barsak duyarlılığında artış, genetik faktörler rol oynar.

Hastaların bir kısmında hastalığın başlamasını mide-barsak enfeksiyonunun tetiklediği görülmektedir. Bu kişilerde iç bunalımı, depresyon, uykusuzluk hastalıklarına sık rastlanır. Bu olguların yarısında organlara ait ağrı algısının arttığı, çevredeki mekanik ve kimyasal uyaranlara karşı daha dayanıksız oldukları gösterilmiştir. Huysuz barsak rahatsızlığı olan hastaların barsakları sindirim esnasında barsaktan kaynaklanan normal fizyolojik uyaranlara anormal şekilde duyarlıdır.

Kalın barsakta sindirim sırasında oluşan gaz, normalde ağrısız geçerken, bu hastalarda; gaz, stres, yağ ve lif içeriği yüksek besinlere karşı artmış duyarlılık vardır. Bu hastalarda bu belirtilerin ortaya çıkması, tetikleyici faktörlerle olmaktadır. Tetikleyiciler; besin maddeleri, ilaç, enfeksiyon, psikolojik sorun veya stres olabilir. Besin maddelerinden özellikle gaz oluşumunu arttıran süt ürünleri, baklagiller, çikolata, kafein, alkol belirtilerin ortaya çıkmasını tetikleyebilir.

Bu rahatsızların tedavisi nasıl olur?

Stresin yol açtığı mide-barsak sistemi hastalıklarında tedavide ilk adım; hastanın eğitimidir. Hastanın bilgilendirilmesi, hastalığının strese bağlı olduğu, ciddi bir hastalığı olmadığının; hasta tarafından anlaşılması ve hastanın endişelerinin ortadan kaldırılması gerekir. Yaşam tarzı ve diyetle ilgili değişiklikler, hastanın yakınmalarının sıklığı ve şiddetini azaltacaktır.

Bunlar süt ve süt ürünlerinin azaltılması, kafein, alkol ve sorbitol içeren yapay tatlandırıcılardan kaçınılması, yeterli lifli gıda alımı (kepekli tahıllar, meyve-sebze), fasulye, mercimek gibi iyi sindirilmeyen karbonhidratlı baklagillerden kaçınılması, az miktarda ancak sık öğünle beslenilmesi, az yağlı gıdaların seçimi, sıvı alımının arttırılmasıdır. Hastalığın tedavisinin bir bölümünü de hastanın baskın olan yakınmalarına göre ilaç tedavisi, psikolojik problemleri olan hastalarda antidepresan ilaç kullanımıdır.

Düzenli spor, egzersiz, stres tedavisi ve gevşeme teknikleri (yoga, meditasyon vb), hastaların tedavisinde yararlı olmaktadır. Huysuz barsak sendromunda psikoterapi de yardımcı tedavidir. Psikoterapi seansları, davranış tedavisi, hipnoterapi dirençli vakalarda iyilik sağlayıp, yaşam kalitesini düzeltmektedir.

alem
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Midenin düşmanı, Stres
« Yanıtla #5 : 17 Eylül 2008, 17:44:13 »
Bilgiler için teşekkürler Tuğra
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Midenin düşmanı, Stres
« Yanıtla #6 : 18 Eylül 2008, 01:14:01 »
Ben teşekkür ederim,aynı zamanda kronik karın ağrılarına sebeb oluyor stres ve tedaviside yok.
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
Ynt: Midenin düşmanı, Stres
« Yanıtla #7 : 18 Eylül 2008, 01:41:37 »
Hımm.Rabbim'in tedavisini ilacını yaratmadığı hastalık yoktur şüphesiz.İnşaAllah en kısa zamanda bunun da tedavisi bulunur..Şimdi hastane de bi teyzenin söyledikleri geldi aklıma: Bu İstanbul'da stres yoksa, hiçbir hastalık da yoktur demişti:)
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Lika

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 3892
İyi stres öğrenmeye yöneltiyor
« Yanıtla #8 : 24 Ekim 2008, 03:49:21 »
Üniversite öğrencileri arasında yapılan bir araştırma stresin öğrenme üzerinde olumlu etkisi olduğunu ortaya koydu. Araştırma sonuçları, kötü stresin ise bedensel ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olduğunu da bir kez daha gösterdi.

    

Konya'da 1141 üniversite öğrencisi arasında yapılan araştırma stresin olumlu yönlerini ortaya çıkardı. Araştırmayı gerçekleştiren uzmanlar stresi iyi ve kötü olarak ikiye ayırdı. Kötü stresin bedensel ve psikolojik hastalıklara neden olduğu görülürken, iyi stresin ise kişiyi öğrenmeye yönelttiği anlaşıldı. Selçuk Üniversitesi Öğrenci Psikolojik Danışma Merkezi görevlilerinden Dr. Selahattin Avşaroğlu, ''Yaptığımız araştırmalarda, iyi stresin insanları güdüleyici özellikleri olduğunu gördük. Stres, hedefe ulaşmayı sağlıyorsa iyi strestir. Kötü olan yönü ise direncimizin kırıldığı aşamasıdır'' dedi. Stresin genellikle olumsuz ve zararlı anlamda ele alındığı, hep bunun üzerine konuşulduğunu vurgulayan Avşaroğlu, ''Halbuki bu zorlanmaların insanı yenileri aramak, öğrenmek, çalışmak konusunda harekete geçirdiği bilinmektedir. Bu anlamıyla stresler, bireyi ileriye götürücüdür" diye konuştu.


tgrthaber.com
Ne içindeyim zamanın,Ne de büsbütün dışında;Yekpare geniş bir anın Parçalanmış akışında,
Rüzgarda uçan tüy bile Benim kadar hafif değil.Başım sukutu öğüten Uçsuz, bucaksız değirmen;İçim muradıma ermiş Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık Olmuş dünya sezmekteyim,Mavi, masmavi bir ışık Ortasında yüzmekteyim

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
İyi stres öğrenmeye yöneltiyor
« Yanıtla #9 : 11 Kasım 2008, 02:59:33 »
Stres ikiye ayrılır.İyi Stres, kötü stres :)

Teşekkürler Lika...

Çevrimdışı Fatihan

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 6994
  • Milimi milimine Ehli sünnet...
"Stres vücudun direncini kırıyor"
« Yanıtla #10 : 04 Şubat 2009, 21:11:23 »
Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Haluk Savaş, araştırma sonucu, hemen tüm psikiyatrik hastalıklarda vücutta oksidatif stresin arttığını belirlediklerini söyledi.

Prof. Dr. Savaş, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geçen yılın mart ayında düzenlenen 5'inci Ulusal Anksiyete Kongresi'nde "Obsesif Kompulsif Bozuklukta Serüloplazmin Düzeyleri" adlı çalışmayla En İyi Genç Araştırmacı Ödülü'nü aldıklarını, bu çalışmada takıntı hastalığı (obsesif kompulsif bozukluk) yaşayan hastalarda serüloplazmin (bir antioksidan madde) düzeylerinin yüksek olduğunun gösterildiğini belirtti.

Savaş, vücudun ortaya çıkan oksidatif stresle (vücutta oksijenle oluşan bir dizi kimyasal reaksiyonun ortaya çıkan zararlı ürünlerinin yol açtığı zorlanma) başa çıkmak için bazı kimyasalları salgılamak zorunda olması nedeniyle serüloplazmini de yüksek olarak salgılamak zorunda olduğunu, serüloplazminin antioksidan bir madde olduğunu, vücudun salgıladığı oksidatif stres parametrelerine karşı koruyucu bir madde olduğunu ifade etti.
 
"Sigara DNA'da hasar yapıyor"

Prof. Dr. Savaş, vücuttaki her tür kimyasal reaksiyonun bir yan ürün olarak oksidasyon ürünlerini ortaya koyduğunu, bu ürünlerin ise vücuda zarar verdiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

"Vücuda en fazla ek oksidatif katkıyı sigara yapar. Bu anlamda sigara, vücudun oksidatif yükünü artıran, vücuttaki dokulara en çok zarar veren dış kimyasallardandır. Bu nedenle sigara, vücutta DNA'yı bile hasarlayarak yani vücudun en merkezinde bulunan bilgi kaynağını da hasarlayarak kanser ve bir dizi olumsuz hadiseye yol açar. Bunun gibi herhangi bir kimyasal reaksiyon da vücuttaki oksidatif ürünleri ortaya çıkarıyor."

Haluk Savaş, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Akyol, eski Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı ve Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Biyokimya Laboratuvarı Şefi Prof. Dr. Özcan Erel'in de katıldığı birçok araştırmalarında psikiyatri hastalarında kimyasal oksidatif stres parametrelerinin nelere yol açtığını incelediklerini söyledi.

"İki açıdan değerlendirdik yani hem vücut üzerinde zararlı ürünlerin oksidatif parametrelerin psikiyatrik hastalıklarda yükselip yükselmediği hem de vücudun tüm bunlara karşı bir savunma sisteminin ne düzeyde olduğu üzerinde çalıştık" diyen Savaş, şunları kaydetti:

"Hemen tüm psikiyatrik hastalıklarda vücutta oksidatif stres, yıkım ürünleri, zararlı ürünler artıyor, buna göre hücre yaşlanması veya hücrenin DNA'sının bozulması ve kanser riski artma ihtimalinden söz etmek mümkün hale geliyor.

Bunun yanında da özellikle psikiyatrik hastalarda antioksidan sisteminin yani vücudun oksidasyona direncinin daha düşük olduğu veya zaman içerisinde bununla mücadele etmekten aciz kaldığı, düştüğü gibi bir gözlemimiz var.

Zaten psikiyatrik hastalıklar bugüne kadar bilinir ki insanların daha erken yaşta ölmelerine veya daha kısa sürede yaşlanmalarına neden olmaktadır. Bunu birçok kişi de gözler, gündelik yaşama da yansımıştır. 'Ne sıkıntın var ki saçların ağardı, yaşlandın' gibi sözler söylenir. Aslında ruhsal olumsuzluklar ile yaşlılık ve çökme gibi vücudun genel gidişindeki kötülük arasında halk da ilişki kurmuştur. Yani bu anlamda bizim oksidatif stresle ilgili yaptığımız çalışmalar da bir manada bunu daha derinlemesine ortaya koyan özellikler göstermektedir."

cnn

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ülsere Yosun Tedavisi
« Yanıtla #11 : 07 Şubat 2009, 11:33:34 »
Atatürk Üniversitesi'nde (AÜ) bir grup bilim adamı tarafından yapılan çalışmada, taş ve ağaçlarda oluşan likenlerin (yosun), ülser tedavisinde olumlu sonuç verdiği belirlendi.

AÜ Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi Müdürü ve Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Aslan yaptığı açıklamada, biyokimya, farmakoloji, sistematik botanik ve biyoloji bölümlerinden oluşturulan 10 kişilik bilim adamı ekibinin, ''Bazı liken türlerinin antienflomatör etkilerinin araştırılması'' isimli çalışmada, halk arasında yosun olarak bilinen likenlerin, ülser tedavisinde olumlu sonuç verdiğini tespit ettiklerini bildirdi.

Likenlerin iki farklı türünde yaptıkları çalışmaların olumlu sonuç verdiğinin altını çizen Aslan, şunları kaydetti:

''3 yıl önce başladığımız çalışmalar kapsamında, önce farelerde ülser oluşturduk. Hayvanlara değişik maddeler vererek, ülser oluşmasını sağladık. Ardından bu liken ekstrelerini, çeşitli dozda hayvanlara yedirdik ya da enjeksiyon yoluyla verdik. Daha sonra bu hayvanlarda ülser tamamen iyileştiğini belirledik. Bu bilim dünyasında bir ilk niteliği taşımaktadır. Çalışmamız, makale olarak da uluslararası dergilerde yayımlandı.''

PATENT ALINMASI

Doç. Dr. Aslan, artık tek arzularının yaptıkları çalışma için patentin alınmasını sağlamak olduğunu söyledi.

Deneylerle ispatladıkları ve sonucundan emin oldukları çalışmanın, ilaç haline gelebilmesi için daha fazla bilgiler elde edilmesi gerektiğini ifade eden Aslan, şöyle devam etti:

''Çalışmamızın ilaç haline gelmesinde ne kadar miktarda likene ihtiyaç var? Bu bölgeden temin edilebilir mi? Bunları bilemiyoruz. Ülkemiz, endemik bitkiler dediğimiz nadir bitki türleri açısından çok zengin. Bitki çeşidi açısından çok dolu. Hammadde olarak bile bu bitkileri yeteri derecede inanın satamıyoruz. Umarız çalışmamız, tıp alanında insanlara fayda sağlayabilecek şekilde değerlendirilebilir.''

KOLONYA VE PARFÜMDE DE ETKİLİ

Doç. Dr. Aslan, likenlerden farklı bir olumlu etkisinin ise kolonya ve parfüm yapısında belirlendiğini söyledi.

Yaptıkları deneylerde, likenlerin kolonyanın kokusunda daha uzun süreli kalıcılık sağladığını ve bakterileri öldürdüğünü tespit ettiklerini ifade eden Aslan, şunları kaydetti:

''Liken kullanılan kolonyalarda, özellikle el ve yüz bölgelerinde bulunan çok sayıda bakterinin yok edilmesinde daha etkili olduklarını belirledik. Normalde kolonyanın kokusu 5 dakika gidiyorsa, likenlerden elde ettiğimiz ekstreyi kattığımızda, bu sürenin iki üç katına çıktığını gördük. Bu çalışma sabun veya deterjanlarda da uygulanabilir. Çünkü ciddi bir antibakreriyal etkisi var. Bu likenin devrim niteliği taşıyan başka bir önemli etkisidir.''

Realage- Ozan Vural
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Stres, saç egzamasını artırıyor
« Yanıtla #12 : 17 Şubat 2009, 04:00:01 »
Son zamanlarda ortada hiçbir neden yokken saçınız dayanılmaz derecede kaşınıyor, saç deriniz kabuk bağlayıp omuzlarınıza yağmur gibi kepek yağıyorsa nedeni ekonomik kriz olabilir!

Zira sıkıntı ve kaygıyla tetiklenen 'stres egzaması'; herkesi işsizlik ve gelecek kaygısının sardığı bugünlerde hayli arttı. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Neslihan Dolar; son dönemde ekonomik krizin neden olduğu stresle birlikte artış gösteren ve en çok saçta ortaya çıkan 'stres egzaması' hakkında şu bilgileri verdi:

Stres egzaması nedir?

Yapılan araştırmalarda; dermatolojik hastalıkların yaklaşık yüzde 40'ında, eşlik eden bir psikolojik bozukluk olduğu görülmektedir. Strese bağlı olarak ortaya çıkan deri hastalıkları arasında en sık görüleni ise 'stres egzaması' olarak da bilinen 'liken simpleks kronikus'tur.

Kimlerde görülür?

En sık 30-50 yaş aralığında görülür. Kadınlarda, erkeklerden daha sık görülür. Hastalık, obsesif kişilik yapısına sahip kişilerde ve alerjiye yatkınlığı olan bireylerde daha sık görülür. Hastalık; kişinin kaşıntı duyması ve sürtünme sonucu ortaya çıkan belirtilerle karakterizedir. Kaşınan bölgelerde zamanla kızarıklık, kepeklenme ve deride kösele benzeri kalınlaşma ile birlikte pul pul deri dökülmeleri ve kabuklu yaralar ortaya çıkar. Egzama ilerlerse bu bölgelerde zamanla ağrı, açık yaralar ve enfeksiyon oluşabilir.

Tedavisi nasıl yapılır?

Tedavi edilmeyen ve ihmal edilen durumlarda, deride geri dönüşümsüz belirtiler meydana gelebilir. Deride kalınlaşma ve deri renginde koyulaşma bazen yıllarca sürebilir. Stresin tetiklediği bu hastalık da strese neden olur ve olay bir kısırdöngüye girer. Bu nedenle hastalığın erken tanısı ve tedavisi önemlidir. Tedavide kaşıntıyı önleyici sistemik ve lokal ilaçlar ve kremler kullanılır.

 zaman

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Strese karşı kendinizle konuşun!
« Yanıtla #13 : 19 Şubat 2009, 10:40:19 »
Uzmanlar stresle başa çıkmanın ilginç yollarını açıkladı..

Uzmanlar, hayatın her anında kişinin karşısına çıkabilen strese karşı ''kendi kendine konuşmak, şarkı söylemek, bağırmak, yastığı yumruklamak ya da havaya tekmeler savurmak'' gibi ilginç yöntemler öneriyor.

Psikolog Göksu Göktaş, kişinin ruh haliyle ilgili olan stresin, kontrol edilmediğinde birçok biyolojik rahatsızlıkları da beraberinde getirdiğini bildirdi.

Göktaş, yaşamın neredeyse her anının stresle karşı karşıya geçtiğini belirterek, ''sabah asansör bozuksa, trafik kötüyse, iş yerinde herkes gerginse, borçlar birikiyorsa, çocukların istekleri bitmek bilmiyorsa... Bu listeyi sonsuza kadar uzatabilirsiniz, ama bu, strese mahkum yaşayacağımız anlamına gelmez'' dedi.

Birçok kişinin strese mahkum olmamak için her konuda olumlu şeyler düşünmeye çalıştığını, ancak olumlu düşünerek stresi yok etmenin mümkün olmadığını belirten Göktaş, şunları söyledi:

''Olumlu düşünme, boşa gösterilen bir çaba olarak kalacaktır, ama kontrol altına alabiliriz. Stresle baş etme yöntemleri herkes tarafından uygulanması zor ve 'nerede bende o şans' dedirtecek kadar imkansız görünüyor, oysa, o kadar zor değil.''

Göktaş, maça giden erkeklerin evlerine döndüklerinde her zamankinden daha rahat göründüklerinin aile fertleri tarafından fark edilebildiğine dikkati çekerek, ''Bunun nedeni maç sırasında bağırıp, bir süreliğine de olsa sorunlardan uzaklaşmadır. Bu nedenle, çevrenizde kimsenin olmadığına emin olduğunuzda kendi kendinize konuşun, bağırın, şarkı söyleyin. Kendi kendine konuşmak hakkındaki olumsuz yargıları da bir tarafa bırakın. Sizin ruh sağlığınız başkalarının ne düşüneceğinden daha önemlidir'' dedi.

Parkta oturmayı da stres atma yöntemi olarak gösteren Göktaş, ''bir parkta oturup kuşları, çocukları, bekçileri, köpekleri izlemenin, sadece 15 dakika beyni bu doğal akışa bırakmanın gergin vücudun ve dolu zihnin rahatlamasını sağlayacağını'' ifade etti.

BİRKAÇ DAKİKADA RAHATLAMA TEKNİĞİ

Göktaş, evde strese girildiğinde komik bir şarkı söylemenin, hatta komik hareketler yapmanın, zorla da olsa gülmek ve çocuk ruhunu yakalamanın birkaç dakika içinde kişiyi rahatlatacağını bildirerek, şöyle devam etti:

''Zaman zaman fiziksel bir yük hissederiz. İçinizden bir şeyler devirmek, fırlatmak gelir. Bu gerçekten o anki bir ihtiyaçsa birkaç yastık yumruklayabilir, yerinizde hızlı koşma hareketi yapabilir, havaya tekmeler savurabilirsiniz. Bunları yalnız bir ortamda yapmak daha doğal olmanızı ve rahatlamanızı sağlar.''

Göktaş, stresi kontrol altına almada sporun gücüne de dikkati çekerek, ''araştırmalar sürekli yapılan sporun stresi kontrol altına almadaki etkisini kanıtladı. Örneğin yürüyüş, yüzme, koşu ve tenis. Kendinizi yorgun hissetseniz bile spor yapmanız, akşam eve huzur içinde dönmenizi sağlayacaktır'' dedi.

Psikolog Göktaş, bu önerilerin bazı kişilere komik gelebileceğini belirterek, ''komik olduğunu düşünmeyin, mutlak uygulayın. Stresi kontrol altına aldığınızda komik bulduğunuz bu önlemleri yaşam tarzınız haline getireceğinizden emin olun'' diye konuştu.

AA


〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Depresyon sadece psikolojik mi?
« Yanıtla #14 : 15 Mayıs 2009, 09:41:56 »
Depresyon ve ruhsal hastalıklar psikolojik kökenli olmayabilirler...

Psikolojik hastalıkların arttığı ve özellikle depresyonun çok yaygınlaştığı bir çağda yaşıyoruz. Çağımız yalnızlık ve depresyon çağına dönüşüyor. Bu gelişmeyle birlikte özellikle ruhsal hastalıklara yönelik tedavi edici uygulamalar haliyle popüler oluyorlar.

Çünkü bu alanda hakikaten tedavi olunmaya ihtiyaç her geçen gün artıyor ve pek çok insan antidepresan ilaçlar kullanmalarına rağmen maalesef depresyonun pençesinden kurtulamıyorlar.

Tamamlayıcı tedavilerin bu kadar popüler olmaları ve hekim olmayan pek çok insanın medyada yer alarak bu alandan kendine pay çıkarma çabası psikolojik hastalıklarda çok iyi sonuçlar ortaya koymalarından kaynaklanır.

Psikolojik sorunlara çözüm yolu bulmak amacıyla bazı kavramları yerli yerine oturtmaya ihtiyacımız var. Bunları öğrenir sonra çözüm yoluna müracaat edersek elde edeceğimiz sonuç daha kaliteli ve verimli olacaktır.

Toksin Nedir?

Toksin, bedenimizde birikmiş zararlı artıklardır. Her insanda birikebilen toksinler özellikle kırklı yaşlardan sonra bedendeki etkilerini daha fazla göstermeye başlarlar. Bedeninde hiçbir şekilde zararlı atık bulundurmayan insan yoktur.

İnsan bedeni, sadece yağ ve adale dokusunu biriktirerek genişlemez. Kısmen bilinen ve yaşamın her anında bedenimizde biriken bu zararlı artıklara genel olarak toksin adı verilir.

Birçok insan bedeninin dışını temizlemesi gerektiğini bilir. Fakat ne yazık ki bu durumun bedeninin iç kısmı için de geçerli olduğunu kavrayamaz.

Tamamlayıcı terapilerin hangisi olursa olsun gerçekleştirdiği temel etki mekanizması; bedenin normal ve doğal bütünlüğüne kavuşmasını sağlamak, bedenin iç temizliğini sağlayarak depresyonu ciddi olarak iyileştirmektir.

Olumsuz Düşünceler Toksin Seviyesini Yükseltir

Toksinler, sadece dışarıdan alınan kirli maddeler, zehirli atıklar değildir. Beden maddesel anlamda sadece dışarıdan aldıklarını biriktirmez. Bununla birlikte asıl olarak içinde meydana gelen normal fizyolojik olayların artıklarını kendi başına temizler veya bu işlemde yetersiz kalarak temizleme gücünden mahrum kalır.

Bu süreci negatif yönde etkileyen en önemli faktör stres düzeyidir. Strese neden olan ise düşüncelerin kontrolden çıkması; öfke, kin ve nefret duygularının yoğun yaşanmasıdır. Duygusal fırtınalar hormon sistemini, hormon sistemi bedenin temizlenme sürecini doğrudan etkiler.

Olumsuz düşünce; damar dolaşım sistemini, böbreklerin ve karaciğerin çalışma performansını, bağırsakların peristaltik hareketlerini etkiler. Bu yüzden depresyondan en çok etkilenen organ sinir sistemiyle ciddi bağlantısı olan bağırsaklarımızdır. Depresyonda olan bir insanın bağırsaklarının rahat çalışması imkânsızdır.

Birçok kabızlık vakasının altında yatan temel neden depresyondur. Bağırsakların, karaciğerin ve böbreklerin düzenli, yeterli seviyede çalışmaması bedendeki toksin miktarının artmasını sağlar. Çünkü artık bedenin kendi kendini temizleme süreci aksamaya başlamıştır.

Unutmayınız!...Psikolojik Sorunlar Sadece Psikolojik Kökenli Değildir

Birçok insanın mevsim dönüşümlerinde kendilerini yorgun ve gergin hissetmelerinin en güçlü nedeni iç kirlenmedir. İlkbaharın başlangıcında bu şikâyetlerin yaşanıyor olması bu yüzdendir. Bu durum metabolizmayı ve psikolojiyi doğrudan etkiler ve kronik yorgunluk sendromunun farkında olunmayan en önemli nedenleri arasında yer alır.

Bedenin iç temizliği iyi değilse ruh temizliğinin iyi olduğunu söylemek mümkün değildir. 'Kanı bozuk' tabirinin gerçeklik payı buradan gelir. Bilindiği üzere kanı bozuk tabiri 'iyi olmayan insanlar' için kullanılır. İç temizlik hali dolaşımda sürekli hareket halindeki kan dolaşımının düzenli olmasını sağlayarak ruh dünyasını ve zihin berraklığını etkileme gücüne sahiptir.

Bu yüzden karaciğer ve bağırsak temizliğinden sonra insanların ciddi bir rahatlama süreci yaşadıkları görülmektedir. Moda ifadeyle “detoks” kavramı ülkemiz için yeni bir tabir olsa da dünyada yaygın ve uzun yıllardır kullanılan bir kavramdır.

Detoks sonrası rahatlama hali eğer diyet yapılmaz ve yemek yeme alışkanlıklarındaki hatalardan vazgeçilmezse sürekliliğini uzun süre devam ettiremez. Aslında bu durumlarda yapılacak en önemli davranış, olabildiğince az yemek yemeye başlamak veya haftada birkaç gün oruç tutmayı alışkanlık haline getirmektir.

Birçok psikolojik hastalığın ve yaygınlaşmış depresyonun altında yatan en önemli nedenlerden biri bu zehirlenme etkisidir. Kadınların nedeni tespit edilemeyen düşük(abortus) yapmalarında kandaki kirlenme ve buna bağlı olarak gelişen alerjik reaksiyonlar ciddi derecede pay sahibidirler. Bu yüzden bu tedaviler hamile kalamayanlarda, dolaşım bozukluğu ve bedenlerinde ciddi alerjik reaksiyonları bulunanlarda çok faydalı sonuçlar ortaya çıkarırlar.

Kanın Temizliği Çok Önemli

Bedendeki kanın temizlenmesi, zihnin ve aynı zamanda ruhun temizlenmesidir. Bu yüzden ruh sağlığına giden yol olabildiğince fazla egzersizden ve kanın temizlenmesinden geçer. Ruhen kendini yorgun hisseden bir insan temiz bir havada yarım saat veya kırk beş dakika orta veya hızlı tempoda egzersiz yaptığında bedeninde ve ruhunda meydana gelen rahatlamayı kolaylıkla hissedebilir.

Karaciğerin yorulması, bağırsakların gıdalarla fazlaca dolu olması bedenin kendini temizleme sürecini sürekli sabote eder. Zira bağırsakların doluluğu ve kolayca boşalamıyor olması onların toksinleri sürekli kan dolaşımına vermelerine neden olur. Bu durum iyileşmeyen kronikleşmiş metabolik veya psikolojik hastalıkların temel nedenlerinden biridir.

Toksik bedenden kurtulmak için kazanılması gereken en önemli alışkanlık oruç tutmaktır. İlerleyen yazılarımızda anlatacağımız Nöral Terapi tedavisi, toksik bedenin temizlenmesi amacıyla yapılacak en önemli tedavilerden biridir.

Son yapılan araştırmalar göstermiştir ki insanın yaşadığı yalnızlık duygusu dâhil birçok olumsuz duygu durum bozukluğu oruç tutmayla ortadan kalkmaktadır. Oruç bedenin kendi kendisini temizleme sürecinde yapmış olduğu en önemli ve doğru davranıştır. Ayrıca bazı bitkiler ve bitkisel karışımlar, sebze ve meyve kürleri de bedenin iç temizliğinin gerçekleştirilmesi sürecinde önemli imkânlar sunar.

Toksinlerin Atılması

Toksinler, zararlı kimyasal artıklar, ağır metaller ve bedeni tahrip etme özelliğine sahip farklı maddelerdir. Bunların birikmesi ve bedeni tahrip etmesi kısa süre içinde değil, zamanla meydana gelir. Etkileri sinsice olduğu için birçok insan tarafından fark edilmez. Özellikle karaciğerin temizlenmesi bir çok hastalıktan korunmada ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde son derece önemlidir.

Mesela sigara içmeyi bırakan birinin bedeninde birikmiş olan toksinler çözülmeye başlar. Nasıl ki bedenin dışında bulunan deriden ter yoluyla toksinler çıkmaktadır; iç organlarımızdaki toksinler de bu şekilde sökülmeye başlar. Kan dolaşımına karışır; sonra idrar ve gaita ile dışarıya atılır.

Bedenin temizlenmesi toksinlerin atılması ile sınırlı değildir. Bedende birikmiş olan toksin toplulukları çözülme aşamasında bazı farklı desteklere ihtiyaç duyar. Örneğin insan günün belirli zamanlarında bağırsaklarının çalışmasına yönelik bazı bitkisel takviyeler kullanırsa toksinlerin çözülmesi kolaylaşır.

Örneğin sıcak çorbaların veya sulu yemeklerin içine günde birkaç çay kaşığı zencefil tozunun katılması hem kan dolaşımının rahatlamasını sağlar hem de bağırsaklardaki sindirim ateşinin güçlenerek daha iyi bir sindirim meydana gelmesini sağlar.

Zencefilin dışında kan temizleyici olarak zerdeçal, ısırgan yaprağı ya da ısırgan tohumunun içilen sıvı gıdalarla birlikte alınmasının hem dolaşım hem de böbrek fonksiyonları için önemli oranda katkısı vardır.Buna rağmen bir hekime danışılmadan kontrolsüz ve ölçüsüz şekilde kullanılmalarını tavsiye etmeyiz.

Toksinler, bedenimizde gıdalarla, kirli hava ve kimyasal maddelerle biriken yabancı, zehirli maddelerdir. Bunların çoğu kimyasal artık, ağır metaldir. Birikmeye eğilimlidir. İnsan bedenini ve ruhunu tahrip eder.

Yaşlanmayı attırır. Kan dolaşımını ağırlaştırıp kanın koyulaşmasını sağlayarak damar sisteminin tıkanmasını hızlandırırlar.Cep telefonlarının yaydığı elektromanyetik dalgalar, egzoz gazları, sigara dumanı ve pek çok faktörler bedenlerde toksinlerin birikmesine neden olurlar.

Toksinlerin atılması için bol su içilmeli, yemek azaltılmalı, hareket miktarı yükseltilmeli, gıda takviyesi olarak her gün bazı bitki ve baharatlardan yararlanılmalıdır.

Haber Aktüel
〰〰〰〰🐠