Gönderen Konu: Vakit Keskin Kılıç..  (Okunma sayısı 79180 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Vakit Keskin Kılıç..
« : 17 Ocak 2011, 23:15:17 »

İmam Şafiî hazretleri sufilerle oturup kalkmayı pek severdi. Bir defasında kendisine:
– Sufilerle oturmaktan kazancın ne oldu, diye soruldu. Dedi ki:
– Onlardan iki şey öğrendim: Birincisi, vakit bir kılıçtır. Eğer sen onu kesmezsen, (değerlendirmezsen) o seni keser. İkincisi, şayet sen nefsini hayırla meşgul etmezsen, o seni şer ile meşgul eder.

İmam Şa’rânî, Envâru’l-Kudsiyye

-Alıntı-

"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Kendini Büyük Göreni Allah Teala Sevmez..
« Yanıtla #1 : 18 Ocak 2011, 00:20:19 »
Gavs Abdulhakim Bilvanisi kuddise sirruh şöyle demiştir: “İnsan
fakir olmalıdır. Allahu Teala hep fakirlerledir. Fakirleri sever.
Fakirlikten maksat, nefis ve benlikten uzak olmaktır. Dünya malından
dolayı fakirlik değildir. İnsanın nefis ve benliğini yenmesi lazımdır.
Nefsini gören, kendinde büyüklük hisseden kimseyi Allahu Teala sevmez."

-Alıntı-
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı tanyurd

  • "Yoruluncaya kadar değil, Şehid Oluncaya kadar" inşaallah..
  • Yeni üye
  • *
  • İleti: 17
  • Dünya Sürgün Yeri Bende Sürgündeyim..
    • www.imanehli.com
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #2 : 24 Ocak 2011, 01:24:22 »
Allah  razı  olsun ...   ikisde  birbirinden  değerli..

ikincisinin  daha  başını  okuyunca  aklıma  bir  hadisi  şerif  geldi..

" ashabım  zamanında  fakirlik, Ahir zamanda  ise  zenginlik dah  hayırlı olacaktır.. "

Ahir zamanda müminler için zenginlik saadettir. [İ. Rafii]
forum kuralları gereği imza kaldırılmıştır.

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Evliyaullah`ın Hikmeti
« Yanıtla #3 : 01 Şubat 2011, 23:58:18 »
Evliyaullahtan bir zat, Ramazan günü talebeleriyle birlikte bir şehre gitmek için yola çıktılar. Şehre yaklaştıklarında akın akın insanların kendilerini karşılamak üzere yollara döküldüklerini gördüler. Mübarek zat, hemen çıkınından kuru ekmeğini çıkararak ağzına attı. Bunu gören ahali, (Biz de bu zatı, âlim bir veli bilirdik, Ramazan günü oruç tutmuyor, üstelik açıktan oruç yiyor. Böyle birisi ile konuşulur mu hiç?) diyerek dağıldılar.

Talebeleri yaptığı hareketin sebebi hikmetini sorduklarında, (O kadar insanın bizim için yollara döküldüğünü gördüğümde kalbime kibir ve büyüklenme gelmesinden korktum, onların gözünden düşüp nefsimi aşağılatmak için bunu yaptım. Ekmeği ısırdım ama yutmadım. Herkes ekmeği yediğimi sandı. Kalbime kibir yerleşerek Allahü teâlânın gazabına sebep olsaydım, hâlim ne olurdu) dedi.
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #4 : 03 Şubat 2011, 22:45:38 »
İSTANBULUN MANEVİ FATİHİ

Ubeydullah-ı Ahrâr'ın torunu Hâce Muhammed Kâsım'dan şöyle nakledilmiştir:

"Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir gün öğleden sonra, âniden atının hazırlanmasını istedi. Atı hazırlanınca, binip Semerkant'tan süratle çıktı. Talebelerinden bir kısmı da ona tâbi olup, tâkib ettiler. Biraz yol aldıktan sonra Semerkant'ın dışında bir yerde talebelerine;
"Siz burada durunuz!" buyurdu.

Sonra atını Abbâs Sahrâsı denilen sahrâya doğru sürdü. Talebeleri arasında Mevlânâ Şeyh adıyla tanınmış bir talebesi, bir müddet daha peşinden gidip tâkib etmişti. Bu talebesi şöyle anlattı:
"Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri ile sahrâya vardığımızda, atını sağa sola sürmeye başladı. Sonra birdenbire gözden kayboldu."

Ubeydullah-ı Ahrâr daha sonra evine döndüğünde, talebeleri nereye ve niçin gittiğini sorduklarında;
"Türk Sultânı Sultan Muhammed Hân (Fâtih), kâfirlerle harbediyordu. Benden yardım istedi. Ona yardım etmeye gittim. Allahü teâlânın izniyle gâlib geldi. Zafer kazanıldı" buyurdu.

Bu hâdiseyi nakleden ve Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin torunu olan Hâce Muhammed Kâsım, babası Hâce Abdülhâdî'nin şöyle anlattığını nakletmiştir:

"Bilâd-ı Rûm'a (Anadolu'ya) gittiğimde, Sultan Muhammed Fâtih Hânın oğlu Sultan Bâyezîd Hân, bana, babam Ubeydullah-ı Ahrâr'ın şeklini ve şemâilini târif etti ve;
"O zâtın beyaz bir atı var mıydı?" diye sordu. Ben de târif ettiği bu zâtın, babam Ubeydullah-ı Ahrâr olduğunu ve beyâz bir atının olup, bâzan ona bindiğini söyledim. Bunun üzerine Sultan Bâyezîd Hân, bana şöyle anlattı:

Babam Sultan Muhammed Fâtih Hân bana şunları dedi:
"İstanbul'u fethetmek üzere savaştığım sırada, harbin en şiddetli bir ânında, Şeyh Ubeydullah-ı Ahrâr Semerkandî'nin imdâdıma yetişmesini istedim. Şekil ve şemâilini târif ederek şu vasıfta ve şu şekilde ve beyaz bir at üzerinde bir zât yanıma geldi;

"Korkma!" buyurdu.

Ben de;

"Nasıl endişelenmeyeyim, küffâr çok." dedim.

Ben böyle söyleyince, elbisesinin yeninden bakmamı söyledi. Baktım, büyük bir ordu gördüm.

"İşte bu ordu ile sana yardıma geldim. Şimdi sen falan tepenin üzerine çık, üç defâ kös vur ve orduna hücum emri ver." buyurdu.

Emirlerini aynen yerine getirdim. O da bana gösterdiği ordusuyla hücûma geçti. Böylece düşman hezîmete uğradı. İstanbul'un fetih işi gerçekleşti."
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #5 : 04 Şubat 2011, 00:50:47 »
Hâce Abdülhâlik-ı Gücdüvânî (K.s) Nasihatler:

“Ey oğul! Bütün hallerinde ilim, edep ve takva üzere ol. Geçmiş büyüklerinin eserlerini oku. Ehl-i sünnet ve‘l-cemaat yolundan git. Fıkıh ve hadis öğren. Cehaletten ve cahil kimselerden var gücünle kaç. Sakın cahil sufi olma! Namazlarını mutlaka cemaat...le kıl. Zaruret yoksa imam veya müezzin olma. Şöhretten kaç; şöhrette afet vardır. Dünyanın makam ve mevkiine gönül bağlama, fani şeylere gözünü dikme, sevgine yazık olur. Kendini halkın seviyesinde tut. Adının afişlere asılmasını isteme. Mahkeme işlerine pek bulaşma. Kimseye kefil olma, rezil olursun.“

Hâce Abdülhâlik-ı Gücdüvânî (K.s)
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #6 : 04 Şubat 2011, 00:55:47 »
Hace Ubeydullah Ahrar (k.s) der ki:

“Ben bu yolun feyzini tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmetten elde ettim. Herkesi bir yoldan götürürler. Bizi de hizmet yolundan götürdüler. Ben hizmette insan ayırımı yapmadım, hayır umduğum herkese hizmet ettim. Heri’deyken sabahları hamama gider ve müslümanlara hamamda hizmet ederdim. Hizmette iyi veya kötü, beyaz veya siyah, kuvvetli veya zayıf ayırımı yapmadan herkese hizmet ederdim. Hizmetime karşılık olarak kimse bana bir ücret vermesin diye, işimi bitirir bitirmez hemen hamamdan uzaklaşırdım.” (Şaranî, İslâm Büyüklerinin Örnek Ahlâkı, 99-100.)

Abdurrahman-ı Tâhî Hz.leri şöyle buyurur:

“Nisbet (manevi feyiz ve yardım) hizmete göredir. Hizmetteki ilahi rahmet hiçbir şeyde yoktur. Nakşibendi tarikatında rahmete sebep olacak her türlü amel ve hizmet vardır. İbadet için evine kapanıp halkın hizmetinden kaçan kimse, pek çok hayırdan mahrum kalır. Sadece zikirle yetinmek olmaz. Mal ve can ile Allah yolunda cihat ve gayret etmek gerekir.” Sühreverdî, Avarif, 441-442. (Trc: 571).
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #7 : 04 Şubat 2011, 08:05:24 »
Kalp Temizliği

İlahi huzurda kabul görmek ve Allah tarafından sevilmek, kalbin küfür, nifak, isyan, gaflet ve kötü huylardan temizlenmesine bağlıdır.

Kalbinde kibir, riya, haset, dünya sevgisi, makam hırsı, gaflet, ihanet gibi şeytani özellikler bulunan kimse, Allah yolunda bir kâmil mürşidin elinden tuttuğu zaman, mürşidin ilk işi kalbin bu kötülüklerden temizlenmesidir. Peşinden güzel ahlak ile donatılmak gelir. Manevi seyir ve ilahi huzurda kabul, ancak bundan sonra olur.

Allah Rasulü (A.S.) miraca çıkarken kalb-i şerifleri, her türlü kötülükten temiz olmasına rağmen, Cebrail Aleyhisselam tarafından yarılıp, nur ile yıkandı ve tekrar saadetli göğsüne kondu. O güzel ve özel yolculuk ondan sonra başladı.

Böyle bir hedefe yönelen hak yolcusunu büyük arif İmam Gazali (Rh.A.) şöyle uyarıyor:

“Uzuvlarını günahlardan, nefsini alıştığı boş adet ve işlerden, kalbini karanlık ve katılıktan, sırrını kirlerden, ruhunu hissî perdelerden, aklını hayalî ve boş düşüncelerden arındırmadıkça, Allahu Tealâ’nın huzuruna ulaşamazsın.”

Hak yolcusunun kalbinin temizlenmesi için en tesirli ilaç, Peygamber varisi kâmil mürşidin nazarı ve onun nezareti altında yapılan zikirdir.

Bütün arifler, kalbi ve bütün vücudu saracak zikrin en önemli ilaç olduğunu belirtiyorlar. Yukarıda zikrettiğimiz kudsi hadiste belirtildiği gibi gafletten uzak yapılan zikir, zikreden kimseyi Allah’a yaklaştırır. Ayrıca, kulun göklerde anılmasını ve melekler tarafından tanınmasını da sağlar.

Allahu Tealâ’nın şu sözü zikrin faziletini anlatmaya ve ona sımsıkı sarılmaya yeterli:

“Kulum beni zikrettiğinde ben onunla beraberim, ben de onu zikrederim”

Dr. Dilaver Selvi- Ümmetin Miracı başlıklı yazısından..
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #8 : 04 Şubat 2011, 20:29:23 »
Hayvanların Hürmeti

Anlatıldığına göre, meşhur velî Bişr-i Hafî k.s. hazretleri daima yalın ayak gezerdi. Hayvanlar ona hürmeten sokakları kirletmezlerdi. Bir gün adamın biri yolda hayvan dışkısı görünce; “Eyvah! Bişr-i Hafî gitti!” diye feryadı bastı. Araştırdılar, adamın dediği doğru çıktı. – Bunu nasıl anladın, diye sordular. Dedi ki: – O hayatta olduğu sürece Bağdat’ın hiçbir sokağı hayvan tersiyle kirlenmemişti. Artık öyle olmadığını görünce anladım ki, Bişr artık hayatta değil.

Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ..
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #9 : 04 Şubat 2011, 20:46:57 »
Mürid Olmanın Şartları

“Bizimle arkadaş olmak isteyen zevatın kendisinde taşıması gereken şartlar:

1. Bizim "Habl-i Metin-i Rabbanî", "Urve-i Vuska-i ilahî" olan bir silsile-i sahihaya bağlı, telkin, ta'lim, ifade vazifesiyle icazetli ve mükellef olup olmadığımıza kesin bir itikad ve yakîn kesbetmesidir.

2. Geçmiş günahlardan -bir daha dönmemek şartıyla- tevbe edip gücü yettiği kadar yüce dinimizin emir ve yasaklarına sarılması.

3. Allah'a olan kuvvetli sevgi vesilesiyle onun rızasına nail olacağına yakînen itikat etmesi.

4. Beraberlik ve bağlılık gerçekleştikten sonra surî ve kevnî kerametleri göstermek istememesi. Kendisine bile bu gibi ahvalin zuhurunu gizli ve açık olarak arzu etmemesi. (İstemeden keramet müşahede eder veya kendinde zahir olursa onu ne nef ve ne de ispat lazım gelmez.)

5. Hakk(ın rızasını) ve ahireti isteyen kimse için dünyayı terketmek zarurî ve iki zıddı bir araya toplamak mumkun olmadığından zahirde ve batında imkan ölçüsünde ahiret hayatına ağırlık vermek. Hiçbir şekilde Allah'ın rızasına ve ona mülâki olmaya, fanî dünya hayatını tercih etmemesi ve bu hususta her şeyi terk edenlerden olamadığı için kalben daima mahzun ve kederli bulunmak suretiyle terakki göstermesi.

6. Hocası ve uyduğu şahıstan öğreneceği manevi vazifeleri takatı nisbetinde hüsn-ü kabul ve ifaya çalışması ve bunları kendisi için, iki dünyanın saadeti için sermaye bilmesi.

7. İrtibat sağlandıktan sonra bunun güzelce muhafazası ve ahdin gerçekleşmesini bozan hal ve davranışların büyük ve ebedî mesuliyetinden korkup devamlı bu korku üzere olması zarurî ve mecburîdir."

Ebû’l-Fârûk Süleymân Hilmî Silistrevî (ks)
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #10 : 07 Şubat 2011, 19:35:34 »
Bir gün Abdullah ibn Mübarek rh.a.’e sorulur:

— Size göre kâmil insanlar kimlerdir?

İbn Mübarek:

— İlmiyle amel eden ihlâs sahibi alimlerdir.

— Peki, sizce gerçek hükümdarlar, yöneticiler kimlerdir?

— Dünya sevgisini kalplerine koymayıp zühd sahibi olanlardır.

— Peki, sefil olanlar kimlerdir?

İbn Mübarek rh.a. bu soruya da şu cevabı verdi:

— İlmini, amelini ve dinini kullanarak dünyalık peşinde koşan kimselerdir.


İmam Şa’rânî, Tenbîhu’l-Muğterrîn
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #11 : 08 Şubat 2011, 15:11:56 »
Meşhur veli Ebu Bekir Şibli k.s. hazretlerine:

– En acayip şey nedir, diye soruldu. Buyurdu ki:

– Rabbini tanıdıktan sonra O’na asi olan, karşı gelen kalptir.

– Mürit ne zaman kâmil olur, diye sorulduğunda ise şu cevabı verir:

– Her yerde ve her zamanda hali bir olup ihlâslı olduğu vakit kâmil (olgun) bir mürit olur.

Tezkiretü’l-Evliya
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #12 : 08 Şubat 2011, 15:16:47 »
Sırrı Sekati hazretleri bir gün sohbeti anında talebelerine, (30 yıl önce dediğim bir elhamdülillah yüzünden, 30 yıldır tevbe istiğfar ediyorum) deyince, talebeler şaşırdı, (Efendim bu nasıl olur?) diye sordular.

Şöyle anlattı; Dükkanların bulunduğu çarşıda yangın çıkmış, bütün dükkanlar; terlikçiler, örücüler, elbiseciler nerdeyse tamamen yanmış. Bunu bana gelip haber verdiklerinde, senin dükkana bir şey olmamış dediler. Ben de gayri ihtiyari (elhamdülillah) dedim. Sonra kendi kendime, din kardeşlerinin malı mülkü yansın, seninki kurtuldu diye sen hamd et, bu nasıl Müslümanlık diyerek çok üzüldüm, ağlayıp çok tevbe ettim. Dükkanları yanan din kardeşlerime benzemek için, dükkanımdaki bütün malları fakir fukaraya dağıttım. 30 yıldır da tevbe ediyorum, hâlâ vicdan azabından kurtulamadım. Ben ölünce beni ıssız bir yere gömün, korkarım ki toprak beni kabul etmez, dostlarım arasında utanırım.
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #13 : 08 Şubat 2011, 15:18:39 »
Şakik-i Belhi hazretleri, bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin neşeden oynadığını gördü. Ona sordu:

- Herkes kıtlıktan, açlıkla karşı karşıya olmaktan inler dururken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun?

Köle cevap verdi:

- Benim efendimin 7 tane köyü var, her ihtiyacımızı efendimiz bol bol sağlıyor.

Şakik-i Belhi hazretleri, kıtlıktan muzdarip talebelerine buyurdu ki:

- Kendimize gelelim! Bir köle efendisinin yedi köyüne güveniyor, kendini emniyet içinde hissediyor. Dünyadaki bütün köylerin, şehirlerin sahibi ve her canlının rızkına kefil olan Allahü teâlâya bu nasıl tevekkül ki hâlâ biz rızk endişesi içindeyiz?
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"

Çevrimdışı fazıl14

  • aktif yazar
  • *****
  • İleti: 1339
Ynt: Vakit Keskin Kılıç..
« Yanıtla #14 : 08 Şubat 2011, 15:23:05 »
Gavs-ı Bilvanisî Abdulhakim Hüseynî k.s. Hazretleri’nin tahsil yıllarında geçen güzel bir hatırası vardır.

Bir kış günü üstadı Muhammed Diyauddin k.s. Hazretleri camiye gitmek için yola çıkar. Gavs-ı Bilvanisî k.s. Hazretleri de onun karda bıraktığı izlere basarak peşinden gider. Bu esnada da; “İnşAllah ben onun izinden gideceğim. Dünyada izinden gideyim, ümit ederim ki Allah Tealâ ahirette de ondan ayırmaz.” diye içinden geçirir.

Camiye girip namazın sünneti kılarlar. O arada caminin görevli imamı da gelir. Camide iki kişi olduğunu görünce şaşırır ve Muhammed Diyauddin k.s. Hazretleri’ne:

– İçeride iki kişisiniz, dışarıda ise bir ayak izi var. Bu nasıl oluyor, diye sorar. Bunun üzerine Hazret k.s. şöyle buyurur:

– Evet, biz iki insanız, ama yolumuz bir.

Bu büyük insanlar daha küçük yaşta iken yollarını seçmiş, gidecekleri izi iyi belirlemiş ve o yolda gitmeye gayret etmişlerdir.
"El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm"

("Ünvanı: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahit")

"İtikaden Ehl-i Sünnet, Amelen Hanefi, Meşreben Nakşî-yi Müceddidî"