Gönderen Konu: "Tüp'ten Çıkan CİN"  (Okunma sayısı 3106 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı duaekseni

  • aktif okur
  • **
  • İleti: 209
"Tüp'ten Çıkan CİN"
« : 19 Şubat 2007, 00:24:09 »

"Tüp'ten Çıkan CİN "
 
    İslam dini toplumun çekirdeği olan aileye büyük önem vererek koruma altına alır. Aile müessesesinin kuruluşunda taraflar olan kadın ve erkeğin tek bir candan yaratıldığına (Nisa 1)  ve aralarındaki cazibeye dikkat çekilir(Rum 21)
Cinsler arasında var edilen bu çekimin gayri meşru yoldan tatmin edilsin diye değil,asıl amacın aile ve yuva kurmak için verildiği net bir biçimde vurgulanır. (Bakara 187/ 223) Bu düşünceyle ve çizilen helal çerçevede yani nikâh akdiyle kurulan yuvaların  da huzur ve rahatlık mekânları olduğu hatırlatılır. (Nahl 80)
    Çocuklar, doğdukları aile ortamından kişiliklerini kazandıran özelliklerini edinirler.
    İslami ailede asıl hedef eşlerin yeryüzünün imarıyla görevli halifeleri yetiştirip, Allah'ın emrettiği doğrultuda nesillerin devamlılığını sağlamaktır.
    Rabbimiz verdiği önem sebebiyle Kitabullah'ında birçok ayetle bu müesseseyi oluşturan esasları hiçbir boşluk ve eksiklik bırakmadan düzenlemiştir.
    Mehir, evlenme, evlilik süresince birlikte yaşamaya dair izlenecek yol, eşlere yaklaşma, ilâ, boşanma, iddet, nafaka, emzirme, çocuk bakımı gibi tüm aşamaları ele alıp hükümlerle düzenlemektedir. Kısaca doğumdan ölüme kadar hayatın tüm evrelerinde Allah'a kulluk etmek.
    Tüm bu ahkâm ayetlerinden hemen sonra Rabbimiz sanki hiç alakasız bir konuya geçilmiş gibi namazla ilgili hükümleri zikretmektedir. Oysa nasıl ki namaz kulluğun en temel ibadetiyse aileye ilişkin hükümlerde en az namaz kadar önemli ve tüm hükümler hepsi bir arada yerine getirilerek Allah'a kulluk gerçekleşir. Kulluk hayatı bölünmez bir bütündür ve Allah'a itaat bu bütünleri kuşatır. Allah'ın razı olduğu hayatta bu bütünü kuşatan yaşamdır.
   Kur'an aile hayatını düzenlerken erkek eksenli bir hitap benimser (Bakara 223) Nasıl ki ürün elde etmek için kişi kendisine ait tapulu malı olan tarlaya tohum atıp, emek verip, koruyup gözetirse (qavvam) ,evliliğin ürünü, meyvesi olan neslin devamı   çocuklarına ve ailesine de aynı titizliği göstermekle yükümlü kılmıştır. Ancak bu yolla tatmin edilen nefisler ve sonucunda elde edilen ürünler Allah'ın rızası üzere bir ibadete dönüşür. Müjdeye mashar olanlarda işte bu aile efratlarıdır. (Bakara 223)
    Nikâh akdiyle oluşturulmuş evlilik kurumunda normal yollarla çocuk sahibi olamayanların (intertilite= kısırlık), tıbbın imkânları vesile kılınarak tedavi olup sonuç almaya yönelik gayretleri belli şartları ve son derece hassasiyeti gerektirir.
   Tüp bebek(kadın için) ya da mikroenjeksiyon (erkek için)yapılacak uygulamalarda evli çiftlerin kendi üreme hücrelerinin kullanılması İslami açıdan kesin şarttır.
    Son günlerde medyanın aile kurumunu, neslin, nesebin ifsadına yönelik yazılı ve görsel basın aracılığıyla tanınmış yüz(süz)leri evlilik dışı çocuk edinenlerin kararlarını cesur ve erdemli bir davranış olarak gündeme taşıması önemle üzerinde durulması gereken bir olgudur.
    Kısa süre önce L.K. isimli manken-dizi oyuncusunun ABD'deki bir sperm bankasından 25.000._  dolara  satın aldığı erkek üreme hücresi ile hamile kaldığı "malum medya" tarafından çağdaş ve modern kadının "özgür iradesinin" tezahürü olarak lanse edildi. İlgili bayan bu kararına gerekçe olarak yapmış olduğu evliliğinin ihanete uğramasıyla sona erdiğini, erkeklere güveni kalmadığı için bu durumun kendisini evlilik dışı çocuk edinmeye sevk ettiğini belirtiyor. ABD'deki kanunlar gereği üreme hücresinin kime ait olduğunun açıklanması kesinlikle yasak olduğu için, kimin üreme hücreleriyle hamile kaldığını bilmediğini, ancak fiziki olarak tercihini belirtip "ısmarlama" çocuk satın aldığı bilgisini veriyor. Çocuğunun 18 yaşına geldiğinde isterse müracaatıyla babasının kimliğini öğrenebileceğini açıklıyor.
   Yine bir başka ünlü yüz(süz) sinema-tiyatro oyuncusu 48 yaşındaki F.D de 24 yıllık evliliğinde normal yolla çocuk sahibi olamadığından dem vurup, Hollanda'dan sperm getirttiğini, yakın bir bayan arkadaşından da yumurta temin ettiğini, kendisinin taşıyıcı anne olacağını ve bu yolla çocuk sahibi olacağını açıklıyor. "Amacım sadece anne olmak, buda benim en doğal hakkım" şeklinde beyanat veriyor. Böylece tıbbi, etik ve dini kuralların hiçe sayılarak ihlal edilmesini alenen kamuoyuyla paylaşıp masummuş, normalmiş gibi gösteriyor.
    Her iki örnek olayda  ;"Kara üzümlere baka baka kararan üzümlerin çoğalmasına" örneklik teşkil edip toplumu gayri meşru yola teşvik ediyor.
    İslam dini eş seçiminde ilk sıraya inancı koyar. Allah'a inanmada birleşmeyen kalpler evlenseler bile onun sitemine göre yaşam süremezler. Yukarıdaki örnek olayları İslami açıdan ele alırsak elle tutulur hiçbir yönleri yoktur. Kendi iradeleriyle evlilik bağının olmadığı kimlikleri dahi bilinmeyen gayri meşru kişilere ait üreme hücreleri ile gayri ahlaki yollardan hülasa her yönüyle haram yollardan çocuk edinen   necis örnekler var ortada.
    Basında çıkan haberlerden münferit birkaç vakıa olmadığını öğreniyoruz. Görüşü alınan doktorların büyük çoğunluğu hastalıklı gen taşımadığı sürece bu yolla çocuk sahibi olmanın mubah olduğunu açıklamaktalar. Türkiye'de yasak olduğundan yurtdışından getirilen hücrelerle illegal olarak bu yöntemlerin uygulandığı bilgisini de vermekteler.
    Hatta inançlı (!) ailelerinde evlatlık almakla aynı olduğu gerekçesiyle erkeğin kusurunda amcanın, kadının kusurunda teyzenin (ya da yakın başka akrabaların) üreme hücreleriyle tüp bebek veya mikroenjeksiyon yöntemiyle çocuk sahibi olanların varlığı dillendirilmekte.
    Oysa İslam evlatlık almalarda bile çocuğun babalarının ismiyle çağrılmasını ister. Yani evlatlık alınan nesep itibariyle evlatlık alanın öz çocuğu olamaz. Anası ve babası bellidir. Hâlbuki taşıyıcı annelikte genetik yapı birbirine karıştığından akrabalık kavramı ortadan kalkmaktadır. Bu yolla kişi çocuğunun aynı anda hem annesi, hem teyzesi, (kadın kendi annesinden almışsa)aynı anda çocuğunun hem annesi hem kardeşi… vs olabiliyor. Yani iki ucu pis bir durum söz konusu. Kısaca "kimin eli kimin cebinde belli değil"
    Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir/sınavdır (Teğabün 15)  Elbette İslam tüm hastalıkların tedavisine izin verdiği gibi neslin devamı için aile kurumunu şart koşar ve bu tür hastalıklarda da helal yollardan tedaviye cevaz vermektedir. Ancak son derece dikkat edilmelidir. Çukurova Üniversitesinde 2003 yılında ortaya çıkan skandalda Prof. Dr.İ.K. 'nin hasta bakıcıların,kendisinin, temizlik görevlilerinin ve başka doktor ve hastane personelinin spermlerini hastalarına kullandığı gerçeği mahkemece karara bağlanmıştır.
    KKTC' deki bir tüp bebek merkezinin sahibi ve uygulayıcısı Dr.H.İ.T yılda 1000 kişiye uygulama yaptıklarını, hastalarının 700 kişisinin Türkiye'den olduğunu açıklamaktadır.  Aynı Doktor  Türkiye'de toplumsal baskıların aşılamadığını, oysa evlilik bağı olmaksızın uygulanan bu yöntemin böbrek naklinden bir farkının olmadığını, Türkiye'de var olan bu taassubu teessüfle karşıladığını söyleyebiliyor. Türkiye'den  donör (verici) kadınlardan para karşılığı yumurtalarının satın alındığını bu işi yapan bir bayan M.Ş. den öğreniyoruz. Yumurtasını satan ya da alan kadınlara hormon tedavisi uygulandığından sağlıklarıyla ilgili büyük risk altında olduklarıda işin ayrı bir boyutu.
   Kendisine yöneltilen; aynı sperm sahibinden döllenen çocukların ilerde evlilik riski sorulduğunda, hastalıklardan titizlikle arındırılıp, yeterli hijyen ve diğer tıbbı hassasiyetler gösterildiğinden hastalık taşımayacağını, her ne kadar kardeşte olsalar bir risk taşımayacağını söylemektedir.
   Taşıyıcı anne yöntemiyle bir başka kadına enjekte edilen embriyolarla çocuk sahibi olmanında son yıllarda artış gösterdiği bilgisini veriyor. Baskınlık yumurtanın sahibinde olsada embriyoyu taşıdığından taşıyıcı anne ile gen alışverişinin devam ettiğini sonuçta  yumurtayı veren ve taşıyanın genlerinin karıştığı bugün ispatlanmış bilinen bir gerçek.
   Bu gün tıp sütanneden bile emzirdiği çocuğa bir miktar genetik transferin olduğunu ispatlamış durumda. Malumdur ki İslam sütkardeşle evlilikleri bile haram kılmıştır.
   Eskiden nesebin babadan devam ettiği sanılırken, tıpta bugün gelinen noktada biyolojik bulgular annenin daha hâkim unsur olduğunu ortaya koymaktadır. Her ne kadar 23 kromozom babadan,23 kromozom anneden gelerek birleşse de kromozom altı bir gen grubunun sadece anne yumurtasında bulunduğu tespit edilmiştir. Bu da anne rahminde gelişmekte olan ceninin gen alışverişinin devam ettiğinin göstergesidir. Sonuçta başka kadının yumurtası bile olsa taşıyıcı annenin genleriyle hamilelik müddetince birbirine karışmakta ve çocuk onunda genetik özelliklerini almaktadır.
    Tüm bu uygulamalar esnasında birde cinsiyet tercihi sebebiyle cinsler arası dengenin bozulması gerçeği var ki oda ayrı bir facia.
    Tüp bebek uygulaması esnasında elde edilen embriyolardan kullanılanlardan arta kalanlar ya itlaf ediliyor yada kök hücre çalışmalarında kullanılmak üzere ayrılıyor. Tedavi amaçlı kullanılan kök hücreler embriyonik, tüm vücut hücrelerine dönüşme özelliği taşımaktadır.
    Uygulama, Genetik anne veya babası ve donör (verici) arasında miras açısından çözümsüzlük, karmaşıklık ve adaletsizlikleride beraberinde getirmektedir. Aynı toplum içinde kardeş, yarı kardeş, üvey kardeş gibi ihtimaller ortaya çıkabilecektir. Tıbbi hukuki, sosyal sorunlar içinden çıkılamaz hal alacağı aşikâr.
    Danimarka'da ki dünyanın en büyük sperm bankasından (Cryos) 35 ülkeye sperm ve yumurta hücresi ihraç edildiği, yasak olmasına rağmen Türkiye'den de taleplilerin olduğu bildirilmektedir. Sadece bu merkezden 1 milyonu aşkın çocuk doğduğu verileri göz önünde bulundurulduğunda  olayın ciddiyeti, boyutları ve vahameti son derece düşündürücüdür.
    İslam'ın şiddetle üzerinde durduğu nesep ve neslin sağlıklı devamında ifsat olacağı, aynı spermle döllenen çocukların evlenmeleri halinde genlerle taşınan hastalıkların artacağı kaçınılmaz tehlikeler olarak ayan beyan ortadadır.
    Çok önemli ve son günlerin en çarpıcı gündemi olan bu vakıaya, birkaç başlık altında kısaca değinip, tehlikenin boyutlarına dikkatleri çekmeye çalıştım.
.    Rasulullah (sav) Efendimizin ifadesiyle ;"Her çocuk (İslam) fıtrat(ı) üzere doğar. Sonradan anne babası onu Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, müşrik yapar "(Buhari, Müslim)
     Fıtrat: Ruh temizliği, Hakkı benimsemeye yatkınlık, Yaratıcı'sını bilip tanıyacak idrak edecek hal ve kabiliyet üzere yaratılıştır.
     Başlığa bakıp ta hiçbir suçu günahı olmayan, hatta günah kurbanı olan "Tüp Çocukları" horladığım sanılmasın.
    Gayem; çocuğu suçlamak değil, toplum tarafından horlanacak, suçlanacak, tecrit edilecek masumlara "Tüpten Çıkan CİN" bakışına sebep olan, şeytanın hizbi  ana babaların, şeytana parmak ısırtacak sapmalarına vurgudur.
    Bu tür kimselerin, ahrette o " dehşetten çocukların bile saçlarının ağaracağı" , ölümün bile öldüğü din günündeyse "Cin çarpmış gibi " yerlerinden çekirgeler misali koşup gelecekleri de işin esas korkunç boyutu.
 
(duaekseni)

www.satirbasi.com