ŞÜKÜR VE TEŞEKKÜR
Şüphesiz ki Cenâb-ı Hakk kulların hamd ve şükrüne muhtâç değildir.
Kulun hamd ve şükrü dünya ve âhirette yine kendi menfaati içindir.
Ayrıca bunca nimete hakkıyla şükretmek herkes için mümkün değildir.
Allâhü Teâlâ, Sebe' Sûresi, âyet 13'te (meâlen)
"Kullarımdan hakkıyla şükredenler pek azdır." buyurarak buna işâret etmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şükreden bir kul olabilmenin yolunu
şu hadîs-i şerîfleriyle bizlere öğretmiştir:
"Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allâh'a da şükretmez.
Allâh'ın nimetlerini dile getirmek şükürdür. Onları dile getirmeyi terk etmek ise nankörlüktür."
Şükürle alâkalı olarak İmâm-ı Rabbânî (k.s.) Hazret-leri Mektûbât-ı
Şerîfe'de şöyle buyuruyorlar;
"Nimetleri ihsan eden Allâhü Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine şükür,
evvelâ akîdesini, inancını Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat mezhebinin
görüşlerine uygun şekilde düzeltmekle,
İkinci olarak Ehl-i Sünnet'e mensup olan mücte-hidlerin beyânlarına
uygun bir şekilde amelleri yerine getirmekle,
Üçüncü olarak da yine Ehl-i Sünnet mezhebinden olan tasavvuf
büyüklerinin izinden gitmekle olur.
Fazilet takvimi