Hayallerimiz Nasıl Olmalı?
İnsanoğlu bu dünyada sürekli hayal kurarak yaşamaktadır İslam dini insanoğlunun kurduğu bu hayallere de müdahale etmektedir Çünkü İslam dini insana öyle bir bakış sunmaktadır ki, bu bakış hayatının her alanını şekillendirmektedir Bu bakış açısı Kur’an-ı Kerîm’de Allah’ın boyası olarak ifadesini bulmaktadır
Bakara suresi 138 Ayette Cenâb-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Allâh'ın boyası (ile boyan) Allâh'ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Biz ancak O'na kulluk ederiz”
İşte bu ayette ifadesini bulan “Allah’ın boyası” nitelemesi Müslüman bireye hayatın her alanında bir bakış açısı sunmakta, bu birey hayatını ona göre tanzim etmektedir Hayatın en önemli boyutlarından birisi de insanların hayalleridir İnsanlar hayal kurabildikleri müddetçe yaşam enerjilerini sürekli canlı tutabilirler Allah’ın boyası ile boyanan Müslüman kişi, hayallerinde kısa mesafeli hesaplar içine girmeyecektir Hayallerini bu dünya ile sınırlı tutmak Müslüman açısından dar görüşlü bir ameliye olacaktır Sadece dünya ile, yani dünyevi arzularla sınırlanmış hayaller İslam’da emel şeklinde ifade edilmektedir İnsanoğlu fıtratı icabı hayal kurmak durumundadır Ancak kurulan bu hayaller, dünya denen bu imtihan alemini aşıp ötelere ulaşmadıkça kadük kalacaktır
İnsanoğlunun büyük bir zaafı da Allah (cc) tarafından kendisine verilen bu hayal kurma yetisini sadece bu dünyaya hasrederek, tabir caizse orman içerisinde sadece bir ağaca takılıp kalma ve ormanı o ağaçtan ibaret sanma gafletidir Kur’an-ı Kerîm’de böylesi bir gaflet içerisinde olanlar şu şekilde anlatılmaktadır: “Dediler ki: "Ne varsa dünyâ hayâtımızdır, başka bir şey yoktur Ölürüz, yaşarız Bizi zamandan başkası helâk etmiyor" Fakat onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur Onlar sadece zannediyorlar” (Casiye, 24)
Bu türlü bir yaklaşım Müslüman bir birey için söz konusu olamaz Ancak bizler de, bu mülahazalarla olmasa da, bazen dünyevi hayallerimizin dozunu kaçırıyoruz Peygamber Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) bu durumu ifade sadedince İbn Mesud’un naklettiği bir rivayette şöyle buyurmaktadır:
“İbnu Mes'ud (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Hz Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) birgün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: Şu çizgi insandır Şu onu saran kare çizgisi de eceldir Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de musibetlerdir Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değmese bile, diğer biri değer Bu da değmezse ecel oku değer (Buhârî, Rikak: 3; Tirmizî, Kıyamet: 23, (2456); İbnu Mace, Zühd: 27, (4231))
Bu rivayette Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) emel ve ecel münasebetini çok sade bir şekilde açıklamaktadır İnsanoğlu ecelinin geleceğini düşünmeden; dünyevi hayaller içine dalmışken, ansızın, bir sınav salonu mesabesinde olan dünya aleminde sınav süresinin bitmesi anl----- gelen ecel zili çalıp ebediyet alemine göç etmektedir Arkasında ise dünyalık heves, hayal ve planlarını yani emelini bırakmaktadır
Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) bu durumu Hz Enes’in (radıyAllahu anh) diliyle başka bir vesile ile şöyle anlatmaktadır:
“Hz Enes (radıyAllahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yere bir çizgi çizdi ve: "Bu insanı temsil eder" buyurdu Sonra bunun yanına ikinci bir çizgi daha çizerek: "Bu da ecelini temsil eder" buyurdu Ondan daha uzağa bir çizgi daha çizdikten sonra: "Bu da emeldir" dedi ve ilâve etti: "İşte insan daha böyle iken (yani emeline kavuşmadan) ona daha yakın olan (eceli) ansızın geliverir"( Buhârî, Rikak: 4; Tirmizî, Zühd: 25, (2335); İbnu Mâce, Zühd: 27, (4232))
Bizler de başımızı iki elimiz arasına alıp günlük meşgalelerden uzaklaşıp ne yapmakta olduğumuzu düşündüğümüzde, ecelimizi hesaba katmadan uzun vadeli bir takım dünyevi planlar içine girdiğimizi görmekteyiz Ev, araba, ev eşyası gibi dünyevi metaları almak için uzun uzun planlar yapmakta, iş yerimizdeki kariyerimizi yükseltmek için olmadık çabalar içine girmekteyiz Oysaki Efendimizin (aleyhissalâtu vesselâm) yukarıda ifade ettiği gibi, insan o kadar uzun planlar yapmaktadır ki, ömrü bu planları gerçekleştirmeye kifayet etmemektedir Bu dünyadan göç etmiş insanlarla yeniden konuşma imkânımız olsa, daha yapacak onlarca planlarının olduğunu ifade edeceklerdir Kâinatın Efendisi (aleyhissalâtu vesselâm) bizleri bu tür gaflet haline karşı uyarmaktadır Çünkü bu dünyayla sınırlı olan hayaller insanın dünyaya gönderiliş gayesine aykırıdır İnsanoğlu bu âleme kalıcı olarak değil, belli bir süre imtihan olmak için gelmiştir Peygamber efendimiz bu durumu garip veya yolcu olmakla açıklamaktadır Bu dünyayla sınırlı olan hayallerden kurtulmanın yolunu İbn Ömer’e anlatan Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“İbnu Ömer (radıyAllahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) omzumdan tuttu ve:
"Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu
İbnu Ömer (radıyAllahu anh) şöyle diyordu: "Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap"( Buhârî, Rikak: 2)
Tirmizî'nin rivayetinde, "yolcu gibi ol" sözünden sonra şu ziyade var: "Kendini kabir ehlinden added" (Tirmizî, Zühd: 25, (2334))
Efendimiz bizzat kendisi bu dünyada bir yolcu gibi yaşamıştır Onun yaşantısı incelendiğinde dünyevi zevklere daldığı, uzun dünyevi planlar içerisinde olduğu kesinlikle görülmemektedir Yemek yemesi, yatması, kalkması vs hayatının her aşaması bir yolcu edasında geçmiş ve bu dünyadan göçme anında “refik-i a’la” nidaları gökleri inletmiştir
Cenab-ı Hakk hayallerimizi bu dünyanın geçici hevesleriyle sınırlandırmaktan bizleri muhafaza eylesin! Bizleri ötelerin muştusunu elde etmek amacıyla hayal kuran kullarından eylesin! Amin…