Gönderen Konu: Yahudi ve Sabilerde Allah inancı  (Okunma sayısı 2718 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı meftun

  • okur
  • *
  • İleti: 57
  • Bu Kültür Senin !
Yahudi ve Sabilerde Allah inancı
« : 20 Mart 2014, 23:53:59 »

Hıristiyanların düştükleri şirke, Yahudiler de “Üzery Allah’ın oğludur” diyerek düşmüşlerdir. Hatta Hıristiyanların bu hataya düşmesine, Yahudiler zemin hazırlamışlardır.
Zira Allah-ü Teala, Tevrat’ı, ezberden yazma gücünü, Üzeyr A.S’a bahşettiğinde, Yahudiler: “Bu başka türlü olmaz, muhakkak ki bu kimse Allah’ın oğludur” dediler.
Bu husus Kur’an-ı Kerimde şöyle beyan buyrulur:
“Yahudiler Üzeyr Allah’ın oğlu dediler, Nasrâniler de Mesih Allah’ın oğlu, dediler, bu onların ağızlarıyla söyledikleri sözleri…”  (Tövbe-30)

Daha sonraları bu inançlarından döndüklerine dair, herhangi bir emare görülmemiştir. Sadece, bazı dünyevi korkular sebebiyle, zamanla bu söz, onlardan işitilmez hale gelmiştir. Yine, Asr-ı Saadette Yahudilerden: “Allah fakir, biz ise zenginiz” ifadeleri işitilmiştir.

   “Andolsun ki Allah Teala, “şüphe yok Allah fakirdir, bizler ise zenginleriz” diyenlerin sözünü işitmiştir. Elbette o dediklerini ve Peygamberleri haksız yere öldürdüklerini yazacağız. Ve o yangın azabını tadınız diyeceğiz.” (Ali İmran 181)  ayet-i kerimesi bu gerçeği ortaya çıkarır.
   Netice olarak; her iki sınıfın, mevcut Allah inançlarında şirk vardır. Şirk ise küfürdür. Cennete de kâfir olanlar asla giremez.

O halde Cennete girmek için, ayeti kerimede emrolunduğu üzere, İslam dininin tarif ettiği, hakiki Allah inancına dönmekten başka çıkar yol yoktur.    

   Ahiret İnançları

   Bilfarz vettakdir, bu iki sınıfın, Allah inançlarının, istenildiği gibi olduğunu kabul etsek de, Ahiret inançları sakattır.
   Zira peygamberlere ve onlara indirilen kitaplara iman etmeden, Ahiret inancı hasıl olmaz.
Hiç şüphesiz ki İnsanlar, Ahirete dair bilgileri, ancak peygamberler ve onlara inzal olunan kitaplardan öğrenebilirler.
Peygamberlere ve kitaplara iman etmemiş kimse, Ahirete dair bilgiyi acaba hangi kaynaktan elde edecektir?
Bu hususta Bakara süresinin ilk ayetlerinde şöyle buyrulmaktadır:
“Ve onlar ki hem sana indirilene (Kur’an’a) iman ederler, hem senden evvel indirilene. Ahirete de yakînî bunlar edinirler. (Ahirete kat’î inanan kimseler, ancak böyle olanlardır) Bunlar işte rablerinden bir hidayet üzeredirler, işte bunlar o felah bulanlar.” (Bakara 4-5)

   Ayet-i kerimede, Ahirete dair kat’î bir imana sahip olanların, ancak Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa S.A.V ve O’na indirilen Kur’ana ve yine, geçmiş peygamberler ve onlara indirilen kitaplara inanan kimseler olduğu görülmektedir.
   Nasara, Yâhud, ve diğer din mensupları Peygamber Efendimizin risaletini ve Kur’an-ı Kerimin, İlahî bir kitap olduğunu tasdik etmezler.
   Hatta Hıristiyanlar, bırakın peygamberimizi tasdik etmeyi, kendisinden önce geçmiş bütün peygamberlere hakaret ederek, onların birer hırsız ve eşkıya olduğunu söylerler.
Muharref İncilde geçen şu ifadeler bunun delilidir: “Benden önce geçmiş olan hangi peygamber olursa olsun, tamamı hırsızlardan ve yol kesicilerdendi.”
   Allah-ü teala, onların bu inançlarını şu ayet-i celilesiyle ortaya çıkartır:   “Deki ey Ehl-i kitap! Siz sırf şunun için bizden hoşlanmıyorsunuz: “Biz Allah’a iman ettiğimiz gibi, hem kendimize indirilene, hem daha evvel indirilmiş olana iman etmekteyiz, sizin ekseriniz ise fasıkdır”  (Maide 60)
Netice olarak Ahiret inancına sahip olmak; Peygamber Efendimizin risaletini ve ona indirilen kur’anı tasdik etmek şartıyla meşruttur.

Burada Hıristiyan ve Yahudiler tarafından şöyle bir itiraz gelebilir:
“Bizler Hz. Muhammed’i ve Kur’an-ı Kerimi tasdik ediyoruz. Onun dini haktır. Bizim dinimiz de haktır. Biz sadece İsa A.S’ın dini üzere yaşamayı tercih ediyoruz.”

Eğer İslam dinin hak olduğunu ve Kur’an hükümlerini de tasdik ettiklerini söylüyorlarsa, o halde şu ayetlerden çıkan hükümleri de tasdik etmek durumunda kalacaklardır:
“Her kim İslamın gayrı bir din ararsa, artık ondan (bu din) asla kabul olunmaz ve o, ahirette de en büyük zarara uğrayanlardan olur.” (Ali İmran 85)

“İşte bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak İslama rıza verdim…” (Maide-3)

“Deki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı mağfiretle örtsün, Allah gafurdur, rahımdir.” (Ali İmran 31)

İslam dininin zuhurundan sonra diğer dinlerin hükümleri artık kalkmıştır. Yukarıda zikredilen her bir ayet bu gerçeği haykırır.
Ayrıca İslam dini, bütün insanların, hatta bütün alemlerin dinidir. Onun Yüce Peygamberi de bütün Alemlerin peygamberidir.
“Ve seni ancak bütün alemlere rahmet olarak göndermişizdir” (Enbiya 107)

“Seni de başka değil, ancak bütün insanlara şamil bir risaletle, rahmetimizin müjdecisi, azabımızın habercisi olarak gönderdik ve lakin insanların ekserisi bilmezler.”
(Sebe-28)

“Hayır ve bereket nihayetsizdir ki o zatın. Furkanı (Kur’anı) kulu üzerine indirdi ki: Bütün alemlere bir sakındırıcı olsun” (Furkan-1) ayet-i celileri bunun şahididir.
Dinler arası diyalog çalışmalarını yürütenlere sesleniyoruz:
“Eğer ortak bir din üzere insanları toplamak istiyorsanız o halde Hıristiyanını, Yahudisini, çağırın,  bütün alemlerin dini olan İslama.
Sadece onda bulabilirsiniz ortak noktaları. Zira İslam bütün dinlerin hulasa ve faydasını câmidir.
Ancak diyalog adı altında, bazı kimselere yaranmak, onlardan bir takım dünyevi maksatlar elde etmek niyetindeyseniz, bunun için başka yolları seçmenizi tavsiye ederiz.
   Rivayet olunduğu üzere, münafıkların reisi olan, Abdullah ibn-i Übey, Benî Kaynuka Yahudileri, Rasülüllaha baş kaldırıp, savaş ilan ettikleri zaman şöyle demişti:
“Ben öyle biriyim ki, devâirden korkarım.”  Yani olur ki devir değişir, Müslümanlar galipken mağlup olur, bu zamanda, onlardan istifade etmek için, onlarla kötü olmaktan korkarım, dostlarımdan vazgeçmem demiştir.
   İşte bu hadise üzerine şu ayet-i celileler nazil olmuştur:
   “Ey iman edenler! Yahud ve Nasarayı yar tutmayın, onlar ancak birbirlerinin yaranıdırlar, içinizden her kim onlara yardaklık ederse muhakkak onlardan sayılmıştır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz. Onun için yüreklerinde nifak illeti olanları görürsün ki onların içine koşar dururlar, ne yapalım tersine bir devrin başımıza dönmesinden korkuyoruz derler. Me’mul ki Allah yakında o fethi veya nezd-i ilahisinden bir emir ihsan ediverir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar. Müminler de hâ, derler: “Şunlar mı o, sizinle beraber olduklarına olanca yeminleriyle Allah’a yemin edenler? Bütün çabaları boşuna gitti de hüsran içinde kaldılar. Ey o bütün iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse duysun: “Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever, onlar Allah’ı severler, müminlere karşı boyunları aşağıda, kafirlere karşı başları yukarıda. Allah yolunda mücadele ederler, dil uzatanın levminden korkmazlar. İşte o Allah’ın fazlıdır, onu dilediğine verir ve Allah vasî’dir alimdir.   (Maide 51-54)

Yandım ebedi hüsnüne meftun olarak
Kar etti dilim ruhuma efsun olarak..