Gönderen Konu: Üzüntüyü çoğaltmak  (Okunma sayısı 2508 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı İsra

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 7482
Üzüntüyü çoğaltmak
« : 08 Ekim 2010, 19:58:37 »

Üzüntüye gark olmuş. İnsanların arasına karışmaktan kaçıyor. Gecesi gündüzüne karışmış. Geç yatıp geç kalkıyor. Alıp başını gitse. Gitse ve uzun uzadıya düşünse.

"Sorunlar her zaman düşünerek çözülmez ki!" diyeceğim tutuyor, kendimi tutuyorum.

Gece birkaç kez uyanıyor. Gözünü açar açmaz hemen aklına gelen, o söz. Sabah uyandığında da, o sözle güne başlıyor. Gün boyu başka bir şey düşünemiyor, ne kadar uğraşsa da. O sözü aklından atmak, hiç duymamış olmak için neler vermezdi ki. Başka neyi düşünmeye çabalarsa çabalasın, tüm düşünceler, nedense, yine o sözü hatırlatıyor, sanki aralarında gizli bir bağlantı varmışçasına.

O söz, bir yakınının kendisi hakkında sarf ettiği bir cümleden ibaret. İncinmiş, kırılmış, hayata küsecek kadar. "Nasıl hakkımda böyle konuşur?" diye dört dönüyor zihni. "Ona ne yaptım ki?"

"Başımıza gelenler için illa da bir şey yapmış olmamız gerekir mi?" sorumu görmezlikten geliyor. Beni duymadı ki sorumu dikkate alsın. Çünkü sadece benliğini dinliyor. Yine başa dönüyor. Varsa da yoksa da, o söz. Dünya bir söz olmuş, tüm diğer sözcüklerin üstünü örtmüş.

Bir şey fark ediyorum birden.

"Diyelim ki, sen, bu yaşadığın olaydan dolayı otuz birim üzüntü hissediyorsun. Sence bu üzüntünün sebebi kim?"

Ben yarım saattir derdimi buna mı anlatıyorum, der gibi bakıyor suratıma. Benimse vazgeçmeye niyetim yok.

En korktuğum şeylerden biri, sorularıma soruyla cevap verilmesi. Korktuğum başıma geliyor:

"Sence kim?"

Aynısını yapıyorum ben de.

"Sence?"

"Bu kadar üzüntümün sebebi ben miyim yani?" diye karşılık veriyor soğuk bir sesle. "Arkadaşlarımın düşündüğü gibi düşünüyorsunuz anlaşılan" diye sitem ediyor, kırık bir tonla.

"Arkadaşların nasıl düşünüyor?"

"Kendi kendimi üzüyormuşum. Gereksiz yere kafama takıyormuşum çünkü." Arkadaşlarıyla aramda paralellik kurması canımı sıkıyor. Ona fark ettirmek istediğim şeyi fark etmesini engelleyebilir bu.

"Öncelikle, yakınının senin hakkında söylediği söz üzüntü verici. Kimse aksini iddia edemez. Ancak hakkında söylenen sözü bu denli kabul edemeyişinin başka bir yönünün daha olduğu kanaatindeyim."

Dikkatini biraz çekebildiğimi görüp seviniyorum. Meraklı gözlerini üzerime dikiyor.

"Hoparlör sistemini düşünelim. Bir insan üç birim sesle konuşurken ses yükseltici sistem bunu otuz birime çıkarsın. Bizim içimizde de işte böyle üzüntü yükseltici bir sistem var."

"Yani ben kendi kendimi üzüyorum. İstersem hiç üzmezdim, öyle mi?"

"Hayır, tam olarak öyle değil. Yakınının o sözünün ortalama üzme etkisi üç birimken içindeki üzüntü yükseltici sistemi harekete geçirerek bunu otuz birime çıkarıyorsun."

"Neymiş o üzüntü yükseltici sistem?" diye soruyor, dudak bükerek.

"O sistem, başımıza gelenleri kabul etmeyip isyan etmek. "Niye başıma geldi!" demek. Başımıza gelen musibetlere, olaylara rıza göstersek dahi, belli bir miktar yine de üzülürüz. İsyan etmekse üzüntümüzü kat be kat artırır. Ama benim dikkatini çekmek istediğim başka bir mesele."

Susuyor, ben onun "Neymiş o başka mesele?" diye sormasını beklerken.

"Razı olsak üç birim üzüntü yaşayacakken, isyan edip otuz birim üzüntü yaşıyoruz. İsyanımızın, razı olamayışımızın bu üzüntü artırıcı etkisini fark etmeyince, tüm üzüntümüzden başımıza gelen olayı sorumlu tutuyoruz. Bu ise, başımıza gelen olayı kabulümüzü daha da zorlaştırıyor. Kendimizi bir kısırdöngünün içine sokuyoruz."

"Pek bir şey anlamadım" diyor. "Ben de bir şey anladım sayılmam" diyorum. Bunu öylesine söylemiyorum. İlk kez fark ettiğim bir tespit bu çünkü. Bir kere daha anlatmayı deneyerek ben de daha iyi anlamak istiyorum. Göz ucuyla gerginliğinin yatıştığını fark ediyorum beri yandan.

"Yakınının sözünden şimdiki gibi otuz birim değil de, onda biri kadar üzüntü duysaydın, bu lafı niye söyledi diye bu kadar dert eder miydin?"

"Etmezdim sanırım" diye yanıtlıyor.

"İşte demek istediğim tam da bu. Başımıza gelen olayları kabul etmekte zorlanışımızın bir nedeni de bize verdiği üzüntü miktarı. Ancak görmezlikten geldiğimiz şey, isyan halinde yaşadığımız üzüntünün çoğundan başımıza gelen olaylar değil, içimizdeki üzüntü yükseltici sistem, yani isyan edip kabul edemememiz sorumlu. Kendi isyanımızın sorumluluğunu yaşadığımız olaya mal etmemiz, yaşadıklarımıza rıza göstermemizi zorlaştırıyor."

Nedense, o gittikten sonra "sorumluluk" kelimesi kalıyor geriye bende. 'İnsan olmanın zorluklarından biri daha' diye not düşüyorum zihnimin bir kenarına.

Mustafa Ulusoy