Gönderen Konu: Yabancı Dil - Cemil MERİÇ  (Okunma sayısı 3068 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Mücteba

  • Moderatör
  • popüler yazar
  • *****
  • İleti: 9214
  • "En büyük keramet, istikâmet üzere olmaktır..."
Yabancı Dil - Cemil MERİÇ
« : 02 Ocak 2012, 14:03:09 »

Yabancı Dil (1)

Anti-klerikal(2) Fransa ülkesinden kovar kara cüppelileri. Ama ülkesi dışında iltifata garkeder. Gambetta(3), anti-klerikalizm bir ihraç metaı değildir diye haykırır mecliste. Yunanlılar için dillerini bilmeyen, barbardı. Bu ölçüyü insanlık ölçüsün­de genişletebiliriz. Avrupalılaşmak Avrupa'nın dilini öğren­mektir. Avrupa'nın dili nasıl öğrenilir? Papaz mekteplerinde. Çocuklarımız bir papağan gibi yetiştirilir orada. Heyecanla­rından tecrit edilir. Papaz mektepleri Teknik Üniversitenin veya Siyasal Bilgilerin antişambr'ıdır.(4) Kuruluşlarından bu­güne kadar tek hamiyyetperver(5) Türk aydını yetişmemiştir o mekteplerden. Fransızca, hangi Fransızca? Zaten zengin ço­cukları okur o mektepte. Ve kucağında yaşadıkları topluluk­la bütün ilgilerini kaybederler. Haluk(6) yetiştirir Fransız mek­tebi. Tanzimattan beri komedi oynamışız. 76 Anayasası(7) küffarı aldatmak için ilan edilmiş. Çöküş devirlerinde Avrupa'yı kızdırmaktan korkmuşuz hep. Kapitalizm(8) için sadece pazar olmuşuz.

Üst-yapı, alt-yapı. Her ikisinde de insan faktörü ön plan­da. Alt yapıyı şekillendiren de insan zekası. İstihsal(9) kuvvet­leri, yani tabiatla güreşen insan. Dilsiz bir nesil, dâvâsız bir nesil. Mazisinden kopan, âtiye bağlanamayan bir nesil. Ve yarını bekleyen trajedilerden habersiz kalabalığı oyalamak için sahte meseleler ibda eden bir sözüm yabana entelijansiya. Ya Batılılaşacaktık, Hint gibi, Japonya gibi. Ya maziye dört elle sarılacaktık. Dilini ve dinini kaybeden millet. Avru­pa, Pera Avrupa'sı(10). Yurtlarından kovulan mürebbiyelerin(11) ge­tirdiği Avrupa. Tarih inatçı bir katır, kamçısız yürümüyor. En büyük talihsizliğimiz bu afyonlayıcı rahat...
 


1- Jurnal I. İletişim Yayınları. İstanbul 19968s.300.

2- Anti-klerikal: Kilise ve ruhban sınıfı muhalefeti. Kilisenin ayrıcalıklarına, mülklerine, var olan ya da olduğu iddia edilen toplumsal ya da siyasal nüfuzuna karşı çıkan, ruhban zümresini hedef alan akım ve eğilimler. Daha çok Fransız İhtilali sırasında ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler için kullanılır.

3- Gambetta: Gambetta Benjamin Clamenceau (1841 - 1931) Fransız devlet ve siyaset adamı. 1900’lu yılların başından 1920’lere kadar Fransa’nın en etkili şiyaset adamlarından bir olan Gambette kilise ile devletin ayrılması tezini müdafaa etmiştir.

4- Antişambr: Antechamber. Küçük oda, bekleme odasi; Bir fikri telkin için ön görüşmenin yapıldığı ısındırma solunu.

5- Hamiyyetperver: Hamiyetli, hamiyet sahibi. Bir insanın vatanını, milletini ve ailesini koruma gibi hasletlere sahip olması.

6- Haluk: Servet-i Fünûn şâiri Tevfik Fikret’in oğlu. Trajediyi hulâsa edelim: Tevfik Fikret'in eserlerinde ve fikirlerinde önemli bir yer tutmuş olan Haluk, babası tarafından yeni aydın tipinin temsilcisi olacağı ümidiyle yetiştirilmeye çalışılır. Tevfik Fikret onun şahsında yarının gençliğini sembolleştirmiştir. Fikret'in gözünde aydınlanmış modern insan tipi olan Haluk, 14 Haziran 1895 tarihinde İstanbul'da doğar. Fikret çok sevdiği oğlu için şiirler yazar, kitaplarına onun adını koyar. Haluk, Fikret için ülkenin kalkınma sembolü, "karanlıkları boğacak ışık, gökten deha-yı nârı çalacak olan kahraman"dır artık. 1909 Eylül'ünde henüz on dört yaşındayken elektrik mühendisliği öğrenimi için Robert Kolej'den ayrılıp İskoçya'nın Glasgow şehrine gönderilir, İskoçya'da Hristiyan bir ailenin yanına yerleştirilir. Henüz 16 yaşında olan Haluk, bu ailenin telkinleriyle Hristiyanlığı seçer. 1913 yılında izini kaybettirmek için, Amerika'ya geçer, Michigan Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne yazılır ve burayı 1916'da çok iyi bir dereceyle bitirir. Haluk üniversiteyi bitirdikten sonra Amerikalı bir kadınla evlenir ve ihtisas yapar. Bu yıllarda boş zamanlarını büyük hayranlık duyduğu Hristiyanlığı araştırmaya vakfeder. 1928'de iş hayatına atılır ve büyük bir başarı göstererek büyük bir servet sahibi olur. 1943'te verdiği bir kararla bir daha maddiyata dönmemek üzere kendini Hristiyanlığa verir. Bu yıl içinde Presbyterian Kilisesinin rahip yardımcılığına, 1956'da da Orlando'da rahiplik rütbesine yükselir. Haluk nihayet Haziran 1965'te Orlando, Park Lake Presbyterian Kilisesi rahibiyken ölür. Cemil Meriç: "Haluk, bir cins isimdir, tarihten kaçanların ismi." diyerek yabancılaşmış Türk aydınını Haluk'un şahsında müşahhaslaştırır. Aslında Haluk, kaybolmuş veya kaybedilmiş nesillerin ortak trajedisidir.  

7- 76 Anayasası: Kanun-u Esasî. Sultan İkinci Abdülhamit  tarafında 23 Aralık 1876 günü bir ferman ile ilan edilen Kanun-u Esasî. Kanun-u Esasî, Padişah tarafından atanan “Cemiyet-i Mahsusa” isimli bir kurul tarafından hazırlanmıştır. Bu kurulun başkanı Server Paşadır. Kurulda iki asker, 16 sivil bürokrat (üçü Hristiyan) ve ulemadan 10 kişi vardı. Cemiyet-i Mahsusa Mithat Paşanın ve Sait Paşanın hazırladığı önceki taslaklardan ve yabancı anayasalardan (Belçika, Polonya, Prusya) da yararlanarak Kanun-u Esasî’nin tasarısını hazırladı ve ilan edildi.

8- Kapitalizm: Sermayenin ve servetin belli ellerde toplanarak,sermayedar ile sermayeyi arttırmayı hedefleyen işçilerin ayrı olduğu ve dolayısıyla işçinin sömürüldüğü sınaî, ticârî ve mâlî merkezileşmeyi esas kabul eden iktisâdî ve içtimâi doktrinin adı.

9- İstihsal: Hasıl etmek, husule getirmek, elde etmek, üretmek.

10- Pera: Beyoğlunun eski adı.

11- Mürebbiye: Kendisine bir çocuğun eğitim ve bakımı verilmiş olan kadın. Türk sosyal hayatında mürebbiyeliğin ortaya çıkışı, Tanzimat’tan sonra olmuştur. Tanzimat döneminde, tahsil için yeni ve yabancı okullara ilgi giderek artar. Bununla birlikte özel eğitim ve özel ders de giderek yaygınlık kazanmaya başlar. Zengin, hatta orta halli aileler, çocuklarının tahsil ve terbiyesini tutulan özel hocalar ile, yani mürebbiyeler ile gerçekleştirir. Konakta kalan ve ailenin bir mensubu haline gelen mürebbiyeler, çoğunlukla Fransız’dır. Yabancı dili gereği gibi ve yeteri kadar öğrenebilmek, karşımıza çıkan yeni, yabancı ve yalancı Batı medeniyetine kolayca adapte olabilmek gayesiyle mürebbiyelere aşırı ihtiyacımız vardı tabii ki. Bu mürebbiyeler, çocukları küçük yaştan itibaren başta yabancı dil olmak üzere, musiki, el sanatları ve daha da önemlisi Batılı terbiye gibi hususlarda yetiştirmeye çalışırlar. Böylece Türk sosyal hayatına bir mürebbiyelik meselesi girer. Zamanla mürebbiyeler Türk edebiyatının da malzemesi haline gelir. Tanzimat ve sonrasında bir çok eser mürebbiye konusunu işlemiştir.(Mesela Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiye adlı romanı)


Harun ŞAHİN - 2 Ocak 2011 Pazartesi