Gönderen Konu: Sünnet-Bid'at ve Hurafeler  (Okunma sayısı 28807 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« : 08 Temmuz 2005, 15:18:41 »

(Bid'a) Sonradan çıkarılan âdetler. * Fık: Dinin aslında olmadığı hâlde, din namına sonradan çıkmış olan adetler.

Meselâ: Giyim ve kıyafetlerde, cemiyet (toplum) hayatındaki ilişkilerde, terbiye ve ahlâk kurallarında, ibadet hayatında yani dinin hükmettiği her sahada, dine uygun olmayan şekiller, tarzlar, kurallar, âdet ve alışkanlıklardır ki, insanı sapıklığa götürür.

 Din âlimleri tarafından din namına beğenilen ve dinle ilgili yeni icad ve hükümlere bid'a-yı hasene; beğenilmeyip tasvib görmeyenlere de bid'a-yı seyyie denilmektedir.

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniyye, tamam ve kemalini bulduktan sonra yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalâlettir, ateştir.

Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı vâcibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâ'da tafsilâtiyle beyan edilmiş, onlar muhkemattır. Hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nev'indendir. Nevâfil kısmı da, iki kısımdır. Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi Şeriat kitablarında beyan edilmiş. Onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, "Âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitablarında zikredilmiş. Onlara muhalefete, bid'a denilmez. Fakat, âdâb-ı Nebeviyeye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakiki edebden istifade etmemektir. Bu kısım ise (örf ve âdat) muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevâtürle mâlum olan harekâtına ittiba etmektir.

Meselâ: Söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taalluk eden çok Sünnet-i Seniyyeler var. Bu nevi Sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o âdâba ittiba eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyz alır. En küçük bir âdâbın mürâatı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor; kalbe bir nur veriyor.

Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimmi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taalluk eden sünnetlerdir. Birisinin yapmasiyle o cemiyet umûmen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur.
 Nâfile nev'inden de olsa, şahsi farzlardan daha ehemmiyetlidir.

İmam-ı Rabbâni Müceddid-i Elf-i Sâni (R.A.) diyor ki:

"Ben seyr-i sülûk-u ruhanide görüyordum ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervi olan kelimat, nurludur. Sünnet-i Seniyye şuaı ile parlıyor. Ondan mervi olmayan parlak ve kuvvetli virdleri ve hâlleri gördüğüm vakit, üstünde o nur yoktu. Bu kısmın en parlağı, evvelkinin en azına mukabil gelmiyordu. Bundan anladım ki: Sünnet-i Seniyyenin şuaı, bir iksirdir. Hem o Sünnet, nur isteyenlere kâfidir, hariçte nur aramağa ihtiyaç yoktur."

Bu yazıdan sonra sizlerden ricam cok sık tekrarlanan ve toplumdan ibadet seklini almış olan bidaat orneklerini bulup bizlerin paylasımına sunmanız olacaktır ki bu sayede buyuk bir hizmet yapmış olacagız...

Allahım Kurana ve sunnete tam baglılık nasip eylesin..

"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #1 : 19 Temmuz 2005, 13:53:12 »
İmam rabbani hazretlerine gore : dille soylenen namaza niyetler bidaattir. Bu hususta kişi namaza kalben hazır olmayıp direkt diliyle soylediği zaman namza niyet etmiş olmamaktadır.

Nurul izah da da bu hususa dikkat ederek niyet bahsinde kalbi ve dille yapılan niyeti birlestirmenin onemi uzerind duruyor...


bu hususa dikkat...

Sadece dille niyet yaptıgımız zaman kıldıgımız namazın farkında değiliz manasına geliyor aman dikkat...
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #2 : 02 Ekim 2005, 12:57:58 »
Alıntı yapılan: "muallim"
Hurafe  : Uydurulmuş hikâye ve rivayet. Bu hikâye ve rivayetleri aktarına ve benimseme tutumu. Bunlar genellikle dinin bir parçası veya gereği olarak aktarıla geldiği gibi, benimseyenlerce de dindenmiş gibi benimsenmiş olan, gerçekteyse dinle ilgisi bulunmayan, sonradan katılmış hikâye ve rivayetlerdir .

 "hurafe" kelimesinin kökeni de, bu tür bir olayın adlandırılmasıyla ilişkilidir. Hurafe, gerçekle, Arap kabilelerinden Uzle'ye mensup bir şahsın adı olup, anlattığı inanılmayacak şeylere de (onun adına izafetle) 'hadis-i Hurafe' denilmiştir- Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Hurafe Kelimesi-

Hurafecilik'e gelince: Bu deyim, ilk bakışta hurafeleri benimsemek gibi görünüyor olsa da, boyutları bu kadar değildir.

Tabiin -hatta Ashabın son dönemi- devrinden itibaren, camilerde halka öğüt verenlerden kimileri daha çok dinleyici bulup, çıkar sağlamak için anlattıklarını hikâyelerle süslemeğe başlamışlar ve bu arada İsrailiyata (Kur'ân-ı Kerîm'deki kıssaların yorumu ve benzeri durumlarda ayrıntıya ilişkin bilgi vermiş olmak adına Kitab-ı Mukaddes, özellikle Tevrat ve Tevrat yorumlarından aktarılan bilgiler. Ehli kitap rivayetleri...) başvurmakla yetinmeyip, kendileri de kimi hikâyeler uydurur olmuşlardır.

 Gerek hadis ve gerekse tefsir tarihlerinde kendilerinden "kıssacılar" olarak söz edilen bu kişiler, halkın dinin özünü unutarak hikâyelerle oyalanmasına yol açtıkları için dine büyük zarar vermişlerdir. Hurafecilik, işte o günden bu yana sürüp gelmiş bir alıskanlıktır...

Nelerdir bu hurafeler???
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #3 : 02 Ekim 2005, 18:43:24 »
Rasûlüllah Efendimiz, "Kim hangi millete benzemeye uğraşırsa o da onlardandır."(Ebû Dâvud, libâs 5127) buyurmuştur.

Buradan hareketle, fukahamız, başka milletlere, onların dinlerine has şiarlarda (alâmetlerde) isteyerek ve benzemeye çalışarak benzeyenin küfrüne hükmedilir, demişlerdir.

Zimmîlere has zünnâr denilen kemer bağlamayı, başa papazlara has başlık giymeyi, putun önünde eğilmeyi (rukû ya da secde yapmayı) buna örnek olarak gösterirler.

Dinlere has bu tür özellikler dışında, bütün insanların zamana; zemine, tecrübe ve ilmî îcad ve inkisâflara bağlı olarak, pratik yararlarına binaen ortaklaşa yapmakta oldukları şeyler, kullandıkları araç gereç ve eşyalar, herhangi bir dinin alâmeti değillerse ve başka mahzurlar ihtiva etmiyorlarsa, ortanın malı demektirler ve onları kullanmakta da bir mahzur olmaz.

Gelinliğe gelince: Bilindiği gibi bu, gelin olan kızların süslenmesinde kullanılan en önemli unsurdur. Gelini süslemek ise meşru olmayan bir keyfiyet değildir. Hattâ bir anlamda sünnet olduğu(gelinliğin değil, gelini süslemenin ) dahî söyleyebiliriz. Çünkü Âişe  vâlidemizi, gelin olacağı zaman, bu işi beceren kadınlar süslemiş ve taramışlardır.(bk. Müslim, nikâh 69; Müsned VI/438, 458; Muhammed el-Ahmedî Ebu'nnûr, Menhecü s-Sünne fiz-zevâc 146) Sahâbeden de bu işle meşgul olan kadınlar vardır. Rasûlüllah Efendimiz de (s.a.s.) Câbir'e bir düğün münasebetiyle: "Enmât edindiniz mi?"(bk. Buhârî, nikâh 62. Ayrıca bk. Aynî XVI/344; Ibn Hacer, Fethu'1- Bârî IX/225) buyurmuşlardı. "Enmât" Nevevî'ye göre hevdec'in (gelin mahfe'sinin) üzerine cibinlik gibi örtülen örtüdür.( Aynî, XVI/344) Duvak da onun bir benzeridir.(Ibn Hacer'in ifâdesinden bu anlaşıliyor. bk. age. IX/225. Hattâ o bizzat "tekellül" (taç takma) tabirini kullanıyor.) Bu yüzden bizim eski âdetlerimizde "duvak" meşhurdur. Dolayısıyla duvağın dini kökeni (menşei) sünnetteki bu uygulama olmalıdır. Çünkü nikâh bütün milletlerde dini bir özellik taşır ve nikâhla ilgili merasimlerde çoğunlukla mensup olunan dinin boyası ve sembolleri vardır.

Bu açıdan bakıldığında bugün kullanılan gelinliklerin batı ve Hristiyan kökenli olduğunu söyleyenlerin biraz hakkı olduğu anlaşılır. Ortaçag Avrupasını konu edinen filmlerde kadınların giydikleri kat kat kabarık elbiselerde bunu görmek mümkündür. Ne var ki bugünkü şekliyle gelinlik, herhangi bir dinin sembolü olmaktan çıkmıştır. Bu yüzden bir bakıma mahzuru ortadan kalkmış, ama bir bakıma da başka bir mahzuru doğmuştur.

O da, bugün dünyaya hakim olan kendini hiç bir dinle bağımlı görmeyen orta malı (seküler) bir anlayışın malı olmasıdır. Ama bu onu elbette haram kılmaz; fakat fazîletten ve dini boyadan da soyutlar. Oysa dinî bir merasim olan nikâh, mensup olunan dinin boyasını taşımalı ve ibâdet kılınabilen evlenme gibi bir müessesenin temelinde, dinî semboller de ihmal edilmemelidir. Gelin süslenmeli, süslü bir elbisesi olmalıdır. Bu fıtratın da bir gereğidir.
 O ani özlemeyen genç kız yok gibidir. Ama bu mümkünse inananlara has ve onların inancını yansıtan ve öyle heyecanlı bir günlerinde dahî kulluklarını sembolize eden bir modelle olmalıdır. Meselâ duvak yeniden gündeme gelmeli ve onunla bütünleşen bir model geliştirilmelidir. Çünkü değindiğimiz gibi, duvağın bizim geleneğimizde aslı vardır ve Anadolu müslümanı da bunu yüzyıllarca kullanmış ve ona türküler ve ağıtlar yakılmıştır.

Duvak gelinin başıyla beraber yüzünü ve omuzlarını da örter ve bu yönüyle aynı zamanda bir cilbab özelliği de kazanır.
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #4 : 02 Ekim 2005, 18:48:19 »
Türklerde Örf ve adetlerinde Düğün ve kına gecesi merasimi...

Düğünden bir gün önce kız evinde ve oğlan evinde yapılan törene kına gecesi denir. Kına gecesi her iki tarafta da yapılabilir, ama yoğun olarak ve daha detaylı bir biçimde kız evinde kadınlar arasında yapılır.

Kına gecesinin yapılacağı gün erken bir saatte erkek evinin çatısına bayrak asılır. Bayrak, özel olarak seçilen bayraktar tarafından, kalabalık grubun da eşliğiyle eğlencelerle toplu olarak asılır. Bazı yerlerde bu eğlence sırasında “bayrak ekmeği” denilen yemek orada bulunanlara ikram edilir. Bayrağın asılması düğünün başladığının resmen ilan edilmesi demektir.

Kına gecesinin olduğu gün ya da birkaç gün öncesinde gelinin çeyizleri kız evinden alınır, oğlan evine getirilerek gelinin odası hazırlanır. Gelinin çeyizleri bazen düğünden birkaç gün önce kız evinde, bazen de düğün ve sonrasında oğlan evinde sergilenerek misafirlere gösterilir. Çeyiz kız evinden alınırken bir kişinin sandığın üstüne oturarak bahşiş istemesi oldukça yaygın olarak rastlanan geleneklerdendir. Kına gecesinin olduğu gün aynı zamanda günün erken bir saatinde erkek tarafından bir grup kadın, o gece yakılacak kınayı, gelinin giysilerini ve misafirlere ikram edilecek yiyecekleri eğlencelerle kız evine götürürler.

Kına gecesinde kız evinde toplanan kadınlar bir süre eğlendikten sonra, açıklı türküler söyleyerek gelini ağlatmaya çalışırlar. Daha önceden suyla yoğrulan kına bir tepsi içerisinde etrafına mumlar dizili şekilde ortaya getirilir. Bazı yerlerde önce geline kına yakıldıktan sonra misafirlere de kına dağıtılır; bazı yerlerde de o sırada orada bulunanlara kına dağıtıldıktan sonra herkes gittikten sonra geline kına yakılır. İsteğe bağlı olarak gelinin ellerine, ayaklarına ve saçına da kına yakıldığı olur. Genellikle kınanın yoğrulması, dağıtımı ve geline kına yakılması işlerinde “başı bütün” olarak adlandırılan mutlu evlilik sürdüren bir kadının görevlendirilmesine dikkat edilir. Gelinin bir eline kadın, bir eline de genç kız kınayı koyar. Kına yakılmadan önce gelinin avuç içine bozuk para ya da altın konur.

Kına gecesinin ertesi günü hem gelin alma günü hem de esas düğün günüdür. Her iki tarafta da konuklara yemek ikram edilir, genellikle davul-zurna eşliğinde eğlenceler yapılır. Gelin alma günü erken saatlerde oğlan evinde damat tıraşı, güvey giydirme gibi adlar alan törenler yapılır. Kız evinde de gelinin hazırlanması söz konusudur. Bunun için köylerde her zaman bütün düğünlerde görev alan, genellikle düğün yemeğini de hazırlayan aşçı kadınlar görevlendirilir. O gün oğlan tarafından konuklar toplanarak kız evine gelin almaya gelirler. Gelin evden çıkarken erkek kardeşi ya da amcası tarafından beline gayret kemeri de denen kırmızı kuşak bağlanır... Gelin ailesiyle vedalaştıktan sonra hayır dualarla, bazen ilahilerle bazen de davul-zurna eşliğinde eğlencelerle evden çıkarılır. Gelin evden ayrılırken geride kalan bekar arkadaşları da evlenebilsin diye birtakım şeyler yapar..[/b][/b]
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #5 : 02 Ekim 2005, 18:52:52 »
Alttaki yazılarda turklere has gelenek ve görenkelerden bahsediliyor. Tammaiyle Türk milletinin uyguladıgı düğün geleneğini gösteriyor...

Üstteki yazıda da islamdaki gelinlik uygulamaları izah edilmiş....

Burada dikkat edilecek nokta yapılan hareketin ibadet niteliği olmamasıdır. Bidaat budur. Yaptıgımız sey dinde bir ibadet niteliği olusturuyorsa yani ben kusak baglarsam sevab kazanacagım denirse ve o yapılanda dinde yoksa o zaman yaptıgımız bidaat olur biz de bidaat ehlinden oluruz. cehennemlikler listesine yazılmış oluruz..


Kırmızı kusak baglama eski turklerde sultanın dugunlerinde dahi görülebilecek bir orf anane seklidir.cesitli yorelerde farklı biçimleriyle gozlerimiz gorebilir.Her yorede uygulanan bir Türk adetidir..
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Vuslat Yolcusu

  • Ziyaretçi
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #6 : 03 Ekim 2005, 02:18:26 »
bir arkadasimiz adap kitabinda (osmanli yayin evi)yazarini hatirlamiyordu,osmanli zamaninda kusagin olup fakat kirmizi olmayip baska bir renk mesela altin renginde oldugu yazili,ve cogu hoca arkadaslarimizdan zamaninda kefera, memleketlere ugradiginda kendisine takdim edilen kizlari kirmizi kusak ile süsslerlermis.kirmizi kusak ordan kalma diye bi söylenti var.aslina bakacak olursak ince bir mevzu.lütfen sorulan sorunun haricine gitmeyin.mum hakkinda bir bilgi alamadim ama yinede Allah razi olsun  :?

Çevrimdışı Henna

  • okur
  • *
  • İleti: 69
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #7 : 04 Ekim 2005, 17:16:08 »
Peki arkadaslar yeni dogan bebegin ve annesinin 40 boyunca disariya cikarilmamasina ne diyorsunuz?

Dinimizde boyle bir sey oldugunu duymadim hic ancak ulkemizde anne ve bebek 40 gun boyunca disariya cikarilmaz (saniyorum lohusalikla ilgisi olabilir ya da diger bir dusunceye gore hristiyanlar bebekerini 40 gunluk olunca vaftiz ettirdikleri icin ordan etkilenilmis olabilir) 40. gun ya da sonrasinda konu komsuya gidilerek bebek gezdirilir ve misafirlige gidilen yerlerden de yumurta gibi hediyeler alinarak geri donulur..

Bu da bid'at midir?

Vuslat Yolcusu

  • Ziyaretçi
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #8 : 05 Ekim 2005, 18:22:39 »
Alıntı

Nurul izah da da bu hususa dikkat ederek niyet bahsinde kalbi ve dille yapılan niyeti birlestirmenin onemi uzerind duruyor...

 :x

Çevrimdışı Mstfx67

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 354
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #9 : 10 Ekim 2005, 01:40:39 »
güzel   sözleriniz  icin Allah razi olsun
BA$KASININ AYIBINI SÖYLEMEYi DÜSÜNDÜGÜN ZAMAN NEFSININ AYIBINI hATIRLA!!!

Çevrimdışı muallim

  • yazar
  • ****
  • İleti: 758
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #10 : 01 Kasım 2005, 15:19:33 »
önemli bir mevzuda guzel bilgiler bulunduran bir yazıyı paylasmıssınız...ellerinize saglık... :x
"Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete eresiniz."
[Hucurat Suresi 10]

Ebu Huzeyfe

  • Ziyaretçi
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #11 : 12 Kasım 2005, 11:36:43 »
Mesela Kandiller bid'at olabilir mi? Sonradan çıktıkları malum. Mesela Peygamberimizin Mevlid Kandilini veya Beraat Kandilini kutladığı çok komik bir iddia olur sanırım.  :(

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #12 : 12 Kasım 2005, 12:51:14 »
Ebu Huzeyfe aş artık bunları.Yıllarca forumlarda aynı şeyleri yazmaktan ve cevapları almaktan sıkılmadın mı?
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."

Ebu Huzeyfe

  • Ziyaretçi
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #13 : 12 Kasım 2005, 12:58:36 »
Hadi öyle olsun. Aştım gitti!..  :lol:

Kabirlere çaput bağlamaya ne dersiniz?

Çevrimdışı Miftahulkuluub

  • Administrator
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 1959
    • http://www.sadakat.net
Sünnet-Bid'at ve Hurafeler
« Yanıtla #14 : 12 Kasım 2005, 13:08:04 »
Onların hurafe olduğunda şüphemin ve nin olmadığını sanmıştım.
İncemeseleler    Sadakat.Net    İns SadakatForum  Sevadı Azam


" Derviş isen kardeş takvaya çalış.."