Gönderen Konu: Teröre karşı en iyi çözüm: (Ahali-i İslâmiyye)  (Okunma sayısı 2765 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Şecaatli

  • okur
  • *
  • İleti: 83
  • TEK DÂVÂM İSLAM'DIR.GERİSİ BAŞKASININ OLSUN.



Ahali-i İslâmiyye

Bölgede cirit atan ajanlar Osmanlı zamanında da faaliyetteydi ancak o zamanki ÇÖZÜM PLANI “yandaş”tan “akil” çıkarma çabası olmamıştı... İşte 118 yıl önceki reçete: “TÜRK, KÜRT, ARAP YOK, ‘İSLAM MİLLETİ VAR!”


Türkiye’nin bugün oluşturduğu “63 Akil Adama” karşılık 1895 yılında Güneydoğu’da 400 önde gelen isim toplanmıştı. Osmanlı’nın son döneminde Fransız İhtilâli’nin tetiklediği etnik milliyetçilik Güneydoğu’da da yeşertilmeye çalışılıyordu. Avrupa kaynaklı bu ayrıştırma faaliyetlerine ise, Doğu ve Güneydoğu’da yoğun faaliyet gösteren misyonerler eliyle bölgedeki etnik unsurlardan başta Ermenilerin taşkınlıklarına karşı, sonrasında da Osmanlı Halifesine ve ardından da Türk, Kürt, Arap diğer etnik kimlikleri ön plana çıkartıp, birbirine karşı kışkırtma çabalarına karşı Diyarbakır’da toplanan 400 Akil Adam “Ahali-i İslâm”(İslam Halkı) vurgusuyla cevap verdi.
1895 yılındaki tarihi deklerasyon en iyi çözüm


Araştırmacı Yazar Doğan Bekin, kendi arşivinden ilk defa Millî Gazete’ye açıkladığı belgelerle ilgili olarak, 1895 yılındaki tarihi deklarasyonun söz konusu yıllardaki olaylarda bütün Güneydoğu insanının gerçek hissiyatına tercüman olduğunu söyledi. Bekin, “Aradan 118 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu mektubun içeriği hâlâ geçerliliğini korumakta olduğunu görüyoruz. Bu mektupta Kürt, Türk, Arap, Çeçen, Türkmen, Zaza yerine “Ahali-i İslâmiyye” kelimesi dikkat çekicidir. O dönem bölgede, birçok misyoner faaliyeti vardı şimdiki gibi. Hem Türkleri, hem Ermenileri kışkırtıyorlardı. Çatışmaya ramak kalmıştı” dedi.


TÜRK-KÜRT-ARAP-ÇERKEZ YOK AHALİ-İ İSLAMİYYE VAR!

400 önde gelen insanın, Türk, Kürt, Arap, Çeçen, Çerkez, Türkmen yerine, İslâm kardeşliği çerçevesinde kendilerini “Ahali-i İslâmiyye” olarak ifade etmeleri dikkat çekiyor. Deklarasyonun bir diğer önemli özelliği ise bugünkünün aksine, devletin veya mevcut iktidarın oluşturduğu bir liste olmayıp, tamamen sivil, bölgedeki yönetici, âlim ve önde gelen isimlerin dışarıdan bir etkiyle değil, tamamıyla kendi akıl ve inisiyatifleriyle bir araya gelmesi ve çözümlerini sunmuş olmaları. Osmanlının listesinde, Diyarbakır’a bağlı Sancak Beyi, Mardin Mutasarrıfı (Valisi) Said Paşa, Osmanlı Meclis-i Mebusan Üyesi Pirinçzade Arif Bey, Ali Emiri, Faik Ali Ozansoy, Müftüzade Fazıl Talat (Ziya Gökalp’ın dayısı) ve İsmail Bey gibi bölgenin en önde gelen isimleri bulunuyor.


Terör, kan, çatışma, ayrışma ve geri kalmışlığa karşı barışı sağlamak için Türkiye’nin bugün oluşturduğu “63 Akil Adama” karşılık 1895 yılında Güneydoğu’da “400 Akil Adam” toplanmıştı. Osmanlı’nın son döneminde Fransız İhtilâli’nin tetiklediği etnik milliyetçilik Güneydoğu’da da yeşertilmeye çalışılıyordu. Avrupa kaynaklı bu ayrıştırma faaliyetlerine ise, Doğu ve Güneydoğu’da yoğun faaliyet gösteren misyonerler eliyle bölgedeki etnik unsurlardan başta Ermenilerin taşkınlıklarına karşı, sonrasında da Osmanlı Halifesine ve ardından da Türk, Kürt, Arap diğer etnik kimlikleri ön plana çıkartıp, birbirine karşı kışkırtma çabalarına karşı Diyarbakır’da toplanan 400 Akil Adam “Ahali-i İslam-İslam Halkı” vurgusuyla cevap verdi.


Şimdilerde Başbakan Erdoğan tarafından görevlendirilen 63 akil insan yerine, 118 yıl önce 1895 yılında, Diyarbakırlı şair ve yazar Süleyman Nazif tarafından kaleme alınan ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni temsilen 400 akil insanın imzasıyla “Birlik ve Beraberlik Deklarasyonu” yayımlandı.



DİYARBAKIR’DAN, SARAY’A BAĞLILIK TELGRAFI


Avrupa kaynaklı etnik kimlik oluşturma ve bölge halkının Osmanlı Halifesi Sultan Abdülhamid Han’a karşı bağlılığını kırma çabalarına karşı yukarıdaki isimlerin öncülüğünde bir komite oluşturuldu. Bu komitenin çalışmaları neticesinde, 400 akil insan bir araya gelerek “Her zerre-i Haki Ecdadımız” diye başlayan ortak deklarasyonu, hep birlikte Diyarbakır Postahanesine giderek “Diyarbakır Vilayeti Ahalisi tarafından Osmanlı Devleti Sultanı’na (Mabeyn’e) arz olunan telgrafın suretidir” diyerek 18-19 Teşrin-i Evvel (30-31 Ekim 1895) tarihinde telgraf çektiler.
400 akil adam tarafından Mabeyn’e gönderilen deklarasyonda şu çarpıcı ifadeler yer alıyor:


“Hükümet-i metbu’amızın taht-i aman ve himayesinde mutiane yaşadıkça taarruzdan masum tutulmak İslamiyetin kavaid-i adilesinden olup o kaideye şimdiye kadar riayet etmiş olduğumuz gibi halen ve istikbalen (gelecekte) dahi muhafazz-i ahkamına çalışacağımıza hissiyat-ı diniyemiz (dini hassasiyetimiz) kefalet eder.”


HİLAFETTEN AYRILMAKTANSA, AİLEMİZİ VE KENDİMİZİ FEDA ETMEYİ YEĞLERİZ!

Bir başka paragrafta ise günümüz sorununa parmak basar nitelikte çok çarpıcı şu ifadeler yer alıyor: “Bizi birbirimizden ayırmaya çalışan yabancıların maksadı en cesur ve fedakar tabası (halkı) olan bu havali (yöredeki) ahali-i İslamiyesiyle (İslam Halkı ile) Hilafet-i Kübra arasındaki rabıta-i mukaddeseyi kırmaktır. (Yabancıların amacı, bölgenin en cesur vatandaşları olan bölgedeki İslam Halkları ile Büyük Hilafet arasındaki mukaddes bağı kırmaktır). Biz buna tahammül edemeyiz. Aba (Büyükler) vü ecdadımız gibi hilafetin i’la-yi şan ü nüfusuna(Hilafetin yüce şan ve nüfuzuna) çalışmak ahas amalımızdır (ana gayemizdir). Bu yolda ölmek isteriz. Sükut etsek (sessiz kalsak) ecdadımızın lanetiyle ahlafımızın tayib-i muhikini da’vet edeceğimiz muhakkaktır. Dünyanın her tarafında bulunan 150 milyonu mütecaviz (şimdiki 2 milyar İslam alemi gibi) ehl-i iman enzar-i şefkat (şefkatle bakıp) ve ümidini bize atfetmiş bekliyor. Hayatımızı ve evlad-u ayalimizi (ailemizin bireylerini) vazifemiz yolunda feda etmekten çekinmeyeceğimize Cenab-ı Hak ile Resul-i Ekrem ve halife-i muhteremi “Her Zerre-i Haki Ecdadımız” ile başlayan telgrafının çarpıcı bazı cümleleri adeta 1895’i değil, bugünü yansıtır nitelikte.


YAVUZ SELİM’DEN BERİ 391 YIL, GÜNEYDOĞU OSMANLIYA YÜKSEK SADAKAT DUYDU


“Her zerre-i haki ecdadımızdan bir şehidin hun-ı hamiyetiyle müzeyyen(süslenmiş) olan vatanımızın (Her bir karışı ecdadımızdan bir şehidin tertemiz kanıyla süslenmiş vatanımızın...) dört beş yıldan beri ecnebi(yabancı) entrikalarına cevlengah(alet olan) eden Ermenilere karşı hükümet-i metbuamıza(bağlı olduğumuz hükümete) bir mesuliyet-i ma’neviye davet etmemek fikriyle göstermekte olduğumuz hilm-u tahammül (sabır gücü) düşmanlarımızı bile müteaccib (hayret içinde) edecek derecelere geldi. Diyarbakır Vilayeti ile eyalat-ı mücaviresinde (eyaleti çıvarında) sakin olan (ikamet eden) milyonlarca ahali-i İslammiye, (Müslümanlar) Devlet-i Aliye-i Osmaniyyenin (Osmanlı Devletinin) devri istilasında (hükmetmeye başladığı dönemde) izhar eylediği (ortaya koyduğu) kemal-i şan ü şevketi (mükemmel ün ve büyüklüğü) takdir ile 391 sene, mukaddem cennetmekân Sultan Selim Han-ı evvel hazretlerine (cennetmekân Sultan Selim Han I hazretlerine) tav’an (kendi isteğiyle) arz-ı dehalet (sığınma talebi) ve o tarihten şimdiye kadar devletin her türlü ahval (durum) ve hissiyatına iştirak ederek halis etmişlerdir. (ispata hazır olmuşlardır).”


Osmanlı Akillerinin Saray’a gönderdiği mektupta ayrıca, “Bu havalide(Bu yörede) bulunan İslamlara(Müslümanlara) bedhahan-i ecanibin(bedbaht yabancıların) birçok müftereyatta(iftiralarda) bulunduklarını biliriz. Fakat bu müftereyatın (iftiraların) mahiyetini (içeriğini) yarü ağyara (dost ve düşmana) gösterecek maddi ve manevi delillerimiz vardır” ifadelerine yer veriliyor.


DOĞAN BEKİN: 400 AKİL ADAMIN ÖNERİLERİ EN İYİ ÇÖZÜM

Araştırmacı Yazar Doğan Bekin, kendi arşivinden ilk defa Milli Gazete’ye açıkladığı belgelerle ilgili olarak, 1895 yılındaki tarihi deklarasyonun söz konusu yıllardaki olaylarda bütün Güneydoğu insanının gerçek hissiyatına tercüman olduğunu söyledi. “Aradan 118 yıl geçmiş olmasına rağmen, bu mektubun içeriği hala geçerliliğini korumakta olduğunu görüyoruz. Bu mektupta Kürt, Türk, Arap, Çeçen, Türkmen, Zaza yerine “Ahali-i İslamiyye” kelimesi dikkat çekicidir” diyen Bekin, “Anlaşılan o ki, Kürt sorununun çözümünde Süleyman Nazif’in kaleme aldığı mektuptan alınacak çok dersler olsa gerek” dedi. Bekin şunları söyledi: “O dönem bölgede, birçok misyoner faaliyeti vardı şimdiki gibi. Hem Türkleri, hem Ermenileri kışkırtıyorlardı. Çatışmaya ramak kalmıştı. Yurtdışından gelen İngiliz ve Fransız misyonerler kışkırtıyorlardı. Ama içeriden yeterince karşılık bulamıyorlardı. Bütün bu kışkırtma çabalarına alet olmak bir yana, 400 Akil Adamın Güneydoğu halkı adına ittifak ve birlik içinde olduklarını belirtmek için bu telgrafı Osmanlı Sultanı Abdülhamit Han’a gönderiyorlardı.”


Doğan Bekin, bugünkü 63 Akil insanın ortaya koyacağı çözüm yerine, 1895 yılında Süleyman Nafiz’in kaleme aldığı ve bölgedeki gerçek manada Türk, Kürt ,Arap, Çerkez, Türkmen kardeşliğini ortaya koyan 400 Akil insanın imzasıyla ortaya konan belgenin bugün bizim için en önemli çözüm niteliği taşıdığına dikkat çekti. Bekin, “Çünkü orada hiçbir etnisite ayrımı olmadan Ahali-i İslamiye birliği içerisindeki bir anlayış bugün de en iyi çözüm şeklidir. Ve gerçek milli çözüm de budur. Bu tarihi Birlik Beraberlik Deklarasyonunu, 118 yıl geçmiş olmasına rağmen hala geçerliliğini yitirmeden sürdüren en iyi çözüm olarak görmekteyiz”

AHMET YAVUZ
http://www.milligazete.com.tr
« Son Düzenleme: 09 Nisan 2013, 06:25:53 Gönderen: İsra »
Neden mi mutluyum?.Çünkü Allah var, sıkıntı yok!
Gerisi imtihanımdır.

Bir ayet:“Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız;
oysa o, hakkınızda hayırlıdır.Olur ki, siz bir şeyi seversiniz;ama o, sizin hakkınızda bir fenalıktır.
Allah bilir, siz bilmezsiniz. ” (BAKARA SURESİ-216)