Gönderen Konu: Suriyede olanlar ne anlama geliyor?  (Okunma sayısı 21297 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

mazhar

  • Ziyaretçi
İşte Beşşar Esed'in ölüm makineleri: Şebbihalar
« Yanıtla #30 : 10 Ağustos 2012, 00:52:14 »

http://www.haber7.com/foto-galeri/19252-iste-bessar-esedin-olum-makineleri-sebbihalar/p1#gallery

mazhar

  • Ziyaretçi
Suriye baskısı Mushaf nüshasında korkunç hatalar
« Yanıtla #31 : 10 Ağustos 2012, 09:18:35 »
Birçok yetkili makamın ve ismin denetim ve onayından geçtikten sonra piyasaya sürülen Suriye baskısı mushaf nüshasının içindeki inanılmaz hatalar şoka neden oldu. Hataları keşfeden aile, yetkili makamlardan bu kopyanın acilen tedavülden kaldırılmasını talep etti

Suudi Arabistan’da satılan Suriye kopyası mushaflarda çok ciddi hatalar olduğu ortaya çıktı. Suudi bir genç, Suriye’de Daru’l Furkan yayınevi tarafından basılan, Suudi Arabistan’daki yetkili makamlar tarafından kitapçılarda satılmasına ve tedavülüne izin verilen bir mushaf nüshasında çok ciddi hatalar keşfetti. Bu ciddi hatalardan bazıları şöyle: surelerin birbirine girmesi, bir surenin birden çok kere mevcut bulunması, bazı surelerin fihristte bulunduğu halde mushafın içinde yer almaması.

Hatalarla dolu mushaf nüshasının, Şeyh Muhammed El Beşir Er Ruz denetiminde bir grup alim tarafından gözden geçirilmiş, basılıp dolaşımına Suriye Cumhuriyeti Müftüsü Ahmed Kuftaro tarafından onay verilmiş, Suriye’de genel fetva ve dini eğitim yönetim müdürü tarafından da onay yayınlanıp basımına izin verilmiş, Suriye Enformasyon Bakanlığı Sansür Müdürlüğü’nden, Ezher’deki İslami Araştırmalar ve Yayın Müdürlüğü’nden, Suudi Arabistan’daki İlmi Araştırmalar, Fetvalar, Davet ve İrşad Müdürlüğü’nden (07.10.1398 hicri tarih ve 1009/5 sayılı izin) de, Ürdün’deki Vakıflar ve İslami Mukaddesat İşleri Bakanlığı’ndan (05.09.1979/3892) onay almış olması dikkat çekiyor.

Mushaf nüshasının hatalarını keşfeden Mansur bin Mansur bin Bjeran Es Sibii, Ramazanın ilk haftasında elini kıpırdatamadığı için babasından büyük boyda bir mushaf talep ettiğini, babasının da Riyad’daki meşhur kitapçılardan birine giderek kendisine istediği boyda bir mushaf satın aldığını ifade etti.

Neml Suresi yok

Ardından şöyle ekledi: ‘Mushafı okumaya başlayıp da Furkan Suresi’ne ulaştım. Furkan Suresi’ni bitirip 366. sayfadan itibaren Şuara Suresi’ne geçtim. 371. sayfada 111. ayete geldiğimde karşı sayfada toplam ayet sayısı 227 olan Şuara Suresi’nin devamını beklerken Nur Suresi’ni buldum. Nur Suresi de 44. ayetten başlıyor.

Şuara Suresi iki kere konmuş ve ikisinde de ayetlerinin sayısı eksik. Furkan Suresi de iki kere var. Nur ve Kasas Sureleri’nin ayetleri eksik. Neml Suresi ise fihristte mevcut olduğu halde Kur’an-ı Kerim’in içinde yok.’

Suudi genç mushaf nüshasının içindeki bu yanlışlıkları saydıktan sonra sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Surelerin birbirine girmiş olduğunu, bazı surelerde ayetlerin eksik olduğunu, bazı surelerin tekrarlandığını ve Neml Suresi’nin kesinlikle mushafın içinde yer almadığını keşfettikten sonra babama durumu haber verdim. İnanamadı ve bunun üzerine Medine baskısı bir nüsha elimize alarak sayfa sayfa karşılaştırdık. Babam da aynı şekilde hataları gördü.’

Mansur’un babası ise bu korkunç sürpriz karşısında şok olduğunu, her şeyde hata olabileceğini ancak Allahu Teala’nın kitabında, özellikle de onca yetkili makamın onayından geçtikten sonra böyle bir şeyin asla olamayacağını dile getirdi. Ardından yetkili makamları bu hatalı baskının tedavülden acilen kaldırılması için hareket etmeye çağırdı.
tımeturk

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Suriye olaylarında samimiyet sahtekârlığı
« Yanıtla #32 : 01 Eylül 2012, 19:14:44 »

AA'dan Hürriyet'e sert cevap

Esed'in katliamlarını görmezden gelerek direnişçiler aleyhinde yayın yapan Hürriyet gazetesi, katliamları dünyaya duyuran Anadolu Ajansı'na yüklendi. AA'nın suçlamalara cevabı ise sert oldu.

Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk son günlerde AA'yı hedef alan yalan haberlere sosyal medya üzerinden sert yanıt verdi.

AA Genel Müdürü Öztürk, Twitter hesabından yaptığı açıklamada dün Hürriyet gazetesinin internet sitesinde çıkan habere isim vermeden göndermede bulundu.

Anadolu Ajansı'nın Anadolu'nun çocukları tarafından kurulduğunu vurgulayan Öztürk, şunları kaydetti:
''AA'yı Anadolu'nun çocukları kurdu. Yine Anadolu'nun çocukları burada hizmet ediyor. Biz var oldukça bu ajanstan milletin sesi yükselecek. Dünyanın neresinde bir mazlum haksızlığa uğradıysa AA tereddüt etmeden orada olacak ve mazlumun sesini tüm dünyaya duyuracaktır.

Bu milletin çocukları tarihi boyunca zalimlere ve diktatörlere destek vermedi, hep karşı çıktı. Anadolu Ajansı milletinin sesidir. Anadolu Ajansı'na iftiralarla saldıran ve saldıracak olanlara duyururuz: Biz mazlumun yanında, zalimin karşısında milletinin sesiyiz."



NE OLMUŞTU?

Nusayri kökenli olduğu öne sürülen gazeteci Ali Örnek'in imzasıyla dün www.hurriyet.com.tr'de yer alan bir haberde Anadolu Ajansı, Beşşar Esed'e bağlı ordunun açıklamalarına yer vermemekle itham edilmiş ve AA muhaliflerin tarafını tutmakla suçlamıştı.

Habere destek olarak Esed'in Türkiye'deki en önemli destekçileri arasında yer alan Radikal gazetesi yazarı Fehim Taştekin ve Habertürk gazetesinden Ceyda Karal'ın açıklamalarına yer verilmişti.
Haberde, AA'nın Suriye'den yaptığı haberlerin yalan olduğu öne sürülürken, kaynak olarak da Suriye Resmi Haber Ajansı'nın haberleri gösterilmişti.

Hürriyet'in internet sitesindeki haber Twitter üzerinden Esed yanlıları tarafından destek bulurken, yine basta Radikal gazetesinin internet sitesi olmak üzere aşırı sol ve PKK'ya yakın siteleri haberi alıntılayarak duyurdu.

Bugün de Radikal, Aydınlık, Anayurt, Birgün, Sonsöz ve Yenicağ gazeteleri Hürriyet'in iddialarına yer verdi. Haberi yapan Ali Örnek'in dün hurriyet.com.tr 'den ayrıldığı öğrenildi.

Bir süredir Suriye konusunda medya üzerinden yoğun bir kampanya yapıldığı ve Esed'e destek amaçlı gizli bir ekibin illegal organizasyonlar yaptığı iddia ediliyordu. Bu haberin de Ortadoğu'da gittikçe güçlenen ve Suriye konusunda yoğun haber yapan Anadolu Ajansı'na yönelik yıpratma amaçlı olduğu belirtiliyor.
Haber Vaktim.com

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Suriyede olanlar ne anlama geliyor?
« Yanıtla #33 : 18 Ekim 2012, 09:06:57 »
İnsanlık Suriye'de Sınavda

Sadece İslâm âlemi değil bütün insanlık bugün Suriye'de zor bir sınav veriyor. Baas rejimi, işgal güçlerinden başkalarının gerçekleştirmediği çapta büyük katliamlar ve yıkımlar gerçekleştirirken, İslâm âleminde hâlâ "Müslüman" kimliğiyle bu vahşete arka çıkanların, destek olanların bulunabilmesini anlamak ve kabullenmek çok zor. Öyle ki insan "keşke bu karşılaştıklarım rüya olsa!" deme ihtiyacı duyuyor. Ama ne yazık ki gerçek ve ne yazık ki zulme, vahşete arka çıkanlar hatalarını değiştirmek yerine yaptıklarını haklı çıkarabilmek için mazlumları mahkûm edebilmek, suçlu çıkarabilmek için yeni teoriler bulmaya ve sıfatlar yakıştırmaya çalışıyorlar.


Oysa işin gerçeğinde Baas rejiminin tam anlamıyla bir işgal gücü gibi hareket ettiğini artık olaylara ön yargısız ve realiteyi görme duyarlılığıyla bakan herkes görebiliyor. Çünkü bir ülkeye sahip çıkan iktidar, onu devirmek için savaş açanlara karşı savaşsa da o ülkeyi yıkmaz. Fiili savaşın içinde olmayan insanları rastgele katletmez. Bunu ancak işgal güçleri yapar. Suriye'deki Baas diktasının aynen bir işgal gücü gibi hareket ettiğini, kendisini istemeyen halkı toptan cezalandırmak istediğini görüyoruz. Muhaliflerin kontrolüne geçen her şeyi hatta geçmiş nesillerin emanet ettiği kültür mirasını bile muhaliflerin kontrolüne geçmesi halinde yakıp yıkmaktan, imha etmekten çekinmiyor.

Baas diktasının bu tutumu Suriye halkına ve tüm dünyaya "eğer bütün bu miras ve kültür benim saltanatım altında olmayacaksa, hiç olmasın!" mesajı vermek istediğini gösteriyor. Onun böyle bir siyasetini ve stratejisini hiç sorgulamadan, böylesine korkunç bir tutumdan vazgeçmeye kendisini zorlamadan destek verenlerin de farklı düşünmüyor olmaları gerekir.


Tıpkı işgal güçlerinin yaptığı gibi "ne kadar çok zarar verirsem, canlarını yakarsam o kadar kendilerini teslim olmaya zorlarım!" anlayışıyla hareket ettiği her gün ölü sayısının artmasıyla veya insanların topluca imha edilmesine yol açan saldırılarla görülüyor. Bunlar halka iki yönden zarar veriyor. Bir yönden saldıran tarafın kendini daha rahat ve cüretkâr hissetmesine neden oluyor, can güvenliklerini iyice kaybediyorlar. Bir yandan da dünya kamuoyunun sayıları artık iyice kanıksamasına, basite almasına gündelik olaylar gibi algılamasına neden oluyor. Hatta herhangi bir gün haberlerde Baas canilerinin saldırılarına hedef olarak öldürülenlerin sayısı iki rakamlı verildiği zaman "bugün çok değilmiş" diye düşünülebiliyor.

Baas canilerinin, bu şekilde katliam ve tahribatları ısrarla sürdürürken direniş karşısında verdikleri kayıpların ve ordudan kaçışların kendilerine olumsuz etkilerini de gizlemeye çalıştıkları, bütün kayıp ve kaçışlara rağmen sultalarından vazgeçmeyecekleri mesajı vermeye çalıştıkları askerî saldırılarına paralel olarak yürüttükleri enformasyon faaliyetlerinden anlaşılıyor.

Baas diktasının, sultası altındaki halka karşı yürüttüğü savaşta tam anlamıyla bir işgal gücü gibi hareket etmesinin ülke genelinde can güvenliğini de tümüyle ortadan kaldırması sebebiyle çevre ülkelere kaçışlar artarak devam ediyor. Hatta insanların bazen canlarını kurtarma telaşıyla canlarını tehlikeye attıkları bile görülüyor. Yüzme bilmeyen kadınların küçük çocuklarıyla birlikte ilkel teknelere binip Asi ırmağı üzerinden Türkiye'ye sığınmaya çalışmaları bunun ilginç bir örneğidir. Bu insanlar Baas vahşetinden kendilerini kurtarabilmek için ırmağın tehlikeli sularında böyle riskleri göze alıyor veya almak zorunda kalıyorlar.

Bu kaçışlar yüzünden Türkiye'deki mülteci sayısı risk sınırı olarak kabul edilen 100 bin sınırını aştı. Fakat risk sınırının aşılması karşısında Baas vahşetini zorlamak, en azından Suriye toprakları içinde güvenli bölgeler oluşturmak için uluslararası mekanizmalar tarafından herhangi bir adım atılmış değil. Bu durum BM'nin artık ciddi şekilde tartışılması ve gözden geçirilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.

Suriyeli mülteciler sadece Türkiye'ye sığınanlardan ibaret değil. Lübnan'a sığınanların sayısı da 100 bin sınırına yaklaştı. En son verilen rakamlarda 95 bini bulduğu ifade ediliyordu. Üstelik bunlar ne yazık ki gittikleri ülkede de güven içinde değiller. Ürdün'e sığınanların sayısı ise yüz bin sınırını çoktan aşmıştı.
Ahmet Varol.Haber Vaktim.com
 

mazhar

  • Ziyaretçi
Ynt: Suriyede olanlar ne anlama geliyor?
« Yanıtla #34 : 04 Ekim 2013, 08:53:01 »
ABD Suriye’de Neden Geri Vitese Attı?

ABD Suriye’de Neden Geri Vitese Attı?
 
03 Ekim 2013 Perşembe 00:55
 
Ibtas63@yahoo.com
Suriye’de derin hesaplar yeniden devrede. Geçen bir iki hafta öncesine kadar, bir kaç ülke hariç Dünya ve Türk kamuoyunun kahir ekseriyeti, ABD’nin önderliğinde Suriye’ye bir müdahale olacağı yönünde idi. Hatta bazıları o kadar emindi ki, programlarını ona göre ayarladı. Ancak hesaplar tutmadı. 4 Eylül tarihli “Suriye’de Derin Hesaplar” başlıklı yazımda, Batı’nın Suriye’de derin planları olduğunu ve müdahale etmede “ipe un serdiği”ni yazmıştım. Üzülerek belirteyim ki tahminlerim beni yanıltmadı.

Müdahale kararını kongreye göndererek topu taca atan başkan Obama, kongreden kararı ertelemesini isteyerek, topu auta gönderdi. Maç tatil edilme noktasına geldi.
Diğer bir ifade ile ABD, Suriye’ye müdahalede rölantide olan vitesi, geriye taktı.
G20 zirvesinde varılan ABD-Rusya anlaşması sonucu, ABD Dış İşleri Bakanı’nın ilk bakışta “dil sürçmesi” sanılan aslında bilinçli açıklamasının ardından, Esed de elindeki kimyasal silahları teslim etmeyi kabul ederek Batı’ya aradığı bahaneyi altın tepside sundu. Mazlumların yanında yer alan birkaç yüz milyon kardeşlik şuuruna sahip Müslüman ile Suriye’de ölen yüz binlerin yakınları ve evsiz barksız kalan 6 milyonu aşkın insan hariç, herkes gelinen noktadan memnun.

Nihayet Suriye’de akan mazlumların kanlı küllerinden Suriye Baharı sonucunda “zorlama bir barış fideciği” yeşertilmiş oldu. Tıpkı diğer bahar yaşatılan ülkelere yapıldığı gibi. Anlaşıldı ki ABD’nin derdi, Suriye’de akan mazlum kanının durdurulmasından çok, İsrail’in korunmasıdır. Bu da ABD-Rusya anlaşması ile sağlandı.

Bugünden sonra ABD’nin önünde iki seçenek duruyor. Ya Suriye’ye uzaktan kumandalı göstermelik bir müdahale yapacaktır. Ya da müdahaleyi İsrail’e havale edecek, İsrail’de vur kaç taktiği ile Gazze’dekine benzer bir yol ile Suriye’yi yönetilecek kıvama getirecektir. Aslında, ABD ve İsrail’in asıl hedefi “El Kaide ve Hizbullah”tır. Bunun için, Suriye’nin işi bitirilmiş ve parçalanmış olarak bir bölümü, Esed ve yandaşlarına, bir bölümü de Muhalifler ve Kürt gruplara teslim edilerek “savaş ve kargaşaya devam” borusu çalacaktır.

Bütün bunlar gösteriyor ki, Türkiye Ortadoğu dış politikasında “dinamik ve soğukkanlı” olmak zorundadır. Duygusallığı içine atarak, Suriye konusunda daha “pozitif yaklaşımlı” politikalar üretmek durumundadır. Türkiye’nin göz ardı etmemesi gerek diğer bir hususta “Batı’nın Türkiye’ye tek parça ve sorunsuz bir komşu (Suriye)” teslim etmeyeceğidir.
Kimyasal silahların teslimi anlaşması aslında Suriye konusuna yeni bir boyut daha ekledi. Daha doğrusu, şu ana kadar gayri resmi olarak Suriye savaşına müdahil olabilen İsrail, kimyasal silah anlaşması ile meşru ortaklık hakkını elde etmiş oldu.

Bu durumun en çarpıcı sonucu ise İsrail’in Suriye’ye müdahalesinin önünün açılmış olmasıdır. Yani, İsrail Suriye’de yerleşmiş bulunan El Kaide ve Hizbullah gibi örgütleri bahane ederek, Suriye’yi rahatlıkla etki alanı içerisine alacak her türlü müdahale fırsatını yakalamış oldu.

Suriye’ye olası bir müdahalenin yapılacağını var sayarak, hazırlıklarını buna göre yürüten Türkiye, önüne konacak yeni durumlar için hazırlıklı olmalıdır.

Suriye’ye yapılacak Hizbullah ve El Kaide’ye yönelik bir müdahalenin, ABD yerine İsrail tarafından yapılma ihtimalinin belirmesinin Türkiye’nin hesaplarına ters geleceği açıktır. Bu nedenle, Türkiye’nin Suriye politikasını “sil baştan” yenilemesi gerekecektir.

Türkiye yeni politikalar üretirken, karşısına alacağı grupları iyi analiz etmelidir. Suriye’de Türkiye’ye dost olacak yegane grup “Sünni Araplar” dır. Eğer, Kürt sorununda çözüm süreci başarıya ulaşırsa, bu durumda diğer Kürt gruplarla birlikte PYD de Türkiye’nin elini sıkabilir.

Özetle, Suriye’de Türkiye’nin elini dostane sıkacak olanların oranı ne yazık ki %25’i geçmemektedir. Eğer Kürt gruplar dâhil edilebilirse, bu oran %35’lere kadar çıkabilir. Görünen o ki, Suriye’de işler sanıldığı kadar kolay gitmeyecek. Türkiye’nin sorunlarına, en uzun sınırlı bir komşu daha eklenmiş olacaktır. Unutulmamalıdır ki, eğer Esed İsrail ile anlaşırsa, Türkiye’nin işi Suriye çıkmazında daha da zorlaşacaktır.

Önümüzdeki bir kaç hafta Türkiye’nin Ortadoğu politikası açısından çok hareketli ve bir o kadar da sıkıntılı geçmeye adaydır.

Evet, Suriye sorunu daha da kötüleştirilerek de olsa bir şekilde çözülecektir.
Ya sonra?

Suriye’den sonra sıra kimin sorunlu hale getirilmesinde dersiniz?
Sizi üzmemek için “şimdilik” açıklamıyorum.
İbrahim Bektaş.Habervaktim.com