FORUM AKTİVİTELERİMİZ > HAFTANIN MEVZUU ARŞİVİ

Tesettür [13 Ekim 2008]

(1/2) > >>

SadakatNet:


 
Hafta:    51


Mevzu: Tesettür


Araştırmalarınızı bekliyoruz..


(Araştırma yapmak demek bildiklerimizi aktarmak demek değil, bu mevzu hakkında elimizdeki mevcut kitaplardan iktibas yapmak demektir. Her üyemizden bir iktibas yapmasını istirham ediyoruz.)

Mahi:
"Mü'min kadınlara da söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar. Irzlarını korusunlar. Zinet (mahal) lerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısım müstesna. Başörtülerini yakalarının üstünü (kapayacak şekilde) koysunlar. Zinet (mahâl)lerini kendi kocalarından, yahut kendi babalarından, yahut kocalarının babalarından, yahut kendi oğullarından, yahut kocalarının oğullarından, yahut kendi biraderlerinden, yahut kendi biraderlerinin oğullarından, yahut kızkardeşlerinin oğullarından, yahut kendi kadınlarından, yahut kendi ellerindeki mem-lûkelerden, yahut erkeklikten yana ihtiyacı olmayan (yani erkeklikten kalmış bulunan) hizmetçilerden, yahut henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Hepiniz Allah'a teybe edin ey mü'minler. Ta ki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız."(Sûre-i Nûr, 31)

İzah ve Tefsir:
Âyet-i kerimede zinetlerin açılmaması emredilmektedir. Zinetten maksadın ne olduğu hususunda tefsir âlimlerinin geniş açıklamaları olmuştur. Biz, şu kadarını ifâde ile yetinelim: Zinet iki türlüdür: Biri, yaratılışta verilmiş olan zinettir. Bu da kadının yüzüdür. Zira yüz, zinetin aslıdır. İkincisi, kadının yaratılıştaki güzelliğini artırmak için, geyinip takındığı şeylerdir. (Tefsir-i Kurtubî, c.12, s.229)

Bunların bir kısmı açıkta bulunan zinet mahalli, diğeri içerde kalan zinet mahallidir. Küpe, yüzük, bilezik ve gerdanlık gibi.

Bir kısım ilim sahipleri, zinetlerin erkeklere gösterilmesinin yasaklığını kabul etmişlerdir. Zinetin gösterilmesi yasak olunca, bunların takıldığı mahalleri açmanın haramlığı daha önde gelir, demişlerdir.

Bazı ilim erbabı da "zinetten murad onların takılmış oldukları yerdir" görüşündedirler. Zira bu zinetler, pazarlarda alınıp satılmakta ve sarraf dükkanlarında teşhir olunmaktadır. Vitrinlerde teşhir edilen bu zinet eşyasına bakmak yasaklanmamıştır.

Zinet mahallerinin açılması haram kılınırken "Bunlardan görünen kısım müstesna" buyrulmak suretiyle bir istisna yapılmış ve yüz ile ellerin açılmasına, ihtiyaç ve zaruret bulunduğuiçin, dinen ruhsat verilmiştir. Kadının alış verişe ve daha başka hizmetlere muhtaç kaldığı olur. Bu ihtiyaç ise, ellerin ve yüzün açılmasını gerektirir. Böyle bir zaruret sebebiyle, kadınların yüz ve ellerinin açılması dinimizce yasaklanmamıştır.
Hz. Ali ve Abdullah bin Abbâs (r. anhümâ), âyet-i kerimede istisna edilen, "Bunlardan görünen kısım müstesna" tabiri ile yüz ve ellerin kastedildiğini ifâde etmişlerdir. Hanefî mezhebinin hükmü de bu esâsa dayanmaktadır. Yüzler, eller ve bir rivayete göre ayaklar, namazda ve bakma hususunda avret sayılmamıştır. Bu sebeple, bahsi geçen uzuvların açıkta kalması haram olmadığı gibi, mahrem olmayan kadınların el, yüz ve ayaklarına, şehvet bulunmaksızın bakmak yasaklanmış değildir.

Yalnız şu cihete işaret etmek isteriz. Bu ruhsat, şehvet bulunmaması şartına bağlanmıştır. Şayet şehevî bir hissin doğması muhakkak ise veya ihtimâl dâhilinde bulunuyorsa, bu takdirde el, ayak ve yüze bakmak da haram olur. "Gözler zina eder" hadis-i şerifi, tehlikenin şehvetle bakmaktan doğacağını açığa koymaktadır.

Unutulmamalıdır ki, verilen bu müsâde zaruret bulunduğu içindir. Kadınlarla karşılaşıldığı zaman el sıkışmak haramdır. Zira bunda bir zaruret ve dinî bakımdan bir mecburiyet yoktur. El sıkmak, bakmaktan daha fazla şehveti tahrik edicidir.

İmam Şafiî, içtihadında Hz. Âişe (r.a.)nın nokta-i nazarını esas almış; yüzden ancak bir tek gözün açıkta bulundurulabileceğini ifade etmiş ve zarureti bu mikdarla sınırlamıştır. Şafiî mezhebinin bu hükmü, erkeğin bakması halindedir. Namazda ve erkeğin bulunmadığı bir yerde yüz, avret sayılmamıştır. Hanefî mezhebinin görüşü, ruhsat; İmam Şâfiînin içtihadı ise azimettir.

Kadının avret sayılan uzuvları şunlardır: Tenasül uzvu ve etrafı, defi hacet mahalli ve etrafı, arka taraftaki kaba etleri, İki oyluğu, (dizler oyluklara dâhildir) Göbek ile kasığın arası, topuklar dâhil olmak üzere iki incik, sarkmış hâlde bulunan göğüsler, dirseklerle beraber iki pazu, dirsekten bileğe kadar olan kollar,gerdan, baş, saçlar, iki kulak, boyun, ellerin üzeri, (bunda îftUİt ve farklı görüşler bulunmaktadır.) omuzlar.
Sayılan bu uzuvların her biri ayrı bir uzuv kabul olunmaktadır. Bunlardan birinin dörtte biri, namaz içinde üç teşbih miktarı açılacak olsa namazın bozulacağı islâm âlimlerince açıkça ifâde edilmiş bulunmaktadır. (İbni Âbidîn, c.1, s.379-380)

Mahi:
Kadının tesettürü, önce, erkeğe ve kadına olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Kadına karşı olan tesettürü de iki kısımda mütâlea olunmaktadır:
a)  Gayr-i müslim kadına karşı tesettürü: Müslüman bir kadının, avret mahalli sayılan ve yukarıda belirtilen uzuvlarını, gayr-i müslim kadınların önünde açması helâl değildir. Zira Cenâb-ı Hak, Nûr sûresinin 31. âyet-i kerimesinde "Kendi kadınları" buyurmaktadır.

Bundan maksat, müslüman kadınlardır. Hz. Ömer (r.a) diyor "Allah'a ve âhiret gününe imân eden bir kadının, Allah'a şirk koşan bir kadının yanında baş örtüsünü açması helâl değildir."(Keşi'ül Ğumme, c.2, s.58)

İslâm'ın adalet incisi hâlife Hz. Ömer, Ebû Ubeyde bin Cerrâh'a yazdığı emirde şu talimatı vermiştir: "Bana (şöyle bir haber) ulaştı: Gayr-i müslim kadınlar, müslüman kadınlarla birlikte hamama gidiyorlarmış. Buna mâni ol ve aralarına perde çek. Zira soyunmuş bulunan müslüman bir kadının, gayr-i müslim bir kadın tarafından görülmesi caiz değildir." (Tefsir-i Kurtubî, c.12, s.233)

İbni Abbas (r.a.) demiştir ki: "Müslüman bir kadını, yahudi ve hıristiyan kadınların görmesi helâl değildir. (Müslüman kadınların mahremiyetini) kocalarına anlatmamaları için, (bu husus yasaklanmıştır. Hıristiyan bir kadının müslüman bir kadını öpmesinde kerahet vardır. Müslüman bir kadın, fahişe bir kadından erkekten sakındığı gibi sakınmalı ve onun yanında açılıp saçılmamalıdır. Çünkü onun güzellik ve özelliklerini erkeklere anlatır da yuva yıkımına sebep olur.

b) Müslüman bir kadının arkadaşlarına karşı olan tesettürü:
Müslüman bir kadının, kendisi gibi müslüman bulunan ve dostları arasında olan kadınlara karşı tesettürü, gayr-i müslim kadınlara karşı olacak tesettürden farklıdır. Bunların yanında avret sayılan kısım, göbekten dizkapağı altına kadar olan mahaldir. Bu mahalli, müslüman bir kadının yanında açması haramdır.

Mahi:
Kadının yabancı erkeklere karşı tesettürü:

Nur sûresinin 31. âyet-i kerimesinde müstesna tutulmuş erkeklerin dışında kalan yabancı erkeklerden biri ile müslüman bir kadının oturup kalkması haramdır. Ancak şahitlik gibi zaruri hâller ortaya çıkınca, zaruret mikdarınca, kadının erkeğe görünmesine dinimiz müsade etmiştir. Zaruretten fazla açılmanın haram olduğu da asla unutulmamalıdır.

Mü'min kadınların nikah düşecek erkekler ile otel, apartman, dershane, park, bahçe ve ziyafet meclisleri gibi yerlerde karışık bir hâlde oturup kalkmaları haramdır. Çünkü bunda zaruret yoktur.

Yabancı erkeklere karşı kadının tesettüründe dikkat edeceği hususları şöyle ifâde edebiliriz:Ahzab sûresinin 59. âyet-i kerimesi ile kadınların "elbiselerini üstlerine giymeleri" emredilmektedir. Kısa eteklik ile ve kolsuz, vücûda tıpatıp uydurulmuş bir elbise ile sokağa çıkmak, bahsi geçen âyetin hükmüne tamamen aykırıdır.

Nûr sûresinin 31. âyet-i celilesinde de kadınların baş örtülerini örtmeleri emredilmekte ve bu hususla alâkalı tesettür "yakalarının üstünü kapayacak şekilde" ifadesiyle kayıtlanmış bulunmaktadır.

Önce şu hususu hatırlatmak isteriz: Kadının giydiği elbise, vücut hatlarını belirtecek kadar dar olmayacaktır. Şehveti tahrik etmemesi için, altını göstermiyecek kalınlıkta ve vücut hatlarını, altında kalan uzvun şeklini belli etmeyecek kadar geniş olmalıdır. Bir de kadın, kendisine lâzım olan tesettürü erkek elbisesi giyerek yapmıyacaktır.

Giyindikleri hâlde altını gösteren elbiselerin sahipleri, Resûlüllah (s.a.v.)in diliyle, "giyinmiş çıplaklar" diye takbih olunmaktadır. Bu hususla ilgili hadis-i şerifi bilginize sunmak isterim:
Manâsı:"Ateş (cehennem) ehlinden iki sınıf vardır. Ben şu sırada onları (sizin aranızda) göremiyorum: Yanlarında sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunan bir topluluk ki, onlarla halkı döverler. Bir (diğeri) de giyinmiş çıplak, eğ-rileştiren (ve haktan) meyi eden bir takım kadınlardır ki, başları deve hörgüçleri gibidir. Bunlar, cennete giremezler ve oranın kokusunu (bile) bulamazlar. Halbuki cennetin kokusu, şu kadar, bu kadar mesafeden hissedilir."(et-Terğib vet-Terhib, c.3 s.95)

Açıklama:
Bu hadis-i şerif, Peygamber (s.a.v.) efendimizin mucizelerinden bulunan ve istikbalden haber veren bir hadis-i şeriftir. Zira, "Ben, şu sırada onları (sizin aranızda) göremiyorum" ifâdesi ile bu iki sınıfın ileride türeyeceğini haber vermiş olmaktadır.
Hadis-i şerifte ortaya çıkan ikinci bir mû'cize, iki sınıftan birinin halkı dövmek için, kullanacağı kamçının "Öküz kuyruğu" şeklinde olacağı, dikkat çekicidir. Gerek elastikiyette, gerekse can acıtmada bugünkü "Cop"lara işaret olunmuş gibidir.
Üçüncü bir husus da "Giyinmiş çıplaklar" ifâdesi ile tavsif olunan kadınların ifsat edici hallerinin, saç ve baş durumlarının bugünkü kadınların durumlarına mutabakat göstermesidir.

Bu hadis-i nebevîyi teyit eder mâhiyetteki diğer bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
Manâsı:"Başlarının üzerine deve hörgüçleri gibi çıkıntı (topuz) yapan (kadın)ları gördüğünüz vakit, onlar için hiçbir namazın kabul olunmayacağını kendilerine bildiriniz." (Feyz'ül-Kadir, c.1, s.361)

Açıklama:
Namaz, sahibini kötü işlerden ve akl-ı selime aykırı bulunan davranışlardan alıkor. Müslüman bir kadın, batılı hemcinslerinin sergilediği "İslenmeyi süslenme sanıp onları taklide kalkarsa İşlâmın istediği uyanıklıktan mahrum kalır.
Bu gibi davranış içinde bulunan müslüman kadınları uyarmak, diğer insanlar için dinî bir vazife olmaktadır.

Kadının tesettürde kullanacağı eşyanın nasıl olması gerektiğini açıklayan bir hadisi arz edeceğim:
Manâsı: "Alkame bin Ebi Alkame'den annesinin şöyle dediği rivayet olunmuştur: "(Ebû Bekir (r.a.)ın oğlu) Abdürrahman (r.a)ın kızı Hafsa, Peygamber (s.a.v.)in zevcesi ( ve gelen kadının hâlası) Hz. Âişe (r.a.)nm huzuruna girmişti. Hafsa'nın üzerinde ince bir baş örtüsü bulunuyordu. Âişe (r.a) onu alıp yırttı ve ona kalın (dokunuştu) bir baş örtüsü verdi." (Zürekâni, c.4, s.270
Manâsı: "Aişe (r.a)dan rivayet olunmuştur: Ebû Bekir (r.a.) in kızı Esma (r.a.), üzerinde ince elbiseler bulunduğu hâlde, Resûlüllah'ın huzuruna girmişti. Resûl-i Ekrem hemen yüzünü ondan başka bir tarafa çevirdi ve "Yâ Esma! Bir kadın hayız (görecek çağ)a ulaştığında şundan ve şundan başka (bir yerinin) görülmesi iyi olmaz" buyurarak, yüzüne ve iki eline işaret etti". (Ebû Dâvûd, c.4 s.62)

Açıklama: Bu hadis-i şerif bazı hakikatleri ortaya koymakta ve hükme bağlamaktadır. Şöyle ki:
a) Altını gösteren bir kumaşın, dinî bir kisve olmayacağı,
b) Böyle bir elbise giymiş bulunan bir kadını görecek erkeğin başını başka bir tarafa çevireceği,
c) Bir hususta görülecek hatanın, münasip bir yolla düzeltilmesi ve emr-i bil-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker vazifesinin yapılması gerektiği,
d) Ergenlik çağına ulaşmış kimsenin, emir ve yasaklara riâyetle mükellef bulunduğu,
e)  Kadının yüz ve ellerinden başka, her tarafının avret mahalli olduğu,
f)  Görülecek eksiklik, kimde olursa olsun, hatırlatmanın lâzım geldiği.

Kadının erkeğe karşı tesettürünü enine boyuna açıklayan diğer bir hadisi arzedeyim:
Manâsı:"(Mü'minlerin annesi) Ümmü Seleme (r.a.)dan rivayet olunmuştur: O ve Meymûne (r.a.) ResulüIIah (s.a.v.)in huzurunda bulunduğu sırada (Abdullah bin) Ümmi Mektûm çıkageldi. Resûl-i Ekrem'in huzuruna girdi. ResulüIIah (s.a.v.):- "Ondan örtününüz" buyurdu. Ben,- "Ey Allah'ın Resulü, o kör değil mi? (nasıl olsa) bizi göremez (ve tanıyamaz)" dedim. Resûl-i Ekrem:- "Siz de mi âmâsınız, siz onu görmüyor musunuz?" buyurdu. (Mişkât, c.2, s.934)

Açıklama:
Peygamber (s.a.v) efendimizin zevceleri, ümmetlerinin annesi mesabesinde tutulmuştur. Bu husus, Kur'ân-i Kerim'in sarih âyeti ile sabittir. (Sûre-i Ahzab, 6) Ana mevkiinde bulunan Resûl-i Ekrem'in zevceleri bile örtünmekle mükellef tutulmuşlardır.
Peygamber (s.a.v.) efendimizin hanımları, diğer kadınlardan üstün ve farklı bulunmaktadır. Bu sebeple onlara getirilen mükellefiyetler, diğer İslâm hanımlarından daha ileride ve ağır bulunmaktadır.

Resûlüllah efendimizin zevcelerinin başından örtü eksik olmazdı. Ancak, ashabtan biri geldiği zaman örtünün uçlarını toplayıp yüzlerini kaparlardı. GeJenin iki gözü görmez bir adam olması itibariyle azamî örtünme yoluna gitmemişler ve öğrenme maksadı ile onun "Kör" olup olmadığını sormuşlardı. Akıllara ve akıllılara ezelden ebede olan mes'elelerde ışık tutan efendimiz, "Sizler de mi âmâsınız, siz onu görmüyor musunuz?" buyurarak kadının karşısındaki erkeğe bakmasının doğru olmayacağı hikmeti açıklanmış olmaktadır.
Tabiinden bulunan İshâk, mü'm inlerin annesi Hz. Âişe (r.a)nın ziyaretine gelir ve huzura kabul olunurdu. Âişe (r.a) validemiz onu huzuruna almazdan önce kendini çeker çevirir, gözü gören bir erkekten tesettür edercesine kapanırdı. Bu durumu hisseden İshâk, bir gelişinde "Ben âmâ olduğum hâlde benden de tesettür ediyorsunuz, halbuki ben sizi göremiyorum" demişti. Hz. Âişe, "Evet, siz beni görmüyorsunuz, fakat ben sizi görüyorum" cevabını vermişti. (Asr-ı Saadet Tarihi, c.5, s.175)

İslâm'ın vaz ettiği ölçüler, bir zamanla Sınırlı değildir. Sebeplerin hususiyetleri nassın umûmileşmesine mani olmaz.
Manâsı:"Hangi kadın, kendi evinden başka bir yerde elbisesini soyunursa Aziz ve Celil olan Allah, onun (utanma) perdesini yırtar". (Feyz'ül-Kadir, c.3, s. 147)

Açıklama:
Kadının elbisesi, onun manevî hayâtının devamına hizmet eder. Allah'tan korkan bir kadın, evinden başka bir yerde soyunup çıplak bir hâlde ortaya çıkamaz. Utanmayı unutan kadın, hayâtını kaybetmiş gibidir. Allah, böyle hareket eden bir kadma ceza olarak onun utanma hissini yırtar. Bundan sonra o kadının "Utanma" diye bir mes'elesi kalmaz. Artık o açılırken değil, kapanırken utanır.

Mahi:
Kadının namazla ilgili tesettürü:

Resûlüllah (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:
Manâsı: "Allah, hayız gören (in yaşına gelmiş) kadının namazını, ancak baş örtüsü ile (kılması hâlinde) kabul eder". (Ebû Dâvûd, c.1, s.173)
Açıklama:
Kadının baş örtmesi hem namaz için, hem de diğer zamanlar için gerekli bulunmaktadır. Namazda başı açık olursa veya altını gösteren bir örtü bulunursa kılacağı namaz sahih değildir.

Kadının namazdaki tesettürü yüz, eller ve ayaklar hariç, vücudunun her tarafını ve hatta baştan aşağı sarkan saçlarını içine almaktadır. Avret olan uzuvlardan birinin dörtte birinin, namaz içinde üç teşbih okunacak kadar, meselâ bir rükû veya bir secde edâ edecek zaman müddetince, açılması namazın sahih ve makbul olmasına mânidir.

Avret sayılan uzuvlardan biri açık iken, bir rükün (namaz içindeki farzlardan biri) edâ edilecek olsa, namazın bozulacağında icmâ vardır. Şayet açılan uzvu hiç eğlenmeden örterse namazın caiz ve sahih olacağında fıkıh bilginlerinin ittifakı vardır.

Bir kadın, elbisesi olduğu hâlde onu giymese ve kimsenin bulunmadığı karanlık bir odada kendi başına çıplak hâlde namaz kılsa, fukahanın ittifakı ile namaz caiz ve geçerli sayılmaz.

Namaz içinde örtülmesi farz olan kadın vücudu bir bütün olarak mütalâa edilmemiştir. Vücut parçaları, yukarıda gösterildiği üzere, ayrı birer uzuv kabul edilmiştir. Belirtilen uzuvlardan birinin dörtte biri, bir rükû veya secde (üç teşbih okuma) müddeti kadar açık kalsa, namaz bozulur. Bunda takip edilecek ölçü, açılan uzvun kendisinin dörtte birini dikkate almaktır. Meselâ, açılan kulak ise onun dörtte biri; saç ise, onun baştan aşağı sarkan kısmının dörtte biridir.

Her kadın, namazda giyeceği elbisenin kol ve etek taraflarının normalden daha uzunca olmasına dikkat göstermelidir. Zira rükû ve secde hallerinde elbisede bir çekilme olacak ve uzuv açıkta kalacaktır. Elbisenin namaz içindeki durumunu dikkate almak gerekmektedir.                                                                                                                                                                     

Kadınla erkeğin bir arada ve başbaşa olmasının yasaklığı:
Kadının tesettüründen beklenen fayda, ona gelmesi muhtemel zararları önlemektir. Zira açılan ete sinek ve arı gibi haşerat üşüşür. Kadın da açılacak olursa kötü düşünceli erkeklerin el veya dil ile saldırısına maruz kalır. Yabancı bir erkekle, yani nikâh düşen bir adamla kadının başbaşa kalması, erkeğin tecâvüzünü kolaylaştırır ve ona menfi yönde cüret verir. Bu yönden gelecek zararı önlemek isteyen Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şu uyarıyı yapmıştır:
Manâsı:"(Yabancı) kadınların yanına girmekten sakının", Ensar'dan bir adam:- "Ey Allah'ın Resulü, (koca tarafından olan) erkek akraba hakkında ne (gibi bir mahzur) görmektesiniz? dedi. Resûl-i Ekrem:- "Bu kimse (ile kadının başbaşa kalması) ölüm (sebebi)dir" buyurdu./'(Buhârî, c.6, s.159)

Açıklama:
Birbiriyle nikâhlanmaları yasaklanmamış bir erkek ile kadının bir arada bulunmaları kesinlikle doğru değildir. Bu erkeğin, kadının kocası tarafından akraba olması ile hükümde bir farklılık yoktur. Erkeğin oğlan kardeşi, amcasının oğlu gibi yakınları, kadın için diğer yabancılardan farksızdır. "Kocamın akrabasıdır, bundan zarar gelmez" diye düşünen saf-dil kadınlar çıkabilir. Bu, hem kendi için hem de cemiyet namına büyük ızdıraplara yol açmaktadır. Nice yuvalar yıkılmış ve ne kadar kanlar dökülmüştür. Merak edenlerin gazete koleksiyonlarını gözden geçirmeleri, iddiamızın doğruluğunu isbat etmeye yetecektir.

Manâsı: "Bir erkek (yabancı) bir kadınla başbaşa kalmayagörsün, ille üçüncüleri şeytan olur." (Mişkât, c.2, s.932)

Bu noktada bizleri uyaran bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
Manâsı: "(Yanından kocası) kaybolmuş kadınların huzuruna girmeyiniz. Zira şeytan, (damar içinde) kanın akışı gibi, birinizin içinden akar (casına dolaşır)". Biz:- "Sizden de mi?" dedik. Resûl-i Ekrem:- "Benden de! Fakat, ona karşı Allah bana yardım etti de o müslüman oldu, ben (onun fitnesinden) selâmette kalıyorum." buyurdu. (et-Terğib vet-Terhib, c.2, s.301)

Kadının örtüsü, sedef canlısının kabuğu gibidir. Bu hayvanın kabuğunu alacak olursak ölümüne sebep oluruz. Kadının tesettürüne engel olursanız onu manen mahvetmiş olursunuz. Artık onun kişiliği gider, ortada bütün çirkinliği ile "dişiliği" kalır.

Cenâb-ı Hak, mü'min kadınları, tesettürle tezeyyün eden ve nefsânilikten sakınan İslâm hanımları camiasında yaşatsın. "Moda" kelimesinin cazibesine kapılıp da şahsiyetinden fedâkârlık cür'etinde bulunmaktan onları korusun.


(Sohbet ve Nasihatler Mehmet Emre)

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git
Seo4Smf 2.0 © SmfMod.Com | Smf Destek