Gönderen Konu: Tâbirlerimiz  (Okunma sayısı 52832 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

mazhar

  • Ziyaretçi
Adamakla mal tükenmez !
« Yanıtla #30 : 10 Ekim 2012, 08:12:52 »

Adamak


Adamak kolay ödemek güçtür.
   Herhangi bir konuda söz vermek,vaatte bulunmak kolaydır. Önemli olan söylenenin yapılmasıdır. Bu belki de yüklü miktarda para ödememiz gereken bir iştir. Gercekleştiremiyeceğimiz işler hakkında sorumsuzca vaatler de bulunmamalıyız.

Adamakla mal tükenmez
Yardımsever görünmekle veya bol bol vaatte bulunmakla fedakarlık etmiş sayılmayız. Böyle görünüp de hiç bir şey vermeyen insanlar vardır.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ağaç yaş iken eğilir.
« Yanıtla #31 : 04 Kasım 2012, 09:36:06 »
Ağaç yaş iken eğilir.

 İnsanı küçük yaşta eğitmek,yeteneklerini geliştirmek,beceriler kazandırmak daha kolaydır. Yaşı ilerleyen insanlara yeni bir şey öğretmek,yeni gelişmeleri benimsetmek,onlara yön vermek zordur.

Ağaç
 İnsan tek başına birgüç oluşturamaz. Akrabalarıyla,dostlarıyla,arkadaşlarıyla birlikteyken daha etkili işler yapabilir.(bkz.)" bir elin nesi var. İki elin sesi var."

Ağaç meyvesi olunca başini aşşağı salar
  Bilgili ve erdemli insan hoşgörülü olur.Kimseye tepeden bakmaz,büyüklük taslamaz ağırbaşlıdır.

Ağaca balta vurmuşlar "sapı bedenimden" demiş.
 Bir kişiye en büyük kötülük,bazı iylik bilmez yakınlarından veya kendi evlatlarından gelir. Dostlarımıza ve bizi yetiştiren insanlara nankörlük etmemeliyiz.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ağacı kurt,insanı dert yer.
« Yanıtla #32 : 17 Kasım 2012, 08:00:03 »
Ağaca dayanma kurur(çürür), adama (insana)dayanma ölür.
    İnsan yapacağı bir işte öncelikle kendisine güvenmelidir. Başkalarından sağlanan destek sürekli ve yeterli olamaz,kendi gücümüze güvenmeliyiz. bkz  " Adama dayanma ölür Ağaca dayanma kurur".

   Ağacı kurt,İnsanı dert yer.
 Kurdun ağacı içten içe kemirip kurutması gibi,dert de insanı çökertir,yıpratır.Sıkıntılarımızın bizi yıpratacak boyutlara varmasına fırsat vermemeliyiz.

Ağacın kurdu içinde olur.
Toplumun içindeki sinsi güçler,gizlice çalışarak yıkıma sebeb olabilirler.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Tâbirlerimiz
« Yanıtla #33 : 02 Aralık 2012, 14:06:32 »
Ağaç Kökünden yıkılır.
Bir toplumun düzeni,ançak temel güçlerinin zayıflamasıyla veya ortadan kalkmasıyla yıkılır. Ayrıntı sayılacak önemsiz değişikliklerle düzen yıkılmaz.

Ağaçtan maşa olmaz

Her insan bir işi yetenekleri ölçüsünde başarabilir.Yeteneksiz, beceiksiz kişi önemli işleri gerçekleştiremez. İnsanlar, yeteneklerini aşan işleri yapmaları için zorlanmamalıdırlar.

Ağalık vermekle,yiğitlik vurmakla


Toplumda hatırı sayılır, sözü dinlenir bir adam olmak isteyen kişi yardımsever ve çömert olmalıdır. Yğit kişi de kavgada cesaret gösterebiliyorsa saygı uyandırır. Yiğitler bilerklerinin gücüyle kendilerini kabul ettirirler.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ağanın alnı terlemezse ırgatın burnu kanamaz.
« Yanıtla #34 : 21 Ocak 2013, 21:42:36 »
Ağanın alnı terlemezse ırgatın burnu kanamaz.
İşveren durumundaki kişi, çalışıp yorularak iyi bir örnek olamıyorsa, işçi var gücüyle çalışmaz.

Ağanın gözü,yiğidin sözü
Bir yerin yöneticisi iyi bir denetleyici ve iyi bir planlayıcıysa,yiğit de sözünde duran bir kimse ise  değer kazanır saygı uyandırır.

Ağanın malı çıkar,uşağın canı.
1- Patron mal sahibi olur ama bu arada işçi canı çıkacasına çalışmıştır.
2- Bir felaketi önlemek için patron malını,işçi canını ortaya koyar.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Tâbirlerimiz
« Yanıtla #35 : 11 Şubat 2013, 21:18:19 »
Ağır basan,yeğni kalkar.

Ölçülü arvranabilen,ağır başlı kişiye herkes saaaygı gösterir. Kendini bilmeyen,gelişi güzel davranan, her işe burnunu sokan insan ciddiye alınmaz; yaptığı işlere değer verilmez.

Ağır Kazan Geç Kaynar

1. Zeka yönünden yetersiz olanlar bir konuyu geç kavrarlar.
2. Ağırbaşlı, olgun insan kolayca öfkelenmez.
3. Tembel bir kişi işlini geç bitirir.

Ağı otur'ki bey(ağa,molla) desinler.

 Ağırbaşlı ol: Hoppalalık,şımarıklık etme'ki herkes sana değer verip saygı göstersin. Davranışlarımızda tutarlı olmalıyız.

mazhar

  • Ziyaretçi
''Mala-Davara Zararı Var Mı?'' Ne Demektir?
« Yanıtla #36 : 26 Şubat 2013, 08:43:46 »
''Mala-Davara Zararı Var Mı?'' Ne Demektir?
Yeni karşılaşılan veya hayata hiçbir etkisi olmayan değişiklikler için “Mala-davara zararı var mı?” diye sorarız. Anlamını ve hikâyesini bilmeyen edebiyatçılarla(!) karşılaşınca, bu deyimin anlamı ve hikâyesini (daha doğrusu “hikâyelerini”) yazmak şart oldu. Çünkü, bu deyimi kullandığınızda, hikâyesini, anlamını ve fonksiyonunu bilmeyen sözüm ona edebiyatçılar, hakaret edildiğini zannediyorlar.

İnternette şöyle bi dolaştım ve bu deyimin pek çok hikâyesinin olduğunu gördüm. Ben sadece “okunan ezanın ne olduğunu anlamayan” birinin cümlesi olarak biliyordum. Meğer sevgili muzip halkımız, duruma göre bu hikâyeyi ne kadar çoğaltmış!...

Benim ilk duyduğum hikâye şöyleydi:

Türklerin Müslüman olduğu ilk yıllarda, uzak dağ köylerinde yaşayan köylünün biri, şehre inmiş ve ilk defa minarede ezan okunduğunu duymuş. Bunun ne olduğunu sormuş. Anlatmışlar ama bizim köylü anlatılanları pek kavrayamamış. İşi-gücü hayvanları olan saf köylü, “Bunun mala-davara zararı var mı?” diye sormuş. Anlatanlar, “Yok” deyince; köylü “Okusun o zaman!...” demiş.

Görüldüğü gibi hikâye, bir köylü, kendisi için hayatın esası olan hayvanları açısından bakıyor meseleye. Yani onun için esas olan hayvanlarıdır. Hayvanlarına zarar vermeyecek bir şeyin olması veya olmaması onu pek ilgilendirmemekte; hayatına etkide bulunmayacak bir değişiklik, köylünün umurunda değildir.

Zaten bu deyim de, bir değişikliğin esasa hiç etkili olmaması durumunda, köylü saflığında bir eleştirisi olarak kullanılır.

İşte bu hikâye, özü korunmakla ve az çok birbirine benzemekle beraber, halkımız tarafından hayli çeşitlendirilmiştir.

İşte onlardan bazıları:

Moğol Komutanlı olanı


Moğol orduları bir İslâm beldesini işgal ederler. Minarede ezan okunduğunu duyan komutan, tercüman olarak kullandığı belde sakinine bunun ne olduğunu sorar. Tercüman, “Bu okunan azandır. Müslümanları namaza davettir.” der. Söylenenden pek bir şey anlamayan Moğol komutanı tercümana, “Bunun mala-davara zararı var mı? diye sorar. Tercüman, “Hayır hiçbir zararı yoktur.” diye cevap verir. Moğol komutan da “Bırakın; sabahtan akşama kadar okusun!...” diye adamlarına emir verir.

Komünistli Olanı

“Devrim şehirlerden mi başlamalı, kırlardan mı?” tartışmasının yapıldığı ve her kış gelecek olan Komünizmin beklendiği 1968-1970’ler.

Devrimi köylerden başlatma fraksiyonuna mensup ateşli bir genç, bir köye gider ve köy kahvesinde uzun uzun Komünizm’i ve devrimi anlatır. Zaten kendisinin de pek kavrayamadığı konuları, köylülere iyice anlatamaz. Söylenenleri hiç anlamayan köylüler, “Bunun mala-davara zararı var mı?” diye sorarlar. Genç, “Yok.” deyince, köylüler, “Gelsin o zaman!...” derler.

Politikacılı Olanı

Politikacıların köylere açıldığı yıllar...


Bir grup politikacı, propaganda yapmak için bir köy kahvesine varırlar. Köy kahvesinde oyun oynamakta olan muhtara, “Propaganda yapacağız. İzin verir misin?” diye sorarlar. Propagandanın ne demek olduğunu bilmeyen muhtar, “Ne yapacaksınız, ne yapacaksınız?...” diye sorar. Politikacılar, propagandanın ne olduğunu anlatırlar uzun uzun. Muhtar pek bir şey anlamaz ama “Bunun mala-davara zararı var mı?.” diye sorar. Politikacılar, “Yok.” deyince, “Yapın o dediğiniz şeyi o zaman.” der ve oyun oynamaya devam eder.

Çoban Seyfi’li Olanı

Devletin yeni yeni köylere cami yaptırdığı yıllar...


Ücra bir Anadolu köyüne devlet bir cami inşa eder. Açılış günü yaklaşınca, minareyi unuttukları anlaşılır. Köylüler Müftüye giderler. Müftü Efendi de, “Minaresiz cami mi olur?” der.

Köylüler köylerine gelirler ve minare yapmanın şart olduğunu söyler. Bazı köylüler buna itiraz ederler. Uzun uzun tartışırlar ve sonunda, yetişkin köylüler arasında oylama yapmaya karar verirler. Oylama yapılır fakat oylar eşit çıkar.

Köylüler gene uzun uzun tartışırlar. Bir sonuç alamazlar. Ne yapacaklarını kara kara düşünürken, içlerinden biri, dağlarda hayvan otlatmakta olduğu için Çoban Seyfi’nin oy kullanmadığını fark eder ve “Çoban Seyfi gelince ona soralım.” derler.

Olaydan habersiz bir şekilde, bir kaç gün sonra sürüyü köye indiren Çoban Seyfi’yi muhtar köy kahvesine çağırır ve köylülerin ortasında durumu anlatır. Hayata sadece hayvanları açısından bakan Çoban Seyfi, söylenenlerden bir şey anlamaz. Şapkasını düzeltir; saçını, sakalını kaşır. Biraz düşünür ve sonunda, “Bunun mala-davara zararı var mı?” diye sorar. Muhtar, “Yok.” deyince, “Olsun o zaman...” der.

Elektrikli Olanı

Gene uzak bir dağ köyü...


Kasabaya inen muhtar, akşam köy kahvesinde köy halkını toplar ve köylerine elektrik getirileceğini söyler. Yıllardan beri kasabaya inmemiş olduklarından, elektriğin ne olduğunu bilmeyen yaşlılar, elektriğin ne olduğunu anlayamazlar. Muhtar, artık gaz yağıyla aydınlanmayacaklarını, sokakların bile aydınlık olacağını uzun uzun anlatır. Yaşlılar hâlâ elektriğin ne olduğunu anlamamışlardır. İçlerinden biri, “Bunun mala-davara zararı var mı?” diye sorar. Muhtar, “Yok.” deyince, yaşlılar, “Gelsin o zaman...” derler.

***

Bizden anlatması...

Anlamayana değil davul-zurna, tam teşeküllü senfoni orkestrası bile az!...

İnsaniyyetin ilk şartı olan “gabâvetten tahâret”i bilmeyenler için babamın adı Hıdır, elimizden gelen budur.

Ne yapalım?.. Vermeyince Mâbud, neylesin Nâmık?... Hatta neylesin bütün atasözleri, neylesin Bağdatlı Rûhi, neylesin Ziyâ Paşa?...

***

Ben bunları yazarken, Süheylâ muzip muzip gülüyor ve “Yaz yazabildiğin kadar!... Nasıl olsa Haber vaktim’de, gazetedeki gibi karakter sınırlaması yok!...” diyor.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz.HaberVaktim.com

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Tâbirlerimiz
« Yanıtla #37 : 20 Haziran 2013, 19:26:50 »
Ağır yongayı yel(rüzgar) kaldırmaz.
Ağır başlı, olgun, kültürlü insan şu veya bu şekilde gelişen olaylardan  fazla etkilenmez.
Ağız Yer, yüz utanır.
Rüşvet almaya alışmış kişi, armağanı verenin isteklerini reddetmez. Hakkı ve ihtiyacı olmayan bir şeyi kabul eden  kişi zor durumda kalır.

Ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden (arkasından) belli olur.
Bir kişinin kusurları davranışlarıyla belli olur.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ağlamak
« Yanıtla #38 : 29 Ağustos 2013, 09:36:36 »
Ağlamakla yar ele girmez.
Çok sevdiğimiz, çok özlediğimiz bir şeyi sadece beklemekle elde edemeyiz. Ona kavuşmanın yollarını bulmaya çalışmalıyız.
Ağlama ölü için,  ağla deli(diri) için
Ölenin arkasından ağlamakla vakit geçirmemelidir. Önemli olan yaşam ve yaşamın değerlendirmesidir.
Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
İnsana hakkını kendiliğinden vermezler. Hak verilmez alınır. Sesini yükseltmeyen, hakkını aramayan kişi başkaları tarafından sömürlür.. Hakkımızı aramasını ve almasını bilmeliyiz, bu konuda gerekli tavrı ortaya koymakatan çekinmemeliyiz.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ağlarsa Anam Ağlar, Gerisi(kalanı) Yalan Ağlar
« Yanıtla #39 : 31 Ağustos 2013, 22:47:05 »
Ağlarsa Anam Ağlar, Gerisi(kalanı) Yalan Ağlar
    İnsanın üzüntülerini yürekten paylaşan kişi anasıdır. Dertlerimiz karşısında hiç kimse ana kadar içten yanmaz .Başkalarının üzüntüsü bu kadar içten ve derinden değildir. Analarımızın değerini bilmeliyiz.
Ağlatan Gülmez.
Başkasına kötülük eden,  ızdırap çektiren kimsenin kötülüğü yanına kar kalmaz. Kötülük yapan er ya da geç bunun cezasını görür.
Ağrı
Ağrılarda göz ağrısı, her kişinin öz ağrısı
Hekesin kendine özgü dertleri, kederleri, sorunları vardır ; ama insanın göz ağrısı kadar acı veren derdi kendi derdidir.
Ağrısız baş mezarda olur.
Dertsiz, sorunsuz, kedersiz bir yaşam düşünülemez. Yaşamak, çeşitli sıkıntılarla mücadele etmek etmektir.
Dertsiz kimseyi  ancak mezarda bulursunuz. İnsanın sıkıntıları, dertleri ancak ölünce biter.

mazhar

  • Ziyaretçi
Ahmak
« Yanıtla #40 : 02 Eylül 2013, 08:06:32 »
Ah alan onmaz
Başkalarına kötülük yapan, sıkıntı çektiren kişi, aldığı bedduanın etkisiyle huzurlu olamaz. Yaptıklarının karşılığını daha kötü bir şekilde öder.
Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Anlayışsız, kalın kafalı, yüzsüz insanlar kendilerine gösterilen ilgiyi istismar ederler. Ahmağa yüz verirseniz sizi sürekli oyalayacak veya rahatsız edecektir. Dilenciye bir şey vermeye söz verdiniz'mi artık dilinden kurtulamazsınız. " Hani bana şunu verecektin, bunu verecektin " diyerek başınızın etini yer.

mazhar

  • Ziyaretçi
İpten Almak (Tabirlerimiz)
« Yanıtla #41 : 29 Eylül 2013, 16:09:54 »
İpten Almak

 

    Halk arasında 'ipten adam almak' diye bir söz vardır; avukatlar için kullanılır. 'Çok başarılı bir avukat ipten adam alır' gibisinden. Yargıtay başkanı Osman Arslan'ın ağzından bu sözün nereden geldiğinin hikayesi :



 Bir tarihte varlıklı bir İngiliz, ağır bir suç işlemiş. O suçun cezası 'idam'.

Adam hemen ülkenin en ünlü avukatını tutmuş. Avukat demiş ki: - Merak etme... Ben seni kurtarırım.,

Mahkeme başlamış. Avukat savunmasını yapmış. Ve hakim kararını açıklamış. -İdam

Avukat , hapishaneye gitmiş, müvekkiliyle konuşmuş: -Merak etme, seni kurtarırım. -Nasıl? -Bu işin temyizi var...



Temyiz, idamı bozacak. Dava dosyası temyize gitmiş. Temyiz mahkemesinin kararı: -Mahkeme kararının onanmasına... İdam! Adam 'hani beni kurtaracaktın' diye avukatına çıkışmış.



 Avukat hala sakin: -Merak etme. Seni kurtarırım. Daha her şey bitmedi. Konu, Avam Kamarasına gelecek. Gerçekten, Avam Kamarası'na gelmiş. Konuşulmuş. Sonunda, parmaklar kalkmış: -İdam!... Adam sinirli mi sinirli.



Avukat da sakin mi sakin: -Merak etme. Seni kurtarırım. Lordlar Kamarası, idamı geri çevirir. Endişen olmasın. Lordlar Kamarası toplanmış. Olayı incelemiş. Kararını vermiş: -İdam!...



Adam elinden gelse avukatı bir kaşık suda boğacak. Ama avukat hiç oralı değil: -



Merak etme. Seni kurtarırım. Kraliçe onay vermeden, hiçbir idam cezası infaz edilmez. Kraliçe bu kararı bozar. Dosya kraliçe'nin önüne gelmiş. Kraliçe imzayı basmış: -İdam!...



 Londra'da bir meydanda idam sehpası kurulmuş. Hakim, savcı, avukat, güvenlik görevlileri, halk orada. Adamı idam sehpasına çıkarmışlar. Adamın avukata dönük bakışlarından alev fışkırıyormuş. Avukat ise adama 'sus' işareti yapmaktaymış; 'Merak etme, seni kurtarırım.' gibisinden. Ve cellat, yağlı ilmeği, adamın boynuna geçirmiş. Alttaki iskemleye de tekmeyi vurmuş.



Adam, ipte sallanmaya başlarken avukat yerinden fırlamış, cebinden bıçağı çıkarmış ve adamın boğazındaki ipi kesivermiş. Adam zar zor nefes alır bir halde yere yuvarlanmış. Hemen hakimler, savcılar koşup gelmişler: -Avukat... Sen naptın? Avukat, cebinden İngiliz Ceza Yasasını çıkarmış: - Yasada , müvekkilimin işlediği suçun cezası idam... Siz de onu idam ettiniz... Ama yasada 'idam edilerek öldürülür' diye bir hüküm yok... Bu durumda ceza infaz edilmiş sayılır. Bunun üzerine İngiltere'de bir hukuk tartışması başlamış. Kraliçe, avukatın bu becerisinden dolayı adamı affetmiş. Ve İngiliz Ceza Yasası'nın idamla ilgili maddesi yeniden düzenlenmiş. - 'İdama mahkum edilen kişi, asılmak suretiyle öldürülür.'olarak değiştirilmiş.

Alıntı.