Gönderen Konu: Veda hacci ve Veda hutbesi  (Okunma sayısı 11752 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı müteallim

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 4785
  • gizli mahzenlerde kalan tarihin yeni adresi
    • www.Libv- kamp-lintfort.de
Veda hacci ve Veda hutbesi
« : 29 Aralık 2007, 01:47:18 »

Muhterem Mü’minler!
   İçerisinde bulunduğumuz aylar Hac ayları olması hasebiyle, bu haftaki hutbemiz; ümmeti olmakla büyük şerefe mazhar olduğumuz Peygamberimiz(sav) Efendimiz Hz.’nin Vedâ Haccı ve bu hacda îrad buyurdukları Vedâ Hutbesi hakkındadır.
   Mîlâdî 632, hicretin de onuncu senesinde Peygamber Efendimiz(sav), Mekke-i Mükerreme’ye gideceklerini ve hac yapacaklarını söylemişti. Zilkâde ayında hac hazırlığına başlandı. Arzu eden mü’minlerin gelmesi için, her tarafa haberler gönderdi. Onbinlerce müslüman, büyük bir şevk ve heyecanla Medîne-i Münevvere’de toplandı.
   Zilhicce ayına beş gün kala, Peygamber Efendimiz gusletti, güzel kokular süründü ve saçını taradı. Öğle namazı kılındıktan sonra, Ehl-i Beyt’i ve ashâbı ile Medîne’den çıkıp Zülhuleyfe’ye vardı. Gece burada kaldı. Ertesi günü öğle namazından sonra, ihrama girip telbiyede bulundular. Peygamber Efendimiz yanındakilerle berâber kuşluk vakti Mekke’ye vardılar. Mekke-i Mükerreme’ye vardıklarında Kâbe-i Muazzama’yı görünce: “Ey Allâhım! Sen, bu Beyt’in şeref ve şânını, heybet, azamet ve iyiliklerini ve mehâbetini artır” buyurdular.
   Kâbe’yi yedi defa tavaf edip, Hacer’ül-Esved’i selâmladılar. Makâm-ı İbrâhimde iki rek’at namaz kıldılar. Daha sonra, Zemzem Kuyusu’ndan su içtiler. Safâ ile Merve arasında yedi defa sa’y yaptılar. Peygamber Efendimiz, Safâ tepesinde Beytullâh’a nazar ederek, tehlil ve tekbir getirdikten sonra; Allâh(cc)’ın birliğini, mülkün ve hamdin O’na âit olduğunu, hayatı ve ölümü O’nun halk ettiğini, kudretini, va’dini îfâ ile yardım ettiğini ve düşmanları hezîmet ile dağıttığını beyan eden duâlar ettiler.
   Zilhicce’nin sekizinci günü Peygamberimiz, Mina’ya gitti. Orada geceledi. Dokuzuncu günü, Arafat’a geldi. Hacca iştirak eden müslümanlar da bölük bölük gelerek Arafat’da toplandılar. Mevsim Mart ayı idi. Arefe günü Cum’aya rastlamıştı. Hac, Cuma gününe rastladığı zaman 70 hac sevabı verilir ve hac Hacc-ı Ekber olur. Böylece, 124 bin olduğu rivâyet edilen mü’minlerle Hacc-ı Ekber yapılmış oldu.
   Peygamber Efendimiz, Arafat vâdisinin ortasında Kasvâ adlı devesi üzerinde müessir ve beliğ bir hutbe ile halka, dînî hükümleri tebliğ etti. Orada öğle ile ikindi namazını birleştirerek kıldılar. İşte bu vedâ haccında îrâd buyurdukları hutbeye vedâ hutbesi denir ki; Peygamberimiz Muhammed’ül Mustafâ(sav) Efendimiz Hz.’nin bindörtyüz küsür sene evvel îrad ettikleri bu hutbe, insanlık tarihinin en ulvî konuşmasını teşkil etmektedir. Her türlü kötülüğe ve ahlâksızlığa son vermekte, beşeriyet için sulh, sükûn, huzur ve saâdet yollarını göstermektedir. Her insan, bunu öğrenmeli, buna uymalı ve yaymalıdır.
   Mevlâ-i Zülcelâl’in beşeriyete en son ve en büyük bir hidâyet meş’alesi olarak göndermiş olduğu Peygamber(sav) Efendimiz Hz., saâdet ve selâmet yollarının anahtarlarını, son olarak bir defa daha insanlığa tebliğ ve teslim eden, bu târihî hutbelerinde, Allâh-ü Teâlâ’ya hamd ü senâdan sonra buyurmuşlardır ki:
   “Ey insanlar!
   Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.
   “Ey Ashâbım!
   Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın, benden sonra eski dalâletlere dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız!... Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunamayanlara tebliğ etsin. Olabilir ki, bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.
   “Ey insanlar!
   Artık şeytan, sizin şu topraklarınızda nüfuz ve saltanatını kurmak kudretini ebediyyen kaybetmiştir. Fakat, size bu saydığım şeyler haricinde, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız, bu onu memnun edecektir. Dîninizi korumak için bunlardan hazer ediniz.
   “Ey Mü’minler!
   Sözümü iyi dinleyiniz, iyi anlayınız ve iyi muhafaza ediniz! Muhakkak ki, Rabbiniz birdir. Babalarınız da birdir. Hepiniz Âdemdensiniz, Âdem(as) da topraktandır. Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler. Allah katında en hayırlınız, Allah’dan en çok korkanınızdır. Arabın aceme, acemin de araba, sarı ırkın siyah ırka, siyah ırkın da sarı ırka üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvâ iledir...........
   “Ey insanlar!
   Size bir emânet bırakıyorum ki, siz ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız! O emânet, Allâh’ın Kitâbı Kur’ân ve O’nun Resûlünün sünnetidir.
   “Ey Mü’minler!
   Allah’dan korkun! Beş vakit namazınızı kılın! Ramazan ayındaki oruçlarınızı tutun’ Mallarınızın zekâtını verin! Sizden olan emirlerinize itaat edin ki, Rabbinizin cennetine giresiniz.
   “Ey insanlar!
   Ben hepinizden önce Kevser Havuzu’na varacağım. Sizin çokluğunuzla diğer ümmetlere karşı iftihar edeceğim. Benim yüzümü kara etmeyin. Ben birtakım insanları kurtaracağım. Birtakımlarıda benim kendilerini kurtarmamı isteyecekler.
   Ben; “Yâ Rab! Bunlar, benim ashâbımdır, bunlar da ümmetim” diyeceğim. Allâh-ü Teâlâ ise; “Sen, onların senden sonra ne yaptıklarını bilmezsin” diyecek.
   “Ey insanlar!
   Yarın beni sizden soracaklar. Ne diyeceksiniz? Risâletimi tebliğ ettim mi? İlâhî vazîfemi yaptım mı?”
   Bütün ashâb-ı kirâm hep bir ağızdan: “Evet Ya ResulAllah” dediler.
   (Bunun üzerine Resûl-ü Ekrem(sav) mübârek şehâdet parmağını göğe kaldırıp sonra da cemâat üzerine çevirip indirerek;)
   “Şâhid ol Yâ Rab! Şâhid ol Yâ Rab! Şâhid ol Yâ Rab!” buyurdular.
   Muhterem Mü’minler!
   Peygamber Efendimizin Vedâ hutbesinin bazı kısımlarını burada nakletmeye çalıştık. İşte fertler ve cemiyetler için salâh, sükûn ve huzur; Rasûlüllahımızın son vedâ hutbesinde beyan ettiği, insan haklarının bu hakîki beyannamesindeki prensiplere bağlı olmakla temin edilebilir.
   Bugün, milletçe özlenen hakikat huzurdan mahrum olmamız; bu prensiplere bağlılığımızın zayıflaması ve sarsılması ile izah edilebilir. Şurası muhakkakdır ki, huzur, dünya ve âhirette mesûd yaşamak, bu islâm umdelerine bağlı kalmak ve bağlılığımızı kuvvetlendirmekle mümkündür. Kurtuluş ancak bu yoldadır.
   Ne mutlu bu yolda olanlara.


  Kuslar gibi ucmasini baliklar gibi yüzmesini ögrendik amma kardesce yasamasini ögrenemedik