Gönderen Konu: Su Değirmenleri Alabalık Tesisi Oldu  (Okunma sayısı 3224 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Su Değirmenleri Alabalık Tesisi Oldu
« : 21 Nisan 2014, 12:13:24 »

Su Değirmenleri Alabalık Tesisi Oldu


Değirmenciler “Biz bu saçları değirmende ağartmadık.” sözü ile hayatı, tecrübe etmişler. Belki bir gelen olur, insanların ununu öğütsem, ihtiyaçlarını giderseler, diye de ince ince düşünürler, değirmeni hemen kapatmazlarmış. Hatta bazı yerlerde değirmen, geceleri dahi açık tutulurmuş. Değirmenciler bir işteki sabrı, sebâtı, kararlılığı kendilerine düstur edinmişler. Belki gittiğimiz değirmen kapalı olacak ya da çalışmayacaktı; ancak bir değirmeni bekleyenlerin hatıralarından hisse çıkarmak her şeye değerdi.

Coğrafyanın suya elverişli olduğu Sakarya-Bolu sınırında son su değirmenlerine ulaşmak için sebat ile yola çıkıyoruz. istanbul Ankara yolundan Sakarya-Akyazı istikametine giriyoruz. Tabelalar bizi alabalık tesislerine yönlendiriyor.

Akyazı’da ilk durağımız değirmenden ziyade Altındere üzerine kurulu bir alabalık tesisi oldu. Eskiden değirmen olduğunu öğrendiğimiz yerde bizi alabalıklar karşılıyor. Tesisin Rize-Ardeşenli sahibi, hem balık üretiyor hem yemek hizmeti veriyor. Ağaçlar arasından ahşap desenli bir tesis tabiat ile iç içe olmanın huzurunu veriyor gelenlere. Karadeniz havası ve kokusunu bulmak mümkün, su sesi balık kokusu ile birleşiyor. Ağacın tepesindeki bir masa dikkati çekiyor. işletmecilikte zirve bu olsa gerek.

Tesisin sahibi şırıl şırıl akan Altındere’nin sesi eşliğinde anlatıyor: “Dere çevriliyor, su havuza aktarılıyor. Su, oradan gideğen ile tekrar güzergâhına devam ediyor. Anaç balıklar, sağılıyor. Ana balık 5.000 tane yumurtluyor. Bir porsiyon alabalık 12-20 TL arası değişiyor. Canlı kilosu 2,5 liraya satılıyor. Suyun vergisi belediyelere veriliyor.” Karadeniz’den geldikleri için mısır ekmeği yapıyorlar. Mısır unu aynı zamanda balık kızartmasında kullanılıyor. Alabalık tesisinden balıkları kızartmak için mısır unu hemen 200 metre ileride su değirmeninde öğütülüyor. Böylece ilk su değirmeninin yerini öğreniyoruz.

Kafkaslardan Getirilen Değirmen

Alabalık tesisinden çıkıp, Altındere’nin güzergahını takip ediyoruz. Altındere en sonunda Sakarya nehrine kavuşuyor. 200 metre sonra değirmene varıyoruz. Genç Usta’nın saçlarını değirmenden ağarttığı anlaşılıyor. Un çuvallarının üzerinde isimler yazılı bekliyor. Değirmende iki çark var, birinde yem diğerinde un öğütülüyor. Genç Usta Ahmet “Önce selam sonra kelam.” diyor. Spor akademisinden mezun Ahmet mesleği babasından öğrenmiş. Bu işi üç yıldır yapıyor. Dedeleri Trabzon’dan gelmiş. Annesi daha fazla tecrübeli, 32 yıldır değirmenin işleyişini takip etmiş. Dört nesildir el değiştirerek hâlâ faal olan değirmeni Kafkasya’dan göç eden Abhaz Murat Bey kurmuş. Kafkasya’dan sistem ile beraber, gemilerle önce istanbul’a sonra atlı arabalarla Sakarya’ya getirip değirmeni kurmuşlar. Sonra Hacı Ömer Hopalı almış. ikinci değirmeni ise kayınpederi kurmuş. Kayınpederi değirmeni 63 yıl çalıştırmış. Kadın değirmenci öncelik sırasını acelesi olanlar, yolcular, hastalar ve cenazesi
olanların öncelik hakkı olduğunu söylüyor.

Su değirmeninde, bir günde ortalama iki ton yem, bir ton un öğütülebiliyor. Taşın unu öğütüşünü seyrediyoruz. Taşın ömrü, kalınlığına göre 40-50 yıl. Taşa diş eskiden tarakla açılıyormuş, şimdi ispiralle yapılıyor. Taşlar eskiden ağaçlarla insan gücü ile kaldırılırken şimdi calaskar kullanılıyor.

Su değirmeninin en önemli hususiyeti unu yakmaması. Ancak unun ince olması için taşın daha çok dönmesi, daha fazla zamanın geçmesi gerekiyor. Değirmenleri bizim için durduruyor usta. Yaklaşık iki metre aşağıdaki çarkı görmek için iniyoruz. Yukarıda bir adam girecek şekildeki boru, çarka ulaştığında üç parmak kalınlığına kadar daralıyor. Su 15 metre yükseklikten inerek çarka vuruyor. Aslında çok basit bir mekanizma. Su çarkı döndürüyor.

Çark ise eskiden daha çok gemilerde kullanılan tunç denilen yere sabitlenmiş aletin üzerinde dönüyor. Çark döndükçe tuncu, oyuyor, aşındırıyor. Tunç’un üzerindeki çark üstteki taşı çeviriyor. Alttaki taş sabit. Bütün mekanizma çarka bağlı çalışıyor. ince veya kalın öğütmek için çark aşağıya veya yukarıya çekiliyor. Çarkın yanındaki debriyaj, değirmeni durdurmak için kullanılıyor. Bu sayede, suyun kesilmeden çarka vurması engellenmiş oluyor.

Yukarı çıktığımızda müşteriler unlarını almak için gelmişler. Değirmenci hakkını kabıç/kebiç usülü ölçekle alıyor. 20 kiloluk tenekeden, iki kebiç alıyor. Para ile ödemek isteyenden un için kilo başı 15 kuruş, yemde 10 kuruş alınıyormuş.

Su değirmenlerinde yazın su sıkıntısı yaşanıyor, çünkü alabalık tesisleri yoğun çalışıyor. Su, havuzlarda kullanıyor. Su değirmenleri ile alabalık tesisi arasında her zaman bir münasebet var. Alabalık tesisleri balık kızartmak için mısır unu alıyorlar, su değirmenlerine giden suyun yeterli olmasına dikkat ediyorlar. Ancak değirmen sahiplerinin “Alabalık tesislerine suyun çıkışında arıtma yaptırmaları gerektiğini hatırlatıyor. Su değirmenleri biter, alabalıklar yenir, insan ölür; ama su gelecek nesil için temiz kalmalı.” temennisini yazmadan geçemiyoruz. Genç değirmenci bizi uğurlarken, Bolu tarafına yola koyuluyoruz.

Bir köyde üç değirmen

Akyazı’ya 30 km uzaklıkta Sakarya sınırında Dokurcun beldesinde o bölgeyi bilen Güngör Kozan Bey bizi bekliyor. Dokurcun yoluna girdiğimizde ‘Beş kasisin bitişinde beni bulacaksınız.’ demesinden buraları avucunun içi gibi bildiğini anlıyoruz. Sülüklügöl’e çıkmak için arazi arabası gerekiyormuş. Rehberimiz kendi arazi arabası ile çıkmanın doğru olacağını belirtirken Tavşansuyu köyüne ulaşıyoruz. Sakarya Akyazı-Bolu Mudurnu sınırında su değirmenlerini aramaya devam ediyoruz. Fındık bahçeleri ve mısır yine Karadeniz ikliminin ve insanının buralarda olduğuna işaret ediyordu.

Sakarya’dan çıkıp Bolu Mudurnu Tavşansuyu Köyü’ne giriyoruz. Köy 1967′deki depremden sonra planlı iskana tabi tutulmuş. Eski adı Akyokuşkavağı imiş. ismini Sülüklügöl’ün gideri olan ve köyün içinden geçen Tavşansuyu deresinden alıyormuş. Eskiden üç su değirmenini döndüren Tavşansuyu deresi dokuz kilometrelik uzunluğa sahip. Değirmenlerden iki kilometre sonra Mudurnu Çayı ile birleşiyor. O da Altındere gibi yine Sakarya nehrine dahil olup oradan Karadeniz’e dökülüyor.

Üç değirmenden biri Tavşansuyu köyünün hemen girişindeki, büyük taşın arkasında bulunuyormuş. Tabi değirmenden eser yoktu.

Değirmenci Dayı ununu elemiş eleğini asmış

Yola devam ederken ikinci değirmen, ‘Değirmenci Dayı’ tabelası ile gözümüze çarpıyor. 76 yaşunadaki Nevzat Dayı, değirmene kilit vurmuş. Bizi yanı başındaki evinin penceresinden görünce samimiyetle karşılıyor . Bu ihtiyar değirmenci, ayağından üç kere ameliyat olmuş. Bastonuna yaslana yaslana hatır gönül için değirmeni açıyor. Ormanlarda tomruk çekerken bayağı güçten düşmüş. Kalbur, gözer hepsi duvarda asılı duruyor. Sanki unumu eledim eleğimi astım demek istiyor. Değirmen çalışmasa da suyun şırıltısıyla ne gam kalıyor ne keder. Su hâlâ akıyor, değirmen ise zamana mağlup olmuş. 100 yıllık değirmene sadece ziyaret maksadıyla geliniyor.

Üçüncü değirmen ise Nevzat Dayı’nın hemen yakınında. Değirmen taşları, sıra sıra dizilmiş kenara, her birinde bir hatıra saklı. O da çalışmıyor. “Değirmene öğütmek için gelen yok, çünkü eken yok.” iki sene önce faaliyet durmuş. Değirmeni 21 yıllığına ihaleye vermişler, santral yapacaklarmış. Sahibi, alabalık tesisi yapmak istemiş; ancak çocukları istanbul’a gitmiş.

Değirmenlerin binasında oraya mahsus topraktan yapılan bir sıva kullanılıyor. O yüzden değirmen hem un hem toprak kokuyor; hem de suyun serinliğini hissettiriyor. Ancak son zamanlarda sular balık kokuyor, ‘eski değirmenler alabalık tesisi oldu’ demekten kendimizi alamıyoruz.

Nerden geliyor bu değirmenin suyu

Tavşansuyundaki değirmenleri keşfettikten sonra suyun kaynağına gitmeye karar veriyoruz. 9 kilometreyi, kenarında her nevi ağacın bulunduğu yoldan, arazi arabası ile ikinci viteste çıkıyoruz. Sülüklügöl ormanın ve gökyüzünün göle akseden rengi ile mavi yeşil arasında renk cümbüşü sunuyor gelenlere. Gölün içerisindeki ağaçlar göl ile aynı yaşta.

Kırmızı renkli mercan balıklarına “Alabalık” diyorlar. Rakımı 1200, en derin yer 23 metre. Göle sazan balığı bırakılmış. Göl bir depremde toprak kayması sonucunda vadinin kapanmasıyla oluşmuş. Gölün içerisinde ağaçların olması bize söylenenlerin doğru olduğunu gösteriyor. Gölün en güzel manzarası, yukarıdan Davlumbaz yaylasından bakıldığında görülüyor.

Yabanî hayvanların yaşadığı göl çevresinde kamp kuranlar da oluyor. Bir yeri keşfetmek aynı zamanda talan etmek manasına gelmemeli. Zira piknik yapanlar etrafı pek de temiz bırakmıyorlar. Yasak olmasına rağmen oltalar da atılmış. Yerde birkaç av kovanlarını da görmek mümkün.

Sülüklügöl’de gün akşam kızıllığına bürünürken Tavşansuyu Deresi’ni takip ediyoruz. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Derenin Mudurnu Çayı’na birleştiği yere vardığımızda 11 km’lik mesafeyi tamamlamış oluyoruz. Alabalık tesisinde 100 yıllık çınar ağaçlarının altında oturuyoruz. ikram edilen alabalıktaki mısır unu bize su değirmenlerini hatırlatırken, dereler artık alabalık tesisleri için akıyordu. Günün sonunda sabır, sebat ve kararlıkla gezdiğimiz yerlerde 4 değirmenden sadece bir tanesi çalışıyordu. Semaverde demlenen çayımızı akşam serinliğinde yudumlarken bütün yorgunluğun üzerine sadece bir değirmenin çalıştığını görmek bir değirmeni beklemenin ne kadar zor olduğunu anlatıyordu.


Ümit Yüksel | 09 Nisan 2014 | http://insanvehayat.com/su-degirmenleri-alabalik-tesisi-oldu/