Gönderen Konu: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler  (Okunma sayısı 65222 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

zaman_1453

  • Ziyaretçi
Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« : 31 Ekim 2005, 00:52:55 »

Çağdaşlaşma Yolunda
l930'lu yılların Türkiye’sinin Urla gibi bir Ege şehrinde dahi açlıktan insanların öldüğünü...
Ortalama bir memurun aylık maaşının 50 lira olduğu bu dönemde, çağdaşlaşma yolunda(!) 75 000 lira gibi büyük paralar ödeyerek heykel yaptırdığımızı (1)

Kendinizi Türklere Emanet Edin
16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hıristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:
"Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler" diyerek nasihat ettiğini …(2)

Talan Edilen Mirasımız
Şanlı Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazinin mübarek anası Hayme Hatunun Domaniç’teki türbesini ulu hakan Abdülhamid Han'ın, ecdadına hürmetinin ifadesi olarak büyük bir itina ile tamir ettirip pencerelerini atlas perdelerle kaplattırdığını ve zeminini de Hereke dokuması muhteşem bir halı ile, döşettiğini . . .
Daha sonraları iş başına gelen Halk Partisi döneminde ise o muhteşem halının türbeden gasp edilerek, partinin İnegöl ilçe yöneticilerinin kapılarına paspas yapıldığını ve atlas perdelerinin de kaymakamlık binasında kullanıldığını... (3)
             
               
Ecdadımızın Silinmez İzleri
1976 yılında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde, deniz suyunu tatlı suya çeviren bir tesisin açılışından sonra meslektaşları ile sohbete girişen dönemin Türkiye Büyükelçisi Necdet Özmen'in bir ara söze: "Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisidir" diye başlaması üzerine
Fransız Büyükelçisinin hayretler içinde kalarak:"No... Sör... Bu Suudi Arabistan'ın ilk tuzdan arıtma tesisi değildir. İlki Osmanlılar'ın 1800.lü yılların sonunda yaptığıdır" diyerek ecdadımızın eşsiz mirasından habersiz yaşayan elçimizi mahcup ettiğini ,,(4)

Bitmeyen Osmanlı Sevgisi
Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan halkın hala büyük bir hasretle "Osmanlı, Osmanlı " diye sayıkladığını ..
Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. "Madem ki İstanbul'a gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim canımı İstanbul'u görmeden . alması!" dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını…(5)

Ağaca Asılan Zekat Parası
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını
Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:
"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını..
Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını.... Biliyormuydunuz??

Çevrimdışı EFSuN

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 192
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #1 : 01 Aralık 2005, 19:00:56 »
Alıntı
Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın. günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığını
Bunun üzerine zekatının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:
"Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al" diye yazdığını..
Ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını.... Biliyormuydunuz??


Ecdad halimizi görse.. :cry:
Eskiden camilerin kapısında sadaka taşları varmış. Herkes gücü yettiğince sadakasını buraya bırakırmış. Ama hiç kimse bunu fırsat bilip almazmış.. Belki benden daha çok ihtiyacı olan vardır diye..
Yüzleri dost, özleri düşmandan usandım..
Hata değil, ettiğim isyandan utandım..

TuLİP

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #2 : 09 Şubat 2008, 16:10:29 »
Sultan II. Mehmed Han'ın İstanbulu fetih niyetini öğrenen Bizans imparatorunun, büyük bir korku ve telaşa kapılıp, buna mani olabilmke için elçiler gönderdiğini... Hz Fatih'in gelen elçilere yaptığı konuşmasında sonunu,

"Benim gücümün eriştiği yere, imparatrunuzun hayelleri bile yetişemez!" diyerek bağladığını
Biliyor muydunuz?

(21 mayıs 2001 fazilet takvimi)

Çevrimdışı turab

  • yazar
  • ****
  • İleti: 608
  • Kefâ bil-mevt vaizan
Tarihten Bir İbret Sayfası
« Yanıtla #3 : 29 Nisan 2008, 09:05:39 »
13 Ocak 1949 tarihli Son Posta gazetesinden ibret veren bir haber;

'İlçemize bağlı Kazmalı Köyünde oturan ve bu civarda Kazmalı Ahmet Efendi diye şöhret alan Bulgarsitan'ın Aydos göçmenlerinden-eski medrese müderrisi- yetmişlik bir zat geçenlerde Allah'ın rahmetine kavuşmuştur.

Gençliğinde talebesine yıllarca Arabi dersi okutan bu değerli zat,halkın okuyabileceği Türkçe kitaplarını,ölümünden önce tanıdıklarına hediye ettikten sonra,binlerce cilt Arapça kitaplarını-köy mezarlığında kendi eliyle kazdığı-derince çukura gömmüştür.
Hastalığında kendisini ziyarete gidenler,kitaplarını göremeyip sorduklarında 'artık onların dilinden anlayan kalmadı.Ölümümden sonra mirasçılarım onları bakkallara kilo ile satar.Tefsir ve hadise dair olan bu müdevvanatın bu suretle yad ellerde sürünmesine gönlüm razı olmadı.

Onun için onları -ayak altında olmayan- mezarlığa defnettim.Senelerce bana arkadaşlık eden bu kıymetli eserlere acımadım değil.Lakin onları büyük kütüphanelere götürecek param yoktu.Gözyaşları içinde onlara veda ettim'demiştir.

Fazilet Takvimi
« Son Düzenleme: 10 Eylül 2009, 18:44:39 Gönderen: mystic »
Allahım!Ahirete mani olan dünyadan,ölümün iyiliğine engel olan hayattan ve amelin hayrına mani olan emelden sana sığınırım

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #4 : 11 Mayıs 2008, 09:23:45 »
Bogaziçi'nde ilk Vapurlar

Şirketi hayriye, 1850 yılında beheri 3bin kuruştan 2 bin hisseli bir şirket olarak, boğaziçinde kayık devri kapanmış oldu. İngilterede Con Robert Vayt fabrikalarına  sipariş edilip ilk gelen 6 adet yandan çarklı vapurun adları şunlardı: Beşiktaş, Rumeli, Tophane, Tarabya, Göksu, Beylerbeyi. Güneş batıktan sonra vapur seferi yasaktı.

Târihî Hakîkatler-1 Çamlıca basım

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #5 : 11 Mayıs 2008, 09:28:07 »
Osmanlı tarihinde en kısa zaman sadrazamlık yapan vezir, Sultan Dördüncü Mehmed Han (1648-1687) devrinde, Zurnacı Mustafa Paşa olmuştur. Sadrazamlığı ancak 1 saat sürebildi.

Târihî Hakîkatler-1 Çamlıca basım

Çevrimdışı Tuğra

  • popüler yazar
  • ******
  • İleti: 6599
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #6 : 11 Mayıs 2008, 12:41:17 »
Süleymaniye camii'nin bir minaresi elmaslı minaredir.Bu muazzam camii yapılırken İran şahı,Kanuni Sultan Süleyman'a bir çekmece dolusu elmas gönderdi.Prası biterse satıp camii tamalansın diye.Koca Sultan Süleyman,İran elçisinin gözü önünde elmasları bu minarenin yapı taşları arasına harcın içine koydurttu.

Bir rivayete göre de ayak yolu üzerindeki harcın içine kattırdı.

Tarihi Hakikatler-1 Çamlıca Basım Yayın
〰〰〰〰🐠

Çevrimdışı Ber-ceste

  • yazar
  • ****
  • İleti: 551
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #7 : 12 Mayıs 2008, 21:06:33 »
Fatih Sultan Mehmed Han'ın hocası Akşemseddin Hz.'leri, hastalıkların sebeplerini araştıran hekimlerimizin başında gelmektedir. Hastalıklara sebep olan mikrobun varlığını dünyada ilk defa keşfeden odur. Ma-i Kibrit-i Şerif eserinde 33 hastalığa iyi gelen ilaçlardan bahsetmektedir.

Fatih Sultan Mehmed Han'ın kızı hasta olmuştu. Doktorlar tedaviden ümitlerini kesmişlerdi. Son çare olarak Akşemseddin Hz.'lerine müracat ettiler. Yaptığı ilaçtan Sultan'ın kızı şifa buldu. 1

1Enisi, Menakib-i Akşemseddin, Sül. Ktb. Hacı Mahmud Ks. nr. 4666

Târihî Hakîkatler-1 Çamlıca basım
Sükût etmek gibi alemde nadana cevab olmaz..

Çevrimdışı ruy-ı zemin

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1109
  • Seher vakti bereket vakti...
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #8 : 12 Mayıs 2008, 21:19:31 »
         Tanzimat devrinin ileri gelenlerinden Ali Paşa Hariciye nazırı bulunduğu sırada Hidiv İsmail Paşa kendisine altın kınlı ve sapı değerli taşlarla süslü bir kılıç hediye etmişti. Ancak Gümrük Emini Kani Paşa, gümrüğü ödenmeden bunun yurda sokulamayacağını bildirdi. Ali Paşa birkaçkez pusula yazıp kılıcın gümrüksüz girmesini istediyse de Kani paşa bu ısrarlara aldırış etmeden kararında devam etti. Ali Paşa'nın ısrarına karşı Kani Paşa:

       "Efendim, eşyanın gümrükten çıkarılmasından evvel gümrük vergisinin verilmesi icap ettiğine dair talimatı ve ücret tarifelerini ben değil siz hazırladınız... Şimdi de kendi hazırladığınız talimatı kendiniz bozmak istersiniz... Madem ki riayet edilmeyecekti, zahmet edip niye hazırladınız ve tatbikata koydunuz?"

        Kani Paşa'nın bu haklı itirazı üzerine ali paşa gümrük vergisini ödedi ve böylece kılıca sahip oldu.

Târihî Hakîkatler-1 Çamlıca basım
پاى مار      چشم مور      نان منلا      كس نديد

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #9 : 13 Mayıs 2008, 20:12:10 »
Haliç'te Defterdar Camii'ni Nazlı Mahmud efendi yaptırdı. Namlı bir hattat ve katip olan bu zât câminin minare külahı üzerine pirinçten bir hokka ve kalem koydurtmuştu. Kalemi düşmüş; fakat hokkası günümüze kadar gelmiştir.


Târihî Hakîkatler-1 Çamlıca basım

Çevrimdışı ruy-ı zemin

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1109
  • Seher vakti bereket vakti...
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #10 : 13 Mayıs 2008, 20:33:39 »


       Bir zamanlar büyük nüfuz kazanan meşhur Halet Efendi, Zalimliği ve insafsızlığı ile tanınmıştı. Bir ara şehirde tehlikeli dedikodular dolaşmaya başladı. Halet Efendi bunun çaresinin halka gözdağı vermek olduğunu ileri sürerek şöyle dedi.

        "Mesela Okçularbaşı'ndaki berberin başı kesilsin, herkese korku ve dehşet gelip dillerini tutarlar ve dedikodular kesilir!.

       Meclisinde hazır bulunanlardan biri:
         
         "Aman efendim, o benim berberimdir, diye itiraz edince Halet efendi soğukkanlılıkla şu cevabı verdi:
   
         "Canım, illede ona mahsus değil ya... O olmazsa öte baştaki berberin kafası kesilsin..."

        Halet Efendi, sonunda zalimlikleri neticesinde idam olunmuştur.
« Son Düzenleme: 15 Mayıs 2008, 13:09:41 Gönderen: Mahi »
پاى مار      چشم مور      نان منلا      كس نديد

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #11 : 15 Mayıs 2008, 13:08:09 »
Sultan İkinci Abdulhamid Han devrinde Haliç sandalcılarından Hasköylü Salih 15 defa deniz kazası geçirmişti. Bunlardan hepsinde ölümden güç de olsa kurtuşmuştu. Bir gün Eyüp'te kahvede su içerken boğuldu.


Târihî Hakîkatler-1 Çamlıca basım
« Son Düzenleme: 15 Mayıs 2008, 13:10:34 Gönderen: Mahi »

Çevrimdışı ruy-ı zemin

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1109
  • Seher vakti bereket vakti...
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #12 : 15 Mayıs 2008, 13:16:53 »
                                               MİSYONERLERİN GAYESİ
         Osmanlı Devletinin yıkılmasında misyonerlerin rolü çok büyüktür. Yıkılış devrinde, misyonerler, faaliyetlerini iki noktada toplamışlar:
          Devletin çeşitli bölgelerinde yaşayan Ermeni, Rum, Bulgar vs. gayr-i Müslim unsurların çocuklarını, açtıkları mekteplerde okutmuşlar ve onlara kendi milliyetçiliklerini aşılayarak, Osmanlı Devleti’ne karşı isyanlar hazırlamalarına sebep olmuşlardı. Bir taraftan memleket içindeki çeşitli unsurların aralarına tefrika ve nifak tohumları ekerken; öte yandan Avrupa ve Amerika kamuoyunu, Türkiye’nin aleyhine kışkırtıyor; kendi tahrikleriyle kopan isyanların bastırılmasını, “Türkler Hıristiyan ahaliyi kesiyor!” şeklinde propaganda vesilesi yaparak, batı âlemini aleyhimize karar almak üzere harekete getirmeye çalışıyorlardı. Bundan bir asır öncesine kadar, Türk nüfusunun ekseriyette bulunduğu Tuna vilayetimizde, sakin bir hayat süren Bulgarların isyan etmelerine ve Avrupa Devletlerinin yardımıyla muhtariyet ve bilahare istiklal kazanmalarına en fazla hizmet eden müessese, İstanbul’da Protestan misyonerleri tarafından işletilen Robert Koleji isimli mektepti. Tuna Türklüğünün mahvına, Müslüman Rumeli’nin elimizden çıkmasına ve oradaki Müslümanların barbarca katledilmesine,  geride kalanların ise hala zulmedilmesine, Bulgar yapılmak için zorlanmalarına, hep misyonerlerin ektikleri zehirli nifak tohumları sebep olmuştur.
         Osmanlı Devletine bağlı Arap memleketlerinde yaşayan Hıristiyan Azap azınlıklara da Beyrut’taki Katolik – Fransız ve Protestan –  Amerikan üniversitelerindeki misyonerler, Arap milliyetçiliği aşılayarak, Araplar arasında ayrılma ve parçalanma temayüllerini körüklemişlerdi. Yemen’de 1905’de ve daha sonra çıkan isyan hareketlerinde de mühim bir rol oynamışlardı.
          Misyonerler ilk hamle de Müslüman Türkleri doğrudan doğruya Hıristiyan yapamayacaklarını bildiklerinden, onların genç nesillerini dinsiz olarak yetiştirmek, bu durumdan doğan maneviyat buhranına çare Hıristiyanlığı takdim etmek istiyorlar. Misyonerlerin bu siyasetini şu tabirle açıklamak yerinde olur: “Ağaç, sapı kendi dallarından yapılan bir baltayla kesilir.” Onların nazarında ideal Türk münevveri, Tevfik Fikret’in oğlu Haluk’tur. Bilindiği üzere, babasının fikirleriyle yetişen ve tahsilin bir misyoner mektebinde yapan Haluk, dinini ve tabiiyetini değiştirerek bir Protestan papazı olmuş Amerika’ya yerleşerek milletini ve vatanını inkâr etmiştir.   

Tarihi Hakikatler – 1 Çamlıca Basım s. 67–68–69
پاى مار      چشم مور      نان منلا      كس نديد

Mahi

  • Ziyaretçi
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #13 : 16 Mayıs 2008, 11:56:37 »
Eskiden erkeğin yüzünde bıyığın da sakalın da ehemmiyeti büyüktü.Sakal yaşa başa göre bırakılırdı.Sakalı ağarmayan şeyhülislam olamazdı.
İlmiye sınıfına sakal kesmek yasaktı.
Sakalsız yalnızca 2 padişah vardı.Yavuz Sultan Selim han ile Sultan Mehmed Vahidüddin Han.
Şehzadeler padişah olana kadar sakal bırakamazlardı.Tahta geçince son bir sakal traşı olurlar ve bunu merasimle Bab-ı Ali’ye gönderirlerdi.

Sakalla ilgili deyimler de vardı:
- Ben bu sakalı değirmende ağartmadım.
-her gördüğün sakallıyı alim sanma.
-Bu iş kösenin sakalı bittiğinde olur.
-Sakalı ele verdik.
-Ak sakaldan yok sakala gelmek.
-Aşagı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
-Yalanım varsa şu sakalımı keserim.

Çocukluk çağına atlatmışsa da daha bıyık tüyleri belirmemiş erkek çocuklara " Şab-ı emred" denilirdi. " Şab" genç, "emred" ise tüysüz demektir. Bir erkek çocuğunun, yapısına göre 16-17 yaşlarında, kiminde daha erken bıyık tüylerinin belirmesi " bıyığın terlemesi" denirdi. Böyle olan gençler "terbıyık" diye anılırdı.

"Bıyığını eline almak" gerçekten erkekliğin alametlerindendir.

(Tarihi Hakikatler-1, Çamlıca Basım-Yayın)

Çevrimdışı ruy-ı zemin

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1109
  • Seher vakti bereket vakti...
Ynt: Târihten Hakîkatler ve İbretli Sahifeler
« Yanıtla #14 : 16 Mayıs 2008, 14:03:52 »
Osmanlı padişahlarının 2. Orhan Gazi, sefere gitmediği zamanlar, yaptırdığı imaretde, yoksullara yemeği bizzat kendi eliyle dağıtırdı.

(Tarihi Hakikatler-1, Çamlıca Basım-Yayın)
پاى مار      چشم مور      نان منلا      كس نديد