Gönderen Konu: Uhut savaşı  (Okunma sayısı 7608 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Uhut savaşı
« : 12 Eylül 2012, 00:28:29 »

HİCRETİN ÜÇÜNÇÜ YILI (624-625 M.)

UHUD SAVAŞI (11 Şevval 3 H./27 Mart 625 M.)

“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer inanmışsanız üstün gelecek sizsiniz. (Âli İmrân Sûresi, 139)

a) Savaşın Sebebi
Bedir Savaşında Mekke müşriklerinden 70 kişi ölmüştü. Bunlar arasında Ebû Cehil, Ukbe, Utbe, Şeybe, Ümeyye, Âs b. Hişâm gibi Kureyş’in önde gelen simâları vardı. Bu yüzden Mekkeliler Bedir yenilgisini unutamıyorlar, intikam ateşiyle yanıyorlardı.
Bedir’de,babalarını, kardeşlerini, oğullarını ve diğer yakınlarını kaybedenler. Mekke reisi Ebû Süfyân’a başvurdular. Dârun’Nedve’de toplanarak, Şam kervanının kazancı ile bir ordu toplayıp Medine’yi basmağa ve Müslümanlardan öç almağa karar verdiler.(191)

Mekke dışındaki müşrik Arap kabîlelerine, şâirler, hatipler gönderdiler. Bunlar, Bedir’de öldürülenler için, şiirler, mersiyeler söyleyerek halkı heyecâna getirdiler. 50 bin altın olan kervan kazancının yarısı ile Mekke dışındaki müşrik kabilelerden 2000 asker topladılar. Mekke’den katılanlarla, 700′ü zırhlı, 200′ü atlı omak üzere, Ebû Süfyan’ın komutasında 3000 kişilik mükemmel bir ordu ile Medine üzerine yürüdüler. Orduda ayrıca 300 deve, şarab tulumları, şarkıcı ve rakkase kadınlar vardı. Bunlardan Başka, başta Ebû Süfyân’ın karısı Hind olmak üzere Kureyş ileri gelenlerinden 14 tane evli kadın da kocaları ile birlikte bulunuyorlardı.

b) Abbâs’ın Mektubu
Rasûlullah (s.a.s.)’in Mekke’deki amcası Abbâs, Bedir’de esir düştükten sonra Müslüman olmuş, fakat Müslümanlığını gizlemişti. Bedir’de çok zarar gördüğünü bahâne ederek, bu orduya katılmadı. Özel haberciyle bir mektup göndererek, durumdan Rasûlullah (s.a.s.)’i haberdar etti. Gönderilen keşif kolları da, Kureyş ordusunun Medine’ye yaklaştığını haber verdiler.

Vahiy gelmeyen konularda, karâr vermeden önce Rasûlullah (s.a.s.) ashâbla istişâre ederdi. Muhâcirleri ve ensârı toplayarak:
Düşmanı Medine dışında mı karşılayalım, yoksa şehir içinde savunma tedbirleri mi alalım? diye istişârede bulundu.
Peygamber Efendimiz, bir gece önce rüyâsında, kılıcında bir gedik açıldığını,yanında bir sığırın boğazlandığını ve mübârek elini zırhı içinde muhâfaza ettiğini görmüştü. Kılıcında açılan gediği, ehli beytinden birinin şehid olması; sığırın boğazlanmasını, ashâbından bazılarının şehit düşmeleri; zırhı da Medine ile tâbir etmiş, bu yüzden Medine dışına çıkılmayarak, şehirde savunma yapılmasını uygun görmüştü.(192) Hz. Ebû Bekir, Sa’d b. Muâz gibi ashâbın büyükleriyle münâfıkların başı Übeyy oğlu Abdullah da bu görüşteydiler. Fakat ashâbın çoğunluğu, bilhassa Bedir savaşı’nda bulunamamış olan genç Müslümanlarla Hz. Hamza:
Biz böyle bir günü beklemekteydik, düşmanla Medine dışında savaşalım, diye isrâr ettiler.(193) Rasûlullah (s.a.s.) çoğunluğun arzusuna uyarak, birbiri üzerine iki zırh giyip, miğferini başına geçirerek hânei saâdetinden çıktı. Medine dışında savaşılmasını isteyenler, Peygamber Efendimizin arzusuna aykırı davranmakla hata ettiklerini anlayarak fikirlerinden caydılar. Fakat Rasûlullah (s.a.s.):

c) Peygamber Zırhını Giydikten Sonra
“Bir peygamber zırhını giydikten sonra, savaşmadan onu çıkarmaz.”(194) Eğer sabreder, görevinizi tam yaparsanız, Allah’ın yardımıyla zafer bizimdir, dedi. Kureyş ordusu, Medine’nin 5 km. kadar kuzeyindeki Uhud dağı eteklerinde karargâhını kurmuştu. Rasûlullah (s.a.s.) Abdullah b. Ümmi Mektûm’u Medine’de vekil bırakarak, 1000 kişilik kuvvetle, cuma namazından sonra Medine’den çıktı. O gün Uhud’a kadar ilerlemeyip geceyi “Şeyheyn” denilen yerde geçirdi. Sabahleyin şafakla beraber Uhud’a vardı, savaş için en elverişli yeri seçti.

Yolda Übeyy oğlu Abdullah, “Muhammed (s.a.s.) bizim gibi yaşlı ve tecrübelileri dinlemedi, çocukların sözüne uydu. Ben meydan savaşını uygun görmemiştim…” bahânesiyle, kendisine bağlı 300 münâfıkla, ordudan ayrıldı. Böylece Müslümanların sayısı 700′e düştü.

d) Rasûlullah (s.a.s.)’in Savaş Düzeni
Peygamber Efendimiz, ordusunun arkasını Uhud Dağı’na vererek Medine’ye karşı saf yaptı. Solundaki Ayneyn tepesi’ne “Cübeyr oğlu Abdullah” komutasında 50 okçu yerleştirdi.
Galip de gelsek mağlup da olsak, benden emir gelmedikçe yerinizden ayılmayacaksınız, Şu vâdiden, düşman atlıları arkamıza dolaşıp bizi kuşatabilirler. Oklarınızla onları buradan geçirmeyin, çünkü at, oku yeyince ilerleyemez, dedi.(195) Müslümanların karşısında savaş durumu alan müşrik ordusu, sayıca Müslümanların 4 katından daha fazlaydı. Üstelik bunlardan 700′ü zırhlı, 200′ü atlıydı. Müslümanların ise 100 zırhı ve sadece 2 atları vardı. Sağ koluna Ukâşe, sol koluna ise Ebû Mesleme memûr edilmişti. Rasûlullah (s.a.s.) ise ortada bulunuyordu.

Ebû Süfyân komutasındaki 3000 kişilik müşrik ordusunun sağ kanadına Velid oğlu Hâlid, sol kanadına Ebû Cehil’in oğlu İkrime, süvârilere Ümeyye oğlu Safvân, okçulara ise Rabîa oğlu Abdullah komuta ediyordu.
Kureyşli kadınlar, Bedir’de ölenler için mersiyeler okuyorlar, defler çalıp şarkılar söyleyerek askerler arasında dolaşıyorlar, onları savaşa teşvik ediyorlardı.

Savaş, o devrin âdeti üzerine mübâreze ile (meydanda teke tek çarpışma ile) başladı. Kureyş’in bayrağını taşıyan Abdüddâr oğullarından ortaya çıkan 9 kişi birer birer Müslümanlar tarafından öldürüldü.
Rasûlullah (s.a.s.) elindeki kılıcı göstererek:
Hakkını ödemek şartıyla bu kılıcı kim ister? diye sordu. Ensârdan Ebû Dücâne:
Bunun hakkı nedir, Ya RasûlAllah? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.):
Eğilip bükülünceye kadar düşmanla savaşmak, diye cevap verdi.
Ebû Dücâne bu şartla aldığı kılıçla düşman üzerine saldırdı, müşrik safları arasına girdi.(196) Hamza, Ali, sa’d b. Ebî Vakkâs, Ebû Dücâne gibi kahramanların hücûmlarıyla savaşın ilk anında 20′den fazla ölü veren Kureyş, bozguna uğramış, sağ ve sol kanat geri çekilmiş, def çalarak Kureyşlileri savaşa teşvik eden kadınlar, feryadlar kopararak yüksek tepelere kaçmışlardı. İman kuvveti karşısında sayı ve malzeme üstünlüğü işe yaramamış, müşrikler kaçmağa başlamışlardı.

e) Okçular Yerlerini terkedince
Böylece ilk safhada müslümanlar savaşı kazandılar. Fakat kaçan düşmanı sonuna kadar tâkib etmeden, savaş alanına dağılarak, ganimet (düşmandan kalan malları) toplamağa koyuldular. Ellerine geçen fırsatı yeterince değerlendiremediler. Ayneyn tepesinden durumu seyreden okçular da birbirlerine:
Burada ne bekliyoruz, savaş bitti, zafer kazanıldı, biz de gidip ganimet toplayalım, dediler.(197) Abdullah b. Cübeyr:
Arkadaşlar, Rasûlullah (s.a.s.)’in emrini unuttunuz mu? O’ndan emir almadıkca yerimizden ayrılmayacağız… diye ısrâr ettiyse de dinlemediler.(198) Abdullah’ın yanında sadece 8 okçu kaldı.

Düşmanın sağ kanat komutanı Hâlid b. Velîd, Rasûlullah (s.a.s.)’in okçularla koruduğu Ayneyn vâdîsinden geçerken Müslümanları arkadan kuşatmayı denemiş, okçular bu geçidi bekledikleri için başaramamıştı. Okçuların buradan ayrıldığını görünce, emrindeki süvârilerle hücûma geçti. Cübeyr oğlu Abdullah ile 8 sâdık arkadaşını şehit edip, ganimet toplamakla meşgul Müslüman ordusunu arkadan çevirdi. Müşrikler, geri dönüp yeniden hücûma geçtiler. Tepelere çekilen kadınlar da def çalarak aşağıya indiler. Müslümanlar, önden ve arkadan iki hücûmun arasında şaşırıp kaldılar. Savaşı kazanmışken kaybetmeğe başladılar. Birbirlerinden ayrılmış ve dağılmış bir durumda oldukları için, canlarını kurtarma sevdâsına düştüler. (199)


Çevrimdışı efsanef

  • araştırmacı
  • ***
  • İleti: 283
Ynt: Uhut savaşı
« Yanıtla #1 : 12 Eylül 2012, 00:29:28 »
f) Hz. Hamza’nın Şehid Düşmesi
Bedir Savaşı’nda babası Utbe, kardeşi Velîd ve amcası Şeybe’yi kaybetmiş olan Ebû Süfyân’ın karısı Hind, babasını öldüren Hamza’dan öç almak istiyordu. Hamza’nın karşısında kimse duramadığı için, Cübeyr b. Mut’im’in kölesi ve iyi bir nişancı (atıcı) olan Habeşli Vahşî’ye Hamza’yı öldürdüğü takdirde, büyük menfaatler vâdetmiş, efendisi Cübeyr de âzâd etmeğe söz vermişti.

Vahşî, Hamza’nın karşısına çıkmaya cesâret edemedi. Bir taşın arkasına gizlenip, Hamza’nın önünden geçmesini bekledi.Hamza ise savaş alanında durmadan sağa sola koşuyor, elinde kılıç önüne gelen müşrikleri tepeliyordu. O gün tam 8 müşrik öldürmüştü. Bunlardan Abdu’lUzza oğluSibah’ı öldürdüğü sırada, Vahşî’nin tam önünde bulunuyordu. Vahşî fırsatı kaçırmadı. Habeşlilerin çok iyi kullandığı harbesini (kısa mızrağını) gizlendiği yerden fırlattı; kahraman Hamza’yı kasığından vurarak şehit etti.(200) Hamza’nın ölümünü duyan Hind, koşarak geldi. Karnını yarıp, ciğerini çıkararak dişledi, fakat yutamadı. Vahşi’yi mükâfatlandırdı ve kölelikten kurtardı.

Savaşın en şiddetli anında Hz. Hamza’nın şehit düşmesi, Müslümanlar için büyük kayıp oldu. Esâsen, ansızın önden ve arkadan uğradıkları hücûm sebebiyle ne yapacaklarını şaşırmışlar, bir çok şehid vererek, şuraya buraya dağılmışlardı. Bir ara, Rasûlullah (s.a.s.)’in etrafında sâdece, ikisi muhâcirlerden, yedisi ensârdan olmak üzere 9 kişi kalmış, bunlar da birer birer şehid düşmüşlerdi.(201)

g) Rasûlullah (s.a.s.)’in Öldüğü Şâyiası
İbni Kamie elLeysi adlı bir müşrik, Hz.Peygamber (s.a.s.)’e benzeterek, İslâm ordusunun sancaktarı Mus’ab b. Umeyr’i şehit etmiş ve Muhammed (s.a.s.)’i öldürdüm, diye ilân etmişti.(202) Bu şâyia üzerine İslâm ordusunda panik başladı. Rasûlullah (s.a.s.):
Ey Allah’ın kulları, bana geliniz,etrafımda toplanınız, diye sesleniyor, fakat kimse O’nu duymuyordu.

Müslümanlar birbirinden habersiz üç fırka olmuşlardı.
l) Rasûlullah şehid olduysa, Allah bâkidir. O’nun yolunda biz de şehit oluruz, diyerek savaşa devâm edenler. Enes b. Nadr (Enes b. Mâlik’in amcası) bunlardandı.Yetmişten fazla yara aldıktan sonra şehid düşmüştür.
2) Rasûlullah (s.a.s.)’in etrâfını çevirip, vücûdlarıyla O’na siper olan, O’nu düşman saldırısına karşı koruyanlar. Bunlar “14″ kişi kadardı. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf, Talha, Zübeyr, Sa’d b. Ebî Vakkas, Ebû Dücâne bunlardandır.
3) Rasûlullah şehid olduktan sonra, burada durmanın manası yok, diyerek, savaş alanından ayrılanlar.(203) Bunlardan bir kısmı dağlara çekilmişler, bazıları ise Medine’ye dönmüşlerdi.

Müslümanların bu dağınık durumlarından yararlanan müşrikler, Rasûlullah (s.a.s.)’in yanına kadar sokuldular. Atılan bir taşla Peygamber Efendimizin dudağı yarıldı, dişi kırıldı ve İbni Kamie’nin kılıç darbesiyle yere yıkıldı. Zırhından kopan iki halka yanağına battığından yüzünden de yaralandı.(204)

Ashâbı kirâm, savaş alanında Rasûlullah (s.a.s.)’i bir türlü bulamıyordu. Halbuki, Rasûlullah(s.a.s.) bulunduğu yerden hiç ayrılmamıştı. Nihâyet Hz. Peygamber Efendimizi Ka’b b. Mâlik gördü ve:
Ey mü’minler, Rasûlullah (s.a.s.) burada, diye haykırdı. Ka’b'ın sesini duyan Müslümanlar, hemen Rasûlullah (s.a.s.)’in etrâfında toplanarak, müşriklerin saldırılarını durdurdular.(205)

h) Ebû Süfyân’la Hz.Ömer Arasında Geçen Muhâvere
Müşriklerin saldırıları yavaşlayınca, Peygamber Efendimiz etrâfında toplanmış olan Müslümanlarla Uhud Dağı tepelerinden birine çekildi. Müslümanların bir tepede toplandığını gören Ebû Süfyân da, onların karşısında başka bir tepeyi işgal etti. Ebû Süfyân, Peygamberimizin sağ olup olmadığını kesinlike öğrenemediğinden merak içindeydi. Bu sebeple yüksek sesle üç defa:
İçinizde Muhammed (s.a.s.) var mı? Ebû Bekir varmı? Ömer var mı? diye seslendi. Rasûlullah (s.a.s.) cevap verilmemesini emretmişti. Kimseden ses çıkmayınca, müşriklere dönerek:
“Görüyorsunuz, hepsi de ölmüş. Artık iş bitmiştir, diye söylendi. Hz. Ömer dayanamadı.
“Yalan söylüyorsun ey Allah düşmanı, sorduklarının hepsi sağ, hepside burada, diye cevap verdi. Ebû Süfyân:
Savaşta üstünlük nöbetledir, bugün biz Bedir’in öcünü aldık, üstünlük bizde… diye gururlandı. Ömer:
Bizden ölenler Cennet’de, sizinkiler ise Cehennem’de diye cevâp verdi.
Ya Ömer, Allah aşkına gerçeği söyle. Biz Muhammed (s.a.s.) ‘i öldürdük mü?
Rasûlullah (s.a.s.) sağ ve senin bu sözlerini de işitiyor.

Ya Ömer, ben senin sözlerine İbni Kamie’nin sözünden daha çok inanırım. Ölülerinize yapılan fenâlıkları ben emretmedim(206), fakat çirkin de görmedim. Gelecek yıl Bedir’de buluşalım, dedi. Hz. Ömer de:
“İnşAllah, diye cevap verdi.(207) Hz. Ömer’le Ebû Süfyân arasında yapılan bu konuşmadan sonra, müşrikler Uhud’dan ayrıldılar. Onlar, Hz. Muhammed (s.a.s.)’i öldürmek, Medine’yi basıp müslümanları imhâ etmek, müslümanlığı ortadan kaldırmak için Mekke’den gelmişlerdi. Fakat Allah kalblerine korku saldı. Üstünlük kendilerinde olduğu ve Rasûlullah (s.a.s.)’in de sağ bulunduğunu öğrendikleri halde, savaşa devam etmeğe cesâret edemediler. Tek bir esir bile alamadan, geri döndüler.

l) Uhud Savaşı’ndan Üç Safha
Uhud Savaşı’nda üç safha yaşandı:
İlk safhada Müslümanlar üstün geldiler, 20′den çok düşman öldürerek, müşrikleri bozguna uğrattılar.
İkinci safhada, kaçan müşrikleri kovalamayı bırakıp, kesin sonuç almadan ganimet toplamaya koyulmaları ve Rasûlullah (s.a.s.)’in yerlerinden ayrılmamalarını emrettiği okçu birliğinin görevlerini terketmeleri yüzünden, Müslümanlar 70 şehit vererek mağlup duruma düştüler.

Üçüncü safhada ise, dağılmış olan Müslümanlar, Rasûlullah (s.a.s.)’in etrâfında toplanıp, karşı hücûma geçerek, düşman hücûmunu durdurdular.

Müşriklerin Uhud’dan ayrılmasından sonra Rasûlullah (s.a.s.) şehitleri yıkanmadan, kanlı elbiseleriyle, ikişer üçer defnettirdi.(208) Cenâze namazlarını ise, bu târihten 8 sene sonra kıldı.(209)
(191) İbnü’lEsîr, 2/148149
(192) İbn Hişâm, 3/6667; İbnü’lEsîr, 2/150; Zâdü’lMeâd, 2/232
(193) İbn Hişâm, 3/67
(194) Zâdü’lMeâd, 2/231; İbnü’lEsîr, a.g.e., 2/150
(195) Bkz. el.Buhârî, 4/26 ve 5/29; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269); İbnü’lEsîr, a.g.e., 2/152
(196) Riyâzü’sSalihin Tercemesi, 1/128, (Hadis No: 91); İbnü’lEsîr, 2/152
(197) Bkz. Âli İmrân Sûresi, 152
(198) elBuhârî, 4/2627 ve 5/2930; Tecrid Tercemesi, 8/457460 (Hadis No: 1269)
(199) İbnü’lEsîr, a.g.e., 2/154
(200) elBuhârî, 5/36,37; Tecrid Tercemesi, 10/216221 (Hadis No: 1585); İbn Hişâm, 3/75
(201) Müslim, 3/1415, (Hadis No: 1789)
(202) İbnü’lEsîr, a.g.e., 2/155; İbn Hişâm, 3/77
(203) “Muhammed ancak bir peygamberdir. O’ndan önce de bir çok peygamberler gelip geçti. Şâyet o ölseydi veya öldürülseydi, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi dönecektiniz?…” (Âli İmran Sûresi, 144)
(204) elBuhârî, 5/35; Müslim, 3/ 1416 (Hadis No: 1790); İbn Hişâm, 3/84; İbnü’lEsîr, a.g.e., 2/154; Zâdü’lMeâd, 2/234
(205) İbnü’lEsîr, 2/157; İbn Hîşâm, 3/88; Zâdü’lMeâd, 2/235
(206) Kureyşli kadınlar savaş alanının tenhalığından yararlanarak, Bedir’de öldürülen yakınlarının öçlerini almak için şehitlerin kulak ve burunlarını kesmişler, karınlarını yararak ciğerlerini çıkarmışlardı.
(207) Bkz. elBuhârî, 4/26 ve 5/30; Tecrid Tercemesi, 8/457 (Hadis No: 1269) Zâdü’lMeâd, 2/236238
(208) İbnü’lEsîr, a.g.e., 2/162; Zâdü’lMeâd, 2/246
(209) elBuhârî, 2/94; Tecrid Tercemesi, 4/655 (Hadis No: 661)

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Uhut savaşı
« Yanıtla #2 : 12 Eylül 2012, 23:32:42 »
Bedir Gazvesi (624)

Islâm devletinin Medine'de kurulmasindan sonra müslümanlarla müsrikler arasinda meydana gelen ilk savas. Bu savasa, yapildigi kasabanin adiyla anilarak, Bedir Gazvesi denilmistir.

Bedir kasabasi Medine'nin 120 km. kadar güneybatisinda ve Kizil Deniz sahiline 20 km. uzakliktadir. Bedir, Mekke'den gelip Medine'den geçerek Suriye'ye kadar uzanan yol üzerinde olup, Mekke-Medine arasindaki konak yerlerinden biri idi. Bedir halki kasabalarina ugrayan ticaret kervanlarina verdikleri hizmetler karsiliginda elde ettikleri kazançlarla geçinirlerdi. Ayrica her yil Zilkade ayinda burada kurulan bir panayir kasaba halkina önemli gelir saglardi. Bedir kasabasinin Islâm savas tarihinde önemli bir mevkii vardir. Hz. Peygamber (s.a.s.) müsriklerle çarpismak üzere buraya üç defa gelmisti. Birincisine ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Savasa henüz izin verilmedigi dönemlerde Mekkeli müsrikler müslümanlara saldirilarina devam ediyorlardi. Fakat hicretin altinci ayindan sonra cihat izni verilince artik müslümanlar kendilerini ve Islâm devletini koruma imkâni bulmuslardi. Bir ara müsrikler o sirada henüz müslüman olmamis olan Kürz b. Câbir'in kumandasi altinda bir askerî birlik gönderip Medine'nin çevresine saldirtmislardi. Kürz ve yanindaki müsrikler Medine'nin güneyinde Cemmâ denilen yere gelip müslümanlarin sürülerine saldirmis ve yagmalamislardi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) Medine'de Zeyd b. Hârise'yi devlet baskanligina vekil tayin edip bir grup müslümanla Sefevan vadisine kadar ilerledi. Kürz ve adamlarini takip eden Hz. Peygamber, müsriklerin izlerine rastlamayip Medine'ye geri döndü. Bu gazveye ilk Bedir Gazvesi adi verilir. Peygamber, hicretin ikinci yilinda Rabîü'l-evvel (623 Eylül) ay'i baslarinda bu sefere çikmisti.

Müslümanlarin her seylerini Mekke'de birakip Medine'ye hicret etmeleri müsriklerin Islâm'a ve müslümanlara olan kinlerini dindirmemi sti. Hatta müslümanlarin Medine'de devletlerini kurup yerlesmeleri Mekkeliler'e çok agir gelmisti. Müs rikler Islâm'in bu ba sarisini hazmedemeyip mutlaka durdurmak için yollar aramaga basladilar. Hicretten önce Abdullah b. Übey b. Selül adindaki kabîle reisi Medine'de taç giyip kral olmak üzere idi. Fakat akrabalarinin ve destekçilerinin büyük bir kismi müslüman olup Hz. Peygamber (s.a.s.)'i sehirlerine davet edince, artik burada bir Arap devleti degil Islâm devleti kurulmustu. Bunu bir türlü içine sindiremeyen Abdullah b. Übey, etrafindaki bazi adamlariyla birlikte Islâm'a girdiklerini söylemislerse de asla içten iman etmemis, münafikliklarini sürdürmüslerdi. Bunu firsat bilen Mekkeli müsrikler eski dostlari olan Ibn Übey'e bir mektup yazarak söyle demislerdi: "Siz bizimkileri barindirdiniz. Ya siz Muhammed'i öldürür veya yurdunuzdan çikarirsiniz; yahut biz hepimiz toptan gelip üzerinize saldirir erkeklerinizi öldürür kadinlarinizi esir aliriz."

Hz. Peygamber ve arkadas larinin Medine'ye gelmeleriyle kralligi engellenen Abdullah b. Übey, etrafindaki münafiklarla Islâm'i içten yikmaga çalisiyordu . Onun gayesi gayet açik idi. Krallik isteyen bir adam Islâm devletinde ve Peygamber'in baskanliginda barinamazdi. Münafiklar, dünya ve dünya çikarlarinin pesine takilmis müsriklerle isbirligi yaparak, Islâm'in Medine'deki hâkimiyet ve devletini yikmaga ça lisiyordu.

Müslümanlar, müsriklerle münafiklarin kurduklari bu isbirligini haber aldilar. Mekkelilerin gönderdigi bu mektup onlarin ve Medine'deki münafiklarin gayelerini gayet açik bir sekilde ortaya koyuyordu.

O bakimdan, müslümanlar çok dikkatli idiler. Bu düsmanlardan gelebilecek saldiriya hazirdilar. Resulullah ilk tedbir olarak, Medine-i Münevvere çevresine küçük müfrezeler gönderdi. Bu müfrezeler, Kureys'in ticaret kervanina engel oluyor ve Medine çevresindeki kabîlelerle baris anlasmalari yapip, Medine-i Münevvere'nin güvenligini sagliyordu.

Hamza b. Abdülmuttalib, Ubeyde b. Hâris ve Sa'ad Ibn Ebi Vakkas (r. an.) gibi ileri gelen sahabiler, bu müfrezelerin ba sinda görev yapmislardi. Bunlar kan dökmemege dikkat ediyorlardi. Yalniz Abdullah b. Cahs (r.a.) müfrezesi Bedir'den önce düsmanla çarpisan ilk Islâm seriyyesidir. Bu hadisenin savasilmasi haram aylardan Recep ayinin son gecesinde olmasi, müsriklerin dedikodusuna sebep oldu. Bu olay üzerine, haram aylarda savasmak hakkinda aâyetler nazil oldu. Bu ayetlerde, müslümanlara, cihat izninin verilecegine dair müjdeler vardi. Ve hemen ardindan da savasa izin veren ayetler geldi.

"Kendileriyle savasilan (mü'min)lere izin verildi. Çünkü onlara zulmedilmistir. Ve Süphesiz Allah, onlara yardim etmege kadirdir. " (el-Hacc, 22/39).

"Ey inananlar, korunma tedbirleri alin; bölük bölük veya hep birlikte savasa gidin." (en-Nisâ, 4/71).

"(Yeryüzünde) hiçbir kötülük kalmayincaya ve din tamamen Allah'in oluncaya kadar onlarla savasin. Eger vazgeçerlerse muhakkak Allah, ne yaptiklarini görmektedir. " (el-Enfâl, 8/39)

Bu ayetler, müslümanlari, müsriklerden yillarca gördükleri iskencelere karsi intikam almaya tesvik ediyor; zalimlerden, Allah'in hâkimiyetini gasba yeltenmis müstekbirlerden bu hâkimiyetin alinarak Allah'a iade edilmesini ve hükmün Allah'a ait oldugunun onlara gösterilmesini istiyordu. Bunun için de müslümanlarin gerekli tedbirler alarak ve korunarak savasmalarini istiyordu. Bu ayetlerdeki istek elbette Cenâb-i Hakk'a aitti. Eger insanlara ve Resule ait olsaydi zaten onlar yillarca önce savasmak ve zulme isyan etmek istemislerdi. Ancak, zulme isyan Allah'in ölçülerine ve rizasina uygun yapilmali ve bir zulüm kaldirilirken yerine bas ka bir zulüm ikame edilmemeliydi. I ste Medine'deki Islâm toplumu bunu anliyordu. Müslümanlar iste bunun için müsriklerle savasmayi göze almislardi.

Mekkeli müsrikler defalarca müslümanlari tehdit edip, onlara Medine-i Münevvere yakinlarina kadar gönderdikleri çapulcu birlikleri eliyle zararlar veriyorlardi. Son zamanlarda Ebû Süfyân'in da ortakligiyla olusturulan bir kervan Suriye'den mallar getirecek ve bununla müslümanlara son ve kesin darbe indirilecekti. Bunu haber alan Resulullah (s.a.s.), durumu ashabiyla istisare etti. Bu kervanin Mekke'ye ulasmasina engel olunmasi karari alindi. Bu kararin uygulanmasi asamasina gelindiginde Ebu Süfyan durumdan haberdar oldu ve Damdam b. Amr el-Gifârî'yi Mekke'ye göndererek Kureys'ten yardim istedi.

Ebu Cehil bu firsati kaçirmak istemediginden Kâbe'ye kostu. Müsrikleri müslümanlara karsi savasa tesvik etti. Tellâllar çikararak Mekke sokaklarinda bagirtti. Eli silâh tutan herkes bu müsrik ve putperest orduya katildi. Hatta Resulullah'in müsrik olan amcasi Ebu Leheb, kendisi gidemeyecek kadar hasta oldugu için yerine ücretle bir kiralik asker gönderdi.

Resulullah hicretin ikinci yili Ramazan ayinin sekizinci günü Abdullah Ibn Ümmü Mektum'u Medine'de kalan yasli ve hastalara namaz kildirmak üzere görevlendirdi. Yahudilerin karisiklik çikarmasindan süphelendikleri için Ebu Lübabe'yi de Medine'de yönetimin basinda vekil birakti.

Müslüman ordusunun sayisi üçyüzbes kisi idi. Bunlarin seksenüçü Muhacirlerden, altmisbiri Evs'den, geri kalanlari da Hazrec kabilesinden idiler. Muhacirlerden yalnizca Osman b. Affân (r.a.), hanimi Resulullah'in kizi Rukiye agir hasta oldugu için Medine'de kalmisti. Kendisi de ayrica rahatsizdi.

Müslümanlarin yalniz üç atlari ve yetmis develeri vardi. Bineklerine sirayla binmek zorundaydilar. Zefiran denilen yere geldiklerinde, Mekkeli müsriklerin büyük bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduklarini ögrendiler. Biraz duraklayip tereddüt ettiler. Çünkü onlarin büyük hazirliklarla gelen Mekke ordusuna karsi koyacak kadar askerleri yoktu. Buna hazirlikli da degillerdi. Resulullah ashabiyla yeniden istisare etti. Kervanin pesine mi düsülmeliydi; yoksa müsrik ordusuna karsi mi durulmaliydi. Allah Resulu ve Muhâcirler ordunun karsisina çikilmasi taraftariydilar. Ensâr ise, Akabe beyatinda verdikleri sözle Medine' de Rasûlullah'i koruyacaklardi. Simdi ise Medine disinda idiler. Rasûlullah (s.a.s.) onlara reylerini sordu. Ensardan Sa'd b. Muaz söyle dedi:

"Ya Resulullah, biz sana inandik. Allah tarafindan getirdiklerinin hak oldugunu tasdik ettik. Artik siz ne dilerseniz emrediniz. Seni gönderen Allah hakki için artik denize girersen, seninle beraber biz de gireriz. Hiç birimiz geri kalmayiz. Biz düsmana karsi durmaktan çekinmeyiz. Muharebeden geri dönmeyiz. Sabrederiz ve sadakatten ayrilmayiz. Bizden memnun kalacagin isler nasip etmesini Allah' tan dilerim. Hemen Allah'in bereketini dileyerek istediginiz tarafa yürüyünüz."

Resulullah (s.a.s.), ashabinin bu birlik ve beraberligine çok sevindi. Allah'a hamd ile, müsriklerle karsilasmak üzere Bedir kuyulari mevkiine dogru yola koyuldu.

Ebu Süfyan, müslümanlarin Bedir'e gelmekte oldugunu ögrenince kervanin yönünü degistirdi. Deniz tarafindan Mekke'ye yollandi. Müslümanlar Bedir'e gelince, kervan çoktan uzaklasmisti.

Islâm ordusu, kumluk bir araziye konaklad i. Müsrikler ise Bedir kuyularini tutmuslardi. Gece yagan yagmur, hem araziyi pekistirdi, hem de müslümanlarin su ihtiyacini giderdi. Bu Allah Teâlâ'nin onlara bir yardimiydi.

Daha sonra, buralari çok iyi taniyan Habbâb b. Munzir'in teklifiyle ordunun karargâhi degistirilip Bedir köyünün en sonundaki kuyunun yararina geçildi. Resulullah (s.a.s.) elini kana bulamak istemediginden kendisine ordunun gerisinde bir çadir kuruldu. Çadirinin kapisinda Sad b. Muaz nöbet tutuyordu.

Mekkeli müsrikler zirhlar içinde idi. Sayilari bin kisiye yakindi. Bunun yüz kadari süvari yedi yüzü develi ve geri kalani piyade idi. Bu sayi Islâm ordusunun üç kati idi.

Ordular ibret alinacak bir dagilim sergiliyordu. Tarih hiç bir zaman bu derece anlamli bir savasa tanik olmamisti. Bir tarafta Müminlerin dostu Ebu Bekr (r.a.), diger tarafta müsrik saflarinda yer alan oglu Abdurrahman; bir tarafta müsrik ordusu komutani, Utbe b. Rabia, karsisinda oglu Huzeyfe bulunuyordu. Resulullah'in amcasi Abbas ile Hazreti Zeyneb'in esi ve Resulullah'in damadi Ebu'l As, müsriklerin arasindaydi. Akîl ise kardesi Hz. Ali'ye karsi müsrik ordusunda yer almaktaydi.

Bu sirada Ebû Süfyan'in kervaninin Mekke'ye ulastigi haberi geldi. Ebu Süfyan müsriklere bir haber göndererek, "Siz kervaninizi korumak için harekete geçtiniz. Artik savasmadan geri dönünüz" dedi. Ancak geri dönmek için arzulu olanlar olduysa da savasma karari alanlar çogunluktaydi. Ebû Cehil, "Müslümanlari öldürmeye bile lüzum yoktur. Ellerini baglayip onlari tekrar Mekke'ye götürecegiz ve böylece Islâm da bitecek" diyordu.

Bu ordu, Islâm'in tek ordusuydu. Eger bu ordu ezilecek ve silinecek olursa Allah'in hükmünü hâkim kilacak bir baska topluluk kalmayacakti. Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah'in, vadettigin yardimini bugün lutfet. Ya Rab, bu bir avuç mücahid yok olursa, bir muvahhidler bu gün telef olursa, yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak!" diye dua ve niyazlarina devam etti. Bu sirada da su mealdeki vahiy gelmisti:

"Bütün bu toplananlar (müsrikler) hezimete ugrayacak ve arkalarina dönüp kaçacaklardir. " (el-Kalem, 68/45).

Resulullah (s.a.s.) kan dökülmesini istemediginden Ömer b. el-Hattab'i elçi olarak müsriklere gönderdi. Onlar savas konusunda kararli olduklarindan Resulullah'in bu serefli elçisinin tekliflerini dinlemediler. Kur'an bir baska ayetiyle müminleri desteklemekte ve Mekkeli müsriklerin cezalandirilmasini talep etmektedir:

"Onlar, (insanlari, Rasülü ve mü'minleri) Mescid-i Haram'dan geri çevirdikleri ve onun velisi, bakicisi ve koruyucusu olmadiklari halde Allah onlara neden azap etmesin? Onun velileri sadece muttakîlerdir. Fakat çoklari bunu bilmez. " (el-Enfal, 8/34).

Bu harpten itibaren, Kur'an-i Kerîm'de, girisilen bütün savaslarda müslümanlarin yanibasinda çok sayida melegin savasa katildigindan bahsedilir. Ancak Bedir savasi ötekilerden bir farklilik gösterir.

"O zaman sen müminlere.' Rabbinizin size indirilmis üç bin melegi ile yardim etmesi, size yetmez mi?' diyordun , "Evet, sabreder, (Allah' dan) korkarsaniz, onlar hemen su dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz, size nisanli bes bin melek ile yardim eder", Allah, bunu size sirf müjde olsun ve kalpleriniz yatissin diye yapti.

Yardim, daima galip ve hikmet sahibi Allah katindadi r. " (Âli Imrân, 3/124-126).

17 Ramazan (13 Mart 624) Cuma günü sabahleyin her iki ordu Bedir kuyularina dogru ilerledi. Müslümanlar bu kuyularin basina kâfirlerden önce ulasmislardi. Müsriklerin tarafindaki kuyular tamamen kapatilip tutulduysa da Hz. Peygamber (s.a.s.) düsmanin kendi tarafindaki bir kuyudan su almalarina müsaade etmistir. Cahiliye adetlerine göre savasi iyice kizistirip heyecan dogurmak için gruplar öne adam çikararak birbirlerine meydan okurlardi. Müsrikler tarafindan Esved adindaki sahis ortaya çikip er istemis, buna karsi Hz. Hamza çikarak onu derhal öldürüvermisti. Bunun üzerine Kureys'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabîa, kardesi Seybe ve oglu Velid ortaya atildilar. Bunlarin karsisina Medineli gençlerden üç kisi çikinca, kim olduklarini sormus ve onlara: "Siz bizim dengimiz ve muhatabimiz degilsiniz, bizim kavmimiz ve kabilemizden adamlar çiksin" demislerdi.

Kureys kâfirlerinin bu istekleri üzerine Hz. Hamza, Hz. Ali ve Ubeyde b. Hâris çiktilar. Hz. Hamza ile Hz. Ali hasimlarini derhal öldürdüler. Ubeyde ise hasmini yaralamis kendisi de yaralanmisti. Onun yardimina kosan Hz. Hamza ve Hz. Ali (r.a.) derhal Utbe'yi öldürüp yarali arkadaslarini müslümanlarin karargâhina tasimislardi. Bu mubarezelerin sonunda taraflar birbirlerine saldiriya geçtiler. Ikindiye dogru müslümanlar tarihin kaydettigi büyük zaferlerden birini gerçekle stirmislerdi. Savas sona ermisti. Müslümanlari n, Islâm'in ve özellikle Hz. Peygamber'in en büyük düsmani Ebu Cehil basta olmak üzere müsriklerin ileri gelenlerinden çok kimse hayatini kaybetmisti. Müsriklerden tam yetmis kisi öldürülmüstü. Müslümanlar ise on dört sehid vermislerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.) namazlarini kildirdiktan sonra Allah yolunda canlarini veren bu ilk sehitleri topraga verdi. Müslümanlar Kureys'in ölülerini de yerde birakmayip açtiklari bir çukura gömdüler.

Mekkeli müsriklerden bir miktar esir alindi. Ama henüz Cenâb-i Allah esirler hakkinda hükmünü bildirmemisti. Peygamberimiz bu esirlerle ilgili olarak ashabiyla istisarede bulundu. Ashabtan bazilari bunlarin derhal öldürülmesini teklif ederken, en yakin müslüman akrabalarinin bunu infaz etmelerini tavsiye etmislerdi. Buna karsilik basta Hz. Ebu Bekir olmak üzere bazi sahabeler de bu esirlerin fidye karsiliginda serbest birakilmalarini teklif ettiler. Rasûlullah bu ikinci teklifi uygun buldu. Fidye ödeyemeyenlerden okuma yazma bilenlerin müslümanlarin çocuklarindan onar kisiye okuma-yazma ögretmeleri istendi. Esirler müslümanlar arasinda dagitildi.

Hz. Peygamber onlara iyi muamele edilmesini istedi. Esirlerden elbisesiz kalmis olanlara giyecekler verildi. Bu esirler müslümanlarla birlikte ve onlarla esit sartlar altinda yemege oturuyorlardi. Esir alinanlardan sadece ikisi idama mahkûm edilmistir. Çünkü bunlar Mekke'de inananlara yapmis olduklari zulümden dolayi idami haketmislerdi. Rasûlullah'in, bu ilk askerî karsilasmada gösterdigi bu insânî tutum ve davranis daha sonraki olaylarda da degismemistir.

Mekke müsriklerinin ileri gelenleri ve baskanlari, Bedir'de öldürülmüstü. Ebû Süfyan ise büyük ticaret kervaninin basinda oldugu halde kaçip kurtulmus ve bundan böyle Mekke' nin baskani olmustu. Oglu, kayinpederi ve kayinbiraderi Bedir savasinda öldürülen Ebu Süfyan, bunlarin intikamini alincaya kadar hanimina yaklasmayacagina, saç ve sakalini kestirmeyecegine yemin etti. Bunun yaninda karisi Hind de kendi akrabalarini öldürenleri bulup onlarin cigerlerini yiyecegine and içmisti.

Bedir zaferi, siyasi-dini yapi daki Islâm devlet ve camias inin daha da saglam temeller üzerine oturmasini sagladi. Hz. Muhammed (s.a.s.) Bedir' de savas baslayacagi sirada, secdeye kapanip Allah'a yönelerek O'na, yardimini esirgememesi için dua ettiginde o günkü durumu en güzel bir sekilde dile getiriyordu:

"Ey Allah'im! Sayet su küçücük ordu eriyip giderse sana (yeryüzünde) artik ibadet edecek kimse kalmayacaktir... "

Kaynak: Islam tarihi
 

mazhar

  • Ziyaretçi
UHUD SAVAŞI
« Yanıtla #3 : 24 Mart 2014, 20:38:55 »
UHUD SAVAŞI

(H. 3/M. 625)



Hicret'in üçüncü yılında Uhud
 dağı civarında müşriklerle yapılan savaş.

Uhud savaşından önce Kureyş'in öfkesi
 kabarmış, kin ve intikam duyguları artmıştı.
Bedir'de yakınlarını kaybeden Utbe kızı Hind
 ".. Muhammed'le arkadaşlarından öç almadıkça içim
 rahatlamayacak, Muhammed'le savaş yapmadıkça koku sürünmek
 bana haram olsun. Sevdiklerimin intikamının
 alındığını gözümle görmedikçe bana sevinmek
 yok!" diyordu. Ebu Süfyan ve başkaları da buna benzer
şekilde and vermişlerdi. Ebu Süfyan'ın yürüttüğü
 kervanın malları Daru'n-nedve'de topluca durmaktaydı. Müşriklerin
 ileri gelenleri, herkese katılma payını verdikten sonra
 geri kalan kâr ile güçlü bir ordu hazırlanmasına karar
 verdiler. Onlara göre Müslümanlar Kureyş büyüklerini öldürmüşlerdi,
 onların intikamını almak gerekliydi. Bedir'de
 yakınları öldürtücüler karalar giyinmiş vaziyette
 kabileler arasında dolaşıyor, şairler mersiyeler söyleyerek
 Araplar savaşâ teşvik ediyorlardı.

Putperest Kureyşliler Mekke
 dışındaki Arap kabilelerinin de katılmasıyla 3000
 kişilik bir askerî kuvvet hazırladılar. Bu kuvvette 700
 zırhlı, 200 atlı süvari, 3000 deve vardı.
Aralarında, başta Ebu Süfyan'ın karısı Hind
 olduğu halde 14 tane de kadın vardı. Bedir'de
 babasını ve öteki yakınlarından
 bazılarını kaybetmiş olan Hind'in kalbini iğrenç
 bir intikam duygusu bürümüştü. Amcası Abbas (r.a) Hz.
 Muhammed (s.a.s)'i çok severdi. Bu sebeple bir mektup yazarak Kureyş'in
 savaş hazırlıklarını yeğenine bildirdi.
 Peygamberimiz (s.a.s) amcasından gelen mektubu okuttu ve mektupta
 bildirilen haberi gizli tutarak keşifçiler gönderdi. Keşifçilerin
 getirdiği haberler mektupta amcasının bildirdiklerine aynen
 uyuyordu. Düşman büyük bir ordu hazırlamıştı
ve Medine'ye doğru ilerliyordu.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) bir savaş
meclisi kurarak meseleyi ayrıntılı olarak ashabıyla görüştü.
 Resulullah (s.a.s) düşmanı şehrin dışında
 karşılamayıp şehri içerden savunmak görüşündeydi.
 Fakat özellikle Bedir savaşına katılan gaziler
 hakkında nazil olan övücü ayetlerin etkisinde kalan gençler, düşmanın
 dışarıda karşılanmasından yana idiler. Düşmanla
 bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı:

Resulullah (s.a.s) ashabın isteklerini
 kırmayarak düşmanı karşılamak üzere kılıcını
kuşandı, zırhını giydi. Münafıkların
 reisi Abdullah b. Ubey b. Selül şehrin içinde kalınarak
 savunma yapılmadığını bahane ederek 300
 kişilik kuvvetini geri çekti. Gayesi savaşmak değildi. Müslümanları
düşman karşısında güçsüz bırakmak istiyordu.
 Böylece Müslüman ordusunun mevcudu 1000'den 700'e düşmüş
bulunuyordu.

İslâm Ordusunun Harp Alanına Hareketi

Düşman, Medine'nin yegane açık sahası
olan kısımdan içeriye sızarak karargâhını Uhud
 dağının Medine'ye bakan eteklerinde kurmuştu.
 Resulullah (s.a.s) 700 Müslümanla Cumartesi sabahı Uhud
 dağına ulaştı. Sırtını dağa
 vererek karşıdaki çorak arazide yer tutan düşmana
 karşı saf tuttu. Düşmanın düşüncesi Müslüman
 ordusunu mağlub ettikten sonra şehri yağmalamaktı.
Bunun için Medine'nin yakınında Uhud önleri savaş
sahası seçilmişti.

Resulullah (s.a.s) Bedir'de olduğu gibi bu
 savaşta da İslâm ordusunu savaş düzenine göre yerli
 yerine yerleştirdi, düşmanın sızabileceği,
 kuşatma yapabileceği geçit ve gedikleri de okçularla korudu ve
 özellikle ordunun sol tarafındaki dağın vadisini beklemek
 üzere Abdullah b. Cübeyr kumandası altında elli kişilik,
 okçu birliğini bıraktı ve "Düşman yense de,
 yenilse de kesinlikle yerlerinizden ayrılmayınız. "
 diye tembihte bulundu.

11 Şevval 3 (27 Mart 625) Cumartesi günü savaş
teke tek vuruşmalarla başladı; Hz. Ali, Hz. Hamza ve öteki
İslâm savaşçıları hasımlarını
öldürdüler. Sonra savaş kızıştı. Resulullah (s.a.s)
 almış olduğu askerî tedbirler ve uygulamış
olduğu planlar sayesinde ilk safhada Müslümanlar galip geldiler.

Hz. Hamza'nın şehid edilmesi

Resulullah (s.a.s)'in amcası Hz. Hamza kükremiş
bir arslan gibi düşmana kılıç sallayarak ilerliyor, hasımlarını
kırıp geçiriyordu. Diğer Müslümanlar da ellerinden gelen
 çâbayı gösteriyorlardı. Düşmanlar da olanca
 gayretleriyle kılıca sarılmalarına rağmen bozguna
 uğramaktan kendilerini kurtaramadılar. Tef çalarak askerlere
 moral veren düşman kadınları bile korku içinde dağ
yamacına tırmanmaya, kaçmaya başladı. Bununla beraber
 henüz kesin netice alınmış değildi; düşmanın
 hızlı bir şekilde takibi ve dönmeyeceği bir noktaya
 kadar kovalanması gerekiyordu. Halbuki bu inceliği ve harp usulünün
 bu yönünü bir an unutarak gaflete düşen ve dünyalığa
 meyleden Müslümanlar kılıçlarını bırakıp
 ganimet toplamaya koyulmuşlardı. Ordunun gerisindeki vadiyi
 bekleyen elli okçu da kumandanlarının ısrarlarına
 rağmen Resulullah (s.a.s)'in kesin emrini unutarak
 "Kardeşlerimiz üstün geldi, biz niye bekleyelim" diyerek
 yerlerinden ayrıldılar, ganimet toplamaya giriştiler.

İşte bu sırada böyle bir anı gözetlemekte
 olan 200 kişilik düşman süvari birliği komutanı
Halid b. Velid az sayıdaki İslâm okçusunun kaldığı
geçidi rahatça ele geçirerek İslâm ordusunu arkasından
 vurmaya başladı. Bunu gören müşrikler geri döndüler ve
 yeniden hızlı bir saldırıya giriştiler. Böylece
 Müslümanlar iki ateş arasında kaldılar, üstünlüğü
 sağlamışken dünyalığa dalmaları ve
 Peygamber'in emrini çiğnemeleri yüzünden zor durumlara düştüler.
İşte bu safhada Hazma (r.a) Ebu Süfyan'ın karısı
Hind'in kölesi Vahşi tarafından mızrakla vurularak
şehid edildi. Resulullah (s.a.s)'in Hicretten evvel Medine'ye tayüz
 ettiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr (r.a) de bu esnada
şehid düşenler arasındaydı. Mus'ab (r.a) sima
 itibariyle Resulullah'a benzediğinden şehit düştüğünde,
 onu şehit eden kimse Resulullah (s.a.s)'i öldürdüğünü haykırıyordu.
 Bu durum Müslümanların daha da dağılmasına sebep
 oldu. Ancak kısa zaman sonra Resulullah (s.a.s)'in sağ
olduğu anlaşıldı. Uhud dağının hemen
 eteklerinde bulunan Resulullah(s.a.s)'in çevresi büyük çarpışmalara
 sahne oldu. Müslümanlar onun etrafında dönüyorlar gerektiğinde
 kollarını, bacaklarını kalkan yerine
 kullanıyorlardı, Hz. Talha bu yolda kolunu kaybetmişti.
 Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'a ise Resulullah ok veriyor ve: "Anam babam
 fedâ ol sun, at yâ Sa'd" diyor; oklarının isabet etmesi için
 Allah'a dua ediyordu. Müşrikler Resulullah (s.a.s)'ı öldürmek
 için hücum ettikçe Müslümanlar onun çevresinde giderek çoğalmışlar
 ve çetin bir savunma hattı kurmuşlardı. Düşman bu
 hattı yaramayacağını anlayınca geriye çekilmek
 durumunda kaldı ve böylece savaş üçüncü safhada denk bir
 duruma geldi. Ebu Süfyan karşı dağa, Resulullah (s.a.s)'da
 Uhud'a doğru tırmandı ve bugün hâlâ ziyaret edilen mağarada
 dinlendi. Resulullah (s.a.s)'ın dişi
 kırılmış, yanağı
yarılmıştı. Kızı Fatma onu tedavi etti. Ebu
 Süfyan ile Hz. Ömer'in karşılıklı
konuşması da bu esnada cereyan etmişti.

Kureyşli müşrikler bu savaşta o kadar
 vahşiyane şeyler yapmışlardı ki, belki tarihte
 benzerine az rastlanırdı. Müslümanlar bu savaşta 70
şehid vermişlerdi. Düşmanlar özellikle de müşrik
 kadınlar şehid Müslümanların burunlarını ve
 kulaklarını kesiyorlardı. Ebu Süfyan'ın
 karısı Hind ve öteki bazı müşrik kadınları
Müslüman şehidlerin organlarından yaptıkları
gerdanlıkları boyunlarına takmışlardı.
Ayrıca Hind, Hz. Hamza'nın ciğerini çıkartarak
 ağzında çiğnemek iğrençliğini gösterebilmişti.

Uhud'tan ayrılan Ebu Süfyan bir süre sonra geri
 dönerek Medine'ye saldırmak ve başladıkları işi
 tamamlamak isteğine kapılmıştı. Esasen böyle bir
 durumu, Resulullah (s.a.s) tahmin etmiş, 70 şehid ve
 yaralıya rağmen savaşın hemen ertesi Pazar günü düşmanı
takibe karar vermişti. Resulullah (s.a.s) 70 kişilik süvari
 birliği ile 8 km. Kadar müşrikleri takibetti. Sonra
 konaklayarak üç gün bekledi. Geceleri ateş yaktırarak düşmana
 savaştan yılmadıkları mesajını veriyordu. Müslüman
 olmadığı halde Müslümanların dostlarından olan
 Huzaa kabilesinden Mabed-i Huzâî, Resulullah (s.a.s)'i gördükten sonra
 Ebu Süfyan'a giderek onun arkadaşlarıyla birlikte savaş için
 geldiklerini söylemiş, Ebû Süfyan da yeni bir vuruşmayı
göze alamayarak Mekke'ye gitmiş ve Medine'ye saldırmaktan vazgeçmişti.
 Böylece Müslümanlar, bu savaşta birinci safhada üstünlük sağlamışlar,
 gaflet ve dikkatsizlik neticesinde ikinci safhada ilahî bir imtihana uğratılarak
 mağlubiyet acısı kendilerine
 tattırılmış, fakat üçüncü safhada durum denkleşmişken
 Resulullah (s.a.s)'in cesaretle takibi neticesinde düşman
 korkutulmuş ve üstünlük tekrar Müslümanlara geçmişti.

Savaştan Bazı İlginç Tablolar

Enes b. Mâlik diyor ki: Amcam Enes b. Nadr'ı Uhud
 meydanında öldürülmüş olarak bulduk; üzerinde 80 kadar kılıç,
 süngü ve ok yarası vardı. Müşrikler işkence
 yapmış olduklarından, kimse onu tanıyamadı,
yalnız kız kardeşi parmaklarından tanıdı.
Biz şu ayetin amcam ve benzeri hakkında inmiş olduğunu
 sanıyoruz: Müminlerden bir çok kimseler Allah'a vermiş
oldukları sözlerini yerine getirdiler" (el-Ahzâb, 33/23).

Hz. Hamza'nın kız kardeşi, Müslümanların
 bozguna uğradığı haberini alınca Medine'den
 savaş alanına gelmişti. Bunu farkeden Resulullah (s.a.s)
 Hz. Zübeyr'e, Hamza'nın cesedinin parçalanmış vaziyette
 ona gösterilmemesini tenbih etmişti. Bunu hisseden Safiyye,
 "Kardeşimin şehid olduğunu biliyorum. Allah yolunda böyle
 fedakarlıklar her zaman gerekir" demiş ve parça parça
 edilmiş kardeşinin cesedini görünce de, Hepimiz Allah'ın
 mülküyüz ve O'na döneceğiz"demek suretiyle büyük bir
 teslimiyet örneği gösterebilmiştir.

Ensar'dan bir kadın da savaşta
 babasını, kardeşini ve kocasını
kaybetmişti., Bunları haber aldıkça hep Hz. Muhammed
 (s.a.s)'in sağ olup olmadığını soruyordu. Onun
 sağ olduğunu öğrenince; "Sen sağ olduktan sonra
 her felâket hiç gelir!" demişti.

İslâm şehidleri ikişer ikişer
 toprağa verildiler. Tablo göz yaşartıcı idi.

Hz. Hamza (r.a) kaftanı ile toprağa
 veriliyordu. Hz. Peygamber'in hicretten önce Medinelilere İslâmî
 öğretmesi için tayin ettiği ilk öğretmen Mus'ab b. Umeyr
 (r.a) toprağa verilirken üzerindeki elbise kısa gelmişti.
 Göğüs tarafına örtülünce alt kısmı, alt
 kısmına örtülünce de göğüs kısmı açıkta
 kalıyordu. Resulullah (s.a.s) örtünün alt kısmına
 örtülmesini üst kısmına da izhir denilen kokulu otlardan
 konulmasını emir buyurmuştu.

Resulullah (s.a.s) Uhud şehidleri hakkında
şöyle buyurmuştur:

"Uhud harbinde kardeşleriniz şehit
 olunca Allah Teâlâ onların ruhlarını bir takım
 yeşil kuşların içlerine koymuştur. Bunlar Cennet
ırmaklarına gelirler, içerler ve Cennet meyvelerinden yerler.
 Sonra bu kuşlar, arşın gölgesinde asılı bulunan
 altın kandillere konup tünerler. Şehid ruhları artık
 böyle mesut bir hayata erişince; bizim cennetteki bu halimizi dünyadaki
 kardeşlerimize kim bildirir ki, onlar da bilsinler de cihatdan
 çekinmesinler demişlerdi" (Tecrîd,186 vd; İbn Sa'd, II;
 148).

Hüseyin ALGÜL
http://samil.ihya.org/ansiklopedi/uhud-savasi.html